1) Yakın İçin Kullanılan İşaret İsimleri
Çoğul هٰؤُلَاءِ هٰؤُلَاءِ | İkil هٰذَانِ ، هٰذَيْنِ هٰتَانِ ، هٰتَيْنِ | Tekil هٰذَا هٰذِهِ | Müzekker
Müennes |
2) Orta Uzaklık İçin Kullanılan İşaret İsimleri
Çoğul أُولٰىِٔكَ أُولٰىِٔكَ | İkil ذَانِكَ ، ذَيْنِكَ تَانِكَ ، تَيْنِكَ | Tekil ذَاكَ تَاكَ | Müzekker
Müennes |
3) Uzak İçin Kullanılan İşaret İsimleri
Çoğul أُولٰىِٔكَ أُولٰىِٔكَ | İkil ذَانِكَ ، ذَيْنِكَ تَانِكَ ، تَيْنِكَ | Tekil ذٰلِكَ تِلْكَ | Müzekker
Müennes |
هذا (Hâzâ) Bu. Müzekker isimlerin gösterilmesinde kullanılır. (İkili : ھذانِ, nasb hali : ھذَيْنِ)
ھَذَا قَلَمٌ : Bu kalemdir.
ھَذَا ثَوُرٌ : Bu bir öküzdür.
هذه (Hâzihi) Bu. Müennes isimlerin gösterilmesinde kullanılır. (İkili : ھاتانِ, nasb hali : ھتَيْنِ)
ھَذِهِ مَدْرَسَةٌ : Bu okuldur.
ھَذِهِ بَقَرَةٌ : Bu inekdir.
ھؤُلاء (Hâulâi) Bunlar (Hâzâ ve Hâzihi’nin çoğuludur. Müzekker ve müennes ortak kullanılır.)
مَنْ ھٰؤُلَاءِ الأَوْلَادُ؟ أَھُمْ أَبْنَاؤُكَ؟ -لَا، ھُمْ أَبْنَاءُ أَخِي : Bunlar kimin çocuklarıdır? Onlar senin oğulların mı? Hayır, onlar erkek kardeşimin oğullarıdır.
ذلك (Zâlike) O (Uzakta olan birşey için bu, şu yerine kullanılır). Müzekker isimlerin gösterilmesinde kullanılır. (İkili : ذَانِكَ, nasb hali : ذَيْنِكَ)
مَا ذٰلِكَ؟ : O nedir?
ذٰلِكَ نَجْمٌ : O yıldızdır.
ھذا مَسْجِدٌ وذٰلِكَ بيتٌ : Bu camidir ve o evdir.
أَذٰلِكَ كَلْبٌ؟ : O köpek midir?
مَنْ ھٰذَا وَمَنْ ذٰلِكَ؟ : Bu kimdir ve o kimdir?
ھٰذَا مُدَرِّسٌ وذٰلِكَ إِمَامٌ : Bu öğretmendir ve o imamdır.
ھذانِ مُدَرِّسانِ، وذَانِكَ طَالِبانِ : Bu ikisi öğretmendir ve o ikisi ise öğrencidir.
اِفْتَحْ ذَيْنِكَ البَابَيْنِ وَتَيْنِكَ النَافِذَتَيْنِ : O iki kapıyı ve o iki pencereyi aç.
تلك (Tilke) O (Uzakta olan birşey için bu, şu yerine kullanılır). Müennes isimlerin gösterilmesinde kullanılır. (İkili : تَانِكَ, nasb hali : تَيْنِكَ)
ھٰذِهِ مِنْ الھِنْدِ وَتِلْكَ مِنْ اليَابَانِ : O Hindistanlıdır ve O Japonyalıdır.
ھاتانِ طَبِيبَتانِ، وتَانِكَ مُمَرِّضَتَانِ : Bu ikisi doktordur ve o ikisi ise hemşiredir.
مَنْ يَسْكُنُ فِي تَيْنِكَ الفِلَّتَيْنِ؟ : O iki villada kim oturuyor?
أولىٔك (Ulâike) Onlar (Zâlike ve Tilke’nın çoğuludur. Müzekker ve müennes ortak kullanılır.)
مَنْ أَولٰىِٔكَ الرِجَالُ الطِوَالُ؟ : O uzun boylu adamlar kimdir?
