Arapça Gramer

Müstetir Zamir

 

III) MÜSTETİR (GİZLİ ZAMİR)

Telaffuzda ya da yazıda görülmeyip fiilde var olduğu düşünülen zamirdir. Mâzî fiilde müstetir yani örtülü (ya da gizli olan) zamir  هُوَve هِيَ   dir. Zira diğer siygalarda geçen fiillerin fâil zamirleri bizzat fiilde görülür:

Örneğin; (Biz) yazdık  كَتَبْناَ  ve (Ben) yazdım كَتَبْتُ fiilindeki تُ  ve ناَ zamirleri fâildir. Ancak كَتَبَ  dendiğinde fiile birleşen herhangi bir zamir görülmemektedir. Telaffuzda yer almasa da burada fiilde var olduğu düşünülen zamir هُوَ  (o) dir. Aynı şekilde كَتَبَتْ   fiilinin sonundaki تْ fâil değil, fâilin müennes olduğunu gösteren alâmettir. Bu fiilde var olduğu düşünülen zamir هِيَ dir. Özet olarak; bütün mâzî fiillerin müfred müzekker gâib ve müfred müennes gâibelerinin fâilleri müstetir (gizli) olan  هُوَ ve هِيَ zamirleridir.

وَجَدَ أُمَّهُ (Annesini buldu) cümlesinde fâil; kim buldu sorusunun cevabı olan ve fiilin altında gizli olduğu düşünülen هُوَ zamiridir.وَجَدَتْ أُمَّهاَ  (Annesini buldu) cümlesinde fâil; kim buldu sorusunun cevabı olan ve fiilin altında gizli olduğu düşünülen  هِيَzamiridir.

  

Karşılaştırmalı Genel Cümle Örnekleri:

إِياَّكُنَّ سَاَلَ الرَّجُلُ.

Adam yalnız sizi sordu.

 

أَخَذْتُ الْفُلوُسَ مِنْ واَلِديِ.

Paraları babamdan aldım.

 

هُنَّ عَرَفْنَ الْبَيْتَ.

Onlar evi tanıdı.

 

نَحْنُ عَرَفْناَ الْمُديِرَ.

Bizler müdürü tanıdık.

 

أَنْتُماَ حَمَلْتُماَ الْبُرْتُقاَلَ.

İkiniz portakalı taşıdınız.

 

هُمْ أَكَلوُا الْحَلْوَى.

Onlar tatlıyı yediler.

 

هُمْ فَهِموُا الْقِصَّةَ.

Onlar hikayeyi anladılar.

 

ذَهَبَتْ عاَئِشَةُ إِلَى غُرْفَتِهاَ.

Aişe odasına gitti.

 

نَحْنُ لَعِبْناَ مَعَهُمْ كُرَةَ السَّلَّةِ[.

Biz onlarla basketbol oynadık.

 

أَنْتَ شَرِبْتَ الشاَّيَ مَعَ صَديِقيِ.

Sen arkadaşımla çay içtin.

 

أَنْتِ كَتَبْتِ رِساَلَةً إِلَى عَمَّتِكِ.

Sen halana bir mektup yazdın.

 

 

نَحْنُ كَتَبْناَ رِساَلَةً إِلَى مُدَرِّسَتِناَ.

Biz öğretmenimize bir mektup yazdık.

رَجَعَ أَحْمَدُ مَعَ أُخْتِهِ إِلَى الْبَيْتِ.

Ahmet eve kız kardeşiyle döndü.

 

 

هِيَ ذَهَبَتْ إِلَى السوُّقِ مَعَ صَدِيقَتِهاَ.

O çarşıya kız arkadaşıyla gitti.

 

أَنْتَ حَمَلْتَ دَفْتَراً.

Sen bir defter taşıdın.

 

نَزَلَ أَحْمَدُ مِنَ الطاَّئِرَةِ وَحَمَلَ حَقيِبَتَهُ.

Ahmet uçaktan indi ve çantasını yüklendi (taşıdı).

 

أَيْنَ حَقيِبَتُهاَ ؟حَقيِبَتُهاَ فيِ الْغُرْفَةِ.

Onun çantası nerede ? Onun çantası odadadır.

 

أَناَ كَتَبْتُ لِأَخي. لِمَنْ كَتَبْتَ أَنْتَ ؟

Ben kardeşim için (kardeşime) yazdım. Sen kime yazdın?

 

هَلْ كَتَبَ الدَّرْسَ بالْقَلَمِ ؟ نَعَمْ ، كَتَبَ بِهِ.

Dersi kalemle mi yazdı? Evet onunla yazdı.

 

 

 

هُوَ كَتَبَ لَهُمُ الرَّساَئِلَ وَ هُمْ كَتَبوُا لَهُ أَيْضاً

O, onlara mektuplar yazdı, onlar da ona yazdılar.

 

 

إِياَّىَ أَمَرَ واَلِدِي.

Babam yalnız bana emretti.

