Yıl: 2012

  • Antalyada Elmalılı Hamdi Yazır Sempozyumu

    Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen ve 3 gün sürecek sempozyumda, Elmalılı Hamdi Yazır’ın hayatı, kişiliği ve tefsirdeki yeri ele alınacak.

    Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen ve 3 gün sürecek sempozyumda, Elmalılı Hamdi Yazır’ın hayatı, kişiliği ve tefsirdeki yeri ele alınacak.

    İlahiyat Fakültesi tarafından Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen sempozyumun açılışında konuşan Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, kendisinin bir tarih araştırmacısı olduğunu hatırlatarak, Türkler’in İslam dinini kabul ettikten sonra İslam’a bir çok katkı sağladığını anlattı.

    Türkler’in İslam ile özdeşleştiğini ve İslam’ı dünyada yaymak için büyük gayretler sarf ettiğini ifade eden Kurtcephe, bu anlayışla Türkler’in İslam dünyasının liderliğini yaptığının altını çizdi.

    Antalya’da birçok önemli kişiliğin yetiştiğini, ancak bugün bunların birçoğunun Antalyalılar tarafından tanınmadığını kaydeden Kurtcephe, üniversitelerin bir görevinin de bu şahsiyetlerin topluma ve insanlığa yaptığı büyük hizmetleri ortaya koymak olduğunu söyledi. Elmalılı Hamdi Yazır’ın da bu şahsiyetlerden biri olduğunu ifade eden Kurtcephe, düzenlenen sempozyumun bu yönüyle önemli olduğunu bildirdi.

    Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yaman ise Elmalılı Hamdi Yazır’ın hem önemli bir akademisyen hem bir siyasetçi hem de bir sanatçı olduğunu, aynı zamanda da İstiklal Mahkemeleri’nde idam ile yargılanmış, Türkiye’nin en önemli tefsirini yazmış bir şahsiyet olduğunu söyledi.

    Tüm bu yönlerine rağmen Yazır’ın çok iyi tanınmadığını ifade eden Yaman, İlahiyat Fakültesi olarak böyle bir alimin çok yönlü olarak ele alınabilmesi için sempozyumu düzenlediklerini kaydetti.

    Yaman, sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçenlere ve sempozyuma destek verenlere teşekkür etti.

    Açılış konuşmalarının ardından Akdeniz İlahiyat Araştırmaları ödülleri de verildi. Akdeniz İlahiyat Araştırmaları’nda Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Nuh Aslantaş birincilik, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Alıcı ikincilik, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Soner Duman ise üçüncülük ödülünün sahibi oldu.

    Daha sonra sempozyumun açılış konferansında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Kara, “Üç Dönem-Üç Elmalılı Hamdi” konulu sunumunu gerçekleştirdi.

    4 Kasım’da sona erecek sempozyum boyunca çok sayıda akademisyen tarafından

    “Tefsiri Tercüme Açısından Hamdi Yazır’ın Meal Tarzı”, “Elmalılı Tefsirinden İşari Yorumlar”, “Bir Hukukçu Olarak Elmalılı Hamdi Yazır”, “Elmalılı Hamdi Yazır’ın Nübüvvet Anlayışı” gibi pek çok konu ele alınacak.

    Haberler.com

  • Savaşların ortasında refah ülkesi Ürdün

    Amman Hava alanına gecenin bir vakti iniyoruz. Ayak alışkanlığı ile “vize” yazan bankonun önünde kuyruğa giriyoruz. Memur Pasaportu geri uzatıyor. “Siz geçin, Türksünüz!”
    Daha evvel dişe dokunur paralar ödediğimiz yerden elimizi kolumuzu sallayarak geçiyoruz.
    Polis mühür vurduktan sonra ekliyor “üç ay kalabilirsiniz.”
    Ürdün’de hissedeceğiniz ilk şey sükunet. Etrafındaki bütün ülkeler dalgalı (Filistin, Irak, Suriye, Arabistan, Lübnan) o sanki huzur adası…
    İkinci hissedeceğiniz şey yüksek refah seviyesi… Düzgün caddeler, albenili binalar, ışıltılı mağazalar ve benim diyen arabalar…
    Amman temiz tertipli bir şehir. 4-5 gün kalan alışıveriyor.
    Halkın üstü başı düzgün, gençler marka giyiniyor. Ya çok eğitimliler ya da sıkça yurtdışına çıkıyorlar. Arapça konuşurken farkına varmadan İngilizceye geçiyor, sonra yine lisanlarına dönüyorlar.
    Çocuklarına yurt dışında tahsil yaptıracak ailelerin dikkatine. Bir taşla iki kuş vurabilirsiniz burada… Hem akıcı İngilizce, hem fasih Arapça…
    Ürdün’ün ammicesi (sokak ağzı) kitabi Arapçaya yakın. Bizde nasıl İstanbul Türkçesi diye bir şey var. Orada da fusuha…

