Ay: Ocak 2014

  • Hadisi İhtisar Etmek Hadis Usulü Online Oku

    Hadisi İhtisar Etmek

     

    Hadisi ihtisar etmek: Hadisi rivayet edenin ya
    da nakledenin hadisten bir şeyler hazfetmesi (onları zikretmemesi)dir.

    Ancak beş şart ile caizdir:


    1-

    İstisnâ, gaye, hal, şart ve buna benzer hadisin anlamını ihlâl etmemesi

    Örnek: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem
    buyurdu ki: “Altını altın karşılığında misli misline olmadıkça satmayınız.”;
    “Mahsulün olgunlaşacağı ortaya çıkmadıkça satmayınız.”; “Hakim kızgın iken iki
    kişi arasında sakın hüküm vermesin.”
    Kendisine, kadın rüyada ihtilam olduğu
    takdirde gusletmesi gerekir mi diye soran Um Süleym’e cevap olarak söylediği:
    “Suyu gördüğü takdirde evet”
    diye cevap vermesi; “Sizden herhangi bir
    kimse: Allah’ım dilersen bana mağfiret buyur demesin”; “Mebrur haccın cennetten
    başka hiçbir mükafâtı yoktur”
    gibi.

    Bu hadislerde Peygamberimizin “misli misline
    olmadıkça”; “Olgunlaşacağı ortaya çıkmadıkça”; “O kızgın iken”; “Suyu gördüğü
    takdirde”;”Dilersen”;”Mebrûr”
    lafızlarının hazfedilmesi (zikredilmemesi)
    caiz değildir. Çünkü bu sözleri hazfetmek hadisin anlamını ihlâl eder.


    2-

    Hadisin zikredilmesine sebep teşkil eden bölüm hazfedilmemelidir.

    Örnek: Ebu Hureyre Radıyallahu anh‘ın
    rivayet ettiği şu hadistir: Bir adam Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘e
    şöyle sordu:

    “Biz denizde yolculuk yapıyoruz. Beraberimizde
    az miktarda su taşıyoruz. O su ile abdest alırsak susuz kalırız, deniz suyuyla
    abdest alabilir miyiz?” Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem:


    “O suyu temiz, ölüsü helâl olandır”

    diye buyurdu.

    Burada “o suyu temiz olandır” buyruğunun
    hazfedilmesi caiz değildir. Çünkü hadis bu sebeple sözkonusu edilmiştir.
    Hadisten maksat ta odur.


    3-

    Hazfedilen bölüm sözlü ya da fiilî bir ibadetin niteliğini açıklamak için
    zikredilmemiş olmalıdır.

    Örnek: İbn Mesud Radıyallahu anh‘dan
    gelen rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle
    buyurmuştur:

    “Sizden herhangi bir kimse namazda oturduğu takdirde:
    “En güzel ibadetler dualar, hoş ve temiz zikirler Allah’a mahsustur. Selam sana
    ey peygamber! Allah’ın rahmeti ve bereketleri de. Selam bizlere ve Allah’ın
    salih kullarına şehadet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine
    şehadet ederim ki, Muhammed onun kulu ve Rasûlüdür” desin.

    Burada bu hadiste belirtilen meşru nitelik ile ilgili
    herhangi bir bölümün -hadiste hazfolduğuna işaret edilmedikçe- hazfedilmesi caiz
    değildir.


    4-

    Hazfedenin lafızların medlûllerini, anlamı ihlâl eden (bozan) ve etmeyen hazfi
    bilen birisi olmalıdır ki, farkına varmaksızın anlamı ihlâl eden bir hazifte
    bulunmasın.


    5-

    Ravinin hadisi ihtisar ettiği yahut eğer tam olarak rivayet ederse ona bir
    fazlalık kattığı şeklinde hıfzı kötü birisi zannedilecek şekilde itham altında
    tutulan birisi olmaması gerekir. Çünkü böyle bir durumda hadisi kısaltması
    hadisin kabulünde tereddüt etmeyi gerektirir ve bu sebeple hadis zayıf olur.

    Bu şart bilinen ve tedvin edilmiş kitaplar
    dışındaki hadisler hakkında sözkonusudur. Çünkü bu kitaplara başvurmak suretiyle
    tereddüt ortadan kaldırılabilir.

    Şayet bu şartlar eksiksiz bulunacak olursa
    hadisi ihtisar etmek caiz olur. Özellikle de hadisin herbir bölümünü uygun
    yerinde delil göstermek için hadisin taktî’i (uygun yerlerden kısım kısım
    ayrılarak rivayet edilmesi) caizdir. Çünkü bu iş, muhaddis ve fukahâ tarafından
    çokça yapılmıştır.

    Fakat daha uygun olan hadisin ihtisâr edilerek
    rivayet edilmesi halinde hadiste ihtisarda bulunulduğuna işaret ederek: İlâ
    âhiri’l-hadis (hadisi sonuna kadar zikretti) yahutta: Zekere’l hadis (hadisin,
    geri kalan bölümlerini zikretti) ve benzeri ifadeler kullanır.

