SIFAT-I MÜŞEBBEHE
Renk, güzellik, çirkinlik, kusur, sakatlık gibi görünürdeki sıfatlarla bazı iç duygularını ifade eden sıfatlara sıfat-ı müşebbehe denir. Sülâsî lâzım fiilden türetilen ve sahibinde devamlı kalıcı olan sıfatları veya varlığı gösterir. Bir nevi ism-i fâile benzer. Ancak ism-i fâilin bildirdiği sıfat kalıcı değil geçicidir. (جاَلِسٌ) oturan, (ناَئِمٌ) uyuyan kelimelerinde belirtilen vasıflar devamlılık göstermez. Halbuki (خاَلِدٌ كَرِيمٌ) dendiğinde Halit’teki cömertlik vasfının devamlı olduğu anlaşılır. Böylece şimdiye kadar gördüğümüz sıfat ve isimlerin özellikleri daha iyi anlaşılmaktadır.
Sıfat-ı müşebbehe’nin bir çok vezni vardır. Bunlardan en çok kullanılanları şunlardır:
1- Sakatlık, renk ve kusur gibi nitelikleri anlatan sıfat-ı müşebbehe müzekkerlerde أَفْعَلُ müenneslerde فَعْلاَءُ vezninde gelir[1]. Örnekler:
Müennes |
Müzekker | |
بَيْضاَءُ | أَبْيَضُ | beyaz |
زَرْقاَءُ | أَزْرَقُ | mavi |
حَمْراَءُ | أَحْمَرُ | kırmızı |
سَوْدَاءُ | اَسْوَدُ | siyah |
خَضْراَءُ | أَخْضَرُ | yeşil |
صَفْراَءُ | أَصْفَرُ | sarı |
سَمْراَءُ | أَسْمَرُ | esmer |
عَرْجاَءُ | أَعْرَجُ | topal |
عَوْرَاءُ | اَعْوَرُ | şaşı |
بَكْماَءُ | أَبْكَمُ | dilsiz |
صَماَّءُ | أَصَمُّ | sağır |
عَمْيَاءُ | أَعْمَى | kör |
بَلْهاَءُ | أَبْلَهُ | aptal |
حَدْباَءُ | أَحْدَبُ | kambur |
Not: (فَعْلاَءُ ث أَفْعَلُ ) vezninde gelen sıfat-ı müşebbeheler gayr-i munsariftir. Harf-i tarif almadıklarında nekre kabul edilirler. Cümle halindeki örnekleri şöyledir:
وَرَقُ الشَّجَرَةِ أَخْضَرُ. | Ağacın yaprağı yeşildir. |
هَذاَ صُنْدوُقٌ أَبْيَضُ. | Bu beyaz bir sandıktır (kutudur). |
هَذِهِ وَرَقَةٌ بَيْضاَءُ. | Bu beyaz bir sayfadır. |
هَلْ حَقيِبَتُكَ سَوْداَءُ. | Çantan siyah mıdır? |
نَعَمْ ، حَقِيبَتيِ سَوْداَءُ. | Evet, çantam siyahtır. |
قَلَمُ التِّلْميِذِ أَحْمَرُ. | Öğrencinin kalemi kırmızıdır. |
صَبَغَ الرَّجُلُ الثَّوْبَ بِاللَّوْنِ الْأَحْمَرِ. | Adam elbiseyi kırmızı renkle boyadı. |
لِمَنْ هَذِهِ السَّياَّرَةُ الْحَمْراَءُ ؟ | Bu kırmızı araba kimindir? |
أَنْتَ تَحْمِلُ دَفْتَراً أَبْيَضَ. | Sen beyaz bir defter taşıyorsun. |
يَحْمِلُ مُحَمَّدٌ حَقيِبَةً خَضْراَءَ | Muhammed yeşil bir çanta taşıyor. |
..إِنَّهُ يَقُولُ إِنّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ.. ..O, onun sarı renkli bir inek olduğunu söylüyor.. (Bakara, 69) | |
وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً. Bu dünyada (iman bakımından) kör olan kimse ahirette de kördür, üstelik iyice yolunu şaşırmıştır (İsrâ, 72). |
*Yukardaki sıfat-ı müşebbehelerde daha manasını ifade etmek için müzekker ve müenneslerde ortak olmak üzere mansûb ismin önüne أَشَدُّ (daha şiddetli, daha çok) ve اَقَلُّ (daha az) gibi ism-i tafdîller getirilir:
أشَدُّ بَياَضاً daha beyaz اَقَلُّ بَياَضاً daha az beyaz
شَعْرُ أمِّي أَشدُّ بَياَضاً مِنْ شَعْرِ خَالَتِكَ.
