Açıköğretim İlahiyat Arapça 1. Dönem DersleriAöf İlahiyat

ARAPÇADA SIFAT TAMLAMASI – Açıköğretim İlahiyat Arapça Dersleri

Dilde bazen sözcükleri doğrudan ve yalın biçimde kullanabileceğimiz gibi, bazen de onları değişik şekillerde niteleyerek kullanırız. Türkçemizde olduğu gibi Arapçada da, isimleri bir biçimde niteleyen bu sözcüklere sıfat (önad) adı verilir. Arapçada bir sıfat terkibi en az iki öğeden oluşur: Mevsûf (nitelenen isim) ve Sıfat (niteleyen isim). İzâfet terkibinde olduğu gibi, sıfat tamlamasında da -Arapça ile Türkçe arasında- öğe dizilimi açısından bir zıtlık vardır. Dilimizde sıfat dâima nitelediği isimden önce gelirken, Arapçada durum bunun aksidir; yani önce nitelenen (Mevsûf) daha sonra niteleyen (Sıfat) gelir. Arap gramerinde Sıfat ve Mevsûf kavramları için ayrıca Na’t ve Men’ût terimleri de kullanılmaktadır. Arap gramerinde sıfat konusu, Türkçe ile kıyaslandığında biraz karmaşık bir yapı arz eder. Şöyle ki; biz, dilimizde sıfat ile onun nitelediği isim arasında herhangi bir uyum arama ihtiyacı duymayız. Aralarında mantıksal bir ilişki olan iki sözcük kolay bir biçimde sıfat terkibi oluşturabilir: rahat koltuk; hızlı tren; pahalı resimler; keskin zekâ; dördüncü istasyon vs.Halbuki Arapçada, bu sıfat terkiplerini oluşturabilmek için sadece iki sözcüğün anlamlarını bilmek yeterli değildir. Buna ilaveten, bu iki sözcüğün belirlilik-belirsizlik; erillik-dişillik; sayısal bakımdan denklik ve hareke bakımından birbirine uyumluluk durumlarının da göz önüne alınması gerekir.
Sözgelimi bir harf-i tarifin ihmal edilmesi kolayca bir sıfat terkibini bir isim cümlesine dönüştürebilir:

Cümle Sıfat terkibi
اَلْبَابُ الْمَكْسُورُ >> اَلْبَابُ مَكْسُورٌ
Kapı kırık(tır) << Kırık kapı

Dolayısıyla, Arapça’da doğru bir sıfat terkibi oluşturabilmek, marifenekre ayırımı; müzekker-müennes farklılığı; sayılanın sayısına uygun müzekker ve müennes nitelik tespit etme becerisi; irâbın harekeyle veya  harfle oluşu gibi bazı temel gramer konularının daha önceden bilinmesini gerektirir.

 

DİLBİLGİSİSIFAT TAMLAMASI

 

Tanım: Kendisinden önce gelen bir ismi gerek nitelik gerekse nicelik yönünden tanımlayan sözcüklere ‘sıfat’ adı verilir. Sıfatın tanımladığı sözcük, ‘mevsûf’ adını alır. Sıfatın tanımladığı sözcüğün ‘mevsûf’ olma dışında, cümlenin temel öğelerinden biri olma gibi önemli bir fonksiyonu daha vardır. Hatta diyebiliriz ki; sıfatın tanımladığı bir sözcüğün ‘mübteda, haber, fâil, mef’ûlün bih’ gibi cümledeki temel öğelerden biri oluşu onun aslî/birincil, ‘mevsûf’ oluşu ise tâli/ikincil bir görevidir. Sıfat ile mevsûf sıfat tamlamasını oluştururlar.

