Arapça Temel Dersler

ARAPÇANIN TARİHİ

 

Türklerin Arap Dili sahasında yaptıkları çalışmalar.

Türklerin III. (IX.) yüzyılda İslâmiyet! kabulünden sonra Islâm! ilimler yanında dil eğitim ve öğretimi faaliyetleri önceleri câmilerde başlamış, gün geçtikçe bu faaliyetler gelişerek câmi dışına taşmıştır. Yetişkin kimselerin eğitim ve öğretimine tahsis edilen bu müesseseler için gamanla “Medrese” kelimesi kullanılmıştır 59

İslâm dünyasında medrese teşkilatının kuruluş ve gelişmesinde en büyük hisse şüphesiz» Büyük Selçuklu Türklerine aittir, Böylece Selçuklular kurdukları medreselerde ilmin gelişmesini sağlamışlardır60

Büyük Selçuklulardan sonra medrese tesisi bütün İslâm dünyasında bir gelenek haline gelmiş, teşkilat ve işleyiş bakımından “Nizamiye?®1 örnek alınarak köylere varıncaya kadar medreseler açılmıştır.

Osmanlıların ilk medresesi, İznik’teki Orhan Gâzi Medresesidir, Osmanlı devleti genişledikçe medreselerin de sayılan çoğalmıştır62

Bütün İslâm dünyasında olduğu gibi, OsmanlIlarda da eğitim ve Öğretim umûmiyetle medreselere dayanmaktadır. Ancak medreselerin dışında da bazı yerlerde, muhtelif seviye ve sistemlerle bu nevi faali­yetlerin yürütüldüğü anlaşılmaktadır.

Eğitim sistemi bakımından OsmanlIlarda medreselerin başlangıcı sayılan ‘Sıbyân mektepleri” vardı. Umûmiyetle bu mektepler câmilerin yanlarında bulunurdu. Buralarda 5-6 yaşlarındaki çocuklara Kur’ân okuma, yazı yazma ve a’mâl-i erba’a denilen dört işlem öğretilirdi. Sonra Arapça öğretimine geçilirdi63. Bu mekteplere “Dâru’t-ta’lîm”, “Mekteb” ve “Mektephâne” de denilmektedir. Bu mekteplerde öğretmenlik yapanlara “Muallim”, yardımcılarına “Kalfa” denirdi. Sıbyân mektepleri, köylere varıncaya kadar her yerde vardı64.

Medreseler

Osmanlı maarif teşkilatı içinde yüksek seviyede eğitim ve öğretim gerçekleştiren müesseseler, medreselerdi. Sıbyân mektepleri veya o seviyede husûsî öğrenim görmüş talebeler buralara girerek muayyen hocalardan belli dersleri, belirli zamanlarda okurlardı. Daha üst seviyedeki medreselerde tahsil gördükten sonra mezun olurlardı. İlmiye sınıfı buralarda yetişirdi. OsmanlIlarda medreselerin sayısı 500’e yaklaşmaktadır.65

Umûmî Medreseler:

Bunlar İslâmi ilimlerle (Ulûm-i Islâmiyye) İslâm dünyasına dışardan gelen ilimlerin (Ulûm-i Dâhile) muayyen nisbetlerde okutulduğu medreselerdir.

Osmanlı medreselerinin teşekkülünde, Memlûk medreselerinde yetişerek Osmanlı ülkesine gelen veya getirilen âlimlerin büyük rnlı olmuştur66.

Medreseler Fatih zamanında tekâmül ederek İlmî derecelerine göre çeşitli medreseler ihdâs edilmiştir67,

Bu medreselerde okutulan kitapların ve derslerin Arapça olması bakımından bunları anlayabilmek için, talebelerin daha önce Sarftan Emsile, Binâ, Maksûd, Izzî, Merâh; Nahiv’den Avâmil, İzhâr, Kâfiyi, Kavâidü’l-i’râb şerhi, Muğni’l-Lebîb gibi gramer kitaplarının tamamını veya bir kısmını okumaları gerekirdi68.