    MAZİSİ DERİN
    Ürdün, İsrailoğullarına, Asurlulara, Medlere, Babile, İskender ordularına ve Roma’ya ev sahipliği yapmış. Geçmiş medeniyetlere dair canlı izler taşıyor. Bu topraklar hazret-i Ömer zamanında İslam orduları ile tanışıyor. Halk kitleler halinde Müslüman oluyor. Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyûbi ve Memlûk hakimiyetinden sonra Osmanlı Devletine (Yavuz Selim) katılıyor. 400 sene huzur içinde yaşıyor, 1920’de İngiliz işgaline uğruyor.
    Ürdün 1946 Londra Antlaşması ile İngilizler çekiliyor yerlerini Siyonistlere devrediyorlar. Müslümanlara “al sana düşman” deyip Yahudileri gösteriyor, saman altından su yürütmeye devam ediyorlar.
    İşte o gün bu gündür Ortadoğu’da kan ve göz yaşı eksik olmuyor.
    Ürdünlü diye bir millet yok, kuzeyliler Suriyelilere benziyor güneyliler Arabistanlılara. Eh bu arada hayli Çeçen, Çerkez var, Filistinliler önde, hem de açık ara…
    % 93’ü Müslüman, % 5 Hristiyan. Bir miktar da Bahai, Yahûdi ve Dürzi bulunuyor.

    YAYLALAR YAYLALAR
    Ürdün bildiğiniz yayla… Yüksekliği 600 – 1500 m. arasında değişiyor. Rakım, Akabe Körfezine doğru tedricen düşüyor.
    Yazlar sıcak ve kurak, kışlar serin ve yağışlı… Coğrafya kitaplarında okuduğumuz “Akdeniz iklimine” uyuyor.
    Ancak Lut gölü ve Ürdün nehri Vadisi ortalamayı aşıyor. Hararet yazın 50 dereceyi buluyor.
    Ürdünlüler ekseri şehirli, köylülerin yapacak işi kalmamış. Zira zirai alanlar İsrail işgali altında…
    Yer yer bağlar, bahçeler, hurmalıklar, zeytinlikler görseniz de ancak kendilerine yetiyor.
    Hayvan peşinde gezen bedevilerin (göçebelerin) sayısı da gitgide azalıyor.
    Haritadan bakarsanız kupkuru bir çöl. Ne ciddi bir sanayileri, ne de yetirip arttıracakları tarımları… Fosfat, potas gibi birkaç madeni de geçerseniz yer altı da zengin sayılmaz.

    BACASIZ SANAYİ
    Peki değirmenin suyu nereden geliyor?
    Ticareti biliyorlar. Yabancı sermayeye de ne vaad ettilerse etmişler, çok uluslu firmalar Amman’ı merkez tutmuşlar.
    Turizm önde gelen gelir kalemlerinden biri… Bacasız sanayi.
    Ellerinde Petra, Kerak, Ceraş, Rum vadisi, Akabe gibi antik kentler var. Mute ve Ürdün vadisi İslam tarihi açısından önemli. Sahabe kabirleri sıkça ziyaret ediliyor.
    Ünlü otel zincirlerinin üst kurduğuna bakılırsa gelenleri gidenleri hayli fazla.
    Ürdün üniversiteleri civar ülkelerden hayli talep görüyor. Bilhassa Amman binlerce yabancı talebe ağırlıyor. Jordan, Prenses Sümeyye, Yermuk, Haşimiye, Mu’te, Zarqa, Petra, El Beyt, El Ehliye ve Zeytune üniversitelerinde okuyan gençler esnafın yüzünü güldürüyor.

    ZARİF İNSANLAR
    Halkı çok kültürlü, çok da kibar. İtiş kakış yok, gasp kapkaç asla… Gazetelere yılda bir bilemedin iki cinayet haberi düşüyor, halk n’olacak halimiz” deyip tedirgin oluyor.
    Polis daha ziyade trafik suçlarıyla uğraşıyor. Niye, çünkü çok paraları var ve para onları dürtüyor. Karanlık çöktü mü Masaratiler, Lamborghiniler piyasa yapıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde otoyollara çıkıyor, arabanın hakkını veriyorlar.
    Dönüş yolundayız. Sağ olsun dostlarımız sabah 4 uçağı için bizi havaalanına bırakıyor. Benzincide iki Camaro görüyoruz, gençler yan yana durup motor hırlatıyor. Aynı anda kalkıyorlar, nasıl bir cayırtı, asfalt yırtılıyor.
    Sürat tahdidini aşmak, 100 lira. Eh o da, o arabaların sahibine dokunmuyor.
    Bir Nissan 350Z’nin Ford Mustang’a makas atışını görüyorum ödüm yarılıyor.
    Eskiden hoşuma giderdi, demek ki insan yaşlanınca…

