Yıl: 2012

  • Sanal Alemde, İmam Hatip Kampanyası

     

    Velilerden, okul planlamaları yapılırken, kamuoyu oluşturmak amacıyla bölgelerinde imam hatip ortaokulu açılması için milli eğitim müdürlüklerine dilekçeylebaşvurmaları istendi. Gönderilen e-postalarda velilere matbu bir dilekçe örneği de gönderilirken, “Bunu ihmal ettiğiniz takdirde bölgenizde imam-hatip ortaokullarının açılması çok gecikecek ya da çocuklarınızı çok uzaklara göndermek zorunda kalacaksınız” uyarısı yapıldı.

    E-MAIL’DE NE YAZIYOR

    Gönderilen e-mail’lerde şu ifadeler yer aldı:

    “Malum olduğu üzere 4+4+4 sistemi kanunlaşmış durumda. Şu anda hangi okullar ortaokul, hangileri ilkokul, hangileri lise olacak şeklinde planlama yapılmaktadır. Bu planlama yapılırken kamuoyu oluşturmak adına, çocuklarını imam-hatip ortaokuluna göndermek isteyenlerin dilekçe vermesi gerekmektedir. Bunu ihmal ettiğiniz takdirde bölgenizde imam-hatip ortaokullarının açılması ya çok gecikecek ya da çocuklarınızıçok uzaklara göndermek zorunda kalacaksınız. Özellikle çocukları 4, 5, 6 ve 7. Sınıfta okuyup da imam-hatip ortaokuluna göndermek isteyenlerin bu dilekçelerini ivedilikle il milli eğitim müdürlüklerine vermeleri gerekmektedir. Ekteki dilekçe örneğini kullanarak başvurabilirsiniz. Bu maili adres listenizde her yere göndermenizi tavsiye ediyorum.”

    İnternet kampanyasıyla özellikle çocukları 4, 5, 6 ve 7’nci sınıfta okuyup da imam-hatip ortaokuluna göndermek isteyen velilere seslenildi. Bu velilerin bölgelerinde okul açılması için taleplerin henüz daha okul planlamaları yapılırken il milli eğitim müdürlüklerine vermesi istendi.

    Velilerden bu e-postaları yaygınlaştırmaları çağrısı yapılırken, İmam Hatip Mezunları Derneği Başkanı Burhanettin Kansızoğlu, DHA’nın sorularını yanıtladı. Genelde velilerin arayıp, çocuklarını imam hatipte okumasını istediklerini kendilerine bildirip yardım istediklerini belirten Kansızoğlu, şöyle konuştu:

    “Biz de yardımcı olmak için taleplerini kaymakamlıklara, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine iletmelerini istiyoruz. Bu internetteki dilekçe uygulamasını belki bir vatandaşımız yapmıştır, onu bilmiyoruz. Velilere, bulundukları bölgede istedikleri okul yoksa, bu sadece imam hatip değil bir başka meslek lisesi de olabilir, dilekçeyle başvuru yapmalarını, durumlarını ve taleplerini bildirmeleri öneriyoruz. Matbu bir dilekçe yok, kendileri yazıyorlar, biz yardımcı olmaya çalışıyoruz. Başvurularda öğrenci sayısı belli bir sayıya ulaşınca okul açılıyor, velilere bunu söylüyoruz. Eskiden katkı payı uygulaması vardı, kalkınca imam hatiplere müthiş talep oldu. Daha önce taşımalı sistem uygulanıyordu, okullar başka amaçla kullanılıyordu. Şimdieskiye dönülüyor, okullar yeniden açılıyor. Talep 1-2 sınıflık olursa okul açılıyor. Bina yetersiz ise, bağımsız açılamazsa bile ortaokul bünyesinde imam hatip ortaokulu açılabilir. Nitekim geçen yıl Menemenve Aliağa’da bina olmadığı için imam hatip liseleri başka lise bünyesinde açıldı. Bu öğretim yılında Gaziemirve Buca’da İmam Hatip Liseleri açıldı. Buca İmam Hatip Lisesi’ne 3 günde 600 müracaat oldu, 400’ünü alabildik. Eskiden 9 imam hatip lisesi vardı, bu öğretim yılında açılanlarla sayı 13’e çıktı. Önümüzdeki öğretim yılında ise Kiraz, Kınık ve Bornova’da açılacak imam hatip liseleri öğrenci alacak. Çok hayırsever var, ‘Devlet okul yapsın’ demiyor. Ancak İzmir’de arsa problemi var. Eğer bu sorun olmasa İzmir’e 8-10 imam hatip okulu kazandırılacak.”

    Kansızoğlu, bir soru üzerine açılacak imam hatip ortaokulu ve liseler için meslek dersi öğretmeni ihtiyacının da olacağını anlaterken, “İzmir’de sadece imam hatip değil diğer meslek liselerinde de yarı yarıya meslek dersi öğretmeni açığı var. Ancak bir planlama ile bu açığın kapatılacağına inanıyoruz. Çünkü okul taleplerinin karşılanması için ciddi çaba var, bunu memnuniyetle görüyoruz” dedi.

    “İMAM HATİP ORTAOKULLARI ŞART”

    Eğitim Bir-Sen İzmir Şube Başkanı Abdurrahim Şenocak, böyle bir çalışmadan haberi olmadığını ancak, imam hatip ortaokulları açılması için talep olduğunda buna destek vereceklerini söyledi. Şenocak şöyle konuştu:

    “Dilekçenin anlamı yok, zaten belli oranlarda imam hatip ortaokulları açılacak. İmam Hatip Lisesi olan yerlere ortaokulu, imam hatip lisesi olmayan Narlıdere, Balçova, Güzelbahçe, Urla’ya ya da Konak gibi merkez ilçelere imam hatip lisesi ve ortaokulu açılmalı. Dilekçe çok önemli değil, talebe göre ya da somut kayıtlara göre imam hatip ortaokullarının artacağı ya da azalacağı belli olur. Bazı imam hatip liseleri yeni kuruldu, 70-80 civarında öğrencileri var. Seneye sayı artar. İmam hatiplere ilgi artıyor çünkü katsayı engeli ortadan kalktı. Ortaokullar imam hatip için önemli bir süreç. Formasyon gerekiyor. Bunun alt yapısını imam hatip ortaokulunda almadan lisesinde devam etmek zor. Onun için imam hatip ortaokulları doğal mecrasında yerini bulacaktır, bir zorlama yok. İmam hatiplerin hak ettiği yere gelmesi için her türlü desteği veririz.”

    Haberler

  • Türkiyeyi Aydın İHL Temsil Edecek

    Aydın İmam Hatip Lisesi Öğrencisi Kemal Akdağ Türkiye 1.’si seçilerek 17 Mayıs’ta yapılacak olan Uluslar arası Arapça Finali’nde Türkiye’yi temsil etme hakkı kazandı. Aydınlı öğrencinin başarısı eğitim camiası ve Aydınlılar tarafından sevinçle karşılandı. 