Uzun seneler medreselerde okutulan ve hâlâ da bazı kurslarda okutulmasına devam edilen yukarıdaki sarf ve nahiv kitaplarından kasaca bahsetmemiz uygun olacaktır.

el-Emsile:

Sarf (tasrif) kitabıdır. Müellifi bilinmemektedir69. ( ||p } fiilînden I iştikâk eden şekillerin listesini ihtiva eder. Eser iki kısımdan müteşekkildir. :

a.   el-EmsiIetü1!-muhtelife

 

el-Emsiletdî^muttaride

itapta fiillerin malûm (aktif) ve mechûl (pasif) şekilleri de dâhil yirmi dört siyga olan Emsile-i muhtelifesi ve bunların herbirinin ayn ayn çekimi olan Emsile-i muttaridesi yapılmıştır, Ayrıca bu siygaların herbirinin altında, Türkçe izâhlan vardır.

el-Emsile, bazı Osmanlı müellifleri tarafından şerhedümiştir70

Bina:

Kitabın esas adı “Binâu’l-efâl”dir. Emsilerden sonra okutulan sarf kitabıdır. Bmd’rnn da müellifi bilinmemektedir. Emsile’de sülâsî (üçlü) fiil misâl olarak alındığı halde, Binâ’da Arapça fiillerin bütün şekilleri ele alınmıştır. Bu kitapta sarfın bâbları 35 olarak gösterilmiş, kitabın sonunda sahih, ecvef, mudâaf, misâl, mehmûz, nâkıs ve lefîf birer misâlle izâh edilmiştir.

Binâu ‘l-ef âl ‘i birçok Osmanlı müellifi şerhetmiştir71.

el-Maksûd

Medreselerde tahsil edilen üçüncü sarf kitabı Maksûdudur. Müellifinin kim olduğu ihtilâflıdır. İmâm Birgivî Maksûd’u İmâm-i A’zâm (v. 150/767)’a izâfe eder72.

Maksûd, Binâ*dan daha mufassaldır. Maksûd’da. da Bma’daki gibi sahih fiiller tekrarlanmış, sonra sahih olmayan fiiller anlatılarak i’lâl kâideleri ve illet harfleri izâh edilmiştir. Son kısımda ise müştakkât yani, ism-i fâil, ism-i mefûl, mimli masdar v.s. izâh edilmiştir.

mlk el-Maksûd’un ilk şerhi Muhammed b. Halil b. Danyel (v. 700/ 1310) tarafından yapılmıştır. Ayrıca Osmanlıca şerhleri de vardır73.

el-Izzî:

Ebul-Meâlî İzzeddin b. Abdulvahhâb b. İbrahim el-Hazrecî ez-Zencâm (v. 655/ 1257)*nin yazdığı bir sarf kitabı olup, müellifinin isminden dolayı i?.^İ diye tanınmıştır. Eser, “Tasrîfu Zencânî” ve MTasrîfu Izzî” veya “eh Muhtasar” adlan ile de bilinmektedir.

el-IzzVde fiillerin şekil ve değişiklikleri ele alınmış, fiillerin harf sayısına ve nevilerine göre tasnifi yapılmıştır. Müellif bu tasnifi emsile.j muhtelife sırasına göre yapmıştır. Ayrıca i’lâl kaidelerinin izâhı yapılarak illetli fiillerin istisnâî durumları zikredilmiştir.

Eserin birçok şerhi vardır7*

 

Sarf öğretiminde takip edilen beşinci kitap olup, asıl adı ervâh ‘tır. XV. asırdan sonra meşhur olmuştur. Kitabın yazan Ahmedb. AK b. Mes’ûd ‘dur.

Müellif bu eserinde fiilin yapışım tahlil ederek onu yedi kısma ayırmış ve i’lâl kâideleri üzerinde durmuştur.

Aynca îbn Kemâl’in Merâh’a yazdığı şerh meşhurdur75.

eş-Şâfiye:

Medreselerde okutulan sarf kitaplarından biri de ı İbn Hâcib (v. 646/1248) 76‘in eş-Şâfiye’sidir.

