TEMYİZ
Çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isimden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen mansûb ve nekre isme temyiz denir. Temyizin açıkladığı bir önceki isme de mümeyyez adı verilir.
اِشْتَرَيْتُ أُقَّةً عِنَباً. | Bir kilo üzüm satın aldım. |
Temyiz Mümeyyez |
Bu cümlede اِشْتَرَيْتُ أُقَّةً dediğimiz zaman bunu duyan kimse أُقَّةً ile neyi kastettiğimizi yani bir kilo şeker mi, yağ mı üzüm mü satın aldığımızı anlayamaz. Her birini anlamak mümkündür. Fakat buna عِنَباً (üzüm) lafzını ilâve edecek olursak cümleden mübhemlik kalkar, dinleyen neyi kastettiğimizi anlar. Bu sebeple cümledeki عِنَباً lafzına temyiz adı verilir. أُقَّةً gibi müphem isme de mümeyyez adı verilir. Mümeyyezler melfûz ve melhûz olmak üzere ikiye ayrılır:
a) Melfûz Mümeyyez:
Ağırlık, hacim, alan ve sayıya delâlet eden isimlere melfûz mümeyyez denir.
شَرِبَ الْوَلَدُ كُوباً لَبَناً. | Çocuk bir bardak süt içti. |
باَعَنِي التاَّجِرُ مِتْراً حَرِيراً. | Tüccar bana bir metre ipek sattı. |
فِي الشَّهْرِ ثَلاَثُونَ يَوْماً. | Bir ayda otuz gün vardır. |
لِي شِبْرٌ اَرْضاً. | Bir karış yerim var. |
Temyizler üç şekilde harekelenebilir: Ağırlık, hacim ve alana delalet eden mümeyyezlerin temyizlerini nasbetmek, izafet (isim tamlaması) veya (مِنْ) harf-i ceri ile cer etmek caizdir.
شَرِبْتُ أُقَّةً مِنْ لَبَنٍ. | شَرِبْتُ أُقَّةَ لَبَنٍ. | شَرِبْتُ أُقَّةً لَبَناً. |
sıfat | muzafun ileyh | temyiz |
Bir kilo süt içtim. | ||
بِعْتُ قِنْطاَراً مِنْ حَطَبٍ. | بِعْتُ قِنْطاَرَ حَطَبٍ. | بِعْتُ قِنْطاَراً حَطَباً. |
Bir kantar odun sattım. | ||
عِنْدِي مِثْقاَلٌ مِنْ ذَهَبٍ. | عِنْدِي مِثْقاَلُ ذَهَبٍ. | عِنْدِي مِثْقاَلٌ ذَهَباً. |
Yanımda bir miskal altın var. | ||
شَرِبْتُ كُوباً مِنْ ماَءٍ. | شَرِبْتُ كُوبَ ماَءٍ. | شَرِبْتُ كُوباً ماَءً. |
Bir bardak su içtim. | ||
لاَ أَمْلِكُ شِبْراً مِنْ أَرْضٍ. | لاَ أَمْلِكُ شِبْرَ أَرْضٍ. | لاَ أَمْلِكُ شِبْراً أَرْضاً. |
Bir karış toprağa sahip değilim. |
Sayıların temyizi ise bu kaideden hariç kendi arasında kurallara tâbidir. Daha önce sayıların temyizini ders konusu olarak işlediğimiz için burada genel bir tekrar vermek hatırlama bakımından faydalı olacaktır:
3-10 arasındaki sayıların temyizleri cem siygası ile mecrûrdur:
اِشْتَرَيْتُ خَمْسَةَ أَقْلاَمٍ. | Beş kalem satın aldım. |
فِي الْأُسْبُوعِ سَبْعَةُ أَياَّمٍ. | Haftada yedi gün vardır. |
عَلَى الشَّجَرَةِ عَشْرَةُ غِرْباَنٍ. | Ağacın üzerinde 10 karga vardır. |
11-99 arasındaki sayıların temyizi müfred olarak mansûbtur:
رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً. | 11 yıldız gördüm. |
فِي الشَّهْرِ ثَلاَثُونَ يَوْماً. | Ayda otuz gün vardır. |
فِي الشَّجَرَةِ إِحْدَى وَ خَمْسُونَ رُماَّنَةً. | Ağaçta 51 nar vardır. |
100 ve 1000 sayılarının temyizi müfred olarak mecrûrdur:
100 sayısının temyizi:
فِي الْقاَعَةِ مِائَةُ رَجُلٍ. | Salonda 100 adam vardır. |
رَكِبَ الْقِطاَرَ مِائَتاَ مُساَفِرٍ. | Trene ikiyüz yolcu bindi. |
قَطَعَتِ السَّياَّرَةُ خَمْسَمِائَةِ مِيلٍ. | Araba 500 mil katetti. |
1000 sayısının temyizi:
فِي الْحَدِيقَةِ أَلْفُ شَجَرَةٍ. | Bahçede bin ağaç var. |
أَرْعَى أَلْفَ شاَةٍ. | Bin koyun güdüyorum. |
أَرْعَى أَلْفَيْ شاَةٍ. | İki bin koyun güdüyorum. |
فِي ساَحَةِ الْأَلْعاَبِ ثَلاَثَةُ آلاَفِ شاَبٍّ. | Oyun sahasında üç bin genç var. |
b) Melhûz Mümeyyez: Zikredilmeksizin sözün gelişinden anlaşılan mümeyyeze melhûz mümeyyez denir. Temyizi Türkçe’ye “…bakımından, ..yönünden” şeklinde tercüme edilebilir.