 

Sıfat ve Mevsûf Arasındaki Uyum

 

Sıfat, kendisinden önce gelen isimle (mevsûfla) şu bakımlardan uyum halinde olmalıdır:
1. İ‘râb (Merfû‘, Mansûb veya Mecrûrluk) Yönünden Merfû‘luk Yönünden: جَاءَ الطَّالِبُ الْمُجْتَهِدُ (Çalışkan öğrenci geldi). Yukarıdaki cümlede الطَّالِبُ kelimesi fâildir ve merfû‘dur aynı zamanda da mevsûftur.
الْمُجْتَهِدُ kelimesi de fâili nitelediği için de onun sıfatıdır. Fâile merfû‘luk yönünden uymuştur. Mansûbluk Yönünden: رَأَيْتُ الطَّالِبَ الْمُجْتَهِدَ فِي الْمَكْتَبَةِ (Çalışkan öğrenciyi kütüphanede gördüm). Yukarıdaki cümlede الطَّالِبَ kelimesi mef‘ûlün bihtir ve mansûbtur aynı zamanda da mevsûftur. الْمُجْتَهِدَ kelimesi de mef‘ûlün bihi nitelediği için onun sıfatıdır. Mef‘ûlün bihe mansûbluk yönünden uymuştur. Mecrûrluk Yönünden: سَلَّمْتُ عَلَى الطَّالِبِ الْمُجْتَهِدِ (Çalışkan öğrenciye selam verdim). Yukarıdaki cümlede الطَّالِبِ kelimesi harf-i cer ile mecrûrdur ve aynı zamanda da mevsûftur. الْمُجْتَهِدِ kelimesi de harf-i cer ile mecrûr ismi
nitelediği için onun sıfatıdır. Mecrûr isme mecrûrluk yönünden uymuştur. جَلَسْتُ عِنْدَ الطَّالِبِ الْمُجْتَهِدِ (Çalışkan öğrencinin yanına oturdum) cümlesinde الطَّالِبِ kelimesi muzâfun ileyh olduğu için mecrûrdur ve aynı zamanda da mevsûftur. الْمُجْتَهِدِ kelimesi de muzâfun ileyhi nitelediği için onun sıfatıdır. Muzâfun ileyhe mecrûrluk yönünden uymuştur.

 

2. Marifelik-Nekrelik Yönünden

 

Marifelik Yönünden: جَاءَ الْمُدِيرُ الجَْدِيدُ (Yeni müdür geldi). Yukarıdaki cümlede الْمُدِيرُ kelimesi başında harf-i tarif olan ال takısı olduğu için marifedir aynı zamanda da mevsûftur. الجَْدِيدُ kelimesi de marife ismi nitelediği için onun sıfatıdır. Sıfat mevsûfuna marifelik bakımından uymuştur. Nekrelik Yönünden: اِشْتَرَيْتُ سَيَّارَةً جَدِيدَةً (Yeni bir araba satın aldım). Yukarıdaki cümlede سَيَّارَةً kelimesi başında harf-i tarif ال takısı olmadığı için nekredir aynı zamanda da mevsûftur. جَدِيدَةً kelimesi de nekre ismi nitelediği için onun sıfatı durumundadır. Sıfat mevsûfuna nekrelik bakımından uymuştur.

 

3. Müzekkerlik-Müenneslik Yönünden

 

Müzekkerlik Yönünden: ذَهَبَ الطَّالِبُ الْمُجْتَهِدُ إِلَى الْكُلِّيَّةِ (Çalışkan öğrenci fakülteye gitti). Yukarıdaki cümlede الطَّالِبُ kelimesi müzekker bir isimdir aynı zamanda da mevsûftur. الْمُجْتَهِدُ kelimesi de الطَّالِبُ kelimesinin sıfatıolduğu için ona müzekkerlik bakımından uymuştur. Müenneslik Yönünden: ذَهَبَتِ الطَّالِبَةُ الْمُجْتَهِدَةُ إِلَى الْكُلِّيَّةِ (Çalışkan kız öğrenci fakülteye gitti). Yukarıdaki cümlede الطَّالِبَةُ kelimesi müennes bir isim ve aynı zamanda da mevsûftur. الْمُجْتَهِدَةُ kelimesi de الطَّالِبَةُ kelimesinin sıfatı olduğu için ona müenneslik açısından uymuştur.

