Fiil Cümlesi Hakkındaki Bilgiler:
1) Fiil cümlesi, bir fiil ile başlar. Fiil, fâil ve mef’ûl olmak üzere üç unsurdan meydana gelir. Fiil ve fâil den meydana gelen en küçük cümleye “cümle-i fiiliye” denir. Mesela; ( قَالَ ) gibi. Türkçemizdeki “Aklından şöyle geçirmiş, içinden ne konuşuyor bilinmez, içimden şunları söyledim, …” gibi ifadelerle anlattıklarımıza karşılık gelir. Yoksa, sesli olarak dedi anlamına gelmez. Ayet-i Kerimelerdeki ( قَالَ ) cümlesinden sonra gelen cümleler ise, fâil’in kimseye söylemediğini Ellah Teala bizlere haber veriyor. bilgisi saklıdır. Yani, “içinden dedi ki” anlamındadır. 2) Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdeki fiil cümlelerinde ; (a) “Sebepler, sebebi yaratanın iradesine bağlıdır. Bunun aksi de olmaz” ilkesinin, (b) “Fiil, fâilin şahididir” veya “Fâil, fiilin zahir olduğu yerdir” haberinin, (c) “Fiilin, öncesini ve sonrasını gördükten sonra ya hayır konuş ya da sus” ikâzının, (d) “Fiilleri gözlemleyerek, Esma-ül Hüsna’lar hakkında marifet sahibi olmak, Hz. Resulullah asv’mın yaşadığı ilk sünnetullahtır. Çünkü, ilk beş ayetten sonra üç sene başka ayet nazil olmamıştır.” imâsının, (e) “Müteaddi fiilinin mânası, mefülde görülür ve bilinir” kaidesinin, (f) “Yapanı değil de yaptıranı gör” atasözünün, (g) Fiil; teklik, çokluk, müzekkerlik, müenneslik açısından fâile tâbi olduğu için “fiil, fâile tâbidir ve onun şahididir”, saklı bilgisinin ve …. vb ifadelerin anlamları saklıdır. (h) Fiil cümlesi tefsir edilir. İsim cümlesi tefsir edilmez, sadece yaşanır ama anlatılamaz. Çünkü kelimeler yetersiz kalır. Tefsir kelimesi 25/33’de Tef’il bab’nın masdarıdır. Fiilde, fâilde ve mefuldeki çoklukları ve … bildirir.Bu ayeti kerimede Ellah Teala; “Ey kulum ! en güzel tefsiri sana (dinleyene) bizzat ben yaparım, başkası değil” bilgisi saklıdır. Örnek : 9/69 (… أُولَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ …) “… İşte onların amelleri boşa gitmiştir …” Ayeti kerimesinde isim cümlesinin haberi olan ( حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ) fiil cümlesinin tefsinini ancak, amellerinin faydasını bizzat görmediğin zaman veya başkasında şâhid olduğun zaman “boşa gitme”nin mânasını anlarsın, daha önce değil. Kâide : İsim cümlesindeki hüküm, haber’de saklıdır. Hüküm’e (emre) ve sonuçlarına şahidlik edilir. Bu şâhidliğe de tefsir denmez, yani isim cümlesi tefsir edilmez. Çünkü ( أُولَئِكَ ) “onları” ifşâ etmek mecburiyetinde kalınabilir ki, bu da edebe aykırıdır. (i) Masdar edatlarından birinin önüne geldiği cümlenin mânasını masdara çevirmesine “masdar-ı müevvel” denir. Bu masdar edatlarından ( أَنْ), fiil cümlesini ve ( أَنَّ ) de, isim cümlesini masdara çevirir ve Sarf ilmine göre cümlelerin mânalarında bir değişiklik olmaz. Fakat Nahiv ilmine göre ise, önemli mâna değişiklikleri olur, ancak bu değişiklikler saklı olarak dinleyenlere hitabeder. Aşağıdaki üç cümlenin Türkçe anlamları aynı olmasına