طاَبَ الْمَكاَنُ هَواَءً. | Mekân hava bakımından iyi oldu. |
طاَبَ الْمَكاَنُ cümlesini duyan mekânın bir güzelliği olduğunu anlar. Fakat bunun su bakımından mı hava bakımından mı toprak bakımından mı olduğunu kestiremez. هَواَءًkelimesini yani temyizi zikredecek olursak maksat anlaşılmış olur ve mekânın hava bakımından güzel olduğu ortaya çıkar. Melhûz mümeyyezin temyizi daima mansûbtur. Diğer örnekler:
حَسُنَ الْوَلَدُ كَلاَماً. | Çocuk konuşma bakımından güzel oldu. |
تَقَدَّمَ الطاَّلِبُ عِلْماً. | Öğrenci ilim bakımından gelişti. |
إِعْتَدَلَ الرَّجُلُ قاَمَةً. | Adam boy bakımından orta oldu. |
فاَضَ الْقَلْبُ سُرُوراً. | Kalp sevinç bakımından doldu taştı. |
اَلْفِيلُ أَكْبَرُ مِنَ الْجَمَلِ جِسْماً. | Fil cisim bakımından deveden daha büyüktür. |
اَلْحَرِيرُ أَغْلَى مِنَ الْقُطْنِ قِيْمَةً. | İpek değer bakımından pamuktan daha pahalıdır. |
اَلْعِنَبُ مِنْ أَلَذِّ أَنْواَعِ الْفاَكِهَةِ طَعْماً. | Üzüm tat bakımından meyve türlerinin en lezzetlisidir. |
اَلْقاَهِرَةُ أَكْثَرُ مِنَ الْإِسْكَنْدَرِيَّةِ سُكاَّناً. | Kahire nüfus bakımından İskenderiye’den daha çoktur. |
*Melhûz mümeyyezlerin temyizi ya mübtedâdan ya fâilden ya da mef’ûlün bih’ten dönmüş olur:
اَلْمُدَرِّسُ اَكْثَرُ مِنَ الطاَّلِبِ خِبْرَةً. | Öğretmen tecrübe bakımından öğrenciden fazladır. |
Burada خِبْرَةً kelimesi temyiz olup mübtedâdan dönmüştür. Çünkü cümlenin aslı şudur:
خِبْرَةُ الْمُدَرِّسِ أَكْثَرُ مِنْ خِبْرَةِ الطاَّلِبِ. Öğretmenin tecrübesi öğrencinin tecrübesinden daha çoktur. | |
طاَبَ خاَلِدٌ كَلاَماً. | Halit konuşma bakımından iyi oldu. |
Burada كَلاَماً kelimesi temyiz olup fâilden dönmüştür. Çünkü cümlenin aslı şudur:
طاَبَ كَلاَمُ خاَلِدٍ. | Halit’in konuşması iyi oldu. |
زاَدَهُ اللَّهُ عِلْماً. | Allah onu ilim bakımından artırsın[1]. |
Burada عِلْماً kelimesi temyiz olup mef’ûlden dönmüştür. Çünkü cümlenin aslı şudur:
زاَدَ اللَّهُ عِلْمَهُ. | Allah onun ilmini arttırsın. |
*Hiçbirşeyden çevrilmeden doğrudan da gelir:
كَفَى بِاللَّهِ شَهِيداً. | Şâhit olarak Allah yeter. |
كَفَى بِالْمَوْتِ واَعِظاً. | Vâiz olarak ölüm yeter. |
&&&&&&&&&&
TEMYİZ İLE İLGİLİ AYETLER
1- … وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا .
(20/TÂHÂ, 114). … “Rabbim, benim ilmimi artır” de.
2- إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً ماَ بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ .
(2/BAKARA, 26). Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır).
3- وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ .
(2/BAKARA, 51). Musa’ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.
4- ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ .
(2/BAKARA, 74). (Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
5- صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ .
(2/BAKARA, 138). Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O’na kulluk ederiz (deyin).
6- فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ .
(2/BAKARA, 200). Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
7- وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 85). Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.
8- وَاللّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ وَكَفَى بِاللّهِ وَلِيًّا وَكَفَى بِاللّهِ نَصِيرًا .
(4/NİSÂ, 45). Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.
9- اُنْظُرْ كَيفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الكَذِبَ وَكَفَى بِهِ إِثْمًا مُبِينًا .
(4/NİSÂ, 50). Bak, nasıl da Allah üzerine yalan uyduruyorlar; apaçık bir günah olarak bu (onlara) yeter!
10- فَمِنْهُمْ مَنْ آمَنَ بِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ صَدَّ عَنْهُ وَكَفَى بِجَهَنَّمَ سَعِيرًا .
(4/NİSÂ, 55). Onlardan bir kısmı (İbrâhim’e) inandı, kimi de ondan yüz çevirdi; (onlara) kavurucu bir ateş olarak cehennem yeter.
11- وَمَنْ يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا {4/69} ذَلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّهِ وَكَفَى بِاللّهِ عَلِيمًا.
(4/NİSÂ, 69, 70). Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! Bu lütuf Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter.
12- اَلَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ.
(67/MÜLK, 2). O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.
13- فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ {99/7} وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ .
(99/ZİLZÂL, 7, 8) Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.