Şehitlerin Gömülmesi Hz. Muhammedin Hayatı

43267

 

54.  
Şehitlerin Gömülmesi

 

Peygamber (s.a.vj,
arkadaşlarına düzlüğe inmelerini emretti. Haris İbn Simme tr.), önden, Hamza
(r.)’mn ce­sedini bulmak üzere savaş alanına gönderilmişti. Fakat Haris,
gördüğü manzara karşısında çok şaşırmış ve Pey-gamber’e ne diyeceğini
bilemediği için geri dönmekte ge­cikmişti. Bunun üzerine Ali’yi onun arkasından
gönder­diler. Ali, Haris’i parçalanmış cesedin başında beklerken buldu.
Birlikte geri döndüler. Peygamber, kâfirlerin ne yap­tığım duyunca «Şimdiye
kadar hiç böyle sinirlenmemiş-tim; gelecek sefer eğer Allah bana Kureyşlilere
karşı za­fer verirse, onlardan otuz cesede aynı şeyi yapacağım» de­di.1. Fakat
bundan kısa bir süre sonra şu âyetler indi:

«Eğer ceza
verecekseniz, size ceza verilenin misliyle ceza verir ve eğer sabrederseniz,
andolsun bu, sabredenler için daha hayırlı­dır* (Nahl: 126).

Bunun üzerine
Peygamber (s.a.v.), biraz önce ettiği yeminden geri dönmekle kalmayıp,
cesetlere zarar veriJ-mtatai de yasakladı. Yanısıra, savaş sırasında, insanın
en tanrısal bölümü olan yüzüne dikkat- edilmesini istedi. «Bir darbe
indireceğiniz zaman, bunun yüze gelmemesine dik­ti)
1.1. 584. 278

kat edin. Çünkü Allah,
Adem’i kendi suretinde yaratmış­tır»1.

Abdullah îbn Cahş da
Hamza’nın biraz ötesinde öl­dürülmüş ve cesedi tahrip edilmişti. Peygamber
(s.a.v.) başka ölüleri aramak için yüzünü onlardan çevirdiğinde değişik bir
manzarayla karşılaştı. Kendi akrabalarından olan Abdullah ve Hamza’nın biraz
ötesinde Hanzala’nın cesedi vardı, Kureyş’in ne kadınları ne de erkekleri ona
dokunmamışlardı. Hanzala (r.) orada sanki meleklerin kendisini yatırdığı
şekilde uzanıyordu. Saçları, öğlenin ku­ru toprağı üzerindeki suyla ıslanmıştı.
Yanından geçen herkes Allah’a şükrediyordu. Çünkü onun güzelliği şehit
arkadaşlarının Cennette şimdiki durumunu gösterir bir işa­retti.

Biraz ötede Haysenıe
(r.) ve Îbn ed-Dehdehe (r.)’nin cesetleri vardı. Heyseme, rüyasında şehit
oğlunu gören; Sa­bit îbn ed-Dehdehe de, yetim çocuğa hurma ağacını he­diye eden
adamdı. Peygamber (s.a.v.) Sabit’i gördüğünde; «Meyve yüklü alçak dallı hurma
ağaçlan! İbn ed-Dehde-henin Cennette ne çok ağacı var!»3 diye buyurdu.

Evs’lilerden bir grup
kendi ölülerini ararken, daha bir gün önce müslüman olmamakla suçladıkları Usayrim
adın­da bir adamın cesedini buldular. Ona ne zaman İslam’­dan bahsetseler, O:
«Sizin söylediklerinizin doğru olduğu­nu bilsem, hiç tereddüt etmem» derdi.
Fakat şimdi savaş alanında çok ağır yaralı bir şekilde yatıyordu, henüz
ölme-mişti. «Seni buraya getiren ne?» dediler, «Halkını koru­mak mı yoksa
îslâmı korumak mı?» «İslam için geldim» dedi, «Birden bire Allah’a ve Rasulüne
inandım ve Müs­lüman oldum. Ondan sonra da kılıcımı alıp bu sabah er­kenden
Allah’ın Rasulü ile beraber olmak için buraya gel­dim. Beni yere düşüren bir
darbe yiyenceye kadar da sa­vaştım». Daha fazla konuşamadı. Evs’li grup onun
başın­da ölünceye dek beklediler. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) ‘eUsayrim’den
bahsettiler. O da Usayrim’in Cennetliklerden olduğunu söyledi. Sonraki yıllarda
Usayrim, beş vakit na­mazdan birini bile kılmadan Cennete giren adam olarak
tanınırdı.