ھٰؤُلَاءِ أَطِبَّاءُ وأُولٰىِٔكَ مُھَنْدِسُونَ : Bunlar doktordurlar ve onlar mühendistirler.
ذاك (Zâke) Şu (Bu ile O arasındaki ifadeler için kullanılır.)
ھٰذَا مَكْتَبُ المُدَرِّسِ وَذَاكَ كُرْسِيُّهُ : Bu öğretmenin masasıdır ve şu da onun sandalyesidir.
İşaret Zamirleri İle İlgili Bazı Durumlar
‘ذَلِكَ ، تِلْكَ ، أُولىِٔكَ’ zamirlerinin sonundaki ‘كَ’ bazı durumlarda ‘كَ ، كُمْ ، كُنَّ’ ile değişebilir;
ذَلِكُمْ القَلَمُ صَغِيرٌ : (Size söylüyorum, işaret ediyorum); O kalem küçüktür.
ذَنِكُنَّ الوَلَمَانِ صَغِيرَانِ : (Bayanlar size söylüyorum); Şu iki kalem küçüktür.
أُولَىِٔكِ الرِجَالُ مُعَلِّمُونَ : (Bayan sana söylüyorum); O adamlar öğretmendir.
لِمَنْ ذَلِكَ البَيْتُ يا بِلالُ؟
لِمَنْ ذَلِكُمْ البَيْتُ يا إِخْوَانُ؟
لِمَنْ ذَلِكِ البَيْتُ يا مَرْيَمُ؟
لِمَنْ ذَلِكُنَّ البَيْتُ يا أَخَوَاتُ؟
(Bu çeşit kullanım zorunlu değildir, isteğe bağlıdır. Ancak Kuran-ı Kerim’de bu tarz kullanım mevcuttur.)
İşaret zamirlerinin sıfat olarak kullanılması;
سَيَّارَةُ المُدِيرِ ھذه جَمِيلَةٌ : Müdürün bu arabası güzeldir.
لِمَنْ جَوَازُ السَفَرِ ھذا؟ : Bu pasaport kimin?
أَرِنِي سَاعَتُكَ ھذه : Bana şu saatini göster.
Ayrıştırıcı zamir kullanımı (mübteda ve haber arasında);
ھذا رَجُلٌ : Bu bir adamdır.
ھذا الرَجُلُ : Bu adamdır. Bu cümle “Bu adam” şeklinde anlaşılıp, cümle eksik kaldı, devamı gelecek şeklinde yanlış anlaşılmaya neden olmaması için şu şekilde de yazılabilir;
ھذا ھو الرَجُلُ : Bu adamdır.
Bu tür kullanım zorunlu değildir.
ھذه ھي السَيَّارَةُ : Bu arabadır.
ھؤلاء ھنَّ المُسْلِمَاتُ : Bunlar Müslüman bayanlardır.
Osmanlıca Lügat’daki ( إسم إشارت ) İşaret isimlerinin tarifi: Kendisiyle muayyen bir şeye işâret olunan kelime. Bu, şu, o gibi.
- Dilbilgisi Kitaplarından derlenen ( أَسْمَاءُ الْإِشَارَةِ ) İşâret İsimleri’nin tanımı ve özellikleri:
- Türkçe’de yakın bir şeyi göstermek için bu, az ötedekini göstermek için şu, uzaktakini göstermek için kullanılan o kelimeleri işâret sıfatlarıdır.
- Arabça’da işâret etmek için kullanılan kelimeye ( أَسْمَاءُ الْإِشَارَةِ ) işâret ismi denir ve bunlar, Asıl İşâret İsmi önüne / sonuna harfler ve kelimeler getirilerek türetilir. Kendisine işâret olunan (gösterilen) şeye de ( اَلْمُشَارُ إِلَيْهِ ) müşârun ileyh denir.
- İşâret isimleri mâna bakımından birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Cemî’de mühenneslik, müzekkerlik farkı yoktur. Sadece tesniyeleri murab’dır, bu nedenle de tesniyenin (iki kişinin / iki şeyin) hâlleri cümlede; merfû, mansûb, mecrûr oluşuna göre değişir. Diğerleri mebnî’dir. Her cansız çoğul, tek bir mühennes hükmünde olduğundan, insana işaret olunmadığı taktirde cemî yerine müfred mühennes işâret ismi kullanılır. Harf-i cer, işâret isimlerinin önüne konur.
