Mensublar

Mefulü bih Arapça Gramer Dersleri

 

  • MEF’ÛL Hakkında Derlenen Genel Bilgiler:
  • Fiil cümlesini oluşturan elemanların (unsurların, bileşenlerin) tamamı, Kur’an-ı kerim’deki her fiil cümlesinde mevcuttur, ancak bu elemanların çoğu hazf edilmiştir. KİM fiildeki hükümleri (saklı emirleri) ihyâ etmeye çabalarsa, hazf edilmiş elemanlar kendi kıssalarıyla (yaşadığı olaylarla) öğretilir.
  • 1.Eleman : Fiil : NE yaptı? 
  • 2.Eleman : Fiili yapan : KİM yaptı ? … (Fâil, Nâibu fâil, İsmi fâil, mübtedâ, ….gibi)
  • 3.Eleman : Fiile maruz kalan : KİME yaptı? … (Mef’ûlün bih)
  • 4.Eleman : Fâil ile berâberlik KİMİNLE yaptı? ………….(Mef’ûlün Maah)
  • 5.Eleman : Fiilin işlendiği zaman: NE ZAMAN yaptı? … (Mef’ûlun fih = Zarfu’z Zaman)
  • 6.Eleman : Fiilin işlendiği mekan: NEREDE yaptı ? … (Mef’ûlün fih = Zarfu’l Mekân)
  • 7.Eleman : Fiilin işleniş gerekçesi: NİÇİN yaptı? … (Mef’ûlün Leh, lieclih )
  • 8.Eleman : Fiilin işleniş araçları : NASIL yaptı? (Mef’ûlün bih gayri sarih)
  • Bu sekiz elemanı da takdir eden ve yaratanın tek bir Zat olduğu idrak edilirse, o fiil Zat’ın zuhur yeri olur. Zat, beden gözüyle görülmese de varlığını kayıtsız şartsız kabul edilir. O fiile de Zat’ın “fiili sıfatı” denir. Şöyle de söylenebilir: Bir fiilin yedi elemanından her birini ayrı ayrı yüce Hakk’a bağlayabilecek zahiri ve batınî bilgiye sahip olan kişi, Hakk Tealayı fiilinde müşahade etmiş demektir. Buna “fiillerin tecellisi” de denir. (Örnek: Âl-i İmran Suresi, 123.)
  • NOT:  İtikatları, Hakk’a değil de mahlukâta olanlar, fiillerin tecellisini asla anlayamazlar. Meselâ,  “Yağmur yağmayınca ekin bitmez” diye inananların itikatları yağmuradır, Hakk’a değildir. gibi.
  •  
  • MEF’ÛLÜN BİH
  • Mef’ulün Bih, fâilin fiilinin mef’ulünün üzerine harficer olmaksızın vukuunu bildirir. Çünkü, harficersiz olan mef’ul ile ilişkiye giren (geçiş yapan, ihtiyaç duyan) bir fiile, o mef’ul üzerine  ( وَاقِعٌ )  vâki olan fiil denir ve fiilin mansub isimle ilişkisini bildirir. Zamir, bir fiille birleşirce mef’ulü bih (Fiili Kabul Eden Mekan) olur
  • Şöyle de söylenebilir : Ellah Teala’nın emri, mefulün bih de fiil olarak görülür ve bilinir. Örnek : 4/47 ( وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا …) “Ellah’ın emri, fiil olarak zâhire çıkmıştır.” Mefufulün bih bazan fiilin önüne geçer. 
  • ( وَقَعَ ) fiili, 3.BAB’dan gelir ve “Sıkıntılarla, güçlüklerle, şiddetle, felaketlerle vukû buldu  / payidar oldu / vâcib oldu / bir hakk oldu / yerleşip sâkin oldu” anlamlarını kapsar ve kalbî fiillerdendir. Fiilin dört yerde hafzedilip, sadece mef’ulün bih’in söylenmesi vâcib’dir :
  • (1) Semâi olarak gelenin fiilleri vâciben hazfedilir. Örnek : “Ehlen ve Sehlen” terkibinin anlamı : İmâr edilmiş ve harab olmayan bir yere geldin ve üzüntüsüz bir yere geldin. demektir.
  • (2) Münâda (çağırılan) da fiil vâciben hazfedilir. Bakınız : Mamuller sayfası, münâda cümlesi dosyasına.
  • (3) Kendisini NASB eden âmilin tefsir edilmesi şart ile, fiil vâciben hazf edilir.Açıklama : Mahzûf bir âmil ile mensub olan mef’ul isimden sonra bir fiil veya şibhi fiil vardır. Bunlar, mukaddem olan isme dönen bir zamirde veya zamirle ilişkiye girende amel etmekten dolayı, mukaddem olan mef’ulün bihte amel etmekten engellenmiştir. Şayet fiil veya şibhi fiilden veya şibhi fiil mânasında olan başka bir âmil, o mukaddem isim üzerine musallat edilirse, elbette o mukaddem ismi NASB ederdi.
  • (4) Tahzir’de fiil vâciben hazfedilir. Tahzir sakındırmak, kaçındırmak demektir. Tahzir ; (a) mamulden sonra gelen şeyden kaçındırmak için ( إِتَّقِِ ) takdiri ile mensub olan bir mamuldur. (b) kendisinden kaçınılanın tekrarlı olarak zikredilmesidir.
  • Müteaddi fiiller ve beş duyu (görmek, duymak, koklamak, tatmak, dokunmak) fiilleri, mef’ûlün bih alır, mefulün bih gayri sarih almaz.
  • Şayet fiil, if’âl babında gelirse ; “Fâil, vehbî olarak mef’ûle tâbi oldu, irâdesiyle değil” anlamı saklıdır. Fâili gözleyenler ise şöyle diyebilir : “Kendisi bir çaba harcamadan karşısına çıkan sebebe uydu ve gereğini yaptı.”
  • Mef’ulün bih’e, sadece ehli olan şâhidlik eder. Örnek, 87/6 : ( سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسَى ) “Seni okutacağız, artık sen unutmayacaksın.” Ayet-i Kerimesinin i’râbı ; ( سَ ) : İstikbal (gelecek zaman harfidir. ( نُقْرِؤُ ) : Fiil-i muzâri olup, fâili ( نَحْنُ ) olarak takdir edilen müstetir (gizli) zamirdir. ( كَ ) : Mef’ulün bih olup, muttasıl zamir NASB mahallindedir. Kaide : Zamir, bir fiille birleşirce mef’ulü bih (Fiili Kabul Eden Mekan) olur
  • Kâide : Harficerli mef’ul, Elif-Lâm ile mârife olan mefulün bih den önce gelirse, cümlede fâil’e ait bir özellik gizlidir.Örnek : Türkçedesi “Ahmet, babasından bir bisiklet istedi.” terkibini Arapçaya çevirdiğimizde, bu kâideye göre takdir edilen saklı anlam “Ahmet (bu güne kadar) babasından (hiç bir şey isteyemez iken, bu gün) bir bisiklet istedi.” olur ve bu terkipte fâile ait bir özelliği gizlemiştir. Benzer yapıdaki Ayet-i Kerimede ; tezekkür, tefekkür, tedebbür ve muhabbet tâlimlerinin hepsi yapılabilir.
  • Örnek 7/160 ( وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ) “ve Mûsâ’ya vahyettik – onunkavmi su istediği vakit” – “asân ile taşa vur.” Ayeti Kerimesinde harficerli mef’ul ( بِعَصَاكَ ), Elif-Lâm ile mârife olan mefulün bih ( الْحَجَرَ ) den önce gelmiş. Şimdi tezekkür, tefekkür, tedebbür ve muhabbet tâlimlerine başlayabiliriz.
  • Kâide : Elif-Lâm ile mârife olan mefuldeki Elif-Lâm, ismi- mevsul olarak da görev yapar. Bu durumda, daha öncede peydah olmuş ve o mefulün yanından ayrılmayan bir mânevi vücudlanmanın; görünür, bilinir veya hissedilir hâle geldiğini saklı olarak haber verir. Artık o kişi mânevi vücudlanma ile müsemmâdır (isimlendirilendir). Halk arasındaki davranışlarından dolayı “eşşek” denilen kişinin hali gibi. 
  • Örnek 3/78 ( … وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ ) “Ehli kitabtan bir fırka vardır ki, kitabta olanı dilleri ile eğer bükerler.” Ayeti Kerimesindeki dilleri kelimesinin ilk harfi olan ( س )  şeddeli okunması gerektiği halde, şeddesiz okunmaktadır. Bu kâide tüm Elif-Lâm dan sonra gelipte şeddesiz okunan tüm kelimeler içinde geçerlidir. Örnek: “Elhamdu-lillah” için de geçerlidir, ancak mânevi vücud görünmez ama hissedilir.
  • İhtimal : Elif-Lâm dan sonra gelipte şeddesiz okunan tüm kelimeler, Hakikat’a açılan birer kapının varlığını işâret eder. (a) Hz. İbrahim (a.s)’ın kurban-bıçak kıssası ve (b) Hz. Musa a.s’ın asasını taşa vurduğunda taştan 12 pınar çıkması hakkındaki kıssa incelenmeli.
  • Masdarlaşmış isim cümlelerindeki Ma’mûlün bihi ( مَعْمُولٌ بِهِ ), kendisi ile amel olunan Ellah Teala’nın hukukudur ve ihsân ile ifâ edilir.Örnek : ( يَسُرُ ّنِي أَنَّكَ صَدْقٌ Doğru olman beni sevindirir.) terkibindeki ma’mulün bih; ( أَنَّ )  nin ismi ve haberi ( أَنَّكَ صَدْقٌ ) olan isim cümlesidir ve (… يَسُرُ ّ ) fiil cümlesinin mef’ûlü bih’idir. Bu terkip, olaydan sonra ve muhatabına (dinleyene) “doğruluğunun mükafatını kazanırsın, adaletin tecellisi kaçınılmazdır.” müjdesi için kullanılır bilgileri saklıdır.
  • İhsân; Ellah Teala’ya O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremiyorsan da, O seni görmektedir. olarak açıklanmıştır.
  • MEF’ÛLÜN BİH GAYRİ SARİH Hakkında Derlenen Bilgiler:
  • Mef’ulün bih gayri sarih, açıkça üstün harekesini almayan mef’uldür ama, fiilin mecrur isimle ilişkisini bildirmez. Harficerli olan mef’ul ile ilişkiye giren fiile, o mef’ule mültebis olan fiil denir. (Mültebis’in Lügat anlamı : Birini, öteki zannetmiş. Karıştırmış olan. Karışık, şüpheli ve benzer olan). Harficerli isim, müfrede te’vil edilen cümleler ve masdarı müevvel, mef’ulün bih gayri sarih olarak görev yaparlar. Lâzım fiil, m.b.g. sarih alır, mefulün bih almaz. Harficerler cümle başına geldiğinde ilave anlamlar yükler ; var anlamı, aid olma anlamı, *dır anlamı … gibi
  • Mef’ulün bih gayrı sarih’e, herkes şâhidlik eder. Örnek, 87/8 : ( وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَى ) “ve seni en kolay (olan) için başarılı kılacağız.” Ayet-i Kerimesinin i’râbı ; ( وَ ) : Atıf harfidir. ( نُيَسِّرُ ) : Fiil-i muzâri olup, fâili ( نَحْنُ ) olarak takdir edilen müstetir (gizli) zamirdir. ( كَ ) : Mef’ulün bih olup, muttasıl zamir NASB mahallindedir. ( لِلْيُسْرَى ) : Mef’ulün bih gayrı sarih olup ; ( لِ ) : Harf-i cerdir. ( الْيُسْرَى ) : Maksur isim olduğu için, takdir edilen kesra ile mecrûrdur.
  • MEF’ÛLÜN FİH (Zarfu’z Zaman ve Zarfu’l Mekân) Hakkında Derlenen Bilgiler:
  • Fiilin işlendiği zamanı ve yeri bildiren mef’ûldür. Diğer adı ise, Zarf’dır. Mef’ulün fih, ibarede mezkûr olan işin hadesin kendisinde yapıldığı zaman veya mekânın ismidir. Mef’ulün bihin NASB olmasının şartı . (a) Zaman zarfında ( فِي ) nin takdir edilmesidir. (b) Mekân zarfında, şayet mekân mübhem olmayıp, muayyer olursa ( فِي ) nin takdirini kabul etmez. Mekânların mübhem olanı altı yön ile tefsir edilir. Bunlar ; ön, arka, sağ, soli yukarı, aşağı anlamlarına gelen kelimelerdir.