 

 

إِياَّهُ مَدَحَ الرَّئِيسُ.

Başkan yalnız onu methetti.

 

 

ماَ اسْمُكَ ؟ اِسْميِ عاَدِلٌ.

İsmin nedir? İsmim Adil’dir.

 

 

ماَ اسْمُكِ ؟ اِسْميِ زَيْنَبُ.

İsmin nedir? İsmim Zeynep’tir.

 

 

مِنْ أيْنَ أَنْتَ ؟

Sen neredensin? (Nerelisin)

 

 

أَناَ مِنْ إِزْميِر وَ أَنْتِ؟

Ben İzmir’denim (İzmir’liyim. Ya) sen?

 

 

أَناَ مِنْ إِسْتَانْبُول.

Ben İstanbul’danım.

 

 

ماَ جِنْسِيَّتُكَ ؟

Milliyetin nedir?

 

 

جِنْسِيَّتيِ تُرْكِيَّة.

Milliyetim Türk’tür.

 

 

لِماَذاَ أَخَذَ أَحْمَدُ كِتاَبيِ ؟

Niçin Ahmet kitabımı aldı ?

 

 

رَأَيْتُكَ أَنْتَ.

Seni seni gördüm.

 

 

ذَهَبْتُ أَناَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ.

Okula ben gittim (ben).

 

كَيْفَ حاَلُكَ ؟

Nasılsın?

 

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ أَناَ بِخَيْرٍ. وَ أَنْتَ ؟

Elhamdülillah iyiyim. (Ya) sen?

 

شُكْراً جَزِيلاً. كَيْفَ أَوْلاَدُكَ ؟

Çok teşekkür ederim. Çocukların nasıl?

 

هُمْ ذَهَبُوا إِلَى السُّوقِ مَعَ أُمِّهِمْ.

Onlar anneleriyle çarşıya gittiler.

 

أَناَ شَرِبْتُ الشاَّىَ مَعَ صَديِقيِ.

Ben arkadaşımla çay içtim.

 

كَيْفَ أَنْتِ الْآنَ ياَ أُمِّي؟

Şimdi nasılsın ey anneciğim?

 

بِخَيْرٍ ياَ بِنْتيِ.

İyiyim ey kızım.

 

أَناَ وَ أَنْتَ ذَهَبْناَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ.

Ben ve sen okula gittik.

 

  

 

 

هُمْ وَ جِيراَنُهُمْ جَلَسُوا فِي الْحَدِيقَةِ.

Onlar ve komşuları bahçede oturdular.

 

هُمْ حَفِظُوا الْقُرْآنَ.

Onlar Kur’ân’ı ezberlediler.

 

أَناَ وَ صَدِيقَتِي رَجَعْناَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.

Ben ve arkadaşım okuldan döndük.

 

أَنْتُنَّ كَتَبْتُنَّ الدَّرْسَ.

Siz dersi yazdınız.

 

هُمْ شاَهَدوُا الْمُباَراَةَ.

Onlar maç seyrettiler.

 

هُنَّ أَكَلْنَ الْحَلْوَى.

Onlar tatlıyı yediler.

 

أَنْتُمْ شَرِبْتُمُ الْعَصيِرَ.

Sizler meyve suyu içtiniz.

 

أَنْتُماَ نَجَحْتُماَ فِي الْإمْتِحاَنِ.

İkiniz imtihanda başardınız.

 

كَتَبَ خاَلِدٌ هَذِهِ الرِّساَلَةَ إِلَى صَديِقِهِ.

Halit bu mektubu arkadaşına yazdı.

 

ذَهَبَ صاَدِقٌ مَعَ واَلِدِهِ إِلَى الْمَطْعَمِ.

Sadık babasıyla lokantaya gitti.

 

أَكَلَ واَلِدُهُ طَعاَماً مِنَ الْمَطْعَمِ.

Babası lokantadan yemek yedi.

 

أَكَلَ خاَلِدٌ الْفَطوُرَ مَعَ واَلِدِهِ وَ أَكَلَ الْغَداَءَ مَعَ واَلِدَتِهِ.

 

Halit kahvaltıyı babasıyla yedi ve öğle yemeğini annesiyle yedi.

 

               

Not:فَ  harfi basit cümlelerin birbirine bağlanışında kullanılan harflerdendir: Ve, ardından, akabinde, bu sebeple, hemen manalarında tercüme edilir. Netice sebebe genellikle bu harfle bağlanır.

سَقَطَ الرَّجُلُ فَذَهَبَ إِلَى الطَّبِيبِ.

Adam düştü ve (bu sebeple) doktora gitti

¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

KONULARLA İLGİLİ AYETLER

1- خَلَقَ الْإِنْساَنَ مِنْ عَلَقٍ.

 

                                                                                                                             Mecrûr Câr     Mef’ûl      Fiil

 

(96/ALAK 2) (Allah) insanı bir alakdan yarattı.

