Yıl: 2012

  • Maaş Kaygısı İşin Maneviyatını bozuyor

     

    Programa başlamadan önce program yapacağımız –bir tarafı şark köşesi şeklinde düzenlenmiş- salonun yan taraflarındaki odalara baktım. Salonun sol tarafında bir kütüphane vardı. Birçok camide kitaplık vardır ama kütüphane olanı hatta içinde de halkın yararına kullanılmak üzere tahsis edilmiş bilgisayar olanı da nadirdir. Hatta benim gördüğüm ilkti. (Az mı gezdim acaba?) Şaşkınlığımı gizleyemeyerek kütüphane görevlisi Elvan Çelik Hanım’a buranın camiye ait olup olmadığını sordum. Tahminimde yanılmamıştım, bu caminin kütüphanesi vardı.

    Bu külliyenin arkasında kimler var?

    Salonun sol tarafından aşağıya uzanan bir merdiveni merakla indiğimde ise karşıma kütüphaneden daha şaşırtıcı bir yer çıktı: Spor salonu. Kapıdan içeri baktığımı fark eden bir hanım “Buyurun” dedi. Ona da aynı soruyu yönelttim, cevapta pek bir değişiklik olmadı. Şaşkınlığımın bir kat daha artmasıyla birlikte salona döndüm. Sonraki gidişlerimde öğrendim ki kütüphane ve spor salonu haricinde deprem odası,kan bankasıaşhane, giyim ve beyaz eşya yardımlarının yapılması için kurulan mağazalar, cemaatin kitap okuyup çaylarını içtikleri, kıraathane kelimesinin hakkını veren çay evi de varmış. Cami birçok öğrenciye burs vermekle birlikte evlere hizmet veren bir servise de sahip.

    Camiyi gördük görmesine ama herhalde bu cami kendiliğinden bu hale gelecek değil. “Bu işlere kimler vesile olmuş, burasını nasıl bu hale getirmişler, tanışayım, öğreneyim” diyerek caminin imamı, bu işlerin mimarı Yücel Kara Hoca’nın kapısını çaldım.

    Gayesi caminin değil, mahallenin imamı olmak

    Yücel Kara Hoca, 1966 Kars doğumlu. İmam hatip lisesini Kars’ta okumuş. Okulu bitirir bitirmez Erzurum’da imamlık sınavına girerek ilk görev yeri olan Tekirdağ’a atanmış. Orada on sene kaldıktan sonra İstanbul’a gelmiş. On altı senedir de burada Atalar Merkez Camii imam hatibi olarak görev yapmakta. Ama o sözde imamlardan değil. Bizim özlediğimiz, mesleğine âşık olan özde imamlardan. Müftülerinin “Caminin değil, mahallenin imamı olacaksınız.” sözüne itibar edenlerden. Vaaz da kullandığı projeksiyon sistemi de cemaatin bayağı ilgisini çekiyormuş.

    Okulumuzun pencerelerinde kum elekleri vardı

    Yücel Hoca seksenler kuşağında öğrenci olanlardan. Sadece dışarıdaki insanlar tarafından değil, cami cemaati tarafından bile faşist damgası yeyip horlanan dönemlerde imam hatip okuyan kişilerden. Okulun pencerelerini korumak için kum elekleri takılan bir imam hatipmiş o zamanlar Kars İmam Hatip. Cuma namazına bile tek gidilmez; ya toplu gider ya da okulda kılarlarmış. En zorlu dönemleri çektiklerinden midir bilinmez, tüm mezun olanalrda imam hatiplilik şuurunun yerleştiğini, o sevdanın olduğunu söyledi hocamız.

    Kars’ta vaaz vermediğim cami yoktur

    Kendisinin ve dönem arkadaşlarının namaz, Kur’an, vaaz sevdasını anlamamıza “Karsta vaaz vermediğim cami yoktur.” cümlesi yetti de arttı bile. Şimdiki gençlerin ve özellikle imam hatiplilerin bundan yoksun olması hocamızı da epey dertlendirmişti. Yücel Hoca ve arkadaşları lise yıllarında civarlarındaki tüm cami imamlarıyla tanışır, sohbet eder, cemaate vaaz verir, Ramazan’da bile imamlık yaparlarmış. Hocamızın yakındığı bir diğer nokta vaaz vermesini ya da hutbe okumasını teklif ettiği öğrencilerinin çekinmesi hatta kabul etmemesi.

    Millet bizi çok severdi, bize para verirlerdi

    Gittiği camilerdekilerin onları çok sevmesi, ikramlarda bulunması, hürmet göstermesi,  hatta bazen para vermesi gençlerin iştiyaklarını arttırırmış. En çok sevindiren de büyük amcaların saygı duyup yer göstermeleridir diye düşünmeden edemiyorum. İnsanımızın bu saygı ve sevgisini de, imamların Peygamber Efendimizin varisliğine istinaden olduğunu belirtmeden geçmiyor hocamız.  Yücel Hoca ve arkadaşları da hep imam olmayı arzu etmişler.

    Üç senede beş katı cemaat

    Yücel Hoca’nın Tekirdağ – Karaevli köyüne atanır atanmaz yaptığı ilk iş köye bir oda yapıp köylüleri bir araya getirmek olmuş. Vazifesi boyunca kahvelere gidip abdest, namaz anlatan hocamızın gayreti sayesinde üç yılda cemaat beş katı kadar artmış. Oradan sonra gittiği Yağcı Köyü de halen en çok cemaate sahip köylerden.

    Maaş kaygısı işin maneviyatını bozuyor

    İmamlık mesleğini, maaş sıkıntısı çekmemek için, son çare görmenin işin maneviyatını bozduğuna, aradaki manevi hazzın kaybolduğuna ve maneviyat bozulduğu için de günümüzde imamlara sadece devlet memuru gözüyle bakıldığına değinen Yücel Hoca, insanımızın imamdan görevini yapmasını talep ettiğinden yakındı. “İnsanlar imamdan görevini yapmasını talep etmemeli, imam zaten görevini hakkını vererek yapmalı.” dedi.