    Ülke genelinde 461 okuldan bin öğretmenin hazırladığı 3 bin öğrenciyle başlayan yarışmaların, il ve bölge finallerini geçerek Türkiye Finaline katılan 27 okul ve öğrencileri Uluslar arası yarışmalarda Türkiye’yi temsil edebilmek için yarıştı. Yarışmaya Tarık Bin Ziyad’ın kostümü ile katılan Aydın İmam Hatip Lisesi Öğrencisi Kemal Akdağ, hitabetinin yanı sıra beden dili ve mimikleri ile adeta izleyenleri büyüledi.

    Yaklaşık yarım asır önce eğitim öğretime başlayan Aydın İmam Hatip Lisesi’nin bugüne kadar birçok başarıya imza attığını ve zor şartlara rağmen başarıyı yakalayıp Aydın’ı ve ülkemizi temsil eden öğrencileri ile gurur duyduğunu belirten Okul Müdürü Mehmet Erfidan, başta Türkiye birincisi olan Kemal Akdağ olmak üzere öğretmenleri ve ailesini kutladı.

    Okul Müdürü Erfidan, “Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, Ensar Vakfı, Önder Vakfı ve Akademi Lisan Derneği öncülüğünde gerçekleştirilen yarışmalarda Hitabet dalında Tarık Bin Ziyad’ın meşhur hutbesi ‘Endülüs’ün Fethi’ ile yarışmaya hazırlanan öğrencimiz Türkiye birincisi seçildi. Okulumuzun Anadolu kısmında okuyan bu öğrencimizi, başta okulumuzu daha sonra ilimizi bu yarışmada da bölgemizi en iyi şekilde temsil ettiği için kutluyoruz. Öğrencimiz Kemal Akdağ’ın Uluslar arası yarışmada da ülkemizi en güzel şekilde temsil edeceğine inancım tamdır” dedi.

  • Camiler Günde En Az 12 Saat Açık Kalacak

    Afyon ve Denizli’de din görevlileri ile bir araya gelen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, camilerdeki yeni düzenlemeyle ilgili açıklamalarda bulundu. Dünyanın hiçbir yerinde namaz aralarında kapatılan camilerin olmadığını belirten Başkan Görmez, yeni uygulamayla Türkiye’nin bu ayıptan kurtulacağını söyledi.

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Afyonkarahisar’da düzenlenen ‘10. Dönem Din Görevlilerinin Vaaz Becerilerini Geliştirme Hizmet İçi Eğitim Semineri’nin açılışının ardından Denizli’de din görevlileri ile bir araya geldi. Başkan Görmez konuşmasında hiçbir yerde camilerin namaz vaktinde açılıp namaz sonrasında kapatılmadığını belirterek, “Yayınlayacağımız bir genelgeyle camiler bundan böyle en az 12 saat açık kalacak. Görevli hoca efendilerimiz de günün belli saatlerinde cemaatinin sorularını cevaplandırmak üzere hazır olacaklar. Ülkemizin, Müslümanlığın, İslam dünyasının içinden geçtiği süreçleri dikkate aldığımızda vazifesine âşık hiçbir mihrap görevlisinin sadece günde beş vakit namaz vaktinde camiyi açıp, namaz bittikten sonra cemaatiyle bir sohbet bile etmeden camiyi terk etmesi en büyük hizmet kusurudur. Bu kabul edilemez. Onun için biz kendimizi böyle bir görev tanımına mahkûm edemeyiz.”

    Din görevlileri ile buluşmasında merkezi vaaz sistemine de değinen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şunları söyledi:

    “Bir ülke düşünün ki 100 bin insan o ülkenin dini hayatını manevi hayatını ayakta tutmak için seferber olmuş. O ülkede ibadet, ahlak, inanç sorunlarının asgari seviyede olması lazım. 100 binden fazla personeli olan bir kurumun sadece Cuma günleri bir kişinin merkezden yapacağı bir konuşmayı mekanik bir kutudan diğer camilerdeki cemaate dinletmek gibi bir hakkı olabilir mi? Bu uygulama nedeniyle 15 yılı aşkın bir süredir, din görevlilerinin, mihrap görevlilerinin dilleri paslandı. Bu kabul edilebilir bir şey değildi. Bu nedenle bu kablolar kesilecek ve mihrapta görev yapan her arkadaşımız, kürsüden de dinimizi anlatmaya başlayacak.”

    “Aslî görev mihrap görevidir”…

    Diyanet İşleri Başkanlığında aslî ve tâlî olmak üzere iki tür görev bulunduğuna işaret eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Bütün idari görevlerin tamamı ikincil görevlerdir. Asli görev mihrap görevidir, minber görevidir, kürsü görevidir. İdari görevlilerin asli görevi ise mihrap görevlilerinin yolunu açmaktır. Mihraba, minbere, kürsüye çok yüce bir değer vermemiz lazım. Mihrapta, minberde görev yapan, Kur’an-ı Kerim’i öğreten bireyler olarak, bu vazifeyi hakkıyla yapabilmenin yollarını aramamız gerekiyor.”

    “Hiç kimse din görevlilerini namaz kıldırma memuru olarak tarif edemez…”

    “Hiç kimse bizi, bazılarının alay ederek yazdığı gibi namaz kıldırma memuru olarak tarif edemez. Hiçbir arkadaşımız da kendini bu tarifle sınırlı tutamaz. Bize düşen mihraba geçtikten sonra namazı en güzel şekilde kıldırmaktır. Ama bunun dışında bizim mihrabın ruhunu sokaklara taşımak gibi bir mecburiyetimiz var. Bizim minberin nurunu evlere, sokaklara, caddeler taşımak gibi bir mecburiyetimiz var.”

    “Toplumdan soyutlanamayız…”

    “Sizin mahallenizde bir yılda kaç tane aile boşanıyor. Eğer din görevlisi, kendi köyünde, kasabasında, mahallesinde bundan haberdar olmuyor ve bununla hiç ilgilenmiyorsa bu aslında bir görev ihmalidir. Kaç tane çocuk sokağa düşmüş, çevresinde kaç tane sokak çocuğu var, o bölgede görev yapan müftünün, vaizin, imam-hatibin bundan hiç haberi yoksa bu, kabul edilebilecek bir şey değildir. Bunları bilmekle mükellefiz biz.”

    Sendikaların meşruiyeti…

    “İmam ve müezzin farklı sendikalara üyeler. İmam camiye giriyor, müezzine selam veriyor. Eğer müezzin farklı sendikaya üye olması nedeniyle selamını almıyorsa, eğer sendikacılık bir imamla müezzini küstürüyorsa aralarına giriyorsa sendika Diyanet’te bütün meşruiyetini kaybetmiştir. Buna özen göstermek zorundayız. Eğer bizim hakkımızı, hukukumuzu koruyorsa, sorunlarımızı çözüyorsa tabi ki destekleriz. Bunu hayırda yarışa da dönüştürülebilir. Ancak bir ayrılık getiriyorsa, küslüğe neden oluyorsa bu kabul edilemez. Bunu yapan bir arkadaş, cemaatine birlikten beraberlikten nasıl söz edebilir? Aramızda yüzlerce birliktelik var. Aynı işi yapıyor, birlikte Allah’a davet ediyoruz. Ama bir şekilde farklı sendikalara üye olmuşuz. Bu farklı üyelikten kaynaklanan problemler doğması kabul edilemez.”

