Yıl: 2012

  • Beşer: Biz ilahiyatçılar hayatın gerisinde kalıyoruz

    Programlarında ve yazılarında dini sorulara cevap veren İslam Hukuku hocası Faruk Beşer’in Üsküdar’daki evine hayatını konuşmak için gittik. Beşer’in son derece hareketli bir akademikhayatı var.

    “İslam’da sosyal güvenlik” konusunda doktora yapan hoca bu alanı bırakıp İslam hukuku ve sosyal meselelere ağırlık vermesinden dolayı pişman. Şu sıralar hatıratını yazan hocanın anlattıkları ve anlatacakları yakın tarihe ışık tutacak nitelikte.

    İslamcılığın gazete köşelerinde ve kulislerde ateşli bir şekilde tartışıldığı günlerde Faruk Beşer’in Üsküdar’daki evine gidiyoruz. İslamcılık üzerine yazı yazarken buluyoruz hocayı. Hoca aslında yaz aylarını Maşukiye’de anne ve babasının yanında geçiriyor. Eşiyle birlikte bir aile dostunun düğünü için İstanbul’a gelmiş. Fırsatta istifade sorularımızı sorduk. Ama biz hocaya dini sorular sormadık. Sorularımız hocayı tanımaya yönelikti. Hocanın ilginç ve hareketli bir akademik hayatı var. Doktorası ise üzerine çok az çalışma yapılan bir konuda; “İslam’da sosyal güvenlik” Türkiye’de bu alanda bilinen başka bir çalışma yokmuş. Dünyada ise tek tükmüş. Hoca diyor ki, “Pişmanım, doçentliğimden sonra başka alanlara kaydım. Eğer bu alanda çalışmaya devam etseydim şimdi dünyanın en yetkin ve tek ismi olurdum. Sosyal güvenlik hocası olacaktım, sosyal hoca oldum” Anlattıklarını dinleyince biz de keşke diyoruz.

    İlginç bir okul serüveniniz var. Trabzon’da ilkokulu, İzmit’te ortaokulu, Yozgat’ta liseyi, Erzurum’da üniversiteyi okumuşsunuz. Memuriyetten mi, mecburiyetten mi?

    Biz Trabzonluyuz. İlkokulu orada okudum. Sonra İzmit’e Maşukiye’ye taşındık. İzmit’e imam hatip okulu açıldı. Orta kısmı orada okudum. O sene imam hatipler bir darbe yedi, orta kısımları kapandı. Paramız olmadığı için yatılıya girdim. Beni Yozgat İmam Hatip’e verdiler. Yozgat’ı Trakya’da bir yerde zannediyordum. Liseyi iki senede bitirdim. O arada İmam Hatipliler imtihana giremediği için bir sene boş kaldım. Hatıratımı yazıyorum, tüm bunların ayrıntısını orada anlatacağım.

    Hangi yıl?

    1972

    28 Şubat’ta yaşanları siz de 70’lerde yaşadınız yani…

    O zamanlar zaten vardı. 28 Şubat’ta daha zirveye çıktı. Bizim zamanımızda dindar insanların esamesi okunmazdı. Yani bizim de üniversiteye girmek gibi bir hakkımızın olduğunu bizim de okuyabileceğimizi, okumamız gerektiğini filan… Bize ne verildiyse onunla yetinmek zorundaydık. Mesela puanım her yeri tutmasına rağmen bizi ancak Erzurum aldı. Ben de İslami İlimler Fakültesini tercih ettim. İyi ki de tercih etmişim. O zaman sadece Ankara’da bir İlahiyatFakültesi vardı. Diğerleri İslam Enstitüsüydü. Erzurum’un İslami İlimler Fakültesi ise son derece seviyeliydi. Zaten bir süre sonra birilerini rahatsız etti. Cumhurbaşkanlığına kadar şikâyet ettiler. Sonra orayı da indirdiler ilahiyat fakültesi seviyesine. 80’lerde de Türkiye’deki bütün enstitüler de ilahiyat fakültesi oldu.

    İslam Enstitüsü veya İlahiyat Fakültesi olması ne değiştiriyor(du)?

    Çünkü ilahiyat teolojinin karşılığıdır. Teoloji tanrı bilim demektir. Bir sürü tanrı vardır. İşte onlarla ilgili bilgilerin okutulduğu yere de teoloji fakültesi derler. Dolayısıyla ilahiyat fakülteleri aslında teoloji fakültesidir. İslami İlimler Fakülteleri değildirler. Erzurum İslami İlimler Fakültesi‘nde, biz girdiğimizde çok iyi eğitim vardı. Dünya çapında hocalar vardı. Muhammed Hamidulah’lar, Yusuf Ziya Kavakçı, Ruhi Özcan, Tayyip Okiç, Ali Şafak vardı. Suat Yıldırım aralarında daha gençti ve asistan olarak gelmişti. Böyle bir sürü çok değerli hoca vardı. Bölümler vardı. Şu anda bile İlahiyat Fakültesi‘nde bölüm yoktur. Orada ihtisaslaşma vardı. Şu anda yeni kurulanüniversitelerin bazıları bu isimlendirmedeki hatayı görerek ilahiyat fakültesi demiyor, İslami İlimler Fakültesi diyorlar.

    Kısa bir süre önce Tayyar Altıkulaç hatıratını yayınladı. O da sizin döneminizdeki ilahiyatfakültesi hocalarının birçoğunun Kuran okumayı bilmediğini söylüyor.

    Bir açıdan doğrudur. Çünkü İlahiyat Fakültesi kurulduğu zaman hoca bulamıyorlar. Kahvede oturan adamı, “sen Kur’an okumayı bilirsin gel” deyip almışlar. Bununla beraber bizim fakültede14 dil bilen Tayyip Okiç hoca, Hamidullah hoca, 5-6 dil bilen Yusuf Ziya Kavakçı hocamız vardı. Hamidullah hoca ile ilgili maalesef yaşadığımız kötü bir şey var. Hatıratımda da yazıyorum bunu. Hamidullah hoca, Hindistan kökenli ve Fransa‘da yaşayan, eserlerini Fransızca ve İngilizce yazan bir hoca. 14 dil biliyor. Son konuşmalarını da Türkçe yaparak ayrıldı. Onunla ilgili bize bir takım guruplar; “kötü bir adamdır, dini bozmak için gelmiştir.” diyordu. Bizim en çok itibar ettiğimiz Necip Fazıl, ki o zaman üstad diyorduk ve O ne derse Nas gibi telakki ediyorduk, Hamidullah hocaya Bâîdullah diyordu. Yani Allahtan uzak adam. Biz de onlara inanıyorduk. İlk yıl, “Hoca nerede yanlış bir şey söyleyecek, İslamı bozmak için araya bir şey sokacak” diye şartlı dinlemekle geçti. Bir yıl sonra baktık ki adam evliyaullahtan. Gram fazla yemek yemeyen, 36 kilogram ağırlığında dev bir adam. Ne büyük adammış dedik. Bu hocaların pek çoğu küstürüldü, kaçırıldı. Sonra hep toplama hocalar oldu. Üçünü bir araya getirseniz bir tane etmeyen hocalar.