  • Mevzu (Uydurma) Rivayetler Hadis Usulü Online Oku


    Mevzu (Uydurma) Rivayetler

     


    Mevzu:

    Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem aleyhine yalan olarak uydurulmuş
    hadistir.


    Hükmü:

    Reddedilmesidir. Böyle bir rivayeti ancak ondan sakındırmak maksadıyla uydurma
    olduğu açıklanarak zikretmek caiz olur. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi
    vesellem
    şöyle buyurmuştur:


    “Her kim yalan olduğunu gördüğü bir hadisi
    benden diye naklederse o, yalan söyleyenlerden birisidir.”[1]

    Hadisin uydurma olduğu bir kaç yolla
    bilinebilir. Bazıları:


    1-

    Hadisi uyduranın bunu itiraf etmesi


    2-

    Hadisin akla aykırı olması. Mesela, iki çelişkili hususu birarada sözkonusu
    etmesi, imkânsız bir şeyin varlığını dile getirmesi yahut vacip (var olması
    zorunlu) bir şeyin varlığına aykırı ifadeler taşıması ve benzeri hususlara
    aykırılığı.


    3-

    Dinde kesin olarak bilinen hususlara muhalif olması. Mesela İslam’ın
    rükünlerinden birisini kaldırması, faizi ya da benzer bir hükmü helal kılması
    yahut kıyametin kopacağı zamanı tayin etmesi yahut Muhammed Sallallahu aleyhi
    vesellem
    ‘den sonra bir peygamber gönderilmesinin mümkün olduğunu ifade
    etmesi ve buna benzer hususlar ihtiva etmesi.

    Uydurma hadisler pek çoktur. Bunlardan bazıları:


    1-

    Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘in kabrini ziyarete dair hadisler.


    2-

    Recep ayının faziletine ve onda namaz kılmanın üstünlüğüne dair hadisler.


    3-

    Musa aleyhisselam‘ın arkadaşı olan Hızır’ın hayatta olduğuna ve onun
    Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘in huzuruna geldiğine ve defninde
    bulunduğuna dair hadisler


    4-

    Çeşitli konulara dair hadisler. Bunların bazısını zikredelim:


    “Arapları şu üç sebep
    dolayısıyla seviniz. Çünkü ben arabım, Kur’ân arapçadır, cennetliklerin
    konuşacağı dil arapçadır.”; “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir.”; “Hiç ölmeyecekmiş
    gibi dünyan için çalış, yarın ölecekmiş gibi âhiretin için çalış.”; “Dünya
    sevgisi hertürlü günahın başıdır.”; “Vatan sevgisi imandandır.”; “En hayırlı
    isimler hamd ve abd anlamını ihtiva eden isimlerdir.”; “Bir satış ve onunla
    birlikte bir şart yasaklanmıştır.”; “Sizin oruç tuttuğunuz gün kurban
    keseceğiniz gündür. (Kurban bayramının ilk günüdür.)”

    Sünneti savunmak ve ümmeti sakındırmak amacıyla
    mevzu hadisler ile ilgili gerekli bilgileri vermek üzere hadis alimleri pekçok
    eser telif etmişlerdir. Meselâ:


    1-

    İbnu’l-Cevzî (vefatı 597 H.)’nin el-Mevzuâtu’l-Kübrâ adlı eseri. Fakat
    bütün mevzu hadisleri toplamadığı gibi mevzu olmayan hadisleri de mevzu
    göstermiştir.


    2-

    Şevkânî (vefatı 1250 h.) el-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ahadîsi’l-Mevzûa. Mevzu
    olmayan hadisleri mevzu diye göstermek suretiyle bir çeşit gevşeklik
    göstermiştir.


    3-

    İbn Arrak (vefatı 963 h.) Tenzihu’ş-Şeria el-Merfua ani’l-Ahbari’ş-Şenia
    el-Mevdua.
    Bu hususta yazılmış en kapsamlı kitaptır.

    Hadis uyduranlar pek çoktur.
    Onların ünlü büyüklerinden bazıları:

    İshak b. Necîh el-Malatî, Me’nun b. Ahmed el-Herevî,
    Muhammed b. es-Saib el-Kelbî, el-Muğire b. Said el-Kûfî, Mukatil b. Ebi
    Süleyman, el-Vâkidî, İbn Ebi Yahya.

    Hadis uyduranlar çeşit çeşittir.


    1-

    Müslümanların akidesini ifsad etmek, İslâmı bozmak, hükümlerini değiştirmek
    isteyen zındıklar: Ebu Cafer el-Mansur’un öldürdüğü Muhammed b. Said el-Maslûb
    (haça gerilerek öldürülen) gibi. Bu Enes’den Peygamberimize merfû’ diye şöyle
    bir hadis uydurmuştur:

    “Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Allah’ın
    dilemesi müstesnâ. Benden sonra peygamber gelmeyecektir.”

    Abdu’l-Kerim b. Ebi’l-Avcâ’ da bu kabildendir.
    Bunu da Abbasî emîrlerinden birisi Basra’da öldürmüş ve öldürüleceği vakit
    şunları söylemiştir: “Ben aranızda haramı helal, helali de haram kıldığım
    dörtbin hadis uydurdum.”