    BUYRUN TAAMA
    Biberli baharatlı seviyorsanız Ürdün tam size göre…
    Adım başı felafel, humus, şavurma… İyi de yapıyorlar. Âliyyul âlâ…
    Felafel bir nevi nohut ezmesi. İçine soğan katıyor yağda kavuruyorlar, şavurma için ekmek arası döner desem hata olur mu acaba?
    Humus’u tarif etmeyeyim biliyorsunuz nasıl olsa…
    Çayı nanesiz düşünemiyorlar. Limonataya da nane katıyor, mikserle karıştırıyorlar (bence deneyin, on numara) Kahveleri iri çekilmiş, kaynatıyor kaynatıyor imbikleyip mırra yapıyorlar. İçine mutlaka kakule ilave ediliyor. İlk içen “bu ne ya” dese de zamanla alışkanlık yapıyor.
    Salata çorba ve pilavları bizim gibi. Ve yine bizim gibi yemeğin üstüne tatlı alıyorlar (bir nevi ekmek kadayıfı ya da künefe) Karnı doyan şişe (nargile) söyleyip kenara çekiliyor.
    Yemekleri lezzetli, sunum kibar. Aynen Suriye’deki gibi, akşamları bahçeli havuzlu lokantalara gidiyorlar.
    Amerikalı fast-foodcular da dolup taşıyor. Özenti diyelim gitsin, batı henüz ışıltılı görünüyor…

    EMİR SEVİLİYOR
    Evet burası bir emirlik. (Al Mamlakah al Urduniyah al Hashimiyah). Batılılar parlamenter monarşi diyorlar ona. Diğer Asya ülkelerinde olduğu gibi burada da duvarlara devlet başkanının resimleri asılıyor. Ancak muhabbetlerinde samimiler. Emir Abdullah ve babası rahmetli Emir Hüseyin hakikaten seviliyor. Haşimi hanedanı halktan hürmet görüyor. 12 eyaleti var: Aclun, El Akabe, El Belka, El Kerak, El Mafraq, Amman, At Tefilah, Ez Zerqa’, Irbid, Ceraş, Ma’an ve Madaba.

  • Kktc İlahiyat Dekanları Toplantısı Başladı


    19. İlahiyat Fakültesi Dekanlar Kurulu toplantısı, Yakın Doğu Üniversitesi’nde (YDÜ) başladı.

    YDÜ İlahiyat Fakültesi koordinatörlüğünde gerçekleştirilen 19’uncu İlahiyat Fakültesi Dekanlar Kurulu toplantısına YÖK Başkanvekili Prof. Dr. Yekta Saraç, YDÜ Rektörü Prof. Dr. Ümit Hassan, Türkiye’deki tüm ilahiyat fakülteleri dekanları ve Avrupa’daki bazı ilahiyat fakültesi dekan ve temsilcileri, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr Ali Erbaş ve YDÜ İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Yrd. Doç. Dr. Yusuf Suiçmez katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan toplantıda, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ali Erbaş Kur’an-ı Kerim okudu. Daha sonra açılış konuşmasını yapan YDÜ Rektörü Prof. Dr. Ümit Hassan, böyle bir heyete ev sahipliği yapmaktan dolayı üniversite olarak büyük bir şeref duyduklarını söyledi.

    YÖK Başkanvekili Prof. Dr. Yekta Saraç ise, toplantıya güzel sözlerle başlandığını dile getirerek, yeni yasa taslağı ve yüksek öğretimin yeniden yapılanması konusunda söylenmesi gereken noktaların olduğunu ifade etti. İlahiyat fakültelerinin yeniden yapılandırılmasında iki farklı modelin öngörüldüğünü belirten Prof. Dr. Saraç, “İmam hatip dışındaki mezunların ön lisans programından yararlanarak hayata ve dünyaya bir bakış ve algılayışında katkı sağlıyorsa bu devam hususunda yeterli sebep olacaktır” dedi. Prof. Dr. Saraç, birkaç yıl içerisinde devlet üniversitelerinin sayısı kadar ilahiyat fakültelerinin de artacağını vurguladı.

    YDÜ İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Yrd. Doç. Dr. Yusuf Suiçmez ise, yeni açılan bir ilahiyat fakültesi olarak İslam tarihi sempozyumu, aynı zamanda uluslararası bir hadis iktisat sempozyumundan sonra değerli hocalarla birlikte olmanın onurunu yaşadığını söyledi. Suiçmez, KKTC gibi bir yerde böyle ilim bir heyetin olmasının hem ilahiyat hem de sosyal anlamda KKTC halkına motivasyon olabileceğini ifade etti.

    19. İlahiyat Fakültesi Dekanlar Kurulu toplantısı 2 gün sürecek

  • Görmez: Birleşin Filistine geleyim


    Görmez, Gazze ve Batı Şeria’dan gelen iki ayrı davete, ‘iki imza birleştiği gün davetinize geleceğim’ dedi
    Mekke’de ülke temsilcileriyle buluşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Gazze ve Batı Şeria’dan gelen iki ayrı davete, ‘iki imza birleştiği gün davetinize geleceğim’ dedi.

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, din işleri ve hac organizasyonundan sorumlu bakan ve müftülerin de aralarında bulunduğu birçok ülkenin temsilcileriyle yemekte bir araya geldi.

