Müfaale Babı Sülasi Mezid Fiillerden
3) MÜFÂALE (مُفَاعَلَة) BÂBI
Sülâsî mücerred fiilin fâe’l-fiili ile ayne’l-fiili arasına elif ( ا ) eklenmesiyle olur.
كَتَبَ yazdı كَاتَبَyazıştı
Masdar |
Muzâri |
Mâzî |
||
فِعاَلٌ | مُفَاعَلَةً |
يُفَاعِلُ |
فَاعَلَ | |
كِتاَبٌ | مُكَاتَبَةً | يُكَاتِبُ | كَاتَبَ | |
yazışmak | yazışıyor | yazıştı | ||
Mezîd fiiller içinde iki masdar kullanan tek kalıptır. Hangisinin daha yaygın olduğu zamanla öğrenilir.
Gayesi: Daha ziyade bir şahsın diğeri üzerindeki etkilerini belirten müteaddî (geçişli, mef’ûl alan) bir kalıptır. Genel olarak şu manaları gösterir:
1-Fâlin mef’ûle karşı gösterdiği özelliği belirtir.
حَسُنَ |
iyi oldu |
حاَسَنَ |
birine iyi muamele etti |
2-Mef’ûlüne harf-i cerle bağlanan fiiller bu kalıba geçtiğinde harf-i cersiz bağlanır. Bazen karşılıklı iş yapmayı da ifade eder.
قاَمَ عَلَى |
birşeye karşı kalkmak |
قاَوَمَ |
direnmek |
شَرِكَ |
ortak olmak, katılmak |
شاَرَكَ |
biriyle ortaklık kurmak |
|
|
3-Sülâsî fiil bir nesneyi doğrudan etkiliyorsa bu kalıb bu fiilin manasının nesne üzerine yapılma çabasını ve bu mücâdeleyi gösterir.
سَبَقَ |
geçti |
سَابَقَ |
yarıştı, geçti | |
غَلَبَ |
yendi |
غَالَبَ |
yenmeye çalıştı | |
فَرَقَ |
ayırdı |
فَارَقَ |
ayrıldı | |
دَفَعَ |
kovdu |
دَافَعَ |
savundu | |
حَرَبَ |
harbetti |
حَارَبَ |
savaştı | |
غَادَرَ |
ayrılıp gitti |
صَافَحَ |
tokalaştı, müsafaha yaptı | |
قَتَلَ |
öldürdü |
قاَتَلَ |
öldürmeye çalışmak, savaşmak | |
4-Bu fiil iki kişi arasında beraberce yapılan bir işi bildirir. Örnek:
يُكَاتِبُ خَالِدٌ جَمَالاً. Halid Cemal’le yazışıyor.
يُضَارِبُ خَالِدٌ جَمَالاً. Halit Cemal’le dövüşüyor.
Not: Bazen bir kişi için de kullanıldığı olur:
[15] Allah onları öldürdü kahrettiقَاتَلَهُمُ اللهُ.
Mâzî Malûm Siygası |
دَافَعُوا … |
دَافَعَا |
دَافَعَ |
savundu | ||
Mâzî Meçhûl Siygası |
دُوفِعُوا … |
دُوفِعَا |
دُوفِعَ |
savunuldu | ||
Muzâri Malûm |
يُدَافِعُونَ.. |
يُدَافِعَانِ |
يُدَافِعُ |
savunuyor | ||
Muzâri Meçhûl |
يُدَافَعُونَ.. |
يُدَافَعَانِ |
يُدَافَعُ |
savunuluyor | ||
Emr-i Hâzır |
دَافِعْ |
savun |
||||
İsm-i Fâil |
مُدَافِعٌ |
savunan |
||||
İsm-i Mef’ûl |
مُدَافَعٌ |
savunulan |
||||
Not: a) Müfâale bâbının mâlum ve meçhûl mâzîlerinin uzatmasına dikkat edilmelidir.
b) Ortası illetli ve Muzaaf Müfâale bâbının mâzî çekimi: (ضاَرَّ) zarar verdi
ضاَرُّوا |
ضاَرّاَ |
ضاَرَّ |
|||||
ضاَرَرْنَ |
ضاَرَّتاَ |
ضاَرَّتْ |
|||||
|
… |
ضاَرَرْتَ |
|||||
Ortası illetli ve Muzaaf Müfâale Bâbınının çekimi: |
Sonu Nâkıs (illetli) Müfâale kalıbı: | ||||||
ضاَرَّ zarar verdi |
ناَدَى seslendi |
||||||
Mâzî | ضاَرَّ | Mâzî | ناَدَى | ||||
Muzâri | يُضاَرُّ | Muzâri | يُناَدِي | ||||
Meczûm Hali |
يُضاَرَّ – يُضاَرِّ |
Mansûb Hali | يُناَدِيَ | ||||
İsm-i Fâil | مُضاَرٌّ | Meczûm Hali | يُناَدِ | ||||
İsm-i Mef’ûl | مُضاَرٌّ | Emir Hali | ناَدِ | ||||
Masdarlar | مُضاَرَّةٌ – ضِراَرٌ | İsm-i Fâil | مُناَدٍ | ||||
İsm-i Mef’ûl | مُناَدىً | ||||||
Masdarlar | مُناَدَةً – نِداَءاً | ||||||
Mâzî Meçhûl | نُودِيَ | ||||||
Muzâri Meçhûl | يُناَدَى | ||||||
Mansûb Meçhûl | يُناَدَ | ||||||
Not: Bu kalıp (ضاَرَّ), Arapça’da uzun bir sesi takip eden şeddeli harfe ait tek fiil kalıbıdır. Sadece uzun â sesi kendinden sonra şedde alır. Mâzî meçhûl çekiminde şeddeli harfler açılır. Diğer bütün çekimlerde mâlum ve meçhûl arasındaki fark belirsizdir. Cümlenin siyak ve sibakından (konunun seyrinden, gelişinden) anlaşılır.