 

4. Nicelik (Müfred, Tesniye veya Çoğul oluş) Yönünden

 

Müfredlik Yönünden: يَلْعَبُ الْوَلَدُ الصَّغِيرُ فِي الحَْدِيقَةِ (Küçük çocuk bahçede oynuyor). Yukarıdaki cümlede الْوَلَدُ kelimesi tekil bir isim ve aynı zamanda da mevsûftur. الصَّغِيرُ kelimesi de الْوَلَدُ kelimesinin sıfatı olduğu için de ona müfretlik bakımından uymuştur. Tesniyelik Yönünden: يَلْعَبُ الْوَلَدَانِ الصَّغِيرَانِ فِي الحَْدِيقَةِ (İki küçük çocuk bahçede oynuyorlar). Yukarıdaki cümlede الْوَلَدَانِ kelimesi tesniye bir isim ve
aynı zamanda da mevsûftur. الصَّغِيرَانِ kelimesi de الْوَلَدَانِ kelimesinin sıfatı olduğu için ona tesniyelik (ikillik) bakımından uymuştur. Çoğulluk Yönünden: يَلْعَبُ اْلأَوْلاَدُ الصِّغَارُ فِي الحَْدِيقَةِ (Küçük çocuklar bahçede oynuyorlar). Yukarıdaki cümlede الأَوْلاَدُ kelimesi cemi (çoğul) bir isim ve aynı zamanda da mevsûftur. الصِّغَارُ kelimesi de الأَوْلاَدُ kelimesinin sıfatı olduğu için ona cemilik (çoğulluk) bakımından uymuştur. Yine تَلْعَبُ الْبَنَاتُ الصَّغِيرَاتُ فِي الحَْدِيقَةِ (Küçük kız çocukları bahçede oynuyorlar) cümlesinde الْبَنَاتُ kelimesi cem-i müennes sâlim (kurallı dişil çoğul) bir isim ve aynı zamanda da mevsûftur. الصَّغِيرَاتُ kelimesi de الْبَنَاتُ kelimesinin sıfatı olduğu için ona cem-i müenneslik bakımından uymuştur.

 

Eğer çoğul isim insanların dışındaki varlıkların çoğulu ise yani cem-i gayri âkil ise bu isimler modern Arapça’da müfret müennes isim kabul edilirler. Bu durumda bu çoğul isimleri bir sıfat niteleyecek olursa, bu sıfat müfred müennes olarak getirilir. Örnek: لْكُتُبُ الجَْدِيدَةُ عَلَى الْمَكْتَبِ ◌َ (Yeni kitaplar masadadır) cümlesinde اَلْكُتُبُ kelimesi isim cümlesinin mübtedası aynı zamanda da kitap kelimesinin çoğulu olduğu için akılsız çoğul grubuna girmektedir. الجَْدِيدَةُ sözcüğü de اَلْكُتُبُ sözcüğünün sıfatı durumundadır. Görüldüğü üzere, sıfat-mevsûf uyumundan dolayı, sıfat müennes getirilmiştir.

 

 

Sıfatın Nitelediği Ögeler

 

1. Mübteda
Altıncı Ünitede izah edildiği gibi bir isim cümlesi mübteda ve haberden oluşur. Mübteda, cümleye kendisiyle başlanan isim, haber de, mübteda ile ilgili olarak hüküm ifade eden kısımdır. Mübteda ve haber daima merfû‘dur (yani mübteda; müfred, cem-i teksir ve cem-i müennes sâlim sınıfına giren isimlerden biri ise irabı zamme (ötre) ile; tesniye ise irabı elif harfiyle; cem-i müzekker sâlim ise irabı vav harfiyle yapılır). İşte bu irab özelliklerine sahip bir mübtedaya sıfat gelirse ona bu yönlerden uymak zorundadır.

 

Örnek: اَلطَّالِبُ الْمُجْتَهِدُ نَاجِحٌ (Çalışkan öğrenci başarılıdır). Bu cümle, isimle başladığı için isim cümlesidir. Mübteda olan isim اَلطَّالِبُ kelimesidir. Bu kelimeyi takip eden الْمُجْتَهِدُ sözcüğü de onun sıfatıdır. Sıfat mevsûfuna irab, müzekkerlik, marifelik ve sayı bakımından uymuştur. Mübteda öğesi tesniye, çoğul, müzekker ve müennes olabilir.

