54.
Şehitlerin Gömülmesi
Peygamber (s.a.vj,
arkadaşlarına düzlüğe inmelerini emretti. Haris İbn Simme tr.), önden, Hamza
(r.)’mn cesedini bulmak üzere savaş alanına gönderilmişti. Fakat Haris,
gördüğü manzara karşısında çok şaşırmış ve Pey-gamber’e ne diyeceğini
bilemediği için geri dönmekte gecikmişti. Bunun üzerine Ali’yi onun arkasından
gönderdiler. Ali, Haris’i parçalanmış cesedin başında beklerken buldu.
Birlikte geri döndüler. Peygamber, kâfirlerin ne yaptığım duyunca «Şimdiye
kadar hiç böyle sinirlenmemiş-tim; gelecek sefer eğer Allah bana Kureyşlilere
karşı zafer verirse, onlardan otuz cesede aynı şeyi yapacağım» dedi.1. Fakat
bundan kısa bir süre sonra şu âyetler indi:
«Eğer ceza
verecekseniz, size ceza verilenin misliyle ceza verir ve eğer sabrederseniz,
andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır* (Nahl: 126).
Bunun üzerine
Peygamber (s.a.v.), biraz önce ettiği yeminden geri dönmekle kalmayıp,
cesetlere zarar veriJ-mtatai de yasakladı. Yanısıra, savaş sırasında, insanın
en tanrısal bölümü olan yüzüne dikkat- edilmesini istedi. «Bir darbe
indireceğiniz zaman, bunun yüze gelmemesine dikti) 1.1. 584. 278
kat edin. Çünkü Allah,
Adem’i kendi suretinde yaratmıştır»1.
Abdullah îbn Cahş da
Hamza’nın biraz ötesinde öldürülmüş ve cesedi tahrip edilmişti. Peygamber
(s.a.v.) başka ölüleri aramak için yüzünü onlardan çevirdiğinde değişik bir
manzarayla karşılaştı. Kendi akrabalarından olan Abdullah ve Hamza’nın biraz
ötesinde Hanzala’nın cesedi vardı, Kureyş’in ne kadınları ne de erkekleri ona
dokunmamışlardı. Hanzala (r.) orada sanki meleklerin kendisini yatırdığı
şekilde uzanıyordu. Saçları, öğlenin kuru toprağı üzerindeki suyla ıslanmıştı.
Yanından geçen herkes Allah’a şükrediyordu. Çünkü onun güzelliği şehit
arkadaşlarının Cennette şimdiki durumunu gösterir bir işaretti.
Biraz ötede Haysenıe
(r.) ve Îbn ed-Dehdehe (r.)’nin cesetleri vardı. Heyseme, rüyasında şehit
oğlunu gören; Sabit îbn ed-Dehdehe de, yetim çocuğa hurma ağacını hediye eden
adamdı. Peygamber (s.a.v.) Sabit’i gördüğünde; «Meyve yüklü alçak dallı hurma
ağaçlan! İbn ed-Dehde-henin Cennette ne çok ağacı var!»3 diye buyurdu.
Evs’lilerden bir grup
kendi ölülerini ararken, daha bir gün önce müslüman olmamakla suçladıkları Usayrim
adında bir adamın cesedini buldular. Ona ne zaman İslam’dan bahsetseler, O:
«Sizin söylediklerinizin doğru olduğunu bilsem, hiç tereddüt etmem» derdi.
Fakat şimdi savaş alanında çok ağır yaralı bir şekilde yatıyordu, henüz
ölme-mişti. «Seni buraya getiren ne?» dediler, «Halkını korumak mı yoksa
îslâmı korumak mı?» «İslam için geldim» dedi, «Birden bire Allah’a ve Rasulüne
inandım ve Müslüman oldum. Ondan sonra da kılıcımı alıp bu sabah erkenden
Allah’ın Rasulü ile beraber olmak için buraya geldim. Beni yere düşüren bir
darbe yiyenceye kadar da savaştım». Daha fazla konuşamadı. Evs’li grup onun
başında ölünceye dek beklediler. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) ‘eUsayrim’den
bahsettiler. O da Usayrim’in Cennetliklerden olduğunu söyledi. Sonraki yıllarda
Usayrim, beş vakit namazdan birini bile kılmadan Cennete giren adam olarak
tanınırdı.
