Yıl: 2012

  • Mehmet Görmezden Gazze çağrısı!

    Gebze İlçe Müftülü’ğün yeni binasının açılışına katılan Görmez, burada yaptığı konuşmada, yeni Hicri yıla ve Muharrem ayına girildiğini hatırlatarak, ”Geçmişte Kerbela’da yaşanan o acı olayların aynısı, ne yazık ki bugün Gazze’de yaşanmaktadır. Gazze’de yaşanan bu insanlık dışı katliamların biran önce son bulması için dua ediyoruz” şeklinde konuştu.

    Şehirlerin de insanlar gibi kalbi ve ruhunun olduğunu ifade eden Görmez, bu şehirlerin yöneticileri, bu ruhun ve kalbin çalışması için birlikte çalışma yapması gerektiğini vurguladı.

    Görmez, müftülüğün, müezzinin, imamın, diyanetin görevinin değiştiğini anlatarak, Diyanet camiası olarak manevi hayatın daha iyi olması için hizmet etmek için var olduklarını, artık sadece makamında oturan din görevlileri değil, hakla cemaatle iç içe olmak gerektiğini bildirdi.

    “ÖĞRETMENLE İMAMIN BİR OLMASI LAZIM”

    Yaşadıkları şehirlerde din görevlilerin bilmesi gereken bazı önemli hususların olduğuna dikkati çeken Görmez, şunları söyledi:

    ”Din görevlilere şu soruları soruyorum, Gebze’de kaç sokak çocuğu var, hapishanede kaç mahkum var, alkol tüketimi ne kadar ve boşanma oranı ne kadar, şehirlerin manevi hayatını etkileyen kötülükler neler? Bunları bilmek gerekir. Öğretmenle imamın bir olması gerekir. Bir binada yaşayan bir insanın kalbi kırıldığı zaman o binada bulunan herkesin kalbi kırılmış gibi olması ve hissedilmesi gerekir.”

     

  • Görmez: Türkiye Kuran Yarışmalarında Gerektiği Gibi Varlık Gösteremedi

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Türkiye”nin bugüne kadar uluslararası Kuran

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Türkiye’nin bugüne kadar uluslararası Kuran yarışmalarında gerektiği gibi varlık gösteremediğini belirterek, “Bu eksikliği gördüğümüzü ve gidermek için süratli adımlar atmaya başladığımızı ifade etmek isterim” dedi.

    Görmez, Uluslar arası Kıraat Sempozyumu’na katıldı. Zeytinburnu’ndaki Novotel’de düzenlenen sempozyumun açılışında konuşan Görmez, “Sadece dünyanın muhtelif dillerinde Kuran’ı anlamak için yazılan tefsirleri bir araya getirecek olursak, herhalde bu kaynakları, kitapları bir arada tutacak kütüphane bulunmayacaktır. Aynı şekilde Kuran-ı Kerim’le ilgili muhteşem bir edebiyatımız var, bütün dillerde ve lehçelerde. Osmanlıca kaynaklarda Kuran’ın lafzı yerine, Nazm-ı Celil kelimesi kullanılır. Kuran’ın manasıyla birlikte Nazm-ı Celil’i nesilden nesile en güzel bir şekilde ortaya koymak için, sadece bir ilim değil, ilimler ortaya konmuş. O ilimler, âlimler, hafızlar, kurralar yetişmiş; bir taraftan sadırlarla nesilden nesile nakletmiş, diğer taraftan satırlarla nesilden nesile nakletmiştir” diye konuştu.

    Kıraat ilminin daima Kuran ilimlerinin önemli bir parçası olduğunu aktaran Görmez, “Kıraat ilmi denildiğinde zuhurundan günümüze kadar değerinden hiçbir şey kaybetmeyen bir ilmi ve geleneği kastediyoruz. Zira Kıraat ilmi evvelemirde Kuran’ın mevsûkiyetiyle doğrudan irtibatlı olması hasebiyle büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra kıraatler Kuran’ın mucize oluşunu gösteren delillerden birisidir. Bunca okuyuş farklılığının herhangi bir tezat ve çelişki oluşturmaması, ancak mucizeyle izah edilebilir. Öte yandan kıraat farklarının, gelenekte, Kuran’ın mana ve mesajının ortaya çıkarılmasına katkıda bulunan, muhtelif mana takdirine ve istinbatına imkân veren bir araç olarak değerlendirilmiş olması da kıraat ilmini her zaman için önemli kılan bir diğer husus olmuştur. Zira İslam düşüncesinin şekillenmesinde kıraat farklarının katkısı kayda değerdir. Bu sempozyumun söz konusu hedefe ulaşma noktasında attığımız bir ilk adım olmasını temenni ediyorum” şeklinde konuştu.