Cümle Örnekleri:
1- خَديِجَةُ تُراَجِعُ دُروُسَهاَ – هُوَ يُراَجِعُ دُروُسَهُ -عُمَرُ يُراَجِعُ دُروُسَهُ – نَحْنُ نُراَجِعُ دُروُسَناَ.
2- مَنِ الْمُساَفِراَنِ إِلَى الْمَديِنَةِ؟ اَلْواَلِدُ وَ الْخاَلُ مُساَفِراَنِ إِلَى الْمَديِنَةِ.
3- هَل يَسْتَطِيعُونَ أَنْ يُقاَبِلُوا الْوَزِيرَ – شاَهَدَتِ الْمُدَرِّساَتُ الْمَسْرَحِيَّةَ.
4- كَيْفَ نُعاَمِلُ الْمَرْأَةَ ؟ ماَ واَجِباَتُ الْمَرْأَةِ وَ حُقُوقُهاَ ؟
5- أَ كُنْتُمْ تُرِيدُونَ أَنْ تُشاَهِدُوا الْمُباَراَةَ ؟ لاَ لَمْ نَكُنْ نُرِيدُ مُشاَهَدَتَهاَ.
6- أَ كُنْتِ تُرِيدِينَ أَنْ تُقاَبِلِي الْمُدَرِّساَتِ ؟ لاَ ، لَمْ أَكُنْ أُرِيدُ مُقاَبَلَتَهُنَّ .
7- كَيْفَ كاَنَتِ الْمَرْأَةُ تُعاَمَلُ قَبْلَ الْإِسْلاَمِ ؟ كَيْفَ تُعاَمَلُ الْمَرْأَةُ فِي الْإِسْلاَمِ ؟
8- لَدَيَّ داَئِماً أَكْثَرُ مِنْ يَوْمٍ بِدوُنِ واَجِبٍ كُلَّ أُسْبُوعٍ – أَحْياَناً لاَ أَعْمَلُ واَجِبِي فَيُعاَقِبُنِي الْمُعَلِّمُ.
9- سَتُساَعِدُ الْبِنْتُ أُمَّهاَ فيِ اعْداَدِ الْماَئِدَةِ –هُوَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ بِرَسُولِ اللَّهِ.
10- يُحِبُّ جَعْفَرُ الْمُراَسَلَةَ وَ لَهُ أَصْدِقاَءُ كَثيِروُنَ -سَأَذْهَبُ إِلَى الْحَديِقَةِ لِمُشاَهِدَةِ الْحَيَواَناَتِ.
11- شاَهَدَ عُمَرُ عَدَداً كَبيِراً مِنَ الْمُصَلِّينَ .
12- ماَذاَ يَفْعَلُ بَعْضُ الناَّسِ فيِ الْإِجاَزاَتِ الطَّوِيلَةِ ؟ يُفَضِّلُ بَعْضُ الناَّسِ السَّفَرَ لِمُشاَهَدَةِ بِلاَدٍ جَدِيدَةٍ -يُساَفِرُ بَعْضُ الناَّسِ فيِ الْإِجاَزاَتِ الطَّوِيلَةِ إِلَى بِلاَدٍ جَدِيدَةٍ.
13- مِنْ فَضْلِكَ ياَ زَوْجِي . ساَعِدْنِي فِي اعْداَدِ الْماَئِدَةِ . هَلْ تُساَعِدُنِي فِي إِعْداَدِ الْماَئِدَةِ ؟
14- هَلْ تَقْضِي وَقْتاً سَهْلاً أَمْ صَعْباً ؟هَلْ يُساَعِدُكَ الْواَلِداَنِ فِي عَمَلِ الْواَجِبِ ؟
15- شاَهِدْنِي أَثْناَءَ مُباَراَةِ الْيَوْمِ . شاَهِدِينِي أَثْناَءَ مُباَراَةِ الْيَوْمِ .
16- عاَقِبْنِي إِذاَ لَمْ أَسْمَعْ كَلاَمَكَ . عاَقِبِينِي إِذاَ لَمْ أَسْمَعْ كَلاَمَكِ .