  • MEF’ÛLÜN LEH (Lieclih) Hakkında Derlenen Bilgiler:
  • Mef’ulün leh, mezkur olan fiilin hadesi, kendisi için işlendiği şeyin ismidir ve NASB olmasının şart, lâm’ın takdir edilmesidir. Fiilin oluş sebebini (nedenini, niçinini) bildiren mef’ûl dur. -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, tâ ki, zîrâ, maksadıyla, uğruna gibi mânâlara gelir.Harfi cersiz gelmesi için şu beş şartın berâber bulunması gerekir. Şâyet biri eksik olursa, mef’ûlün leh harfi cerli gelir. : (1) Masdar olmalı, ancak, fiil ile masdar aynı kökten olmamalı (2) Nekre olmalı, (3) Muzâf olmamalı, (4) Fiilin fâili ile mef’ûlün leh’in fâili aynı olmamalı, (5) Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün leh’in oluş zamanı aynı olmamalı. Örnek:
  • 2/207 : ( وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاةِ اللَّهِ وَاللَّهُ رَءُوفٌ بِالْعِبَادِ ) “İnsanlardan bazıları nefislerini satarlar – Ellah’ın rızâsına ermek (talep etmek, arzulamak, aramak) sebebiyle – Ellah kullarına karşı çok şefkatlidir.” Ayet-i Kerimesinin İ’râb’ı :
  • ( مِنَ النَّاسِ ) : Haber-i mukaddem, harfi cer ve mecrûr isimden oluşan şibhi cümle REF mahallinde. Kâide : Başa gelen harfi cer “VAR” anlamını verir.
  • ( مَنْ ) : Mübtedâ-i muahhar, ismi mevsûl, sukun üzere mebnî olduğu için REF mahallinde.
  • ( يَشْرِي ) : Sıla_fiil cümlesi, 2.BAB’dan gelen Nâkıs-ı yâî’nin muzârisi, fâili HUVE olarak takdir edilen müstetir zamir.
  • ( نَفْسَهُ ) : Mef’ûlün bih, muzaf ve fetha ile mansûb.Fâili ise muzâfun ileyh olarak görev yapan muttasıl zamir, cer mahallinde.
  • (Kâide : Muzâfun ileyh, muzaf’ın fâilidir. NOT : İsim tamlaması, nekre isim hükmündedir. Bu nedenle de “nefsini satanlar” ın niyetleri aynıdır ama ; fiilleri, vesileleri, araçları ve edâları (edebin zuhur şekli, zamanı, mekânı ve muhabbet şiddeti) farklıdır. Çünkü ; Talep etmek, arzulamak, aramak ve ermek anlamlarını kapsayan masdarın zuhur çeşidi sınırsızdır. Ellah Teala bir yarattığını, bir daha yaratmaz kâidesi (hükmü) vardır.)
  • ( ابْتِغَاء ) : Şart koşulan beş şartı da sağladığı için, Mef’ûlün leh (lieclih) olarak görev yapan, ( بغي ) kökünden ve 2.BAB’dan gelen Nâkıs-ı yâî’nin masdarı, fetha ile mansûb olup, harficer’siz gelmiştir.
  • ( مَرْضَاةِ اللَّهِ ) : muzaf ve muzâfun ileyh. ( اللَّهُ ) : Mübtedâ, merfû. ( رَءُوفٌ ) : Haber, merfû. ( بِالْعِبَادِ ) : harficer ve mecrûr isim.
  • MEF’ÛLÜN MEAH Hakkında Derlenen Bilgiler:
  • Mef’ulün meah, terkipte lafzan veya mânen var olan fiilin mâmulünün berâberliğini ifade etmek için vâv’dan sonra zikredilen isme denir. Özetle, berâberlik bildirir ve sadece vâvu’l-ma’iyye’den sonra gelir.
  • Sevgide fâil (seven) – mef’ul (sevilen) ilişkisini özetleyen çok güzel bir kıssa:
  • Şah-ı Nakşibend (KaddesEllahu Sırrahu), sayfa 291, Semerkant Yayını: Hace Alâüddin ksa anlatmıştı: “Şah-ı Nakşibend hazretlerine bağlanmış olduğum ilk günlerdi…. Onun beni kabul etmesiyle şereflenmiştim. Kendisine çok muhabbet duyuyor, sohbetlerinden bir an olsun ayrılmak istemiyordum. Ama bir gün, bana şöyle dedi:
  • Sen mi beni seviyorsun, yoksa ben mi seni seviyorum ?
  • Efendim, ben sizi çok seviyorum, dedim. Benim bu cevabım üzerine:
  • Peki bir süre bekle, kimin daha fazla muhabbet duyduğunu anlarsın, buyurdu.
  • Bir müddet sonra, bende Hace hazretlerine yönelik o eski muhabbetten hiç eser kalmamıştı. Bunun üzerine Hace Hazretleri, “Şimdi muhabbet ve dostluğun kimden kaynaklandığını anladın mı ? dedi ve şu şiiri söyledi:
  • Mâşuktan, âşıka bir meyil olmazsa
  • Zavallı âşıkta, arzu meydana gelmez.