     

    Bu hocalarınız mı sizin akademik hayatı seçmenize sebep oldu?

    Hep hedefim fakültede hoca olmaktı. Asistanlık kadrosu açılınca başvurdum. Notlarım da çok iyiydi. İdeolojik kamplaşmalar vardı, milliyetçi bir hava hâkimdi. Hatta Edebiyat Fakültesi‘ndeArap dili ve edebiyatı asistanlığını kazandım, orada da solcular aldırmadı.

    Bu süreçte geçiminizi nasıl sağlıyordunuz?

    Erzurum’a gittiğimde imamdım aynı zamanda. İmam hatibi yatılı okuduğum için ve bir yıl sınava giremediğim için mecburi hizmet olarak beni Pendik’e o zaman köydü imam atadılar. Sonra Erzurum’a. Üniversiteye başlayınca izin aldım. Ama Diyanet’te de aynı ideolojik darbeyi yedim. Okuduğum süreçte bana verilen maaşı yüzde 50 faizle, üstelik bürüt olarak aldılar. O zamanki Diyanet İşleri Başkanı, Türkiye’de hiç kimseye yapmadıklarını bana yaptı. Niçin? Çalıştığım müftülüğün hainliğini ortaya çıkardığım için. Hatıratımda yazacağım hepsini… O zaman dindar düşünen kişilerin burnundan getirdiler hayatı. Müftünün orada dindar insanların sürdüğünü ortaya çıkardığım, ispat ettiğim için kara listeye alındım. Eşten-dosttan toplayarak ödememi yaptım. İstanbul’da bir yandan doktoram için araştırma yaparken bir yandan da İSAM’da çalıştım, Hadis Enstitüsü kurduk orada öğrenci yetiştirdik. Oradaki arkadaşların 30’a yakınıçeşitli fakültelerde profesörlüğe kadar yükseldi. Hatta şu anda üç tane dekan var. Bu dönemdeAhmet Davutoğlu ile tanışmıştık. Sonra o bizi Malezya’ya aldı. Bir sene kadar kaldım. Dönünce de Suat Yıldırım hoca Sakarya’daydı oraya başladım. 18 yıl kadar Sakarya ilahiyatta çalıştım, birkaç ay önce Marmara İlahiyat Fakültesi‘ne geldim.

    Malezya’da ne yaptınız? Sonra sizin bir de Dubai ve Amerika tecrübeniz var…

    İlk üniversite tecrübem oldu. O zamanki şartlarda çok iyi bir üniversiteydi. Tam her şeyi düzene sokmuştuk ki hanım hastalandı, vefat etti. Oradan gelmek zorunda kaldık. Malezya bana uluslar arası bir tecrübe kazandırdı. Bu merak hep beni çekip götürdü. Depremden sonra da 2000’de Amerika’ya gittim. Dil öğrendik, çalışmalar yaptık. 2006’da da Dubai’de üniversiteye gittim. Bir sene orada hocalık yaptım. Çok güzel bir tecrübe oldu.

    ***

    İslam’da sosyal güvenlik anlayışına en yakın ülke Brezilya

    Doktora teziniz pek rastlamadığımız bir konuda; İslam’da sosyal güvenlik. Bilinçli bir tercih miydi?

    Erzurum İslami Bilimler’i bitirdikten sonra doktoraya başvurdum. Doktora öğrencileri hocalara eşit şekilde dağıtılır. Bana düşen hoca, beni okula asistan olarak almayan milliyetçi hocaydı. O beni sevmiyor, ben onu sevmedim. Hiçbir şey anlamıyor, hiçbir kitabı hiçbir yazısı, makalesi yok. İlim denen bir şey yok. Ama iyi milliyetçi. Sadece o tarafı var. Aylarca çalıştım tam 61 tane konuyla gittim. Şimdi öğrencilerimiz hazır konu istiyor. Hiçbir tanesini kabul etmedi. Bana, “İslam’da sosyal güvenlik çalış” dedi. Sosyal güvenliğin ne olduğunu bilmiyorum. Israr etti. Mecbur kaldım. Sosyal güvenlik çalışmaya başladım. Çalışıyorum ama şöyle; sosyal güvenlik deyince, içtimai, toplumsal… Başladım eski kitapları okumaya. Arapçam iyi. Bir yerden sonra tıkandım. Gideyim erbabına sorayım dedim. İstanbul Hukuk ve İktisat hocalarını buldum. Baktık ki sosyal güvenlik farklı bir şeymiş. Bu defa başladık sosyal güvenlik okumaya. Öğrendik. Böylece 5 yıllık doktora süresinin son 6 ayında doktora tezimi bitirdim. Hoca yine reddetmek istedi, jürideki diğer hocalar, çok iyi bir tez dediği için bir şey diyemedi. Ondan sonra bu alanda iki tane daha çalışma yaptım.

    Tezinizin neticesinde ne çıkmıştı? Sosyal güvenliğin İslam’daki yeri neymiş?

    Sosyal güvenlik denen şey herhangi bir toplumda devletin kendi vatandaşlarını bir takım maddi tehlikelere karşı koruması. İşsizlik ve sağlık olabilir. Devletin vatandaşının kendisinden emin olması için kurulan müesseselerdir. SGK dediğimiz budur. Biz “İslam bunu neyle karşılıyor, İslam bunu nasıl yapıyor?” onu çalıştık. Çok farklı bir şey çıktı, beni çok heyecanlandırdı. En çok eyvah dediğim şeylerden biri bu çalışmayı devam ettirmememdir. Keşke bu konudan hiç ayrılmasaydım. Şu anda İslam’daki sosyal güvenlik konusunda tek kişi olurdum. Ben çalışmaya başladığımda İslam dünyasında bunu çalışan hemen hemen hiç kimse yoktu. Türkiye’de hala yok. Bir iki makale dışında yok. Onlar da bilmeden anlamadan yazılmış. Ama hep oradan oraya atlama merakı beni sosyal güvenlik değil de sosyal hoca yaptı. Her şeye cevap arayan hocalardan olduk. Onun da iyi tarafı var ama. Sosyal güvenlikte devam etseydim bilim adamı olurdum. İlim adamı olduk.

    Antikapitalist İslamcılar çıktı geçenlerde, bireyin devlet karşısındaki haklarını savunan. İdeolojiler, İslam’ın sosyal devlet ve sosyal güvenlik konusunda bir çözümü olmadığı kanısında. Sizin teziniz bunun cevabını veriyor mu?

    Çekerseniz oraya kadar gider. Sosyal güvenlik dediğiniz şey bir olgudur. Bir bilim alanıdır. Bir bilim dalıdır alt bilim dalları vardır. Sosyal güvenlik hukuku vardır, sosyal güvenlik iktisadı vardır. Kurumsal, iktisat ve hukuku tarafı. Devlet ile çalışanlar arası ilişkileri düzenleyen bir alandır. Sendikalar sigortalar, özel sigortalar oraya gider. Doktora sonrasında iki çalışma daha yaptım. Biri, kadının çalışması ve sosyal güvenliği, sosyal siyaset ve sosyal güvenlik alanı çalışmasıdır o. Biri de; sosyal riskler ve sigorta. O zaman araştırmıştım Brezilyadaki sosyal güvenlik sistemi İslam’daki gibidir. Amerika’daki sistem bize çok yakındır. Doçent olduktan sonra başka alanlara kaydık.