    Yeter ki gelsin civardaki öğrenciler

    Yücel Hoca, civarda bu kadar okul varken imam hatipteki öğrencileri bile tanımamanın üzüntüsünü yaşıyor. Yeter ki gelsinler, Allah’ın izniyle maddi manevi her türlü sıkıntılarını çözeceğini vaat ediyor. Yazın kursta okuyan sekiz yüz öğrenci varmış. Yücel Hoca bu öğrencileri kışın bırakmak istemiyor. “Tam Kur’an’a geçip sonra unutmasınlar, gelsinler; ben hoca da ayarlarım, yer de” diyor. Zaten aldığımız bilgilere göre caminin sınıflarında klima dâhil her şey varmış. Bizim sınıflardan konforlu anlaşılan. Hocalarının bu çağrılarına uyan 70-80 civarı öğrenciyle birlikte derse devam eden bir o kadar da hanım varmış.

    Camiler çok mühim

    Yücel Hoca kabaca bize bir hesap çıkardı. Atalar civarındaki 30.000 okul, Kur’an kursu gibi kurumlara giden tahminen beş yüz kişi varmış. Kalanları yazın devam ettikleri camilerle yetiniyor, hatta bir kısmı hiçbirinden faydalanmıyormuş. Sokakta bir soruşturma yapsak şüphesiz insanların birçoğu öğrendikleri bilgileri küçüklüklerinde devam ettikleri camilerden öğrendiğini söyleyecektir. Bu yüzden camilerin çok mühim olduğunu biliyoruz. Bu camide camiye gelen çocukları bisiklet ve daha nice hediyeler, tiyatrolar, açık hava sinemaları bekliyor. Tabi çocukları bir şekilde camiye ısındırmak, dinini diyanetini bilmesini sağlamak lazım. Bizim de dâhil olduğumuz yaygın kanaate göre Atalar Merkez Camii bu iş için biçilmiş kaftan.

    İmam bir potansiyeldir

    İmam bir potansiyeldir. Mihraptan döndüğü zaman dizinin dibinde onlarca insan vardır.” diyen Yücel Hoca, bu potansiyeli ilk olarak kan bağışlarında kullanmış. Mahalle gönüllülerinin kan gruplarını, adres ve telefon numaralarını bilgisayara yükleyen hoca, Kızılay’a katkılarından dolayı çok kez ödüllendirilmiş. Gerçi bu bizi çok şaşırtmıyor. Çünkü Yücel Hoca’nın duvarı baştanbaşa belgeler ve plaketlerle dolu. Hatta3. Uluslararası Kan Merkezleri ve Transfüzyon Tıbbı Kongresi’ne davet edilmiş ve orada bir konuşma yapmış. Çok insan ayakta alkışlayıp gözyaşı dökmüş.

    Cami her yerle entegreli çalışmalı

    Malum, insanımız camilere karşı çok ön yargılı. Bu, çocuklara da yansımış. Okul ve cami bir çatışma içinde yürümemeli oysa. Okullar camilerin kötülendiği, camiler okulların kötülendiği yerler olmamalı. Okullarla da, belediyelerle de, sağlık birimleriyle de, kaymakamlıklarla da birlikte iş yapmayı düstur edinmiş bu cami cemaati. Yücel Hoca bir ilköğretim okulunda okul aile birliğindeymiş, oraya da çok yardım yapmışlar. İlk gittiğinde “hoca camide” mantığıyla konuşan, “ne işin var burada?” diyen öğretmenler şu an saygıda kusur etmiyorlarmış.

    Keşke böyle tüm imamlarımız böyle olsa ve böyle camiler artsa…

     

    Saliha Kübra Solaş 



    Dünyabizim

  • Marmara İlahiyat Vakfı Camiinde Son Durum

     

    Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde bulunan, Bugüne kadar vefat eden çok sayıda siyasetçi, iş adamı ve sanatçının cenaze namazının kılındığı cam Marmara İlahiyat Vakfı Camii’nin yıkımına 10 gün önce başlanılmıştı. Bugün ise camiinin kubbesi yıkıldı. Camii, geçtiğimiz günlerde kılınan son Cuma namazından sonra ibadete kapatılmıştı.

    İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi raporuna göre, 1982 yılında yapımına başlanan ve 1984 yılında ibadete açılan Marmara İlahiyat Vakfı Camii’nin depreme dayanıklı olmadığı belirtildi. Rapor üzerine Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, caminin yıkılarak yeniden yapılmasına karar verdi. Yeni yapılacak camiinin eskisinin ik katı büyüklüğünde olacağı ve iki yıl içinde tamamlanması ön planlanıyor.

     

  • Bursa Dünyaya İlahiyatçı Yetiştiriyor

    Bursa’da 40 farklı ülkeden Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrenim gören öğrenciler tarafından hazırlanan ‘Bursa Dünyaya İlahiyatçı Yetiştiriyor’ programı, çok sayıda davetlinin katılımıyla Tayyare Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Beytullah Özdemir adlı öğrencinin Kur’an okumasıyla başlayan program, misafir öğrencilerin kendilerini tanıtmasıyla devam etti. Bosna Hersek, Tataristan, Irak ve Nijerya gibi ülkelerden gelen öğrenciler Türkçe şiirler okurken, ‘kardeşlik’ temalı tiyatro gösterisi de ilgiyle izlendi. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Aydınlı, 350 yabancı uyruklu öğrencinin fakültede öğrenim gördüğünü söyledi. U.Ü. İlahiyat Fakültesi’nin 35 yılı aşkın süredir yetiştirdiği ve yetiştirmekte olduğu binlerce ilahiyatçıyla bugün ülke sınırlarını aşarak dünyaya hizmet ettiğini belirten Aydınlı, bu sorumluluk bilinci içerisinde aralıksız çalıştıklarını söyledi.