    Denildiğine göre zındıklar Rasûlullah
    Sallallahu aleyhi vesellem
    ‘in hakkında ondörtbin hadis uydurmuşlardır.


    2-

    Halife ve emirlere yakınlaşmak isteyenler. Gıyas b. İbrahim gibi. Bu,
    güvercinlerle oynamakta olan Mehdi’nin yanına girince ona: Mü’minlerin emirine
    hadis naklet, denildi. O da peygamberimize kadar giden uydurma bir sened
    zikretti ve şöyle dedi: “Deve, ok, at ya da kanatlı (kuş) olması dışında yarış
    olmaz.” el-Mehdi: Böyle bir şeyi uydurmasına ben sebep oldum, dedikten sonra
    güvercinleri terketti ve kesilmelerini emretti.


    3-

    Avama yakınlaşarak gözlerine girmek isteyenler. Bunlar avamı teşvik yahut
    korkutmak ya da mal yahut mevki elde etmek amacıyla garip şeyleri zikrederlerdi.
    Mescidlerde, toplantılarda dehşete düşülecek şekilde garip şeyler anlatan
    kıssacılar bu kabildendir.

    Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Maîn’den
    nakledildiğine göre onlar er-Rusâfe mescidinde namaz kılmışlar. Kıssacının biri
    ayağa kalkarak kıssa anlatmaya koyulup demiş ki: Bize Ahmed b. Hanbel ile Yahya
    b. Maîn anlattı. Sonra da Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘e kadar
    ulaşan bir sened zikrederek dedi ki: Her kim lâ ilâhe illallah diyecek olursa
    Allah o kimse için her bir kelimeden gagası altından, tüyü mercandan bir kuş
    yaratır… deyip uzunca bir kıssa anlattı. Kıssalarını anlatıp bitirdikten ve
    bağışları aldıktan sonra Yahya eliyle ona işaret etti. O da bir bağış alacağını
    düşünerek yanına gitti. Yahya ona: Bu hadisi sana kim nakletti diye sordu.
    Kıssacı: Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Maîn dedi.

    “Yahya: Yahya b. Maîn benim, bu da Ahmed b.
    Hanbel’dir. Fakat biz hiç de Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem‘in
    hadisinde böyle bir şey duymadık” dedi. Bunun üzerine kıssacı şunları söyledi:

    “Ben Yahya b. Maîn’in ahmak olduğunu duyar
    dururdum. Ancak şu saate kadar bundan emin değildim. Sanki bu dünyada sizden
    başka Yahya b. Maîn ile Ahmed b. Hanbel yokmuş gibi konuşuyorsun. Ben Ahmed b.
    Hanbel ve Yahya b. Maîn diye bilinen onyedi kişiden hadis yazdım.” Ahmed
    elbisesinin yeninin yüzüne örterek:

    “Bırak bunu da kalkıp gitsin”, dedi. O da
    onlarla alay eden bir tavırla kalkıp gitti.


    4-

    Dinî hamaset sahipleri de İslâm’ın faziletli gördüğü işler, bununla alakalı
    hususlar, dünyaya karşı zâhid davranmak ve buna benzer hadisler uydurmuşlardır.
    Maksatları ise insanların dine yönelmelerini, dünyaya karşı da zahid olmalarını
    sağlamaktır. Merv kadısı Ebu Asme Nuh b. Ebi Meryem gibi. Bu tek tek Kur’ân
    surelerinin faziletleri hakkında bir hadis uydurmuş ve şöyle demiştir:
    “İnsanların Kur’ân’dan yüz çevirdiklerini Ebu Hanife’nin fıkhıyla, İbn İshak’ın
    Meğazisiyle uğraştıklarını gördüm.” Bu sözleriyle, bu hadisi bundan dolayı
    vazettiğini (uydurduğunu) söylemektedir.


    5-

    Bir mezhep, bir tarikat, bir şehir, bir önder ya da bir kabileye taassubla
    bağlanarak, taassubla bağlandığı şeyin faziletlerine ve onların övülmesine dair
    hadisler uydurmuşlardır. Meysere b. Abd Rabbih gibi. Bu kimse Peygamber
    Sallallahu aleyhi vesellem
    adına Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh‘ın
    faziletlerine dair yetmiş hadis uydurduğunu itiraf etmiştir.



     




    [1]

    Muslim

  • Mana Yoluyla Hadis Rivayeti Hadis Usulü Online Oku

    Mana Yoluyla Hadis
    Rivayeti

     

    Mana yoluyla hadis rivayeti: Kendisinden hadis rivayet
    edilenin kullandığı lafızlardan başka lafızlar kullanarak hadisi nakletmek
    demektir.

    Ancak üç şartla caizdir:


    1-

    Dil ve kendisinden rivayette bulunulanın maksadı açısından hadisin anlamını
    bilmesi.


    2-

    Ravinin hadisin anlamını ezberlemiş olmakla birlikte lafzını unutması sebebiyle
    bunu gerektiren bir zorunluluğun bulunması.

