İlahiyat Haber

Üç dilli, Uluslar Arası Bir Fakülte Olacak

 

İslami İlimler Fakülteleri mevcut ilahiyat fakültelerinden hangi açılardan farklılaşıyor? İsim değişikliği, içerikte ya da eğitim anlayışında da bir dönüşüme işaret ediyor mu?

Bizim için evet; öyle olması için çalışıyoruz. Eğer ilahiyat müfredatını olduğu gibi takip etmek isteseydik, fakültemizin adı “Şehir İlahiyat” olurdu. Ama Şehir ilahiyat kurmaya gerek yok; zaten yakınımızda eğitimi ve öğrenci kalitesiyle tanınmış bir İlahiyat Fakültesi var. Biz vakıf üniversitelerinin imkanlarına sahip bir ilahiyat fakültesi kurmanın ötesinde, müfredatından ilgi alanlarına kadar pek çok boyutuyla esaslı bir farklılaşma hedefliyoruz.

Türkiye’de sayıları giderek artan ilahiyat fakültelerinin iki büyük fonksiyonu var. Biri din eğitimi, yani başta örgün eğitim kurumları olmak üzere, din alanında eğitim verecek kişileri yetiştirmek; diğeri din hizmetleri, yani başta vaiz, müftü ve imam olmak üzere, dinî hizmetlerin ifası ve organizasyonunda görev yapacak kişileri yetiştirmek. Her iki alana dair hem kamuda hem özelde çok geniş bir istihdam imkanı var ve bu imkan giderek genişliyor ve çeşitleniyor. Şehir İslami İlimler ise öncelikli hedefini İslam dini ve medeniyeti hakkında uluslar arası çapta bilgi üretebilecek, teklifler getirebilecek insan  yetiştirme olarak belirledi. İlahiyat fakültelerinin üstlendiği fonksiyonların ne kadar gerekli ve takdire şayan olduğunu unutmadan, Şehir İslami İlimler’in daha farklı bir mecrada faaliyet gösterme cehdinde olduğunu vurgulamak istiyoruz. İslam dünyasıyla daha yakından çalışan, öğrencisini modern tecrübenin meydan okuyuşuyla daha çok karşı karşı bırakan, klasik İslam medeniyetinin metinlerini daha fazla gündemine alan bir fakülte hedefliyoruz.

Bu çerçevede, Şehir İslami İlimler’i kendi lisans öğrencileri kadar, Şehir’in diğer lisans ve lisans üstü öğrencilerine yönelik bir fakülte olarak tasarladık. Bu yüzden kısa vadede fakültemizin lisans kontenjanını 30’la sınırlı tutmayı planlıyoruz. Ama bu, sadece 30 kişiye eğitim vereceğiz anlamına gelmiyor. Şehir İslami İlimler, Şehir’in her bölümünden öğrencilere seçmeli dersler açacak, yan dal ve çift ana dal imkanı sağlayacak. Şu anda Elektronik Mühendisliği’nden Sosyoloji’ye kadar çeşitli bölümlerden öğrenciler bizden ders talep etmeye başladı. Biz ancak bu gibi talepleri hakkıyla karşılayabildiğimiz zaman kendimizi başarılı kabul edeceğiz.

Kuruluş sürecinden biraz bahsedelim. Bu süreçte ne gibi hazırlıklar yapıldı?

Bahar 2011’den itibaren “nasıl bir İslami İlimler Fakültesi olmalı?” sorusunu cevaplamaya yönelik iştişarî toplantıların ardından, bir çalışma kurulu oluşturuldu. Bu kurul üyeleri, fakültenin kimliği ve misyonu hakkında ana çizgileri belirlemeye yönelik çok değerli katkılarda bulundular. Şehir idaresinin, bu katkıların ışığında fakülte kadrosunun ve öğretim programlarının kurulması yönünde karar vermesiyle birlikte, Ocak 2012’den itibaren lisans programı açmak için çalışmaya başladık. Açıkçası YÖK’ün istediği şekil şartlarını yerine getirmek, bizim için biraz zorlayıcı bir süreç oldu, ama nihayetinde tamamladık.

Nasıl bir program hazırladınız? Mevcut ilahiyat fakültelerinden ne gibi farklıları olacak bu programın?

Şehir İslami İlimler’in lisans programında üç noktayı öne çıkartmaya çalışıyoruz. Öncelikle; bu fakülte üç dilin, yani İngilizce, Arapça ve Türkçe’nin yoğun bir şekilde kullanıldığı bir fakülte olacak. Bu açıdan bir ilki temsil ediyor Şehir İslami İlimler. Sadece bazı ders materyallerinin bu dillerde olmasını kasdetmiyoruz; öğrencilerin bu dilleri rahatlıkla kullandığı ve çalışmalarını bu dillerin konuşulduğu ülkelerde yürütebildiği bir eğitim programı hedefliyoruz.