- A) Asıl İşâret İsim’leri aşağıdaki tabloda verilmektedir.
-
اَلْجَمْعُ اَلتَّثْنِيَةُ اَلمُفْرَدُ اُولاَءِ أُولَى ذَانِ ذَيْنِ ذَا اَلْمُذَكَّرُ اُولاَءِ أُولَى تَانَ تَيْنِ ذِهِ ذِى ذِهِى
تَا تِى تِهِى تِهِاَلْمُؤَنَّثُ - Asıl işâret ismi’nin (müfred / tesniye / cemî) önüne, işte anlamını veren hâu’t tenbih ( هَا ) harfi getirilince yakındaki müzekkeri işâret eder: İşte bu ( هَذَا ) ve İşte bu ikisi-merfu ( هَذَانِ ) ve İşte bu ikisi-mansub ( هَذَيْنِ ) ve İşte bunlar ( هَوُلاَءِ ) NOT: HÊ harflerindeki uzatma işareti konulamadı. Okurken HE’nin iki ses okunması gerekir.
- Asıl işâret ismi’nin (müfred / tesniye / cemî) sonuna, kâfu’l hitâb ( كَ ) harfi getirilince orta uzaklıktaki müzekkeri işâret eder: O / Şu ( ذَاكَ ) ve O / Şu ikisi-merfu ( ذَانِكَ ) ve O / Şu ikisi-mansub ( ذَيْنِكَ ) ve Onlar / Şunlar ( أُولَئِكَ ) NOT-1: Cemideki LE harflerinin uzatma işareti konulamadı. Okurken LE’nin iki ses okunması gerekir. NOT-2: “Kâfu’l hitâb ( كَ ) harfi, aynı zamanda bir hitab zamiri olup, konuştuğumuz kişiyi veya kişileri belirtmek ve tayin etmek için kullanılır, ayrıca bir anlamı yoktur.” bilgisi, ilgili Ayet-i Kerimelerle incelenmeli.
- Asıl işâret ismi’nin (müfred / tesniye / cemî) sonuna, uzaklık harfi denen lâmu’l-bu’d ( لِ ) ve kâfu’l hitâb ( كَ ) harfi getirilince uzaktaki müzekkeri işâret eder: O / Şu, ( ذَلِكَ ) ve tesniyelerde (şu ikisi, o ikisi) ve cemî’de (şunlar, onlar), orta uzaklıktaki müzekkeri işâret eden isimler kullanılır. NOT: Müfred’deki ZE harflerinin uzatma işareti konulamadı. Okurken ZE’nin iki ses okunması gerekir.
- Asıl işâret ismi’nin (müfred / tesniye / cemî) önüne, hâu’t tenbih ( هَا ) harfi ve sonuna müenneslik ( هِ ) harfi getirilince yakındaki müennesi işâret eder: Bu ( هَذِهِ ) ve Bu ikisi-merfu ( هَاتَانِ ) ve Bu ikisi-mansub ( هَاتَيْنِ ) ve Cemî’si için, yakın müzekkeri işâret eden isim gibidir.
- Asıl işâret ismi’nin (müfred / tesniye / cemî) sonuna, kâfu’l hitâb ( كَ ) harfi getirilince orta uzaklıktaki müennesi işâret eder: Şu ( تَاكَ تِيكَ ) ve Şu ikisi-merfu ( تَانِكَ ) ve Şu ikisi-mansub ( تَيْنِكَ ) ve Cemî’si için, orta uzaklıktaki müzekkeri işâret eden isimi gibidir.
- Asıl işâret ismi’nin (müfred / tesniye / cemî) sonuna, lâmu’l-bu’d ( لْ ) ve kâfu’l hitâb ( كَ ) harfi getirilince uzaktaki müennesi işâret eder: O ( تِلْكَ ) ve Tesniye ve Cemî’sinde, orta uzaklıktaki müzekkeri işâret eden isimler gibidir. Ancak, akılsızların cemî’sinde ( تِلْكَ ) kullanılır.
- B) Mekân İşâret İsim’leri Yakındaki bir mekânı işâret etmek (yer göstermek) için ( هُنَا ) kullanılır. Bu işâret ismi sadece, gerçek anlamda maddi bir mekân için kullanılır, diğerleri ise; hem mekân için, hem de başkası için kullanılabilir. Orta uzaklıktaki bir mekânı işaret etmek için ( هُنَاكَ ) ve uzaktaki bir mekânı işâret etmek için ( هُنَالِكَ ) ve ( ثَمَّ ) isimleri kullanılır.