rağmen, sakladıkları bilgiler üçünde de çok farklıdır. Yusuf,15’deki masdar cümlesinin açıklaması aşağıdaki açıklamaya benzer. A. ( يَسُرُ ّنِي صَدْقُكَ Doğru olman beni sevindirir.) Bu cümle, olaydan önce ve muhatabına öğüt vermek için kullanılır. B. ( يَسُرُ ّنِي أَنْ تَصْدُقَ Doğru olman beni sevindirir.) Bu cümle, olaydan sonra ve muhatabına (okuyan ve dinleyen her bir kişiye) “kendisine yalan söylendiğini imâ ederek” şevkatle bir daha böyle yapma diye ikaz için kullanılır. (Bu örnekte, fiil cümlesi masdarlaşmış) C. ( يَسُرُ ّنِي أَنَّكَ صَدْقٌ Doğru olman beni sevindirir.) Burada ( أَنَّ ) nin ismi ve haberi ( أَنَّكَ صَدْقٌ ) olan isim cümlesi, (… يَسُرُ ّ ) fiil cümlesinin mef’ûlü bih’idir. Bu cümle, olaydan sonra ve muhatabına (dinleyene) “doğruluğunun mükafatını kazanırsın, adaletin tecellisi kaçınılmazdır.” müjdesi için kullanılır bilgileri saklıdır. Çünkü ma’mûlün bihi ( مَعْمُولٌ بِهِ ), kendisi ile amel olunan Ellah Teala’nın hukukudur ve ihsân ile ifâ edilir. İhsân ise; Ellah Teala’ya O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremiyorsan da, O seni görmektedir. olarak açıklanmıştır. (Bu örnekte, isim cümlesi masdarlaşmış). ( أَنْ ) Fiil cümlesinin başına geldiğinde Muzari Fiili NASB eder ve mazi fiili de mahallen NASB eder. Masdar cümlesi, temel cümleye “..en, ..in, ..an, ..ın” gibi şahıslara göre değişen takıları alarak bağlanır. Cümle içinde ise; fâil, naib-i fâil, mefulün bih veya harfi cer ile mefulün bih gayri sarih (mecrur) olarak gelebilir. Emir fiilini ise, mahallen NASB ederek mânasını masdara çevirir ve bu masdar cümlesi, temel cümleye “..diye” eki ile bağlanır. Örnek: Şuarâ, 63 (Musa’ya “asânı denize vur” diye vahyettik.) 3) Surelerin başlarındaki Besmele-i Şerife, harfi cer ile başladığı için bir şibhi cümledir. Şibhi cümle (a) Mübtedası saklı isim cümlesi olabilir, (b) Fiili ve fâili saklı, fiil cümlesinin mefulü olabilir. Delilleri: (a) Neml suresi, 30 ( وَ إِنَّهُ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ …) (Gerçekten o mektub “Rahmân ve Rahîm olan Ellah’ın ismiyle başlarım” ifadesi ile yazılmış.) Ayeti Kerimesinde, isim cümlesinin haberidir. İlim ehlinin Ellah Teala’ya hitap şeklidir. İlim ehli bu andaki hâlini anlatacak kelime bulamaz (kelimeler yetersiz kalır). Ayrıca benzetme ile hâlini kısmen anlatmak da, bir mahremiyeti açıklama olacağı için edebe aykırıdır. Ellahu âlem, bu nedenle de, Hanefi Mezhebinde Fatiha Sûresinin başındaki Besmele-i Şerife cehri kılınan Farz namazlarında sessiz okunur. (b) Hud suresi, 41 (… وَ قَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللهِ مَجْرَيهَا وَ مُرْسَيهَا ) “Dedi ki: Ellah’ın ismiyle gemiye binin ve dururken de ve giderken de besmele çekin….” Ayeti Kerimesinde, fiil cümlesinin mefulüdür. Besmele-i Şerifenin, mahzuf olarak geldiği takdir edilen bir fiil ile başlayan fiil cümlesinin mefulün bih gayri sarihi olması durumunda şu bilgi saklı