    Sosyal güvenlik alanında ders veriyor musunuz?

    Bu alanda ders yok ilahiyatlarda.

    Ama çok mühim bir şey bu?

    Mühim ama bilim dalı değil bizde.

    Bilim dalı haline getirmek konusunda bir çalışmanız var mı?

    Aslında güzel bir teklif. Bundan sonra sürdürüp de böyle bir ders açtırmayı başaramam herhalde. Fakat bu önemli bir şey. En azında seçmeli ders olabilir.

    ***

    Biz ilahiyatçılar hayatın gerisinde kalıyoruz

    Günlük hayatta yaşayıp, bu hayatın ön çizgisinde olup, sürekli oradaki sürtüşmeleri, oradaki problemleri görebilmek çok zor bir şeydir. Yani sizin hayatın içinde olmanız lazım. Biz öyle değiliz. Biz ilahiyatçılar biraz geriden takip ederiz, teorik düşünürüz. Birileri yaşar. Yaşayan çizgi devam eder. Su akar birileri yönlendirir öteye, beriye… Biz de, “ya oradan akmayacaktı buradan akacak.” deriz. Halbuki esas olan, fıkıhçının yapması gereken, o önde bulunup suyu öteye beriye çizmek. Suyu suyu yönlendirmektir. Biz onu yapamıyoruz. Çünkü bu toplumda soyutlanmışız biz. Yani Müslüman kimliğimizle bu hayatın içine girememişiz. Ve İslam’da hayatta olmadığı için biz biraz teorik kalmışız. Yani bir konuda 20 tane içtihat biliriz. Ama bu içtihatlardan hangisi bu hayatta bir işe yarar bilmeyiz.

    İslam’ın hayatta olmaması ne demektir?

    Siz şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarıyla yönetiliyorsunuz. Belli bir ahlaki anlayışı, hukuk anlayışı vardır burada. Siz aslında farkına varmadan bu hukuk ve ahlak kurallarıyla ilgili çok şey biliyorsunuz, uyguluyorsunuz. Mesela ekonomide bugünün ahlakında, hukukunda çok şey biliyorsunuz. Market ona göre satış yapıyor, siz ona göre alıyorsunuz. Yaşayan hukukun vatandaşısınız çünkü. İslam hukuku ve ahlakı ise yaşamıyor. Bu sebepledir ki içtihat kapısı kapanmış derler. Aslında kapanmamıştır demek de bir içtihattır. O ayrı bir şey, ancak Bediüzzaman bu sebeple bunun işin zorlaştığını söylüyor. Eskiden yaşayan bir hukuk vardı ve aradaki boşluklar görülebiliyordu. Şimdi siz hayali bir şeyi, boşluğu anlayıp içtihat oluşturacaksınız. Çok zor yani. Bugün bu toplumda İslam hukukunu hayata geçiremezsiniz. Her hukuk sistemi kendi adamıyla uygulanabilir. İslam hukukunu, Müslüman adam tipi dediğiniz tip olmadan uygulayamazsınız. Bunun için diyoruz ki Nijerya’da, İran’da recm uygulamaları tehlikeli ve gayri İslami’dir. İslam bunları uygulatmaz.

    ***

    İslamcılar, İslam’da Sosyal güvenliği bilmeden konuşuyor

    İslamcılar, sosyal güvenlik kavramını bilmeden bu konuda yazmaya kalkıştıkları için işi anlamıyorlar. Bunun dünyada gelen bir seviyesi var. Dünya kadar alt dalları var. Bunlar hakkında bilgi almadan “İslam’da sosyal güvenlik şöyledir” demiş olma havada kalıyor.

    Twitlerini Arapça atıyor

    İnternet sitemi 3 yıldır güncellemiyorum. Soruları 3 yıldır almıyorum ve hali hazırda cevap vermemi bekleyen 30 bin soru var. Bir o kadarını cevaplamışım. İnternette bizlerin ulaşamadığı bir kitle var. Mosyal medyayı onlara ulaşmak için kullanıyorum. Twitter’ı da kullanıyorum. Daha çok Arapça twit atıyorum. Bundan sonra daha aktif kullanacağım. Ama nasihat üslubunda değil. Araplar böyle yapıyor, haydi şöyle yapalım, böyle edelim. Bu üslup etkili olmuyor. Kur’an’ın yaptığı gibi göstermeliyiz yalnızca.

    Çocuklarım dolayısıyla kendimi kârlı sayıyorum

    Faruk Beşer hocanın 4 tane çocuğu var. Büyük oğlu şimdi çocuklarıyla birlikte Mısır’da El-ezer üniversitesinde okuyormuş. İkinci oğlu hocanın da kitaplarını basan Nun yayınlarının sahibiymiş. Üçüncü oğlu İktisat Fakültesinde araştırma görevlisiymiş. Kızı ise hukuk fakültesi öğrencisi. Hoca çocuklarıyla ilgili diyor ki; “Benim ölçüm şu müslüman anne ve baba iki kişidirler, bunlar ikiden fazla insan bırakmışlarsa ve bu bıraktıkları insanlar abdestli namazlıysa kârlı gitmişlerdir. Eğer iki taneyseler ne kar ne zarar. Eğer bir taneyse hele de abdestli namazlı değilse o zaman bu insanlar zararda gitmişlerdi. O açıdan Allaha şükür kendimi karlı sayıyorum.”

    86 yaşındaki annem teheccüt namazından sonra yatmaz, fındık toplar

    Faruk Beşer, yaz aylarını Maşukiye’de 85 yaşını geçen anne ve babasının yanında geçiriyor. “Basiretli, irfan sahibi dindar bir köylüdür anne-babam” diyor. Hocanın 86 yaşındaki annesi teheccüd namazından sonra uyumaz, gün içinde de fındık toplarmış. Hoca diyor ki; “Sabah namazından sonra yatma, yani geç kalkma modern sorunlarımızdan biridir. Annem sabahları uyumaz. Biz de böyle yapalım diyoruz ama bazen yorgun hissettiğimiz için namazdan sonra yatıyoruz. Halbuki sabah erken kalkma, erken yatma Müslüman ailesinin önemli özelliklerinden biriydi. Kaybettik.”

    ZAMAN – CUMA

  • Görmez İsraili eleştirdi

     

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İsrail’in 5 Eylül’de Bi’r es-Seba Camii’nde yapacağı içki festivaline tepki gösterdi. Görmez, başka dinlere ait sembol değerlere saygısızlığın birtakım provokasyonlara yol açtığını vurgulayarak, “İsrail hükümetini aklıselime davet ederek başka bir dinin mabedine karşı yapılacak böyle bir saygısızlığa tevessül etmemesi gerektiğini ifade etmek istiyorum” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Görmez, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın da katılımıyla Ali Emiri Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Çin’de İslam Kültür ve Sanat Eserleri” programının açılış töreninde konuştu. Çin ve Türkiye arasındaki ilişkilerin tarihi süreç içinde pek çok olumlu gelişmeye sahne olduğunu belirten Görmez, bilhassa hoşgörü ve birlikte yaşama başarısı adına kıymetli tecrübelerin ortaya konulduğunu dile getirdi. Görmez, “Bu tecrübeler bir yandan Çin’de var olan kadim İslam medeniyetinin halkımızın dikkatine sunulması, diğer yandan da Çin’de yaşayan milyonları bulan Müslüman’ın dini eğitim, din hizmetleri alanlarındaki ihtiyaçlarının karşılanması için ortak çalışmalara belki de tarihimizde ilk defa zemin hazırlanmıştır. Böyle mümbit bir zeminde buluşan ve kaynaşan iki ülke kültürü açısından bakıldığında protokol ile tazelenen ilişkilerimizin geleceği son derece umut verici olmuştur” diye konuştu.

