Mazi-mâlum : نَصَرَ (O er kişi) Yardım etti.
Mazi-meçhul : نُصِرَ (O er kişiye) Yardım edildi. Mazi, mutlak fiildir.
Sarf-Nahiv deki anlamı :
Mazi fiil, geçmişteki bir emir’e ve kabul şartlarına bağlı olarak ; bir işin veya bir hâlin veya olaydaki bir sahnenin oluşup bittiğini bildirir.
Kur’an-ı Kerim deki anlamı :
Örnek : 33/36 ( …وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ ) “Erkek ve kadın mü’minler için OLMADI (olamaz) – Ellah ve O’nun Rasulü bir işe hüküm verdiği vakit – onların kendi işlerinde seçme hakkı yoktur.
Osmanlıca‘daki قَضَاء kazâ (hüküm) tarifi : Ellah Teala’nın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi, Hâkim’in hükmü, hükmeylemek, bir şeyi birine lâzım kılmak veya lâzım beyan eylemek,
Müfredât‘daki قَضَاء kazâ (hüküm) tarifi : İster sözle – ister fiille olsun ; bir meselede, bir işte nihâi ayırımı yaparak, meseleyi veya işi bitirmek. anlamdadır. İlâhi ve beşerî olmak üzere iki kısımdır.
Her insanın fiili ; fiili işleyen, fiili kabul eden ve kabul şartları mevcut ise, meydana gelir. Şayet biri eksik ise, fiil ortaya çıkmaz ve fikirde kalır.
Ellah Teala ; fiili işleyeni de, fiili kabul edeni de, kabul şartlarını da yaratandır. Şu üç Ayet-i Kerime ile düşünme tâlimlerine başlanabilir,
37/96 : ( وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ) “Sizi de, yaptıklarınızı da Ellah yarattı.”
67/13 : ( وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ) “Sözünüzü ister gizli tutun – ister onu açığa vurun – çünkü O, Sadır’da olanları bilir.”
Ayet-i Kerimesinde “Sözün çıkış kaynağı (oluşum yeri) Sadır’dır, akıl değildir. Akıl, sadır’da oluşan sözü isterse gizler veya beyan eder” bilgisi açıktır.
67/14 : ( أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ ) “Hiç yaratan bilmez (olur) mu ? – O Latîf’dir, her şeyden haberdardır.”
Ayet-i Kerimeleri amele getirebilmek için, öncelikle zamir‘in Kur’anı Kerimde nasıl tanımlandığı bilinmeli.
Hz. Ali (k.a.v) “Kişinin zamiri, ağzından KAÇAN sözlerden ve yüzünün ifâdesinden anlaşılır.” buyurdu ve “Kişinin zamiri derece derecedir. Bu dereceleri Kur’an-ı Kerimde bulursunuz.” ikazını da saklı olarak verdi.
Mazi fiilin birinci anlamı : Sadece geçmiş zamanı kapsar. O fiili, sebeb ve sonuçlarıyla birlikte geçmişimizde bulduğumuz an (vakit), mazi fiilin anlamını öğreniriz.
Örnek : 6/91 ( … وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ ) “Ellah’ın kadrini hakkı ile bilemediler, onu yerine getiremediler.” Ayet-i Kerimesinde ;
“Kadri bilmek” masdarı, lügatta ; İtibar etmek, değer vermek, kıymet vermek anlamlarını kapsar. Kur’an-ı Kerim’deki anlamını ise, Hz. Rasulullah’ın (s.a.v) vârisinin yaşayışını gördükten sonra anlarız.
Mazi fiilin ikinci anlamı : Geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanları kapsar. 1.BAB dan, muzaaf kalıbında ve NASB olarak gelen ( حَقَّ ) kelimesi, isimden sonra geldiği için hâl dir.
Bu nedenle Ayet-i Kerimede, “Kullarımın, – bir an için bile olsa – kadrimi bilmelerini ezelde takdir etmedim. Bu takdirime herbir kulum da, geçmişte, hâlde ve gelecekte şâhiddir.” anlamı saklıdır.
Mazi anlatımdaki saklı bilgiler ;
1) Ellah Tealâ’nın ezeldeki iradesini bildirir ve Esmâ’yı anlatır.
2) Ayetin gerçekleşmesini kimsenin engelleyemediği bilgisi saklıdır.
3) Benzer şartlarda aynı iradenin tekrar görülür, bilinir olacağını ikaz eder.