olabilir. NASB halinde olduğu için de, açıkça söylenmeli ve herkes tarafından bilinmeli anlamı saklıdır (Şâfi Mezhebinde). Aşk ehlinin Ellah Teala’ya hitap şeklidir. Sakli olarak geldiği takdir edilen fiiller: ( يَقْرَاُ ) ise, okuyup-dinleyende; hayret hâli, cezbe hâli görülebilir. Hz. Rasulullah s.a.v’in Hira dağında Alak 1-5 ayetlerini okurken yaşadığı hâle karşılık gelir. Bu okuyuşa, RUHUN kıraatı denilebilir. ( نَتْلُو ) ise, okuyup-dinleyende; hayranlık hâli, ürperme, gözün nemlenmesi, gözyaşı görülebilir. El-Furkan, 32 ( كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا ) “… Biz O’nu senin kalbine yerleşip sabitleşşin diye böyle indirdik. – ve O’nu ağır ağır OKUTTUK.” Ayeti Kerimedeki okuyuş şekline karşılık gelir. Bu okuyuşa, KALBİN kıraatı denilebilir. ( اَبْتَدِئُ ) ise, okuyup-dinleyende; boyun bükme, utanma, sevinme gibi çok çeşitli duygular hissedilir. Alak-1 “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” emrine karşılık gelir. Bu okuyuşa, AKLIN kıraatı denilebilir. NOT : Şayet namaz âdet haline gelmiş ise, benzer duygular hissedilmez ve kıraat ederken de bilinç altına yöneldiği için (aklına çeşitli şeyler geldiği için) ne söylediğini genellikle bilemez. Bu durum, nefsini ilâh edinmenin bir göstergesidir. Çünkü Hz. Rasulullah s.a.v meâlen ; “Sizin için en çok korktuğum şey, namazı âdet haline getirmenizdir.” buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerif’de “Sizin için en çok korktuğum şey, nefsinizi ilâh edinmenizdir.” anlamı saklıdır. Kişi bu durumdan kurlutmak ister ise, “Okuduğunu dinleyen OL. Dinlediğini anlayan OL.” kâidesini tâlim etmelidir. ……………. Fiil Cümlesi Konusu Devam edecek ………………. Notlar : (A) Mazi fiili gâibesiyle yapılan cümledeki tâ ( تْ ) fâil değildir. Fâilin müennes olduğunu gösterir ve sâkindir. ( قَرَأَتْ عَائِشَةُ اْكِتَابَ ) “Ayşe kitabı okudu” terkibindeki gibi. Ancak kendisinden sonra hemze-i vasıl geldiğinde kesre ile harekelenir. ( قَرَأَتِ الطَّالِبَةُ اْكِتَابَ ) “Kız öğrenci kitabı okudu” terkibindeki gibi. (B) Tâu’l fâil (et-tâu’l-müteharrike) olan ( تِ ) ve ( تَ ) ve ( تُ ) muttasıl zamiri’nin sakladığı anlam, fâil ve nâibu fâil’in anlamlarından çok farklıdır. Çünkü et-tâu’l-müteharrike, Osmanlıca lügata göre : Harekete geçen, kımıldanan, yerinde duramayıp hareket eden, devir ve hareket eden fâil anlamlarını kapsamaktadır. (C) Hz. Rasûlullah (a.s.v)’a tâbi olanın varlığı ( 01 = 1) eşitliğindeki sıfırın varlığı gibi olduğu takdirdeki fâile, Tâu’l fâil denir diye tanımlanabilir. Tâu’l fâil olan ( تِ ) ve ( تَ ) ve ( تُ ) muttasıl zamirleri, bir kişinin üç farklı hâli hakkında bilgi verir. Müzekker, müennes, mütekellim vahde gibi üç farklı kişiyi kastedmez. Ek bilgi için bakınız : İ’râb sayfası, Yâsînnin İ’râbı dosyasına. (D) Bir fiil, kendisinden sonra gelen fiile ( اَنْ ) ile bağlanır (müevvel masdar olarak gelir). Zarf olan ( عِنْدَ ) den sonra fiil gelecekse araya ( مَا ) gelir.