Annemin saçı teyzenin saçından daha beyazdır.
*(أَفْعَلُ) kalıbının çoğulu olan فُعْلٌ vezni ise gayr-i munsarif değildir ve bütün çoğullar (insanlar ve diğer şeyler) için ortak kullanılır:
خُضْرٌ | yeşiller | بُكْمٌ | dilsizler |
صُفْرٌ | sarılar | صُمٌّ | sağırlar |
2- İç duyguları ifade eden sıfat-ı müşebbeheler müzekkerlerde فَعْلاَنُ müenneslerde فَعْلَى vezninde gelir.
كَسْلاَنُ | tembel | شَبْعاَنُ | tok | ظَمْآنُ | susuz |
مَلْآنُ | dolu | عَطْشاَنُ | susamış | جَوْعاَنُ | aç |
هَذاَ الطِّفْلُ جَوْعاَنُ. | Bu çocuk açtır. | ||||
هَذِهِ الطِّفْلَةُ شَبْعَى. | Bu kız çocuğu toktur. |
3-Diğer nitelikleri ifade eden ve gayr-i münsarif olmayan semâî sıfat-ı müşebbehelerden en çok kullanılan kalıplardan birer örnekle fikir sahibi olabiliriz.
→ فَعِلٌ | فَرِحٌ | sevinçli | → فَعِلَةٌ | فَرِحَةٌ | sevinçli |
→ فُعْلٌ | حُرٌّ | özgür | → فَعْلٌ | صَعْبٌ | zor |
→ فَعَلٌ | حَسَنٌ | güzel, iyi | → فَعاَلٌ | جَباَنٌ | korkak |
→ فُعاَلٌ | شُجاَعٌ | cesur | → فِعْلٌ | مِلْحٌ | tuzlu |
→ فاَعِلٌ | طاَهِرٌ | temiz | → فَيْعِلٌ | مَيِّتٌ | ölü |
→ فَعِيلٌ | رَحِيمٌ | acıyan | → فَعُولٌ | صَبُورٌ | sabırlı |
هَذاَ الْجُنْدِيُّ شُجاَعٌ. | Bu asker cesurdur. | ||||
هَذاَ الْفَتَى كَرِيمٌ. | Bu genç cömerttir. |
*Sülasî fiillerin dışındaki fiillerin sıfat-ı müşebbeheleri kendi ism-i fâilleridir[2]:
مُعْتَدِلٌ | اِعْتَدَلَ ← | مُظْلِمٌ | أَظْلَمَ ← | ||||||
mu’tedil, orta | mutedil oldu | karanlık | karanlık oldu | ||||||
Genel Cümle Örnekleri:
1- شاَهَدَ يُوسُفُ فِي الطَّرِيقِ الْأَشْجاَرَ الْخَضْراَءَ – لاَ فَرْقَ بَيْنَ أَبْيَضَ وَ أَسْوَدَ.
2- دَخَلْتُ الْبُسْتاَنَ الْجَمِيلَ مَنْظَراً – دَخَلْتُ بُسْتاَناً جَمِيلاً مَنْظَرُهُ – دَخَلْتُ الْبُسْتاَنَ جَمِيلَ الْمَنْظَرِ.
3- اَلْكاَفِرُ كَثِيرٌ غَدْرُهُ وَ ظُلْمُهُ – اَلْبَحْرُ طَهُورٌ ماَؤُهُ وَ زَكِيَّةٌ مَيْتَتُهُ.
4- كاَنَ عُمَرُ الْفاَرُوقُ فَصِيحَ الْكَلاَمِ. كانَ حاَفِظاً لِلْقُرْآنِ وَ عاَمِلاً بِهِ.
5- هَلْ نَظاَّرَتُكَ بَيْضاَءُ ؟ لاَ ، نَظاَّرَتِي صَفْراَءُ.
Tercüme:
1- Yusuf yolda yeşil ağaçlar gördü. Siyah ve beyaz arasında fark yoktur.
2- Manzara bakımından güzel bostana girdim. Manzarası güzel bir bostana girdim. (Aynı mana)
3- Kâfirin hainliği ve zulmü çoktur. Denizin suyu temiz, ölüsü (de) temizdir.
4- Ömeru’l-Fârûk’un konuşması fasih(açık ve net) idi. Kur’ân’ı ezberleyen ve onunla amel edendi.
5- Gözlüğün beyaz mıdır? Hayır, gözlüğüm sarıdır.
İSM-İ MENSÛB
Bir yer, bir varlık veya bir işle ilgiyi ona aidiyeti, nisbeti bildiren isimdir. İsm-i mensûb yapmak için o ismin son harfini esre yapar, yanına şeddeli bir يّilave ederiz[3].
شَامُ | Şam → | شَامِيٌّ | Şam’lı |
حَلَبُ | Haleb → | حَلَبِيٌّ | Halep’li |
إزْمِيرُ | İzmir → | إزْمِيرِيٌّ | İzmir’li |
Müennesi için tâ-i merbûta (ة) getiririz:
هُوَ شاَمِيٌّ ث هِيَ شاَمِيَّةٌ | O Şam’lıdır. |
İsm-i mensûb şu hususlardan birine aidiyeti belirtmek için kullanılır:
a) Cinsiyet;
تُرْكِيٌّ | Türk | فَرَنْسِيٌّ | Fransız | عَرَبِيٌّ | Arab |
b) Memleket;
إِزْمِيرِيٌّ | İzmir’li | بَغْداَدِيٌّ | Bağdad’lı | قاَهِرِيٌّ | Kahire’li |
c) Din;
مَسِيحِيٌّ | Hristiyanlığa ait, Hristiyanlığa mensûb |
إِسْلاَمِيٌّ | İslâm’a ait , İslâm ile ilgili
|
|
d) Kabile, bir sınıf ya da topluluk;
قُرَشِيٌّ | Kureyş kabilesine mensûb (Kureyş kabilesinden) |
هاَشِمِيٌّ | Haşîmi (kabilesine mensûb) |
صَحاَبِيٌّ | sahabeye mensûb, sahabi |
e) Meslek;
تِجاَرِيٌّ | ticârete ait, ticâretle ilgili | زِراَعِيٌّ | ziraate ait, ziraatle ilgili |
f) Sanat;
فِضِّيٌّ | gümüşçü | ذَهَبِيٌّ | altıncı | سُكَّرِيٌّ | şekerci |
g) Durum ve keyfiyet, herhangi bir sıfat;
تَجْرِيبِيٌّ | tecrübeye ait |
İsm-i Mensûbla İlgili Diğer Özellikler:
*İsmin sonunda ةvarsa mensûbunu yaparken atarız:
مَكَّةُ | Mekke | مَكِّيٌّ | Mekke’li |
اَلْبَصْرَةُ | Basra | اَلْبَصْرِيٌّ | Basra’lı |
جِدَّةُ | Cidde | جِدِّيُّ | Cidde’li |
*İsmin ortasında ي varsa atarız:
مَدِينَةٌ | Medine | مَدَنِيٌّ | Medine’li |
*Sonunda elif-i memdûde olanın hemzesinin yerine vâv getiririz:
سَماَءٌ | gök | سَماَوِيٌّ | göğe ait, gökle ilgili |
بَيْضاَءُ | beyaz | بَيْضاَوِيٌّ | beyazla ilgili |
*Sonunda elif-i maksûre (-َى..ا) bulunanın elifini vâv’a çeviririz:
دُنْياَ | (dünya) | دُنْيَوِيٌّ | dünyevî | اَلْمَعْنَى- مَعْنىً | (mana) | مَعْنَوِيٌّ | manevi |
*(قَرْيَةٌ) (köy) ve (عُرْوَةٌ)(kulp) gibi kelimelerin ism-i mensûbunu yaparken yâ’lı olanı vâv’a çevirir, vâv’lı olanı aynen bırakırız. Ancak ikinci harflerini fethalarız[4].
عُرْوَةٌ | عُرَوِيٌّ | kulba ait | قَرْيَةٌ | قَرَوِيٌّ | köye ait (köylü) |
Cümle Örnekleri:
خاَلِدٌ طاَلِبٌ باَكِسْتاَنِيٌّ. | Hâlit Pâkistan’lı bir öğrencidir. |
فاَطِمَةُ مُعَلِّمَةٌ سُورِيَّةٌ. | Fâtıma Sûriye’li bir öğretmendir. |
حَضَرَ عُمَرُ إِلَى بَلَدٍ إِسْلاَمِيٍّ. | Ömer İslâmi bir ülkeye geldi. |
اَلْمَوْلَوِيَّةُ وَ الْبَكْتاَشِيَّةُ طَرِيقَتاَنِ. | Mevlevîlik ve Bektaşîlik iki tarikattır. |
مَكَّةُ فِي الْمَمْلَكَةِ الْعَرَبِيَّةِ السُّعُودِيَّةِ. | Mekke Suudi Arabistan Krallığı’ndadır. |
يَوْمُ الْجُمْعَةِ أَوَّلُ الْعاَمِ الْهِجْرِيِّ. | Cuma günü hicrî yılın başıdır. |