    Görmez, bugün ülkemizde genel Kuran eğitimi veren 15 bin 262 kursun yanında sadece hafızlık eğitimi veren 910 Kuran kursunun olmasının bu ihtimamın en açık göstergesi olduğunu söyledi. Görmez, “Yine imam hatip okullarımızın ve ilahiyat fakültelerimizin ders müfredatında yoğun bir şekilde Kur’an kıraatine yer verilmiştir. Bu yıl ülkemizdeki tüm orta dereceli okullara Seçmeli Kuran Okuma dersi konulması ise halkımızın Kur’an kıraati hakkındaki yüksek talebini ve bilincini ifade etmektedir” dedi.

    Türkiye’nin bugüne kadar uluslararası Kuran yarışmalarında gerektiği gibi varlık gösteremediğini belirten Görmez, “Bu eksikliği gördüğümüzü ve gidermek için süratli adımlar atmaya başladığımızı ifade etmek isterim. İşte bu sempozyum böyle bir yaklaşım sonucunda gerçekleşmektedir.

    Son tahlilde, Kuran metnini ele alan en ciddi batılı araştırma açısından Kuran, versiyonu olmayan bir dünya klasiğidir. Bunun bizim dünyamızdaki karşılığı ise Kuran’ın bir benzerinin asla olmadığı ve olmayacağıdır ve Kuran’ın tehaddisinin devam ettiğidir.

    Allah Kuran’da sadece Kuran’ın mucizevî karakterine vurgu yapmıyor, aynı zamanda onun hangi alanda mucize olduğunu da açıkça ifade ediyor” diye konuştu.

    Görmez, konuşmasında Müslümanlara yönelik yapılan saldırılara da değinerek, “Yeni hicrî yılın başlamasından itibaren, Müslümanlara yönelik katliamların sona ermesini, Suriye’de kanın durmasını, Arakan’daki Müslümanların tekrar vatanlarına kavuşmalarını yüce Allah’tan niyaz ediyorum” dedi.

  • Obez kullarına da acı ya Rabbi!

    Yedi milyar nüfusumuz varsa, bunun 908,283,704 insanımız aç, 7,447,615 kişiyi açlığa kurban vermiş isek…
    Buna mukabil 1,562,289,954 insan normalin üzerinde bir kiloya sahip ve bunların içinde de 520,763,318 kişi obez ise…
    Böyle bir dünyanın çivisi çıkmış demektir.
    Denge yok olmuş, düzen bozulmuş, fesad ortaya çıkmış demektir.
    Hani bir fıkra anlatırlar: İri kıyım şişman bir adam; bir deri, bir kemik derecesinde zayıf birine şöyle demiş:
    “-Seni gören de, dünyada kıtlık var zanneder!” Sıska adam cevap vermiş:
    “-Seni gören de bu kıtlığın sebebini anlar!”

    Sahi normalin üzerinde kiloları olan ve onları üzerlerinden atmak için, beslendikleri için harcadıklarından daha fazla harcamak durumunda kalan bu insanlar, bizim bir deri bir kemik kalmış ve birçoğu da açlıktan ölmüş olan insanların âhını almış olmasınlar!

    Bu denge baştan mı bozuktu yoksa sonradan mı ortaya çıktı. Çıktıysa sebebi neydi:
    Herkes için yeterli bir cevap olur mu bilemem ama Kur’an bu konuda açık seçik şeyler söylüyor ve “Karada ve denizde fesât (bozgun) ortaya çıktı ve bu insanların bizzat kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu oldu”[1] diyor (er-Rûm 30/41)

    Belli ki asırlar boyu süren bir sömürü düzeni var. Nerede bir zengin varsa tavukları bizim bahçede yemleniyor, gidip kendi kümeslerine yumurtluyor. Batı ineğinin kafası bizim musurda[2], memesi orada; yenilen yem bizim yem, sağılan süt onların sütü. Bizim siyasiler de “onlar bizimle birlikte” diye el çırpıp zenginlerle aynı mekanda olmanın sevincini yaşıyorlar.

    Bu bir felaket midir ve biz bunu hak ediyor muyuz?
    7,447,615 kişinin açlığa kurban edilmesi ve neredeyse her yedi kişiden birinin yatağına aç girmesi felaketlerin en büyüğü olmalıdır.

    Eğer buna bir müsebbip ve suçlu arıyorsak onu da kendimizde aramalıyız: Çünkü Kur’an “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.”[3] diyor (eş-Şûrâ 42/30). Üstelik başımıza gelenin ıskontolu olduğuna da dikkat çekiyor.