    U.Ü’nün yetiştirdiği öğrencilerle bugün önemli bir değer olduğunu kaydeden Rektör Prof. Dr. Kamil Dilek de, “Gözlerinizi yumun ve kendinizi bir çiçek bahçesinde hayal edin. Bu çiçeklerin farklılıklarına rağmen ortak özellikleri, güzellikleri. Biz de bu bilinçle üniversitemizde eğitim veriyoruz. Onları oya gibi işleyen hocalarımıza ve üstün gayretlerinden ötürü öğrencilerimize teşekkür ediyorum” dedi.

    Bursa Valisi Şahabettin Harput, Vali Yardımcısı Adnan Çakıroğlu, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Abdullah Karadağ, AK Parti İl Başkanı Sedat Yalçın ile iş ve siyaset camiasından pek çok ismin katıldığı program izleyenlere huzurlu dakikalar yaşattı.

  • ABD, Fransa, Avusturya, Belçika ve Suudi Arabistana İHL açılacak

    “Üzerinde durduğumuz çalışmalardan bir diğeri, yakın zamanda hizmete vereceğimiz, sadece hafız öğrencilere hizmet verecek okullardır. Bu konuda Diyanet İşleri’yle çalışmalarımızı yoğun olarak devam ettirmekteyiz. Ayrıca başarılı öğrencilerimizi ödüllendireceğimiz ve dil sorununu kökten çözeceğimiz, yurt dışında imam hatip lisesi açma çalışmaları da devam etmektedir.

    İlk etapta beş ayrı ülkede

    İlk defa bu yıl ABD’ye öğrenci göndereceğiz. İlk etapta okullarımız ABD, Fransa, Avusturya, Belçika ve Suudi Arabistan’da açılacak. İmam hatip okulları sadece Türkiye’de değil dünyada da marka olacaktır. Kur’an-ı Kerim’in nesilden nesile aktarılmasında ve anlaşılmasında büyük önemi olan gençlerimizin bu meziyetlerini Hazreti Peygamber ve sahabesinin gösterdiği titizlikte devam ettireceklerine yürekten inanıyorum.”

    Star

  • 5 Bin İlköğretim İmam Hatip Oluyor

     

    Eğitimde 4+4+4 hazırlıkları başladı. MilliEğitim Bakanı Ömer Dinçer, imam hatip ortaokullarının teşvik edilmesi ve yeni binaların bulunması için il müdürlüklerini uyardı. Müdürlükler de okul arayışına girdi.

    Bakan’ın “öncelik verin” demesiyle, yaklaşık 5 bin ilköğretim okulu, bağımsız imam hatip ortaokuluna dönüştürülecek.

    MEB genelgenin yanısıra il müdürlerine de, imam hatip ortaokullarının desteklenmesi için özel talimat verdi. Teşviklerle, imam hatip ortaokulu sayısının 5 bin civarında olabileceğini belirten bakanlık yetkilileri, imam hatip liseleri bünyesinde de ırtaokul kısımlarının açılacağını söyled, ve bu durumun da genelgede vurgulandığını kaydetti.

    İmam hatip ortaokulları, mevcut ilköğretim okullarının bir kısmının bağımsız imam hatip ortaokullarına dönüştürülmeswiyle oluşturulacak.

    Bakan ömer Dinçer’in imam hatip ortaokulları açılmasına ilişkin genelgesi şöyle:

    “İmam hatip ortaokullarının bağımsız ortaokul olarak kurulmasına öncelik verilecek. Bunun mümkün olmadığı durumlarda imam hatip liseleri ile birlikte kurulabileceklerdir. Ancak, bu durumda imam hatip ortaokulu öğrencileri ile imam hatip lisesi öğrencilerinin okul giriş-çıkış kapıları ile bahçe gibi ortak kullanım alanlarının öğrencilerin yaş seviyeleri dikkate alınarak imkanlar dahilinde düzenlenmesi sağlanacaktır.”

    Cnnturk

  • Karaman Müslüman Kardeşleri Anlattı

    Cemaatin hedefi, İslam’ı en kapsamlı bir şekilde anlayıp yorumlayarak yapılacak siyasi, ictimai ve iktisadi ıslahattır. Cemaat, Filistin’de ve Irak’ta Hamas, Lübnan’da Kuvvatu’l-fecr gibi yabancı müdahale ve sömürgeciliğe karşı mücadele veren gurupları desteklemektedir.

    Cemaatin ıslahatta uyguladığı aşamalar şöyledir: Önce müslüman ferdi inşa etmek, sonra sırayla müslüman aile, müslüman topluluk (toplum), islamî hükumet, devlet ve bütün dünyaya İslam medeniyeti çerçevesinde öğreticilik.

    Cemaatin sloganı da şöyledir: Allah gayemiz, Resul önderimiz, Kur’an anayasamız, cihad yolumuz, Allah yolunda can vermek en yüce emelimiz!

    Kuruluşun, başkandan (el-murşidu’l-amm) en uçtaki üyeye kadar bütün mensupların vazife ve yetkilerini açıklayan/düzenleyen bir nizamnamesi vardır. 1945 yılında kısmen değiştirilen bu nizamnameye göre kuruluşun başında, aynı zamanda merkez büronun ve danışma meclisinin de başkanı olan “genel rehber” diye çevirebileceğimiz “el-murşidu’l-amm” vardır.

    Genel rehber danışma meclisi tarafından altı yıl için seçilir, en az onbeş yıl cemaate üye olması, kırk yaşını doldurmuş bulunması ve nitelikleri vazifesine uygun olması şarttır. Rehber seçildikten sonra bütün üyeler ona bey’at ederler (yeminli sadakat sözü verirler).