4) ER-RAHMÂN esmâsıyla ilgili rahmetin görülür, bilinir hâle gelmesi veya rahmetin gelmemesi hk’daki bilgiler, mazi sıgasında saklıdır.
5) Ayet-i kerime’yi tefekkür ederek, KISSAYI (olayın oluşumunu) ve Ellah Tealâ’nın iradesini anlamamızı öğütler.
6) Mazi fiildeki hükmü (emri) anlamakdan, dinleyenler yükümlüdür.
7) İhbâri fiil olduğu için, mânası gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi mümkün olduğu bilgisi saklar
8) Hüküm fiilde saklıdır ve fâil yükümlüdür.
9) Ayet-i Kerimedeki mazi fiilin fâili, aynı zamanda o fillin ismi-fâili olur ve fiilin maddi – mânevi sonuçlarını bilerek, kabullenerek ve isteyerek yapmıştır ve pişman da olmamıştır anlamı saklıdır Örnek : 2/6’daki … كَفَرُوا … mazi fiili gibi.
Mazi anlatımda, fâilin niyeti mefule örtülmüştür.
Örnek-1 : 5/31 ( فَبَعَثَ اللهُ غُرَاباً يَبْحَثُ فِي الْاَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِى سَوْاَةَ اخِيهِ ) “Akabinde Ellah bir karga gönderdi. Karga kardeşinin cesedini nasıl saklayacağını ona göstermesi için yerde eşeneniyordu.
( قَالَ يَا وَيْلَتَى اَ عَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هَذَا الْغُرَابِ فَاُوَارِىَ سَوْاَةَ اَخِى فَاَصْبَحَ مِنَ النَّادِمِينَ ) ‘Yuh bana! Bu karga gibi olmakdan bile âciz miyim ki kardeşimin cesedini saklayayım’ dedi ve pişmanlık duyanlardan oldu.”
( فَبَعَثَ اللهُ غُرَاباً ) “Akabinde Ellah bir karga gönderdi.” cümlesinin ( بَعَثَ يَبْعَثُ بَعْثاً “gönderdi, uyandırdı, diriltti” ) fiili, mazi ve 3.Bab. Fiil cümlesinin fâili Ellah Teala‘dır. Mefulün bihi ise kargadır.
Karga gönderiliş amacının, insanlara kıyamete kadar sürecek “mevtalarını gizleme” işini Ademoğlu’na öğretmek ve …. olduğunu bilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, fâilin niyeti meful’e örtülmüş demektir.
Kâbil’in kendi kendine ( عَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هَذَا الْغُرَابِ ) “Bu karga gibi olmakdan bile âciz kaldım” demiştir. Kâbil, kargayı bir görevle gönderenin Ellah Teala olduğunu bilemediğini mâzi fiil ( عَجَزَ يَعْجِزُ عَجْزاً “âciz kalmak, yapamaz olmak” 2.Bab) ile anlatmıştır. Mazi fiil cümlesinin fâili Kâbil‘dir.
Kâbil, gözlemlediği ve kendisini etkileyen olayın fâilini ( Ellah Teala‘yı) bilemediği için, karganın kendisini uyarmak için gönderildiğini de bilememiştir.
Bu nedenle de, gözlemlediği olayın fâilinin niyeti mefule (olaydan etkilenene) örtülmüş demektir.
Mâzi Fiilin Çekimi :
Malum Fiil-i Mazi’nin, alameti: feal ve lamel fiilleri meftuhdur. Müfred, müzekker, gaib’in mânası: (O er kişi) YARDIM ETTİ.
نَصَرَ نَصَرَا نَصَرُا ||| نَصَرَتْ نَصَرَتَا نَصَرْنَ
نَصَرْتَ نَصَرْتُمَا نَصَرْتُمْ ||| نَصَرْتِ نَصَرْتُمَا نَصَرْتُنَّ
نَصَرْتُ نَصَرْنَا نَصَرْنَا
Meçhul Fiil-i Mazi’nin, alameti: fael fiili mazmum, aynel fiili meksurdur. Müfred, müzekker, gaib’in mânası: (O er kişiye) YARDIM EDİLDİ.
نُصِرَ نُصِرَا نُصِرُوا ||| نُصِرَتْ نُصِرَتَا نُصِرْنَ
نُصِرْتَ نُصِرْتُمَا نُصِرْتُمْ ||| نُصِرْتِ نُصِرْتُمَا نُصِرْتُنَّ
نُصِرْتُ نُصِرْنَا نُصِرْنَا