    Peki buna Allah ne diyor, Allah’ın adaleti nerede derseniz, onun cevabını da gene Kur’an söylüyor:
    “Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.”[4] (Fâtır 35/45)

    Allah’ım! Bizi içimizdeki beyinsizler yüzünden helak etme.
    Bize acı!
    Bize acıma duygusu ver!
    İnsanlarımız acından ölmesin!
    Yavrularımız, içinde kemiklerin birbirine tokuştuğu bir deri torbasına dönmesin!
    Her gün biraz daha fazla ihtiyacından fazla tüketen insanlarımıza insaf ver. Onlara da acı! Acı ki karınlarını doyuran miktardan fazlasının, aslında başkasının hakkı olduğunu bilsinler.

    Dua ile!

    GARİBCE

  • İlahiyat Camiası Bu Sempozyumda Buluşuyor

    PROGRAM

    23 Kasım 2012 Cuma

    AÇILIŞ OTURUMU
    Saat: 9.30 – 10.45

    Başkan: Prof. Dr. Salih TUĞ
    Emekli Öğretim Üyesi

    Açılış Konuşmaları:
    1. Prof. Dr. Ali ÖZEK
    İslâmî İlimler Araştırma Vakfı (İSAV) Başkanı
    2. Prof. Dr. Ali KÖSE
    Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı
    3. Mustafa KARA
    Üsküdar Belediye Başkanı
    4. Mustafa GÜLER
    Üsküdar Kaymakamı
    5. Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK
    Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı
    6. Prof. Dr. Zafer GÜL
    Marmara Üniversitesi Rektörü
    7. Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
    Diyanet İşleri Başkanı

    * * *
    ÇERÇEVE TEBLİĞİ / AÇIŞ KONFERANSI
    Saat: 10.45 – 11.30

    Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
    Diyanet İşleri Eski Başkanı
    * * *
    ARA
    (Cuma Namazı ve Öğle Yemeği)

    23 Kasım 2012 Cuma

    I. OTURUM
    Saat: 14.00 – 15.30

    Başkan: Prof. Dr. M. Saim YEPREM
    TDV Yayın Kurulu Başkanı

    1. Tebliğ: “Yahudilik, Hıristiyanlık vb. Kadim Geleneklerde Hac; İslâmiyet’in Haccıyla Karşılaştırmalı”
    Prof. Dr. Ali ERBAŞ
    DİB Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü

    Müzakere:
    Doç. Dr. İsmail TAŞPINAR
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
    * * *
    2. Tebliğ: “Cahiliye Haccı Nasıl İslâmî Hacca Evrildi?”
    Prof. Dr. Ali AKPINAR
    Gaziantep Ü. İlahiyat Fakültesi Dekanı

    Müzakere:
    Prof. Dr. Adem TUTAR
    Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi

    ARA (Çay)
    23 Kasım 2012 Cuma

    II. OTURUM
    Saat: 16.00 – 17.30

    Başkan: Prof. Dr. Muhsin DEMİRCİ
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi

    3. Tebliğ: “Haccın Ruhu; Fikrî ve Manevî Boyutu, Hacdaki Sembolizm”
    Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ
    Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

    Müzakere:
    Prof. Dr. Necdet TOSUN
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
    * * *
    4. Tebliğ: “Haccın Hikmetleri, Anlam ve Önemi”
    Ekrem KELEŞ
    Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
    * * *
    5. Tebliğ: “Haccı Nasıl Anlamalıyız?”
    Ali Rıza DEMİRCAN
    Araştırmacı – Yazar

    Müzakere:
    Prof. Dr. Orhan ÇEKER
    Necmettin Erbakan Ü. İlahiyat Fakültesi

    Akşam Yemeği

    24 Kasım 2012 Cumartesi

    III. OTURUM
    Saat: 10.00 – 12.00

    Başkan: Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ
    İstanbul Ü. İlahiyat Fakültesi Dekanı

    6. Tebliğ: “Hazret-i Peygamber’in Hac Tatbikatı”
    Rıfat ORAL
    DİB Selçuk Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

    Müzakere:
    Yrd. Doç. Dr. Aynur URALER
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
    * * *
    7. Tebliğ: “Hac İbadetinin Uygulanışı; Hacca Dair Fıkhî Hükümler”
    Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi

    Müzakere:
    Prof. Dr. Hasan ELİK
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi

    Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR
    İstanbul Ü. İlahiyat Fakültesi

    * * *
    ARA (Öğle Yemeği)

    24 Kasım 2012 Cumartesi

    IV. OTURUM
    Saat: 13.30 – 17.00

    Başkan: Prof. Dr. Suat YILDIRIM
    Emekli Öğretim Üyesi

    8. Tebliğ: “Haccın Psikolojisi; Sosyal Hayata Etkileri”
    Prof. Dr. Faruk KARACA
    Atatürk Ü. İlahiyat Fakültesi

    Müzakere:
    Doç. Dr. Ali AYTEN
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
    * * *
    9. Tebliğ: “Kur’ân’da Haccın Kavramsal Çerçevesi”
    Prof. Dr. Murat SÜLÜN
    Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi

    Müzakere:
    Prof. Dr. Mustafa ALTUNDAĞ
    İstanbul 29 Mayıs Ü. Uluslar arası İslâm ve Din Bilimleri Fakültesi
    * * *
    ARA (Çay)

    DEĞERLENDİRME OTURUMU
    Doç. Dr. Rahmi YARAN, İstanbul Müftüsü
    Prof. Dr. Mehmet ERDOĞAN, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
    Prof. Dr. Mahmut KAYA, Emekli Öğretim Üyesi

    KAPANIŞ

     

     

  • Osmaniyede Kurulacak İlahiyat Fakültesi İçin Çalışmalar Sürüyor

    Osmaniye Ensar Vakfı’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Şube Başkanı Esat Çetin, “Öncelikle Ensar Vakfı’nın Kamu Yararına Çalışan Vakıf statüsüne alındığını müjdelemek istiyorum. İnşallah bundan sonra da buna yakışır çalışmalar yapmaya devam edeceğiz. Bilindiği gibi çalışmalarımızdan biri de OKÜ bünyesinde bir İlahiyat Fakültesi kurulmasıydı. Çok şükür bunu başardık ve fakültenin kurulmasını sağladık. Fakülte için son aşamaya gelindi. Bakanlar Kurulu’nda karar alındıktan sonra kesinleşmiş olacak. Oradan da bir pürüz çıkmayacaktır. Şimdi bundan sonra fakültenin binasının yapılması için çalışma başlattık. Bugün de burada İlahiyat Fakültesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği ile birlikte bu toplantıyı düzenledik” dedi. Konuşmasının sonunda önümüzdeki 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle öğretmenlerin gününü de kutlayan Esat Çetin, ayrıca 17 Aralık’ta Osmaniye’de Hz. Mevlana’yı Anma ve Vuslat Gecesi düzenleyeceklerini söyledi.

    İlahiyat Fakültesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Ömer Yağmur da Esat Çetin’e bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı teşekkür ederek, “Bilindiği gibi Ensar Vakfı Osmaniye Şubesi, OKÜ bünyesinde İlahiyat Fakültesi kurulması çalışmalarını sürdürdü. Şimdi biz de dernek kurarak, fakülte binasının yapılması için çalışıyoruz. Bununla ilgili olarak bugüne kadar Valilik, Belediye, Rektörlük ve Müftülük ile görüşmelerimiz oldu. Geçen hafta da TBMM’ne giderek görüşmelerde bulunduk. Bu ziyaretimizde Başbakanımız ile, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bey ile, aynı zamanda hemşerimiz olan YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof.Dr. Tufan Buzpınar bey ve Osmaniye milletvekillerimiz ile görüştük. Sağolsunlar hepsi de bize destek sözü verdi. Kurulacak fakültenin hem Osmaniye’ye hem de üniversitenin büyüme ve gelişmesine katkısı olacağını söylediler. Hatta çalışmaların İlahiyat Fakültesi ile sınırlı kalmamasını, başka fakülteler için de yapılmasını istediler. Bu sözler de bizi memnun etti. Şimdi üniversitemizin 20 dönüm hissesine sahip olduğu 41 dönümlük arsanın alınması için çalışıyoruz. İnşallah bunu da en kısa sürede çözdükten sonra fakültenin yapımına başlayacağız” şeklinde konuştu.

  • Rusyada helal gıdaya büyük talep var


    Dünya genelinde 170 milyar dolara ulaşan helal gıdaya talep artıyor.
    Kenan Baş’ın haberi;

    İslamî kurallara göre üretilen helal gıdayı, Müslümanlar kadar, gayrimüslimler de tercih ediyor. Rusya’da ‘helal’ etiketinin olması daha hijyenik ve katkı maddesi olmayan ürün olarak algılanıyor.

    İslamî kurallara göre üretilmiş olmasının yanı sıra ‘sağlıklı, kaliteli, temiz, güvenli’ olan helal gıda Müslümanlar kadar, gayrimüslimler tarafından da tercih ediliyor. Resmî kayıtlara göre 25 milyon Müslüman’ın yaşadığı 150 milyon nüfuslu Rusya’nın orta bölgesi olan Volga’da helal gıda tüketicilerinin yüzde 90’ını gayrimüslimler oluşturuyor. Helal gıdaya ilgiyi fark eden gayrimüslim üreticiler de gerekli şartları yerine getirerek üretim yapmak için belgelendirme kuruluşlarının kapısını çalıyor.