Şehidler arasında bir
de yabancıya rastladılar. İlk başta yabancı olduğunu sanmışlardı, fakat
içlerinden biri onun Salebe kavminin Yahudi alimlerinden Muhayrîk olduğunu
anladı. Daha sonradan öğrendiklerine göre Muhayrik o sabah erkenden halkını
toplamış ve Peygamber (s.a.v.) ‘e verdikleri sözü tutarak, putperestlere karşı
onun yanında olmaları gerektiğini söylemişti. Onlar, bunun Sebbat anlamına
geldiğini söyleyince O: «Sebbat’a inanmayın» demiş ü. Daha sonra, öldürülürse
Muhammed (s.a.v.)’in kendisinin varisi olduğunu duyurmuştu: «Eğer bugün
öldürülür-sem, tüm mallarım, onları Allah’ın gösterdiği şekilde harcayacak olan
Muhammed (s.a.v.)’indir.» Daha sonra kılıcını ve diğer silahlarını alıp Uhud’a
doğru yola çıkmış ve orada öldürülünceye kadar savaşmıştı. Bundan sonra
Medine’ye dağıtılan sadakaların çoğu, Peygamber (s.a.v.) ‘e, Muhayrîk’ten miras
kalan hurma bahçelerinden kaynaklanıyordu. Peygamber (s.a.v.), Muhayrik için:
«Yahudilerin en iyisi» demişti.
Mekke’lilerin evlerine
döndükleri anlaşılır anlaşılmaz Medine’Iiler rahat bir nefes aldılar ve
kadınlar öğleden beri kulaklarına gelen söylentilerin doğru olup olmadığını
anlayıp ölülerini görmek üzere şehrin dışına çıkmaya başladılar. İlk gelen
kadınlar arasında Aişe, Ümmü Eymen ve Safiye vardı. Peygamber (s.a.v.),
Safiyeyi görünce çok üzüldü ve Zübeyr’e: «Annene yardım et ve Hamza’nin mezarının
hemen kazılmasını sağla. Git anneni götür, kardeşine olanları görmesin» dedi.
Bunun ürerine Zübeyr, Sa-fiye’ye gitti ve: «Anne, Allah’ın Basulü sana geri
dönmeni emrediyor» dedi. Fakat Safiye zaten haberleri önceden öğrenmişti.
«Niçin gidecekmişim?» dedi, «Kardeşimin başına gelenleri duydum. Fakat bu
Allah içindi. Allah’tan gelene razıyım, tnşaallah sabredeceğime söz
veriyorum». Zübeyr, Peygamber (s.a.v.)’e döndü, O da Safiye’nin gelmesine izin
verdi. Bunun üzerine Safiye kardeşinin cesedinin yanına geldi ve şu âyeti
okudu: «Biz Allah’a ait (kullar) iz ve şüphesiz O’na dönücüleriz». Bunu duyunca
hepsi Bedir’den sonra indirilen âyetleri hatırladılar ve rahatladılar .
«Ey iman edenler,
sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.
Ve sakın Allah yolunda Öldürülenlere «ölüler» demeyin; tersine onlar
diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz. Andolsun, biz sizi bir parça
korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet
ettiğinde, derler ki: Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.
Rabbinden (olan bir salat) bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete
erenler de bunlardır».
(Bakara: 153-157).
Safiye daha sonra
kızkardeşi Umeyme’nin oğlu Abdullah îbn Cahş (r.)’ın cesedi başında dua etti.
Fatıma (r.) da ona katıldı. İki kadın birlikte ağladılar. Peygamber (s.a.v.) de
onlarla birlikte ağlayarak rahatladı. Daha sonra Fatıma babasının, yaralarını
sardı. Kuzenleri Hamne’ye kocası Mus’ab’m, erkek kardeşi Abdullah’ın ve
amcasının ölüm haberini vererek üzüldüler. Savaşın ilerlediği bir anda
Peygamber (s.a.v.), hâlâ sancağ* elinde taşıyan Mus’-ab’ı görmüş ve ona
seslenmişti. Fakat adam : «Ben Mus’ab değilim» diye cevap vermiş. Peygamber
(s.a.v.) de, onun Mus’ab’m yerine sancağı taşıyan bir melek olduğunu anlamıştı.