    13 kişiden oluşan merkez büro yürütme gücünü, en az otuz üyeden oluşan danışma meclisi ise yasama gücünü temsil eder. Bunlara da öngörülen şartları taşıyan üyeler arasından belli müddetler için seçim yapılarak üye seçilir.

    Merkezin kararları başka ülkelerdeki İhvan mensuplarını ve kuruluşlarını da bağlamaktadır.

    İhvan cemaatinin giderleri, imkanı müsait olan üyelerin maaşlarından ve gelirlerinden yüzde üç ila yüzde yedisini kuruluşa bağışlamalarıyla karşılanmaktadır.

    İhvan’ın Batı ülkelerinde de faaliyetleri, mensupları ve Batılılarla diyalogları vardır. 

    Cemaat, mensuplarını eğitmek için aile, aileler topluluğu, kırsal bölgede (tenha bir ormanlık vb. alanlarda) muayyen sayıda ailelerin toplanıp imkanların darlığında yaşama ve dayanışmayı öğrenme denemesi, daha büyük kamplarda bir süre yaşama, kurslar ve kongreler, konferanslar gibi araçları kullanmaktadırlar.

    Baştan beri hareket içinde kadınların da yer aldığını, onlar için özel okullar açıldığını biliyoruz. İhvan siyasi seçimlere girdiği yerlerde (Mısır, Ürdün, Filistin) listelerinde kadın adaylara yer vermiştir. Devlet başkanlığı hariç, başbakanlık dahil olmak üzere kadınların devlet hizmetinde görev alabileceklerini kabul etmektedirler.

    1948 yılında Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak’tan gelen İhvan güçleri Filistin’i kurtarmak için İsrail’e karşı savaştılar ve bu savaşta Şeyh Savvaf, Mustafa Sibaî gibi meşhur liderler birliklere komuta ettiler. Savaştan döndükten sonra Mısır’da İhvan teşkilatı, devletin güvenliğine karşı tahrik ve hareket suçuyla kapatıldı, bunun üzerine İhvan’a mensup olduğu söylenen bir üniversite öğrencisi tarafından başbakan Nakraşî’nin hayatına bir suikast ile son verildi. İhvan bu suikastı üstlenmediği gibi o zaman hayatta olan Hasen el-Benna “Bunu yapanlar İhvan da değildir, Müslüman da değildir” dedi. Buna rağmen kendisi de 12 Şubat 1949 günü devlet eliyle düzenlenen bir suikasta kurban gitti.

    İhvan cemaatinin kuruluşundan itibaren Mürşid (H. el-Benna) kuruluşun yalnızca bir dinî davet ve nasihat cemaati olmadığını, ıslah programlarını gerçekleştirmenin bir aracı olarak siyasete de gireceklerini ilan etmiş be bu karar bugüne kadar uygulanagelmiştir.

    Günümüze kadar aşağıda isimleri yazılı zevat İhvan’ın genel rehberleri olmuşlardır:

    1.Hasenu’l-Benna (1928- 1949), 2. Hasen Hudaybî (1949-1973), Ömer et-Telemsani (1973-1986),4. Muhammed Hamid Ebu’n-nasr (1986-1996),5. Mustafa Meşhur (1996-2002),6. Memun Hudaybî (2002-2004),7. Muhammed Mehdî Akif (2004-2010), 8. Dr. Muhammed Bedî (2010-…).

    Cemaat içinde önemli görevler yapmış ve yapmakta olan ve dünyaca tanınan bazı şahıslar:

    Raşid Gannuşî: Tunuslu bir siyasetçi ve Müslüman düşünür, Tunus Nahda hareketinin lideri, İhvan Dünya Tanıtm Bürosun’nun üyesi.

    İbrahim Munîr: Mısırlı, Londra’da oturur, İhvan’ın Avrupa sözcüsü.

    Faysal Mevlevî: Lübnan İhvan’ı genel sekreteri, Avrupa Fetva Kurulu başkan vekili.

    Halid Meş’al: Suriye’de hareketin sorumlusu ve Hamas’ın siyasi büro başkanı.

    İsmail Heniyye: Hamas’ın liderlerinden, onuncu Filistin hükümetinin başbakanı,yasama meclisi üyesi.

    Abdulkadir Ûdeh: Önemli bir Anayasa hukukçusu ve hakim, Abdunnasır zamanında idam edildi.

    Seyyid Kutub: İslam düşünürü ve edebiyat tenkitçisi, ABD’de okudu, oradan döndükten sonra İhvan’a katıldı, birçok kitabı defalarca basılmış, çeşitli dillere çevrilmiş ve çok okunmuştur. O da Abdunnasır zamanında idam edildi.

    Mustafa es-Siba’î: Suriye İhvan cemaatinin kurucusu ve Suriye ile Lübnan’da ilk murakıb, Dimaşk Üniversitesi’nin dekanı, Nasır döneminde İhvan’ın icra kurulu başkanlığını yürüttü (merhum).

    Muhammed Mahmud Savvaf: İhvan’ın Irak şubesinin kurucusu ve ilk murakıbı, Rabıta’nın kurucu meclis üyesi (merhum).

    Saîd Havva: Suriye’de İhvan’ın genel murakıplığını yaptı, cemaatin önde gelen düşünürlerinden.

    Zeyneb Gazalî: Mısırlı bir İslam davetçisi, Abdunnasır zamanında yedi yıl hapis cezası çekti ve işkence gördü.

    Muhammed Gazalî: Merhum Gazalî çağdaş İslam alimlerinin önde gelenlerinden olup kendine mahsus yöntemlerle günümüz meselelerine çözümler sunmuştur. Aynı zamanda başarılı bir İslam davetçisidir.

    Seyyid Sabık: Fıkhu’s-sünne isimli fıkıh kitabı ile meşhur olmuş bir el-Ezher alimidir, kitabında ictihada dayalı tercih metodunu kullanmıştır.