Tercüme:
1- Hatice derslerini gözden geçiriyor. O derslerini gözden geçiriyor. Ömer derslerini gözden geçiriyor. Biz derslerimizi gözden geçiriyoruz.
2- Medîne’ye iki yolcu kimdir? Baba ve dayı Medîne’ye yolcudur.
3- Bakanla karşılaşabilirler mi? Bayan öğretmenler tiyatroyu gördü.
4- Kadına nasıl muamele ediyoruz? Kadının görevleri ve hakları nelerdir?
5- Maçı seyretmek istiyor muydunuz? Hayır, onu seyretmek istemiyorduk.
6- Öğretmenlerle görüşmek istiyor muydun? Hayır, onlarla görüşmek istemiyordum.
7- Kadın İslâm’dan önce nasıl muamele görüyordu? Kadın’a İslâm’da nasıl muamele ediliyor?
8- Her hafta ödevsiz birden fazla günüm daima vardır. Bazen ödevimi yapmam. Bu sebeple öğretmen beni cezalandırır.
9- Kız annesine sofra hazırlamada yardım edecek. O Allah Rasûlü’ne inananlardandır.
10- Ca’fer mektuplaşmayı seviyor ve onun birçok arkadaşı var. Hayvanları görmek için bahçeye gideceğim.
11- Ömer çok sayıda namaz kılan gördü.
12- Uzun tatillerde bazı insanlar ne yapıyor? Yeni ülkeler görmek için bazı insanlar yolculuğu tercih ediyor. Bazı insanlar uzun tatillerde yeni ülkelere yolculuk yapıyor.
13- Lütfen ey eşim! Sofranın hazırlanmasında bana yardım et. Sofranın hazırlanmasında bana yardım eder misin?
14- Kolay mı yoksa zor mu vakit geçirirsin? Anne ve baba ödevin yapımında sana yardım ediyor mu?
15- Bugünün maçı esnasında (bugünkü maçta) beni seyret. (Aynı mana müennes hali).
16- Sözünü dinlemezsem beni cezalandır.
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
MÜFÂALE BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER
1- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا …
(3/ÂL-İ İMRÂN, 200). Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun …
sabırda ileri gitmek, sabır hususunda üstün gelmeye çalışmak |
صَابَرَ يُصاَبِرُ مُصاَبَرَةً |
muhafaza etmek, gözetmek, salih amel işlemeye devam etmek |
رَابَطَ يُراَبِطُ مُرَابَطَةً |
2- وَلَنْ تَسْتَطِيعُوا أَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلاَ تَمِيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ …
(4/NİSÂ, 129). Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın.
adil davranmak, adalet, etmek, denk tutmak |
عَدَلَ يَعْدِلُ عَدْلاً |
||
üzerine düşmek, hırs göstermek |
حَرَصَ يَحْرِصُ حِرْصاً |
||
askıya alınmış, (ne dul ne de kocalı ne evli ne bekar (bir köşeye itilmiş) kuma.. gibi manalar verilebilir). |
اَلْمُعَلَّقَةُ |
||
meyletti |
ماَلَ يَمِيلُ مَيْلاً |
bırakmak, ilgilenmemek, alakayı kesmek |
وَذَرَ يَذَرُ وَذْراً |
3- فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ …
(3/ÂL-İ İMRÂN, 159). O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; …
yumuşak davranmak, yumuşak olmak |
لاَنَ يَلِينُ لِيناً |
||||||
katı, sert, ağır, sağlam |
اَلْغَلِيظُ |
katı kalpli, taş yürekli, kaba, sert, haşin |
اَلْفَظُّ |
||||
affetmek |
عَفاَ يَعْفُو عَفْواً عَنْ |
dağılmak, dağılıp gitmek |
اِنْفَضَّ يَنْفَضُّ اِنْفِضاَضاً |
||||
4- اَلَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ .
(83/MÜCÂDELE, 11). Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.
5- إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلاَةِ قَامُوا كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً .
(4/NİSÂ, 142). Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.
tuzak kurmak, aldatmak (Fâil Allah olursa; cezalandırmak) |
خاَدَعَ يُخَادِعُ مُخاَدَعَةً |
|
tembel |
كَسْلاَنُ ج كُسَالَى |
|
mürâîlik, riyakarlık yapmak, gösterişte bulunmak |
راَءَى يُرَائِي رِءاَءً مُراَءاَةً |
|
6- لاَ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الأَيْمَانَ فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ ذَلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ .
(5/MAİDE, 89). Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Belki şükredersiniz diye Allah size âyetlerini açıklıyor!
sağlama almak, sağlamlaştırmak |
عَقَّدَ يُعَقِّدُ مُعَقَّدَةً |
cezalandırmak |
آخَذَ يُؤاَخِذُ مُؤاَخَذَةً |
sıkı sıkıya yemin etmek,(ayette; kasten yemin etmek) |
عَقَّدَ الْأَيْمَانَ |
yemin etmek |
حَلَفَ يَحْلِفُ حَلْفاً |