Şehidler arasında bir
de yabancıya rastladılar. İlk baş­ta yabancı olduğunu sanmışlardı, fakat
içlerinden biri onun Salebe kavminin Yahudi alimlerinden Muhayrîk olduğu­nu
anladı. Daha sonradan öğrendiklerine göre Muhayrik o sabah erkenden halkını
toplamış ve Peygamber (s.a.v.) ‘e verdikleri sözü tutarak, putperestlere karşı
onun yanında olmaları gerektiğini söylemişti. Onlar, bunun Sebbat anla­mına
geldiğini söyleyince O: «Sebbat’a inanmayın» demiş ü. Daha sonra, öldürülürse
Muhammed (s.a.v.)’in kendisi­nin varisi olduğunu duyurmuştu: «Eğer bugün
öldürülür-sem, tüm mallarım, onları Allah’ın gösterdiği şekilde harcayacak olan
Muhammed (s.a.v.)’indir.» Daha sonra kı­lıcını ve diğer silahlarını alıp Uhud’a
doğru yola çıkmış ve orada öldürülünceye kadar savaşmıştı. Bundan sonra
Medine’ye dağıtılan sadakaların çoğu, Peygamber (s.a.v.) ‘e, Muhayrîk’ten miras
kalan hurma bahçelerinden kaynak­lanıyordu. Peygamber (s.a.v.), Muhayrik için:
«Yahudi­lerin en iyisi» demişti.

Mekke’lilerin evlerine
döndükleri anlaşılır anlaşılmaz Medine’Iiler rahat bir nefes aldılar ve
kadınlar öğleden be­ri kulaklarına gelen söylentilerin doğru olup olmadığını
anlayıp ölülerini görmek üzere şehrin dışına çıkmaya baş­ladılar. İlk gelen
kadınlar arasında Aişe, Ümmü Eymen ve Safiye vardı. Peygamber (s.a.v.),
Safiyeyi görünce çok üzüldü ve Zübeyr’e: «Annene yardım et ve Hamza’nin me­zarının
hemen kazılmasını sağla. Git anneni götür, kar­deşine olanları görmesin» dedi.
Bunun ürerine Zübeyr, Sa-fiye’ye gitti ve: «Anne, Allah’ın Basulü sana geri
dönme­ni emrediyor» dedi. Fakat Safiye zaten haberleri önceden öğrenmişti.
«Niçin gidecekmişim?» dedi, «Kardeşimin ba­şına gelenleri duydum. Fakat bu
Allah içindi. Allah’tan ge­lene razıyım, tnşaallah sabredeceğime söz
veriyorum». Zü­beyr, Peygamber (s.a.v.)’e döndü, O da Safiye’nin gelmesine izin
verdi. Bunun üzerine Safiye kardeşinin cesedinin yanına geldi ve şu âyeti
okudu: «Biz Allah’a ait (kullar) iz ve şüphesiz O’na dönücüleriz». Bunu duyunca
hepsi Bedir’den sonra indirilen âyetleri hatırladılar ve rahatladı­lar .

«Ey iman edenler,
sabırla ve namazla yardım dileyin. Ger­çekten Allah, sabredenlerle beraberdir.
Ve sakın Allah yolunda Öldürülenlere «ölüler» demeyin; tersine onlar
diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz. Andolsun, biz sizi bir parça
korku, aç­lık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet
ettiğinde, derler ki: Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.
Rabbinden (olan bir salat) bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete
erenler de bunlardır».

(Bakara: 153-157).