 

اَلْعَلَقُ

asılı duran şey, alaka, embriyo, kan pıhtısı

خَلَقَ

yarattı

 

2- مِنْ نُطْفَةٍ     خَلَقَهُ       فَقَدَّرَهُ.

 

                                                                                                           Mef’ûl Fiil          Mef’ûl Fiil       Mecrûr Câr

 

(80/ABESE 19) Bir nutfeden yarattı onu (insanı) ve akabinde takdir etti (şekil verdi)

 

نُطْفَةٌ

nutfe, sperma

قَدَّرَ

takdir etti, ölçtü

 

فَ…

akabinde, bunun üzerine, bu sebeple, bunun için (harekeye tesiri yoktur).

 

 

3- وَ ضَرَبَ   لَناَ   مَثَلاً وَ  نَسِيَ         خَلْقَهُ.

 

                                                                                                   Mef’ûl (isim tamlaması)       Fiil            Mef’ûl Mec.Câr  Fiil

 

(36/YÂSÎN 78) Bize bir misal verdi ve yaratılışını unuttu.

 

ضَرَبَ مَثَلاً

misal verdi. ضَرَبَ fiili yalnız kullanıldığında vurmak, dövmek vs. manasındadır. Aynı cümlede مَثَلاً kelimesi de yer alırsa misal vermek anlamına gelir. Bu şekilde Arapça’da pek çok örnek vardır.

 

نَسِيَ

unuttu. (Sonu illet harfleriyle gelen fiillerin çekimi daha sonra işlenecektir.)

 

خَلْقٌ

yaratma, yaratılış, halk etme. (خَلَقَ) fiilinin masdarıdır. Arapça’da masdarlar isimdir, yani başlarına harf-i tarif veya sonlarına tenvin alırlar. Cümledeki fiillerin fâilleri müstetir (gizli) olup gâib fiilin mukâbili olan (هُوَ) zamiridir.

 

4- ماَ      وَدَّعَكَ    رَبُّكَ   وَ  ماَ   قَلَى.

 

                                                                                                                                 Fiil   Harfu nefy       Fâil     Mef’ûl-Fiil  Harfu nefy

 

(93/DUHÂ 3) Rabbin seni terketmedi ve darılmadı.

 

وَدَّعَ

terketti, ayrıldı, yüzüstü bıraktı

قَلَى

darıldı, buğzetti

 

5- وَ وَجَدَكَ ضاَلاًّ فَهَدَى.

 

(93/DUHÂ 7) Ve seni şaşırmış buldu bunun üzerine hidayet etti.

 

ضاَلٌّ

hayrette kalan, şaşıran, şaşırmış

هَدَى

hidayet etti, yol gösterdi

 

6- وَ وَجَدَكَ عاَئِلاً فَأَغْنَى.

 

(93/DUHÂ, 8) Seni yoksul buldu, bu sebeple zenginleştirdi.

 

عاَئِلٌ

yoksul

أَغْنَى

zenginleştirdi

 

7- وَوَضَعْناَ عَنْكَ وِزْرَكَ.

 

(94/İNŞİRAH, 2) Yükünü senden (hafifletip) kaldırdık.

 

وَضَعَ

koydu, kaldırdı

وِزْرٌ ج أَوْزاَرٌ

ağır yük, vebal

 

8- وَ رَفَعْناَ لَكَ ذِكْرَكَ.

 

(94/İNŞİRAH, 4) Ve senin için şanını (zikrini, anılmanı) yükselttik.

 

رَفَعَ

kaldırdı, yükseltti

ذِكْرٌ

zikir, anma, anılma

9- قاَلَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ.

 

(26/ŞUARÂ, 117) (Nuh:) Rabbim dedi, gerçekten kavmim beni yalanladı.

 

 

 

 

 

قاَلَ

dedi, söyledi

إِنَّ

gerçekten, muhakkak (te’kid edatı)

 

رَبِّ

Rabbim (Sondaki esre (رَبِّي) kelimesindeki mütekellim ya (ي) sını temsil eden sembol kısaltmadır.

 

كَذَّبَ

yalanladı, yalan isnad etti, inanmadı

 

نِ (كَذَّبُونِ)

(ن) nûnu vikâye, (ن) harfinin altındaki esre  mütekellim yâ (ي) sının kısaltılmış halidir. (كَذَّبُوا) yalanladılar fiiline nûnu’l-vikâye ve mütekkelim yâ’sı birleşince cemî vavının elifi düşmüş ve (كَذَّبُونِ) olmuştur.

 

10- لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ …

 

(36/YÂSÎN, 7).Onların çoğunun (ekseriyetinin) üzerine (azabla ilgili) söz hak oldu.

 

 

لَقَدْ

gerçekten, hakikaten, and olsun (te’kid edatı)

 

 

الْقَوْلُ

söz (azab sözü)

أَكْثَرُ

ekseriyet, çok, en çok, daha çok

 

 

حَقَّ

hak oldu, gerçek oldu, hak etti

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu