Mânevi meful-hâl‘a örnek: ( هَذَا زَيْدٌ قَائِماً ) İşte bu kâim olduğu hâlde Zeyd’tir. cümlesindeki
( قَائِماً ) lafzı, ( أُشِيرُ ) mânasında olan ismi işaretin mânen mefulü durumundaki ( زَيْدٌ ) lafzından hâl’dir.
1) Hâl-i dâime: ( إِنَّ اللهَ تَعَالَى مَوْجُودٌ قَادِراً ) “Muhakkak ki Ellah’ü Teala, kudreti her şeye yeter olduğu hâlde mevcuttur.” ( قَادِراً ) lafzı, sahibi için hakikatte devamlı olan bir hâl-i dâime’dir ve âmili ( مَوْجُودٌ ) şibhi fiilidir.
2) Hâl-i müntekıle ( ضَرَبْتُ زَيْداً قَائِماً ) “Zeyd’i ayakta olduğum veya ayakta olduğu hâlde dövdüm.” ( قَائِماً ) lafzı, değişebilen bir hâl olup, âmili ( ضَرَبْتُ ) fiilidir ve hâl sahibi genellikle o hâl ile vasıflanır. Hâl sahibi, ya lafzı fâil olan mütekellim zamiridir veya lafzi mefulü bih olan ( زَيْداً ) nin hâlidir.
3) Hâl-i müekkide ( زَيْدٌ أَبُوكَ عَطُوفاً ) “Zeyd acıyıcı olduğu hâlde senin babandır.” ( عَطُوفاً ) lafzı, sahibi mevcut olduğu müddetçe genellikle sahibinden ayrılmayan bir hâl’dir. Buna “Te’kit edici hâl” de denir.
4) Hâl-i mukaddere: ( فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ ) “O cennete sizin için ebedilik takdir edildiği hâlde girin.” ( خَالِدِينَ ) lafzı takdir edilen bir hâl olup, gerçekte bulunmaz ancak onun varlığı takdir edilir.
5) Hâl-i muvattıe: ( إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ قُرْآناً عَرِبِياً ) “Biz onu Arabça Kur’an olduğu hâlde indirdik.” ( قُرْآناً ) lafzı, hazırlayıcı bir hâl’dir. Bu hâlin sahibi hariçte, o hâl ile beraber olur ve o hâl, ibarede başka bir şey ile sıfatlanır. Burada ( عَرِبِياً ) sıfatı ile sıfatlanmıştır.
6) Hâl-i müteradife: ( إِذْهَبْ رَاشِداً مَهْدِيّاً ) “Dosdoğru ve hakk yola ulaşıcı olduğu hâlde git.” ( رَاشِداً ) öyle bir hâldir ki, onun sahibi tek kişi olur ve hâli ise, birden fazla olur. Buna “mânada aynı olan hâl” de denir.
7) Hâl-i mütedahile: ( جَاءَ زَيْدٌ رَاكِباً مُنْحَرِفاً ) “Zeyd eğilerek binici olarak geldi.” ( مُنْحَرِفاً ) ikinci hâl, birinci olan ( رَاكِباً) hâlin, zamirinden bir hâl’dir. Buna “birbirine giren hâl” de denir.