    İki ülke arasındaki ilişkilere değinen Görmez, “13. asırdan, 19. asra kadar Çin topraklarında yaşayan Müslümanların tıpkı Osmanlı tarihinde oluğu gibi farklı din ve kültürlerle barış içinde birlikte yaşama tecrübesi, medeniyetler çatışmasını yaşayan günümüz dünyasına verilecek en güzel cevaptır” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Görmez, konuşmasının sonunda ise İsrail ve Almanya‘da yaşanan iki gelişmeye değindi. Dünyanın artık çok dinli ve çok kültürlü bir dünya olduğunu dile getiren Görmez, “Globalleşen dünyada artık bütün dünyada, her ülkede farklı din mensupları birlikte yaşamaktadır. Çağdaş dün yanın geldiği nokta bütün dinleri ve din mensuplarını farklı kültür mensuplarını ve farklı medeniyetleri birlikte barış içinde yaşatmaktır. Bütün bunlar için, bütün dünyanın özellikle ötekiye saygı, ötekinin inançlarına saygı, çoğunluğun, azınlığın inanç değerlerine saygı esastır. Söz konusu iki gelişme birisi İsrail’de, birisi de Almanya’da. İsrail’de özellikle önümüzdeki hafta içerisinde tarihi bir Osmanlı camisinin içerisinde 30 kadar alkollü içki tüketen firmanın bir festival düzenlemeye kalkışması, ötekinin inançlarına ve inanç değerlerine saygı, mabet masumiyeti, başka dinlere ait sembol değerlere saygı ve o sembol değerlere saygısızlığın, birtakım provokasyonlara yol açtığını, özellikle çağdaş dünyanın ve dünyadaki bütün insanların bilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

    İsrail hükümetini aklıselime davet ettiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Görmez, şöyle devam etti;
    “Ben bilhassa bu konuda İsrail hükümetini aklıselime davet ederek başka bir dinin mabedine karşı yapılacak böyle bir saygısızlığa tevessül etmemesini, sadece her gün okudukları Tevrat’ın ve kutsal metinlerin ilkelerine göre riayet edildiğinde dahi başka bir dinin mabedine böyle bir saygısızlığın yapılmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum.”

    Görmez, son zamanlarda genelde Avrupa’da, özelde Almanya’da yaşayan Müslümanlara ve İslam’a karşı siyasi, sosyal, kültürel, entegrasyon gibi bütün prensipleri bir tarafa bırakarak güvenlik odaklı yaklaşımın kabul edilemez olduğunu, bunun doğru olmadığını, bunun insanlık ailesinde barışa ve huzura hizmet etmediğini vurguladı. Görmez, “Birtakım afişler ortaya çıkararak ötekileştirmek marifetiyle aşırılığı önlemenin asla mümkün olmadığını, ötekileştirerek sadece güvenlik odaklı bakarak bütün bu meselelerin üstesinden gelinemeyeceğini ifade etmek istiyorum. Sadece sözünü ettiğim ülkeler değil, kendimiz de dahil bütün dünya ailesi özellikle diğer dinleri, farklı dinleri, kültürleri ve medeniyetleri barış ve huzur içerisinde birlikte yaşatma konusunda çok daha dikkatli olmak durumundadır” dedi.

     

  • Karaman: Her Müslüman İslamcı olmak mecburiyetinde!

    Yeni Şafak gazetesi yazarı ilahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman, “Her Müslüman İslamcı değildir, ama her islamcı müslümandır. Bir de şu var: Her müslüman, ismi kullansınkullanmasın –mana, mefhum ve muhteva olarak- islamcı olmak mecburiyetindedir” dedi.

    Şahin Alpay da Zaman gazetesindeki “İslam ve İslamcılık” başlığıyla yayımlanan (30 Ağustos 2012) yazısında “Bütün Müslümanların İslamcı olmadığı ortada. Bütün İslamcıların Müslüman oldukları iddiası da tartışmalı” dedi.

    Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’ta “Müslüman sıfatı yetmemiş” başlığıyla yayımlanan (30 Ağustos 2012) yazısı şöyle:

    Müslüman sıfatı yetmemiş

    İslam ile müslüman arasındaki ilişki her fert, topluluk ve toplum için “tam uyumluluk” olmamış, müslümanım diyen ve inancımıza göre de müslüman kabul edilmesi gereken insanlarda “ilim, iman, amel, ahlak” bakımından önemli –ama zayıflık veya eksikliği insanı İslam dairesinden çıkarmayan- farklar var olagelmiş. İslam her bir ferdi ve toluluğu, iki cihanda mutlu ve Allah’ın muradına ve rızasına uygun kılacak kabiliyet, ahkâm ve çözümleri ihtiva ettiği halde müslümanım diyen insanlarda –İslam’a göre- pek çok kusur, eksiklik, ihmal, gevşeklik.. görülmüştür. Bir de imanda ve amelde farklı yorumlar, anlayışlar, usul ve uygulamalar olmuş; bunları benimseyenlerin bir kısmına “sünnî”, bir kısmına “gayr-i sünnî” denmiştir. Sünnî olanlara da selefî, Eş’arî, Mâtürîdî, Nakşî, Kadirî, Mevlevî, Rifâ’î.. sıfatları eklenerek bölüklere ayrılmıştır. Her bir bölükte müctehid (bilgiyi vahiy kaynağından alan), mukallid (bilgiyi, deliline bakmadan müctehidden veya ondan alandan… alan), müttebi’ (bilgiyi müctehidden, deliline bakarak alan) müslümanlar bulunmuştur. Sıra amele gelince ibadetlerde, muamelatta (buraya bütün siyasi, hukuki, ictimai alanlar girmektedir) ve ahlakta eksikli olan müslümanlar çokça bulunmuş; bu yüzden müslüman sıfatının yanına “salih, takva sahibi, kamil”, “fâsık, facir, günahkâr” sıfatları eklenmiştir.

