MÜNÂDÂ
Arapça’da karşı tarafa hitap ederken nidâ harfleri dediğimiz şu harflerle hitap edilir:
أَ | أَيْ | هَياَ | أَ ياَ | ياَ |
أَيُّهاَ | أَيَّتُهاَ |
|
|
|
En çok kulanılanı أَ, ياَ ve أَ ياَ dır.
Kendisine ünlenen, nidâ edilen kişiyi gösteren kelimeye münâdâ denir.
Münâdâ şu durumlarda merfû olur ve tenvin almaz:
1-Tek kelimeden ibaret olan özel isim ise;
ياَ صاَدِقُ | Ey Sâdık! | ياَ عَلِيُّ | Ey Ali! |
|
|
|
|
ياَ يُوسُفُ | Ey Yusuf[2]! | ياَ زَيْنَبُ | Ey Zeyneb! |
2- Nekre olmakla beraber ismi söylenmeksizin bizzat karşısındaki belli kişilere hitap ediyorsa (nekre-i maksûde)
(أَ رَجُلُ!) ياَ رَجُلُ! | ياَ رَجُلاَنِ! | ياَ نَبِيُّونَ! | ياَ تَلاَمِيذُ! |
Ey adam! | Ey iki adam! | Ey peygamberler! | Ey öğrenciler! |
ياَ رِجاَلُ! | ياَ لاَعِبُونَ! | ياَ وَلَدُ! | مُسْلِمُونَ! ياَ |
Ey adamlar! | Ey oyuncular! | Ey çocuk! | Ey müslümanlar! |
3- Münâdânın başında harf-i tarif (اَلْ) varsa önüne müzekker için أَيُّهاَ, müennes için أَيَّتُهاَ getirilir.
ياَ أَيُّهاَ الْوَلَدُ! | Ey çocuk! | ياَ أَيُّهاَ الَّذِينَ آمَنُوا! | Ey iman edenler[3] |
ياَ أَيُّهاَ الناَّسُ! | Ey insanlar! | ياَ أَيُّهاَ الْمُؤْمِنُونَ! | Ey mü’minler! |
ياَ أَيَّتُهاَ الْكاَفِراَتُ! | Ey inanmayanlar (müe) ! | ||
ياَ أَيَّتُهاَ الْمُؤْمِناَتُ! | Ey mü’min kadınlar ! | ياَ أَيَّتُهاَ اللاَّتِي كَفَرْنَ! | Ey inanmayanlar! (müe) |
Not: a) Münâdâ özel isim ise veya çok yakında bulunup yakın hissedilirse bazen nida harfi hazfolur (kaldırılır, yazılmaz).
مَحْمُودُ ! ماَذاَ تَفْعَلُ ؟ | Mahmud! Ne yapıyorsun? |
طاَهِرُ ! ماَذاَ تَقُولُ فِي هَذاَ الْأَمْر ِ؟ | Tahir! Bu mesele hakkında ne diyorsun? |
b)Münâdâ’dan sonra gelen cümleye nidâ’nın cevabı denir
ياَ مُدَرِّسُونَ اِرْحَمُوا طُلاَّبَكُمْ! | Ey öğretmenler! Talebelerinize merhamet edin. |
ياَ أُمُّهاَتُ اِرْحَمْنَ أَوْلاَدَكُنَّ! | Ey anneler! Çocuklarınıza merhamet edin. |
(ياَ أَيُّهاَ) ve (ياَ أَيَّتُهاَ) daki nidâ harfi ياَ çoğu defa hazfedilir.
أَيُّهاَ الْوَلَدُ! | أَيَّتُهاَ النَّفْسُ! |
c)Allah lafzının başında harf-i tarif var kabul edilir ve ياَ اَللَّهُ denilir. Çoğu zaman da duada ياَ اَللَّهُ yerine (Ey Allahım manasında) اَللَّهُمَّ kullanılır.