İkinci olarak, Şehir İslami İlimler’in programı gerçek anlamda uluslar arası bir program olacak. Hocalarının ve öğrencilerinin dünyanın çok çeşitli bölgelerinden gelecek olmaları bir yana, müfredatıyla, ders konularıyla ve ders materyalleriyle de uluslar arası nitelikte bir program olacak. Uluslararasılığın bir yönünü de programımızın bir kısmının yurt dışında gerçekleştirilecek olması teşkil ediyor. Örneğin Arapça hazırlık programının önemli bir bölümü Ürdün’de yapılacak. Ayrıca lisans yıllarında öğrencilerin bazı ders dönemlerini ve tatillerini İslâm ülkelerinde ve İngilizce konuşulan bazı Batı ülkelerinde geçirecekleri bir program üzerinde çalışıyoruz. Şehir İslami İlimler öğrencisi, pasaportunu sürekli elinin altında bulundurmak zorunda kalan bir öğrenci olacak.

Üçüncü olarak; İslami İlimler Fakültesi her öğrencisinin tercihen sosyal bilimlerin bir alanında en azından yan dal yapmasını, mümkünse çift ana dal yapmasını hedefliyor ve bu konuda sistem ve müfredat açısından gerekli imkanları sağlamaya çalışıyor. Bence bu üç özelliğe sahip, yani üç dilli, gerçek anlamda uluslararası ve yan dal/çift ana dal talep eden bir program olmak, fakültemizin ne kadar farklı bir eğitim anlayışına sahip olduğunu göstermek için yeterli fikir verecektir.

İslami çalışmaların modernlikle temasından sonra farklı yaklaşımlar gelişti. “Gelenekselci” ve “modernist” gibi birtakım akımlar oluştu. Siz bu yaklaşımlara nasıl bakıyorsunuz? Bunlara mesafeniz nasıl olacak? Buradaki akademik anlayışınız, bu ekollerden hangisine yakın?

Kısaca söylemek gerekirse, söz konusu tasavvurların İslami ilimleri idrak etmek noktasında yeterli olmaktan hayli uzak ve artık bize söylecek şeyleri kalmamış yaklaşımlar olduğunu düşünüyoruz. Modern İslam düşüncesinin çocukluk hastalıklarıydı bunlar; göğüslemek zorunda kaldığınız ama atlatılması gereken hallerdi. Zaten İslami İlimler’i, İslam medeniyetinin tarihî gelişimi içerisinde anlamaya çalışan ve günümüzdeki değerini sorgulayan hiç kimse artık bu gibi yaklaşımların kolaycılığına kaçma lüksüne sahip değil.

Çok hızlı teknolojik gelişmelerin yaşandığı bir yüzyıldan geçiyoruz. Bio-teknolojiden internete, borsadan sigortaya uzanan bu çağdaş gelişmeler karşısında İslami İlimler’in geride kaldığı yönünde bir anlayış var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eğer kasdettiğiniz, içinde bulunduğumuz dünyada yaşamaktan gayet memnun insanların ara sıra soru sormalarına sebep olan, onları zorlayan tekil olgular hakkında vicdanlarını rahatlatacak taktikler geliştirmekse, böyle bir yolun saliki olmaya hiç niyetimiz yok. Eğer yaşadığımız dünyadan razı olmayan, İslami endişelere sahip insanlar yeni bir dünya hayal ediyorlarsa, bu dünya bahsettiğiniz tarzdaki gelişmelere cevap yetiştirmenin ötesine geçen, daha esaslı çalışmalarla mümkün. Kaldı ki, söz konusu gelişmelerin gerisinde kalmak, eğer bilinçli bir suskunluğa işaret ediyorsa, her nev-zuhur şeye cevap yetiştirmekten çok daha tercihe şayan bir duruştur.

İslamofobinin giderek yükseldiği, İslam’a dair olumsuz imajların çok yayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Siz, fakülte olarak bu konuda herhangi bir çalışma yapacak mısınız?

İslamofobi, eski gerçekliğe verilen yeni isimden başka bir şey değil. Bizim ilgi alanımız, Batılı tezahürlerinden çok, bu ülkede beraber yaşadığımız yerli akademinin islamofobisine yönelik olabilir.

Fakülte olarak akademik araştırma alanları açısından belirli bir eğilime sahip misiniz? Yoğunlaşacağınız ilgi alanlarınız olacak mı?

Fakültemizin akademik misyonunun ilk maddesini çağdaş İslam dünyası olarak belirledik. Türkiye’deki İslami ilimler camiası olarak çağdaş İslam dünyasının –bunca açılıma ve sair gelişmelere rağmen- çok uzağındayız. Hem çağdaş İslam dünyasındaki ilmi gelişmelere daha çok kulak kabartmayı hem de bu dünyayı ilmimizin mevzuu haline getirmeyi arzuluyoruz. Bir yandan İslam dünyasındaki başlıca kültür havzalarının birikimlerini Türkiye’ye aktarabilecek ilim adamlarını fakültemizde istihdam etmek istiyoruz, öte yandan  Kuala Lumpur’dan Timbuktu’ya, İslami hareketlerden İslam bankacılığına, müslümanların çağdaş tecrübelerini inceleme konumuz haline getirmek istiyoruz.