- Örnek: 7/119’de; ( فَغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانْقَلَبُوا صَاغِرِينَ ) “(Firavun ve kavmi) Böylece orada mağlup oldular (onlara gâlib gelindi) – küçük düşerek geriye döndüler”
- Kâide: Mekân ism-i işâretleri, zarf-u mekân’dır (mefulün fih’dir) ve (Zamirler gibi) sıfat veya mevsûf olmazlar.
- C) Müşârun İleyh (İşâret edilen, gösterilen) ise, işâret isimlerinden sonra gelen ( اَلْ )’lı isimdir.
- Kâide: İşâret isminden sonra isimde ( اَلْ ) takısı yoksa müşârun iley olmaz, haber olur.
- Kâide: İşâret isminden önce gelen ( اَلْ )’lı isim, alem (özel isim) ve izâfetle mariflenmiş isim (isim tamlaması) müşârun iley olmaz, mevsuf olur. İşâret isimleri de (mevsuf’a) sıfat olur.
- Kâide: İşâret isminden sonra gelen müşârun ileyh müfredse ism-i işâret de müfredtir. Tesniye ce cemî için de bu kâide uygulanır. Ancak, gayr-ı akıl cemî müşârun ileyh için, müfred müennes ism-i işâret kullanılır.
- Kâide: Müşârun ileyhler, işâret isimlerinden bedel veya atf-ı beyan olurlar (Bazı nahiv kitablarında: Müşârun ileyh müştâk ise sıfat, câmid ise bedel veya atf-ı beyandır.)
- D) İşâret İsimlerinin Kullanılışı:
- 1) İşâret isimleri harf-i tarifli ( اَلْ ) isimden önce gelirse, önüne geldiği ismi işaret eder. Harf-i tarifli isim de, müşârun ileyh olur.
- 2) İşâret isimleri harf-i tarifli ( اَلْ ) isimden sonra gelirse, yine harf-i tarifli ismi işâret eder, ancak bu durumda sıfat olur. İsimse mevûf olur.
- 3) İşâret isimleri nekre isimden önce gelirse, işâret ismi mübteda ve nekre isimse haber olur.
- 4) İşâret isimleri alem (özel isim) isimden önce gelirse, işâret ismi mübteda ve özel isimse haber olur.
- 5) İşâret isimleri özel isimden sonra gelirse, işâret ismi sıfat ve özel isimse mevsûf olur.
- 6) İşâret isimleri isim tamlamasından (izâfet terkibinden) önce gelirse, işâret ismi mübteda ve nekre isim tamlaması haber olur.
- 7) İşâret isimleri ( اَلْ )’lı olan muzafun ileyhden önce ( isim tamlamasının ortasında ) gelirse, işâret ismi yeni isim tamlamasının muzafun ileyhi olur ve ( اَلْ )’lı isim müşârun ileyh olur. Bu durumda işâret ismi, müşârun ileyhi işâret eder.
- 8) İşâret isimleri ( اَلْ )’lı olan muzafun ileyhden sonra ( isim tamlamasından sonra ) gelirse, işâret ismi muzâfı belirten işâret sıfatı olur ve muzâfsa mevsûf olur.
- E) İşâret İsimlerinin Kullanılışına örnek Ayeti Kerimeler: (NOT: Henüz 20 adet görevi olduğu tesbit edildi. Diğerleri araştırılıyor.)
- 1. Fâil : ( جَاءَ هَذَا ) “Bu geldi.” Örnek: ….
- 2. Nâibu fâil : ( كُتِبَ هَذَا ) “Bu yazıldı.” Örnek: 7/119’de; ( فَغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانْقَلَبُوا صَاغِرِينَ ) “(Firavun ve kavmi) Böylece orada mağlup oldular (onlara gâlib gelindi) – küçük düşerek geriye döndüler”
- 3. Mübteda : ( هَذَا رَجُلٌ ) “Bu adamdır.” Örnek: 2/5’de; ( أُولَئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ) “İşte onlar (şunlar) Rablerinden gelen hidayet üzeredirler – ve işte onlar (şunlar) felaha erenlerdir.” (Mübteda ( أُولَئِكَ ) ve Fasıl zamiri ( هُمُ ) ve Haber ( الْمُفْلِحُونَ ) dir)
- 4. Haber : ( اَلرَّجُلُ هُوَ هَذَا ) “Adam budur.” Örnek: ….