    Tüm Rusya Helal Belgelendirme Merkezi Genel Müdürü Dinar Sadıkov, Rusya Federasyonu’nda bir zamanlar cami imamlarının ifa ettiği görevi şimdi Moskova ve Kazan’da bulunan iki belgelendirme kuruluşunun yaptığını söyledi. Sadıkov, gayrimüslim ülkelerde Müslümanlara has standart kabul ettirmenin zor olmasına karşın önemli gelişmeler yaşandığını ifade etti. Özellikle 2009’dan sonra helal üretim yaparak belge almak isteyen şirketlerin sayısında yüzde 30’un üzerinde artış olduğunu dile getiren Sadıkov, üç yıl önce 100’ü bulmayan firma sayısının 350’ye ulaştığını söyledi. Sadıkov, Rusya’da sahibi ya da genel müdürü Müslüman olmamasına karşın, ‘helal’ belgeli şirketlerin cirolarındaki artışı görenlerin de şartları yerine getirmek istediğini belirtti.

    Türkiye’de, İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) kriterlerine göre helal gıda belgelendirmesi yapan birkaç kuruluş bulunuyor. Türk Standardları Enstitüsü (TSE) bir yıl önce kabul edilen SMIIC standardının ardından 120 firmayı belgelendirdi. Belgelendirme alan firmaların neredeyse tamamının ihracata yönelik faaliyet sürdüren şirketler olduğunu belirten TSE Başkanı Hulusi Şentürk, ağırlıklı olarak et ve süt ürünleri ihraç edenlerin belge aldığını söyledi. Türkiye’de 30 civarında belgelendirme yapan Dünya Helal Birliği’nin Genel Başkanı Ahmet Gelir de kendilerinden belge alan firmaların ihracatta ciddi artışlar yakaladığını söyledi. Ahmet Gelir’in verdiği bilgiye göre, dünyada belgelendirme pazarının parasal büyüklüğü 170 milyar dolar civarında. Bunun 16 milyar dolarını, gayri safi milli hasılaları 6 trilyon doları bulan 57 İslam ülkesi oluşturuyor. Belgelendirme pazarından aslan payını İngiltere, Fransa, Almanya, ABD ve İsrail alıyor.

    Rusya’da ‘helal’ etiketinin olması özellikle daha hijyenik ve katkı maddesi olmayan olarak algılanıyor. Ruslar, helal et ürünlerini diğerlerine göre daha lezzetli bulduklarını söylüyor. Rus gazeteci Aleksandr Buzayev, Hıristiyan Ortodoks kökenli olduğunu söyleyerek, helal eti tercih etmesini şu sözlerle anlatıyor: “Psikolojik olarak temiz olduğu görüşündeyim. Benim için bunun dinle bir ilişkisi yok.” Helal eti tercih eden Ruslardan Artur Praymak da Müslüman olmadığını ancak Moskova’daki helal marketlerindeki ürünleri tercih ettiğini dile getiriyor.

    Zaman

  • Türkiyenin İlk Yedi Minareli Camii

    İstanbul Çamlıca Tepesi’ne yapılacak caminin 6 değil 7 minareli olacağı açıklandı.

     

    Çamlıca Tepesi’ne yapılması planlanan caminin 6 değil, 7 minaresi olacak. Dış avlunun ortasına yapılacak sekizgen şeklindeki ‘zaman minaresi’nde bir saat yer alacak.

    İstanbul Cami ve Eğitim-Kültür Hizmet Birimleri Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından düzenlenen yarışmada, Mimar Bahar Mızrak ile Mimar Hayriye Gül Totu’nun birlikte hazırladıkları projenin uygulanmasına karar verildi. Bu haber www.dinihaberler.com adresinden kopyalanmıştır

    Türkiye’de Sultanahmet Camisi’nin yanı sıra Mersin’deki Muğdat Camisi ve Adana’daki Sabancı Merkez Camisi’nde 6 minare bulunduğunu hatırlatan Mimar Bahar Mızrak, ”Bizim camimiz 6 değil, 7 minareli” açıklamasında bulundu.

    Mızrak, “7’nci minare dış avlunun ortasındaki zaman minaresi. Sekizgen şeklindeki bu zaman minaresinin üzerinde saat bulunacak, şerefesi de olacak. Tasarladığımız cami büyük, bu nedenle 7 minareli yaptık. Geçmişi geçmek, geçmişi göz ardı etmek gibi bir düşüncemiz asla olmadı” dedi.

    MALAZGİRT ZAFERİ’Nİ SİMGELİYOR

    Projesini çizdikleri caminin, yerden 72.5 metre yüksekliğe sahip kubbesiyle İstanbul’da yaşayan 72.5 milleti, 107.1 metrelik minare uzunluğunun ise Malazgirt Zaferi’ni simgelediğini, kubbe çapının da İstanbul’u simgelemesi adına 34 metre olduğunu belirten Mızrak, hazırladıkları projenin bir ön çalışma olduğunu, detayların daha sonra ortaya çıkacağını söyledi.

