İlahiyat Haber

Şahin Uçar: Ebu Hanife bir hukuk dehasıdır

Türkiye’nin ilk ve tek tarih filozofu olan ve aynı zamanda birçok farklı alandaki meziyetleri ile tanınan Prof. Dr. Şahin Uçar Bey’i, Cağaloğlu’nda Kızlarağası Medresesi’nin önündeki masalardan birinde görünce, yanına gidip biraz sohbet etmeliyim diye düşündüm. Onu tanıyanlar bilir ki kendisi kolay bir kişilik değildir; zor beğenen, eleştirel bakan ve kimseyi de kolay kolay takdir etmeyen bir kişidir.

Onunla daha önce de birkaç sefer sohbet ettiğim için, kendisi ile sohbet etmenin risklerinden haberdardım. Onun başkalarını küçümser gibi kullandığı üslubuna tahammül edebilirsem belki ondan güzel bir şeyler öğrenebilirim diye düşündüm. Nefsimin ağırına gidecek hitapları olacağından bir bakıma emindim de… Fakat onunla sohbet edebilirsem önemli şeyler söyleyeceğinden de kuşkum yoktu.

Şahin Hoca beni çocukluğuma götürdü

Bu düşüncelerle; “Selamun aleykum Üstad” deyip, müsaade isteyip masasına oturdum. Oturmamla birlikte Üstad ilk hamlesini yaptı. Cebinden para çıkartıp; “Şuradan bir sigara alsana” diyerek bana uzattı. Hem de tıpkı çocukluğumdaki babamın beni sigara almaya gönderdiği eda ile yaptı bunu. Hemen koşup bakkaldan istediği sigarayı aldım geldim. Nefsimin ilk engelini atlatmış olmanın zevkiyle masaya yeniden oturdum. Bir mecmuayı inceliyordu Üstad. Hafif bir gülümsemeyle; “Üstad, Allah razı olsun sizden, beni çocukluk yıllarıma geri götürdünüz. On beş -yirmi yıldır kimseye sigara almamıştım” dedim. Zannedersem latife mi hafiflik mi yaptığımı anlamak amacıyla şöyle bir yüzüme baktı. “Hayda… O ne demek ya!” dedi. Sonra da benim kendi çocuklarından daha küçük olduğumu; kendisine nispetle çocuk olduğumu söyledi.

Üstad; “İki çay kap gel” demeden çay getirmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Büyük bir saygı ile “çay içermisiniz Üstad” dedim. İlk önce hayır dese de sonradan “getir” deyince içerden iki çay kapıp geldim. Gelirken birkaç tane de avucuma küp şeker almıştım. “Üstad ellerimi yeni yıkadım, temiz” diyerek çayı ve şekerleri verdim.  “Ne kadar yıkarsan yıka temiz olmaz…” dedi.

Mikroplar çok faydalı varlıklardır

Sohbetimiz başlamıştı ve ilk konumuz “mikroplar” olmuştu. Bu konuda Şahin Uçar Hoca şöyle dedi: “Yeryüzündeki miktarlarına göre önce mikroplar, sonra bitkiler, sonra hayvanlar sonra insanlar var. Bunların arasında en zararlı olanı insanlardır. İnsanlar kendilerini çok kıymetli vehmediyorlar ama o kadar değiller. Mikroplar ise çok faydalı yaratıklardır. Eğer mikroplar olmasa diğer türlerin hepsi ölür. Mikroplar olmasa hiçbir şekilde hayat olmaz. Bitkinin topraktan minarelleri alıp organik kimya moleküllerine dönüştürmesini mikroplar sağlıyor. Bitkiler olmasa hayvanlar da olmaz. Bunlar olmayınca insan ne ile beslenecek?”

Şahin Uçar Hoca, bu bilgilerden sonra biyoloji ilmi ile ilgili bazı detay bilgiler verdi. Güneş ışınlarını bitkilerin mikroplar aracılığı ile besine dönüştürdüğünü anlattı. Onun bir kitap kurdu ve ilim adamı olarak birçok konuda malumata sahip olduğunu bu anlattıkları ispat ediyordu. Akademisyen olmanın verdiği (çoğu akademisyende artık olmayan) ilmi bakış açısı ile meselelere bakıyordu.


Devlet aklı diye bir şey olmaz

Sohbet yavaş yavaş rayına oturmuştu artık… Sohbetin bir yerinde; “Tarihi bilmeden tarih hakkında konuşanlara çok kızıyorsunuz, öyle değil mi Üstad?” dedim. “Sadece tarihi bilmeden konuşanlara değil, herkese kızıyorum”  dedi ve bir kahkaha attı. Bu gülüş kendi ile barışık olduğunu gösteriyordu. Kimseyi beğenmeyen birisi olduğunu böylece kendisi de şaka yollu söylemiş oldu. Daha sonra gazete, dergi ve televizyonları takip etmediğini söyledi. Bu yayın organlarında kullanılan dili çok yadırgadığını ve bu kullanılan dile şaşırdığını söyledi. Mesela bazı yazarların veya televizyon programına katılan kişilerin “devlet aklı” diye bir şeyden bahsettiklerini, oysa böyle bir şeyin olamayacağını söyledi. Bu tarz şeyleri vatandaşa yutturduklarını ifade etti.