    Evet Allah Teâlâ “Allah’a davet eden, salih amel sahibi olan ve ‘şüphesiz ben müslümanlardanım’ diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir!?” buyuruyor; ama bu sözün (müslümanım sözünün) güzel olabilmesi için bunu söyleyenin: a) İnsanları Allah’a (İslam’a) davet etmesi, b) Kendisinin de başkalarını davet ettiği İslam’ı eksiksiz uygulaması gerekiyor. Fussılet suresinin bu 33. âyetinin tefsirinde İmam Ebu Mansur Mâtürîdî şöyle diyor: “Allah’a çağırmaktan maksat bir Allah’a kulluğa ve O’nun dinine çağırmaktır; yahut dince iyi ve meşru olanı yapmaya, kötü ve gayr-i meşru olanı terk etmeye çağırmaktır; bunu hem kendisi uygulayacak hem de başkalarını ona davet edecektir. Bu ifade bütün iyi, güzel ve hayırlı olan şeyleri ve Allah’a itaatın tamamını ihtiva etmektedir”.

    Müslümanım diyenlerin ve inancımıza göre de müslüman kabul edilmesi gerekenlerin yüzde kaçı bu ayetteki tarife uygun müslümandır?

    Tarife uyanlar az, uymayanlar çok olduğuna göre bunları –dince gerekli olduğu için, eksikliklerine göre bazı hükümlere tabi olacakları için- birbirinden ayırmak üzere müslüman sıfatının yanına bir de “salih, fasık, sapkın…” gibi sıfatlat eklenmiştir. Mesela “Her salih kul müslümandır, ama her müslüman salih kul değildir”. İmam Matürîdî’nin açıkladığı geniş çerçeveli “dava ve daveti” temsil eden müslümanları ifade etmek üzere “mücahid, müctehid, müceddid, dâ’î, mürşid” gibi sıfatlar kullanılmıştır.

    Bir tarihte, İslam’a ve müslümanlara yönelen saptırıcı ve bozucu bazı tehlikeri, meydan okumaları fark eden gayretli bazı müslümanlar, mesela turancılık ve batıcılık ideolojilerine karşı “çareyi İslam’da arayalım” diye yola çıkmışlar, mücadele etmişler ve bunlara da –kim derse desin, birileri- İslamcı demiş. Başta bu kelimeye takılanlar olmuş, ama sonra kelime yerleşmiş. Bu insanlar mesela medeniyet, kültür, siyaset gibi bir alanda yoğunlaştıkları için “iman, ibadet ve ahlaka önem vermediklerini” söylemek çirkin bir iftiradır.

    Şimdi tekrar edelim: Her müslüman islamcı değildir, ama her islamcı müslümandır. Bir de şu var: Her müslüman, ismi kullansın kullanmasın –mana, mefhum ve muhteva olarak- islamcı olmak mecburiyetindedir.

    Müslüman kelimesi/sıfatı yeterli diyenler önemli bir hususu/sakıncayı gözardı ediyorlar: Eksiğinin farkında olmadan, kamil olanla ilgilenmeden, kendi halinden memnun olarak hayatına devam eden “eksikli müslüman” için kendini ıslah ve ikmal kapıları kapanmış olur.

  • Ezher, Türkiyeye geliyor



    Dünyada ‘İslami ilimlerin merkezi’ olarak kabul edilen ve İslami konular üzerine eğitim veren dünyanın ilk üniversitesi olma özelliğini taşıyan Mısır’daki El Ezher üniveristesinin öğretim üyeleri , İstanbul’da çığır açacak bir projeye imza atıyorlar. El-Ezher Üniversitesi’nin eğitim modelini Türkiye’de de uygulamak isteyen Ezherli Eğitimciler Grubu, İmam Hatip Lisesi mezunu öğrencilere ‘İslami İlimler Eğitim Seminerleri’ vermek için Türkiye’ye gelecek. Türkiye’de ilk olma özelliğini taşıyan bu projeyi İslami İlimler Eğitim Seminerleri Projesi’nin müessisi Veli Kamiloğlu’yla konuştuk.

    Kamiloğlu bu seminer programıyla hedeflerinin ‘’İslami İlimlerde çalışma yapabilecek,ilmi araştırma yapabilecek kişilerin var olan değerini, seviyesini yükseltmek’’ olduğunu ifade etti. 

    Öte yandan, Timetürk’ü ziyaret eden Ezherli hocalardan Abdulhamit Aytan, Abdurrahman Muhammed ve bayan hocalardan Yemennan Mezenem, bu proje vasıtasıyla Türkiye’ye gelmekten, burada bulunmaktan çok memun olduklarını ve seminer programının Araplar ve Türkiyeliler arasında bir köprü görevi göreceğini, Arap ve İslam ülkeleri ile bağların kuvvetleneceğini ve Osmanlı’nın gücünün, kuvvetinin bu etkinliklerle tekrardan canlanacağını belirttiler.

    İŞTE PROJENİN BAŞINDAKİ İSİMLERDEN VELİ KAMİLOĞLU İLE YAPTIĞIMIZ O RÖPORTAJ…


    İlk önce bu projenin nasıl ortaya çıktığından, oluşum aşamasından başlayalım. İslami İlimler Eğitim Seminerleri Projesi’ne nasıl karar verildi? Anlatabilir misiniz?


    Bundan 2 sene önce İstanbul’a yerleştikten sonra İbrahim Karagül kardeşimizle görüşmeler yapıyorduk. Bizim normalde hedefimiz Mısır’a gidip ‘Arap Baharı’ ile ilgili bazı değerlendirmeler yapıp bu değerlendirmeleri en doğru şekilde halkımıza , basınımıza yansıtmaktı. Ama İbrahim Karagül kardeşimiz Allah razı olsun bize Ezher belgeseli yapmamızı Ezher’deki eğitim ile ilgili bir çalışma yapmamızı tavsiye etti. Bizler de daha sonra Karagül kardeşimiz vasıtasıyla Ayşe Böhürler kardeşimizle görüştük. Ayşe Böhürler kardeşimiz de bunu devam ettirmemiz gerektiğini söyledi. Bize destek vereceğini bize vaad etti. Çok memnun kaldık. Daha sonra Hakan Albayrak kardeşimiz, kadim dostumuz bize Ezher’e Mısır’a gitme teklifinde bulundu. ‘’Bizim bir projemiz var bu projenin içerisinde yer alır mısınız?’’ dedi. Ben de kendisine zaten Mısır’a gitmek istediğimi, böyle bir belgesel projemiz var bir de Ezher’deki eğitimi tekrardan gözden geçirme imkanı olabilir mi?’’diye kabul ettim. Daha sonra Albayrak kardeşimiz bize Mısır’a gitmemiz için ilgili destekleri verdi. Takriben 22 Ocak itibari ile Mısır’a gittim. Devrim kutlamalarına ulaşmak hem de orada Anadolu Ajansı adına güzel fotoğraflar çekmek için Mısır’a gitmiş olduk. Buradan gitmeden önce Hakan Albayrak kardeşimizin referansları ile ilgili yerleri aradık. Hem Ezher’den hem de buradaki yeni hükümeti devr alacak kardeşlerimizle irtibatımızı kurduk. Oraya gittikten sonra en yetkili hocalarımızla yakınen görüşmelerde bulunduk. Görüşmelerimize başladık hocalarımızla. Tabiki orayı görünce eskiden bizim daha önce düşünüp de alan bulamadığımız yani ‘’Ezher’deki İslami İlimleri nasıl Türkiye’ye getirebiliriz’’ fikrini oradaki öğrencileri gördükten sonra bu fikir doğmuş oldu. Eğitim müşaviri ile görüştük Büyükelçi ile görüştük. Ezher İslami İlimler Projesi’ni Türkiye’de bizim yapabileceğimizi, öğrencinin burada sene kaybını engellemek, 4-5 yılda bitirilecek bir üniversitenin 8-10 yıla çıkacağını Yüksek Lisans doktora yapılmazsa bunun 5 sene olabileceğini söyledik. Hatice hanım eğitim müşavirimiz projeyi takdir etti. Büyükelçimiz bizi dinledi ve takdir etti. Biz de oradaki tüm kuruşlarlarla, derneklerle, dil merkezleriyle Ezher’in dil merkezi ile görüştük. Orada görüşmelerimizin olumlu olacağını, semeresini alacağımızı belirttiler. Biz de görüşmler yaptık Allahın izniyle. 