    Mızrak, projenin çizimini 35-36 günde tamamladıklarını, daha önce üzerinde ciddi olarak çalıştıkları birkaç cami projesi olduğunu da ifade etti.

    MİMAR SİNAN TAKLİDİ DEĞİL

    Mimar Bahar Mızrak, projeyi şu sözlerle anlattı:

    ”Eserimizin bir Mimar Sinan taklidi olduğunu düşünüyorlar ama bu bir taklit değildir. Bu bir tarzdır. Yarışmanın şartnamesinde de Türk-İslam çizgilerini taşıyan bir cami projesi öngörülüyordu, biz de o şekilde tasarladık. Benim için de Hayriye Gül Totu için de cami denince tarz klasik cami tarzıdır.

    Bir şaire ‘niye kahramanlık şiirleri yazıyorsunuz ‘ diyemeyeceğiniz gibi bizim mesleğimizde de aynı şey geçerlidir. Mühendislikte iki kere iki dört eder ama mimarlık için bunu söyleyemezsiniz. Sanatta ve tasarımda sınır yok. Dolayısıyla kimileri çağdaş ve modern tarzı benimsiyordur, bizim kabul ettiğimiz tarz Türk-İslam tarzıdır.”

    Konya Selçuk Mimarlık Fakültesi’nden mezun Hayriye Gül Totu ile üç yıldır Turkuaz Mimarlık’ta ortak olarak çalışan Mızrak, Lefke Avrupa Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunu.

  • İslam ülkeleri Uluslararası Kıraat Sempozyumu İstanbulda

    İslam ülkeleri arasında bilgi ve tecrübe paylaşımını amaçlayan ve ”Tarihten Günümüze Kıraat İlmi” başlığıyla düzenlenen ”Uluslararası Kıraat Sempozyumu” İstanbul’da başladı.
    Novotel’deki sempozyumun açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, sözlerine İslam coğrafyasında yaşanan acılara değinerek başladı.

    Görmez, Müslümanlara yönelik katliamların bir an önce sone ermesi dileğinde bulunarak, ”Müslümanların en büyük şeref ve izzet kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir” dedi.

    Enbiya Suresi’nin ”Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” ayetini okuyan Görmez, ”Müslümanların son asırlarda yaşadıkları sıkıntıların nedeni, belki de o şerefi, izzeti, onuru başka yerde aramalarıdır” şeklinde konuştu.

    Görmez, Allah’tan, İslam milletini Kur’an-ı Kerim’le yüceltmesini niyaz ederek, kıraat ilminin Kur’an-ı Kerim ilimleri içinde en önemlilerinden biri olduğunu aktardı.

    Kıraat ilminin ortaya çıktığı günden bugüne kadar değerinden hiçbir şey kaybetmediğine işaret eden Görmez, sempozyumun amaçlarından birinin, Kur’an-ı Kerim’in İslam’ın farklı coğrafyalarında farklı anlamlandırılma sorununun ortadan kaldırılması olduğunu söyledi.

    Görmez, farklı kıraatleri Kur’an’ın mucize oluşunun delili olarak nitelerken, bunca farklı okuyuşun herhangi bir çelişki ve tezata neden olmamasının ancak bu şekilde açıklanabileceğini ifade etti.

    ”İslam düşüncesinin zenginleşmesinde kıraat farklarının önemi kayda değerdir” diyen Görmez, konuşmasında dil bilim ve kıraat ilmi arasındaki yakın ilişkiye de dikkati çekti.

    Kıraat ilminin Hz. Peygamber’le ve Ashab-ı Kiram’la olan bağları pekiştirdiğine vurgu yapan Görmez, ”Okunan her kıraat ve her bir rivayet asırları aşarak insanları önce Ashab-ı Kiram’a, oradan da Fahri Kainat Efendimize götürmektedir” şeklinde konuştu.

    Görmez, kıraatlerin aradaki 15 asırlık mesafeyi kaldırdığını dile getirerek, bu kıraatlerin insanları bin 400 yıl önce Mescid-i Nebevi’de okunan Kur’an tilavetlerine ortak ettiğini kaydetti.

    ”Kıraat ilmi bizim geleneğimizde ecdadımızın zihninde her zaman ayrı bir yere sahiptir” diyen Görmez, Osmanlı döneminde Kur’an ilimleri içinde hakkında en çok kitap ve risale yazılanın kıraat olduğunu ifade etti.

    Görmez, günümüzde kıraat ilmini öğreten kursların varlığını sürdürdüğünü ve halkın ilgisinin her geçen gün arttığını belirterek, kıraat alanında araştırma yapacak merkezlere olan ihtiyacın da her geçen gün çoğaldığını aktardı.

    Kıraat alanına gösterilecek özeni geçmişe karşı vefanın, geleceğe karşı sorumluluğun gereği olarak niteleyen Görmez, sempozyumun bu konuda atılan bir adım olması temennisinde bulundu.