    Eğer lafzını hatırlıyor ise muhatabın dili ile
    ona anlatmaya gerek duyulması hali dışında değişiklikte bulunması caiz değildir.


    3-

    Lafzın zikir ve benzeri hadislerde olduğu gibi telaffuzları ile ibadet olunan
    türden olmaması.

    Eğer hadisi manasıyla rivayet ederse bunu
    hissettirecek ifadeler kullanarak hadisin sonunda: “Yahut nasıl buyurmuşsa öyle”
    ya da “buna yakın ifadelerle…” demesi gerekir. Nitekim Enes Radıyallahu anh‘ın
    rivayet ettiği; mescidde küçük abdestini bozan bedevi ile ilgili olayı anlatan
    hadis te böyledir: Daha sonra Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem onu
    çağırdı ve ona dedi ki:


    “Bu mescidlerde bu türden küçük abdest ve
    pisliklerin yapılması uygun değildir. Mescidler ancak yüce Allah’ı zikretmek,
    namaz kılmak ve Kur’ân okumak içindir.”

    Ya da Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem‘in buyurduğu ifadeler gibi…

    Namazda bilmeden konuşan Muaviye b. el-Hakem’in
    hadisinde de nakledildiği üzere Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem
    namaz kıldıktan sonra ona şunları söylemişti:

    “Şüphesiz bu namazda insanların sözleri türünden
    şeyler konuşmak uygun değildir. Onda söylenebilecek sözler tesbih, tekbir ve
    Kur’ân kıraatidir.” Yahut Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘in
    söylediği gibi.

  • Muzdarib Hadis Usulü Online Oku

    Muzdarib

     

    Muzdarib: Ravilerin, senedinde ya da metninde
    ihtilâf ettikleri ve bunların birarada telifine ya da tercihine imkân bulunmayan
    rivayetlere denir.

    Örnek: Ebu Bekr Radıyallahu anh‘dan
    rivayet edildiğine göre o Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘e:
    Gördüğüm kadarıyla saçların ağardı demiş, Peygamber bunun üzerine:


    “Hud (suresi) ve kardeşleri (benzeri sureler)
    benim saçlarımı ağarttı”
    diye
    buyurdu.

    Bu hadis yaklaşık on farklı şekilde rivayet
    edilmiştir. Mevsul ve mürsel olarak rivayet edildiği gibi Ebu Bekir, Aişe ve
    Sa’d’dan müsned olarak da rivayet edilmiştir. Telifin (cemin) da, tercihin de
    mümkün olamayacağı daha başka ihtilaflarla da rivayet edilmiştir.

    Şayet cem (rivayetlerin telifi) mümkün olursa
    cem etmek gerekir ve ızdırab ortadan kalkar.

    Örnek: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘in
    Veda haccında ne için ihrama girdiğine dair rivayetler arasında ihtilâf
    bulunmasıdır. Bu rivayetlerin bazısında onun hac için ihrama girdiği
    belirtilirken, diğer bazısında o temettu’ haccı için ihrama girmiş, bir diğer
    kısmında da onun hac ve umreyi birlikte (hacc-ı kıran) yaptığı zikredilmiştir.

    Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye der ki: Bunlar
    arasında herhangi bir çelişki yoktur. O kıran haccı gibi temettu ve haccın
    amellerini müfred olarak (hacc-ı ifrad gibi) yaptı ve iki ibadet olan umre ve
    haccı da birlikte (hacc-ı kıran) yaptı. Böylelikle o iki ibadeti birarada yapmak
    itibariyle hacc-ı kıran yapmış oldu. İki tavaf ve iki ayrı say’den birisini
    yapmış olması itibariyle hacc-ı ifrad iki yolculuktan birisini yapmayarak rahat
    etmiş olması itibariyle de temettu’ haccı yapmış oldu.

    Şayet tercih yapma imkânı olursa tercih edilen
    gereğince amel edilir ve aynı şekilde ızdırab ortadan kalkmış olur. Mesela:
    Bureyde[1]
    Radıyallahu anha‘nın hadisindeki rivayetlerin ihtilafı böyledir. O azad
    edildiğinde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem onu kocası ile birlikte
    evli kalmayı sürdürmek yahut ondan ayrılmak hallerinden birisini seçmekte
    serbest bırakmıştı. Acaba onun kocası o zaman hür müydü, köle miydi?

    el-Esved’in, Âişe Radıyallahu anha‘dan
    rivayetine göre kocası hür idi. Urve b. ez-Zübeyr ile Kasım b. Muhammed b. Ebi
    Bekr’in ondan rivayetine göre ise o köle idi. Her ikisinin rivayeti el-Esved’in
    rivayetine tercih edilmiştir. Buna sebep ise Urve ile Kasım’ın, Aişe’ye olan
    akrabalıklarıdır. Çünkü Aişe Radıyallahu anha, Urve’nin teyzesi, Kasım’ın
    halası idi. Esved ise ona akrabalık bağı bulunmayan yabancı birisi olmanın
    yanında, rivayetinde inkıtâ’ da vardır.

    Muzdarib zayıftır, delil olarak gösterilemez.
    Çünkü onun muzdarib olması ravilerinin zapt sahibi olmadıklarını gösterir. Ancak
    eğer ızdırab hadisin aslı ile ilgili değilse zarar vermez.

    Mesela, Fedâle b. Ubeyd Radıyallahu anh‘ın
    hadisindeki rivayetlerin ihtilafı bu kabildendir. Buna göre o Hayber günü oniki
    dinara bir gerdanlık satın almıştır. Bu gerdanlıkta hem altın, hem de boncuk
    vardı. Fedâle dedi ki: Ben bunları birbirinden ayırdım. Bu gerdanlıkta oniki
    dinardan daha fazla altın olduğunu gördüm. Bunu Peygamber Sallallahu aleyhi
    vesellem
    ‘e söyledim. Altını ayrılmadıkça satılmaz” diye buyurdu.

    Bazı rivayetlerde belirtildiğine göre Fedale bu
    gerdanlığı satın almış, diğer bazı rivayetlerde ise bir başkası kendisine böyle
    bir gerdanlığı satın alma hakkında soru sormuş, kimi rivayetlerde de o,
    gerdanlık altın ve boncuktan idi, kimilerinde altın ve mücevherat idi,
    kimilerinde ise altın ile birbirine bağlanmış boncuklardı, kimi rivayetlerde
    oniki dinara, kimilerinde ondokuz dinara, bazısında da yedi dinara satın
    aldığını belirtmiştir.

    Hafız İbn Hacer dedi ki: Bu durum zayıf olmasını
    (hadisi kastediyor) gerektirmez. Aksine hadisin delil olarak gösterilmesindeki
    maksat olduğu gibi durmaktadır. Bunda bir ihtilâf yoktur. O da (altın ve diğer
    maddelerin) ayrılmadıkça satılmasının nehyedilmiş olmasıdır. Bunların cinsi ya
    da değerinin ne kadar olduğu ile ilgili ifadeler ise bu durumda hadisin muzdarip
    olmasını gerektirecek şekilde ileri sürülemez.

    Aynı şekilde ravinin tayini hususunda ittifak
    edilmekle birlikte adında, künyesinde ya da benzer bir husustaki ayrılıklar da
    ızdırabı gerektirmez. Nitekim bu, sahih hadislerde çokça görülen bir husustur.

     



     


  • Hadiste Ziyade Hadis Usulü Online Oku

    Hadiste Ziyade

     


    Hadiste ziyade:

    Ravilerden birisinin hadisten olmayan bir şeyi
    hadise katması demektir.

    İki kısma ayrılır:


    1-

    İdrâc kabilinden olması: Bu, ravilerden herhangi birisinin hadis olarak değil de
    kendiliğinden eklediği bir fazlalıktır. Bunun hükmü az önce açıklandı.


    2-

    Bazı ravilerin bu fazlalığın bizzat hadisten olduğunu ifade ederek gelmesi.

    Eğer bu ziyade sika olmayan bir ravi tarafından
    zikredilmiş ise kabul edilmez. Çünkü onun münferiden yaptığı rivayet kabul
    olunmazken, başkasından ayrı fazladan yaptığı rivayetin reddedilmesi öncelikle
    sözkonusudur. Şayet bu ziyade sika bir raviden geliyor ise eğer kendisinden daha
    çok rivayeti bulunan yahut daha sika bir kimsenin rivayeti ile uyuşmuyor ise bu
    fazlalık kabul edilmez. Çünkü bu durumda bu fazlalık şâz olur.

    Mesela, Malik’in Muvatta’daki rivayetine göre
    İbn Ömer Radıyallahu anh namaza başladığı vakit ellerini omuzlarının
    hizasına kaldırırdı. Başını rükû’dan kaldırdığı vakit de daha aşağı kaldırırdı.

    Ebû Dâvûd dedi ki: Bildiğim kadarıyla onları
    daha aşağı kaldırdığını İmam Malik’ten başkası sözkonusu etmemiştir.

    Halbuki İbn Ömer Radıyallahu anh‘dan
    Peygamberimize merfû’ olarak naklettiği sahih rivayetinde belirttiğine göre;
    Peygamberimiz namaza başladığı vakit ellerini omuz hizalarına kadar kaldırırdı.
    Rükû’a vardığında da, rükû’dan başını kaldırdığında da -herhangi bir fark
    olmadan- ellerini omuz hizasına kaldırırdı.

    Eğer yaptığı fazlalık başkasının rivayetine
    aykırı değil ise kabul edilir. Çünkü bu rivayette fazla bir bilgi vardır.

    Örnek: Ömer Radıyallahu anh‘ın rivayet
    ettiği hadise göre o Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘i şöyle
    buyururken dinlemiştir: “Sizden herhangi bir kimse abdest alır ve azanın son
    noktasına kadar ulaşır yahut abdest azalarını iyice yıkar, sonra da: Şehadet
    ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın kulu ve
    Rasûlüdür, derse mutlaka ona cennetin sekiz kapısı da açılır, hangisinden
    dilerse girer.”