- 5. Mefulün bih : ( رَاَيْتُ هَذَا ) “Bunu gördüm.” Örnek: ….
- 6. Mefulün fih : ( جِئْتُ هَذَا اللَّيْلَ ) “Bu gece geldim.” Örnek: ….
- 7. Mefulün mutlak : ( ضَرَبْتُهُ ذَلِكَ الضَّرْبَ ) “Onu bu şekilde (böyle) dövdüm.” Örnek: ….
- 8. Mefulün leh : ( فَرَّ لِهَذَا ) “Bunun için kaçtı.” Örnek: ….
- 9. Müstenâ : ( مَا جَاءَ أَحَدٌ إلاَّ هَذَا ) “Bundan başka hiç kimse gelmedi.” Örnek: ….
- 10. Te’kîd : ( جَاءَ هَذَا هَذَا ) “Bu, bu geldi.” Örnek: ….
- 11. Muzafun ileyh : ( قَرَأْتُ كِتَابَ هَذَا ) “Bunun kitabını okudum.” Örnek: ….
- 12. Harficer ile mecrur : ( سَلَّمْتُ عَلَى هَذَا ) “Buna selam söyledim.” Örnek: 6/53’de ( وَكَذَلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُوا أَهَؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَا أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ ) “İşte böylece bazısını bazısı ile ihtihan ettik ki – “İşte Ellah’ın aramızda lütfuna layık gördüğü kimseler bunlar mı?” demesinler – Ellah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?” Harfice ile mecrur ( كَذَلِكَ )
- 13. Sıfat : ( أَعْجَبَتْنِى الْحَدِيقَةُ هَذِهِ ) “Bu bahçe hoşuma gitti.” Örnek: ….
- 14. İnne’nin İsmi: ( … ) Örnek: 6/153’de ( وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ )”Gerçekten bu benim doğru yolumdur – ona tâbi olun – başka yollara tâbi olmayın – O’nun yolundan sizi ayırıp parçalamasınlar – böylece O size bunları vasiyet etti – olur ki sakınırsınız” İnne’nin ismi ( … أَنَّ هَذَا … ) olarak gelmiş.
- 15. İşâret ismi (Kelime için): ( … ) Örnek: 2/2’de ( ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ ) “Bu kitab ki onun içindekilerde şüphe yoktur – Takva sahipleri için hidâyettir.”
- 16. İşâret ismi (Kıssa için): ( … ) Örnek: 7/203’de ( هَذَا بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ … ) “… Bunlar Rabbinizden gelen gerçeği gösteren hüccetlerdir – iman eden kavim için hidayet ve rahmettir”
- Buradaki ( … هَذَا … ) önceki kıssa (Ezelde takdir edilen ve zamanı gelince de aynen yaşanan olayları cümlelerle özetleyen bir oluşum‘un lakabıdır diye tarif edilebilir.) için, Atf-ı beyan (Bedelü’l mutâbık) dır. Bu nedenle işte bu anlamını veren ( … هَذَا … ) işâret ismi, bunlar diye çoğul olarak tercüme edilir. Aynı zamanda da kendisinden sonra gelen masdar-isim cümlesiyle diğer yan cümleleri işâret eder.
- 17. Mübde’l minh (Kendisinden bedel yapılan): ( … ) Örnek: …
- 18. Bedelü’l mutâbık (Atf-ı beyan): ( … ) Örnek ve açıklaması 16.cı sırada verildi.
- 19. Mekân işâret ismi: Örnek: 2/115’de; ( وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ … ) “… Doğu da batı da Ellah’ındır – imdi nereye yönelirseniz – Ellah’ın veçhi oradadır – Muhakkak Ellah’ın ilmi çok geniş ve her şeyi bilir.”
- NOT: ( فَثَمَّ ) deki ( فَ ) atf-ı nesak’ında “bu oluşum‘un unsurları (sebebleri) önceki cümlelerde verildi ve ( فَ )’den sonraki cümle de, sonuç’tur ama kesbî değil, vehbî bir lütufdur” bilgisi saklıdır.