    Türkiye’de Kur’an-ı Kerim’e ve ilimlerine olan talebin arttığı bilgisini de veren Görmez, bu nedenle okullarda seçmeli Kur’an-ı Kerim dersi verildiğini söyledi.

    15 bin 262 Kur’an kursu ve sadece hafızlık eğitimi veren 910 Kur’an kursunun varlığına işaret eden Görmez, Türkiye’de gelecek nesilleri Kur’an ile buluşturmaya çalıştıklarını ifade etti.

    Novotel’de 18 Kasım’a kadar sürecek sempozyumda ”Kıraatlerin kaynağı”, ”Kıraatlerle ilgili farklı yaklaşımlar”, ”Kıraatlerin anlam ve sanatsal boyutu”, ”Tecvid uygulamalarında görülen farklılıklar”, ”Kıraat eğitim ve öğretimi ve Kur’an eğitim ve öğretiminde uygulama sorunları” tartışılacak.

  • Çinli öğrenciler, Adanada Kuran okumayı öğreniyo

    Adana’da, İl Müftülüğünün davetiyle Çin’den gelen 18 öğrenciye, Kuran-ı Kerim, Türkçe ve Arapça eğitimi veriliyor.

     

    Çin Halk Cumhuriyeti’nde Kuran-ı Kerim, Arapça ve Türkçe eğitim almak isteyen adaylar arasından seçilen öğrenciler, müftülüğe bağlı Sarıçam ilçesindeki Baklalı Yatılı Kuran Kursu’na getirildi. Öğrencilere, önce Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışan öğretmenler tarafından Türkçe eğitimi verilmeye başlandı.

    Bir süre Türkçe eğitimi alan konuk öğrenciler, daha sonra temel Arapça, temel dini bilgiler ve tecvitli Kuran-ı Kerim okuma eğitimi almaya başladı.

    İl Müftüsü Arif Gökce, yaptığı açıklamada, Çin Halk Cumhuriyeti’nin değişik eyaletlerinden gelerek Adana ‘da eğitim ve öğretim alan 18 öğrenci bulunduğunu söyledi.

    Öğrencilerin Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki eğitim alt yapısının yetersizliği sebebiyle Türkiye’yi tercih ettiklerini belirten Gökce, Türkiye’den Çin’e giden sivil toplum kuruluşları temsilcileri kanalıyla Adana’ya getirilen öğrencilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kuran kursunda eğitim aldığını ifade etti.

    Başvuruda bulunan öğrenciler arasından seçilen kursiyerlerin öncelikle bir yıllık süre için Türkiye’de eğitim alacaklarını kaydeden Gökce, ”Eğitimlerini, hafızlıklarını ilerletmek isterlerse bu yavrularımızı üç yıla kadar burada misafir edeceğiz. İlk etapta 20 öğrenci gelmişti, bunlardan ikisi havamıza, suyumuza alışamadı ve ülkesine geri döndü. Önümüzdeki günlerde 17 öğrenci daha eğitim programına katılmak için gelecek. Adana’ya Kuran-ı Kerim başta olmak üzere Türkçe ve Arapça öğrenmek için gelecek öğrencilerin arasında 3 de kız öğrenci bulunacak” dedi.

    -”İlmin vatanı yoktur”-

    Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dünyanın dört bir yanından eğitim için öğrenci getirdiğini dile getiren Gökce, şöyle konuştu:
    ”Biz Müslüman kardeşlerimizi bağrımıza basmış ve sahiplenmiş bulunuyoruz. Onlara en güzel şekilde maddi ve manevi destek olacağız. İnşallah, bu yavrularımız Türkiye’de dini ilimlerdeki yetkinliklerini kazanarak, ülkelerine döndüklerinde din hizmetini sunabilme konusunda buradan aldıkları bilgilerini oradakilere aktarırlar. Bu sayede Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye arasında manevi bir köprü kurulmuş olacak. Arkadaşlarımızın bizden aldıklarına memnun olabildiklerini görebiliyoruz. Bu memnuniyetin sonuna kadar devam edeceği ümidini taşıyorum.”

    Peygamber Efendimiz’in bir hadisinde ”İlim Çin’de de olsa gidip alınız” dediğini hatırlatan Gökce, ”İlmin vatanı yoktur, Çin’de, Türkiye’de veya dünyanın neresinde olursa olsun biz Müslümanlar ilmi almalıyız. Peygamber Efendimiz’in hadisi, bu sefer Türkiye’de tecelli etti. Çin Halk Cumhuriyeti’nden öğrencilerin Türkiye’ye Kuran-ı Kerim öğrenmeye gelmesi, bir tekerrür olarak değerlendirilebilir. Biz Çin’e gidemedik, ama Çinli kardeşlerimiz buraya ilmi öğrenmeye geldiler. İnşallah bunun devamı da gelir. Bizim de Çin’den alacağımız varsa tereddüt etmeden gider Çin’den alırız” diye konuştu.