Bizzat müellifi tarafından şerhedilmiş olan   nin daha başka

şerhleri de vardır77.

Osmanlı medreselerinde sarf tahsilinden sonra nahiv okunmaya başlanırdı.

BelS başlı Nahiv kitapları şöjiece sıralanabilir:

Avâmil

Uzıış yıllar Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuş, bugün bile özel olarak Arapça öğrenenlerin ellerinde görülen nahiv

%%

Osmanh medreselerinde okunan Av âmil adlı iki mmr vardır t Birincisi
Avâmil-i Cürcânî (AvAmil i Atik m Eski Avârnil)7*, diğeri ine Av&mlM
Birgivî (Avâmil-i Cedîd m Yani AvArrul) /,rdîr, Önceleri rm«,d reseler dc
Avâmil-i Cürcânî okunurken XVII asrın sonralarına doğru BirgivlYım
Avâmil-i Cedîd ‘i de okutulmaya başlanmıştır.

Avâmülerin her ikisinde de âmillerden bahsedilerek kullanılışları
hakkında izâhlar yapılıp misâller verilmiş; ayrıca, Avâmil-i Cedîd’ûa
ma’mûl ve i’râbdan da bahsedilmiştir.

Her iki Avâmil’in de birçok şerhleri vardır78 * 80.

İzhâr:

îzhâru ‘l-esrâr adı ile İmâm-ı Birgivî (v. 981/1573) tarafından didaktik
bir uslûbla tasnif edilmiş bir nahiv kitabıdır.

Esas itibariyle el-lzhâr da Avâmil-i Cedîd gibi Âmil, Ma’mûl ve İ’râb
olmak üzere üç ana bölüme ayrılmış, kısa bir mukaddime ile başlayıp,
kelime ve lafızdan sonra Arap dilinin üç esas unsuru olan Harf, İsim ve
Fül’in ayrıca âmillerin tarif ve izâhlan yapılmıştır.

İzhâr ’m birçok şerhi olmakla beraber en önemlisi Kuşadalı Mustafa b.
Hamza (v. 1085/1674~75)’mn “Adalı” diye meşhur Netâicü’l-efkâr’ıdır81,

el-Kâfîye:

Medreselerde okutulan nahiv kitaplarının tiçüncüsü olan el-Kâfıye ‘nin müellifi, sarf kitabı eş-Şâfiye’nın yazan OmHâcib82 (v. 646/1249ydir.

el-Kâfîye, kelime, kelâm, isim ve i’râb gibi Arap nahvinin temel tâbirlerini izâh ettikten sonra merfûât, mansübât, mecrûrât ve tevâbi, mebniyyât, fiil ve harflerden bahseder.

78. Cüreânfmn ası! adı, Ebû Bekr Abdulkâhir b. Abdirrahmân ei-Cürcânl (v, 474/108D’dir,Bkz. Suyûtî, Buğyetu’l-vuât, s. 310-311; GAL,1,341; Suppl, 1,503; ez-ZirikU,asıl adı, Muhammed b. Ali el-Birgivl (v. 981/1573)‘dir. Bkz. GAL, 11,440*442;■■■khhâle, Mu’cemu’t-muelliftn, IX,123-124; ez-Zirikli, a.g.e, VI, 61; A. Tu rart İlilip^ ySZma ve ba8ma nüshalarda Birgivfnin Avârnil-i lzhâru l-esrâr vb ÜTö/Iye bir arada bulunmaktadır. el-Kâfiye ‘nin birçok şerhi vardır33.83. Nasuhî U. Karaaslan, L’enseignement, s* 133-134; A. Turan Aralan, Birgivl, s. 178.84. îbnuVImâd, Şezerâtü z-zekeb, VII,360; GA11,285; ez-Zirikli, A’lâm, 111,296,

eserlere şerhler ve hâşiyeler yazıldığı da görülmektedir. Bugün bile bu eserler bazı değişikliklerle aynı tertip ve metodla çeşitli Özel kurslarda okutulmaktadır,