    Ahmed Yasîn: İslam Mukavemet Hareketi (Hamas)ın kurucusu ve intifadanın imamıdır; İsrail ordusu tarafından şehid edilmiştir.

    Yusuf Kardavi: Çağımızın değerli, meşhur ve müctehid bir ilim adamı ve İslam davetçisidir. Dünya İslam Alimleri Birliği’nin başkanıdır.

    Zağlûl en-Neccar: Dünyaca meşhur jeolog, ilmî i’caz tefsiri (bilimin daha sonra keşfettiği gerçekleri önceden haber veren ayetlerin yorumu) üzerinde ciddi çalışmaları ve eserleri var.

    2007 yılında İhvan’ın yaptığı bir araştırmaya göre bütün dünyada İhvan üyelerinin sayısı yüz milyonu aşmaktadır.

    Mısır’da on milyon üye ve beş milyon da destekçi vardır.

    İhvan muhalifleri bu rakamları kabul etmiyor ve sayılarının daha az olduğunu iddia ediyorlar.

    Lübnan asıllı olup ABD’de yaşayan Ortadoğu uzmanı Prof. Fawaz Gerges’e göre şu anda mutedil müslümanları temsil eden İhvan (Müslüman Kadeşler), yalnızca Mısır’da değil, İslam dünyasının neresinde seçimlere girseler % 25-30 arasında oy alır.

    Sempozyuma katılan mensuplarına göre İhvan’ın Arap Baharı’nda önemli rolü vardır ve sonunda rüyaları gerçekleşecektir.

    Hayrettin Karaman

  • Diyanetin Protokol Sırası Da Değişiyor

    12 Eylül’de oluşturulan Devlet Protokol Listesi, Atatürk’ün “Reis Protokolü” esasına göre sivilleştirildi. Tuğgeneraller listeden çıkartıldı, STK’lar alındı. Diyanet İşleri Başkanı listede 10’uncu sıraya konuldu

    12 Eylül Darbesi’nden sonra oluşturulan Devlet Protokolü sıralaması değiştirildi. Atatürk döneminde uygulanan “Reis Protokolü” esasına göre hazırlanan yeni listenin detaylarına ulaşıldı.

    Oldukça sadeleştirilen listede yer alacak grup sayısı 82’den 35’e indirildi. Yeni listede, Ankara’daki her kurum ve kuruluştan birer grup yer alması esas alındı. Askerin üst sıralarda olduğu eski listeye Avrupa Birliği normlarında sivil ayarı yapıldı.

    Ankara’nın uzun zamandır merakla beklediği yeni Devlet Protokolünde en göze çarpan değişiklik Diyanet İşleri Başkanı’nda yapıldı. Eski listede 51’inci sırada olan Diyanet İşleri Başkanı 10’uncu sıraya yerleştirildi. Böylece Diyanet İşleri Başkanı, kuvvet komutanları, Bakanlar Kurulu üyeleri ve orgenerallerle oramirallerin önüne geçmiş oldu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da TBMM reisi, Hükümet reisi, Ordu Reisi, Yargı reisi ve Diyanet Reisi, Atatürk’ün hemen solunda yer alıyordu. Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni listenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak 19 Mayıs törenlerinde uygulanması bekleniyor. Yeni Devlet Protokolü’nde en göze çarpan değişikler ise şöyle:

    GENELKURMAY BAŞKANI YERİNİ KORUDU: Listede ana muhalefet lideri ve yargı başkanlarının Genelkurmay Başkanı’nın önüne geçmesi bekleniyordu. Ancak yeni listede de Genelkurmay Başkanı 3’üncü sırada yer alacak. Eski listede 10’uncu sırada yer alan Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları yeni listede 15’inci sırada yer alacak.

    GENERALLER DIŞARIDA SİVİLLER İÇERDE: Eski listede 11’inci sırada yer alan orgeneral ve oramiraller de artık 23’üncü sırada yer alacak. Tuğgeneral ve tuğamiraller ise yeni listeye alınmadı. Bunun yerine eski listede olmayan sivil toplum kuruluşlarının başkanları girdi. STK başkanları Devlet Protokolü’nde 35’inci sırada yer alacak.

    BAKAN YARDIMCILARI : 61’inci hükümette kadroya giren “Bakan Yardımcıları” da yeni protokol listesindeki yerini 19’uncu sırada aldı. Başbakan yardımcıları ise yeni listede 7’inci sırada yer alacak.

    BAŞBAKANLIK MÜSTEŞARI : Eski listede 35’inci sırada yer alan Başbakanlık Müsteşarı yeni protokolde 18’inci sıraya çekilerek Bakan Yardımcılarının üstünde yer aldı. Böylece Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, 26’ıncı sırada yer alan diğer müsteşarlardan ayrıldı.

    AFAD BAŞKANI DA LİSTEDE: Yeni listeye Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulan kurum başkanları da girdi. Böyleci “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı” da (AFAD) protokolde yer alabilecek.

    Yeni listede ilk 10

    1-TBMM Başkanı

    2-Başbakan

    3-Genelkurmay Başkanı

    4-Ana Muhalefet Partisi Lideri

    5-Eski Cumhurbaşkanları

    6-Anayasa Mahkemesi Başkanı

    7-Başbakan Yardımcıları

    8-Yargıtay Birinci Başkanı

    9-Danıştay Başkanı

    10-Diyanet İşleri Başkanı

  • Türkiyenin En Güzel Ezan Okuyanı Ve En İyi Hafızı Belli Oldu

     

    Ülke genelindeki elemeler sonucu 11 hafızlık ve 11 ezan dalında olmak üzere toplam 22 okulun finalde yarıştığı organizasyonu dinlemek için vatandaşlar camiye akın etti. Jüri üyeleri Doç.Dr. Fatih Yahya Ayaz, Doç.Dr. Yaşar Kurt, Yrd.Doç.Dr. Ali Öge, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akpınar, Dr.Ali Çiftçi, Dr. Mehmet Çalışkan’dan oluşan yarışma sonunda hafızlık kategorisinde Düzce Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencisi Abdulbaki Çelik birinci oldu.
    Ezanı güzel okuma dalında ise İstanbul Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisi Enes Özsoy birinciliği elde etti.