 

 Bu durumda sıfatı da ona uymak zorundadır. Şimdi bunların her birine birer örnek verelim:

 

اَلطَّالِبُ الْمُجْتَهِدُ نَاجِحٌ اَلطَّالِبَةُ الْمُجْتَهِدَةُ نَاجِحَةٌ

 

اَلطَّالِبَانِ الْمُجْتَهِدَانِ نَاجِحَانِ اَلطَّالِبَتَانِ الْمُجْتَهِدَتَانِ نَاجِحَتَانِ

 

اَلطُّلاَّبُ الْمُجْتَهِدُونَ نَاجِحُونَ اَلطَّالِبَاتُ الْمُجْتَهِدَاتُ نَاجِحَاتٌ

 

Aşağıdaki isim cümlelerinde mübtedanın sıfatını uygun şekilde getiriniz.

 

اَلسَّيَّارَةُ الجَْدِيدُ أَمَامَ الْبَيْتِ.

 

مَسْجِدٌ الكَبِيرُ نَظِيفٌ جِدًّا.

 

2. Haber
Bilindiği gibi haber isim cümlesinin bir öğesi olup, cümlede hüküm bildiren kısımdır. Haber bir isim olduğunda genelde nekre olarak gelir başında harf-i tarif bulunmaz. Dolayısıyla sıfatı da ona uyar.
Örnek: هُورَجُلٌ غَنِيٌّ (O zengin bir kişidir). Bu cümle isimle başladığı için isim cümlesidir; هُو kelimesi cümlenin mübtedasıdır. Haber ise رَجُلٌ sözcüğüdür ve merfû‘luk alameti de zammedir. غَنِيٌّ sözcüğü haberin sıfatı olup ona irab, nekrelik, müzekkerlik ve müfretlikte uymuştur. Haber öğesi tesniye, çoğul, müzekker ve müennes olabilir. Bu durumda sıfatı da ona uymak durumundadır. Şimdi bunların her birine birer örnek verelim:

 

هَورَجُلٌ غَنِيٌّ هِيَ امْرَأَةٌ غَنِيَّةٌ

 

هَمَا رَجُلاَنِ غَنِيَّانِ هُمَا امْرَأَتَانِ غَنِيَّتَانِ

 

هُمْ رِجَالٌ أَغْنِيَاءُ هُنَّ نِسَاءٌ غَنِيَّاتٌ

 

Aşağıdaki isim cümlelerinde haberin sıfatını uygun şekilde getiriniz.

 

أَخِي طَبِيبٌ مَشْهُورًا

 

أُخْتِي مُمَرِّضَةٌ مُخْلِصٌ

 

3. Fâil
Yedinci Ünitede izah edildiği gibi bir fiil cümlesi, asgari bir fiil ve bir fâilden oluşur. Fiil cümlesinde fiil daima başta bulunur. Bu cümlede eylemi gerçekleştirene de fâil ismi verilir. Mübteda ve haberde olduğu gibi fâil de daima merfû‘dur. Fâil öğesini, bir sıfat nitelediğinde ona irab, marifeliknekrelik, müzekkerlik-müenneslik ve sayı bakımından uymak zorundadır. Örnek: نَامَ الطِّفْلُ الصَّغِيرُ مُبَكِّرًا (Küçük çocuk erkenden uyudu). Bu cümle fiil ile başladığı için fiil cümlesi adını alır. نَامَ fiil olup onu takip eden الطِّفْلُ kelimesi de fâildir ve zamme ile merfû‘dur. الصَّغِيرُ sözcüğü de fâili niteleyen bir sıfattır. Sıfat mevsûfuna irab, marifelik, müzekkerlik ve sayı bakımından uymuştur. Fâil öğesi tesniye, çoğul, müzekker ve müennes olabilir. Bu durumda sıfatı da ona uymak zorundadır. Şimdi bunların her birine birer
örnek verelim:

 

نَجَحَ الطَّالِبُ الْمُجْتَهِدُ نَجَحَتِ الطَّالِبَةُ الْمُجْتَهِدَةُ

 

نَجَحَ الطَّالِبَانِ الْمُجْتَهِدَانِ نَجَحَتِ الطَّالِبَتَانِ الْمُجْتَهِدَتَانِ

 

نَجَحَ الطُّلاَّبُ الْمُجْتَهِدُونَ نَجَحَتِ الطَّالِبَاتُ الْمُجْتَهِدَاتُ

 

Aşağıdaki fiil cümlelerinde fâilin sıfatını uygun şekilde getiriniz.