    Muslim bu hadisi iki yoldan rivayet etmiş olup,
    bunlardan birisinde “…Allah’tan başka…” sözünden sonra “o bir ve
    tektir, onun ortağı yoktur”
    ziyadesi vardır.

  • Metinde İdrâc Hadis Usulü Online Oku

    Metinde İdrâc

     

    Metinde idrâc: Ravilerden birisinin hadise
    gerekli açıklamayı yapmaksızın kendiliğinden bir söz araya sokuşturmasıdır. Bunu
    ya bir kelimeyi açıklamak, ya bir hüküm istinbat etmek ya da bir hikmeti beyan
    etmek için yapar.

    İdrâc hadisin başında, ortasında ve sonunda
    olabilir.

    Başında yapılan idrâca örnek: Ebu Hureyre
    Radıyallahu anh
    ‘ın rivayet ettiği:


    “[Abdest azalarını iyice yıkayınız (isbâğl)].
    Ayak topuklarının ateşten vay haline!”

    Buradaki “abdest azalarını iyice yıkayınız”
    ifadesi Ebu Hureyre’nin sözünden müdrec (derc edilmiş, araya sokuşturulmuş) bir
    ifadedir. Buhârî’nin yine ondan naklettiği şöyle dediğine dair rivayet bunu
    açıklamaktadır: Ebu Hureyre dedi ki: Abdest azalarını iyice yıkayınız. Çünkü
    Ebu’l-Kasım Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Ateşten topukların
    vay haline!”

    Hadisin ortasında idrâca örnek: Âişe
    Radıyallahu anhâ
    ’nın, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem‘e vahyin
    ilk gelişi ile ilgili hadisi gösterilebilir. Orada diyor ki:

    “Hira dağında inzivâya çekilir ve orada belli
    sayılarda geceler boyunca tehannüs [taabbud demektir] ederdi.”

    Hadisteki “o taabbud demektir” ifadesi ez-Zührî’ye
    ait müdrec bir sözdür. Bunu Buhârî’nin yine onun yoluyla şu lafızla gelen
    rivayeti açıklamaktadır: Peygamber Hira mağarasına gider ve orada tehannüs
    ederdi. (ez-Zührî) dedi ki: [Tehannüs teabbud demektir.] Belli sayıdaki
    gecelerde (tehannüs ederdi).

    Hadisin sonunda idrâca örnek: Ebu Hureyre
    Radıyallahu anh
    ‘dan rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem
    şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz benim ümmetim kıyamet gününde abdest izleri
    dolayısıyla elleri ve ayakları nurlanmış olarak çağırılacaklardır.

    [Binaenaleyh sizden kim bu nurlanacak kısımlarını uzatabilirse onu yapsın.]

    Buradaki “binaenaleyh sizden kim bu nurlanacak
    kısımlarını uzatabilirse onu yapsın” ifadesi, Ebu Hureyre’nin sözü olup, müdrec
    bir ifadedir. Bunu sadece Nuaym b. el-Mücemmir, Ebu Hureyre’den naklettiği
    rivayette zikretmiştir. Ondan Müsned’de nakledilen rivayetinde şöyle dediği
    zikredilmiştir: “Binaenaleyh kimin… gücü yeterse” ifadesi Peygamber
    Sallallahu aleyhi vesellem
    ‘in sözü müdür, yoksa Ebu Hureyre’nin sözü müdür
    bilemiyorum, fakat hafızlardan birden çok kişi bunun müdrec bir ifade olduğunu
    açıklamış bulunmaktadır. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye de: Bunun Peygamber
    Sallallahu aleyhi vesellem
    ‘in sözlerinden olmasına imkân yoktur, demektedir.


    c-

    Bir delil bulunmadıkça hadiste idrâc olduğuna hüküm verilemez. Bu da ya ravinin
    kendi sözüyle veya muteber bir imamın sözüyle ya da sözün kendisinden Peygamber
    Sallallahu aleyhi vesellem’in söylemesinin imkansız olduğunun
    anlaşılmasıyla bilinir.

  • Munkatı Hadis Usulü Online Oku

    Munkatı’ Hadis

     


    Munkatı’ sened:

    Senedi muttasıl olmayan demektir. Daha önce sahih ve hasen hadisin şartları
    arasında senedin muttasıl olması gerektiği de belirtilmiş bulunmaktadır.

    Munkatı’ senedin dört kısmı vardır: Mürsel,
    muallak, mu’dal ve munkatı:


    1- Mürsel:

    Sahabinin ya da tabiînden olan bir kimsenin peygamberden duymadığı bir şeyi
    peygambere ref’ etmesi (nisbet etmesi) demektir.


    2- Muallak:

    Senedinin baş tarafları zikredilmeyendir.

    Bazen muallak ile bütün senedi zikredilmemiş
    olan hadis te kastedilebilir. Buhârî’nin: Peygamber Sallallahu aleyhi
    vesellem
    her zaman Allah’ı zikrederdi, rivayeti gibi.