- Bu nedenle işaret edilen maddi bir mekân değildir, ama, maddeden de ayrı bir mekân değildir. Sanki aynaya bakan bir kimsenin “ayna’nın sırrı”nda kendisini görmesi, aynanın sırrını görememesi olgusunun tersi gibidir.
- Şöyle de söylenebilir: “Aynaya bakan bir kimsenin ayna’nın sırrı’nı görmesi (yani فَثَمَّ ‘nin müşârun ileyh’ini görmesi), ama kendisini görememesi gibidir” Bu Ayeti kerimeye ve oluşuma şâhidler yetiştirilmesi için 1400 sene önce Seyr-i Sülük mekteblerinin temelleri atılmış.
- Bir kişi ayna’daki görüntüsüne hitaben, aklından (sessizce) bir şeyler geçirse, görüntüsünün hiç bir tepki vermediğini görür ve onun kendi görüntüsü olduğunu bilir. Fakat aynı kişi ( فَثَمَّ ‘nin müşârun ileyh)’ine hitaben aklından (sessizce) bir şeyler geçirse, O’ndan öyle bir tepki alır ki, hem O’nun bir görüntü olmadığına şâhid olur, hem de “Keşke bir ot olarak yaratılsaydım da, beni çiğneğe çiğneğe parçalayıp yok etselerdi …” der durur.
- 20. Muzâf (nekre isim): ( … ) Örnek: 6/102 ( ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ ) “İşte Rabbiniz Ellah budur – O’ndan başka ilâh yoktur – O her şeyi yaratandır – O halde O’na kulluk edin – O her şeyin üzerine vekildir.” Ayet-i Kerimesindeki ( … ذَلِكُمُ ) deki muzaf, muzafun ileyh ile marife olmuştur. Buradaki muzaf’ın marifeliği, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” cümlesindeki marifelik gibidir. Bu olgu, Nahiv kitablarında “Muzaf’ın mârifeliği, muzafun ileyh’in mârifeliyine eşittir veya ondan biraz azdır” şeklinde anlatılmıştır.
-
- İbn’i Hâcib’in (Osman bin Ömer el’Kürdî k.s) Tarifi ve “Kâfiye” den derlenenler:
- Birinci cümle: ( أَسْمَاءُ الْإِشَارَةِ مَا وُضِعَ لِمُشَارٍ إِلَيْهِ ) “İsm-i işâretler öyle bir isimlerdir ki, onlardan her biri müşârun ileyh’e vaz edilmişlerdir.”
- Müşârun ileyh uzuvlarla işâret edilen mânadır. Şöyle de tanımlanmış: Uzuvlarla olan, maddi işâretle gösterilen mânaya vaz edilmişler. Çünkü hakiki anlamda işâret dendiğinde, maddi işâret akla gelir. O bakımdan gâib zamirler ve benzerleri (ahd için gelen lam-ı tarifle tariflenmiş isimler, gibi) itiraz olarak gelmezler. Çünkü onlar mânalarına zihni bir işâretle işâret ederler. Maddi işâretle etmezler.
- 6/102 “İşte Rabbiniz Ellah budur – O’ndan başka ilâh yoktur – O her şeyi yaratandır – O halde O’na kulluk edin – O her şeyin üzerine vekildir.” Ayet-i Kerimesindeki ( … ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ ) gibi maddi bir işâretle gösterilemiyenler hakkında kullanılmalarına gelince, mecaza hamledilir.
- İkinci cümle: ( … وَ هِىَ ذَا لِلْمُذَكَّرِ وَ لِمَثَنَّاهُ ذَانِ وَ ذَيْنِ … وَ لِجَمْعِهِمَا أُولاَءِ مَدّاً أَوْ قَصْراً وَ يَلْحَقُهَا) “İsm-i işâretler; müzekker müfret için ( ذَا ) ve müzekkerin merfu tesniyesi için ( ذَانِ ) ve müzekkerin mansub – mecrur tesniyesi için ( ذَيْنِ ) kullanılır …. cemî müzekker ve cemî müennes için ise;
- (a) elifi memdûde (başa gelen elif) ile okunduğunda ( اُولاَءِ ) ve
- (b) elifi maksûra (sona katılan ى ) ile okunduğunda ( أُولَى ) kullanılır.
