Hz. Muhammedin Hayatı

Kureyş’in Teklifleri Ve İsteklebî Hz. Muhammedin Hayatı

 

21. KUREYŞ’İN TEKLİFLERİ VE İSTEKLEBÎ

 

O günden sonra Hz.
Hamza teslim oluşunu korudu ve Peygamber’in tüm isteklerine uydu. Onun İslâm’a
girmesi Kureyş’i çok etkiledi; artık Peygamber’e, Hamza’nın koruya­cağım
düşünerek, direkt saldırılarda bulunamıyorlardı. Di­ğer taraftan, bu
beklenmedik olay onların meselenin asıl Önemini daha iyi kavramalarını sağladı
ve kendilerine gö­re Araplar arasındaki yüksek konumlarına zarar verecek olan
bu gelişmeyi önlemek ve durdurmak için yeni çözüm­ler arama çabalarını da
artırdı. Bu tehlikeyi düşünerek taktik değiştirmeye ve Abdu’ş-Şems’in ileri
gelenlerinden Utbe İbn Rebia’nın mecliste yaptığı öneriyi kabul etmeye karar
verdiler. Utbe: «Niçin Muhammed (s.a.v.)’e gidip ka­bul edeceği bazı
tekliflerde bulunmuyoruz?» dedi. «Kabul ettiklerini, bizi rahat bırakması
karşılığında veririz.» Pey­gamber (s.a.v.)’in Kâ’be yalanında yalnız başına
oturduğu haberi geldi. Utbe hemen meclisten ayrıldı ve Mescid’e git­ti. O bu
görevi, Haşim’in kardeşi Abdu’ş-Şems’in torunu olduğu için üstlenmişti.
Kusay’ın oğlu Abdu’l Menaf’tan sonra iki oğlu Abdu’ş-Şems ve Haşim kabileleri
birbirinden ayrılmış iseler de, farklılıkları büyük atalarının ortak olu­şuyla
kapatılabilirdi. Bunların yanısıra Utbe, Kureyş için­de en az şiddet taraftan
olan ve daha çok uzlaşmacı ka­raktere sahip bir adamdı; aynı zaman da çok da
akıllıydı”

Peygamber’e: -Ey
kardeşimin oğlu,» dedi, «Sen, bildı-ğin gibi kabilenin soylulanndansm ve   senin soyun sana

şerefli bir konum
sağlıyor. Fakat sen halkına ciddi ve teh­likeli bir mesele getirdin, bununla
onların topluluğunu birbirinden ayırıyor, onların yaşam tarzının saçma oldu­ğunu
söylüyor, dinlerini ve tanrılarını küçümsüyorsun ve onların atalarına kafir
diyorsun. Şimdi benim önerdikleri­mi dinle, sana uygun olanı kabul et. Eğer
istediğin zengin-Ukse, mallarımızı birleştirir seni aramızda en zengin kim­se
yaparız. Eğer istediğin şerefse, seni liderimiz yaparız ve senin sözünden hiç
çıkmayız. Ve eğer kıral olmak istiyor­san seni kıral yaparız. Eğer sana
musallat olan cinden ve hastalıktan kurtulamıyorsan sana bir hekim buluruz ve
iyileşene dek senin için tüm servetimizi harcarız.» Konuş­masını bitirdiğinde
Peygamber ona: «Ey Velid’in babası, şimdi beni dinle» dedi. Utbe «dinleyeceğim»
deyince, Pey­gamber (s.a.v.) kendisine, yeni gelen surelerden birini oku­du.

Utbe, kazanmak
istediği kişiyi etkilemek için biraz ol­sun dikkatle dinliyor izlenimi vermek
istiyordu, fakat bir­kaç cümle dinledikten sonra tüm bu düşünceler yerini oku
nan kelimelerin anlamlarını düşünmeye bıraktı. Ellerini arkasına dayayarak
oraya oturdu, dinledikçe ellerinin üs­tüne daha çok yükleniyordu; kulaklarına
nüfuz eden dilin güzelliği karşısında şaşırmıştı. Okunan âyetler[1]
Vahy’in kendisinden, yerlerin ve göklerin yaratılışından bahsedi­yordu. Eski
peygamberlere, onlara tabi olmayı reddeden topluluklara ve onların nasıl
Cehennemi boyladiklanna de­ğinen ayetler bunu takip ediyordu. Daha sonra
inananla­ra değinen ve onlara bu dünyada melekler tarafından ko­runmayı,
ahirette de ebedi mutluluğa ulaşmayı vadeden bir pasaj geliyordu. Peygamber
(s.a.v.) okumasın» şu cüro-leierle bitirdi:

«Gece, gündüz, güneş
ve ay O’nun âyetlerindendir. Siz güne­şe de, aya da secde etmeyin. Allah’a
secde edin ki, bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O’na ibadet edecekseniz»
(Fussilet: 37).

