Hadis Usulü

1- Dindarca Mülahazalar-İslam Dini’ne Hizmet Etmek Arzusu: Hadis Usulü Online Oku


1- Dindarca Mülahazalar-İslam Dini’ne Hizmet
Etmek Arzusu:

 

Müslümanları iyi amellere teşvik etmek,
kötülüklerden sakındırmak maksadıyla da hadisler uydurulmuştur. Özellikle
amellerin faziletlerine dair hadisler bir takım cahil zahidler, dervişler ve
sofilerce uydurulmuştur. Bu tür uydurmaların, “kim falan gün şu kadar namaz
kılar ve her rekatta şu sureleri bu kadar defa okursa, ona ahirette mükafat
olarak… verilecektir” gibi genel bir formülü de bulunmaktadır. Halkı iyi
işlere teşvik (terğib) ve kötü hareketlerden sakındırmak (terhib) maksadıyla
hadis uydurulmâsına cevaz veren tek mezheb, bid’at fırkalarından Kerrâmiyye
mezhebidir.[1]

Müslümanları iyiye, doğruya, güzele yöneltmek;
kötülüklerden uzaklaştırmak, böylece güya İslam’a hizmet etmiş olmak için
binlerce hadis uydurulmuştur. Amellerin faziletlerine, Kur’an okumaya, nafile
ibadete teşvik maksadıyla uydurulan sözler bu konuda tipik örnekler verir. Bir
tanesini görmek yeterli bilgi verecektir.

“Her kim pazartesi günü dört rekat namaz kılar
ve her rekatta Fatiha, Ayetu’l-Kursi, Kulhuvallahu ahad, Kul e’uzu bi’rabbi’l-felak,
Kul e’uzu bi-rabbi’n-nâs’ı birer defa okur; selam verdiğinde on defa istiğfar
eder; on defa da salavat getirirse, bütün günahları affolunur. Allah Teala ona
cennette beyaz inciden yapılmış on odalı bir köşk verir. Her odanın uzunluğu ve
genişliği üçer bin arşındır. Birinci oda beyaz gümüşten, ikincisi altından,
üçüncüsü inciden, dördüncüsü zümrütten, beşincisi zebercetten, altıncısı iri
incilerden, yedincisi parlayan bir nurdandır. Odaların kapıları anberden
yapılmış olup her kapının üzerinde za’ferandan bin tane örtü vardır. Her odada
kâfurdan yapılmış bin karyola; her karyolanın üzerinde bin yatak vardır…”

Bu maksatla hadis uyduranlar, gariptir ki,
müslümanlara hizmet ettikleri inancı içindeydiler. Böyleleri yaptıkları işi
mazur göstermek için de Hz. Peygamber aleyhine, ona isnad ederek yalan
uydurduklarını değil; lehine yalan söylediklerini iddia ediyorlardı.

[2]
 

İyi niyetlerine rağmen, iyiyle kötüyü
birbirinden ayırt edemiyecek kadar cahil olan kimseler, halkı, hayırlı iş
yapmaya teşvik etmek için hadis uydurmuşlardır. Mesela Meysere b. Abd-i Rabbih’e,
Kur’an’ın şu suresini şu kadar okuyana şu sevab verilir, hadisini kimden
işittiği sorulunca “Halkı Kur’an okumaya heveslendirmek için ben uydurdum”
demiştir.

[3]
     

Kur’an surelerinin faziletleri hakkında
uydurulan hadisler, regaib namazı ve Şaban’ın 15’ine  mahsus namazlar gibi. Bu
zatlar uydurdukları bu hadislerden kendi görüşleriyle sevap da beklerler. Hadis
alimlerinin unuturmakta en çok yoruldukları bu gibi hadislerdir.

[4]

Nevevî, başta bunu zikreder ve bu mülahazalarla
hadîs uyduranların verdiği zararın hepsinden fazla olduğunu belirtir. Bunlar
halk tarafından zühd ve takva sahibi bilinen, bu yüzden de halkın güvenini
kazanmış kimselerdir. Allah’ın rıza ve sevabını umarak Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) hakkında yalan uydurmuşlardır. Yahya İbnu Sa’îd el-Kattân: “Onlar
kadar yalan söyleyen bir başkasına rastlamadım” demiştir. Bunlar, kendilerine
câiz olanla olmayan hududu tefrîk edecek ilme sahip olmadıkları için, saf
kalplilikle, her duyduklarına inanarak, doğruyu yanlıştan ayırdetme cihetine
gitmediler. Tedrîb’in kaydettiği örneğe göre Nuh İbnu Ebî Meryem’e teker teker
her sûre için İbnu Abbâs’tan rivâyet ettiği fezâille ilgili rivâyeti “nereden
aldın?” diye sorulunca: “Ben, demiştir, insanları Kur’an’dan yüz çevirmiş, Ebu
Hanîfe’nin fıkhı, İbnu İshâk’ın Meğâzî’si ile meşgûl gördüm de bu hadîsi Allah
rızası için uydurdum”.[5]
Nuh İbnu ebî Meryem’in pek çok ilmi nefsinde cemeden bir zât olduğu hakkında
el-Câmi lakabının bu sebeple kullanıldığı belirtilir. Keza zühdü ve takvasıyla
tanınıp halkın teveccühüne mazhar olan ve öldüğü zaman Bağdad sokakları
cenazesine katılan imamlarla dolan Meysere İbnu Abdirrabbih de uydurduğu
hadîslerden sevap uman birisi idi. Ölümüne yakın: “Allah hakkında hüsn-i zanda
bulun” diye telkin edilince: “Nasıl hüsn-i zan etmem, Hz. Ali’nin fazileti
üzerine yetmiş hadîs uydurdum” diye iftihar etmiştir. Muhaddisler, dinî
salâbetine, sünnete karşı titizliğine rağmen, tergib hadisleri vaz’eden Ebu Bişr
Ahmed İbnu Muhammed el-Fakih el-Mervezî, Vehb İbnu Hafs gibi kimselerden
örnekler verirler. Ehl-i Bid’a’dan Kerramiye fırkası Tergib ve terhib
hadîslerini uydurmayı câiz görmüştür. Kendilerine delîl olarak “Kim bile bile
bana yalan nisbet ederse ateşteki yerini hazırlasın”
hadîsinin bazı
vecihlerinde gelmiş olan “…İnsanları saptırmak maksadıyla…”
ziyâdesini alıp: “Hadisteki yasak ve tehdîd insanları saptırmak maksadıyla hadîs
uyduranlaradır, biz ise imamların aleyhinde değil, lehinde (yâni saptırmak için
değil, hidâyete sevketmek için) yalan söylüyoruz” demişlerdir. Hadîste
yalancılığıyla meşhur Muhammed İbnu Saîd el-Maslûb: “Kelam güzel olduktan sonra
onun için bir senet uydurmanın hiçbir mahzuru yoktur” demiştir.