    MÜFTÜ VE DİN ADAMLARI BİR ARADA

    Mekke’deki Hac Organizasyon Merkezi’ndeki yemeğe Filistin’in Gazze yönetiminden Din İşleri ve Vakıflar Bakanı İsmail Said Rıdvan, Evkaf Bakan Yardımcısı Hasan es-Seyf ile Batı Şeria yönetiminin Din İşleri ve Vakıflar Bakanı Mahmut Sıtki El Hebbaş’ın yanı sıra İran, Pakistan, Çin, Somali, Irak, Bulgaristan, Sudan, Sırbistan, Endonezya, Bangladeş, Arnavutluk, Abhazya, Tacikistan, Yunanistan, Ürdün, Kırgısiztan, Gümülcine ve Keşmir’den de müftü ve din adamları katıldı.

    TÜRK YEMEKLERİ İKRAM EDİLDİ

    Yemekte davetlilere Arapça seslenen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, öneminden söz ettiği haccın taşıdığı kutsal anlamı anlattı. Konuşmasının sonunda Gazze ve Batı Şeria yönetiminde görev yapan din işleri ve vakıflar bakanlarının her birinden Filistin’e ziyareti için ayrı ayrı imzalı davet mektubu aldığını belirten Görmez, ‘İki imza birleştiği gün ben sizin ziyaretinize geleceğim’ dedi. İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney’in temsilcisi ve aynı zamanda İran Hac Emiri olan Seyyid Ali Kadi-Asker de hac sırasında Mekke sokaklarında karşılaştığı çöp yığınlarına dikkati çekerek, söz konusu manzaradan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Diğer ülkelerin bazı temsilcilerinin de konuştuğu toplantıda davetlilere Türk mutfağından çeşitli yemekler ikram edildi.

    Yeni Şafak

  • İlahiyat okumak için 50 farklı ülkeden Bursaya geldiler


    Dünyanın farklı 50 ülkesinden ilahiyat fakültesinde okumak için Bursa’ya gelen öğrenciler piknikte buluştu. Irak’tan Nijerya’ya, farklı ülkelerden gelen öğrenciler biraraya gelerek moral depoladı.

    Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okutulan yabancı öğrenciler, UÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Sağlam koordinatörlüğünde piknikte buluştu. Lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde oplam 350 öğrenci ilahiyat okuyor.

    Ülkelerinden binlerce aday öğrenci arasından seçilerek Türkiye’ye gelen öğrenciler ise Türk insanının samimiyetinden ve fedakarlığından memnun. Doç. Dr. İsmail Sağlam, “Öğrencilerimizle yakından ilgileniyoruz. Hem bayramlaşma hem de buluşma anlamında piknik düzenledik. Bu öğrenciler çok zeki ve çalışkan öğrenciler arasından seçilmiştir. Bir anlamda Bursa, dünyaya ilahiyatçı yetiştiriyor. Derslerine takviye noktasındaki çalışmalarımızın yanı sıra onların sosyal kültürel etkinliklerle moral depolamalarını da sağlamayı amaçlıyoruz. Öğrencilerimizi, donanımlı şekilde yüksek öğrenimlerini tamamlayarak, ülkelerine hizmet etmek için göndermek istiyoruz.” dedi.

    Konuk öğrenciler ise kendilerine gösterilen ilgiden memnun olduklarını ifade etti. Balkanlar’dan Rusya’ya, Afrika’dan Malezya’ya değişik coğrafyalardan 50 farklı ülkeden Bursa’ya gelen öğrenciler gönüllerince bir gün geçirdi.