Bunun üzerine
Peygamber hemen başını yere koyarak secde etti. Daha sonra şöyle dedi: «Ey
Ebu’l-Velid duyduk­larını duydun, şimdi her şey onlarla (duyduklarınla) senin
aranda.*

Utbe, arkadaşlarının
yanma döndüğünde onlar, Ubte-nin yüzündeki İfade değişikliğine öyle
şaşırrtuşlardı ki «Sana ne oldu ey Ebu’l-Velid?» demekten kendilerim ala­madılar.
Onlara şu cevabı verdi: «Şimdiye dek hiç duyma­dığım sözler duydum. O şiir
değil, Tanrı’ya andolsun büyü ve kehanet de değil. Ey Kureyşliler,
söylediklerime kulak verin ve benim dediklerimi yapın. Bu adamla işi arasına
girmeyin, onu kendi haline bırakın, çünkü Allah’a yemin ederim ki ondan
duyduğum sözler büyük haberlerdir. Eğer Araplar onu yok ederse onu başkalarının
ellerinde kay­betmiş olursunuz, ama eğer Araplara üstün gelirse, onun
hakimiyeti sizin hakimiyetiniz, onun gücü sizin gucunuz olur. Böylece
insanların en şanslısı olursunuz.» -Seni diliy­le büyülemiş» diye onunla alay
ettiler. «Size benim kişisel fikrimi söyledim, neyin en iyi olduğunu
düşünüyorsanız onu yapın» dedi. Onlara daha fazla karşı çıkmadı, Kur’an
âyetleri onda çok kısa süreli bir etki yaratmıştı. O sırada, Utbe Peygamber’e
sorduğu soruların hiçbirine cevap geti­remediği için, içlerinden biri şöyle
dedi. «Muhammed’e ha­ber gönderelim, onunla konuşalım ve tartışalım ki denen­memiş
hiç bir yol bırakmayalım». Bunun üzerine ona Söy­le bir haber gönderdiler:
«Kabilenin ileri gelen soyluları seninle konuşmak için toplandı.» Peygamber
(s.a.v onla­rın tutumlarını değiştirdiğini düşünerek hızla yanlarına gitti.
Onları gerçeğe (Hakk)a ulaştırmak istiyordu, fakat onlar kendisine daha önce
yapılan teklifleri sıralamaya baş­layınca bütün ümitleri kayboldu.
Konuşmalarını bitirdikle­rinde onlara şöyle dedi: «Ben büyülenmiş değilim,
aranız­da en şerefli olmayı veya kralınız olmayı da istemiyorum. Bilâkis Allah
beni size bir elçi olarak gönderdi ve bana bir kitap verdi, sizi hem uyarmamı
hem de müjdelememi emretti. Size Rabbimin mesajını ilettim ve iyi tavsiye­lerde
bulundum. Eğer size   getirdiklerimi
kabul ederseniz,bu sizin için. hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluş­tur;
fakat eğer getirdiklerimi kabul etmezseniz, o za­man sizinle benim aramda
Allah’ın hüküm vermesini bek­liyorum»[2].

