Mehmet Genç, programda Osmanlı’ya yaptığı yolculuğunu şu hayretengiz sözlerle ifade ederken benim de program bitiminde ‘Osmanlı’nın bilgi hazinesinden biz gençler nasıl yararlanabilir, araştırmalara nasıl katkıda bulunabiliriz?’ diye sorma ihtiyacıma zemin hazırlamıştı: “Osmanlı Arşivi’nde bulunduğum süre içinde bir hafta geçmiyor ki, ‘Yahu bu da mı vardı? Böyle bir şeyi hiç beklemiyordum..’ dediğim çok sürprizler ihtiva ediyor Osmanlı!”
Bu sözler ve Mehmet Hoca’nın 40-50 yıllık gayretleri bir genç olarak zamanımızı daha bereketli ve faydalı kullanmamız gerektiği yönünde tatlı ikazlar gibi geliyordu. Saçlarını ilim yolunda ağartmış bu değerli insana bu soruyu mutlaka sormalı, onun tavsiyelerini hedeflerim arasına katmalıydım!
Osmanlı Türkçesi, İngilizce ve Arapça şart!
“Osmanlı’ya nasıl ulaşabiliriz” muhtevalı sorumu Mehmet Hoca; “Tavsiye etmek iddialı olur ama kendi tecrübelerimden hareket ederek…” diye yanıtlamaya başladı. En başta eski yazıyı öğrenmemiz gerektiğini, üstelik yalnızca okuyarak değil, bunu yazarak da yapmamızın şart olduğunu söyledi. “Çünkü sadece okuyarak öğrenilmiyor” dedi.
İkinci olarak Osmanlı Türkçesi’ni öğrenmemizi, o dilde yazılmış yazıları okumamızı; Osmanlı Türkçesi’nin bugünkü Türkçeden çok daha zengin olduğunu, bugün bizim kullandığımız Türkçenin 10 bin kelimeden oluştuğunu, Osmanlılarınsa 19. yüzyılın sonlarında 100 bin kelime kullandıklarını belirtti. Sırada İngilizce vardı. İngilizce hususunda da, “İngilizce bilmeyen şimdi okuryazar sayılmıyor!” diyerek bu dili öğrenmenin de ne denli şart olduğunun altını çizdi.
Osmanlı bizi bekliyor, yolumuz açık olsun!
Bu aşamalardan sonra sırayı Arapça aldı. Kişi araştırdığı alana göre Arapça’yı az ya da çok bilmeliydi. Düşünce tarihi gibi alanlarda çalışma yapacaksak Arapça çok iyi olmalıydı. Ama Osmanlı tarihinin her alanı için Arapça az da olsa gerekliydi. Kişi hangi alanı araştıracaksa o alanda en gelişmiş olan ülkelerin (Amerika, Batı Avrupa, Japonya gibi) o alanla ilgili tarihlerini okumalıydı.
Fakat Batının da iyi ve kötü çalışmaları vardı. Bunları birbirinden ayırt etmek için bir hocanın rahle-i tedrisinden geçmek şarttı! (Mehmet Genç gibi, araştırmalara yıllarını vermiş bir Hocadan iyi kitapların listesi alınabilir diyerek bu sorumu ve ricamı sonraki seminerlerine sakladım) Bir araştırmacı araştırdığı alanla ilgili en iyi olan çalışmaları, Avrupa, Amerika gibi yerlerdeki dergileri takip etmeliydi. Mehmet Hoca; “zahmetli ama hoş bir iştir” diyerek sözünü tamamladı. Maddelemek gerekirse; Eski Yazı, Osmanlı Türkçesi, İngilizce, Arapça, bazı ülkelerin tarihleri, araştırılan alanla ilgili en iyi çalışmalar…
Osmanlı’dan faizsiz miras: Esham
Esham neydi? Geçen ay da aynı konuyu, aynı salonda, Mehmet Hoca’nın Esham sistemini anlattığı kitabını İngilizce’ye de çevirerek dünyaya ilan eden Prof. Murat Çizakça yaşadığı ilginç hatıralarıyla ele almıştı. Suud Prensi, kendisini özel olarak davet etmiş, uçakla bile kapısından alabileceğini belirtmiş, “faizsiz borca ihtiyaçları olduğunu, bunu bilse bilse Osmanlı bilir” diyerek Çizakça’nın kapısını çalmıştı. ‘‘Bu bilgileri Mehmet Genç Hocamın çalışmalarına borçluyum’’ diyerek ifade eden Çizakça, Esham’ıPrens Faysal’a saatlerce anlatmıştı.
Mehmet Hoca da programa girerken Osmanlı’nın faizsiz borç alım sistemi olan Esham’ın özünü anlatarak girdi: Osmanlı, karz-ı hasene denilen, faizsiz borç alıp vermeleri çok yaptı. Fakat; Kaynarca barışından sonra bütçenin yarısı kadar bir meblağ borçlanmak zorunda kaldığı için Esham ismini verecekleri faizsiz iç borçlanma gibi çok güçlü bir sistemi kurdular. Osmanlı’da borcu verenler yüklü bir karşılık alıyorlardı. Aldıkları karşılık faiz değildi. Bunu hukuken hiç kimse faiz olarak söyleyemez. Çok basitçe ifade etmek gerekirse diyorlardı ki “bize 1000 lira verin, bizden her sene 200 lira gelir alın. Ömür boyu, yaşadığınız sürece size 200 lira vereceğiz.” Esham sisteminin özü buydu!
Teklif gelmeseydi Esham yazılmayacaktı
Bu kadar önemli bir sistemin araştırmasını yapan Mehmet Genç, Esham’ı ilk olarak Diyanet’in teklifi üzerine yazar. Öyle ki; Diyanet, İslam Ansiklopedisi’nde yazılmak üzere başka bir yazara Esham maddesinin yazılmasını teklif eder. O yazar da kabul eder fakat işin içinden çıkamaz. Bu defa teklif Mehmet Genç’e getirilir. Ancak 2 hafta gibi bir süre kalmıştır. Kendisinin zaten araştırmış olduğu bir konu olduğu için teklifi kabul eder ve notlarından istifade ederek Diyanet’e Esham maddesini yazar. Mehmet Hoca, “Eğer böyle bir teklif gelmeseydi Esham hâlâ benim dosyamda kalıyor olacaktı. Yayınlanmayacaktı.” diyor. Esham’ın notlarına ilave olarak da 20. yüzyıla uygun matematik, istatistik ve aktüel hesaplarını yapar. Ancak kendisi, “bu hiç önemli değil, asıl aktör Osmanlı’dır” der.
Tarih, geleceğin ‘nasıl olmayacağını’ gösterir
“Tarihte kalan bir devletin ve kurumunun geleceğe ne gibi bir faydası olacaktır?” diye merak edenlerin adına sorulan soruya Mehmet Genç şu çarpıcı cevabı verir: “Tarihle ilgilenmemizin sebebi önümüzü, geleceğimizi aydınlatmaktır. Ve günümüzde olup bitenleri daha anlamlı hale getirmek, anlamaktır. Genellikle konuşuluyor: Tarih, geleceği tahmine imkân verir mi? Geleceği tahmin konusunda tarihin yaptığı katkıların çok sınırlı ve genellikle negatif olduğunu söylerler. Belki en önemli katkısı; geleceğin nasıl olmayacağını bize göstermek bakımından önemi vardır.”
Özge Sena Bigeç
Dünyabizim