  • Yeterlik Sözlü Mülakat Yerleri Açıklandı

     

     

    DETAYLI BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ

  • Yenilikleri (Bidat!) De Böyle Görmek Lazım

    Her aşamasını an be an izlediğimiz yıkımı inşallah yapım takip edecek ve biz onun da günlüğünü tutmaya çalışacağız.

    Şimdiden bir muhalefet var gibi. Muhafazakârlık böyle bir şey! Varlığı koruma güdüsü, yeni açılımların önünü tıkayabiliyor ve birçok proje buna sebep daha doğmadan ademe mahkum edilebiliyor.

    Ben şahsen güzel olacağı inancındayım. Ve ben eminim ki şu anda klasik kabul edilen birçok şey belki de vaktiyle yeni hatta bidat bulunmuş idi. Ama zamanla eskilerin yerini aldı ve hatta klasikleşti. Varlığımızı sürdürebilmemiz, yeni yeni bidatler ortaya koyup daha sonra onları bünye içinde içselleştirip kendi öz varlığımıza dahil etmekten geçiyor. Güneş devamlı parlaklığını, her an içinde gerçekleşen patlamalara borçlu. O patlamalar olmasa sönmeye yüz tutar. Yenilikleri (bidat!) de böyle görmek lazım.

    Hz. Ömer’in teravih namazı ile ilgili düzenlemesi sonunda söylemiş olduğu “Ni’meti’l-bid’atü hâzihî” sözünün bugünkü dildeki en doğru karşılığı “Bu ne güzel bir yenilik oldu” demektir. Şimdi teravihimiz ibadetler alanında yapılmış ve sürdürülmekte olan en köklü bir düzenleme olarak varlığını sürdürmektedir. Ben sanat tarihi açısından konuyu ele alabilecek değilim. Ama insanların yenilik karşısındaki tutumlarında muhafazakârlık belirleyici bir tavır gibi gözüküyor ve bu tavır belki bünyeyi koruyor ama gelişmeye kapı aralamadığı için korunduğu sanılan bünye kendini yenileyememenin verdiği sıkıntı ile içten içe zayıflıyor ve çöküyor.

    Bugün yere inmiş olan bu kubbenin altında nice hatıralarım vardır. 1984 yılında okutman olarak fakülteye intisap etmiştim. Daha öncesinde Diyanet teşkilatında müftü ve vaiz olarak görev yapmıştım. İslamî İlimler Fakültesinde okuduğum yıllar amelelik yapmadığım son üç yılda -Ramazan ayının yaz aylarına denk düştüğü yıllarda- Ramazan imamlığı yaparak harçlığımı çıkarmaya çalışmıştım. Tabii her akşam vaaz ediyor ve böylece tecrübe kazanıyorduk. İlmimiz yoktu ama, Kayseri’nin Eken Hoca gibi meşhur hatiplerini dinliyor, akşam olunca da topladıklarımızı kendi cemaatimize satıyorduk. Yaptığım bayram vaazının ardından beni büyük âlim zannedenler bile vardı.

    İşte bu tecrübe ve cesaretle Fakülte camimizin kürsüsüne çıkma cüretkârlığı gösterdim ve ibadete kapatılıncaya kadar da bazen sık sık bazen aralıklarla kürsüde vazife yapma şerefine erdim.

    Laf aramızda bu kürsüye çıkmak pek de kolay değil, tam bir cesaret işi. Bir bakmışsın gördüğün zaman bir gülümseme alan muzip bir arkadaşın girmiş. Bir bakmışsın hocaların girmiş. Bir bakmışsın eski Diyanet işleri başkanlarından Lütfi Doğan hoca girmiş. Hoca minberin arkasına geçerdi ve orada kendisini bana göstermezdi. Herhalde rahat konuşayım diye. Gene Diyanet İşleri Başkanlarımızdan değerli Hocam Süleyman Ateş o da sık sık gelenlerdendi ve o kürsünün arka tarafına doğru geçer ve otururdu. Birkaç defa da benim konuşmalarımı beğendiğini ve aynı minval üzere devam etmemi söylemişti. Bu bana teşvik olmuştu.

    Birinde ben kürsüde iken ön yan kapıdan Sevgili Cumhurbaşkanımız girmiş ve beni elini yüreğine götürerek selamlamış ve mihrabın hemen arkasında yerini almıştı.

    Yaptığım birkaç bayram vaazlarımdan ikisinde sevgili başbakanmız da hazır bulunmuş ve imamın hemen arkasına dizüstü çökerek bir buçuk saat süren vaazlarımı hiç oturumunu bozmadan dinlemişti. O orada olduğu için bütün devlet erkanı da oradaydı. Birinde Avrupa Birliği’ne fazlaca asıldıkları bir zamanda ben bir hikaye anlatmıştım:

    Adamın birinin iki karısı varmış. Biri yaşlı biri genç. Adam yaşlı olana son derece vefalı, saygılı ve bağlı imiş. Genç olana da âşık. Adamcağız yaşlı eşinin dizine başını koyduğu zaman kadıncağız eşinin başındaki siyah saçları koparırmış ki kendisine daha çok benzesin. Genç olanın başına koyduğu zaman o da ak saçları koparırmış ve kendine benzetmeye çalışırmış. Adamın işi zormuş vesselam.

    Türkiye’nin durumu da tam öyle idi. Doğuya bağlı idi, vefası bunu gerektiriyordu. Avrupa’ya ise aşıktı. Aslında hikayeyi kendisi için anlatmamıştım, yeri gelmişti. Ama onun durumuna tam denk düşüyordu.

    Böyle daha nice tevafuklar olmuştu.

    İlk zamanlarda hocalardan biri bana “Vaaz etmememi, üslubumun güzel olduğunu, vaazın üslubumu bozacağını” söylemişti. İlahi cilveye bakın ki bana bu öğüdü veren hoca daha sonra bizden vaaz etme talebinde bulunmayı gerektiren bir makama getirilmişti.

    Bizi doğru anlayıp takdir edenler de vardı. Yanlış anlayıp siygaya çekenler de.

    İlmî görüşüm ne olursa olsun, tartışmalı konuları hiçbir zaman kürsüye taşımadım ve her vesile ile ahlâkî değerlerden söz ettim. Bir fıkıh hocası olmama rağmen ilmihal konularının ahkâma ilişkin hususlarına hemen hemen hiç değinmedim. Bunları başka alanlarda olan hoca arkadaşlarım zaten yapıyorlardı.

    Vaazlarımın başkalarına etkisi konusunda bir bilgi sahibi değilim. Ama bizzat kendimin konuşmalarımdan etkilendiğimi hissedebiliyordum. En azından benim kendime etkisi oluyordu ve bu bana yetiyordu.

    Vaazın, bilgilendirmeden daha çok duygu boyutunu öne çıkaran ve bilinen konular da olsa“Fezekkir, fe inne’z-zikrâ tenfeu’l-mü’minîm = Sen hatırlat çünkü hatırlatma inananlara fayda verir” fahvasınca etkili bir biçimde hatırlatma kabilinden olması gerektiğine inanıyorum.

    Camimizde vaaz yanında hutbe iradı dışında imamlık, müezzinlik gibi görevler de yaptım. Hatta birkaç akşam ezanı bile okudum.