 

اِشْتَرَكَ الْمُهَنْدِسَانِ النَّشِيطَةُ فِي الْمَشْرُوعِ

 

يُغَادِرُ الْقِطَارُ سَرِيعٌ فِي السَّاعَةِ الْوَاحِدَةِ

 

4. Mef‘ûlün Bih

 

Yedinci Ünitede izah edildiği gibi bir fiil cümlesi fiil, fâil ve -icap ettiğindefâilin doğrudan tesir ettiği bir mef‘ûlün bih öğesinden oluşur. Mef‘ûlün bih daima mansûbtur. Mef‘ûlün bihe bir sıfat geldiğinde diğer hususlar da dikkate alınarak sıfatın mevsûfa uyumu sağlanır.

 

Örnek: اِشْتَرَيْتُ سَاعَةً جَدِيدَةً أَمْسِ (Dün yeni bir saat aldım). Bu cümle fiil ile başladığı için fiil cümlesi adını alır. اِشْتَرَيْتُ fiil olup onu takip eden تُzamiri fâildir. سَاعَةً kelimesi fâilin yaptığı işten doğrudan etkilendiği için mef‘ûlün bihtir. Onu takip eden جَدِيدَةً sözcüğü de sıfattır. Dikkat edilecek olursa sıfat mevsûfuna irab, müenneslik, nekrelik ve müfretlik yönlerinden uymuştur. Mef‘ûlün bih öğesi tesniye, çoğul, müzekker ve müennes olabilir. Bu durumda sıfatı da ona uymak zorundadır. Şimdi bunların her birine birer örnek verelim:
 

 

رَأَيْتُ الطَّالِبَ الْمُجْتَهِدَ فِي الْمَكْتَبَةِ رَأَيْتُ الطَّالِبَةَ الْمُجْتَهِدَةَ فِي الْمَكْتَبَةِ

 

رَأَيْتُ الطَّالِبَيْنِ الْمُجْتَهِدَيْنِ فِي الْمَكْتَبَةِ رَأَيْتُ الطَّالِبَتَيْنِ الْمُجْتَهِدَتَيْنِ فِي الْمَكْتَبَةِ

 

رَأَيْتُ الطُّلاَّبَ الْمُجْتَهِدِينَ فِي الْمَكْتَبَةِ رَأَيْتُ الطَّالِبَاتِ الْمُجْتَهِدَاتِ فِي الْمَكْتَبَةِ

 

Aşağıdaki fiil cümlelerinde mef‘ûlün bihin sıfatını uygun şekilde getiriniz.

 

قَابَلَ المدُِيرُ النَّزِيلَ الْكَرِيمُ

 

أَكْرَمْتُ الصَّدِيقَ عَزِيزٌ

 

5. Mecrûr
Sekizinci Ünitede izah edildiği gibi harfi cer adı verilen harflerden sonra gelen isimler daima mecrûr olur. Bu isimlerden sonra gelen sıfatlarda mevsûfuna mecrûrlukta uyduğu gibi zikrettiğimiz diğer yönlerden de uyar. Örnek: أَكْتُبُ الْوَاجِبَ بِالْقَلَمِ اْلأَسْوَدِ (Ödevi siyah kalemle yazıyorum). Bu fiil cümlesinde bulunan أَكْتُبُ fiil olup fâili de gizli أَنَا zamiridir. الْوَاجِبَ kelimesi fâilin yaptığı işten doğrudan etkilendiği için mef‘ûlün bihtir. Harf-icer ise ب dir. الْقَلَمِ kelimesi de mecrûr isim ve onu takip eden sözcük de sıfattır. Sıfat da mevsûfa irab, müzekkerlik, marifelik ve müfretlikte uymuştur. Mecrûr isim tesniye, çoğul, müzekker ve müennes olabilir. Bu durumda sıfatı da ona uymak zorundadır.

 

Şimdi bunların her birine birer örnek verelim:
سَلَّمْتُ عَلَى الْفَلاَّحِ النَّشِيطِ سَلَّمْتُ عَلَى الْفَلاَّحَةِ النَّشِيطَةِ

 

سَلَّمْتُ عَلَى الْفَلاَّحَيْنِ النَّشِيطَيْنِ سَلَّمْتُ عَلَى الْفَلاَّحَتَيْنِ النَّشِيطَتَيْنِ

 

سَلَّمْتُ عَلَى الْفَلاَّحِينَ النَّشِيطِينَ سَلَّمْتُ عَلَى الْفَلاَّحَاتِ النَّشِيطَاتِ

 

Dokuzuncu Ünitede ele alınan isim tamlamasının muzâfun ileyh öğesi de mecrûr bir isimdir. Dolayısıyle onu niteleyen sıfat da ona irab, marifeliknekrelik, müzekkerlik-müenneslik ve sayı bakımından uymak zorundadır. Örnek: اِسْتَعَرْتُ كِتَابَ الطَّالِبِ الْمُجْتَهِدِ (Çalışkan öğrencinin kitabını ödünç aldım). Cümlesinde كِتَابَ mef‘ûlün bih ayrıca muzâf, الطَّالِبِ sözcüğü muzâfun ileyh ve الْمُجْتَهِدِ kelimesi de muzâfun ileyhin sıfatıdır ve ona uymuştur. Dokuzuncu ünitede bazı zarflardan sonra gelen isimlerin muzâfun ileyh olduğu ifade edilmişti. İşte bu isimlerden sonra gelen sıfatlar da mevsûfuna aynı kurallarla uymaktadır.
Örnek: ذَهَبْتُ إِلَى السُّوقِ بَعْدَ الدَّرْسِ الثَّالِثِ (Çarşıya üçüncü dersten sonra gittim) Cümlesinde بَعْدَ kelimesi zarf ve aynı zamanda da muzâf, الدَّرْسِ sözcüğü de muzâfun ileyh aynı zamanda da mevsûf, onu takip eden الثَّالِثِ kelimesi ise onun sıfatıdır.

 

Aşağıdaki cümlelerde harfi cerle mecrûr olan isimlerin sıfatlarını uygun şekilde getiriniz.
أُعْجِبْتُ بِاللَّوْنِ أَخْضَرُ

 

أَهْتَمُّ بِاللُّغَةِ عَرَبِيَّةٌ

 

Aşağıdaki cümlelerdeki muzâfun ileyhlerin sıfatlarını uygun şekilde getiriniz.

 

اِنْكَسَرَ كُرْسِيُّ الْغُرْفَةِ كَبِيرَةٌ

 

أَوْقَفْتُ سَيَّارَتِي أَمَامَ الْكُلِّيَّةِ جَدِيدٌ

 

6. Muzâf
Dokuzuncu ünitede muzâf ve muzâfun ileyh konusu ele alınmıştı. Muzâfın başında harf-i tarif, sonunda da tenvinin bulunmayacağı ve irabının da cümledeki durumuna göre değişebileceği, muzâfun ileyhin ise daima mecrûr olduğu ifade edilmişti. İsim tamlaması olabilmesi için muzâf ile muzâfun ileyhin arasına asla başka bir kelimenin girmemesi gereklidir. Bu durumda muzâf öğesine bir sıfat getirilmek istense bu sıfat zorunlu olarak muzâfun ileyh öğesinden sonra zikredilmelidir. Ancak burada, dördüncü ünitede ele alınan marife (belirli) isim çeşitlerinde, marife bir isme muzâf yapılarak elde edilen marifelik türü iyi bilinmelidir. Zira bir isim marife kabul edilen başka bir isme muzâf yapılmışsa başında harf-i tarif olmasa bile doğrudan marifelik kazanmış olur. Eğer isim nekre bir isme muzâf yapılmış ise bu durumda söz konusu muzâf nekre kabul edilir. Bu durumda, muzâf marife ise onun sıfatı da marife, nekre ise onun sıfatı da nekre olur.

