Hz. Muhammedin Hayatı

Veda Haccî Hz. Muhammedin Hayatı

 

83.   VEDA HACCÎ

 

Peygamber (s.a.v.)
Medine’de iken Ramazan ayında, ayın ortalarında Mescid’de on günlük bir
inzivaya çekil­meyi ütikaf) adet haline getirmişti, arkadaşlarından bazı­ları
da ona katılırlardı. Fakat o yıl kararlaştırılan on gün­den başka bir on gün
daha mescidde kaldılar. Yani Rama-zan’m son yirmi gününü itikafta geçirdiler.
Her Rama-zan’da Cebrail gelir ve hafızasında vahiyden bir bölümün silinip
silinmediğini anlamak için onu kontrol ederdi. Bu yıl Peygamber (s.a.v.) Katıma
(r.)’ya gizlice henüz başka­larına söylenmemesi gereken bir sır verdi: «Her yıl
bir kez Cebrail bana Kur’an’ı okur ben de ona okurum: fakat bu yıl bana iki kez
okudu. Zamanımın geldiğini düşünüyo­rum»[1].

Şevval ayı geçti;
yılın onbirinci ayında Medine’de, Hac’da Peygamber (s.a.v.)’in önderlik edeceği
haberi ya­yıldı. Bu haberler çöl kabilelerine de ulaştırıldı ve her adı­mında
Peygamber (s.a.v.)’le olmak için vahaya her taraf­tan akın akın insanlar gelmeye
başladı. Bu Hac, yüzyıllar­dan beri yapılan haclara hiç benzemeyecekti:
hacıların tü­mü bir tek Allah’a inanan kimseler olacak ve hiçbir putpe­rest
putperestçe ibadetleriyle Kutsal Ev’i kirletmeyecekti. Ayın sona ermesine beş
gün kala Peygamber (s.a.v.) otuz-bin kadın ve erkeğin başında Medine’den yola
çıktı. Pey­gamber (s.a.v.)’in hanımlarının hepsi, Abdurrahman İbn Avf (r.) ve
Osman îbn Affan (r.) tarafından yedilen deve­lerin üstündeydi. Ebu Bekir CrJ’in
yanında hanımı Esma (r.) da vardı. îlk konaklardan birinde Esma, Muhammed adını
verdikleri bir erkek çocuğu doğurdu. Ebu Bekir (r.) onu Medine’ye geri
göndermek istiyordu, fakat Peygam­ber (s.a.v.) ona, hanımına gusül abdesti
almasını, Hac için niyet etmesini söyledikten sonra birlikte planlandığı şekilde
hacca gitmelerini söyledi.

Medine’den ayrılışın
onuncu gününün akşamı Pey­gamber (s.a.v.) Mekke’yi fethetmeye giderken
geçtikleri bir geçide ulaştı. Orada bir gece geçirdikten sonra ertesi sabah
Vadi’ye inmeye başladılar. Peygamber (s.a.v.) Kâ’-be’yi gördüğünde devesinin
ipini sol eline alarak sağ elini yukarı kaldırıp açtı ve dua etti: «Allah’ım,
bu Evin insan­lardan gördüğü saygı lütuf, bağlılık ve rahmeti artır!»[2]
Mescide girdi, tavaf ettikten sonra İbrahim makamın­da namaz kıldı. Daha sonra
Safa’ya giderek Safa ile Mer-ve arasında yedi kez gidip geldi: Yanındakiler her
yerde yaptığı duaların tam sözlerini hazıfalannda saklamak içm çaba sarf
ediyorlardı.

Daha sonra Mescid’e
girerek, önce de olduğu gibi anah­tarlarını koruyan Abdu’l-Dar’dan Osman (r.)’ı
ve Usame (r.) ile Bilâl (r.)’i yanma alarak Kâ’beye girdi. Fakat o ak­şam
Aişe’yi çadırında ziyafet ettiğinde Aişe onun üzgün olduğunu farketti. Sebebini
sorduğunda: «Bugün birşey yaptım, keşke yapmasaydım. Kâ’be’ye girdim, Ümmetim­den
bazıları» dedi gelecekteki Müslümanları kastederek, «içeri giremeyebilirler ve
bu nedenle nefislerinde huzursuz­luk hissedebilirler. Biz sadece onu tavaf
etmekle emrolunduk, içine girmekle değil»[3] dedi.

Ümmü Hani (r.)’nin
kendi evinde kalması için tüm ıs­rarlarına rağmen Peygamber (s.a.v.} Mekke’deki
evler­den hiçbirinde kalmayı kabul etmedi. Yeni ayın sekizinci gününde tüm
hacılarla birlikte Mina’ya gitti. Geceyi orada ge­çirdikten sonra, sabahleyin
Haram bölgenin hemen dışın­da, Mekke’nin onüç mil doğusunda geniş bir vadi olan
Arafe’ye gitti. Arafe, Taif’e giden yol üzerindeydi ve kuzey ve doğudan Taif
dağlarıyla çevrilmişti. Fakat bunların hep­sinden ayrı her tarafı vadi
tarafından çevrelenmiş ve vadi ile aynı adı taşıyan, bazen de Rahmet dağı
denilen bir dağ vardı. Her ne kadar aşağılara kadar yayılıyorsa da ha­cıların
makamı bu dağ idi. O gün Peygamber (s.a.v.) bu te­pede vakfe yaptı.

Mekke’lilerden
bazıları onun çok ileri gittiğini söyleye­rek şaşkınlıklarını belirttiler.
Çünkü diğer hacılar Arafe’ye gittikleri halde Kureyç’liler: «Biz Allah’ın
ümmetiyiz» diye­rek haram bölgede kalmayı alışkanlık haline getirmişlerdi.
Fakat Peygamber (s.a.v.) İbrahim’in Arafe’de geçirilen gü­nü haccm
gereklerinden biri olarak emrettiğini ve Kureyş-lilerin onun uygulamasını
terkettiklerini söylemişti. Pey­gamber (s.a.v.) o gün hac geleneğîifden
bahsetti ve dudak­larından sık sık «İbrahim’in mirası» kelimeleri döküldü.

Peygamber (s.a.v.) tüm
kabilelere, artık bundan son­ra tüm İslâm toplumunda kan davalarının sona
erdiğini her insanın mal ve canının dokunulmaz olduğunu duyur­mak için gür bir
sesi olan Safvan’m kardeşi Rebia’yı tel­lal olarak görevlendirdi ve ona şöyle
bağırmasını emretti: «Allah’ın Rasulü soruyor: Bu ay ne ayıdır?» Herkes ses­sizdi,
Peygamber (s.a.v.) cevap verdi: «Haram ay.» Sonra sordu: «Bu belde neresidir?»
Yine kimse cevap vermedi, o da: «Haram belde» dedi. Daha sonra: «Bugün nedir?»
diye sordu. Yine cevap veren kendisi oldu: «Büyük Hac günü.» Daha sonra Rebia,
Peygamber (s.a.v.)’in öğrettiği şekilde şöyle bağırdı: «Gerçekten Allah,
Rabbinize kavuşuncaya kadar kanlarınızı ve mallarınızı birbirinize haram kılmış­tır.
Nasıl ki bu gününüz, bu beldeniz ve bu ayınız haram ise.»

Güneş en yüksek
noktasma ulaştığında Peygamber (s.a.v.) Allah’a hamddan sonra şu sözlerle
başlayan bir hutbe okudu: «Ey   insanlar,
beni dinleyin, çünkü bilmiyo-rum, belki de sizinle bu yıldan sonra bir daha
buluşama-yacağım.» Daha sonra onları birbirlerine iyi davranma­ları konusunda
uyardı ve onlara haranı ve helâl olan şeylerden bahsetti. En sonunda şöyle
dedi: «Size sımsıkı sarıldığında sizi sapıklıktan kurtaracak bir emanet bı­rakıyorum:
Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünneti. Ey in­sanlar, sözlerimi dinleyin ve
anlayın» Daha sonra onlara Kur’an’m son âyetlerini oluşturan ve henüz nazil
olan bir pasaj okudu:

«Bugün size dininizi
kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve size din olarak islâm’ı
seçip-beğendim. Kim «Şiddetli bir açltkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı
karşıya kalırsa —günaha eğilim, göstermeksizin (bu haram saydıklarımızdan ye­tecek
kadar yiyebilir): Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir» (Maide: 3).

Hutbesini bir soru ile
bitirdi: «Ey insanlar, risaletimi tebliğ ettim mi?» Binlerce ağızdan yükselen
Allahümme ne’am (Allahım, evet) sesleri gök gürültüsü gibi tüm vadi­yi doldurdu.
Peygamber (s.a.v.) işaret parmağını göğe kaldırarak:  «Allahım, şahid ol.»  dedi.

Daha sonra namazlar
kılındı ve Arife gününün geri kalan kısmı dua ve tefekkürle geçirildi. Fakat
güneş batar batmaz Peygamber (s.a.v.) yanına Üsame (r.) ‘yi alarak tepeden
aşağıya inmeye başladı ve tüm hacılarla birlikte Mekke’ye doğru vadiyi aştılar.
Bu noktada hızlı ilerlemek gelenekti; fakat aşırı hareketleri görünce Peygamber
(s a. v.): «Yavaş! Yavaş! Sessiz olun! Aranızdaki güçlüler za­yıfları
gözetsin!» diye bağırdı. Geceyi Haram bölge sınırla­rı içinde olan Müzdelife’de
geçirdiler ve oradan Mina va­disinde, Akabe’de üç sütunla temsil edilen Şeytanı
taşla­mak için küçük çakıl taşları topladılar. Şevde, Peygamber (s.a.v.)’den
etraf sakinken Müzdelife’den ayrılma izni is­tedi. Kadınların    çoğuna   
nazaran iri yapılı ve    ağır
oldugu için sıcaktan ve yolculuk sıkıntılardan çok rahatsız oluyordu. Bu
nedenle kalabalık ulaşmadan önce şeytan taş­lamak görevini bitirmek istiyordu.
Bunun üzerine Peygam­ber (s.a.vJ onu Ümmü Süleym ile birlikte Abbas’m oğulla­rından
biri olan Abdullah’la gönderdi.

Peygamber (s.a.v.)
kendisi sabah namazını Müzdelife’-de kıldı ve daha sonra arkasında deve
sırtında yol alan Fadl olduğu halde hacıları Akabe’ye götürdü. Onikİ yıl ön­ce
bu yerde ve bu günde altı Hazreç’li gelmiş ve ona biat etmişlerdi. Bu da
Birinci ve İkinci Akabe biatlarımn ze­minini hazırlamıştı. Taşlamadan sonra
hayvanlar kurban edildi ve Peygamber (s.a.v.) başını traş etmesi için bir arîam
çağırdı. Hacılar, onun saçından bir tutam alabilmek ümidiyle etrafına
toplandılar. Ebu Bekir (ı\) daha sonra­ları, Uhud’da ve Hendek’te a Halid’le
şimdi şu sözleri söy­leyen Halid (r.) arasındaki ayırıma dikkat çekmişti: «Ey
Al­lah’ın Rasulü, alnındaki saçları, Anam babam sana feda oîsun başkasına
değil, bana ver»- Peygamber (s.a.v.) onları Haîid (r.î’e verdi o, saç tutamır
aldı, gözlerine ve dudak­larına bastırdı.

Bundan sonra Peygamber
(s.a.v.) hacılara, Kâ’be’yİ ziyaret etmelerini ve ondan sonraki iki geceyi
Mina’da ge­çirmek üzere tekrar geri dönmelerini emretti Kendisi ikin­diden
sonraya kadar bekledi. Hayız halinde olan Aişe (r.) hariç diğer hanımları ona
Mekke’ye giderken eşlik ettiler. Birkaç gün sonra Aişe (r.) temizlendiğinde
Peygamber onu kardeşi Abdurrahman ile Haram bölgenin dışına gönder­di. Aişe
(r.) orada tekrar niyet etti ve Mekke’ye giderek Kâ’be’yi tavaf etti.

Peygamber  (s.a.v.)’in Ramazan’da gönderdiği ûç   yü? afh Yemen seferini bitirmişlerdi ve     güneyden Mekke’ye doğru geliyorlardı. Ali
(r.) şimdi haccını bitirmiş olan Pey­gamber (s.a.v.î’le birlikte Kac yapmak
için mümkün oldu­ğu kadar kısa sürede ona ulaşmak isteğiyle adamlarından önce
geliyordu. Devletin payına düşen ganimetlerin beşte birinde tüm orduyu
giydirecek kadar keten elbise vardı, fakat Ali (r.) bunların Peygamber
(s.a.v.)’e eldeğmemış bir şekilde teslim edilmelerine karar vermişti. Fakat
adam-lar, onun yokluğu sırasında vekil olarak bıraktığı adamı herbirine keten
bir elbise vermeye ikna etmişlerdi. Elbise değiştirmeye büyük ihtiyaçları
vardı. Çünkü üç aydan be­ri evden uzaktaydılar. Şehre yaklaştıklarında Ali
onları karşılamaya gitti ve yapılan değişikliğe çok şaşırdı. Ku­mandan: «Halkın
arasına girdiklerinde düzgün görünsun-ler diye elbiseleri verdim» dedi.
Adamlar, Mekke’deki hor-kesin Bayram için en güzel elbiselerini giydiklerini ve
gu-zel görünmeye dikkat ettiklerini biliyorlardı. Fakat Ah (r.î böyle bir
serbestliği hoşgörü gösteremeyeceğini hissetti ve onlara eski elbiselerini
giyip yenilerini ganimetlerin arası­na koymalarını emretti. Tüm orduda huzursuzluk
başgos-terdi. Peygamber (s.a.v.) bunu duyduğunda. «Ey insanlar, Ali (r.) ‘yi
suçlamayın, çünkü o Allah yolunda, suçlanama-yacak kadar titizdir.» Fakat bu
sözler yeterli olmadı, belki de bunu sadece bir haç kişi duydu Bu nedenle
huzursuz, luk devam  etti.