    -”Çin’e dönünce öğrencilere Kuran-ı Kerim öğretmek istiyoruz”-

    Kursa katılırken Malik adını alan öğrenci de Çin’den Türkiye’ye Kuran-ı Kerim, Arapça ve Türkçe öğrenmek için geldiklerini belirterek, şunları söyledi:
    ”Burada yaklaşık iki buçuk ay kaldık. Bizi, Kuran-ı Kerim ve Türkçe öğrenmemiz için davet ettiniz. Türkçe çok güzel, biz seviyoruz. Türkiye çok güzel, Türkiye’yi de çok seviyoruz. Herkese kalpten çok teşekkür ederiz. Bize çok yardım ediyorlar. İnşallah Türkiye ve Çin kardeş ülke olurlar. Burada üç yıl kalıp en iyi şekilde Kuran-ı Kerim okumayı öğrenmek istiyoruz. Çin’e dönünce de öğrencilere Kuran-ı Kerim öğretmek istiyoruz. Orada Kuran-ı Kerim bilmiyorlar. Allah için öğreteceğiz”
    AA

  • Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmezden İsrail tepkisi: Yüreğimiz kan ağlıyor

     

    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıya ilişkin, “Bir taraftan Suriye’de kardeş kanı akmaya devam ediyor” derken Gazze’den gelen görüntüleri yüreği kan ağlayarak izlediğini söyledi.
    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıya ilişkin, “Bir taraftan Suriye’de kardeş kanı akmaya devam ediyor, diğer taraftan da dün akşamdan beri yüreğimiz kan ağlayarak izlediğimiz sahneler hepimiz için büyük üzüntü kaynağı oldu” dedi.

    Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’daki tarihi Gazi Hüsrev Bey Camisi’nde katıldığı Reis’ul Ulema görev devir teslim töreninden (menşure) sonra AA muhabirinin, sorularını yanıtladı.

    Mehmet Görmez, hicri yılın ilk gününde Gazze’de Müslümanlar’ın İsrail saldırısına hedef olduğuna ilişkin soru üzerine, “Hakikaten yüreğimiz kan ağlıyor. Bir taraftan Suriye’de kardeş kanı akmaya devam ediyor, diğer taraftan da dün akşamdan beri yüreğimiz kan ağlayarak izlediğimiz sahneler hepimiz için büyük üzüntü kaynağı oldu. Yüce Rabbimiz bir an önce bütün Müslümanları bu tür musibetlerden muhafaza eylesin. Müslümanlar’ın birlik, beraberlik içerisinde, barışta ısrar ederek, doğruda, adalette ısrar ederek bu büyük felaketlerin üstesinden gelmeyi bütün Müslümanlar’a nasip etsin” diye konuştu.

    GÖRMEZ: SARAYBOSNA İÇİN TARİHİ GÜNDÜ

    Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Türkiye’yi temsilen katıldığı menşure törenine ilişkin de “Bugün Bosna-Hersek’te, Saraybosnada tarihi Gazi Hüsrev Bey Camisi’nde tarihi bir gün yaşadık. Bosna-Hersek Reis’ul Uleması çok güzel, çok muhteşem bir törenle bu ağır sorumluluğu bir başka kıymetli dostumuza Tuzla Müftüsü Hüseyin Kavazoviç’e devretti. Hayırlı olsun” dedi.

    Bu törenin sadece Bosna’daki Müslümanlar için değil, Balkanlar’da, hatta Avrupa’daki bütün Müslümanlar için son derece önemli bir tören olduğunu belirten Görmez, şunları kaydetti:

    “Bugün üç kişinin ruhu şad olmuştur: Kalbini Saraybosna’da bırakan Fatih Sultan Mehmet hazretlerinin ruhu şad olmuştur. Saraybosna’yı bir ilim, kültür, medeniyet şehri haline getiren Gazi Hüsrev Bey’in ruhu şad olmuştur. Bir de mezarına ‘Biz Allah’tan başka hiç kimseye kul olmayız’ yazısını yazdıran Aliya İzzetbegoviç’in ruhu şad olmuştur. Bugün Bosna’daki bütün şehitlerin, Srebrenitsa’da katliama uğrayan tüm şehitlerin, Saryabosna’da, Mostar’da, Travnik’te canlarını veren bütün şehitlerin ruhu şad olmuştur. Yeni göreve başlayan değerli dostumuza hayırlı olsun diyorum. Bütün Bosna halkına, bütün Balkanlar ve Avrupa’daki Müslümanlara hayırlı olsun diyorum.”