Peygamber (s.a.v.) genç adamın cenazesi başında durdu ve şu âyeti okudu:
«Mü’minlerden Öyle
erkek-adamlar vardır ki, üzerinde Allah ile yaptıkları ahide sadakat
gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi (şehid olup sözünü
yerine getirdi), kimi de beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile
(sözlerini) değiştirme-diler» (Ahzab; 23).
Peygamber Cs.a.vJ,
bütün ölülerin Hamza’nın cenazesinin yanına getirilmesini ve mezarların
kazılmasını emretti. Hamza bir örtüye sarılmıştı, Peygamber (s.a.v.) onun için
cenaze namazı kıldı. Bunun ardısıra diğer cenazeler için de toplam yetmişiki
cenaze namazı kıldı. Bir mezar kazılır kazılmaz iki veya üç cenaze bir mezara
gömülüyordu. Hamza ve yeğeni Abdullah aynı mezara yan yana gömüldüler.
Peygamber (s.a.v.) gömülme işlemi boyunca her mezarın başında bulundu.
«Cemuh’un oğlu Amr ile Amr’m oğlu Abdullah’ı bulun» dedi, «Onlar bu dünyada
birbirinden ayrılmaz iki dosttu, ikisini aynı mezara gömün». Fakat Amr’m
zevcesi ve Abdullah’ın -Cabir’in babası- kardeşi olan Hind ikisinin
cenazesini, oğlu Hallâd’mki ile beraber getirmişti. Hind onları Medine’ye
götürmeye çabalamış, fakat düzlüğün sonunda ona, bunun Allah’ın emriyle olduğu
söylendi. Bu nedenle Hind cenazeleri tekrar savaş alanına geri götürmek zorunda
kalmıştı. Bu üç cesed aynı mezara gömüldü. Peygamber (s.a.v.} gömülme işlemi bitene
dek mezarın başında durdu ve : «Ey Hind, Amr, oğlun Hallâd ve kardeşin
Abdullah, hepsi beraber Cennet-teler». Bunun üzerine Hind: «Ey Allah’ın Rasulü,
beni de onların yanma yerleştirmesi için Allah’a dua et- dedi.
ölülerin çoğunun
aksine, Muzeyne’li adamın o anda orada hiç akrabası yoktu. Çünkü yeğeni de
ölünceye kadar orada savaşmıştı. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.) onun başına gitti
ve: «Benim senden razı olduğum gibi, Allah da senden razı olsun»[1] dedi.
Muzeyne’linin vücudunu giydiği yeşil çizgili örtüyle kapattılar. Mezara
koyduklarında Peygamber (s.a.v.), onun yüzünü kapatmak için örtüyü yukarı
çekti. Fakat bu kez de ayaklan açıkta kaldı. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.),
yanmdakilerden çevreden biraz ot toplayıp adamın ayaklarını örtmelerini
istedi. Diğer cenazeler için de aynı şey sözkonusuydu. Yani toprak atılmadan
önce ölünün yüz ve ayakları başka birşeyle örtülmeliydi.
Son mezar da
kapatıldığında Peygamber (a.n.v.) atım istedi ve bindi. Şafakta geldikleri
yoldan geri döndüler, Medine’nin girişindeki kayalıklara geldiklerinde,
çevresindekilere saf oluşturmalarını söyledi. Erkekler Mekke’ye dönük iki saf
oluşturdular. Ondört kadın da onların arkasına dizildi. Daha sonra Allah’a dua
edip şükür ve hamd-lerini sundular «Allah’ım, senden selamını, rahmetini, bereketini
ve affını diliyorum, Allah’ım, senden ne sona eren, ne de solan ebedî saadeti
istiyorum. Allah’ım, senden korkulacak günde eminlik, yokluk gününde çokluk
istiyorum.»[2].