Türkiye’deki İslami ilimler eğitimi tarihinde ortaya çıkan farklı kurumlar var, Yüksek İslam Enstitüleri, İlahiyat Fakülteleri, şimdi de vakıf üniversitelerinin İslami İlimler Fakülteleri. Bu farklı isimler, İslami ilimler eğitiminde önemli dönüşümleri mi temsil ediyor?  Sözkonusu süreçte giderek azalan bir kaliteyle mi karşı karşıyayız?

Türkiye Cumhuriyeti’nde İslami ilimler eğitimi tecrübesi, henüz yeterince incelenmemiş çok özel, çok farklı bir tecrübe.  Bu tecrübe içinde ortaya çıkan resmi kurum adlandırmalarındaki değişikliklerin, İslami ilimler eğitimindeki değişime işaret ettiğini söylemek hayli zor; fakat bu adlandırmalar Türkiye’deki önemli toplumsal dönüşümlerin dolaylı tezahürleri olarak kabul edilebilir.

Türkiye’de kabaca son yarım asrın İslami ilimler eğitimi tarihi, genel olarak artan bir kaliteye işaret eder. Bunu görebilmek için 25-30 sene önce yapılmış tezlerle son yıllarda yapılan tezler arasında basit bir karşılaştırma yapmak yeterli.

Şehir İslami İlimler Fakültesi’ni, söz konusu süreç içinde bir dönüm noktası olarak görüyor musunuz?

Bunu söylemek için hem çok erken, hem de bırakalım başkaları söylesin.  Belki bu vesileyle şunları vurgulayabiliriz: İlahiyat fakülteleri genellikle kampüsün bir kenarında duran, ayrı giriş-çıkışı olan, hatta kampüsten ayrı bir mekanda kurulan binalarda, öğrencilerin ve hocalarının kampüsün diğer öğrenci ve hocalarıyla pek ilişkiye girmediği bir yer olarak dizayn edildi. Üstelik ortaya çıkan gariplikten pek çok kişi şikayetçi de değildi.

Dini kamusal alanın dışında konumlandıran bir anlayışa uygun bir yapılanmaydı bu sanırım.

Tabii. “Kurulsun, ama hiç olmazsa dışarıda dursun, benim gözümün önünde durmasın” anlayışının somut halini görebilirdiniz ilahiyatların lokasyonlarına bakınca. Belki bu açıdan Şehir İslami İlimler’in özel bir noktada durduğunu söyleyebiliriz. Çünkü hem fizikî mekan, hem yapılanma, hem de eğitim sistemi olarak üniversitenin gerçek anlamıyla içinde ve diğer bölümlerle bir arada bulunan bir İslami İlimler Fakültesi hedefliyoruz. Bu çerçevede, fakültemizin diğer fakülte öğrencilerine yan dal ve çift ana dal imkanı sağlaması bile başlıbaşına dikkate değer bir gelişme olarak görülebilir.

Peki, nasıl bir mezun profili hedefliyorsunuz?

Dünyanın her yerinde formasyonunu aldığı alan hakkında özgüvene sahip, kendini uluslararası düzeyde rahatlıkla ifade edebilen, düşüncelerini, tekliflerini, hedeflerini, rüyalarını paylaşabilen, dünyanın her yeriyle çok yakın irtibat içinde bulunan entelektüel kalibresi çok yüksek insanlar hedefliyoruz. Klasik İslam medeniyetini iyi tanıyan, medrese müfredatını da, çağdaş İslam dünyasının birikimini de bilen gençler… Batılı bilginin, özellikle sosyal bilimlerin bir alanını kendine ek uzmanlık alanı olarak belirlemiş, buradaki lisans programından aldıklarını hayatının geri kalan yıllarında da sürdürecek, ilim ehli gençler… Çok hayalci gelebilir bunlar, ama buraya kadar zaten hayallerimiz sayesinde geldik.

 * Eyyüp Said Kaya kimdir?

Marmara İlahiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, aynı üniversitenin SosyalBilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamladı (1995). Warwick Üniversitesi başta olmak üzere,İngiltere ve ABD’inde hukuk felsefesi üzerine araştırmalar yaptı. “Mezheblerin Teşekkülünden Sonra Fıkhi İstidlal” başlığını taşıyan doktora tezini tamamlamasının (2001) ardından, Harvard Hukuk Fakültesi’nde doktora sonrası çalışmalarını sürdürdü (2001-2002).

Çeşitli araştırma projeleri çerçevesinde Mısır (1996) ve Ürdün’de (2005-2006) bulundu. Bursiyer olarak intisap ettiği İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı, proje yürütücüsü, başkan yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak çalıştı (1997-2012). Bilim ve Sanat Vakfı’nda İslami ilimlere dair çeşitli seminer, atölye çalışmaları ve okuma grupları düzenledi. Fıkıh usulü,mezheb, tecdid hareketleri, Hanefi fıkıh tarihi, sosyal teori ve bilgisosyolojisi ilgi alanları arasındadır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu