İSMİ MEVSULLER TABLO HALİNDE
أَلْاِسْمُ الْمَوْصُولُ | İ.Mevsul | ||
Cemi-Çoğul | Müsenna-İkil | Müfred-Tekil | |
اَلَّذِينَ | اَللَّذان/ اللَّذَيْن | اَلَّذِي | اَلْمُذَكَّرُ |
Onlar ki | O ikisi ki | O ki, öyle ki | Müzekker/Eril |
اللَّاتِي/الَّواتِي/ اللَّائِي | اَللَّتان/ اّللَّتَيْن | اَلَّتي | اَلْمُؤَنَّثُ |
Onlar ki | O ikisi ki | O ki, öyle ki | Müennes/ Dişil |
İSM-İ MEVSÛL ( اَلْإسْمُ الْمَوْصُولُ ) Konusunda Derlenen Bilgiler:
- Osmanlıca Lügat: İsm-i mevsûl ( إسم موصوله ) “O şey ki,… ” veya “O kimse ki … ” mânalarının yerine kullanılan ( مَا مَنْ اَلَّذِى ) gibi kelimelerdir. İki kelimeyi veya mânayı birbirine birleştiren, mânası kendinden sonra gelen bir cümle ile tamamlanan bir kelimedir.
- Dilbilgisi Kitaplarından derlenen ( اَلْإسْمُ الْمَوْصُولُ ) İsm-i Mevsûl’ün tanımı ve özellikleri:
- İsm-i mevsûl ( الْمَوْصُولُ ), İsm-i mevsûl ve Harf-i mevsûl olmak üzere iki çeşittir. İsm-i meful kalıbında gelen mevsûl’ün lügat anlamları: Erişen, kavuşan, vâsıl olan, birleşmiş, kendine başka şey vâsıl olmuş olan, bitişmiş, vasledilmiş (hakka / doğruya ulaştırılmış), … dir.
- Lügat tarifinden de görülebileceği gibi mevsûl kelimesinde “Hâl olarak değilde, dâimi olarak isimlenen ve makam sahibi olan” anlamları saklıdır. Bu nedenle sıla cümlesi Ayet-i Kerimeyi dinleyene, sıfatlanmanın veya vasıflanmanın sebeblerini birdirir, haber verir, uyarır, müjdeler, ikaz eder, tehdit eder…..vb.
- Örnek 25/63 ( … وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ ) “Rahmân’ın kulları o kimseler ki ….” Ayet-i Kerimedeki “Rahmân’ın kulları” mânevi izâfeti ( لِ ) mânası olduğu için, “Rahmân’nın dediklerini, sadece Rahmân için yaparak KUL kelimesiyle isimlenmiş ve makam sahibi olan kimseler ki …” anlamı saklıdır.
- İsm-i mevsûl marife isimdir ve onun vasıtası ile bir haber verilir. İki basit cümleden, mürekkeb bir cümle kurar. İsm-i mevsûl’ün mânası, kendisinden sonra gelen cümle ile açıklanır ve bu yan cümleye Sıla veya Sıla Cümlesidenir.
- Örnek 2/121 ( … الَّذِينَ ءَاتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ ) “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi tilâvet ederek okurlar. …” Ayeti kerimesindeki ismi mevsul, Kur’an-ı Kerimi TİLÂVET’le OKUYANLARIN makamıdır Okuduğuna tâbi olmayanlar / olamayanlar ise, Ayeti Kerimenin muhatabı değildir. Çünkü “Tilavet” masdarı “okuduğuna tâbi olmak” demektir. Okuduğuna tâbi olmayan ise, onu (doğru olduğunu bildiği şeyi) örtmüş, gizlemiş demektir.
- SILA CÜMLESİnin Özellikleri :
- (1) Sıla, cümle-i haberiyedir veya haber cümlesi mânasında olan lafızlardır. Yani isim cümlesi veya fiil cümlesi veya şibh-i cümle veya ismi fâil veya ismi mef’ul olarak gelen bir yan cümledir ve i’râbı yoktur. Kur’an-ı Kerimdeki sıla cümleleri dinleyenlere, kendisine ait sıfatı veya vasfı yaşadığı bir hadise ile sadece kendisine gizlice açıkladığı için i’râbı yoktur. İstek (Talep-inşâ) anlamı ifade eden fiillerden sıla cümlesi olmaz.
- (2) Sıla cümlesinde; ism-i mevsûlü hazfetmek câiz değildir, ancak anlaşılacak durumda ise hazfedilebilir (Bakınız: 14.2’deki sebeb olabilir).
- (3) Sıla cümlesi tercüme edilirken ism-i mevsûle: -en, -an, -dığı, -cek, -cak, -eceği, -cağı, -ki, bulunan, olan, …eklerini alarak bağlanır.
- (4) Sıla cümlesi olan fiil, mazi de olsa veya muzari de olsa bu ekler fiilin sonuna bitişir. Ancak fiil mazi ise; -en / -miş olan ekleriyle de ifâde edilebilir. Fiil muzari ise; -er olan, -yor olan, -cek olan, -mekte olan ekleriyle de ifâde edilebilir.
- (5) Sıla cümlesi, ism-i mevsûlün önüne geçemez.
- (6) İsm-i mevsûl ile Sıla arasına nidâ, yemîn, i’tirâziyye cümlesi (Duâ cümlesi de bir i’tirâziyye cümlesidir) girebilir.
- (7) Elif-nun, sıla’nın başına geldiğinde ( إِنَّ ) okunur.
- (8) Sıla cümlesi İhbâri Cümledir. Tercüme edilirken aşağıdaki kâideler uygulanır (AÇIKLAMA: Arabça’da cümleler, kesin mâna ifâde etme ve etmeme bakımından ikiye ayrılır. İhbâri Cümle mânası gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi mümkün olan; fiil cümlesi, isim cümlesi ve şibh-i cümlesidir. İnşâî Cümle mânası gerçekleşmemiş veya gerçekleşmesi şüpheli olan; emir cümlesi, nehy cümlesi, temennî cümlesi ve taaccüb cümlesidir.) ;
- (9) Sıla cümlesi bir fiil cümlesi ise, ism-i mevsûl -en kimse, -in kimse, anlamı ile sıla cümlesine bağlanır.
- Örnek: 1/7 ( صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ ) “Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna (eriştir) -gazaba uğrayan ve sapıtanların değil.” Burada “inandım, şâhidim, şâhid oldum, şüphesiz olarak bildim” gibi anlamları saklar.
- Ayet-i Kerimesindeki ( … أَنْعَمْتَ … “nimet verdiğin” ) sıla cümlesi bir fiil cümlesidir ve ( … الَّذِينَ …“kimselerin”) ism-i mevsûl
- (10) Sıla cümlesi bir isim cümlesi ise, ism-i mevsûl -na, -nı, -an, anlamı ile bağlanır. Örnek 2/61 ( … بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ … ) “… daha iyi olan ile”
- (11) Sıla cümlesi bir şibh-i cümle (zarf) ise, ism-i mevsûl -ki, bulunan şey, olan şey anlamı ile sıla cümlesine bağlanır.
- Örnek: 16/90 Ayet-i Kerime’sindeki sıla cümlesi ( … مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ ) şibh-i cümledir ve ism-i mevsûl ( … مَا … ) “Sizin yanınızdaki şeyler tükenir …” anlamı ile sıla cümlesine bağlanır. ( … عِنْدَ … ) Zaman zarfıdır ve ( … كُمْ … ) Âid zamiri dir.
- (12) Sıla cümlesi bir şibh-i cümle (harfi cerli isim) ise, ism-i mevsûl -ki, bulunan şey, -olan şey anlamı ile sıla cümlesine bağlanır
- Örnek: 3/154’de ( وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ … ) “… Ellah sizi ibtilâ etti – sadırlarınızda olan şeylerden dolayı ve kalblerinizdeki niyetlerinizi temizlemek için yaptı – Ellah sadırlarda olanı çok iyi bilendir.”
- Ayet-i Kerime’sindeki sıla cümlesi ( … مَا فِي صُدُورِكُمْ … ) şibh-i cümledir ve ism-i mevsûl ( … مَا … ) “.. sadırlarınızda olan şeyler ..” anlamı ile sıla cümlesine bağlanır. ( … فِي صُدُورِ … ) harficerli ismi “sadırda oluşan” anlamındadır. ( … كُمْ … ) Âid zamiri dir. Buradaki sıla cümlesi, Ellah Teala’nın ibtilâ etme sebebini açıklar.
- (13) Sıla cümlesi bazen şart cümlesi de olur, İsm-i mevsûller mübtedâ veya ( إِنَّ ve benzerleri gibi) nevâsıhtan birinin ismi olunca, umûmiyetle şart ifâde eder. Örnek Ayet-i Kerime : …. ( ? )
- Örnek: ( إِنَّ مَنْ يَجْتَهِدُ يَنْجَحُ ) ” Muhakkak çalışan başarır” cümlesindeki ( مَنْ ) ism-i mevsûldür ve ( إِنَّ ) nin ismidir. ( يَجْتَهِدُ ) lafzı da sılasıdır. ( يَنْجَحُ ) ise, haberdir. Bu cümlenin başında ( إِنَّ ) olmasaydı, ( مَنْ ) iki fiil-i muzariyi cezmeden şart ismi olacaktı ve iki muzari fiili cezm edecekti.
- (14) Sıla cümlesinde; Âid zamir denilen, ism-i mevsûl’e âid olan, sıla cümlesini ism-i mevsûle (bâriz, müstetir veya hazfedilmiş (mahzûf) olarak) bağlayan ve ism-i mevsûlle aynı sıgada olan bir zamir bulunur. Âid zamirine ( الرَّاجِعُ ) de denir.
- (14.1) Âid zamiri umûmiyetle gâib muttasıl veya munfasıl zamirden olur. Bazan munfasıl muhâtab zamirinden de olabilir.
- (14.2) Nekre bir kelimeden sonra ism-i mevsul kullanılmaz fakat Âid zamiri ile birlikte varmış gibi tercüme edilir.
- Örnek: ( قَدْ جَاءَ رَسُولٌ ( مِنْكُمْ ) دَعَانَا إِلَى الْإِسْلاَمِ ) “(sizin içinizden) Bizi islâma çağıran bir peygamber geldi”
- (14.3) Cümlenin başına geldiklerinde soru işâreti olan ( مَا مَنْ ), Ayet-i Kerimedeki yerine göre çoğul mânasını taşıyan ism-i mevsûl olur.
- Örnek: 16/90 ( مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللَّهِ بَاقٍ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُوا أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ) “Sizin yanınızdaki şeyler tükenir – Ellah katında olanlar bâkidir – Sabredenleri mutlaka mükafaatlandıracağız – onları daha güzel bir ecirle – yaptıkları şeye karşılık olarak.”
- (14.4) Bâriz (Açık) Âid zamir e örnek-1: ( يُحِبُّ الْإِنْسَانُ الَّذِى هُوَ مُحْسِنٌ ) “İyilik eden insan sevilir.” Bir yan cümle olan ( هُوَ مُحْسِنٌ ) sıla cümlesindeki ( هُوَ ) Âid zamir dir.
- (14.5) Müstetir (Gizli) Âid zamir : İsm-i mevsûlden sonra gelen fiilin muttasıl zamiri, aynı zamanda Âid zamirdir:
- Örnek 2/25 ( هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ ) “… Bu daha önce rızıklandığımız şeydir derler …” Ayeti Kerimesindeki ismi mevsulden sonra gelen ( رُزِقْنَا ) fiilinin muttasıl zamiri, aynı zamanda âid zamiridir.
- (14.6) Hazfedilmiş (Mahzûf) Âid zamiri aşağıdaki dört durumda hazfedilir:
- Birinci durum: Âid zamiri müteaddi fiilin mefulü ise hazfedilir. Örnek: 96/5 ( عَلَّمَ الْإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ ) “İnsana bilmediği şeyleri öğretti” Ayet-i Kerimesinde ( لَمْ يَعْلَمْ … ) olan sıla cümlesinin kâideye göre ( لَمْ يَعْلَمْهُ ) olması gerekirdi. Ancak sıla cümlesinin fiili müteaddî olduğundan, Âid zamiri hazfedilmiştir. Bu sıla cümlesindeki ( هُ ) âid zamiri mahzûftur. denir.
- İkinci durum: Âid zamiri uzun bir sıla cümlesinin mübtedası ise hazfedilir.
- Üçüncü durum: Âid zamiri müştâk (ism-i fâil, ism-i meful, sıfat-ı müşebbehe .. gibi) ismin muzafun ileyhi olursa hazfedilir.
- Dördüncü durum: Âid zamiri harficerli olursa, harficer ile beraber hazfedilir.
- (14.7) Âid zamiri açık değilse okuyan onu, ism-i mevsûl türüne göre takdir eder ve Âid zamir; sayı, müzekkerlik ve mühenneslik yönünden ism-i mevsûl’e uygun olur.
- (14.8) Âid zamiri bazen terk edilebilir. (NOT: 33/69’daki ( … كَالَّذِينَ ءَاذَوْا مُوسَى … ) sıla cümlesi, bu kâideye uygun bir örnek olabilir mi?)
- Örnek : 33/69 ( يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ ءَاذَوْا مُوسَى فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللَّهِ وَجِيهًا ) “Ey iman edenler! – Siz de Mûsâ’ya ezâ edenler gibi olmayın – sonra Ellah onu söylenenlerden temizledi – O, Ellah katında mevki sahibi idi.”
- (14.9) İsm-i mevsûl, kendisinden sonra gelen harficerli bir fiilin mefulü ise, Âid zamirinin de harficerli gelmesi zorunludur.
- (14.10) اَلَّذِى vasıtası ile haber vermek : Fiil cümlesinin başına getirilen اَلَّذِى mef’ülün bih’i, haber yapar (NASB’ı, mahallen REF eder) ve fiilin sonunda da اَلَّذِى e dönen muttasıl âid zamiri bulunur.
- Örnek : 25/63 وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا “Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazu ile (hevnen) yürürler.” Ayeti kerimesindeki ism-i mevsûl, fiil cümlesinin başına gelerek mef’ulü (mahallen REF ederek), HABER yapar. يَمْشُونَ fiilinin müstetir zamiri de aynı zamanda Âid zamiri olur. Dolayısıyla, fiil cümlesinin fâili de MÜBTEDÂ olur. Fâilin yürüyüşü, kesbîdir. Mübtedânın yürüyüşü ise, vehbîdir. Aralarındaki yürüyüş farkını ve ( هَوْنًا ) kelimesinin anlamını sadece Gavs (k.s) hazretlerinin yürüyüşünü gören bilir. Ayrıca Rahmân’ın kulları, dünya ile ilgili işlerini ( هَوْنًا ) “Tevazû ile ifâ ederler” anlamı da saklıdır. Çünkü, Gavs (k.s) hazretlerinin bizlere karşı davranışlarını hayranlıkla görmekteyiz
- Her ism-i mevsulden sonra, kendinden önceki kelimeyi açıklayan ve mânasını tamamlayan bir ilgi cümlesi mutlaka bulunur. İsm-i mevsûlün cümlede bir çok görevi vardır, ancak tek başına bir anlamı yoktur ve kendinden sonraki cümleye ek anlam verir. Bu ek anlamlar da kendilerine dönen Âid zamirlerin cümledeki yerine göre değişir. (Aşağıdaki örneklere uygun Ayet-i Kerimeler bulunup yazılacak ve açıklanacak)
- İsm-i mevsûle dönen Âid zamiri meful mevkiinde ise, ism-i mevsûl kendisinden sonraki fiilin sonuna -ğı, -ği, -ğu, -ğü eklerinden birini verir. Âid zamirinin çoğul olması durumunda bu ekler -leri şekline dönüşür.
- Örnek : ( قَرَأْتُ الْكِتَابَ الَّذِي اشْتَرَيْتُهُ مِنَ السُّوقِ ) “Çarşıdan satın aldığım kitabı okudum.” Cümlesindeki ( هُ ) Âid zamiri meful mevkiinde olan ism-i mevsûl döner. İsm-i mevsûl ise, meful olan ( الْكِتَابَ )’ın sıfatı olduğu için meful mevkiindedir.
- Örnek : 1/7 ( صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ ) “Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna (eriştir) – gazaba uğrayan ve sapıtanların yoluna değil.” Ayet-i Kerimesindeki ( تَ ) muttasıl fâil zamiri, aynı zamanda Âid zamiri dir ve meful mevkiinde olan ism-i mevsûl döner. İsm-i mevsûl ise, NASB olan ( صِرَاطَ)’ın sıfatı olduğu için meful mevkiindedir. (NOT : Buradaki ( تَ ) ; hem muttasıl fâil zamiri olarak, hem de Âid zamiriolarak Ayet-i Kerimeye saklı anlamlar yükler. Çünkü ( صِرَاطَ ) bir bedeldir.)
- İsm-i mevsûle dönen Âid zamiri fâil veya nâib-ü fâil mevkiinde ise, o zaman cümlenin sonuna -en, -an eki verilir. Örnek : ( ? )
- İsm-i mevsûlden sonraki şibh-i cümlenin sıla cümleciği olarak gelmesi halinde, şibh-i cümlenin sonuna -ki eki verilir. Ancak bu türdeki bir sıla cümlesi, isim cümlesi olduğu için haberi takdîren ( مَوْجُودٌ حَاصِلٌ كَائِنٌ ) dir ve gizlidir. Bu nedenle de şibh-i cümlenin sonuna olan, bulunan eki verilir. Örnek Ayet-i Kerime : ( ? )
- Örnek : ( ? مَنِ الَّذِى فِ الْبَيْتِ ) “Evdeki kim ?” Cümlesindeki Âid zamiri, takdir edilen ( مَوْجُودٌ ) gizli haberde (هُوَ هِيَ ) şeklinde gizlidir ve fâil mevkiindedir. Bu nedenle de “Evde bulunan kim ?” diye bir mâna verilebilir.
- İsm-i mevsûlün bir görevi de, sıla cümlesini temel cümleye bağlamaktır. Şöylede söylenebilir: Temel cümle,mârife olan ism-i mevsûl veya harf-i mevsûl ile birlikte içinde fiil de bulunabilen bir yan cümlecik daha almış ve basit cümleden mürekkeb cümle haline gelmiştir. Bu nedenle de temel cümlenin FÂİL’i, elbirliği ile BİR fâil gibi görev yapar.
- İsm-i mevsûl, cümlenin unsurlarından biri olabilir. Yani cümlede; fâil, meful, mübteda, haber, sıfat, nevasihtan (inne, kâne ve kardeşlerinden) birinin ismi ve haberi gibi görev yapar. O zaman cümle içindeki yerine göre mahallen merfû, mahallen mansûb, veya mahallen mecrûr olur.
- İsm-i mevsûl’ün fâil olma durumuna örnek : Aşağıdaki 39/9’da ( يَسْتَوِي ) muzari fiilinin fâili, ( الَّذِينَ ) dir.
- ( أَمْ مَنْ هُوَ قَانِتٌ ءَانَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ )
- “Amma gece vakitleri kalkıp secdeye kapanan, kıyamda duran, dâima itaatte olan, ahiretten sakınan – ve Rabbinin rahmetini uman, o kimse gibi olur mu? – De ki: Hiç bir olur mu? – bilenlerle – bilmeyenler – bunu ancak akıl sahipleri düşünür.”
- İsm-i mevsûl’ün meful olma durumuna örnek : ( اِسْأَلْ مَنْ يَعْرِفُ ) “Bilen kimseye (kimselere) sor” Buradaki (اِسْأَلْ ) emir fiilinin mefulü ( مَنْ ) dir
- ( ? ) örnek Ayet-i Kerimeyi bul.
- İsm-i mevsûl’ün mübtedâ olma durumuna örnek : ( اَلَّذِي يَقْرَأُ يَتَعَلَّمُ ) “Okuyan kimse öğrenir” Buradaki ( الَّذِينَ ) mübtedadır ve ( يَتَعَلَّمُ ) haberdir (Bilindiği gibi isim cümlesi, bir isimle başlar ve ism-i mevsûl de bir isimdir. Bu nedenle ( الَّذِينَ ) mübtedadır).
- ( ? ) örnek Ayet-i Kerimeyi bul.
- İsm-i mevsûl’ün haber olma durumuna örnek : 2/25’deki ( هَذَا ) mübtedâdır ve ( الَّذِي ) de haberdir.
- ( هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ ) “… Bu daha önce rızıklandığımız şeydir derler …”
- İsm-i mevsûl’ün sıfat olma durumuna örnek : 83/1-3, hangi fiillerin “mutaffif” sıfatı ile sıfatlanmış bir kişilerce işleneceğini açıklıyor. “Kişilerin fiillerine bakarak, sıfatlarını tesbit edin ve bu ölçüye göre de kendinizde bu sıfatın olup olmadığını tesbit edin” emrini saklı olarak veriyor.
- 83/1 : ( وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ ) “mutaffifîn(olanların) vay haline” ve 83/2 : ( الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ ) “onlar ki nâs’a ölçtüklerinde tam alırlar”
- ve 83/3 : ( وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ ) “onlara ölçtüklerinde veya tarttıkları zaman eksiltirler.”
- ( وَيْلٌ ) mübtedâdır. ( لِلْمُطَفِّفِينَ ) haberdir ve ( الَّذِينَ ) haberin sıfatıdır. Sıla cümlesiyle de, bu sıfatin (ism-i fâilin) zuhur şekli açıklanıyor.
- İsm-i mevsûl’ün nevâsih’in ismi olma durumuna örnek : ( إِنَّ مَنْ يَقْرَأُ يَتَعَلَّمُ ) “Muhakkak ki okuyan kimse öğrenir.” Cümlenin harekesinden anlaşıldığı gibi ( مَنْ ) şart edatı olmayıp, bir ism-i mevsûldür. Buradaki ( مَنْ ) ism-i mevsûlü, ( إِنَّ )’nin ismidir ve mahallen mansubdur. ( يَقْرَأُ يَتَعَلَّمُ ) ise, ( إِنَّ )’nin haberi olup bir fiil cümlesidir.
- ( ? ) örnek Ayet-i Kerimeyi bul.
- İsm-i mevsûller; (A) Husûsi ism-i mevsûller, (B) Umûmi ism-i mevsûller ve (C) Diğer ism-i mevsûller olmak üzere üç grubta toplanır. İsm-i mevsûlün mânası mübhemse çoğu defa ( مِنْ ) harficerli bir isimle (hâl ile) açıklanır.
- (A) Husûsi (Hâss) İsm-i mevsûllerin sığaları aşağıdaki tabloda verildi. Bunlar hem akıl (ilim sahibi olan), hem de gayr-i akıl (ilim sahibi olmayan) için kullanılır:
-
اَلْجَمْعُ اَلتَّثْنِيَةُ اَلمُفْرَدُ اَللَّذِينَ اَللَّذَانِ اَللَّذَيْنِ اَلَّذِى اَلْمُذَكَّرُ ki onlar ki o ki o اَللَّوَاتِى اَللاَّتِى اَللاَّئِى اَللَّتَانِ اَللَّتَيْنِ اَلَّتِى اَلْمُؤَنَّثُ - Husûsi (Hâss) İsm-i mevsûller hakkında; (1) Müfred ile cemî’si mebnî’dir (2) Tesniyesi, mu’rab’dır. (3) Tesniyenin REF hâlinin alâmeti elif ve NASB ve CER hâlinin alâmeti ye dir (Tesniye ismin i’râb alâmetleri gibidir). (4) İki müfred ve cemî müzekker sığalarda, harf-i tarif’den sonra bir adet LÂM vardır. Diğer sığalarda ise, iki adet LÂM vardır. (5) Gayr-i akıl (hayvan ve eşya, ilim sahibi olmayan)’nın cemî’si için ( اَلَّتِى ) kullanılır. (6) Müennes cemîdeki sıgalar, hem merfu hem de mansub-mecrur durumunda kullanılabilir. (7) Cümlede iki çeşit görevleri vardır. Bunlar:
- a) Hâss ism-i mevsûlü, marife isimden sonra geldiği takdirde, o marife ismin sıfatı olur. Örnek: ( ? )
- b) Hâss ism-i mevsûlü, fiilden sonra geldiği takdirde, o fiilin fâili (isim)olup, mahallen merfû’dur. Örnek: ( ? )
- (B) Umûmi (Müşterek) İsm-i mevsûller ( مَنْ ki o kimse) ve ( مَا ki o şey) ve ( أَىّ ٌ ki o kimse, ki o şey, herhangi, hangi) dir. Özellikleri: (1) Müzekker, müennes, müfred, tesniye ve cemî sıgaları yoktur. (2) Hangi şahıs için kullanıldığı Âid zamirinden anlaşılır. (3) Cümlede bir çeşit görevi vardır ve sıfat olmazlar.
- ( مَنْ ki o kimse) mebnî’dir ve hem müzekker, hem de müennes olan akıllı varlıklar (insanlar, ilim sahibi olanlar … ) için kullanılır. Ancak şu üç durumda, gayr-ı âkil (hayvan ve eşya, ilim sahibi olmayan) için de kullanılır.
- Durum-1: ( مَنْ ki o kimse) akıllının yerini tutan bir gayr-ı âkil için kullanıldığında:
- Örnek : 46/5’de ( وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَنْ لَا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ )
- “O kimseden daha şaşkın kim olabilir? – Ellah’tan başkasına tapandan – kendisine kıyamet gününe kadar cevap vermeyecek olana – onlarsa bunların duâlarından habersizdir.” Ayet-i kerimesindeki ( مَنْ ki o kimse) ism-i mevsûlü ( اَلْأَصْنَامُ putlar) yerinde kullanılmıştır. Putlarda akılsız varlıklardır.
- Durum-2: ( مَنْ ki o kimse), akıllı ve gayr-ı âkilin karışık olarak bulunduğu durumlarda;
- Örnek : 24/41’de ( أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ )
- “Görmedin mi? – Gerçekten gökte ve yerde olanlar ve sürüler halinde süzülen kuşlar hep Ellah’ı tesbih eder – Hepsi de gerçekten duâyı ve tesbihi bilmiştir – Ellah bütün yaptıklarınızı bilicidir.” Ayet-i Kerimesinde Ellah Teala’yı tesbih edenler içinde, hem akıllılar ve hem de gayr-ı âkil karışık olarak bulunduğu için, ( مَنْ ki o kimse) ism-i mevsûlü kullanılmış.
- Durum-3: Akıllı ve gayr-i âkil karışık olarak kullanıldıktan sonra, akıllı ile gayr-i âkil ayrılsalar da, gayr-i âkil için (مَنْ ki o kimse) kullanılır. Örnek : 24/45’de
- ( وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ )
- “ve Ellah her canlıyı sudan yarattı – onların kimisi karnı üzerinde yürüyor – ve kimisi iki ayağı üzerinde yürüyor – ve kimisi dört üzerinde yürüyor – Ellah dilediğini yaratır – şüphesiz Ellah her şeye kadirdir.” Ayeti kerimesindeki (مَنْ ki o kimse) ism-i mevsûlü, ( دَابَّةٍ yaşayan) dan ayrılan gayr-i âkil için kullanılmış.