Tanzimat’tan sonra, medreselerde okutulan eserlerin, şerhleri-nin ve hâşiyelerınin yanında tercüme şeklinde veya değişik metodlarla yeni gramer kitapları yazıldığı da görülmektedir. Bunlardan ilk akla gelenler İbrahim Hacı90 (v. lSOS/lÖSSl’nm Sarf Tercümesi ve Nahiv Tercümesi, Şemsedldin Sami91 (v. 1321/1904)’nin Tasrîfüt-ı Arabiyye’si, Manastırlı Mehmed Rıfat (v. 1325/1907)’ın Tatbîkât-ı Arabiyye’si, llm~i Nahv-i Arabi’si, Mehmed Zihni 92 (v. 1329/1911)‘-nin el~Muntehab ve el- Muktedab’ı, Bahaeddin’in Arapça Sarf-Nahvi, Mehmet Şakir (Hambelizâde)93 (v. 1378/1958)‘in Temrinli ve Vrâblı Lisârı-ı Arabi başlıklı Sarf ve Nahv’idir94

Bu eserlerden İbrahim Hacı’nm Nahiv Tercümesi ile Mehmed Zihni’nin el-Muntehab ve el-Muktedab’ı çok önemli ve kıymetli eserlerdir,

Modem Arapça Dönemi

XIX. yüzyıl başlarında Napolyonün Mısır Seferi (1798), Arap dünyası ile Avrupa’yı yakın temasa geçirmiştir. Bu temasların İlmî, ticârî ve kültürel sahalarda olduğu gibi dilde de (Arapça) tesiri görülmüş, Avrupa’dan tercüme edilen kitaplarda ve konuşma dilinde yabancı kelimeler kullanılmaya başlanmıştır.

Arapça’ya Avrupa dillerinden kelime akışım önlemek için 1919’da Şam’da el-Mecmau ‘l-ilmiyyü ‘l-Arabî, 1932’de Mısır’da Mecmau%lugati% Ambiyyeti ‘UMelikiyye bugünkü adıyla Mecmau’l-lugatVl-Arabiyye, l$$Tde Irak’ta el-Mecmau ‘l-ilmiyyu ‘l-Irâkt gibi dil akademileri ve enstitüleri kurulmuştur.

Milâdı VIL itibaren Arap ülkelerinde müşâhede olunan mahallî tehç^^ jtkın i, başta Kur’ân ve hadis olmak üzere, ortak kültürleri

M                     Mmrif Tarihi, 111,956.

(Faruk Kadi Tımurtaş), s. 546,

 

« nnm ve enstitülerinin çalışmalarıyla müşterek bir yazı dili O uşmaya, radyo ve televizyon yayınlarında da lehçeler arasındaki farklılıkları yavaşlatan programlar yapıldığı görülmeğe başlanmıştır.

Bu dönemde Arap ülkelerinde Arap dili ile ilgili çalışmaların yoğunluk kazandığı müşâhede edilmektedir. Bunlardan M. el-Galâyînî’nin Câmi’u’d-durûsi’l-arabiyye’si, eş-Şertûnî nin                                                                si, Ali el-

Cârim ‘in en-Nahvu ‘l-vâdıh’ı, M el-Antâkî’nin

i ‘rûb ’ı Abdul-Ganî ed-Dakr ‘m Mu ‘cemu ‘l-kavâidi ‘l-arabiyye fi ‘n-nahv ve tasrifi, Emil Bedi’Yakûb’un                                                                                 Mevzû |

bir heyetin hazırladığı, el-Halil, ayrıca yeni metodlarla pratiğe yönelik ve j yabancıların Arapça öğrenmeleri için heyetler tarafından hazırlanmış el- I Arabiyye li’n-nâşiîn’i, Silahu’t-tilmiz’i, Ta’ltmu’l-arabiyye li gayn’n- I nûtıkîn ile Mahmûd İsmâil es-Sîn’i başkanlığında hazırlanmış el- I Kırâatu’l-muyessere, el-Kavâidu’l-arabiyyeti’l-muyessera et-ta’btru’l- j muveccehe li’l-mubteditn ve Kitâbu’l-mukâleme’den oluşan                                                                                                                          1

li’l-hayât’ızikredebiliriz.