    Umde müellifi gibi musanniflerin sened
    zikretmeksizin hadisi, aldıkları asıl kaynaklara nisbet ederek naklettiklerine
    gelince, hadisin nisbet edildiği asıl kaynağa bakılmadıkça muallak olduğuna
    hüküm verilmez. Çünkü onu nakleden, hadisi bizzat senediyle nakleden değildir. O
    fer’ durumundadır, ferin hükmü ise aslın hükmü ile aynıdır.


    3- Mu’dal:

    Senedinde arka arkaya iki ve daha fazla ravinin zikredilmediği hadistir.


    4- Munkatı’:

    Senedinde bir ya da arka arkaya olmamak şartı ile daha fazla ravinin
    hazfedildiği rivayettir.

    Bazan bununla: Senedi muttasıl olmayan herbir
    rivayetin kastedildiği de olur. Bu durumda sözü geçen bütün bu dört kısmı
    kapsar.

    Meselâ, Buhârî şöyle der: Bize el-Humeydî
    Abdullah b. ez-Zübeyr anlattı dedi ki: Bize Süfyan anlattı, dedi ki: Bize Yahya
    b. Said el-Ensarî anlattı, dedi ki: Bana Muhammed b. İbrahim et-Teymî’nin haber
    verdiğine göre o Alkame b. Ebi Vakkas el-Leysî’yi şöyle derken dinlemiştir: Ben
    Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh‘ı minber üzerinde şöyle derken
    dinledim: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem‘i şöyle buyururken
    dinledim: “Ameller ancak niyetler iledir…” Eğer bu senetten Ömer b. el-Hattab
    Radıyallahu anh kaldırılacak olursa bu hadise “mürsel” adı verilir.

    Şayet “el-Humeydî” zikredilmezse muallak
    denilir.

    Şayet senedinden Süfyan ile Yahya b. Said
    zikredilmeyecek olursa mu’dal adını alır.

    Şayet ondan sadece Süfyan yahutta onunla
    birlikte et-Teymî de zikredilmeyecek olursa munkatı’ adını alır.

    Senedi munkatı’ hadis zikredilmeyen ravinin
    durumu bilinmediğinden ötürü bütün kısımlarıyla merduttur. Aşağıdakiler
    müstesnâ:


    1-

    Sahabinin rivayet ettiği mürsel,


    2-

    İlim ehlinden pekçok kimseye göre tabiînin büyüklerinin[1]
    rivayet ettiği mürsel, eğer bir başka mürsel ile yahut sahabinin uygulaması,
    ameli ya da kıyas ile desteklenirse,


    3-

    Muallak: Eğer Buhârî gibi sahih rivayetlerin zikredilmesi esası ile yazılmış bir
    kitapta kesin ifadeler ile muallak olarak zikredilmişse,


    4-

    Bir başka yoldan muttasıl olarak rivayet edilmiş olup, kabul şartlarını da
    eksiksiz olarak taşıyorsa.



     


  • Tedlîs Hadis Usulü Online Oku

    Tedlîs

     

    Tedlîs: Hadisi gerçekte bulunduğu dereceden daha
    üstün bir mertebede olduğunu vehmettirecek bir senedle nakletmektir.

    Tedlîs iki kısımdır: İsnaddaki tedlîs ve şuyûh
    Tedlîsi


    1) İsnaddaki Tedlîs:

    Kişinin, karşılaştığı kimselerden duymadığı bir sözü yahut yaptığını görmediği
    bir fiili o sözü duyduğunu ya da (o fiili) gördüğünü vehmettirecek şekilde
    rivayet etmesidir. Mesela dedi, yaptı, ya da filandan filan dedi yahut yaptı ve
    buna benzer ifadeler kullanması.


    2) Şuyûh Tedlîsi:

    Rivayeti naklederek şeyhini (kendisinden hadis aldığı hocasını) meşhur olduğu
    nitelikten bir başkası ile zikretmesi ve böylelikle onun bir başka ravi olduğu
    izlenimini vermesidir. Bunu da ya kendisinden yaşça daha küçük olmasından ötürü
    böyle yapar ve bunu kendisinden daha aşağı mertebede bulunandan rivayet
    ettiğinin açığa çıkmasını istemez. Yahutta insanların hocalarının fazla olduğunu
    sanması için ya da başka maksatlarla yapar.

    Tedlîs yapanlar pek çoktur. Aralarında zayıf
    raviler de, sika raviler de vardır. Hasan-ı Basri, Humeyd et-Tavîl, Süleyman b.
    Mehran, el-A’meş, Muhammed b. İshak, el-Velid b. Muslim gibi. Hadis hafızları
    tedlîs yapanları beş mertebeye ayırmışlardır:


    1-

    Tedlîs yaptığı ancak nadiren görülenler Yahya b. Saîd gibi.


    2-

    Hadis imamlarının Tedlîs yapmasını muhtemel görmekle birlikte, imamlığı ve
    yaptığı rivayetlere göre tedlîsinin azlığı dolayısıyla sahihlerde rivayetleri
    nakledilenler. Süfyan es-Sevrî gibi; yahutta ancak sika bir raviden tedlîs
    yapanlar; Süfyan b. Uyeyne gibi.