- ( مَا ki o şey) mebnî’dir ve gayr-i âkil (hayvan veya eşya) için kullanılır. Örnek: 96/5 ( عَلَّمَ الْإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ ) “İnsana bilmediği şeyleri öğretti”
- Akıllı ile gayr-ı âkil karışık olduğunda ( مَنْ ki o kimse) yerine ( مَا ki o şey) kullanılır. Örnek : 59/24
- ( هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ )
- “O Ellah ki – her şeyi yaratandır – yoktan var edendir – her şeye suret verendir – en güzel isimler O’nundur – göklerde ve yerde ne varsa hep O’nu tesbih eder – ve O güçlü ve hikmet sahibidir.”
- Müşterek ism-i mevsûlü, fiilden sonra geldiği takdirde, o fiilin mefulü (isim)olup, mahallen mansûb’dur. Örnek: ( ? ) bak 96/5 ????
- ( أَىّ ٌ ki o kimse, ki o şey, hangi, herhangi) mu’râb’dır, diğer ikisi yerine kullanılır ve müennesi ( أَيَّةٌ ) dir. Ancak, bunun yerine ( مَنْ ) veya ( مَا ) konabiliyorsa, ism-i mevsuldur. Aksi halde, sonraki isme muzaf olur. Örnek: ( ? )
- ( أَىّ ٌ ki o kimse, ki o şey) muayyen bir isim veya zamire muzaf olarak kullanılır. İsimlere muzaf olduğunda, anlamını muzaf olduğu isimden alır. Muzafın ileyhi cümlede yoksa hazfedilmiş kabul edilir. Muzafun ileyhi, cemî isim veya zamir olur. Sılası, muzafun ileyhten sonra gelen kısımdır. Muzafın ileyhi ile beraber mübtedası da hazfedilebilir. Zamire muzaf olup, sıla’sının zamiri olan mübtedası da hazfedilirse, zamme üzere mebnî olur. Zamire muzaf olup, sılasının mübtedası hazfedilmişse, haberi de zarf veya harficerle mecrur olursa, mu’rab olur. Mu’rab olan ( أَىّ ٌ ki o kimse, ki o şey) ile mebnî olan ( مَنْ ki o kimse) ve ( مَا ki o şey) birleştirilerek iki ism-i mevsûl daha yapılır. Bunlar ( أَيُّمَا her ne ki, her şey ki) ve ( أَيُّمَنْ her kim ki, her insan ki) dir.
- (C) Diğer İsm-i mevsûller Harf-i tarif olan ( اَلْ ), İşâret ismi olmayan ( ذَا ) ve Sahiblik anlamı olmayan ( ذوُ ) dur.
- Harf-i Tarif ( اَلْ ) şâyet : (1) Sıfat olan müştâk isimlerin (ism-i fâil, ism-i meful, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdîl, …. in ) önünde bulunduğu zaman, harf-i tarif olmaktan çıkar ve ( اَلْ ) ism-i mevsûl olur. Müştak isim de şibh-i fiil olur.
- (2) İsm-i mevsûl olarak görev yapan ( اَلْ ) dan sonra gelen isim, şemsî harf ile başlıyorsa, şeddesiz okunur.Örnek : 3/78
- ( وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ ) “Ehli kitaptan bir fırka vardır ki, kitapta olanı dilleri ile eğer bükerler.” Ayeti kerimesindeki ( أَلْسِنَتَهُمْ ) kelimesinin ilk harfi şemsî bir kelime olmasına rağmen, şeddesiz yazılıdır ve öğle de kıraat edilir. Bu nedenle de cümleye “bildiğiniz o kimse konuşurken, ….. dikkat edin, … aldanmayın” gibi anlamlar yükler
- (3) İsm-i mevsûl olarak görev yapan ( اَلْ ) ile gelen kelimenin anlamında “Okuyuşun mânasına mevsûf olanı(Mânevi vucüdlanma ile bilinir hâle geleni veya Mânevi bir cübbe gibi giyileni) seyredip, ibret alın veya örnek alın.” bilgisi saklıdır.
- Şöyle de söylenebilir : birinci marife mef’ul olan ( أَلْسِنَتَهُمْ ), ikinci harfi cerli mef’ul olan ( بِالْكِتَابِ ) önce geldiği için, ikinci mef’ul sebebiyle mânevi vucudlanma peydah olur. (NOT : “şâyet harfi cerli meful önce gelirse, sonra gelen marife mef’ulde fâile ait gizli bir özelliği dinleyene açıklıyorum, dikkat edin.” bilgisi saklıdır.
- İşâret ismi olmayan ( ذَا ) : Soru ismi ( مَنْ kim ?) ve ( مَا ne ?)’den sonra ( ذَا ) geldiği zaman, ism-i mevsûl olur, işâret ismi olmaz.
- Örnekler: ( ? مَاذَا فَعَلْتُ Yaptığın nedir ? (Ne yaptın ?) ve ( ? مَنْ ذَا ذَهَبَ Giden kimdir ? (Kim gitti ?) gibi.
- Bu cümlelerdeki ( ذَا ) lar, ism-i mevsûldür ve mübtedâdır. ( فَعَلْتُ ) ve ( ذَهَبَ ) ise, sıla cümlesidir. ( مَا ne ?) ve ( مَنْ kim ?) de mukaddem haberdir.
- Sahiblik anlamı olmayan ( ذوُ ) yu, ism-i mevsûl olarak sadece Tay kabilesi kullanmıştır. REF, NASB ve CER hâllerine örnekler:
- Mahallen merfu olarak: ( ذَهَبَ ذوُ جَاءَ Gelen gitti). Mahallen mansub olarak: ( رَأَيْتُ ذوُ ذَهَبَ Giden kimseyi gördüm). Mahallen mecrur olarak: ( سَلَّمْتُ عَلَى ذوُ جَاءَ Gelen kimseye selam verdim)
- HARF-İ MEVSÛLler: Bunlar harftir. ( أَنْ أَنَّ لَوْ مَا مِمَّا كَىْ أ – هَمْزَةُ التَّسْوِيَةِ ) Harf-i mevsûllerden sonra gelen cümleye de Sıla Cümlesi denir. İsm-i mevsûlün sıla cümlesinde âid zamiri bulunmasına rağmen, Harf-i mevsûlün sıla cümlesinde âid zamiri bulunmaz. Bu nedenle de Harf-i mevsulün sakladığı bilgiler tesbit edilmelidir. Bir diğer önemli husus da, Harf-i mevsuller aynı zamanda masdar edatı olarak da görev yaparlar. Yani sıla cümlesinin mânasını masdarlaştırır ve ilave saklı anlamlar kazandırırlar ama İsm-i mevsûllerde bu özellik yoktur
Ek Bilgi :
İSM-İ MEVSUL
Kendisinden sonra gelen ve sıla cümlesi denen cümleyi açıklayan isimlere ism-i mevsul denir. Temel ism-i mevsuller şunlardır:
ماَ | ki o şey | مَنْ | ki o kimse | الَّذِي | ki o |
Türkçe’ye ..ki, dığı, ..diği, ..en, ..an manasıyla tercüme edilir.
اَلْبَيْتُ الَّذِي رَأَيْتُهُ… | gördüğüm ev |
اَلْحَجَرُ الَّذِي كَسَرْتُهُ… | kırdığım taş |
اَلْحَجَرُ الَّذِي كَسَرْتُهُ كَبِيرٌ. | Kırdığım taş büyüktür. |
İsm-i mevsuldan sonraki cümleye de “Sıla cümlesi” denir.
İsm-i mevsuller ikiye ayrılır:
1- Hususî İsm-i Mevsul
2- Müşterek İsm-i Mevsul
1- Hususî İsm-i Mevsul (اَلْاِسْمُ المَوْصُولُ الْخاَصُّ)
Müzekker ve müennesleriyle birlikte müfred, tesniye ve cemileri bulunan ism-i mevsullerdir. Tesniyeleri hariç mebnîdirler[1].
Cem | Tesniye | Müfred | |||||
Müzekker | اَلَّذِينَ | اَللَّذاَنِ – اَللَّذَيْنِ | اَلَّذِي | ||||
O kimseler | O iki kimse | O kimse | |||||
Müennes | اَللَّوَاتِي- اَللاَّتِي[2] | اَللَّتَانِ – اَللَّتَيْنِ | اَلَّتِي | ||||
جَاءَ الرَّجُلُ الَّذِي ضَرَبَنيِ. | Beni döven adam geldi. | ||||||
رَأَيْتُ الَّذِينَ زَارُوا أَخِي. | Kardeşimi ziyaret eden (kimse)leri gördüm. | ||||||
جَاءَتِ الْمَرْأَةُ الَّتي عَلَّمَتْنِي. | Bana öğreten kadın geldi. | ||||||
اَلرَّبِيعُ هُوَ الْفَصْلُ الَّذي يُحِبُّهُ النَّاسُ. | Bahar insanların sevdiği mevsimdir. | ||||||
Arapça’da her ism-i mevsulden sonra görüldüğü gibi kendinden önceki kelimeyi açıklayan ve manasını tamamlayan bir ilgi cümlesi mutlaka bulunur.
اَعْبُدُ اللهَ الَّذِي خَلَقَنِي. | Beni yaratan Allah’a ibadet ederim. |
F خَلَقَنِي cümlesi أَلَّذِي den önce gelen الله kelimesini açıklamaktadır.
İsm-i mevsullerden her biri tekil çoğul, müzekker ya da müennes oluşlarına göre kullanılır:
جاَءَ الَّذِي رَأَيْتُهُ. | (Kendisini) gördüğüm kimse geldi (müf.) . |
جاَءَ الَّذِينَ رَأَيْتُهُمْ. | (Kendilerini) gördüğüm kimseler geldi (cem.) . |
جاَءَ اللَّذاَنِ رَأَيْتُهُماَ. | (Kendilerini) gördüğüm iki kişi geldi (tesniye.) . |
رَأَيْتُ اللَّذَيْنِ ذَهباَ. | Giden iki kişiyi gördüm (tesniye) . |
Böylece artık cümle, temel cümleye bağlanan içinde fiil de bulunabilen bir yan cümlecik daha almış, basit cümleden mürekkep cümle haline gelmiştir.
*Has ism-i mevsuller hem akıllılar hem de eşya ve hayvanlar için kullanılır.
2) Müşterek İsm-i Mevsul (اَلْاِسْمُ المَوْصُولُ الْمُشْتَرَكُ)
Müzekker ve müennesleriyle birlikte müfred, tesniye ve cemileri bulunmayan ism-i mevsullerdir.
ماَ | ki o şey | مَنْ | ki o kimse |
اَيٌّ | ki o kimse, ki o şey, herhangi, hangi |
(مَنْ) hem müzekker hem müennes ortak olmak üzere akıllı varlıklar (insanlar) için, (ماَ) ise genellikle insanlardan başkası için, hayvan ve eşya için kullanılır.
نَزَلَ مَنْ رَكِبَ الْحاَفِلَةَ. | Otobüse binen (binen kimse) indi. |
نَزَلَ مَنْ رَكِبوُا الْحاَفِلَةَ. | Otobüse binenler (binen kimseler) indi. |
عَرَفْتُ مَا عِنْدَكَ. | Yanında olanı tanıdım (Yanındakini tanıdım) . |
(مَنْ) (ماَ) (اَيُّ) ortak ism-i mevsulleri durumuna göre bütün kişileri belirtmek için has ism-i mevsullerin yerine kullanılır. Müfred ve müzekkerleri de aynı olduğu için hem müfred hem de cemi manasına geçer. Hangi şahıs için kullanıldığı ism-i mevsulden sonra gelen sıla cümlesindeki zamirden anlaşılır.
جاَءَ مَنْ رَأَيْتُهُ | Gördüğüm kimse geldi (müz.) . |
جاَءَ مَنْ رَأَيْتُهاَ | Gördüğüm kimse geldi (müe.) . |
جاَءَ مَنْ رَأَيْتُهُمْ | Gördüklerim geldi. |
رَأَيْتُ مَنْ جَاءَ إلى بَيْتِكُمْ. | Evinize gelen kimseyi (adamı) gördüm. (Evinize geleni gördüm de denilebilir.) |
سَوْفَ يُوَفِّقُ مَنْ يَجْتَهِدُ. | Çalışan kimse muvaffak olacaktır. |
أَكْتُبُ مَا أَطْلُبُ مِنَ الْكُتُبِ. | Kitaplardan istediğimi (istediğim şeyi) yazarım. |
أَيٌّ (herhangi, hangi) kelimesinin yerine (مَنْ) ve (ماَ) konabiliyorsa ism-i mevsul olur ancak mu’rabtır (duruma göre son harekesi değişir). Diğerleri kadar kullanılmaz.
إِقْرَأْ أَياًّ ناَفِعاً. | Faydalı olanı oku. |
يُعْجِبُنِي[3] اَيٌّ أَدَّى واَجِبَهُ. | Görevini yapan kimse hoşuma gider. |
. (نَعْلَمُ مَنْ هُوَ شُجاَعٌ) نَعْلَمُ أَيُّهُمْ هُوَ شُجاَعٌ Hangisinin cesur olduğunu biliyoruz. |
Mesela son cümlede (أَيٌّ) yerine (مَنْ) konabildiği için ism-i mevsuldür ve fâili sorduğu için zamme ile merfûdur. Esasen (أَيُّهُمْ)’den sonrası (نَعْلَمُ) fiilinin mahallen mansub mef’ûlü’dür.
(أَيٌّ) aynı zamanda isimlere muzâf olur, anlamını muzâf olduğu isimden alır.
