57. Benî
Nadir
Yahudi kabilelerinden
Beni Nadir, uzun süreden beri Beni Amir’in müttefiki idi. Bu nedenle Peygamber
(s.a.v.) onlardan kan diyetini ödemede kendisine yardım etmelerini istemeye
karar verdi. Ebu Bekir, Ömer ve diğer ileri gelen arkadaşlarıyla onlara gitti
ve meseleyi açıkladı. Yahudiler onun isteğini yerine getireceklerini
söylediler ve ondan yemek hazırlanıncaya kadar kalmasını rica ettiler.
Peygamber (s.a.v.) onların ricalarını kabul etti. O sırada, içlerinden
görünüşte misafir için verilecek yemek hakkında emirler vermek üzere liderleri
Huyay’m da bulunduğu bir grup onlardan ayrıldı. Onlar kalenin önünde oturmuş
beklerken diğerlerinin’ göremeyeceği şekilde Cebrail geldi ve hemen
Peygamber’e Medine’ye dönmesi gerektiğini haber verdi. Bunun üzerine Peygamber
(s.a.v.) ayağa kalktı ve bir tek kelime bile söylemeden topluluğu terketti.
Herkes onun kısa bir süre sonra geri döneceğini zannediyordu. Geri dönmeyince
Ebu Bekir diğer arkadaşlarına onun arkasından gitmeyi önerdi. Hep birlikte
yahudilerden ayrılıp. Peygamber (s.a.v.)’in evine gittiler. Peygamber (s.a.v.)
onlara olanları • anlattı ve Muhammed îbn Mesleme (r.) ‘yi Beni Nadir’e ne
söyleyeceğini ^İdirerek gönderdi. Muham-med îbn Mesleme (r.) bütün hızıyla,
kabilenin olduğu yere gitti. Onu gören bazı liderler karşıfemaya çıktılar. Onlara
şöyle dedi: «Allah’ın Rasulü beni size gönderdi ve şunları söyledi: «Beni
öldürmeyi amaçlayarak, aramızdaki
anlaşmayı bozdunuz».
Peygamber (s.a.v.)’in ona anlattığı şekliyle onlara suikastın tüm ayrıntılarını
anlattı ve mesajının püf noktasına gelerek şöyle bağladı: «Peygamber: ‘Size
ülkemi terketmenîz için on gün veriyorum. On günden sonra hâlâ burada
olanlarınızın başı kesilecek’ dedi». Onlar: «Ey Mesleme’nin oğlu, bir Evs’linin
bize böyle bir haber getirebileceğini ummazdık» dediler. îbn Mesleme: «Gönüller
değişti» cevabını verdi.
Çoğu hemen ayrılmak
için hazırlıklara başlamışlardı. Fakat îbn Ubey onları kalmaya teşvik eden ve
yardım edeceğini bildiren bir haber gönderdi. Puyay da komşuları Beni Kurayza
ve Bedevi müttefiklerinin böyle bir durumda kendilerini yalnız
bırakmayacaklarını söyleyerek yahu-dileri kalmaya ikna etti. Tüm bu müttefiklere
yardım haberi gönderdi. Peygamber Cs.a.vJ’e de kardeşini haberci gönderdi:
«Biz evlerimizi ve mallarımızı bırakıp gitmeyeceğiz. O halde ne yapacaksan
yap» dedi. Peygamber Cs.a.v.) «Allahu Ekber» (Allah Büyüktür) dedi ve bu tekbir
tüm arkadaşlarının ağzmda tekrarlandı. Arkadaşlarına: «Yahudiler savaş ilân
ediyor» dedi. Bir ordu hazırlayarak şehrin güneyindeki Nadir yerleşim
bölgesine doğru ilerlediler. Sancağı Ali taşıyordu, ikindi namazım, korunma
bölgelerinin dışında olduğu için yahudiler tarafından terk edilen geniş bir
bahçede kıldılar. Namazdan sonra Peygamber
(s.a.v.) askerlerini kalelere
doğru ilerletti.
Surlar okçular ve
sapancılar tarafından korunuyordu. Bu askerlerin yanında okları bittiğinde ve
sur duvarları saldırıya uğradığında kullanılmak üzere taşlar da vardı. İki ordu
da hava kararıncaya kadar karşılıklı ok atışları yaptılar. Yahudiler
karşısmdakilerin saldırı hızı karşısında şaşkınlığa dönmüşlerdi. Fakat ertesi
gün nasıl olsa Beni Kurayza’nın ve îbn Ubey’in yardımları ulaşır diye düşünüyorlardı.
Birkaç gün sonra da müttefiklerin Gatafan kabilesi imdada yetişirdi. O sırada
müslümanlarm ordusu, Medine’den çeşitli sebepler yüzünden Peygamber ile
birlik-Le yola çıkamayan müslümanlarm da orduya katılmasıyla gittikçe
büyüyordu. Yatsı namazı vaktine kadar ordu, duşmanı her taraftan sarabilecek
derecede çoğalmıştı. Peygamber (s.a.v.) onlarla birlikte namaz kıldı ve Ali’yi
ordunun başında bırakarak on kişi ile birlikte Medine’ye döndü. Ordu sabah
namazına kadar Allah’ı yücelten şiirler okudu. Peygamber (s.a.vJ sabah
namazında onlara katıldı.