  • İslamın siyasi birliği ve bayramlar

    Şimdiye dek çok kere Müslümanlar farklı günlerde bayram yaptılar. Ne oldu? Hiiç!
    Zaman zaman aynı günde de bayram yaptıkları oldu. Ne oldu? Gene kocaman bir hiiç! Diyeceksiniz ki o zaman bunca çabaya ne gerek vardı? Kendimizi üzmeye değer miydi?
    Müslümanları kültürel olarak bir arada tutan çok sayıda ortak payda var. Ama onların siyasî olarak bir araya gelmeleri mümkün gözükmüyor. Bunda dünyanın gidişatını belirlemede kendilerini gerçek anlamda Yeryüzünün sahibi (eskiden olsaydı ruy-i zemine düşen zıllullah falan derdik) olarak gören ve bunun gerektirdiği davranışları neye mal olursa faturasını ödemeden hiç kaçınmadan siyaset eden dış güçlerin baskıcı emelleri oldukça belirleyici bir rol oynuyor. Osmanlının mirasının geride pay ediliş şekli, sadece haritaya bakmak yoluyla bile olsa bize aslında çoook şey söylüyor. Nasıl bölük pörçük edilmişiz?! Nasıl aramıza asla geçit vermeyen sınırlar koymuşuz, mayınlar döşemişiz?! Nasıl bir siyasî deha ve tahakküm ki koca ümmeti, üstelik hiçbiri kendi başına yeterli olmayacak şekilde bölmüşler. Kiminde nüfus var, toprak yok; kiminde toprak var, nüfus yok, kiminde petrol var; petro-dolarları nereye koyacaklarını bilmez olmuşlar, kiminde yoksulluk diz boyu; kiminde beyin gücü var, göç etmiş; kiminde kol gücü var Almanya’yı imara gitmiş. Potansiyel olarak belki her şey var ama bunların hepsi, bir araya gelip de tek bir vücut oluşturacak durumda değil. Böyle bir birleşimi engellemek için üstelik her türlü tedbir de var.
    Eskiden siyasî anlamda bir hilafetimiz vardı, sembolik de olsa zaman zaman işe yarıyordu. Nitekim kurtuluş savaşı sırasında sırf hilafete sebep Hindistanlı Müslümanlar bize yardım etmişlerdi ve biz de o paralarla İş Bankası’nı kurmuştuk (Helal olsun!) Ama hilafetimiz çok sembolikti, faydası mı zararı mı büyüktü, belli değildi. Vaktiyle Mısır’da oturan Abbasî halifeleri gibi, gerçek hükümdarlara ve sultanlara menşurlar veren, unvanlar dağıtan bir makam olmak çok da anlamlı değildi. İcracı bir güç olamayınca bir makam olarak bir yer işgal etmesinin de anlamı yoktu. “Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır” dedik ve onu tarihe mal olmuş bir kurum olarak sinemize gömdük. Gerçi basübadelmevt (öldükten sonra dirilme) hak ise de, bu gerçeklik bir iman işiydi ve ahirete yönelikti, belli ki bu kurum dünyada artık devrini tamamlamıştı.
    Ama doğrusu sembolik de olsa İslam’ın siyasî birliğine ihtiyaç duyuluyordu. İslam Konferansı/İşbirliği Teşkilatı muhtemelen böyle bir ihtiyaçtan doğmuştu. Ama bir türlü etkin olamamıştı ve olamıyordu. Müslümanlar bayramlarını bile tevhit edemiyorlardı.
    Bunun elbette birçok sebebi vardı. Ama en büyük sebep, bazı devletler ve yöneticileri için bu ayrılık bir varlık sebebi gibi gözüküyordu. Bütün Müslümanların siyaseten de birliğinin önündeki en büyük engeller, varlıklarını bu ayrılığa endekslemiş “devletlu”lerdi.
    Geçmişte de ayrılıklar ve gayrılıklar oluyordu. Ama dünya o zamanlar çok büyüktü, ihtilâf-ı metâli’e itibar, Müslümanların birliğini zedelemezdi. İctihad farklılıkları her zaman olurdu, ama ülülemr bunlardan birini meriyyülicra kılar, ülülemrin emrinin iktiranına mazhar olan o görüş rüçhaniyet kesbeder ve bütün Müslümanların üzerinde toplanabileceği bir ortak payda haline gelebilirdi. En azından nazarî olarak bunun imkânı vardı.
    Bugün bu işlevi kim görecek. Halifemiz yok. Onun yerini doldurmasını umut ettiğimiz İslam Konferansı/İşbirliği Teşkilatı, ancak hilafetin düştüğü ülke Türkiye’nin yavaş yavaş yeniden ayağa kalkmasıyla birlikte ona muvazi olarak itibar kazanmaya başladı. Ama henüz dünya Müslümanlarını siyaseten temsil edebilecek güçte olmaktan çok uzak.
    Dünya Müslümanları birliğini tepedekilerin istemesi ve buna destek vermesi adem-i imkana talik gibi bir şey. Allah’tan demokrasi diye bir şeyi Müslümanlar da giderek öğrenmeye başladılar da belki halkların kıyamı sonunda onlar da mecburen ve mecburiyetten ayaklarını sürüyerek de olsa böyle bir birlikteliğe doğru adım atarlar. Artık dünya eskisi kadar büyük değil. Anında herkes, ne olup bittiğini görüyor ve biliyor. Kültürel anlamda zaten bir ve beraber olan Müslüman halkların hiç olmazsa bayramların birliği gibi sembolik birliktelikleri istemesi ve yönetimleri bu doğrultuda zorlaması bir ihtimal de olsa mümkün gözüküyor.