    Ezher Üniversitesi bu projeyi gerçekten çok beğendi diyebilir miyiz?

    Tabiki. Kesinlikle. Biz Türkiye’de 20-21 sene önce Ezher’den mezun olan Ezherliler olarak Türkiye’de bu görevi en mükemmel bir şekilde bizim ihya edeceğimizi ilettik. Kurumsal bir şekilde öğrencilerin Ezher Üniveristesi’ne gelmeden önce hazırlık kurslarını bizim yapabileceğimizi, Ezher’in kitaplarını okutup, Ezherli hocalaramızla Ezher’deki eğitim programını İstanbul ve Ankara’da yapacagımızı daha sonra Ezher’deki eğitim programını alan öğrencilerimiz Mısır’a geldiği zaman 100 üzerinden 90-95 alıp en üst başarıyla 1. sınıfa başlayabileceğini belirttik. Zaten onlarda buna karşı değiller, destekliyorlar. Tabi biz bununla yetinmeyceeğimizi söyledik. Biz kendilerinden hocalarımızın Kahire’den, İstanbul’a davet edip hazırlık 1 ve 2. Sınıflarının sınavlarını İstanbul’da yapılmasını teklif ettik. Bunu da olumlu karşıladılar. Hayır demediler. Biz daha sonra Ezherli Eğitimciler Grubu olarak bu derslerin dışında bizim medreselerimizde bizim 100-150 sene önce okutulmuş olan şu an unutulmuş olan Din-i, İslami, Şer-i, İlmi eserlerin de okutabileceğimizi, işin uzmanları, profesyonel kişiler tarafından okutalabileceğini idafe ettik. Farsça ve Hat dersinin, İngilizce ve Türk Dili derslerinin zorunlu ders olacağını, iyi bir Kuran-ı Kerim eğitimi verileceğini, belki Kıraat dersinin sonra ayrılabileceğini, daha sonra 3 ve 4. Sınıfta ise diplomatik Osmanlıca derslerinin olabilecğini yine bu işin uzmanları tarafından verileceğini, arşivdeki hocalarımızın vereceğini, Osmanlıca Arşiv derslerinin verileceğini, 3 ve 4’te ki burası önemli tahkik ilmi derslerinin verileceğini ve bütün derslerinin Arapça yapılacağını biz kendilerine söyledik. Özellikle bu diplomatik Osmanlıca arşiv derslerini de maktutat dediğimiz El Yazma derslerinin tahkik ilmi adı altında verileceğini söyledik. Mısırlı hocalarımız çok sevindiler. Tebrik ettiler. Bir de biz bu eğitimi verdikten sonra öğrencimiz en az 15 en fazla 20 varak biliyorsunuz 1 varak 2 sayfa ediyor yani 50 sayfa veya 40 sayfa müellifin tanıtımı ile toplam 50-60 sayfa ediyor. Yani bu da şu demek mütevazi bir yüksek lisans tezi ilahiyatlarda. Böyle bir bitirme tezini öğrencimiz çalışmasını bitirip ya tahkik ederek Farsça, Osmanlıca yada Arapça el yazma kitabı tahkik ederek ya da ilgili kitabı en güzel şekilde akademik usluba uygun olarak tercüme edip hocalarına sunacak diye anlattık. Çok hoşlarına gitti. Çok ciddi bir ufuk açacağını, öğrencinin çok ciddi bir mesafe katedeceğini ,Türkiye’de bunun bir çığır açacağını ifade ettiler. Biz de bu ilgilerinden dolayı çok hoşnut olduk. Daha sonra tabiki YÖK’ün şartı 3. ve 4. sınıflarda öğrencilerin Mısır’da olması. Her öğrenci 3. ve 4. sınıfta sınav zamanı Mısır’da bulunmak zorunda. YÖK 1. ve 2. sınıfa karışmıyor. Biz de 1. ve 2. Sınıfları burada alması ve ciddi bir eğitim alması için Türkiye’de eğitim almasını ve Ezher’deki sınav tarihleriyle paralel olma şartıyla hocalarımızı buraya çağırıp, sınav komisyonu kurup burada yapılmasını istediğimizi belirttik. Şu anda bunu düşünülüyor. İnşallah müsbet bir cevap gelirse öğrencilerimiz Mısır’a gitmeden burada okuyacak. Öğrencilerimiz bu süreçte Mısır’a gidecek ama nasıl gidecek, gezmeye, dinlenmeye, araştırmaya gidecek. Beraber gideceğiz. Sömestır tatillerinde oradaki hocalarımızı sık sık buraya getirip konferans verdireceğiz. İslamda ortayol, Sırat-ı Müstakim gibi konularda… İslamin orta yol olduğunu aşırılık olmadığını belirten sempozyumlar düzenleyeceğiz. Belki hem özel konferasanlar hem de bütün ilim ehline açık önemli konferanslar düzenlemek istediğimizi kendilerine belirttik. Uluslar arası Ezher Mezunları Dernekleri’nin Kahire’deki 8 şubesinde zaten bu faaliyetler var. Uluslar arası Ezher Mezunları Derneği’ne biz de burada olmasını istiyoruz ama biz Uluslar arası Ezherli Eğitimciler Birliği’ni kuracağız en kısa zamanda inşallah. Çalışmalarımız bitti. İnşallah bu derneğimizi yakın bir zamanda kurup Ezher Üniversitesi’yle en güzel, en olumlu birliktelikleri, hayrılı ilmi çalışmalara hep birlikte burada imza atmış olacağız. 

    Bu projede önemli bir konuya değinmek istiyorum. Kadınlar ve erkekler ayrı sınıflarda ders görecek. Herhangi bir seminer programında böyle bir durum söz konusu değil. Bir ilk diyebilir miyiz?


    Tabi. Kesinlikle. Bu zaten bizzat Ezher’deki eğitim programlarını tatbik edeceğimiz için Ezher’deki eğitimde kızların ders gördükleri binalar, hizmetli hocaları hepsi bayan hocalardır . Kapıdaki güvenlik görevlisi dışında bütün hizmetililer, gözlemciler, hocalar bayandır. Gerçekten muhteşem bir proje. Biz de burada İstanbul’ umuzda Fatih’imiz de kesinlikle erkeklere erkek hocalar, kızlarımıza hanımefendi hocalar ders verecekler. Dolayısıyla kızlarımız ve gençlerimiz kendilerini özgür bir şekilde, özgüven içerisinde ve kendilerini en iyi şekilde ifade edebilecekler. Kendilerini mükemmel şekilde yetiştirecekler. 

