Mensublar

Mefulü Mutlak Arapça Gramer Dersleri

Hakkında Derlenen Bilgiler :

  • TARİF-1: Bir âmilin fâilinin yapmış olduğu iş ile AYNI mânada olan; masdar veya masdar_binai_ merre veya masdar_binai_nevi olan kelimeye “Mefulü Mutlak” denir. Örnek : ( يمشون مشياً هوناً ) Mefulu mutlak ile yapılan cümlede, fiil kesbî dir bilgisi saklıdır
  • TARİF-2: Bir âmilin fâilinin yapmış olduğu iş ile FARKLI mânada olan; masdar veya masdar_binai_ merre veya masdar_binai_nevi olan kelimeye “Mefulü Mutlak Nâibi” veya mef’ulü mutlak’ın sıfat denir. Mefulu mutlak nâibi ile yapılan cümlede, ise, fiil vehbî dir bilgisi saklıdır.
  • Örnek 25/63 ( … وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا ) “Rahmân’ın kulları yerde tevazu ile yürürler.” Ayet-i Kerimesindeki ( هَوْنًا ) kelimesi, mef’ulü mutlak nâibi (sıfatı)dir ve Takdir edilen terkib ise: ( يمشون مشياً هوناً )
  • TARİF-3: Fiilin mânasını kuvvetlendirmek, çeşidini veya sayısını bildirmek için fiil ile aynı kökten gelen masdara “Mefulü Mutlak” denir, dâima müfreddir ve açık veya gizli bir fiiliden sonra gelir.  Şayet, isimden sonra gelirse, hâl olur. Mefulü Mutlak da “24 saat, ölünceye kadar o hâl üzere olmak” anlamı saklıdır. Hâl ise, geçicidir. Örnek için bakınız : Âmiller sayfasındaki “… Bâtını Fıkıh” dosyasına.
  • TARİF-4: Fiilin fâilinin yaptığı hadesin (işin) ismidir ve o fiilde isimle aynı mânadadır. Mefulü mutlak ; Te’kit veya Nevi veya Adet için olur.
  • 1. ( ضَرَبْتُ ضَرْباً ) “Dövmekle dövdüm.” örneğinde; fâilin yaptığı iş olan ( ضَرَبْتُ ) lafzıyla (fiil + fâil ile) aynı mânada, masdar ve mensub olan ( ضَرْباً ) lafzı, bir mefulü mutlak’tır.
  • 2. ( ضَرَبْتُ ضَرْبَةً ) “Bir kere dövmekle dövdüm.” örneğinde; fâilin yaptığı iş olan ( ضَرَبْتُ ) lafzıyla (fiil + fâil ile) aynı mânada, masdar_binai_merre ve mensub olan ( ضَرْبَةً ) lafzı, bir mefulü mutlak’tır.
  • 3. ( ضَرَبْتُ ضِرْبَةً ) “Bir nevi dövmekle dövdüm.” örneğinde; fâilin yaptığı iş olan ( ضَرَبْتُ ) lafzıyla (fiil + fâil ile) aynı mânada, masdar_binai_nevi ve mensub olan ( ضِرْبَةً ) lafzı, bir mefulü mutlak’tır.
  • Mefulü mutlak masdar olduğu için, bu olayın tam mânası ile anlatılamayacağını, NASB hâlinde olduğu için de, olaya herkesin şahit olacağını (apaçık göreceklerini) ifade eder. Mefulü mutlak da: “Bu güne kadar; gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akla hayale gelmeyen bir şekilde ….” anlamı saklıdır.
  • 26/1 : ( إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا ) “Muhakkkak biz sana açtık, apaçık bir zafer verdik.” Ayet-i Kerimesindeki (  فَتْحًا  ) NASB halinde bir masdardır. Bilindiği gibi bu fetih (zafer) o güne kadar; gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akla hayale gelmeyen bir şekilde gerçekleşti. Nüzûl sebebi hakkında: Fetih sûresi Mekke ile Medine arasında başından sonuna kadar Hudeybiye durumu ile alâkalı olarak indirildi. dediler. Enes : Ellah Teala’nın 26/2 kavli Resûlullah’a indirildi. Onun mercii Hudeybiyedir. Nebî Aleyhisselâm : Bana arz üzerinde olandan en sevimli olan ayet indirildi. buyurdu, sonra ayeti ashabına okudu. Ashabı : Sana Henîen Merîen ey Ellah’ın Resûlu, Ellah sana ne yapacağını açıkladı. bize ne yapar? dediler. Bunun üzerine 26/5 kavli indirildi.
    • Meful-u mutlak hazf edilince, masdarın sıfatı onun yerine gelir. Bu sıfata “mef’ulü mutlak nâibi” denir.
    • 2/58 ( … فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا … ) ” … ve oradan istediğiniz yerden bol bol yeyin … ” Ayet-i
    • kerimesindeki ( رَغَداً ) mef’ulü mutlak nâibidir. Çünkü, aslı olan ( أَكْلاً رَغَداً ) deki ( أَكْلاً ) hazfedilmiştir.
    • .
    • 2/73 : ( فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا كَذَلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَى وَيُرِيكُمْ ءَايَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ) “Onun için dedik ki:
    • “Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun.” İşte böyle, Ellah akıllanmanız için ölüleri diriltir ve size ayetlerini
    • gösterir.” Ayet-i kerimesindeki ( كَذَلِكَ ) mef’ulü mutlak nâibidir ve car-mecrûrdan oluşan şibhi cümle
    • NASB mahallindedir. Çünkü ( كَ ) harficeri, mahzuf bir masdarın sıfatı olarak görülmüş ve ( مِثْلُ   gibi)
    • mânasında olan “mef’ulü mutlak nâibi” kabul edilmiştir. Takdir edilen terkib :
    • ( يُحْيِي اللهُ الْمَوْتَى إِحْيَاءً مِثْلَ ذَلِكَ الْإِحْيَاءِ ) İsm-i işâret, muzafun ileyh ve ( مِثْلَ )’de, mef’ulü mutlak.
    • .
    • 2/83 : ( … وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا …) “ve anna babaya iyilik (yapacaksınız)” Buradaki ( إِحْسَانًا ) lafzı, mahzuf
    • (gizlenmiş) bir fiilin mefulü mutlak nâibi olur. Çünkü ( بِالْوَالِدَيْنِ ) harficerle mecruru, ( iyilik yapın) olarak
    • takdir edilen mahzuf bir fiile bağlıdır. ( إِحْسَانًا ) de bu fiilin, mef’ulü mutlakıdır.
    • Dolayısıyla cümle ( أَحْسِنُوا بِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً ) olarak takdir edilir.
    • .
    • 2/83 : ( … وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا…) “ve insanlara güzel (söz) söyleyin” Buradaki ( حُسْنًا ) mef’ulün bih’dir. Bazı
    • âlimler ise, ( قُولُوا لِلنَّاسِ قَوْلاً حُسْناً ) şeklinde düşünerek, mef’ulü mutlak nâibi de olabilir demişlerdir.
    • NOT: Buradaki gibi; mef’ulü bih, m. b. gayri sarihden sonra gelirse mef’ulü mutlak nâibi olabilir mi diye düşünmek gerekir.