    Bir mabed için çok kısa ama bir insan için uzun sayılabilecek bu kabilden etkinliklerin sürdürüldüğü işte o kubbe şimdi yere indi…

    Daha iyi imkânlarla yeni bir inşa onun yerini alacağı için üzgün değilim. Klasik bir kubbe yerine şimdi helozonik bir kubbe örtecek gene üstümüzü. Bir kamış gibi minareleri olacak. Mihrap, minber, kürsü şekli ne olursa olsun aynı işlevi sürdürecek. Önemli olan bu makamlarda kalıcı hizmet üretebilmek. İnşallah  o günleri de görür, huzur içinde yıkımı tamamladığımız gibi inşayı da tamamlar ve cemaatimizle yeniden buluşuruz.

    Projeye destek verenleri, uygulayanları dualarımızla destekliyoruz.

    Haydi kolay gelsin!

     

    Garibce













  • Görmez:Bu Düzenleme, Devletin ihsanı değil, Milletin talebi

    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Filistin Gazze Yönetimi Başbakan Yardımcısı Muhammed Awad ile görüşmesinin ardından gazetecilerin sorularını cevapladı.

    Devlet protokolünde başkanlığın ilk 10 arasına girmesi yönündeki düzenlemeye ilişkin soru üzerine Görmez, “Doğrusu daha önce de ifade ettiğim gibi bizim için mühim olan milletin kalbindeki protokolümüzdür ve millete hizmet etmedeki sıramızdır. Biz daha çok onu önemseriz. Onun üzerinde de yoğunlaşmış bulunuyoruz. Bu son gelişme çok tabi, olması gereken, normal bir gelişmedir. 

    Bunu ben şahsen devletin Diyanet’e bir ihsanı olarak değil, milletimizin talebi olarak değerlendiriyorum. Tabi ki yine de bütün bu düzenlemeyi yapanlara teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

    Gazetecinin, “Atatürk dönemindeki bir uygulama oldu. Buna da ayrıca bir önem atfediyor musunuz?” sorusu üzerine, “Dediğim gibi biz sadece milletin kalbindeki protokolümüzü önemsiyoruz.” dedi.

     

    Cihan

  • Yeterlik Sözlü Mülakatına Girecek Adaylar Bunlara Dikkat

     


    Diyanet İşleri Başkanlığı Yeterlik Sözlü Mülakat Sınavını bugün açıkladı. Tahmini 35 bin kişinin gireceği “Yeterlik Sözlü Mülakat Sınavı” 25 Mayıs 2012 saat 09.00’da başlayacakTahmini 20 Haziran’a kadar devam edecek.

    17 Dini Yüksek İhtisas Merkezi ve Eğitim Merkezi Müdürlüklerine Başlayacak olan “Yeterlik Sözlü Mülakat Sınavı”nda adayların, dikkat etmesi gereken bazı kriteri açıklayacağız.

    Komisyon odasına girerken Selam verelim, oturmak için müsade isteyelim.

    Erkekler: Mümkün mertebe takım elbiseli olun. Koyu Lacivert takım elbise, ayakkabı ve kemeriniz birbirine uyumlu olsun. Hatta kravatınız bile uyumlu olsun. Çeketiniz 3 düğmeli ise üst düğmesini, 2 düğmeli ise üst düğmesini ilikleyiniz. Oturduğunuz zaman mutlaka düğmelerinizi açınız. Takım elbiseli olamasak bile Din görevlisine yakışan tarzda elbise giymeliyiz.

    Bayanlar: Dar kendinizi sıkan ve sıkıntıya sokacak elbiseler asla giymeyiniz.

    Giyiminiz ve kuşamınızla din görevlisi ve din gönüllüsü olduğunuzu ispatlayınız. Bunlar + puan ve 65’i 70 yapma puanlarıdır.

    Esas 1: Kur’an-ı Kerim-i Yüzünden Okuma (Kur’anla irtibatını kesenler imtihanda başarısız olurlar)

    Kur’an-ı Kerim-i yüzünden okuma yaptırılacak. Kur’an-ı Kerim-i yüzünden çok iyi okuyarak komisyonu etkileyebilirsiniz. Kıraati düzgün olmayan sınavda başarı elde edemez. Başarının sırrı burdan geçiyor. Bütün adayların buna çok dikkat etmesi gerekiyor.

    Komisyonun en çok üzerinde durduğu konu; Mahreçler, sıfatlar ve Tecvid kaidelerine çok dikkat edilmelidir.

    Esas 2: Ezberler rol oynar, DİKKAT!

    Bazı sureleri bilmenizda fayda var. Din görevlisi adayı  (Yasin, Mülk, Hucurat, Fetih, Rahman, Nebe sureleriyle Duha suresinden Nas suresine kadar) ve duaları ezbere okur.

    Biliyorsanız bildiğinizi açıkca söyleyiniz. Bilipte hatırlayamadığınız sureleri, çalışmadım heyecandan unuttum demeyiniz. Mesela: Amme suresi çok kısa olduğundan hocam anımsayamadım ama şu sureleri çok iyi biliyorum isterseniz onları okuyabilirim gibi + puanlar almanın yolunu deneyiniz. Alternatifler sunun.

    Bilemediğiniz zaman ağlamayın, heyecanlanmayın ve üzülmeyin. Heyecan mutlaka olacaktır. Komisyon bunu görür gözetir. Sınava girmeden önce bol bol konuşun, burnunuzdan nefes alın, Ciğerlerinizdeki karbondiyoksiti atınız. İmtihandan çıkanlara ne sordular gibi sorular sorarak heyacanınızı üzerinizden atınız.

    Komisyonla asla tartışmayınız. Karşılarında ağlamayınız. Ailem için bu sınavı kazanmalıyım, çalışmadım, çalışamadım ve gibi cümleler kurmanız sizin için – puan olarak karşınıza çıkabilir.

    İlmihal Bilgisi:

    Namaz, Oruç, Zekat, Hac ve Akaid konularında bilgili olmanız yeterli olacaktır. Diyanet İslam İlmihali 2 ciltlik kitaba tekrardan göz atınız.

    Hitabet Bilgisi:

    Yağmur duası, Cenaze duaları, Nikah duaları, Hutbe Dualarını mutlaka tekrar ediniz. Sert tipli olmayınız, Kendinizi iyi tanıtınız. Güler yüzlü olan + puan alır.

    Müezzinler: Ses tonunuzu çok iyi ayarlayınız. Hangi ezanın hangi makamda okunduğunu iyi bilemiz gerekiyor. Kamet getirme işini sıkı tutunuz. Aşr-ı Şerif okuyacağınız zaman kendinizi kontrol ediniz….

    Gerekli evrakları yanınıza almayı sakın unutmayınız..

    Bütün adaylara şimdiden başarılar dileriz.

    Alemi yaratan rabbimiz yar ve yardımcınız olsun, dualarımız sizlerle…

    Lütfen;

    1- Sınav yerinde belirtilen tarihte saat 08:30 itibariyle hazır bulununuz.
    2- Web sayfası giriş ekranında Sınav Esnasında İbraz Edilmesi İstenilen Belgeleri yanınızda bulundurmanız gerekmektedir.
    Anılan belgeleri ibraz edemeyenler sözlü sınava alınmayacaktır…



    İmam Hatiplik Yeterlikleri

    A.     TEMEL YETERLİKLER 

    Alan Yeterlikleri

    1.     1. Kur’an’ ı tecvid kurallarına göre yüzünden okur.