Münâdâ şu durumlarda mansûb olur:
1-Muzaf olunca;
ياَ عَبْدَ اللَّهِ! | Ey Abdullah! | ياَ رَبَّ الْعاَلَمِينَ! | Ey alemlerin Rabbi! | |||
ياَ صَلاَحَ الدِّينِ! | Ey Salâhaddîn! | ياَ أَرْحَمَ الراَّحِمِينَ! | Ey merhametlilerin en merhametlisi! | |||
ياَ حاَرِسَ الْبُسْتاَنِ! | Ey bahçenin bekçisi! | ياَ غَفاَّرَ الذُّنُوبِ! | Ey günahların bağışlayıcısı! | |||
ياَ اِخْوَتَناَ! | Ey kardeşlerimiz! |
| ||||
Burada örneğin ياَ عَبْدَ اللَّهِ kelimesinde ياَ harfu nidâ, عَبْدَ münâdâ, اللَّهِ de muzafun ileyhdir.
ياَ أَهْلَ الْكِتاَبِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْباَطِلِ؟ Ey Ehl-i Kitab! Niçin hakkı batılla karıştırıyorsunuz? (Âl-i İmran, 71) |
Not: Münâdâ yâ-i mütekellime muzaf olursa ي genellikle kesre şeklinde kısalır.
ياَ رَبِّي | yerine → | ياَ رَبِّ ! | Ey Rabbim! |
ياَ عِباَدِي | yerine → | ياَ عِباَدِ ! | Ey kullarım! |
Bazen baştaki nida harfi de kalkabilir:
ياَ رَبِّ | yerine → | رَبِّ ! | Ey Rabbim! |
ياَ رَبَّناَ | yerine → | رَبَّناَ ! | Ey Rabbimiz! |
2- Muzâfa benzer olunca (şibh-i muzaf)[4];
ياَ مُساَفِراً إِلَى إِزْمِير! | Ey İzmir’e yolcu olan! |
ياَ حَسَناً وَجْهُهُ! | Ey yüzü güzel olan! |
ياَ طاَلِعاً جَبَلاً! | Ey bir dağa tırmanan! |
3- Münâdâ kesin olarak belli değilse (nekre-i gayr-i maksude)[5];
ياَ رَجُلاً خُذْ بِيَدِي! | Ey (herhangi bir) adam! Elimi tut. |
ياَ جاَرِيَةً خُذِي بِيَدِي! | Ey (herhangi bir) kadın! Elimi tut. |
ياَ مُسْرِعاً فِي الْعَجَلَةِ النَّداَمَةُ! | Ey acele eden! Acelede pişmanlık vardır[6]. |
ياَ غاَفِلاً وَ الْمَوْتُ يَطْلُبُهُ! | Ey ölüm peşinde olduğu halde gafil olan! |
ياَ صاَئِمِينَ أَفْطِرُوا! | Ey oruçlular! İftar ediniz. |
Not: Bütün cevap cümleleri sonra geldiği halde nidânın cevabı nidâdan önce gelebilir.
تَباَرَكْتَ ياَ ذاَ الْجَلاَلِ وَ الْإِكْراَمِ! | Sen yücelerden yücesin ey azamet ve ikram sahibi! |
MÜNÂDÂ İLE İLGİLİ AYETLER
1- يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَى ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ .
(7/A’RÂF, 26). Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi… İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).
2- وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلاَ تَعْثَواْ فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ .
(11/HÛD, 85). Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
3- وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ .
(36/YÂSÎN, 20). Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. “Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!”
4- وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ .
(36/YÂSÎN, 59). “Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!”
5- أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لاَ تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ .
(36/YÂSÎN, 60). “Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır” demedim mi?
6- يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ .
(89/FECR, 27). Ey huzura kavuşmuş insan!
7- يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ إِنَّكَ كَادِحٌ إِلَى رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلاَقِيهِ .
(84/İNŞİKÂK, 6). Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O’na varacaksın.
8- يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ .
(82/İNFİTÂR, 6). Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?
9- يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ .
(73/MÜDDESSİR, 1). Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)!
10- يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ .
(74/MÜZZEMMİL, 1). Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)!
11- يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ .
(5/MÂİDE, 15). Ey ehl-i kitap ! Resûlümüz size Kitap’tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.
12- وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيرًا .
(4/NİSÂ, 75). Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!
13- وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ .
(31/LOKMÂN, 13). Lokman oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk büyük bir zulümdür, demişti.