Safiye daha sonra
kızkardeşi Umeyme’nin oğlu Ab­dullah îbn Cahş (r.)’ın cesedi başında dua etti.
Fatıma (r.) da ona katıldı. İki kadın birlikte ağladılar. Peygamber (s.a.v.) de
onlarla birlikte ağlayarak rahatladı. Daha son­ra Fatıma babasının, yaralarını
sardı. Kuzenleri Hamne’ye kocası Mus’ab’m, erkek kardeşi Abdullah’ın ve
amcasının ölüm haberini vererek üzüldüler. Savaşın ilerlediği bir an­da
Peygamber (s.a.v.), hâlâ sancağ* elinde taşıyan Mus’-ab’ı görmüş ve ona
seslenmişti. Fakat adam : «Ben Mus’ab değilim» diye cevap vermiş. Peygamber
(s.a.v.) de, onun Mus’ab’m yerine sancağı taşıyan bir melek olduğunu an­lamıştı.
Peygamber (s.a.v.) genç adamın cenazesi başında durdu ve şu âyeti okudu:

«Mü’minlerden Öyle
erkek-adamlar vardır ki, üzerinde Allah ile yaptıkları ahide sadakat
gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi (şehid olup sözünü
yerine getirdi), kimi de beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile
(sözlerini) değiştirme-diler» (Ahzab; 23).

Peygamber Cs.a.vJ,
bütün ölülerin Hamza’nın cenaze­sinin yanına getirilmesini ve mezarların
kazılmasını emretti. Hamza bir örtüye sarılmıştı, Peygamber (s.a.v.) onun için
cenaze namazı kıldı. Bunun ardısıra diğer cenazeler için de toplam yetmişiki
cenaze namazı kıldı. Bir mezar ka­zılır kazılmaz iki veya üç cenaze bir mezara
gömülüyor­du. Hamza ve yeğeni Abdullah aynı mezara yan yana gö­müldüler.
Peygamber (s.a.v.) gömülme işlemi boyunca her mezarın başında bulundu.
«Cemuh’un oğlu Amr ile Amr’m oğlu Abdullah’ı bulun» dedi, «Onlar bu dünyada
birbirin­den ayrılmaz iki dosttu, ikisini aynı mezara gömün». Fa­kat Amr’m
zevcesi ve Abdullah’ın -Cabir’in babası- karde­şi olan Hind ikisinin
cenazesini, oğlu Hallâd’mki ile be­raber getirmişti. Hind onları Medine’ye
götürmeye çabala­mış, fakat düzlüğün sonunda ona, bunun Allah’ın emriyle olduğu
söylendi. Bu nedenle Hind cenazeleri tekrar savaş alanına geri götürmek zorunda
kalmıştı. Bu üç cesed aynı mezara gömüldü. Peygamber (s.a.v.} gömülme işlemi bi­tene
dek mezarın başında durdu ve : «Ey Hind, Amr, oğ­lun Hallâd ve kardeşin
Abdullah, hepsi beraber Cennet-teler». Bunun üzerine Hind: «Ey Allah’ın Rasulü,
beni de onların yanma yerleştirmesi için Allah’a dua et- dedi.

ölülerin çoğunun
aksine, Muzeyne’li adamın o anda orada hiç akrabası yoktu. Çünkü yeğeni de
ölünceye ka­dar orada savaşmıştı. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.) onun başına gitti
ve: «Benim senden razı olduğum gibi, Allah da senden razı olsun»[1] dedi.
Muzeyne’linin vücudunu giy­diği yeşil çizgili örtüyle kapattılar. Mezara
koyduklarında Peygamber (s.a.v.), onun yüzünü kapatmak için örtüyü yu­karı
çekti. Fakat bu kez de ayaklan açıkta kaldı. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.),
yanmdakilerden çevreden bi­raz ot toplayıp adamın ayaklarını örtmelerini
istedi. Diğer cenazeler için de aynı şey sözkonusuydu. Yani toprak atıl­madan
önce ölünün yüz ve ayakları başka birşeyle örtülmeliydi.

Son mezar da
kapatıldığında Peygamber (a.n.v.) atım istedi ve bindi. Şafakta geldikleri
yoldan geri döndüler, Medine’nin girişindeki kayalıklara geldiklerinde,
çevresin­dekilere saf oluşturmalarını söyledi. Erkekler Mekke’ye dö­nük iki saf
oluşturdular. Ondört kadın da onların arka­sına dizildi. Daha sonra Allah’a dua
edip şükür ve hamd-lerini sundular «Allah’ım, senden selamını, rahmetini, be­reketini
ve affını diliyorum, Allah’ım, senden ne sona eren, ne de solan ebedî saadeti
istiyorum. Allah’ım, senden kor­kulacak günde eminlik, yokluk gününde çokluk
istiyo­rum.»[2].

 

 



[1] W. 277.

[2] W. 315.