    2.     Kur’an’dan bazı bölümleri ezbere okur.

    3.     Okuduğu ayetlerin anlamlarını bilir.

    4.     Kur’an mealini kullanır.

    5.     Görevinin gerektirdiği düzeyde Arapça ve Osmanlıca bilir.

    6.     Kur’an’ın ana konularını sıralar.

    7.     Kur’an ve tefsirle ilgili temel kavram ve ilkeleri bilir.

    8.     Temel tefsir kaynaklarını sayar.

    9.     Tefsirler yardımıyla ayetlerin anlamlarını açıklar.

    10.     Hadislerle ilgili temel kavramları bilir.

    11.     Temel hadis kaynaklarını sayar.

    12.     İman, ibadet ve ahlak konularında yeterli miktarda hadis bilir.

    13.     Kullandığı hadislerin anlamlarını bilir.

    14.     Hadislerden yararlanmayla ilgili temel ilkeleri bilir.

    15.     Hadislerin güncel konularla ilgisini kurar.

    16.     Dinî kavramları doğru telaffuz eder ve anlamına uygun açıklar.

    17.     Temel fıkıh kavramlarını bilir.

    18.     Temel fıkıh kaynaklarını bilir.

    19.     Fıkıh kaynaklarından yararlanmayla ilgili ilkeleri bilir.

    20.     İman, ibadet ve ahlak ile ilgili temel kavram ilke ve esasları bilir.

    21.     İbadetlerin bireysel ve toplumsal faydalarını açıklar.

    22.     Duanın bireye katkılarını açıklar.

    23.     Hz. Peygamberin hayatını bilir.

    24.     Hz. Peygamberin dindeki konumunu açıklar.

    25.     Hz. Peygamberin tutum ve davranışlarından örnekler aktarır.

    26.     Görev alanıyla ilgili Hz. Peygamberi modeller.

    27.     İslâm tarihi ile ilgili temel kaynakları sıralar. 

    28.     İlk dönem İslâm tarihindeki olayları sebep ve sonuçlarıyla açıklar.

    29.     Din-ahlâk ilişkisini açıklar. 

    30     Dinî-ahlakî konuları açıklamada nasslarla birlikte aklı ve bilimi kullanır.

    31     Dindeki inanç ve yorum farklılıklarını açıklar.

    32.     Dinsel anlayış ve uygulama farklılıklarının birer zenginlik olduğunu bilir.

    33.     Diğer dinleri temel unsurlarıyla tanır.

    34.     Kültürel mirası dinle bağlantısı açısından açıklar.

    35.     Dinin birlik ve beraberliğe olan katkılarını açıklar.

    Genel Kültür Yeterlikleri

    1.     Cumhuriyetin, demokrasinin ve laikliğin bireye ve topluma sağladığı kazanımları bilir.

    2.     Türkiye’nin sosyo-kültürel ve dinî yapısını tanır.

    3.     Din bilimleriyle diğer bilimler arasında gerekli ilişkileri kurar.

    4.     Din hizmetlerinin daha etkili yapılabilmesi için insan bilimlerinden yararlanır.

    5.     Din-kültür ilişkisini açıklar.

    6.     Din-birey ilişkisini açıklar.

    7.     Din-toplum ilişkisini açıklar.

    8.     Görevinin gerektirdiği düzeyde yabancı dil bilir.

    9.     Yerel, bölgesel, ulusal ve evrensel aktüaliteyi takip eder.

    10.     Tarihi ve güncel dinî akım ve oluşumları tanır.

    Eğitme-Öğretme Yeterlikleri

    1.     Din hizmetleriyle ilgili strateji, yöntem ve teknikleri uygular.

    2.     Etkili iletişim ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    3.     Vaaz, hutbe ve ders materyali hazırlar ve geliştirir.

    4.     Vaaz ve dersi etkili biçimde sunar. 

    5.     Yaygın din eğitimi ve öğretimi etkinliklerini planlar ve değerlendirir.

    6.     Görevi çerçevesinde Dinî konularda danışmanlık ve rehberlik yapar.

    7.     Hitabet ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    8.     Yetişkin eğitiminin ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    9.     Kur’an’ı yüzünden okumayı öğretmenin ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    10.     Sure ve dua öğretmenin yöntem ve tekniklerini uygular.

    11.     Alanıyla ilgili bilimsel yayınlardan yararlanır.

    12.     Din eğitimi ve öğretimiyle ilgili yeni yaklaşım, yöntem ve tekniklerden yararlanır.
    13.     Eğitim teknolojisindeki yeniliklerden yararlanır.

    14.     Bilgisayar ve Internet’i etkili kullanır. 

    15.     Din eğitimi ve öğretimi yapabilmek için, gerekli ortamı düzenler ve etkili bir biçimde yönetir.

    16.     Mesleği ile ilgili yeni projeler üretir ve uygular.

    17.     Türkçe’yi doğru ve etkili biçimde kullanır.

    18.     Önemli gün ve gecelerde program düzenler.

    19     Sorun çözme becerisine sahiptir.

    ÖZEL YETERLİKLER

    1.     Kur’an’ı, cemaat önünde tecvid üzere okur. 

    2.     Dinî özel gün ve gecelerde Kur’an okur.

    3.     Yasin, Mülk, Hucurat, Fetih, Rahman ve Nebe sureleri ile Duha suresinden Nas suresine kadar ezbere okur.

    4.     Kur’an’dan, okunması mutad olan kısımları (mihrabiye/aşr) okur.

    5.     Bütün namazları usulüne uygun kıldırır.

    6.     Günün anlam ve önemine ve cemaatin ihtiyaçlarına uygun hutbe hazırlar ve sunar.

    7.     Gerektiğinde cemaatin ilgi ve ihtiyaçlarına uygun vaaz hazırlar ve sunar.

    8.     Cenaze ile ilgili dinî görevleri usulüne uygun yapar.

    9.     Namazda okunan kısa sûrelerin anlamlarını bilir.

    10.     İlmihal konularını çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, seviyelerine uygun muhteva, yaklaşım ve yöntemlerle öğretir.

    11.     Yapılması mutad olan duaları Türkçeleriyle birlikte yapar.

    12.     Cemaatin iman, ibadet ve ahlak konularındaki sorularını cevaplandırır.

    13.     Yaz kurslarında öğreticilik yapar. Gerektiğinde müezzinlik yapar. 

     

     

    Kur’an Kursu Öğreticiliği Yeterlikleri

    A.     TEMEL YETERLİKLER

    Alan Yeterlikleri

    1.     1. Kur’an’ ı tecvid kurallarına göre yüzünden okur.