 

Örnek: هَذَا جمَْعُ مُذَكَّرٍ سَالِمٌ (Bu cem-i müzekker sâlimdir). Bu cümlede جمَْعُ kelimesi haber ve ayrıca muzâftır. مُذَكَّرٍ sözcüğü de muzâfun ileyhtir. سَالِمٌ kelimesi de haber durumunda olan جمَْعُ sözcüğünün sıfatır. Dikkat edilecek olursa جمَْعُ kelimesi nekre (belirsiz) bir isme muzâf olduğu için kural gereği nekre kabul edilir. Ancak aşağıdaki örnekte جمَْعُ sözcüğü marife bir isme muzâf olduğu için marifedir. Bu yüzden sıfatı olan السَّالِِم sözcüğü harf-i tarifli gelmiştir.

 

Örnek: فَهِمْتُ مَوْضُوعَ جمَْعِ الْمُذَكَّرِ السَّالِِم (Cem-i müzekker sâlim konusunu anladım).

 

Aşağıdaki cümlelerde muzâf olan isimlerin sıfatlarını uygun hale getiriniz.

 

جَاءَ صَدِيقُكَ كَرِيمٌ

 

اِشْتَرَيْتُ قَلَمَ رَصَاصٍ جمَِيلٌ

 

Üçüncü ünitede isimlerde tesniye (ikil) konusunda, tesniye bir ismin merfû‘luk alametinin elif, mansûbluk ve mecrûrluk alametinin de yâ harfi olduğu belirtilmişti. Konumuzla ilgili olarak tesniye bir ismin sıfatı da kendisi gibi tesniye ve irabı da ona uygun olur. Aşağıdaki örneklerde tesniye bir ismin sıfatı da tıpkı mevsûf gibi merfû‘, mansûb ve mecrûr olarak gelmiştir.

 

ذَهَبَ الصَّدِيقَانِ الْمُخْلِصَانِ إِلَى الْمَسْجِدِ

 

رَأَيْتُ الصَّدِيقَيْنِ الْمُخْلِصَيْنِ فِي الْمَسْجِدِ

 

سَلَّمْتُ عَلَى الصَّدِيقَيْنِ الْمُخْلِصَيْنِ

 

Eğer tesniye isim muzâf olursa bu durumda sonundaki nun harfi atıldığı gibi sıfatı da muzâfun ileyhten sonra gelir.

 

 Örnek: جَاءَ صَدِيقَاكَ الْمُخْلِصَانِ (Senin iki samimi dostun geldi). Bu cümlede صَدِيقَا sözcüğü fâil ve ayrıca da muzâf olduğu için sonundaki nun harfi düşmüştür. الْمُخْلِصَانِ kelimesi de صَدِيقَا mevsûfunun sıfatıdır.

 

Örnek: رَأَيْتُ صَدِيقَيْكَ الْمُخْلِصَيْنِ (Senin iki samimi dostunu gördüm). Bu cümlede صَدِيقَيْ sözcüğü mef‘ûlün bih ve ayrıca da muzâf olduğu içinsonundaki nun harfi düşmüştür. الْمُخْلِصَيْنِ kelimesi de صَدِيقَيْ mevsûfununsıfatıdır.

 

Örnek: سَلَّمْتُ عَلَى صَدِيقَيْكَ الْمُخْلِصَيْنِ (Senin iki samimi dostunu selamladım). Bu cümlede صَدِيقَيْ sözcüğü harf-i cerle mecrûr ve ayrıca da muzâf olduğu için sonundaki nun harfi düşmüştür. الْمُخْلِصَيْنِ kelimesi de صَدِيقَيْ mevsûfunun sıfatıdır. Dikkat edilecek olursa bu üç örnekte de muzâf olan sözcük marife (belirli) bir isme muzâf olduğu için marife olmuştur. Aşağıdaki cümlelerde muzâf olan tesniye isimlerin sıfatlarını uygun hale getiriniz.