    Demokrasinin olmadığı ülkeler ve onların yöneticileri bu birlikteliğe ne kadar gönüllü olacaklardır? Sözgelimi el-Memleke el-Arabiyye es-Suûdiyye (Bu arada memleket bizim dilimizdeki memleket değil, kelimenin tam anlamıyla el-krallık (!) demektir) yöneticileri böyle bir birlikteliğe ne kadar katkı sağlayacaklardır?
    Vaktiyle Şerif Hüseyin, kendisini bütün müslümanların başı görme sevdasına kapılmıştı. Dünya Müslümanlarının üzerinde bunların siyaseten ağırlıkları ne olabilirdi ki? Bütün Müslümanlığın henüz Cezire dışına taşmadığı bir anda Hilafetin Kureyş’in elinde, halifenin de Kureyşli biri olmasının vakıa olarak (reel politik) da bir anlamı vardı. Çünkü tüm Araplar ancak bir Kureyşlinin etrafında toplanabilirlerdi. Şimdi bütün dünya Müslümanlarına nispetle Arapların hem nüfusu ve hem de nüfuzu belli.
    Buna rağmen genelde Araplar ve özelde de Suud Kralları, kendilerini bu dinin sahibi görmektedirler. Kendilerine Hâdimü’l-Haremeyn derler, ama davranışları, tavırları itibariyle Sahibü’l-Haremeyn gibidirler. Kabe’nin tepesinden bakan Krallık Sarayı bu şuuraltının dışa vuran yalın bir tezahürüdür. Bu sahipler, o kutsal beldeler ve özelde de kıblegâhımız olan Kabe ve etrafındaki Mescid-i Haram’ın Mekke’ye nispetle konuşlandırılması, varlığının geleceğe taşınması, geçmişinin ve tüm hatıralarının korunması konusunda dünyanın en uzak köşesinde yaşayan diğer Müslümanların da hakkı olduğunu asla kabul etmezler, mevcut anlayışı sürdürerek bunu yapamazlar. Hal böyle olunca da kendi varlık sebeplerini ortadan kaldırıcı vaktiyle 1978 yılında İstanbul’da yapılan ve Suutlu delegelerin de katıldığı “Rüyet-i Hilal Konferansı”nda alınan kararlara, ayların tespiti ve bayram günlerinin tevhidi yolunda belirlenmiş olan kriterlere uyamazlar. İki kişinin gördüğü iddiasına dayalı olarak mahkemenin vereceği kararlarla tüm müslümanların kaderini ilgilendiren bayram ve hac günlerini belirlemeyi bir dayatma olarak sürdürürler.
    Bu konferansla ilgili DİB başkan yardımcısı Ekrem Keleş tarafından verilen kısa bir bilgi:
    ”Diyanet İşleri Başkanlığı 1978 yılında İstanbul’da Rüyet-i Hilal (Hilalin Görünmesi) konusunu tartışmak üzere 22 İslam ülkesinden katılımla konferans düzenlemiş ve din alimleri ile astronomların katılımıyla bir takım kriterler belirlemiştir. Bu kriterlere göre hilalin görülebilmesi için astronomik olarak güneş battıktan sonra batı ufkunda görülmesi, güneş ile ayın arasında en az 8 derecelik açısal mesafe bulunması ve bu mesafenin en az 5 derecesinin ufuk üzerinde olması gerekiyor. Bunlar görülebilirlik kriterleri. Sadece astronomik hesaplamalar değil, hilalin görülebilirlik esası üzerine hesap yapılması ve bu çerçevede kameri ayın belirlenmesi gerekiyor. Bu ilkeleri Diyanet İşleri Başkanlığı 1978 yılından bugüne uyguluyor.”
    Bu konferansta alınan kararla Mekke’de bir rasathane kurulması yönünde karar alındığını ifade eden Keleş, ”Çünkü Mekke-i Mükerreme İslam’ın doğduğu yer ve İslam dünyasının merkezi. Mekke’de kurulacak rasathane ile burada bilimsel hesaplamalar yapılması ve bu doğrultuda rasatlar gerçekleştirmesi kararlaştırıldı. Böylece İslam dünyasında Hicri ayların başlangıcı sağlıklı bir şekilde tespit edilsin ve birlik sağlansın denilmişti” dedi.
    Ancak aradan geçen süre içinde Suudi Arabistan’ın fıkıh kitaplarında tarif edildiği şekilde eskisi gibi ”sadece hilali görerek aya başlama ve tamamlama ilkesini” benimsediği için bu karar uygulanamadı.
    Bu seneki durumla ilgili olarak da Diyanet adına bir değerlendirme yapan değerli Ekrem Keleş hocamız şöyle bir açıklama getirmiş:
    Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl Zilhicce hilâlinin Güney Amerika’nın batısında astronomik hesaplamalara (yani takvime) uygun şekilde görüldüğünü, Kandilli Rasathanesinin de bunu doğruladığını açıkladı.
    Suudi Arabistan Yüksek Mahkemesi ise kendi coğrafyasında görülmesini esas alarak, Zilhicce ayının bir gün sonra başladığına karar verdi.
    Bu bir içtihattır ve Şafiî mezhebine uygundur.
    Türkiye’nin esas aldığı Rasathane verileri ve takvim ise Hanefî mezhebine uygundur.