    2.     Kur’an’dan bazı bölümleri ezbere okur.

    3.     Okuduğu ayetlerin anlamlarını bilir.

    4.     Kur’an mealini kullanır.

    5.     Görevinin gerektirdiği düzeyde Arapça ve Osmanlıca bilir.

    6.     Kur’an’ın ana konularını sıralar.

    7.     Kur’an ve tefsirle ilgili temel kavram ve ilkeleri bilir.

    8.     Temel tefsir kaynaklarını sayar.

    9.     Tefsirler yardımıyla ayetlerin anlamlarını açıklar.

    10.     Hadislerle ilgili temel kavramları bilir.

    11.     Temel hadis kaynaklarını sayar.

    12.     İman, ibadet ve ahlak konularında yeterli miktarda hadis bilir.

    13.     Kullandığı hadislerin anlamlarını bilir.

    14.     Hadislerden yararlanmayla ilgili temel ilkeleri bilir.

    15.     Hadislerin güncel konularla ilgisini kurar.

    16.     Dinî kavramları doğru telaffuz eder ve anlamına uygun açıklar.

    17.     Temel fıkıh kavramlarını bilir.

    18.     Temel fıkıh kaynaklarını bilir.

    19.     Fıkıh kaynaklarından yararlanmayla ilgili ilkeleri bilir.

    20.     İman, ibadet ve ahlak ile ilgili temel kavram ilke ve esasları bilir.

    21.     İbadetlerin bireysel ve toplumsal faydalarını açıklar.

    22.     Duanın bireye katkılarını açıklar.

    23.     Hz. Peygamberin hayatını bilir.

    24.     Hz. Peygamberin dindeki konumunu açıklar.

    25.     Hz. Peygamberin tutum ve davranışlarından örnekler aktarır.

    26.     Görev alanıyla ilgili Hz. Peygamberi modeller.

    27.     İslâm tarihi ile ilgili temel kaynakları sıralar.

    28.     İlk dönem İslâm tarihindeki olayları sebep ve sonuçlarıyla açıklar.

    29.     Din-ahlâk ilişkisini açıklar.

    30     Dinî-ahlakî konuları açıklamada nasslarla birlikte aklı ve bilimi kullanır.

    31     Dindeki inanç ve yorum farklılıklarını açıklar.

    32.     Dinsel anlayış ve uygulama farklılıklarının birer zenginlik olduğunu bilir.

    33.     Diğer dinleri temel unsurlarıyla tanır. 

    34.     Kültürel mirası dinle bağlantısı açısından açıklar.

    35.     Dinin birlik ve beraberliğe olan katkılarını açıklar.

    Genel Kültür Yeterlikleri

    1.     Cumhuriyetin, demokrasinin ve laikliğin bireye ve topluma sağladığı kazanımları bilir.

    2.     Türkiye’nin sosyo-kültürel ve dinî yapısını tanır.

    3.     Din bilimleriyle diğer bilimler arasında gerekli ilişkileri kurar.

    4.     Din hizmetlerinin daha etkili yapılabilmesi için insan bilimlerinden yararlanır.

    5.     Din-kültür ilişkisini açıklar. 

    6.     Din-birey ilişkisini açıklar.

    7.     Din-toplum ilişkisini açıklar.

    8.     Görevinin gerektirdiği düzeyde yabancı dil bilir.

    9.     Yerel, bölgesel, ulusal ve evrensel aktüaliteyi takip eder.

    10.     Tarihi ve güncel dinî akım ve oluşumları tanır.

    Eğitme-Öğretme Yeterlikleri

    1.     Din hizmetleriyle ilgili strateji, yöntem ve teknikleri uygular.

    2.     Etkili iletişim ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    3.     Vaaz, hutbe ve ders materyali hazırlar ve geliştirir.

    4.     Vaaz ve dersi etkili biçimde sunar.

    5.     Yaygın din eğitimi ve öğretimi etkinliklerini planlar ve değerlendirir.

    6.     Görevi çerçevesinde Dinî konularda danışmanlık ve rehberlik yapar.

    7.     Hitabet ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    8.     Yetişkin eğitiminin ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    9.     Kur’an’ı yüzünden okumayı öğretmenin ilke, yöntem ve tekniklerini uygular.

    10.     Sure ve dua öğretmenin yöntem ve tekniklerini uygular.

    11.     Alanıyla ilgili bilimsel yayınlardan yararlanır.

    12.     Din eğitimi ve öğretimiyle ilgili yeni yaklaşım, yöntem ve tekniklerden yararlanır.

    13.     Eğitim teknolojisindeki yeniliklerden yararlanır.

    14.     Bilgisayar ve Internet’i etkili kullanır.

    15.     Din eğitimi ve öğretimi yapabilmek için, gerekli ortamı düzenler ve etkili bir biçimde yönetir.

    16.     Mesleği ile ilgili yeni projeler üretir ve uygular.

    17.     Türkçe’yi doğru ve etkili biçimde kullanır.

    18.     Önemli gün ve gecelerde program düzenler.

    19     Sorun çözme becerisine sahiptir.

    ÖZEL YETERLİKLER

    1.     İman, ibadet ve ahlak esaslarını açıklar.

    2.     Yüzünden ve ezbere Kur’an öğretim tekniklerini bilir ve uygular.

    3.     Belli başlı tecvid kurallarını örnekleriyle açıklar ve uygular.

    4.     Kur’an okumada öğrencinin yaptığı yanlışlıkları tespit eder.

    5.     Bazı sure (Yasin, Mülk, Hucurat, Fetih, Rahman, Nebe sureleriyle Duha suresinden Nas suresine kadar) ve duaları ezbere okur.

    6.     Öğrencilerin psikolojik, sosyal, dinî ve ahlakî gelişim özelliklerini tanır.

    7.     Konuya uygun öğretim, yöntem ve tekniklerini seçer ve uygular. 

    8.     Öğretim programına uygun araç-gereç ve materyalleri hazırlar.

    9.     Öğretim amaçlarına uygun ölçme ve değerlendirme araçlarını belirler.

    10.     Günlük, ünite ve yıllık ders planları yapar.

    11.     Öğrencileri derse güdüler.

    12.     Öğrencilerin bağımsız düşünme becerilerini geliştirir.

    13.     Öğrencileri bir sonraki derse hazırlar. 

    14.     Öğrencilere rehberlik yaparak olumlu davranmaya yönlendirir.

     

    Dinihaberler.com

  • İslami Moda Dergilerinin Amacı Ne?

     Bugün sözde “İslamî” moda dergileri, dindar kadını kime güzel gösterme hizmetine soyundu?

    Meşrulaştırma girişimi de burada devreye giriyor zaten. Takva zannıyla günaha girmeler, nafile uğruna farzı incitmeler yahut ilahi emirleri zaaflarımızla yoğurup günahlarımıza muhkem kaleler örme aymazlıkları… Nefsin türlü ayak oyunlarıyla en meşru şeyi bile necis edebiliyoruz!

    Asr-ı Saadet’te iyi ve kötü ya da karayla ak çok net biçimde ayrılmıştı. Tabir yerindeyse “kıvırmak”  pek mümkün değildi. Ama bugün öyle değil… Öylesine iç içe ki her şey, bâtılı haktan ayırmak için çok dikkatli ve uyanık olmak gerekiyor.  Nice hak, bâtılın tozlu söylemleri arasında flulaşıyor, hatta görünmüyor. Ve nice bâtıl, hak peçesine bürünmüş, peşinden koşturuyor. Ve biz Kur’an ve hadisin ruhuna muhalif nice şeyleri, üzerindeki süslü söylemlere kanıp kabulleniyor ve bunu din adına yaparak meşrulaştırıyoruz!

