Müteârız iki hadîsin ihtilafı, beyan edilen hiyerarşik metodların (cem ve te’lif, nesh, tercih) hiçbiriyle çözülmezse, başvurulacak son metod tevakkuf’tur. Aslında tevakkuf, bir çözüm metodu değil, çözümsüzlüktür. Yani her iki hadîsi de amel dışı bırakmak. Birini diğerine tercih ettirecek bir karîneyi bizzat buluncaya veya bir başka muhaddisin veya fakihin bulmasına kadar her iki rivâyeti de amel dışı tutmaktır.
Esâsen hadîste gerçek mânada (nefsülemirde) ihtilaf yoktur diyenler açısından fiilen çözümü olmayan müteârız hadîs var mıdır? diye sorulacak olsa ulemânın ittifak ettiği bir hadîs gösterilemez. Buna rağmen usulcüler, nazarî açıdan da olsa tevakkuf tabiri üzerinde dururlar. Hatta tercih’e taraftar olmayanlar, -Suyutî’nin kaydettiğine göre- teâruz halinde tahyîr (iki hadisten birine ihtiyar etmek) veya tevakkuf gerekir demişlerdir. Fıkıhçıların “tesâkut” dedikleri, teâruz sebebiyle birbirlerini amelden düşürme hadisesi de belli bir ölçüde, tevakkuf’a benzer. Ancak, tesâkutla ilgili bütün fukahanın ittifak ettiği örnek mevcut değildir. Şu halde bu açıdan ele alınca da tevakkufla ilgili ameli bir örnek bulmak mümkün olmayacaktır. Mesela “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in vefatına kadar, sabah namazında kunut yaptığı”nı ve “biraz kunut yapıp sonra terkettiği”ni haber veren Hz. Enes (radıyallahu anh)’in rivâyetlerinin “iki haber tearuz edince “tesâkut”la her ikisi de amelden düşer” kaidesince amelden kaldıklarını ve geriye Hanefîlerin benimsediği İbnu Mes’ud ve başkalarından “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) iki ay müddetle bazı Arap kabîlelerine beddua ederek kunut yaptı, sonra terketti” hadîsinin kaldığını Ebu Hafs Ömer en-Nesefî söyler. Fakat tatbikatta Şafiîler bu görüşle amel etmezler.[1]
Dikkat:
1- Muaraza’dan salim olan sahîh hadîse muhkem denir. Bunun en güzel örneği:”Allah, temizlik olmadan namaz kabul etmez, ganimetten (devlet malı) çalınanla da sadaka kabul etmez” hadîsidir.
2- Bir konuda ihtilaflı olan iki hadîs te’lif edilemeyince, ikisini de bırakarak ittifak edilene dönmek usulcülerce benimsenen bir prensiptir. Bunun ihtiyata ve amelî ihtiyaca daha muvafık olacağı söylenir.[2] [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/165-166.