    Garibce de diyor ki Diyanetin bu tavrı da genel konjonktüre uygundur.
    Ne yapaydık yani… Doğru olduğuna inandığımız bir ilkeden mi vazgeçeydik. Ya da Suud yönetimini mi yola getireydik.
    Şöyle böyle diyoruz ama biz Cumhuriyet Türkiye’si olarak çok yol almışız. Bunu ancak diğer İslam ülkeleri ile kıyaslayabildiğimizde anlayabiliyoruz.
    Demokrasi galiba iyi bir şeymiş. Geç de olsa biz öğrendik, öğreniyoruz. Ama öğrenecek daha çoook kimse var!
    Bakarsın Arap baharının ardından yaz da gelir, her türlü meyveyi dereceğimiz zamanlar olur.
    Neden olmasın?
    Dua ile!
    Bayramınızı tebrik ediyor, huzur ve mutluluklar diliyorum.

    GARİBCE

  • BİN 119 İMAM HATİP ORTAOKULU AÇILDI

    Milli Eğitim Bakanlığı’nın Meclis’e sunulan bütçe tasarısına göre 54 ilde 188 eğitim kampüsü yapılacak. 12 yıllık zorunlu eğitimle birlikte derslik ihtiyacı artınca bakanlık, kamu özel ortaklığı modeliyle 54 ilde 188 eğitim kampusü inşaa ettirme kararı aldı. 2013 Mart ayından itibaren yapılacak ihalelerle 2016 yılının sonunda teslim alınmak üzere Kamu Özel Ortaklığıyla eğitim tesisleri yapılarak eğitim ve öğretim hizmetine kazandırılacak.

    Sınıf mevcutları azalıyor

    Tasarıda, 2012 eğitim öğretim yılında ortaöğretim okullarında toplam 1 milyon 852 bin111 öğrenci, 60 bin 225 derslikte öğrenim gördüğü belirtilerek, ülke genelinde tüm okul türleri dikkate alındığında bir dersliğe ortalama 31 öğrenci düştüğü belirtildi. Genel liselerde 955 bin 343 öğrencinin 23 bin 18 derslikte öğrenim gördüğü belirtilen tasarıda, 41 ilde bir dersliğe düşen öğrenci sayısının plan hedefinin üstünde 40 ilde ise plan hedefinin altında olduğu vurgulandı. 2011’de 461, 2012’de 463 projenin yürütüldüğü belirtilen tasarıda, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasıyla birlikte her yıl çağ nüfusu kapsamındaki 400.000-450.000 öğrencinin genel sayıya ekleneceğinin düşünüldüğü kaydedildi.

    Her yıl 2 bin yeni binaya ihtiyaç var

    2012-2013 eğitim öğretim yılına 1.627 anadolu lisesi, 299 anadolu öğretmen lisesi, 144 fen lisesi, 32 sosyal bilimler lisesi, 91 güzel sanatlar ve spor lisesi olmak üzere sınavla öğrenci alan 2.193 okul e 940 genel liseye başlanıldığı kaydedilen tasarıda, sınavla öğrenci alan okullarda bir derslikte 26-30 öğrenci ile normal eğitim yapıldığı ifade edildi. Genel liselerdeki yoğunluğun bu liselerin dönüştürülmesiyle 2013-2014 eğitim-öğretim yılında sona ereceği belirtilen tasarıda, kapatılacak genel liselerdeki öğrenci potansiyelin sınavla alınacak okul türü değerlendirildiğinde ortalama 24 derslikli 900 okul binasına ihtiyaç olacağı, her yıl 175-2000 bina yapılmasının gerekeceği kaydedildi.

    BİN 119 İMAM HATİP ORTAOKULU AÇILDI

    Tasarıda 2012-2013 eğitim öğretim yılında toplam 232 İHL, 434 anadolu imam hatip lisesi ve 18 müstakil anadolu imam hatip lisesi olmak üzere toplam 684 okulda toplam 9 bin 625 derslik bulunduğu belirtildi. Bu liselerde 303 bin 140 öğrencinin öğrenim gördüğü belirtilen tasarıda, toplam 1.119 imam hatip ortaokulu açıldığı vurgulandı. 43 bin 387 yatak kapasitesi bulunan 374 yatılı İHL’lerden 37 bin 623 öğrencinin faydalanıyor. Yine ortaöğretimde okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi ders programına Alevilik-Bektaşilik, Caferilik ve Nusayrilik konularının yerleştirildiği İHL’lerdeki Arapça dersinin adını Mesleki Arapça olarak değiştirildiği belirtildi.

  • Bakanlarda Hac Farizasını Eda Etti

    Milyonlarca Müslüman, kutsal sayılan hac görevini yerine getirdi. Müslümanlar, ilk durak olarak Arafat yolculuğuna çıktı. Ardından, Müzdelife’ye hareket eden hacı adayları akşam ve yatsı namazlarının ardından geceyi burada geçirdi. Kutsal sayılan ibadet, sabahın ilk ışıklarıyla Mina’da devam etti.
    Mina’daki Cemerat alanında şeytan taşlayan milyonlarca Müslüman Kabe’yi tavaf ederek hac vazifelerini yerine getirdi. Kabe’de kılınan bayram namazında bir araya gelen hacılar kurban kestirip, tıraş olduktan sonra ihramdan çıktı. Bayram namazı sonrası Kabe’de birbirlerine sarılarak bayramlaşan hacılar sevinç gözyaşları döktü. Kabe’yi dolduran hacılar bayram namazının ardından cuma namazını kıldı.