    Tesettürün hakikati “setr”edildi

    Tesettür gizle(n)mektir. Kılık, kıyafet ve tavırlarıyla “Ben buradayım!” diyenin başında tesettürden çok tereddütler vardır. Tesettür, kadının sığınağıdır; şehvetin ve gayr-i meşru nazarların zehirli oklarından korur. Tesettür, vücut mülkünü Malik-ül Mülk’e teslim etmiş ve tasarruf hakkını onun mutlak iradesine bırakmış bir kadının kulluk şiarıdır. Tesettür,  kadın ruhunun, dünyanın sahte ışıltısına çektiği perdedir. Tesettür, sahteliğin sanal prangalarından kurtulmuş özgür kadının şükrüdür. Hâsılı, tesettür kulluktur.

    Ama kulluk bedel ister. Allah insanı iddiasıyla imtihan eder derler. İman ve kulluk bir iddiadır: “Nefis ve şeytanın rağmına, emanet ettiğin mülkü, senin için muhafaza etmeye ant içtim Allahım! Mülk senindir. İrademi iradene, nefsimi emrine teslim ettim!” demektir. Bu iddia ispatı gerektirir.

    İşte tesettür böylesine bir kulluk şuurunun ispatıdır. O bir fantezi değildir. Her iki tarafı da razı etmenin aracı hiç değil! İnsan ya Allah’a aittir ya da onun dışındaki şeylere… Kendisini Allah’a ait hisseden, başkasının kendi üzerinde –O’nun rızası dışında- tasarruf etmesine razı olmaz.

    Sözde “İslamî” moda dergilerinin hal-i pür melali ortada

    Bugün sözde “İslamî” moda dergileri, dindar kadını kime güzel gösterme hizmetine soyundu? Kadının kendisine mi? O zaman başkasının görmesine ne gerek var? Kocasına mı? Başkasının görmesine yine gerek yok! Allah’a mı? Panter desenli, ışıl ışıl eşarplarla öyle mi? Resulüne mi? “Chanel Allure” parfüm ile hem de!

    Kim kaldı geriye? Toplum… Yani dışarıdaki insanlar… Bu da haramdı bildiğim kadarıyla…

    Yapılan işler hiç de “âlâ” değil

    Müslümanların “best of”larını, kapitalizmin değer atfederek belirginleştirdiği ve saygınlaştırdığı  değerler değil, aidiyetini belirlediği inancının ortaya koyduğu  değerler oluşturur. Müslüman en iyisini giymek, en iyisini yemek, en iyisine binmek yerine, en doğruyu konuşmak, en iyi yardımı yapmak, en güzelini giydirmek ve en iyisini yedirmekle mükelleftir.

    Yani, söz konusu dergilerin yaptığı tam bir felaket! İtibara alınmayacağımın farkındayım ama bir görev addettiğim için yine de söylüyorum: Gelin kadınlarımızı dünyevî ve nefsanî olanların “best of”larına değil, rıza-yı İlahi’ye matuf “best of”lara yönlendirin.

    Hz. Fatıma ve Hz. Aişe annelerimiz, bu kıyafetlerinizle sahabe arasında dolaşmanıza izin verirler miydi?! Rasulullah (s.a.v), o sıktığınız parfümlerle, o bir kilometre ötelerden gözüken kıyafetlerinizle sahabe arasında bulunmanıza razı gelir miydi? Panter desenli örtülerde, “Gucci” parfümlerin refakatinde, bu gidiş nereye Allah aşkına?!

    Bu dergilerin ve saf gönülleriyle onlara uyanların yaptıkları hiç de âlâ değil… Farkında değiller ama böyle yaparak hem dünyada hem de ahirette kendilerine çok a’da kazandırırlar!

     

    Osman Sertuğ 

     

     

     

    Dünyabizim

  • Dindarlardan Sanatkar Olmaz

    Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Hoca, sanatın ne ve sanatkârın kim olduğu kadar sanatın ne olmadığını, sanatkârın kim olmadığını da anlattı sohbeti boyunca.

    Ezber bozan ifadesini kullandık az yukarda. Tesadüfen kullanılan bir ifade değildi bu. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Hoca, gerçekten de ezberleri bozdu. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Hocanın, konunun daha iyi anlaşılması için kullandığı bazı terimlerin teknik anlamda kullanıldığı göz ardı edilmemeli. Ya da bazı terimlerin, aşılması gereken bir şeyin sınırlarını belirlerken teknik/mecaz anlamda kullanıldığı hesaba katılmalı. Bu terimler, dine ait terimler olduğunda, özellikle bu hesaba katılmalı.

    Rembrandt ile mağara duvarına şekil çizen adamı ilişkilendirmek doğru mu?

    Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Hoca, belli bir birikim sahibi olduktan sonra sanata salt sanat olarak ve sadece ontolojik olarak bakmaya başladığını belirttikten sonra, konunun daha iyi anlaşılması için şunları söyledi:

    “Sanata ontolojik olarak bakmalı. Diyelim ki elimize sanat tarihiyle ilgili bir kitap geçti. Bu kitapların hepsinin belli bir formatı vardır. Sanatı mağara duvarlarındaki resimlerden başlatıp Rembrandt’la ilişkilendirirler. Sanki bir süreklilik varmış gibi. Bu bakış açısı doğru mudur? Elbette yanlıştır! Mağara duvarına o resmi yapan kişi bir sanatçı mıdır? Elbette hayır! Her şeyi bu kadar zorlamamalı.”

    Mimar Sinan sanatkâr mı, zanaatkâr mı?

    Kendi tarihimizden de örnekler veren Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Hoca, hepimizin hayranlıkla eserlerini seyrettiği veya dinlediği abide şahsiyetlerin sanatkâr olup olmadıklarını tartışmaya açarak şunları söyledi: “Mesela Mimar Sinan, Itri, Baki… gibi şahsiyetler sanatkâr mıdır? Tümüne sanatkârdır demek, onların dünyasını anlamamak olur. Onları kendi zamanlarında, kendi değer yargılarıyla değerlendirmek gerekir.

    Burada önemli olan ölçüleri tutturmaktır. Sanat, belli bir birikimi arka plana alarak yapılırsa, bir şeyi değiştirme iddiasında olursa sanattır. İddiası olmayan hiçbir şey sanatın içine girmez. İddiasız kişi de sanatkâr olamaz. Sanatçı aleniyet peşinde koşan, iddia sahibi olan, yaptıklarının görünmesini isteyen kişidir. Sanat hadsiz ve hudutsuz bir şeydir. Sanatçı da hudut tanımaz. Bu böyle olduğu için kendine güvenmeyen, yaptığının iddiasını taşımayan kişi sanatkâr değildir. Sınırları ‘edepsizce’ zorlama iddiasındaki kişi sanatkârdır.

    Olayı böyle tanımladıktan sonra Mimar Sinan’a baktığımızda, Mimar Sinan, eserleri için, ‘Allah’a olan şükrünü ifade etmek, bağışlanmak için bunları yaptım.’ der. Bu tavır mümince bir tavırdır ama sanatkârca bir tavır değildir. Olaya bu açıdan baktığımızda, Sinan bir sanatkâr değil, zanaatkârdır. Yapı ustasıdır.”