[6]

Gariptir ama müslümanları iyi amellere teşvik
etmek ve onları kötülüklerden sakındırmak maksadıyla da hadis uyduranlar
olmuştur. Hatta bu yolla Allah’ın rızasını kazanmayı umanlar bile çıkmıştır.

Bu düşünce ile hadis uyduranlar din için en
tehlikeli sınıfı oluşturmuşlardır. Çünkü bunlar, halkın sevip saydığı,
hareketlerini örnek aldığı kişilerdi. Onların hadis diye tanıttıkları sözler,
hiç tereddütsüz, hadis olarak kabul edilecek, aksine ihtimal bile
verilmeyecekti. Bu sebeple onlar, dini bozmak için özel gayret sarfedenler kadar
zararlı olmuşlardır.

Bu arada lehte hadis uydurmayı caiz gören bir
anlayıştan da sözetmek gerekmektedir. Hadis uydurmayı yasaklayan hadisteki
“aleyye” kelimesini “aleyhimde” diye yorumlayıp lehte uydurulacakların bu yasak
kapsamına girmeyeceğini iddia edenler de bu işte etkili olmuşlardır. Düşünce ve
gayeleri ne olursa olsun, hadis uydurmaya cevaz verenler, farz veya mendup,
haram veya mekruh şıklarından birine ait şer’i bir hükmü Hz. Peygamber’e isnad
ederken, netice itibariyle Allah’a karşı yalan söylediklerini düşünmüyorlardı.
Bu tür düşünce ve yapılan işin çirkinliğini ve yersizliğini Mehmet Akif şu
mısralarıyla değerlendirmektedir:

Kitabı, Sünneti, İcmaı kaldırıp attık;

Havassı maskara yaptık, avâmı aldattık.

Yıkıp şeriatı, bambaşka bir bina kurduk.

Nebiye atf ile binlerce herz uydurduk.

O hali buldu ki bu cür’et; “yecuzu fi’t-terğib”

Karar-ı erzeli fetva kesildi:!.. Hem ne garib.

Hadisi vazediyorken sevap uman bile var!

Sevabı var mı imiş bir zaman gelir, anlar!

Cihanı titretiyorken niday-ı “men kezebe”

İşitmiyor mu, nedir, bir bakın şu bi edebe:

Lisan-ı pak-ı Nebi’den yalanlar uyduruyor,

Sıkılmadan da “sevap işledim” deyip duruyor.

Düşünmedin mi girerken şeriatın kanına?

Cinayetin kalacak zanneder misin yanına?

Sevap ümid ediyor ha! Deyin ki namerde

Sevabı sen göreceksin huzur-i mahşerde![7]



 




[1]

Nevevî, Şerhu Müslim, Mısır 1349 I, s, 56; Sabahattin Yıldız, İsmail Kaya,
Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/179.



[2]

Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
Usulü, 12. sınıf: 49.



[3]

Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
Usulü, 11. sınıf: 57.



[4]

Aliyyu’l-Kari, Mevzu Hadisler, İlim Yayınları (çevrin M. Yaşar Kandemir):
16.



[5]

Yeri gelmişken belirtelim: Sahîh hadîslerde Kur’ân’ın bazı sûrelerinin
fazileti belirtilmiştir. Ama bütün sûreler için teker teker fazîlet beyan
edilmemiştir. Şu surelerin fazîletiyle ilgili hadis mevcuttur. 1-
Fatiha Sûresi, 2-8– Seb’u’l-Tıval (Bakara, Âl-i İmrân, Nisa, Mâide,
En’âm, A’râf, Tevbe). 9- Kehf, 10- Yâ-sîn, 11- Duhân,
12- Mülk 13- Zelzele, 14- Nasr, 15- Kâfirun,
16-
İhlâs, 17-I8- Muavizateyn. Bunlar dışındaki hadîsler
mevzudur. (İbrahim Canan)



[6]

İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/140-141



[7]

Safahat: 274-275 (5. baskı); İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 155-156.

İlgili Makaleler