    En İyi Hafız

     Düzce Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencisi Abdulbaki Çelik

    En Güzel Ezan

    İstanbul Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisi Enes Özsoy

     

    İl Müftüsü Arif Gökce ise İHL’ler arasındaki yarışmasın Adana’da yapılmasından duyduğu mutluluğu dile getirdi. Adana Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Muhammed Karaduran ise Türkiye’nin; hatta dünyanın başka yerlerinden gelen öğrencilere ev sahipliği yapmanın bahtiyarlığını yaşadıklarını kaydetti.

    Programın açılışında konuşan Din Öğretimi Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Aycan, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) döneminden başlayıp günümüze kadar gelen bu güzel geleneğin devam etmesi için çaba gösteren öğrenci ve öğretmenleri tebrik etti. 1924 yılından buyana İmam Hatip Liseleri’nin kurulmasından emeği geçen herkesi şükranla anan Aycan, Kur’an–ı Kerim’in Yüce Allah’ın insanlara gönderdiği hidayet kaynağı bir kitap olduğunu vurguladı. Aycan, “Kur’an doğruya yönelmemizde önünüzü aydınlatan bir ışıktır. İyiyi kötüden, hakkı batıldan, haramı helalden, doğruyu yanlıştan ayran bir kitaptır. İnanç dünyamızın vazgeçilmezi Kur’an ilişkin ne kadar söz söylersek söyleyelim, onun önemine hakkıyla dile getirmiş olamayız.”dedi.

    Kur’an–ı Kerim ilk inmeye başladığı andan itibaren Peygamber Efendimiz (sav) tarafından ezberlenmesinin ve anlaşılması; sahabelerin ‘hıfza ’ verdiği öneme dikkat çeken Prof.Dr. İrfan Aycan, dinin insanların birbirine kötülük yapmasını alıkoyan evrensel özelliğe sahip bir otokontrol mekanizması olduğunu belirtti.

    Toplumlar bu mekanizmayı bu sistemi sağlıklı bir şekilde işlettikleri oranda dünya barışına o kadar katkı sunacakların altını çizen Aycan, şöyle devam etti: “Bu anlamda geleceğimizin teminatı olan gençlerimize daha küçük yaşlardan itibaren dini ve beşeri ilimlerin verilmesi çok önemlidir. Açıldıkları günden buyana İHL’ler bu görevi yerine getirmek için ciddi çaba göstermiş ve ülkemiz ciddi bir deneyim kazanmıştır. Farklı coğrafyalardaki ülkeler Türkiye’de dini eğitim model anlama gayreti içine girmişlerdir. Genel müdürlük olarak toplumumuzun din konusunda ihtiyaçlarına cevap verebilmek, milli ve manevi değerlere bağlı, mesleğini en güzel şekilde yerine getiren öğrencilerin yetiştirilmesi hususunda gereken hassasiyeti göstermekteyiz.” Seçmeli ders haline getirilen Kur’an Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatı derslerinin ülkede din eğitim ve öğretimine önemli bir destek olacağını kaydeden Aycan, “Yakın zamanda hizmete sokacağımız ve hafız öğrencilere hizmet verecek okullara yönelik olacaktır. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı ile yoğun bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ayrıca başarılı öğrencilerimizi ödüllendirileceğiz.”diye konuştu.

    Dil sorununu çözecekleri yurt dışında imam hatip liselerini açma çalışmalarının sürdüğünü aktaran Aycan, ilk defa bu yıl Amerika’ya öğrenci gönderileceğini duyurdu. Aycan, ilk etapta İHL’lerin ABD, Fransa, Avusturya, Belçika ve Suudi Arabistan’da açılıp, devamının da geleceğini ifade etti. Aycan, İHL’lerin sadece Türkiye’de değil dünyada da bir marka olacağını sözlerine ekledi.

    Ayrıca Afrika ülkesi Senegal’dan öğrencilerin eğitim gördüğü İstanbul Fatih Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden Muhammed Mustafa hafızlık yarışmasında üçüncülüğü paylaştı. Dereceye giren öğrenciler altın ve değişik hediyelerle ödüllendirildi.

     

    Diyanethaber

     

    En Güzel Ezan Okuyuşu Videosu

    En İyi Hafız Kuran Okuyuşu

  • Ve Sen Ey Anne!

     

    Dokuz ay karınlarında yattık, varlığımızı özlerinden aldık, tekmelerimiz, kıpır kıpırlarımız garip bir his verdi onlara, bastırılarak okşayan şefkat dolu bir elin üzerimizdeki varlığını daha o anda hissetmeye başladık. Ölümle burun buruna geldi bizi kucağına alabilmek için, buram buram ter döktü, acılı çığlıklar göğe ağdı, bizi indirebilmek için, kâh kendisinden geçti, kâh yarı yoldan döndü, ama duyduğu ıngalar yüzüne al oldu, allık oldu, gözünde parıltı, geleceğe umut oldu, Tanrının eşsiz rahmetinin hâlâ üzerimizde olduğunun inancıyla yüzü mutlu oldu, kaybettiği kandan ağaran yüzüne can, fersiz gözüne ışık geldi ve her şeyi unuttu. Bunca acı ve ıstırap dinmiş, bunca zahmet rahmete dönüşmüştü. Selam sana ey anne! Artık sen sıradan bir insan değilsin, ilahî rahmetin özel himayesinde, nahif ve latif bedenin, Latîf ve Vedûd olan Yüce kudretin özel korumasındadır. Sen, bu nahif halinle o kadar yüceldin ki cenneti bir halı gibi senin ayaklarının altına sermek gerekti, öyle bir payeye erdin ki, bütün insanlar cennete ermek istiyorlarsa, bunun yolunun senin ayaklarına kapanmak, senin hoşnutluğunu almak olduğunu öğrendiler kutlu peygamberinin dilinden.