Günler geçiyor ve Beni
Nadir beklediği yardımlar İçin ümidini yitiriyordu. Beni Kurayza, Peygamber
(sa.v.)’le yaptığı anlaşmayı bozmak istememiş, Beni Gatafan sessiz kalmış İbn
Ubey de her zaman olduğu gibi bir şey yapamayacağını anlamıştı. Çok ümitli
olan Beni Nadir’in ümitleri gittikçe kayboluyor ve aralarındaki anlaşmazlıklar
artıyordu. Kabile uzun zamandan beri süren anlaşmazlıklar ve düşmanlıklarla
parçalanmıştı. Şimdi ise dış dünyadan tamamen kopmuş bir vaziyette hiçbir
yardım alamıyordu. On güne yakın bir süre sonra Peygamber’in sur duvarlarının
yakınındaki bir iki hurma ağacını kesmesiyle bu ümitsizliği ve çaresizliği daha
fazla hissetmeye başladılar. Peygamber (s.a.v.), bu toprakların kendinin
olacağını bildiği için bu ağaçlan kurban olarak kestirmişti Ağaçların
kesilmesi İlahi bir emirle (Haşr: 5), ona bildirilmişti. Bu emrin yerine
getirilmesiyle düşmanın karşı koyma gücü tamamen yok oldu. Onlar için hurma
ağaçlarının özel bir konumu vardı, çünkü bu ağaçlar geçim kaynaklarının büyük
bir bölümünü oluşturuyordu. Şimdi topraklarından ayrılmaya zorlansalar bile o
yerleri hâlâ kendilerinin olarak düşüneceklerdi. Çünkü gelecekte onu tekrar
kazanma ümitleri vardı. Kureyş, vadiden İslam’ın izlerini silmek üzere söz
vermişti. Fakat eğer hurma ağaçları kesilirse, onları yenilemek yıllar alırdı.
Sadece bir kaç tanesini kesmişlerdi, fakat bu tahrip nereye kadar varacaktı?
Huyay Peygamber (s.a.v.)’e topraklarını bırakıp gideceklerine dair haber
gönderdi. Fakat Peygamber (s.a.v.) daha önce bütün mallarım götürebileceklerine
dair verdiği sözde artık duramayacağını söyledi. «Topraklarınızı bırakın»
dedi, «silahlarınız ve zırhlarınız dışında develerinizin taşıyabileceği
miktarda mal götürebilirsiniz».
Huyay ilk önce bu
teklifi reddetti, fakat kabiledeki diğer adamlar onu kabul etmeye zorladılar.
îki hafta önce bıraktıkları hazırlıklara tekrar başladılar. Evlerinin kapılarına
ve lentolanna varıncaya kadar bütün eşyalarını develere yüklediler. Hazırlandıklarında
Suriye yolu üzerinden kuzeye doğru yola çıktılar. O zamana kadar bu ölçüde zengin
ve büyük bir kervan daha görülmemişti. Medine’nin kalabalık çarşısından
geçerken develer tek sıra halinde yol aldılar. Her deve, yüklerinin zenginliği
ve süslerinin çokluğuyla ayrı bir şaşkınlık unsuru oluyordu. Develerin üstündeki
tahtların perdeleri, içindeki çeşitli renklerde ipekler giymiş, altın, elmas,
yakut gibi değerli taşlarla süslenmiş kadınları gizlemek için örtülmüştü. Beni
Nadir’in zengin olduğu bilinirdi, fakat o zamana kadar kendilerinden başka çok
az kişi onların bu zenginliğini görebilmişti. Yolculuklarına davul ve çalgı
sesleri eşliğinde devam ettiler. Böylece, şimdi topraklarını terkediyor durumda
olsalar da, başka yerlerde daha güzel toprakları olduğunu ve oralara
gittiklerini göstermek istiyorlardı. Yahudilerin çoğu Hay-ber’de durdu ve
önceden sahip oldukları topraklara yerleşti. Diğer bir grup da kuzeye gitti ve
Eriha’ya veya Suriye’nin güneyine yerleşti. Vahyin bildirdiğine göre yahu-dilerin
topraklan, fakir ve muhtaçlara verilmek üzere Peygamber Cs.a.v.) ‘e ait
olacaktı. Bu topraklar, özellikle «Yurtlarından ve mallarından sürülüp
çıkarılmış» (Haşr: 8) olan muhacirler içindi. Fakirlikleri nedeniyle Ensar’dan
sadece iki kişiye toprak verildi. Fakat Peygamber Cs.a.v.) toprakların çoğunu
Muhacirlere vererek onları bağımsız kıldı ve Ensann üzerindeki bakım yükünü
kaldırdı.