Batılılar da başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere İslâmî ilimleri 1 araştırmak için Arapçayı öğrenmeğe çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.

İslâmiyet’in ve Arapça’nın temeli olan Kur’ân-ı Kerîm ilk defa 1143’de Latince’ye tercüme edilmiş zamanla hemen bütün Avrupa dillerine çevrilmiştir95.

Böylece başlayan İslâmî ilimler ve Arapça araştırmaları, C. Brockebnann, I. Goldzflıer, T. Nöldeke, C. Huart, F. Buhl, A. Jeffery, R Blachere, M. Kazimirski, A.J. Wensinck, M. Savary, L. Massignon H. Lammes, H. Montet, G. Saje, H. Palmer, L. Cheikho, J. Füch, Caspari, W. Wright, H. Ritter, gibi birçok şarkiyatçı tarafından uzun yıllat sürdürülmüştür.

Bunlardan S. de Sacy’nin Grammaire Arab’ı, Ewaid’ın Grammatica

bÜyÜk Ölçüde engellenmiştir. Aynca son zamanlarda kurulan dil                  j

mi erinin ve enstitülerinin çalışmalarıyla müşterek bir yazı dilj o uşmaya, radyo ve televizyon yayınlarında da lehçeler arasındaki farklılıkları yavaşlatan programlar yapıldığı görülmeğe başlanmıştır.

Bu dönemde Arap ülkelerinde Arap dili ile ilgili çalışmaların yoğunluk kazandığı müşâhede edilmektedir. Bunlardan M. el-Gal&yînî’nin C&mi’u’d-durûsi’l-arabiyye’si, eş-Şertûnî’nin                                                                                  si, Ali el-

Cârim’in                          en-Nahvu’l-vâdıh’ı, M el-Antakı’nin el-el-Minhâc         ve’l-

i’rûb’ı, Abdul-Ganîed-Dakr’m Mu’cemu’l-kavâidi’l-arabiyye fi’n-nahv ve’t- tasrifi, EmilBedi’Yakûb’un Mevzûatu’n-nahv                                                            ,

bir heyetin hazırladığı, el-Halil, aynca yeni metodlarla pratiğe yönelik ve » yabancıların Arapça öğrenmeleri için heyetler tarafından hazırlanmış – I Arabiyye li’n-nâşiîn’i, Silahu’t-tilmiz’i, Ta’ltmu’l-arabiyye li                                                           – 1

nâtıkîn ile Mahmûd İsmâil es-Sîn’i başkanlığında hazırlanmış ei- I Kırâatu’l-muyessere, el-Kavâidu’l-arabiyyeti’l-muyessera et-ta’bîru’l- I muveccehe li’l-mubtediîn ve Kitâbu ‘l-mukâleme ‘den oluşan el-Arabiyye I li’l-hayât’\zikredebiliriz.

Batılılar da başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere Îslâmî ilimleri I araştırmak için Arapçayı öğrenmeğe çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.

İslâmiyet’in ve Arapça’nın temeli olan Kur’ân-ı Kerîm ilk defa 1143’de I Latince’ye tercüme edilmiş zamanla hemen bütün Avrupa dillerine I çevrilmiştir95.

Böylece başlayan Îslâmî ilimler ve Arapça araştırmaları, C. |§ Brockebnann, I. Goküdher, T. Nöldeke, C. Huart, F. Buhl, A. Jeffery, R. I Bladıere. M. Kazimirski, A.J. Wensmck, M. Savary, L. Massdgnon H 1 Lammes, H. Montet, G. Sale, H. Palmer, L. Cheikho, J. Füdı, Caspari, W. 1 Wright, H. Ritter, gibi birçok şarkiyatçı tarafından uzun yıllar j| sürdürülmüştür.

 

 

Önceki sayfa 1 2 3 4 5 6 7

İlgili Makaleler