    İslam’da kutsal sayılan ibadete, bu sene Türk siyasetçilerin de ilgisi yoğundu; 50’ye yakın milletvekili kutsal sayılan topraklardaydı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve AB Bakanı Egemen Bağış da milyonlarca Müslümanla birlikte hacı oldu. Bülent Arınç, gazetecilerle bayramlaştı. Arınç, “Ülkemizdeki insanlarımıza, milletimize de hayırlı bayramlar diliyoruz. Allah sulh içinde, sükun içinde, barış içinde, huzur içerisinde 75 milyon insanımızın ve bütün İslam alemindeki Müslümanların bayramlarını mübarek kılsın” dedi.

    Arınç’ın gündeminde Suriye de vardı. Başbakan Yardımcısı,”En yakın komşumuz Suriye için de dua ettik, orada bir ateş var ve yanıyor” dedi.

  • Onlar için bayram bugün başladı

    Türkiye’de bayram coşkusu 3. gününe girerken Pakistan’da ile Bangladeş’te Kurban Bayramı kutlanmaları bugün başladı.

    Pakistan’da halk bayram namazı için sabahın ilk ışıklarıyla birlikte cami ve mescitlere akın etti.

    Namazın ardından, Suriye, Keşmir, Irak ve Filistin başta olmak üzere tüm İslam alemi için dua edildi.

    Hutbeden sonra cami avlularında birbirleriyle kucaklaşarak bayram sevincini yaşayan Müslümanlar daha sonra kurban pazarlarını doldurdu.

    Pakistan Hilal Gözetleme Kurumu, ülkede Kurban Bayramı’nın bugün kutlanacağına karar vermişti.

    Bangladeş’te Kurban Bayramı coşkusu

    Bangladeş’te de Kurban Bayramı coşkusu bugün başladı.

    Oldukça kalabalık ve yoksul bir nüfusun yaşadığı Bangladeş’te, sabah en güzel kıyafetlerini giyen Bangladeşliler bayram namazı için camilere akın etti.

    Hutbelerde bayramın Müslümanları birleştiren, kendilerine ve toplumsal yaşamlarına güzellik katan yönlerine vurgu yapıldı.

    Camilerdeki yer darlığı nedeniyle pek çok Bangladeşli cami avlularında namaz kıldı.

    Namaz çıkışı bayramlaşan Bangladeşliler, süsledikleri kurbanlarını kesmek ve aileleriyle bayramlaşmak için evlerine gitti.

    AA

  • İstanbulda 20 bin Kuran-ı Kerim dağıtıldı

     

    İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü koordinasyonunda, Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) ve İstanbul Müftülüğü işbirliğiyle, odalara konulmak üzere otellere, 19 bin 600 adet Kur’an-ı Kerim ve İngilizce meali dağıtıldı.

    İstanbul’a İslam ülkelerinden gelen turistlerin ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak, Kur’an-ı Kerim’in Arapça orijinali ile Abdullah Yusuf Ali tarafından İngilizce hazırlanan meali bastırıldı.

    Maliyeti bir iş adamı tarafından karşılanan ve 19 bin 600 adet bastırılan Kur’an-ı Kerimler, talep eden otellere dağıtıldı.

    İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son dönemde İstanbul’a İslam ülkelerinden gelen turist sayısında büyük artış olduğunu belirtti.

    Bu konuda otellerden talep aldıklarını kaydeden Bilgili, TUROB ve İl Müftülüğü ile bir çalışma yaptıklarını ve otel odalarna Kur’an-ı Kerim koymaya karar verdiklerini söyledi.

    Maliyetin hayırsever bir iş adamı tarafından karşılandığını belirten Bilgili, şöyle devam etti:

    ”Kur’an-ı Kerimleri, İstanbul’da talep eden tüm otellere gönderdik. Bazı büyük otellerimiz Türkiye’deki tüm otelleri için talepte bulundu. Bunları da karşıladık. Talep gelmeye devam ediyor. İstanbul dışından da büyük talep var. Tabii ki İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak taleplerin hepsini karşılayacak durumda olamayız. Ancak bir model, güzel bir örnek ortaya koyduğumuzu düşünüyoruz.”

    Kur’an-ı Kerim ve İngilizce mealinin kapaklarına otellerin isimlerini yazarak, otel için özel hale getirdiklerini ifade eden Bilgili, Kur’an-ı Kerimlere Hilton, Conrad, Dedeman ve Rixos’un da aralarında bulunduğu çok sayıda otelin ilgi gösterdiğini dile getirdi.

    Otellerden ve turistlerden olumlu tepkiler aldıklarını da söyleyen Bilgili, ”İl Müftülüğü’nün onayından geçen bir İngilizce meali de koyduk. Her dilde meal koyamazdık. Turistler odalarındaki çekmecelerini açtıklarında Kur’an-ı Kerim’in Arapça orijinalini ya da İngilizce mealini bulabilecekler ve okuyabilecekler” dedi.

    AA