    3-

    Ebu Zübeyr el-Mekkî gibi sikalara bağlı kalmaksızın (herkesten) çokça Tedlîs
    yapanlar.


    4-

    Çoğunlukla zayıf ve meçhul ravilerin rivayetlerini Tedlîs yaparak nakledenler.
    Bakiyye b. el-Velid gibi.


    5-

    Bir başka sebep dolayısıyla da zayıf ravi kabul edilenler. Abdullah b. Lehîa
    gibi.

    Müdellisin naklettiği hadis makbul değildir.
    Ancak kendisi sika bir ravi olur ve kendisinden rivayet naklettiği kimseden
    doğrudan hadisi aldığını açıkça ifade ederse müstesnâ. Bu durumda mesela, şöyle
    der: Filanı şöyle derken dinledim, yahut şöyle yaparken gördüm yahut bana
    anlattı (haddesenî) ve buna benzer bir ifade kullanmalıdır.

    Fakat Buhârî ve Muslim’in Sahih’inde Tedlîs
    yapan sika ravilerden Tedlîs sigası ile gelen rivayetler makbuldür. Çünkü
    imamlar bu iki kitapta nakledilen rivayetleri herhangi bir ayırım sözkonusu
    olmadan kabul ile karşılamışlardır.

  • Aynı Hadiste Sahih Ve Hasen Olma Niteliklerinin Birarada Bulunması Hadis Usulü Online Oku

    Aynı Hadiste Sahih Ve
    Hasen Olma Niteliklerinin Birarada Bulunması

     

    Sahih hadisin hasen hadisten ayrı bir kısım
    olduğu daha önceden belirtilmişti. Bunlar birbirlerinden farklıdırlar; fakat
    bazen bir hadisin “hasen sahih” diye nitelendirdiğini görebiliyoruz.
    Aralarındaki bu farklılıkla birlikte bu iki niteliği birarada nasıl
    anlayabiliriz?

    Deriz ki: Eğer hadisin iki rivayet yolu var ise
    bu şu demektir. Bu iki rivayet yolundan birisi sahih, diğeri hasendir.
    Böylelikle bu hadiste iki rivayet yolu gözönünde bulundurularak iki nitelik te
    bulunmuş olur.

    Şayet hadisin bir rivayet yolu varsa bu hadisin,
    sahih mertebesine ulaştı mı, yoksa hasen mertebesinde midir, tereddüt ifade
    ettiği anlamına gelir.

  • Kabule Engel Bir İllet (İllet-i Kâdiha) Hadis Usulü Online Oku

    Kabule Engel Bir
    İllet (İllet-i Kâdiha)

     

    Hadisin gerektiği gibi incelenmesinden sonra,
    onun kabul edilmesini engelleyen bir sebebin bulunduğunun anlaşılmasıdır. Mesela
    hadisin munkatı yahut mevkûf olduğunun görülmesi ya da ravinin fasık yahut hıfzı
    kötü ya da bid’atçi olduğu ve rivayet edilen bu hadisin bid’atini
    pekiştirdiğinin görülmesi ve buna benzer durumların anlaşılması. Bu takdirde
    hadis, kabul edilmesini engelleyen bir illetten uzak kalamadığı için sahih
    olarak değerlendirilemez.

    Meselâ, İbn Ömer Radıyallahu anh‘ın
    rivayetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:


    “Ay hali olan bir kadın ve cünup olan bir kimse,
    Kur’ân’dan hiçbir şey okumaz.”

    Bu hadisi Tirmizî rivayet etmiş olup: Biz bu
    hadisi ancak İsmail b. Ayyaş’ın, Musa b. Ukbe’den… bir rivayeti olarak
    biliyoruz, demiştir.

    Sened zahiri itibariyle sahihtir, fakat
    İsmail’in Hicazlılardan naklettiği rivayetin zayıf olması gibi bir illet olduğu
    belirtilmiştir. Bu da bu tür rivayetlerdendir. Buna göre bu hadis kabul
    edilmesini engelleyen bir illeti (illet-i kâdiha)den kurtulamayışından ötürü
    sahih değildir.

    Şayet illet, kâdiha değil ise (kabule engel
    teşkil etmiyor ise) hadisin sahih ya da hasen olmasına engel değildir.

    Mesela, Ebu Eyyub el-Ensarî Radıyallahu anh‘ın
    rivayetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:


    “Kim ramazan ayını oruç tutar, sonra da
    arkasından şevvalden altı gün tutarsa bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur.”

    Bu hadisi Muslim, Sad b. Said yoluyla rivayet
    etmiştir. Hadis ondan dolayı illetli görülmüştür. Çünkü İmam Ahmed zayıf
    olduğunu belirtmektedir. Ancak böyle bir illet kâdiha değildir. Çünkü bazı hadis
    imamları onun sika olduğunu söylemişlerdir. Diğer taraftan bu rivayeti
    nakletmekte ona mutabaat edenler de vardır. Muslim’in bu hadisi Sahih’inde
    kaydetmiş olması da ona göre sahih olduğunu ve bu illetin kabule engel teşkil
    etmediği kanaatinde olduğunu göstermektedir.