     

    Ve sen ey anne! bunca yüceliğinle yavrularının hiçbir zaman ayaklarına kapanmasına razı olmadın, ama hep sen onların üzerine kapandın, şefkat kanatlarını her zaman onların üzerine -anaç tavukta somutlaşan örneğindeki gibi- gerdin, sıcacık kucağında besledin büyüttün. Varlığı bir parçaydı bedeninden, gıdası da oldu bedeninden. Minik bedeni müşfik ellerinle bağrına basıp, yüce kudretin itina ile donattığı besin deposunu emmesi için ağzına verdin, copur copur emerken, karnında tekmeler attığı sırada duyduğun hisse benzer garip duygular duydun, canından can emen bu yavruyu gözlerinle sevgiye, gülümseyen yanağınla güzelliğe, yanaklarına dokunan parmaklarınla sıcaklığa boğdun. Karnını doyurmadın sadece, ruhuna erdin, özünden öz, canından can kattın. O seninle iken hep senin gibi yumuşak, latif, müşfik idi. Senin kadar saf ve temizdi. Kartlaşması, sertleşmesi, saflığını kaybetmesi hep senden uzaklaşmasıyla başladı, sana uzak kalmasıyla yerleşti ve kalıcı oldu. Ne zaman sana döndüyse, o eski safiyetini, masumluğunu, yumuşaklığını bulmak için döndü. Ama heyhat geçen zaman her dem kaybettiğimiz şeyleri geri getirmiyordu.

     

    Ve sen ey anne! Hiç üşenmedin, uyku nedir, tünek nedir bilmedin, eşin rahat döşeğinde horul horul uyurken sen geceleri kalktın, karanlıkları aydın ettin, yeter ki yavrum ağlamasın dedin, aç kalmışsın, susuz kalmışsın aldırmadın, yeter ki yavrum huzurlu olsun dedin, altı hep kuru olsun istedin. Hiçbir insanın gördüğünde hoşlanmadığı, çoğunun tiksinti duyduğu manzaraları sen hiç yüzünü buruşturmadan karşıladın ve ortadan kaldırdın.

     

    Bir gün değildi bu yaptıkların, katlandıkların, bir ay da, bir sene de. Bir ömür boyu hep böyle gidecekti ve bitmeyecekti derdin.

     

    Nice ninniler söyledin başucumda, gözlerinden uyku akıyordu elbet, sen de insandın, nice memen ağzımda iken üzerime düşecekmiş gibi yapmıştın yatak içinde, beşiğimin kenarında. Hele ateşim yükseldiğinde şaşırmıştın ne yapacağını ve ey anne çok sürmeden dilimden anlayan tek kişi sen olmuştun. Bir ağıttan dilim vardı benim, her ihtiyacımda aynı telden çalardım, ama sen onu ihtiyacıma göre tercüme eder ve anlardın.

     

    Dilim yeni yeni dönmeye başlamıştı, ilk söylediklerim ba ba demek olmuştu. Sanki karnında taşıyan, memesini çeşme gibi ağzıma dayayan, kucağını beşik yapan oymuş gibi, ama sen hiç alınmadın, yavrum konuştu dedin, Bak babası yavrumuz konuştu diye sevgine, sevincine onu da katmak istedin.

     

    Ve sen ey anne! Hani bacaklarıma güç geldiğini hissettiğinde beni day daya alıştırıyordun. Bir adım önüne koyup, ellerine sarılan ellerimi boşandırmaya çalışıyor ve sana doğru ayaklarımı atmamı istiyordun. Ama ben kendimi atıyordum ey anne, o kadar sıcaktın, o kadar müşfiktin, o kadar doyulmazdın ve senden ayrılık o kadar dayanılmazdı ki, ayaklarımı değil özümü atıyordum sana ermek için. Ama daha yığılmadan özüm, yere kapanmadan yüzüm, yetişiyordu gene o müşfik ellerin ve sonunda ey anne niyetini anladım ve sana ulaşmak için ayaklarımı da kullanabileceğimi keşfettim. Ne kadar sevinmiştin o zaman ey anne, bir türlü anlayamamıştım. Oysa benim ayaklanmam, ayaklarımın üstünde durabilmem senden uzaklaşabilmem demekti. Ben olmazsam ne yapacak, bağrına ne basacaktın ey anne. Ve ey anne sonra öğrendim ki benim olmadığımda, yokluğumda kucağına meğer taş basarmışsın, gülen gözlerinin arkasında bu hazin sonu bilen bir gönlün varmış ve sen hiç belirtmedin. Kucağından inen yavrunu ölünceye kadar orada taşımak üzere yüreğine bindirdin, ciğerinin bir parçası eyledin. Ve ey anne duydum ki insanlığını kaybetmiş canavar ruhlu bir adam kendi öz annesine kıymış, o kadar canavarmış ki hatta yüreğini yerinden sökmüş, yürek elinde giderken ayağı takılmış, düşmüş ve canı yanmış. Can havliyle “Anam!” deyince elindeki ana yüreği dile gelmiş ve “Kuzuuum!!” demiş.

     

    Ve ey anne ve ey anneler! Siz bize ne yaptınız ki biz size bunları yaptık. Hangi adaletin tecellisidir bu ey Allahım! Annelerimiz neden ağlar, neden ağlatırız annelerimizi. Hangi suçlarının karşılığıdır bu! Canımıza can katmak mıdır suçları? Bu ezilmek, bu horlanmak nedendir? Varsa bir izah edecek ne olur gelsin beri.