 

زُرْتُ مُدَرِّسَيِ الْمَدْرَسَةِ نَشِيطَانِ

 

فَشِلَ طَالِبَا الْفَصْلِ كَسْلاَنَانِ

 

Üçüncü ünitede isimlerde cemi (çoğul) konusunda, cem-i müzekker sâlim (eril kurallı çoğul) ele alındı. Cem-i müzekker sâlim bir isim merfû‘luk durumunda vav, mansûbluk ve mecrûrluk durumunda da yâ harfi alır. Konumuzla ilgili olarak cem-i müzekker sâlim bir ismin sıfatı da kendisi gibi çoğul olur. Ancak bu çoğulluk aynı türden olmak zorunda değildir. O sıfatın çoğulu nasıl kullanılıyorsa o şekilde kullanılmalıdır. Örnek: أَتَى الْيَومَ إِلَى كُلِّيَّتِنَا مُدَرِّسُونَ طِوَالٌ (Bugün fakültemize uzun hocalar geldi). Bu cümlede مُدَرِّسُونَ sözcüğü fâil ve merfû‘luk alameti de vav harfidir. طِوَالٌ kelimesi de onun sıfatı olup mevsûfuna irabda, nekrelikte, müzekkerlikte ve çoğullukta uymuştur.

 

Örnek: بَدَأَ الْمُمَرِّضُونَ النَّشِيطُونَ عَمَلَهُمُ الجَْدِيدَ (Çalışkan hasta bakıcılar yeni işlerine başladılar). Bu cümlede الْمُمَرِّضُونَ sözcüğü fâil ve merfû‘luk alameti de vav harfidir. النَّشِيطُونَ kelimesi de onun sıfatı olup mevsûfuna irabda, nekrelikte, müzekkerlikte ve çoğullukta uymuştur.

 

Aşağıdaki cümlelerde cem-i müzekker sâlim kelimelerin sıfatlarını uygun şekilde getiriniz.
رَأَيْتُ الْمُهَنْدِسِينَ جُدُدٌ

 

صَامَ الْمُؤْمِنُونَ صَالحِِينَ

 

Cem-i müzekker sâlim bir isim muzâf yapıldığında tesniyede olduğu gibisonundaki nun harfi atılır. Nun harfi düşen bu isim bir sıfatla nitelendiğinde sıfatı muzâftan sonra gelir. Ancak burada şu husus hatırdan çıkarılmamalıdır: Marife bir isme muzâf olan isim marifelik kazanır.

 

Örnek: تَأَخَّرَ مُوَظَّفُوالشَّرِكَةِ الجُْدُدُ (Firmanın yeni memurları gecikti). Bu cümlede مُوَظَّفُو sözcüğü fâil ve merfû‘luk alameti de vav harfidir. الجُْدُدُ kelimeside onun sıfatı olup mevsûfuna irabda, marifelikte, müzekkerlikte ve çoğullukta uymuştur.

 

 Örnek: كَافَأَ الْمُدِيرُ مُوَظَّفِي الشَّرِكَةِ الْمُخْلِصِينَ (Müdür firmanın dürüst memurlarını ödüllendirdi). Bu cümlede مُوَظَّفِي sözcüğü mef‘ûlün bih ve mansûbluk alameti de ya harfidir. الْمُخْلِصِينَ kelimesi de onun sıfatı olup
mevsûfuna irabda, marifelikte, müzekkerlikte ve çoğullukta uymuştur.

 

Aşağıdaki cümlelerde muzâf olan cem-i müzekker sâlim kelimelerin sıfatılarını uygun şekilde getiriniz.

 

قُلْتُ لِمُدِيرِي اْلأَقْسَامِ الْقُدَمَاءُ

 

نَجَحَ بَنُومُحَمَّدٍ مُجْتَهِدِينَ فِي الاِمْتِحَانِ
İnsanların dışındaki varlıkların çoğuluna gayri âkil çoğul denir. Modern Arapça’da müfred müennes bir isim cümlede hangi kurallara tabi ise bu çoğul isimler için de aynı kurallar söz konusudur. Bu durumda gayri âkil bir isme sıfat gelecek olsa bu isim müfret müennes olur.

 

 

İlgili Makaleler