Medine’ye dönerken
bölüklerden biri Peygamber ‘.)’e Ali (r.)’yi şikâyet edince Peygamber
(s.a.v.)’ın yu/,u-nün rengi değişti. «Ben, mü’m inlere, kendilerinden daha
yakın değil miyim?” dedi. Adamlar tasdiklndiklerindo «Ben kime en yakın
isem, ona en yakın ulan Ali’dir, diye ekledi. Gadir eJ-Humm’da kamp
kurduklarında bütün ın-sanlan topladı. Ali (r.)’yi elinden tuttu ve bu sözleri
tek­rarladı. Daha sonra şu duayı okudu: «Allattım, onun dos­tuna dost ol,
düşmanına da düşman ol». Böylece Ali hak­kındaki söylenti ve mırıldanmalar son
buldu[4]

Bir önceki yıl gelen
delegelerden biri de, yerleşim böl­geleri Necd’in doğu sınırı boyunca yayılmış
olan, Beni Ha-nife adındaki YemameT Hristiyan bir kabiledendi. Müs­lüman olmayı
kabul etmişlerdi; Takat onlardan Museylime adındaki bir adam kendisinin de
Peygamber (s.a.v.) oldu­ğunu iddia ediyordu. Hacıların Mekke’den dönmesinden
kısa bir süre sonra Yemame’den gelen iki elçi Medine’ye şu ^mektubu getirdiler:
«Allah’ın Rasulü Museylime’den, Allah’ın Rasulü Muhammed’e, selâm üzerine
olsun! Otori­teyi seninle paylaşma görevi bana verildi. Dünyanın yansı bizim,
diğer yarısı da günahkâr olmalarına rağmen Ku-reyşlilerin». Peygamber (s.a.v.}
elçilere bu konuda ne dü­şündüklerini sordu. Elçiler: «Biz de onunla aynı
fikirdeyiz dediler. «Vallahi* dedi Peygamber (s.a.v.): «Eğer elçiler öldürülmez
diye bir kural olmasaydı, sizin başınızı keser­dim.» Daha sonra efendilerine
vermeleri için bir mektup yazdırdı: «Allah’ın Rasulü Muhammed’den yalancı
Musey-lime’ye. Selâm doğru yola uyanların üstüne olsun! Gerçek­ten yeryüzü
Allah’ındır, O kullarından dilediğine onu mi­ras bırakır, işüı sonu Allah’tan
korkanların lehinedir»[5].

Bu sıralarda ortaya
çıkan yalancı Peygamberlerden bi­ri Beni Esed’in başkam Tuîeyhe, diğeri de
Yemenli Ka’b îbn Esved idi. Yemen’li belli bir başarı kazandı ve geniş bir
alanda etkili oldu. Fakat bir süre sonra gurur ve kibiri nedeniyle
taraftarlarının çoğu ona karşı çıktılar. Birkaç ay sonra da öldürüldü. Tuleyhe
en sununda Halid tarafın­dan dize getirildi ve tüm iddialarından vazgeçerek
İslâm’­ın güçlerinden biri oldu. Museylime’ye gelince onun kade­ri, Nuseybe’nin
oğlu Abdullah’tan ölümcül bir kılıç yarası aldıktan sonra Vahşi’nin attığı
mızrakla ölmek oldu. Fakat bu olay aylar sonra meydana geldi. Hac ay’ınm
geçtiği ve Hicret’in onbirincı yılma girildiği şu an için bunlar îslâm a karşı
potansiyel bir tehlike teşkil ediyorlardı. Aynı zaman­da kadın Peygamber olduğunu
iddia eden Sace adında Temim’li bir kadın da ortaya çıkmıştı Fakat Peygamber
(s.a. v.) bunlara karşı ani bir girişimde bulunmak istemi­yordu. Onun dikkati
kuzeyde yoğunlaşmıştı. Yılın ikinci ayı olan Safer’in son günlerinde, yani, M.
S. 632 yılının Mayıs ayı sonlarında, Mute’deki yenilginin karşılığının
verilmesi zamanının geldiğine karar verdi. Zeyd ve Cafer’in öldürül­düğü gün
İmparatorluk lejyonlarının tarafını tutan Suri-ye’li Arap kabilelerin üzerine
bir sefer düzenlemek için hazırlıklara başlanmasını emrettikten sonra,
gençliğine rağ­men üçbin kişilik orduya kumanda etme görevini Zeydln oğlu
Üsame’ye verdi.

 



[1] B. LXJ. 25.                          ,

[2] W. 1097

[3] W.  1100.

 

[4] îbn Kesir 
Bidaye ve n-Nıhaye, V. 209.

[5] I  965

İlgili Makaleler