     

    O zamanlar ben de seni, senin beni sevdiğin gibi, senden öğrendiğim gibi seviyordum. Bazen birileri -Babam da olsa- en çok kimi sevdiğimi soruyorlardı ve beni konuşturmaktan büyük zevk alıyorlardı. Ben hiç münafıklık yapmadan hep seni sevdiğimi söylerdim. Çünkü senden başkasını sevmem ancak seninle mümkündü, sevgim sendin ve senin sevdiklerine uzanırdı ancak. Sen olmadan sevemezdim ki kimseyi.

     

    Ve ey anne, sende öğrendim sığınmayı. Ben nasıl sığınırsam sana, sen de O’na sığınırdın, anlayamazdım ama hissederdim hep. Ninnilerinde hep bir isim anardın, belli ki Yüceydi ve Yüceler Yücesi. Ben kendimi senin sanırdım, sen ise kendini kucağındaki benle O’nun bilirdin. Ve sende öğrendim özümün derinliklerinde O’na seslenmeyi, O’ndan cevap duymayı.

     

    Ve sen ey anne, senden öğrendim fedakârlığı, diğerkâmlığı, paylaşmayı ve savaşmayı. Nice anaç tavuk gördüm, civcivlerini koruma güdüsüyle kedileri önüne katıp kovaladığını. Aynı güdüyle senin de yapamayacağın hiçbir şey yoktu ey anne ve ben huzuru işte bu duygunda bulur ve yaşardım.

     

    Ve sen ey anne! Hani bir gün sevgili peygamberimizin yanına gelmiştin. Yanında iki çocuğun vardı, açtılar ve sen de açtın. Sana bir hurma ikram etmişlerdi. Aldın, itina ile ikiye böldün yanındaki yavrularının ağzına koymuştun ve senin payın onların yüzlerinin ışıltısını görmek olmuştu.

     

    Hangisini anlatsam ki ey anne! Nice kez ben hasta olmuştum, hep başımda beklemiş ve derdimi üstüne almayı ne kadar da çok istemiştin. Hep bana dua ederdin yavrum kurtulsun diye. Aradan seneler geçti ve ey anne yıllar bizi de büyüttü ve şakaklarımıza aklar düştü. Ve sen gücün tükendi ve yatağa düştün. Bu kez ben sana dua ediyordum, annem kurtulsun diye. Bir ara annemin duası ile benim duam ne anlama geliyor diye düşündüm ve yüzüm kızardı.

     

    Ne kadar yücesin ve bu gücü sana kim verdi ey anne!

     

    Selam sana, seni hoşnut eden insana!

     

    Selam cenneti ayaklarının altına seren Peygamberi zî şana

     

    Ve övgüler kuşkusuz her dem Yüce Allah’a
     
    Garibce
  • Hiç Çocuğu Olmamasına Rağmen tüm Müslümanların Annesidir O

     

     

    Bir düşünün bir sürü insan gece namazına kalkamazken, uyuyakalırken bazen sabah namazı vakti, en tatlı yerinde böler uykusunu bebeğini doyurmak için, kim bilir kaç kez hem de.

     

    Hepimiz seviyoruz annelerimizi bu konuda hemfikiriz. Ayrıştığımız husus sevginin ifade zamanı ve şekli. Bir günle sınırlanan sevgi gösterileri ve beraberinde gelen “duygu sömürüsü” zihniyeti sevgi pazarlama şirketi, hediye ticareti düşünce krampına neden oluyor bende.

     

    Bir anne çocuğunu kariyerine, mesleğine, maddi durumuna aldırış etmeden sadece kendi çocuğu olduğu için sever. Evladını hiçbir şeye sahip değilken, son derece güçsüz ve muhtaçken seven bir anneyi tek güne hasredilmiş, prosedür soğukluğuyla sunulan maddi hediyeler etkilemez. Sıfır beklentiyle yapılan onca fedakarlığı karşılamaz hiçbir hediye paketi.

     

    Beni hayrete düşüren diğer bir olay ise sözde Müslüman belediyelerin (belediye Müslüman olur mu? Konusu ayrı bir tartışma konusu) Anneler günü organizasyonları ve davet edilen şöhret kadınlar. İleri derecede miyop birinin bile tek bakışta şaşkınlık krizine gireceği billboardları her gördüğümde hep aynı soru kurcalıyor aklımı: Televizyon ekranlarında boy gösteren bu bayanların annemle ilgisi ne acaba? 

     

    TV programlarıyla başımıza yeterince dert olan bu isimleri hayatımızdan çıkarma çabasına köstek zihniyet neyin peşinde? İlan panosundaki kadınla annemin arasındaki on farkı gösterin bana o zaman. Getirilen isimler benim annemi, değil temsil etmek yanından bile geçemez.

     

    Anne kelimesinin hatırlattığı ilk isim Hz Meryem’dir oysa. Kur’ân’da İsa a.s ile karşılaştığımız her yerde onunla da karşılaşırız. Meryem oğlu İsa İlahi kullanımıyla…

     

    Bir annemiz daha vardır hiç çocuğu olmamasına rağmen tüm Müslümanların annesidir O. Bizleri Hz Peygamberin ev yaşamıyla tanıştıran isim, evet doğru bildiniz Hz. Aişe (r.a).

     

    Tarlada çalışan, çalışırken çocuğunu koynuna bağlayan, sütün, alın terinin ve toprağın kokusunu aynı anda koklatan annedir benim annem.

     

    Buradan sesleniyorum tüm yerel yönetimlere ya bizim annelerimizi gündeme alın getirin program listelerinin başına ya da ellemeyin kirletmeyin ortalığı boşuna.

     

    Hüveyda Çoban

     

     

    İzdüşünce