    Sadece İmam Hatip Lisesi mezunlarına özel bir proje mi yoksa ‘Ben de Ezher’de okumak istiyorum’ diyen herkes bu seminerlere katılabilir mi?

    Güzel bir soru. Takriben 2 ay önce ders vereceğimiz yeri 10’a yakın kızımız ziyaret etti. Boğaziçi Ünivertesi öğrencileriydiler. Biz de onlara ‘’Arapça herkes için’’ dedik. Arapça öğrenmek isteyen herkes bize başvurabilir. İlk sene için ama Boğaziçi Sosyal Bilimler’e yönelik, o alana yönelik Arapça verebiliriz. Ama öğrencilerimiz İlahiyat’a veya İslami Bilimler’e yönelik Arapça istiyorlarsa tamamen buna yönelik Arapça verilmesi gerekiyor. Biz buna karşı değiliz. Buna da hazırız. Malum 10-12 kişilik bir sınıf olması lazım. Bunun içinde bayan hocamızı oraya istihdam edeceğiz. Bununla birlikte İmam Hatip Lisesi mezunu olma şartı var ama biz yine de ilkokukul mezunu veya lise mezunu olanları da kursumuza davet ediyoruz. Merkezimize gelip seminerlerimize katılabilirler. Onlar içinde şunu tavsiye ediyoruz. KesinlikleArapça’yı çok iyi öğrenin. Öğrendikten sonra da biz zaten Ezher Lisesi’ni dışardan bitirme sistemini de getireceğiz. Onun da sınavlarını, tarihlerini de şartlarını belirleyeceğiz. Öğretilecek kitapları getirteceğiz. Belki iki aşamalı sınav olacak. Bu kimin için peki? 10 sene, 20 sene veya daha fazla medrese eğitimi almış, ilgili kişilerden dersler almış ama ilkokul mezunu kişiler için. Bir İmam Hatip Lisesi’ni, bir Ezher Lisesi’ni bitirmek istiyor bunlardan sonra Ezher’e de iltihak etmek istiyorsa bu kişilere de bu hizmeti vermeye hazırız. Çalışmalarımız devam ediyor. İnşallah Ezher Lisesi’nin dışarıdan bitirme sınavlarını da İstanbul’dan yapacağız. İstanbul’da yaptığımız zaman da her ilkokul mezunu Ezher’i dışardan bitirmek isteyen herkes kayıt olabilcek. Yeterki seminerlere verdiğimiz programlara uysunlar. Şartları yerine getiren herkes bu programa katılabilir.



    Kayıtlarınız devam ediyor mu peki? Kayıt olabilmek için özel bir şartınız var mı?

    Özel bir şartımız yok. İmam Hatip Lisesi mezunu olan kardeşlerimizin her birisi kızlarımız kızlarla, gençlerimiz erkek hocalarımzla. Aslında İstanbul’daki her bir İmam Hatip Lisesi’ndeki Arapça hocalarımızla görüşmemiz lazımdı görüşemedik. Sadece bir İmam Hatip’e gidebilidik Zeytiburnu İmam Hatip Lisesi’ne gidebildik. Açıköğretim ilahiyata da kayıt olmuş kişiler bizi tercih edebilirler. 

    Kayıtlarımız hızlı bir şekilde devam ediyor. Eylü ayının 15’e kadar kayıt olan öğrencilerimize özel indirimlerimiz olacaktır. Zaten bu sene öğrenci sayımız da sınırlı. İlmi seven öğrencilerimizi kayıtta erken davranmalarını istiyoruz.

    Ne zaman eğitim başlayacak?

    Biz grup olarak hazırlıklarımızı tamamladık. İnşaallah Ekim 8’de Pazartesi günü Ezher İslami İlimler Eğitim Seminerleri Arap Dili Seminerlerine başliyoruz. Şuanda Ezher hazırlıkta okutulan 7 kitabı takip edeceğiz. Her hafta sınav ve her hafta sonu her öğrencimize 3 dakikalık bir Arapça sunum ve her ay sonu üst bir kura atlamak için sınav yapacağız. Seminerlerimiz tamamen Arapça , hocalarımızın ve öğrencilerimizin Türkçe konuşması yerine tamamen Arapça konuşma zorunluluğu olacaktır.
    Peki öğrencileriniz eski mezunları ve alimleri tanıyabilecek veya kadim ulema yad edilecek mi?

    Güzel bir soru sordunuz. Biz Ezherli Eğitimciler Grubu olarak şuanda Ezher’de okuyan yaklaşık 700 civarında öğrenci kardeşlerimizle öğrencilerimiz arasında bir köprü sağlayacağız. Yani İstanbul ‘da Ezher Konferansları ve öğrencilerimizin önceki kadim ulemamızı konfreranslarla yad edeceğiz.

    Yad edeceğiniz değerli şahsiyetler kimler? Aklınızda belirli isimler var mı?

    Tabiiki.Olmaz mı?Özellikle Şeyh’u-lİslam Mustafa Sabri Efendi, Düzceli Muhammed Zahis el-Kevseri , Ahmed Davudoğlu ve daha sonra Ali Yakuğ Cenkciler Ef. , Mustafa Runyon , Osman Keskioğlu ve isimlerini şuanda hatırlayamadığımız alimlerimiz.

    Hayatta olanlardan istifade edebilecek misiniz?

    Tabiiki.Aylık haftalık ve konferanslarımızda başta Üstadımız M.Emin Saraç Hocamız (Allah (c.c.) hayırlı ve uzun ömürler versin.) , Nureddin Boyacılar , Ali Özek , Ankara’dan Abdullah İşler , Erzurum’dan Yunus Kaya ve hatırlayamadığımız hocalarımızı da davet etmeye çalışacağız , onların bilgi ve tecrübelerinden faydalanmaya bakacağız.

    Hocam şu anda İlahiyat Fakültelerinde halihazırda Ezher Mezunu hocalarımız var mı?

    Evet var. Takriben onlarca. Biz bu hocalarımızı tesbit edip , ilgili konferans ve seminerlere davet etmeyi şimdiden planlıyoruz. Bazı hocalarımızla irtibatımız var zaten.

    Son bir soru. Anladığım kadarıyla 1000’ne yakın Ezher mezunları var ülkemizde. Tüm bu mezunları bir araya getirecek bir organizasyonunuz var mı?

    Evet. Senede bir defada olsa yemek daveti vereceğiz. İnşallah bu da planlarımızın arasında. Hocalarımızla beraber Ezher’den de ilgili Hocalarımızı da davet etmeyi düşünüyoruz.

    Kısaca özetlersek bu projenin hedefi nedir?

    Bizim hedefimiz hem ileriki dönemlerde Kur-an kursu hocalarımızın,din görevlilerimizin yani İmam Hatipli kardeşlerimizin İslami İlimlerde çalışma yapabilecek,ilmi araştırma yapabilecek kardeşlerimizin var olan değerini seviyesini yükseltmektir.