    Süleyman Seyfi ÖğünPeki, sanatkâr kimdir, sanatkârın tutumu nasıldır?

    Sanatın ontolojik sınırlarını bu şekilde belirleyen Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Hoca, düşüncesini açıklamaya Batı dünyasından örnekler vererek devam etti: “Mozart sanatkâr değildir. Sırtını sermayeye yaslamıştı ve hamisiz kalınca da sokağa düştü, bu şekilde de sahipsiz bir şekilde öldü gitti. Ama Beethoven sanatkârdır, iddialıdır ve tavrını özgürlükten yana koyar. Beethoven ‘Ben!’ der. İlişkilerini hep reddetme üzerine kurar. Sanat ve sanatkâr bağımsızdır ve her türlü bağımlılık ilişkilerini reddeder. Bu anlamda, sanatın ontolojisine bakıldığında, Beotheven sanatkârdır.

    Mesela, gözlerinin içine bakıp da kendisinden şapkasını çıkarıp saygı ifadesinde bulunmasını bekleyen prense karşı Beethoven, şapkasını kulaklarına kadar indirerek isyan eder. İşte sanatkâr budur!”

    Osmanlı’da hanedan ve sanatı himaye geleneği

    Süleyman Seyfi Öğün Hoca, Osmanlıda hanedan-sanatçı ilişkisine de değinerek şunları söyledi: “Bizde hanedanlar da sanatkâr (!) olduğu için hanedanlar sanatkârları himaye etmiştir. Şu an bizim sanatkâr diye baktığımız kişiler, bir şekilde bağımlılık ilişkisi yaşadıkları için, bizim hayran olduğumuz şeyleri yapmış olsalar bile ontolojik olarak sanatkâr değil, zanaatkârdırlar.

    Itri, Mimar Sinan, Dede Efendi gibi şahsiyetler ontolojik kaygılar taşımışlar ve ortaya harika eserler çıkarmışlardır. Ama ontolojik anlamda iddia sahibi olamadıkları için de sanatkâr olamamış, zanaatkâr kalmışlardır.”

    Sanatın sermayeyle imtihanı çetin

    Ontolojik kaygıların gelip tosladığı duvarın sermaye olduğunun altını çizen Süleyman Seyfi Öğün Hoca, bu konuda şunları söyledi: “Bugün sanat ontolojisi çökmüştür. Bunu çökerten de sermayedir, sermayenin bugün aldığı biçimdir. Sözgelimi yazarlar, sanatsal iddia ile eserlerini yazarlar. Ama bunların bir de basılması, dağıtılması, satılması süreci vardır. İşte bu aşamada sermaye devreye girer. Sermaye, tüm bu zinciri organize eder.

    Ve fakat bir zaman sonra aynı sermaye, yazara ‘Halk seni anlamıyor. Halkın anlayacağı şeyler yaz.’ der. Yazar buna direndiğinde, sermaye, ‘Ben de senin kitaplarını basmam, halkın anlayabileceği yazarlar bulurum.’ der. Bu aşamadan sonra yazar ya ontolojik kaygılarından vazgeçerek söz zanaatkârı olur ya da kaygılarından vazgeçmez ama bu sefer de iddiasını aleni kılacak araçlardan yoksun kalır. Bu şekilde sermaye, sanatkârı esir alır.”

    Dindardan sanatkâr olur mu?

    Süleyman Seyfi Öğün Hoca, dindar-sanatkâr ilişkisine de değindi. Bu konuda dedikleri şunlar: “Dindardan sanatkâr olur mu? Olur olmasına ama o sanatkârın dindarlığı da sorunlu olur. Çünkü sanat, itaatı ve bağımlılığı reddeden bir yapıya sahiptir. Dindarâne bir hayat sürülerek sanatkâr olunamaz. Sanatkâr, sınırları zorlayan kişidir. Sanat aleni kılınmak istenir, tevazuyu reddeder, iddialıdır. Yaptığından haya eden ve şöhret bulacak diye çekinen birinin sanatkâr olması beklenemez.”

     

    Ahmet Serin 

    Dünyabizim

  • Kominist Ne Sosyalist Ne Müslüman Ne

     

    Fakat çok önemli noktalarda birbirimizden çok uzak olduğumuzu çok geçmeden farkettim. Çünkü teoride cazip gibi görünen sosyalizm-komünizm pratikte hep rüya düşmanı olmuştur. Kısıtlayıcıdır. Fazlasıyla somuttur. Materyalleri idealize eder. Melekleri yeryüzünden ve hatta bütün bir evrenden kovmak ister ve kovduğuna inanır. Üstelik hem teoride hem de pratikte rüyaların Yüce Sahibi’ne düşmandır daima.

    Bütün bunları öğrendikten sonra artık gomünist olamayacağımı anlamıştım

    Sezai Karakoç üstadın saptamasıyla fazlaca kincidir. Kindarlık adalete vardırmaz kişiyi veya sistemi. Yeni bir haksızlık biçimi şeklinde organize olur. Klikler ve fraksiyonlar oluşur. Ağız dalaşı ve güç savaşı başlar. Hâkimiyeti ele geçiren klik, diğer unsurları, milletleri, muhalifleri tavuk keser gibi keserek seslerini kısar. Halkları korkutup söz dinleyen kuzulara dönüştürmek için baskı ve korkutma son sürat devam eder.

    Propaganda bıktırıcı, usandırıcı bir yavanlıkla bütün sokakları kaplar. Her beş kişiden üçü ajan olur. Diğer iki kişiden biri de gammazcılığa özendirilir. Biri ise korkuyla bekler.

    Bütün bunları öğrendikten sonra artık gomünist olamayacağımı anlamıştım. Biraz sosyalistliğidenesek bari diye düşünüyordum ki Türkiye’deki sahici sosyalistlerin hem ne kadar yalnız olduklarını farkettim hem de sosyalizmde içki-n bulunan kilise-din(in)e düşmanlığın nasıl İslam’a pervasızca ve acımasızca yöneltildiğini gördüm. Benim gomünist olamama hikâyem böyle uzayıp gider. Lakin kısa kesilmesi kıssadan hisse alınmasına mani olmadığından bu kadarla yetiniyorum.

    Şimdi koca koca adamlar, meydanlarda acaib’ül-garaib bir sevdanın peşine düştüler

    Şimdi koca koca adamlar, Kur’anî kavramlaryetersiz kalıyormuş gibi meydanlarda acaib’ül-garaib bir sevdanın peşine düştüler. Mehlika Sultan desem değil. Kızılelma desem çok ayıp olacak. Bir retorik tutturulmuş gidiliyor. Üstelik başkalarının açtığı ve yürünmesine izin verilen bir yolda… Yani bir yol açmıyor bu arkadaşlar.

    Ne kadar süredir yürürlükte olan bir kavramın başına İslam(î) kelimesini getirerek yepyeni bir şey yapmış olmazsınız. Ayrıca mesela şunu da sorarım o arkadaşlara: Neden en emekçi Müslüman Nuri Pakdil komünist ve hatta sosyalist olmadı?


    Mustafa Nezihi 

     

     

    Dünyabizim