Onlarıtek cevabı daha
önce kaldıkları yerden devam etmeleriydi. Eğer onların tekliflerini kabul
etmiyorsa, Al­lah’ın elçisi olduğunu ispatlayacak birşeyler göstermeliydi, o
zaman mesele hallolurdu. «Rabbinden çevremizdeki dağ­lan kaldırmasını, toprağı
dümdüz yapmasını ve ülkemiz­den Irak ve Suriye’deki gibi nehirler akıtmasını
iste. Ata­larımızdan birinin, örneğin Kusay’ın dirilmesi için dua et. biz de
ona Söylediklerinin doğru olup olmadığını soralım. Veya eğer bizim için bunları
istemeyeceksen kendin için birşeyler iste. Allah’tan senin sözlerini doğrulayıp
bizim­kileri yalanlayacak bir meirtc indirmesini iste. Sana bah­çeler,
saraylar, altın ve gümüş hazineleri versin ki senin Allah katında ne kadar
değerli olduğunu görebilelim.» Pey­gamber onlara şöyle cevap verdi: «Ben
Allah’tan böyle şeyler isteyecek değilim, çünkü O beni uyarmam ve müj­delemem
için gönderdi.» Onu dinlemeyi reddederek şöyle dediler: «O zaman gökyüzünü
parça parça üzerimize in­dir.» Bunu su âyete karşı söylüyorlardı: «Eğer biz
dilersek onları yerin-dibine geçirir, ya* da gökten üzerlerine parça­lar
düşürürüz» (Sebe’, 0.) «Karar verecek olan Allah’tır, di­lerse yapar» diye
cevap verdi Peygamber (s.a.vj.

Alaylı bakışlarla,
cevap vermeden başka bir konuya geçtiler. Onlara göre, Vahyin en şaşırtıcı ve
etkileyici yönü Rahman isminin çok sık geçmesiydi, bu Peygamber (s.a. v.)*in
herhalde ilham kaynağı olmalıydı. Surelerden biri «Rahman, Kur’an’ı öğretti»
(Banman, I.) sözleriyle başlı­yordu. Muhamed (s.a.v.)’in söylediği şeyleri
Yemame’li bir adamdan öğrendiği söylentisini kabul etmek işlerine geldi­ği için
şöyle diyorlardı: «Sana öğretilen her şeyuı Yema­me’li Rahman adındaki bir
adamdan kaynaklandığını duy­duk, biz Bahman’a kesinlikle inanmayız». Peygamber
sessiz kaldı, onlar şöyle devam ettiler- «Muhammed (s.av.1, şimdi biz
sözlerimizin doğruluğunu ispatladık, ve Tanrı’va andolsun ki seni rahat
bırakmayacağız, sen bizi veya biz seni yok edinceye kadar savaşacağız.»
İçlerinden biri şun­ları da ekledi: «Sen bir merdiven alıp göğe tırmanıncayn ve
söylediklerini doğrulayacak dört melek gelinceye dek sana inanmayacağım. O
zaman bile sanırını sana inan­mam.» Bunları söyleyen Mahzum’lu Ebu Umeyye’nin
oğlu Abdullah idi. Abdullah, babası tarafından Ebu Cehil’in ku­zeni oluyordu;
fakat annesi Âtike, Abdu’l-Muttalib’in kı­zıydı ve kardeşinin, yani
Peygamber’in babasının ölümün­den sonra oğluna onun adım koymuştu. Halkının
ileri ge­lenleriyle arasındaki bu uzaklığın üzüntüsüne bir de on yakın
akrabalarından birinden bu sözleri duyma üzüntüsü eklenmişti.

Kendisine karşı en
fazla nefret besleyen kavim olan Mahzumilerden sadece bir kişi, halası
Berre’nin oğlu Ebu Seleme islâm’a girmişti ve yine o taraftan yeni dine bek­lenmedik
güçlü bir destek geiiyordu. Ebu Seleme’nın oa-basi tarafından kuzeni olan Erkam
adında zengin bir ak­rabası vardı -ikisinin Mahzumlu olan dedeleri kardeşti- \c
Erkam Peygamber (s.a.v.) ‘e gelip «La ilahe illallah» Allah’­tan başka tanrı
yoktur «Muhammedün Resulullah» Muham­med «onun elçisidir diye inancını
açıkladı. Daha sonra Safa Tepesi eteklerindeki büyük evini İslâm’ın hizmetine
verdi O zamandan sonra mü’minler, Mekke’nin ortasında görül­me ve rahatsız
edilme kaygısı taşımadan sığınabilecek \o birlikte ibadet edebilecek bir yer
bulmuşlardı

 

 



[1] Kur’an’ın her cümlesi ‘ayet’ adını alır, yani ders
veren işa­ret.

 

[2] I.1.188.

 

İlgili Makaleler