    Hocam buraya kadar geldiniz , bizlere bu kıymetli bilgileri verdiniz. Ayaklarınıza ve yüreğinize sağlık. Bizler Time Turk olarak sizlere , ilmi çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

    Ben de size ve Türk Basın hayatında önemli bir yeri olan Time Türk ailesine üstün başarılar diliyorum. Bizlere böyle bir fırsatı verdiğiniz için ayrıca teşekkür ediyorum.

    Biz de teşekkür ediyoruz.

    Kurslara katılmak isteyen vatandaşlar ezherislamiilimler@gmail.com ile irtibata geçip daha detaylı bilgi edinebilirler.

    İrtibat Tel: 0555 816 61 62

    Adres: Fevzi Paşa Cad. No: 61 Fatih / İstanbul 

    TİMETURK / Tuğçe Çirağ

  • Mısır Arapçası Diyalog 3

     

    Mısır Arapçası Diyalog 3

  • Mısır Arapçası Diyalog 2

     

    Mısır Arapçası Diyalog 2

  • Mısır Arapçası Diyalog 1

    Mısır Arapçası Diyalog 1 Arapca Diyalog 1

     

  • İmam Hatip kayıtları 1 milyon sınırında

     

    28 Şubat döneminde kesintisiz eğitim, katsayı numarası ve başörtüsü yasağıyla darbe vurulmaya çalışılan İmam Hatip Liseleri, 12 yıllık zorunlu ve kesintili eğitim sisteminde ortaokullarına kavuşunca yeniden ilgi odağı oldu. İmam Hatip Liseleri Mezunları (ÖNDER) Derneği Başkanı Hüseyin Korkut, İmam Hatip Liseleri’ne kayıt için başvuran öğrenci sayısının 1 milyon sınırına dayandığını açıkladı.

    İHL SAYISI 60’A ÇIKTI

    Velileri kayıt konusunda uyaran Korkut, yoğun başvuru nedeniyle sıkıntı yaşandığını bildiklerini ve MEB’e durumu ilettiklerini ifade etti. Korkut, ders zili çalana kadar kayıtların devam edeceğini vurguladı.

    Sadece İstanbul’da 40 olan okul sayısının yoğun talep nedeniyle bu yıl 60’a çıkarıldığını belirten Korkut, imam hatip ortaokullarına ve liselere yönelik talebin ayrılan kontenjanların iki katına ulaştığını söyledi. Sadece İstanbul’daki İmam Hatip Ortaokulları’na şu ana kadar kaydı tamamlanan öğrenci sayısının 15 bini geçtiğini dile getiren Korkut, “Okullar açılana kadar bu sayının daha da yukarılara çıkacak. Türkiye genelinde İmam Hatip Ortaokulları’na 100-150 bin arası kayıt yaptırılacağını tahmin ediyoruz.” diye konuştu.

    Oktay Mehmet

    YENİ ŞAFAK

     

  • Seçmeli Kuran Ve Siyer Dersi Müfredatı Belli Oldu

     

    Habertürk’ten Esra Yazdıç’ın haberine göre, Derslerde Kur’an-ı Kerim’in Türkçe mealinin yanı sıra Kur’an-ı Kerim’i doğru ve güzel okuma, bazı sure ve ayetleri kurallarına uygun ve düzgün okumak da öğretilecek.

    Milli Eğitim Bakanlığı Kur’an ve ‘Hz. Muhammed’in Hayatı’ derslerinin amacını, “Kur’an-ı Kerim okumayı öğrencilere öğretmek ve başta Hz. Muhammed’in ve diğer peygamberlerin yaşamlarından örnekler gösterilerek hayatlarından mesajları öğrencilere vermek” olarak açıkladı.

     

    İŞTE SINIF SINIF KUR’AN DERSİNİN DETAYLARI

    5. sınıf: İlk derste Kur’an-ı Kerim’in neden okunması gerektiği anlatılacak. Kur’an kıssaları, duaları, kavramları hakkında bilgiler verilecek. İkinci ünitede Kur’an-ı Kerim’in okutulması öğretilecek. Harfler, harflerin okunuşu, harekeler öğrencilere tek tek öğretilecek. Öğrenmelerini kolaylaştırmak için koro halinde seslendirmeleri sağlanacak. Öğrenciler, Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendikten sonra ‘Bakara’ Suresi’ni okuyacak. Ayrıca Sübhaneke, Salli ve Barik, İhlas ile Kevser gibi sureler ezberletilecek.

    6. sınıf: Kur’an-ı Kerim’i güzel okumanın önemi üzerinde durulacak. Öğrencilere tecvit, yani kurallarına göre güzel okuma dersi verilecek. Derste dua, zikir, tespih ve secde kavramları hakkında bilgiler de var. Öğrenciler ‘Bakara’ ve ‘Yasin’ surelerini okuyacak, Amentü, Felak, Nas gibi kısa sureleri de ezberleyecek.

    7. sınıf: Kur’an-ı Kerim’in İslam dinindeki yerini öğrenecek. Harfleri uzatma, harflere vurgu yapma gibi bilgiler verilecek. Öğrenciler anlamlarını da öğrendikleri bu sureleri koro halinde tekrar ederek ezberlemeye çalışacak.

    8. sınıf: Hz. Yakub, Hz. Yusuf gibi peygamberlerin kıssaları öğrenilecek.

  • İnşirah Suresi İrabı Arapça Dersleri

    Arapça Dersleri  İnşirah Suresi İrabı

    بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

    (94- İNŞİRÂH SÛRESİ)  Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

    أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ {94/1} وَوَضَعْنَا عَنْْكَ وِزْرَكَ {94/2} الَّذِي أَنْقَضَ ظَهْرَكَ {94/3} وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ {94/4} فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا {94/5}

    1 – 5. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Yükünü senden alıp atmadık mı? O senin belini büken yükü. Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi? Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.

    açmak, genişletmek, genişlik vermek, yarmak

    شَرَحَ يَشْرَحُ شَرْحاً

    ağır yük, vebal

    اَلْوِزْرُ ج أَوْزاَرٌ

    kaldırmak, koymak

    وَضَعَ يَضَعُ وَضْعاً

    çökertmek, bükmek, çatırdatmak, (teşbihtir: ağır gelmek, kaldıramamak demektir)

    أَنْقَضَ يُنْقِضُ إِنْقاَضاً

    şeref, şan, zikir, söz, zikretme

    اَلذِّكْرُ

    sırt

    ظَهْرٌ ج ظُهُورٌ

    göğüs

    صَدْرٌ ج صُدُورٌ

    yükseltmek, kaldırmak

    رَفَعَ يَرْفَعُ رَفْعاً

    kolaylık

    اَلْيُسْرُ

    zorluk

    الْعُسْرُ

             

    إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا {94/6} فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ {94/7} وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ {94/8}

    6. 7. 8. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul, (ancak) yalnız Rabbine yönel (rağbet et).

    rağbet etmek, arzulamak, yönelmek

    رَغِبَ يَرْغَبُ رَغَباً

    boşalmak, boşlamak

    فَرَغَ يَفْرُغُ فَراَغاً

    işe sarılmak, yorulmak, bitkin düşmek

    نَصِبَ يَنْصَبُ نَصَباً