يَحْفَظُ التِّلْمِيذُ أَيَّ سُورَةٍ يَخْتاَرُ[4] مِنَ الْقُرْآنِ. Öğrenci Kur’ân’dan seçtiği herhangi bir sûreyi ezberler. | |
نُصَلِّي فِي أَيِّ مَسْجِدٍ فِي الْمَدِينَةِ. | Şehirde herhangi bir camide namaz kılarız. |
(أَيٌّ) kelimesinin müennesi (أَيَّةُ) dur.
إِحْفَظْ أَيَّةَ النِّساَءِ قاَلَتْ هَذاَ. | Bunu kadınların hangisinin dediğini sakla (söyleme) |
تَنْجَحُ أَيَّةُ الطاَّلِباَتِ هِيَ مُجْتَهِدَةٌ. | Çalışkan olan kız öğrenci başarır. |
*(اَلَّذِينَ )(اَللَّوَاتِي) akıllıların çoğulu için kullanılır.
(اَلَّتِي) ve (ماَ) akılsız çoğullar içinde kullanılır:
قَرَأْتُ الْمَقاَلاَتِ الَّتِي كَتَبْتَهاَ. | Yazdığın makaleleri okudum. |
قَرَأْتُ ماَ كَتَبْتَ مِنْ مَقاَلاَتٍ. | Makalelerinden yazdıklarını okudum. |
*İsm-i mevsul marife isimden sonra geldiğinde sıfat olur:
جاَءَ الرَّجُلُ الَّذِي رَأَيْتُهُ. | Gördüğüm adam geldi. |
قَرَأْتُ الْكِتاَبَ الَّذِي قَرَأْتَهُ. | Okuduğun kitabı okudum. |
Son cümlede (اَلَّذِي) (الْكِتاَبَ) kelimesinin sıfatıdır.
İsm-i Mevsulun Cümlenin Unsurlarından Biri olması:
İsmi mevsul; fâil, mef’ûl ya da mübtedâ, haber ve nevasihtan (inne, kane ve kardeşleri) birinin ismi ve haberi gibi herhangi bir unsuru olabilir. O zaman cümle içindeki yerine göre mahallen merfû, mahallen mansûb ya da mahallen mecrûr olur.
İsm-i mevsul fâil durumunda:
سَجَدَ الَّذِي سَمِعَ الْأَمْرَ. | Emri işiten kimse secde etti. | ||
| |||
قاَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا. | Küfredenler (küfreden kimseler) dedi: |
Meselâ son cümlede (الَّذِينَ),( قاَلَ) fiilinin fâilidir. Mahallen merfûdur.
İsm-i mevsul mef’ûl durumunda:
اِسْأَلْ مَنْ يَعْرِفُ. | Bilen kimseye (ya da bilen kimselere) sor. |
Bu cümlede (مَنْ),( اِسْأَلْ) fiilinin mef’ûlüdür. Mahallen mansûbtur.
İsm-i mevsul mübtedâ durumunda:
اَلَّذِي يَقْرَأُ يَتَعَلَّمُ. | Okuyan kimse öğrenir[5]. |
Haber Mübtedâ |
İsm-i mevsul haber durumunda:
..هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ.. Haber Mübt. ..Bu (meyveler), bundan önce (dünyada) rızıklandığımız şeydir (dediler)..(Bakara, 25) |
هَذَا هُوَ النَّبِيُّ الَّذِي وَجَدُوا (وَجَدُوهُ) فِي كِتاَبِهِمْ. |
Haber Mübt Bu (kendisini) kitaplarında buldukları peygamberdir. |
İsm-i mevsul nevâsih’in ismi durumunda:
إِنَّ الَّذِينَ سَمِعُوا قَوْلَ النَّبِيِّ هُمُ الصاَّلِحُونَ. |
İnne’nin Haberi İnne’nin İsmi Peygamber’in sözünü dinleyen kişiler salih kişilerdir. |
إِنَّ مَنْ يَقْرَأُ يَتَعَلَّمُ. | Muhakkak ki okuyan kimse öğrenir[6]. |
İnne’nin Haberi İnne’nin İsmi
Sıla Cümlesinin Özellikleri:
Sıla cümlesi âid (bağlaç) denilen açık veya gizli bir zamirle mevsul isme bağlıdır. Bu zamir açık değilse kişi onu mevsul ismin türüne göre takdir eder. Aid zamiri sayı, müzekkerlik-müenneslik yönünden mevsul isme uygun olur.
İsm-i mevsuldan sonraki sıla cümlesi; isim cümlesi, fiil cümlesi, şibh-i cümle (cümle benzeri) olarak zarflı ya da harf-i cerli cümle parçalarıyla ana cümleye bağlanır.
İsim Cümlesi olarak:
حَضَرَتِ السَّيِّدَةُ الَّتِي هِيَ جَمِيلَةٌ. | Güzel olan bayan geldi. |
Fiil Cümlesi olarak:
أُحِبُّ الَّذِي يُعَلِّمُنِي. | Bana öğreten kimseyi severim. |
رَأَيْتُ الرَّجُلَ الَّذِي جاَءَ. | Gelen adamı gördüm. |
Not: İsim ya da fiil cümlesi temel cümleye bağlanırken ..en, ..an, ..dığı ekleriyle tercüme edilir.
Şibh-i Cümle (Zarflı cümle parçası) olarak:
أَخَذْتُ الْقَلَمَ الَّذِي أَماَمَكَ. | Önündeki kalemi aldım. |
Şibh-i Cümle (Harf-i cerli cümle parçası) olarak:
رَأَيْتُ الطُّيُورَ الَّتِي فِي الْحَدِيقَةِ. | Bahçedeki kuşları gördüm. |
Not: Şibh-i cümle (zarf ya da harf-i cerli isim) olduğunda …ki, ..bulunan, ..olan eklerini alarak cümleye bağlanır.
*Aid zamiri bazen terkedilebilir. Fakat ismi mevsul kendisinden sonra gelen ve harf-i ceri olan bir fiilin mef’ûlü ise zamirin harf-i cere eklenmesi zorunludur:
دَخَلَ عَلَى | birine gitti, yanına gitti |
إِنَّ النِّساَءَ اللاَّتِي دَخَلْناَ عَلَيْهِنَّ. … | Kendilerine gittiğimiz kadınlar |
جاَءَ بِ | getirdi |
ماَ هَذِهِ الْأَشْياَءُ الَّتِي جاَؤُا بِهاَ ؟ | Onların getirdikleri bu şeyler nedir? |
*Belirsiz nekre bir kelimeden sonra mevsul kullanılmaz fakat varmış gibi tercüme edilir:
قَدْ جاَءَ رَسُولٌ (مِنْكُمْ) دَعاَناَ إِلَى الْإِسْلاَمِ. |
(Sizin içinizden) bizi İslâm’a çağıran bir peygamber geldi. |
|
مَنْ ve مَا lar başa geldiği zaman soru işareti olduğu gibi, cümledeki yerine göre çoğul manası taşıyan ism-i mevsul olabilirler:
مَا عِنْدَكَ يَمُوتُ[7] وَمَا عِنْدَ اللهِ بَاقٍ[8]. |
Senin yanındakiler ölür fakat Allah’ın yanındakiler (yanındaki şeyler) bâkidir. |
مَا عِندَكُمْ يَنفَدُ وَمَا عِندَ اللّهِ بَاقٍ.. Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındakiler ise bâkidir… (Nahl, 96) |
…لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ… |
..Göklerde ve yerde bulunanlar (bulunan şeyler) O’nundur.. (Bakara, 116). |
Genel Cümle Örnekleri
1- أَيْنَ تَسْكُنُ ؟ أَسْكُنُ فيِ الرِّياَضِ . فيِ أَيِّ حَيٍّ تَسْكُنُ ؟ أَسْكُنُ فيِ حَيِّ الْعِماَراَتِ . ماَ اسْمُ الْعِماَرَةِ الَّتيِ تَسْكُنُ فيِهاَ ؟ اِسْمُهاَ عِماَرَةُ السَّلاَمِ.
2- ماَ اسْمُ الْحَيِّ الَّذيِ تَسْكُنُ فيِهِ ؟ اِسْمُ الْحَيِّ الَّذيِ أَسْكُنُ فيِهِ : حَيُّ الْعِماَراَتِ .
3- مُحَمَّدٌ هُوَ الَّذيِ مَسَحَ السَّبوُّرَةَ – مَنِ الَّذيِ يَتَناَوَلُ الْقَهْوَةَ ؟ هَذاَ جَدِّي. مَنِ الَّتيِ تُشاَهِدُ التِّلِفِزْيُونَ؟ هَذِهِ جَدَّتيِ – اَلطِّفْلُ يَقُولُ الَّذِي ماَ يَفْعَلُهُ.
4- اَلَّتيِ تُنَظِّفُ الْحَديِقَةَ هِيَ واَلِدَةُ أَحْمَدَ – اَلَّذيِ يَتَناَوَلُ الْقَهْوَةَ هُوَ جَدُّ أَحْمَدَ .
5- مَنِ الَّتيِ تُنَظِّفُ الْحَديِقَةَ ؟ أُخْتُ خاَلِدٍ هِيَ الَّتيِ تُنَظِّفُ الْحَديِقَةَ .
6- اَلْعِيدُ الَّذِي يأْتِي[9] بَعْدَ رَمَضاَنَ هُوَ عِيدُ الْفِطْرِ – ماَ الْأَعْماَلُ الْمُهِمَّةُ الَّتِي تَقُومُ بِهاَ[10] كُلَّ أُسْبُوعٍ ؟
7- ماَ حَلُّ السُّؤاَلِ الَّذِي قَرَأْتَهُ فِي الدَّرْسِ الْماَضِي ؟ وَجَدَ السُّكاَّنُ الطِّفْلَةَ الَّتِي يَبْحَثُ عَنْهاَ[11] الْواَلِداَنِ – يَبِيعُ التاَّجِرُ الْأَشْياَءَ الَّتِي يَحْتاَجُ إِلَيْهاَ[12] الناَّسُ .
8- يَشْتَرِي الْآباَءُ الْكُتُبَ الَّتِي يَهْتَمُّ بِهاَ[13] الْأَبْناَءُ – أَحْضَرَ الْاِبْنُ الْهَدِيَّةَ الَّتِي فَكَّرَتْ فِيهاَ الْأُمُّ.
9- سَمِعَتْ فاَطِمَةُ بِماَ صَنَعَتْهُ لَيْلَى – سَمِعَ الْمُدَرِّساَنِ بِماَ صَنَعَهُ الْمُهَنْدِسُونَ – شَهِدَ الرَّجُلُ بِماَ قاَلَتْهُ الْمَرْأَةُ – شَهِدَ أَحْمَدُ بِماَ قاَلَهُ إِبْراَهِيمُ – بَدَاَ أَحْمَدُ بِماَ قاَلَهُ إِبْراَهِيمُ – بَدَأَ الرَّجُلُ بِماَ نَسِيَتْهُ الْمَرْأَةُ .
10- قاَلَ تَعاَلَى: “ياَ أَيُّهاَ الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّياَمُ كَماَ[14] كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ “.
11- هَلِ الْكِتاَبُ الَّذِي عَلَى اليَساَرِ مِثْلُ[15] الْكِتاَبِ الَّذِي عَلَى الْيَمِينِ ؟
12- ماَ أَنْواَعُ الْمَعاَرِضِ الَّتِي تَعْرِفُهاَ ؟ أَعْرِفُ مَعاَرِضَ الرَّسْمِ وَالْكُتُبِ والسَّياَّرَاتِ وَالْمَلاَبِسِ- لِماَذاَ يَذْهَبُ الناَّسُ إِلَى الْمَعاَرِضِ ؟ لِماَ فِيهاَ مِنْ فَواَئِدَ[16] وَ مَعْلُوماَتٍ .
Tercüme:
1- Nerde oturuyorsun? Riyad’da oturuyorum. Hangi mahallede oturuyorsun? “Apartmanlar” mahallesinde oturuyorum. İçinde oturduğun apartmanın ismi nedir? Onun ismi Selâm (Barış) apartmanıdır.
2- Oturduğun mahallenin ismi nedir? Onun oturduğu mahallenin ismi “Apartmanlar” mahallesidir.
3- Tahtayı silen Muhammed’dir. (Muhammed ki o tahtayı sildi). Kahveyi içen (alan) kimdir? Bu dedemdir. Televizyon seyreden (müe.) kimdir? Bu ninemdir. Çocuk yapmadığı şeyi söyler.
4- Bahçeyi temizleyen (ki o)Ahmed’in annesidir. Kahveyi içen Ahmed’in dedesidir.
5- Bahçeyi temizleyen kimdir? Halid’in kızkardeşi (işte o)[17] bahçeyi temizleyendir.
6- Ramazan’dan sonra gelen bayram Ramazan Bayramıdır. Her hafta yerine getirdiğin mühim işler nedir?
7- Geçen derste okuduğun sorunun çözümü nedir? (Mahalle) sakinleri ana babanın aradığı küçük kızı buldu. Tâcir insanların ihtiyacı olan şeyleri satar.
8- Babalar oğulların önem verdiği kitapları satın alır. Oğul annenin düşündüğü hediyeyi getirdi.
9- Fâtıma Leylâ’nın yaptığı şeyleri duydu. İki öğretmen mühendislerin yaptığı şeyleri duydu. Adam kadının söylediği şeylere şahit oldu. Ahmet İbrâhim’in söylediği şeylere şahit oldu. Ahmet İbrahim’in dediği şeylerle başladı. Adam kadının unuttuğu şeylerle başladı.
10- Allâhu Teâlâ: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı) gibi oruç size (de) farz kılındı.
11- Soldaki kitap sağdaki kitap gibi midir?
12- Bildiğin sergi çeşitleri nelerdir? Resim, kitap, araba ve elbise sergilerini biliyorum. İnsanlar niçin sergilere gider? İçersindeki faydalar ve bilgiler için.