- NOT-1: luhuk, sona katılmak ve duhul ise, başa gelmek anlamına gelir. Ancak burada sadece katılmak anlamında kullanılmış.
- NOT-2: sona katılan ى , bir şahıstan kinâye olan zamirdir.
- NOT-3: Kinâye: Maksadı dolayısıyla anlatılan söz, üstü örtülü dokunaklı söz, açıktan olmayıp, hakiki mânayı başka ifâde ile dokunaklı konuşmak.
- Burada ( هِىَ ) sözü mübtedadır ve ( ذَا ) sözü ve sonrası, hepsi bir hâl ile (REF veya NASB veya CERR hâlleriyle) kayıtlanarak kendisine atfedilenlerle birlikte onun haberidir. Yani işâret isimlerinin hâli, haberin mübtedaya nisbetinden anlaşılan fiil mânasıdır. İşâret isimlerinin mebni kılınmalarının nedeni, harfe benzemeleridir.
- İşâret İsimlerindeki Saklı Bilgiler:
- 1) Kur’an-ı Kerim’deki MARİFE isimlerde Zikredilen ismin fiilerini öğrenerek, o ismin var olduğunu bilin yani, onu var olduğuna şâhitlik edecek derecede (şüphesiz olarak) bilin ikazı saklıdır. Marife isimler, FIKIH ile ilgilidir :
- Marife isim MASDAR ise, fıkıhtaki akâidi bildirir.
- Marife isim ZAMİR ise, muhatabı bildirir.
- Marife isim İŞÂRET İSMİ ise, örnek alınacak işâret edeni (Hz. Rasulullah a.s.v’ın vârisi’ni) bildirir.
- Kur’an-ı Kerim’deki muttasıl zamirlerin her birinin muhatabları farklıdır. Örnek ;
- Ellah Teala’yı bilenler, ( نَا ~ ) muttasıl zamirinin bir cüzüdür ve ( نَا ~ )’nın geçtiği tüm Ayeti Kerimelerin muhatabıdır.
- ( كُمْ ~ ) ‘un muhatabı ise, Ellah Teala’nın var olduğunu bilenlerdir. Ellah Teala ( كُمْ ~ ) muttasıl zamirinin geçtiği Ayet-i Kerimelerle; İman edenlerin, Ellah Teala’nın VAR olduğunu nasıl bileceklerini ve başkasına nasıl bildireceklerini, nelere inanacakları, neler yapacakları, neleri terk edecekleri, …. vb hususları kapsar.
- Ayrıca, “Emr-i bil ma’ruf, nehy-i anil münker” amelini nasıl yapacaklarını, kimi örnek alacaklarını tâlim ettirir. Örnek: 6/90 – 106 arasındaki Ayeti kerimeler.
- Bu nedenlerle 6/102 Ayet-i Kerimesindeki ( … ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ ) cümlesi yukarıda söylendiği gibi, mecaza hamledilmez. Bu Kelâm, Ellah Teala’nın İman edenlere bir işâretidir. Ancak Bu işâreti görünür ve idrak edilir kılan kıssa değişebilir.
- Örnek: Hz. Mûsâ a.s’a olduğu gibi, bir DOSTU’nın (Hz. Hızır a.s’ın) dilinden de yapar veya bir ağaçtan da yapar, Hz. Süleyman a.s’a olduğu gibi, bir karıncadan da yapar, …. vb gibi.
- Delâilü’l Hayrât’da geçen ( … اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى صَاحِبِ الْإِشَارَاتِ … ) “Ey Ellah’ım işâretler sâhibine salâvat getir, rahmetini ihsan eyle.” Hadis-i şerifi de, işâret isimleri ile Hz. Rasulullah a.s.v arasında bir ilişkinin olduğunu bildirir.
- 2) Cümlede, 20 veya daha fazla görevi olan işâret isimlerini sadece bu, şu, … anlamlarıyla sınırlanıdıramayız. her bir görevindeki saklı bilgiler neler olabilir? Ayrıca, müfred müzekker için 1 adet, müfred mühennes için 7 adet sığa olmasındaki saklı bilgiler neler olabilir?
- Her işâret ismini, bir işâret edeni (mütekellimi) ve bir de bu işârete muhatab olanı vardır. Nahiv kitabında 42 sığa listelenmiş.