En baba filozof Eflatun

Yaşayan bir filozofa “en baba filozof” kim diye sormanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Soruma bir çırpıda “Eflatun” diye cevap verdi. Müslüman filozoflardan ise Farabi, İbni Sina ve Gazzali’nin ismini zikretti. Ardından da; “Bunların hepsi orta çağda… Şimdi iyi filozof yok. Bir tek ben kaldım…” diyerek esprisini patlattı. Bu arada konu çalışmaya ve azimli olmaya geldi. İbni Sina’dan şöyle bir söz nakletti: “Ben on sekiz yaşında hekimbaşı oldum. Aristo’nun metafiziğini kırk kere okudum, anlamadım. Sonunda Farabi’nin bir şerhi geçti elime, onu okuduktan sonra anladım.” Bunu söyledikten sonra Şahin Uçar Hoca; “Adamın azmine bak, kırk kere okuyor…” diyerek takdirini ifade etti.

Ebu Hanife bir dehadır

Şahin Uçar Hoca, Eflatun’un önemli bir adam olduğunu söyledikten sonra, Ebu Hanife isminin de hukukta bir deha olduğunu söyledi. İlk defa İslam’ın hukukunu sistematik hale getirenlerden birisi olduğunu söyledi. Bence onun şu önemli sözü günün bombasıydı: “Hiçbir mektep bir Eflatun ya da bir Ebu Hanife yetiştiremez. Bu Allah vergisidir.” Ben bu söze bütün yüreğimle katılıyorum ve bu tespiti yapmanın da önemli bir şey olduğunu düşünüyorum.

Şahin Uçar Hoca, nev-i şahsına münhasır bir filozof olarak kanımca bazı yönlerini pek açığa koymayı sevmeyen birisi. Mesela bir akademisyen olarak aklî verilerle konuşmayı seviyor. Vicdanî bazı tutumlarını ise açığa vurmuyor. Ancak ben bu sohbette buna dair bazı önemli ipuçları yakaladığımı düşünüyorum. Mesela bir Gazzali’yi veya bir Ebu Hanife’yi takdir etmesi onun İslam’ın büyük hocalarının hakkını teslim etmesi anlamına geliyor ki bu da bir nevi adalet duygusuna işaret ediyor. Açıkçası bu ikisini takdir etmeyen veya dehalarını fark etmeyen bir ilim adamını tahayyül bile edemiyorum. Zira bu isimler sıradan, basit isimler değiller. Şahin Uçar Hoca’nın da bu isimleri örnek vermesi rastgele değil… Bu onun ilme ve âlimlere verdiği değeri gösteriyor.

Fuzuli okumayan eksik kalır!

Şahin Uçar Hoca, Divan’ı olan bir şair olmasına rağmen, duygusal çıkarımlardan uzak duran bir isim… Ancak bu, onun duygusuz birisi olduğu anlamına gelmez. Sohbetin bir yerinde; “Fuzuli ve Yûnus’u okumamak insana bir şeyler kaybettirir. Diğerlerini okumamak ise pek bir şey kaybettirmez” dedi. Bu sözleri de bize Şahin Uçar Hoca’nın duygu dünyası ile ilgili bir ipucu veriyor. Bizi “aşk” kavramına götüren Yûnus’u ve Fuzuli’yi sevmenin ne anlama geldiğini açıklamaya hacet yok sanırız.

Tolstoy’un çocuk hikâyelerinde çok güzel ahlak dersleri vardır

Onun duygu dünyası ile ilgili bir diğer ipucunu ise Tolstoy ismi üzerinden yakalıyoruz. Bir vicdan kahramanı olarak gördüğüm, büyük bir hayranlıkla ve saygıyla okuduğum Tolstoy hakkındaki şu sözleri de doğrusu çok önemliydi: “Tolstoy çok büyük adamdır. Tarihte roman sanatında o kadar kuvvetli bir adam görülmedi. Ama üslubunun kıymeti bir yana fikirleri de hoşuma gider benim. İnsanî duruşu da hoşuma gider. İnançları da güzeldir. Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunu kabul etmez. Müslümanlığın Hıristiyanlıktan üstün olduğunu kabul eder. Tolstoy adam gibi adamdır. Tolstoy’un çocuk hikâyelerinde çok güzel ahlak dersleri vardır. Bizimkilerin kafası çalışmadığı için onun hikâyelerini alıp çizgi film filan yapmıyorlar. Onun o çocuk hikâyelerini çizgi film yapsalar ya… Anca Keloğlan masalı yapıyorlar.” Keloğlan’ı nasıl aslî formlarından bozarak yaptıklarını, camisiz, imamsız bir Keloğlan filminin Keloğlan olamayacağını, Hasan Aycın’ın Keloğlan’ına (Al Pembecik Gül Pembecik ve Esrarname, Hasan Aycın, İz Yayıncılık) bakmanın akıllarına bile gelmediğini ise söyleyemedim o an…

Sen ne anlarsın medeniyetten

Son olarak Üstad’a kültür ve medeniyet hakkındaki düşüncelerini sordum. Bu konuda şunları söyledi: “Kültür-medeniyet bahsi ciltlerce konuşmak ister. Biraz da lüzumsuz bir bahistir, bir şey de çıkmaz. Bu kelimeleri bilen de bilmeyen de kullanıyor. Konuşuyor “medeniyet medeniyet” diye… Sen ne anlarsın medeniyetten… Senin gevezeliğinden bugüne kadar kargaşa çıktı. İnsanlar boyuna konuşuyorlar. Zannediyorlar ki her şeyi konuşarak hallediyoruz. Oysaki bu gelişmenin arkasında üst dillerin rolü var. Mantık dili gibi, matematik dili gibi… Bu konuştuğumuz dille basit meseleler anlaşılır. Medeniyet falan gibi bir şey söyleyince herkes kendi dilinden bir şeyler söyler.”

Aydın Başar 

Dünyabizim

İlgili Makaleler