ARAPÇANIN TARİHİ
ARAP DİLİ HAKKINDA GÜNÜMÜZE KADAR YAPILAN FİLOLOJİK
ÇALIŞMALAR
Sami diller grubundan olan ve önceleri yalnızca Arap Yarımadasında konuşulan Arap dili, Arapların aşın derecedeki dil sevgileri, Arap panayırları2 ve saray çevreleri3 ile beslenmiş KuFân’ıa inişiyle de kudretli ifâde gücünü kazanarak zirveye ulaşmıştır,
Kur’ân’ın nüzûlü, bir taraftan dünyada en büyük sosyal ve kültürel bir inkılâp, diğer taraftan da Arap dili ve edebiyatının gelişmesinde en kuvvetli âmil olmuş, böylece Arapça bütün dünyanın ilgi duyduğu dil haline gelmiştir.
Hicrî 1. asırdaki Islâm fetihleri, çeşitli bölgelerde yaşayan ve farklı diller konuşan milletleri Islâm bayrağı altında toplamış, onlarrn İslâm’ın emir ve yasaklarını, Kur’ân tilâvetini ve Arap dilini öğrenmelerini gerekli kılmıştır. Islâm’ı kabul eden yabancıların ve hatta araplarm Kur*ân okurken lahn denilen gramer hataları yaptıkları görülmüştür. Böylece Kur’ân’ı düzgün okumayı sağlayacak ve Arapça bilmeyenlere yol gösterecek şekilde dil kurallarını tesbit etme ihtiyacı ortaya çıkmıştır4.
Kur’ân-ı Kerîm’in indiği şekilde tesbiti, korunması ve anlaşılması için gereken faaliyetler Resûlüllah (s. a.) zamanında başlamış ve bu faaliyetler Kur’ân’ı okumaya yönelik olmakla beraber filolojik çalışmaların hızla gelişmesine de vesile olmuştur
İlk dönemlerde nahiv kelimesi, sarf (morfoloji)’ı ve nahv (sentaks)ı içine alan geniş manasıyla gramer karşılığı olarak kullanılıyordu. Ancak hicri 3 yüzyılda sarf adıyla hemen hemen ayrı bir ihtisas sahası haline geldi.
Nahiv ilminin hicri I. asrın ikinci yarısında kurulduğa ve bu ilmin kurucusunun işe Ebu’l-Esved ed-Dueli (v.69/688-89) olduğu kabul edilmektedir6.
Değişik rivâyetler bulunmakla beraber Ebu’l-Esved’in dil meseleleriyle İlgilenmesi hususunda ilk teşvikin Hz. Ali b. Ebî Tâlib (v. 40/661) tarafından yanıldığı kabul edilmektedir. Yine rivâyet edildiğine göre ifa. Ali, Ebu’l-Esved’e nahvin temel prensiplerini açıklamış ve ona kelâmın harf, isim ve fiil olmak üzere üç kısma ayrıldığını öğretmiştir.
İleri gelen tâbiîlerden ve devrinin dilci, fakîh, muhaddis ve şâirlerinden olan Ebu’l-Esved, karşılaştığı çeşitli gramer hataları karşısında dil meselesi ile ilgilenmenin zaruretini bizzat kendisi de hissetmiş ve nahiv ile ilgili çalışmalarına başlamıştır. Böylece Basra dil mektebinin de temeli atılmıştır8.
Aynca nahiv ilminin kurucusu olarak Abdurrahman b. Hürmüz (v. 117/735) ile Nasr b. Asım el-Leysî (v. 90/708)’nin adları zikredilirse de bunların nahiv ilmini Ebu’l-Esved’en öğrendikleri bilinmektedir.
Arap filolojisinin ortaya çıkışı ve buna bağlı olarak gramer ve lügat çalışmaları, hicrî I. asrın başlarında kurulmuş olan iki şehirde, önce Basra’da, sonra da Küfe’de gerçekleşmiştir.
Her iki mektebin çalışmaları semâaa dinlemeye, ağızdan derlemeye ve kıyasa dayanıyordu. Fakat Basralılar yalnız titizlikle seçtikleri fasih bedevilerden dil ve edebiyat malzemesi derliyor, seyrek rastladıkları nâdir ve şâz şekilleri değil çok ve sık rastlananları kıyasa esas alıyor ve kaideleri öylece tesbit ediyorlardı. Kûfeliler ise, semâın kaynağım seçmekte aynı titizliği göstermedikleri gibi nâdir ve şâz da olsa duydukları her şekli kıyaslarına mesned yapıyorlardı11.
DİL MEKTEPLERİ İÇİN DİĞER SAYFAYA GEÇİNİZ