Peygamberler Tarihi Sabuni

Hz. Mesih İsa (A.S)

HZ.
MESİH İSA (A.S)
1

Hz.
İsa (a.s)’ın Soyu:
1

Hz.
İsa (a.s)’ın, İncil’de Belirtilen Soyu:
2

Hz.
Isa (a.s)’in, İndilerde Geçen Soyu:
3

Müslümanlara
Göre Hz. Meryem Kimdir?:
4

Hz.
Zekeriyyâ (a.s)’ın, Hz. Meryem’i Koruması Altına Alması:
5

Hz,
Meryem’in, Yüce Allah’a Gönül Vererek Yetişmesi:
6

Hz.
Meryem’in Hz. Mesih İsa (as) İle Müjdelenmesi:
7

Hz.
Meryem’in Hamilelik Müddeti:
8

Hz.
Meryem’in Suçlanması:
9

Hz.
İsa (a.s)’ın Doğumu:
11

Hz.
İsa (a.s) ın Hayatı:
12

Herodes’un,
Hz. İsa (a.s)’ı Öldürmeye Karar Vermesi:
13

Hz.
İsa (a.s)’ın, Yahudi Alimleriyle Olan Tartışması:
13

Hz.
İsa (a.s)’ın Peygamberliğinin Başlaması:
14

Hz.
İsa (a.s)’ın Daveti:
14

Yahudilerin,
Hz. İsa (a.s)’a Karşı Hile Kurmaları ve Öldürmeye Teşebbüs Etmeleri:
15

Hz.
İsa (a.s)’in Çarmıha Gerilme Meselesi:
17

Hz.
İsa (a.s)’ın Kendisini İnsanlığa Feda Etme Meselesi:
18

Havariler
Kimlerdir?:
19

Hıristiyanlarca
Kabul Edilen İnciller:
20

Bu
İncilerin Doğruluk Payı Var mıdır?:
21

Hıristiyanların,
Hz. îsa (a.s) Hakkındaki İnançları:
23

Hz.
İsa (a.s)’ın Mucizeleri:
26

Hz.
İsa (a.s) Yeryüzüne İnecek mi?:
27

                                                

 

 

 

HZ. MESİH İSA (A.S)

 

“Meryem oğlu İsa
sadece peygamberdir. Ondan ön­cede peygamberler geçmiştir. Onun annesi (Meryem)
dos­doğru bir kimsedir.” (Maide: 5/75) [1]

 

Hz. İsa (a.s)’ın Soyu:

 

Hz. İsa (a.s)’ın soyu
şu şekildedir: Mesih Isa, Hz. Mer­yem’in oğludur. Allah’ın salât ve selâmı onun
üzerine olsun.

Hz. İsa (a.s),
İsrailoğullan peygamberlerinin sonuncusu­dur.

İsmi, İsa’dır. Lakabı
ise Mesih’tir.[2]Annesi Hz. Mer­yem’e
nispetten dolayı “İbn Meryem” (Meryem oğlu)” diye
künyelenmiştir. Çünkü babasız olarak doğmuştur.[3] Hz.
İsa, İbranice’de, “Yeşû’ ” diye bilinir. Manası ise
“Kurtuluş” (veya arı, duru) demektir. İncil’de ise -noktalı Şın
harfinin ye­rine noktasız “Sin” harfi ile- “Yesû”‘ diye
geçer.

Hz. İsa (a.s),
Allah’ın kulu ve peygamberi olup temiz, if­fetli, kötülüklerden uzak, Aîlah’a
gönül veren bakire Mer­yem’e Allah’ın attığı bir kelimesidir.

Nitekim Yüce Allah,
Hz. Meryem ile ilgili bu özellikleri şöyle anlatmaktadır:

“(Yine Allah,
müminlere) îmrân ‘in kız\ Meryem ‘i de örnek verdi ki o, “ırzım
korudu.” Bizde, o(nun rahmin)e, ruhumuz­dan üfledik. O, Rabbinin sözlerini
ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden (Allah ‘a) itaat edenlerden oldu.”[4]

Hz. Muhammed (s.a.v)
bütün peygamberlerin sonuncusu olduğu gibi, Hz. İsa (a.s)’da İsrailoğullan
içerisindeki pey­gamberlerin sonuncusudur. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.), hem
nebilerin ve hem de resullerin sonuncusudur.[5]
Allah’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun. [6]

 

Hz. İsa (a.s)’ın, İncil’de Belirtilen Soyu:

 

Hz. İsa b. Meryem
(a.s)’in soyu daha önce nakledilmiştir. Fakat Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s)’ı
kendilerinin yanında Yesû’ b. Yûsuf en-Neccâr (Yûsuf en- Neccar’m oğlu Yesû’)
diye ad­landırdıklarından dolayı onun soyunu, Yûsuf en-Neccâr’a da­yandığını
iddia ederler. İşte bunun sebebi ise; Hz. Meryem’in, Hz. İsa (a.s)’a hamile
kalmazdan önce Yûsuf en-Neccâr’ın, Hz. Meryem’i (evlilik için) istemesidir.

Hz. Meryem hamile
kalınca, Yûsuf en-Neccâr’a rüyasında -Hz. Meryem’in her türlü kötülüklerden
uzak olması gerekti­ğinden dolayı onunla evlenmesi, ona bir iftira ve şüphe
atılma­sı ihtimali olması itibariyle- (onunla evlenmek için) onu iste­yeceğini
etrafına yayması ve ondan vazgeçmesi gerektiği em­redildi.

Matta İncil’inin 1-20
bölümü arasında, Hz. Meryem’in bu özellikleri anlatılmıştır. Yûsuf en-Neccârda,
İsrailoğulları gençlerinden olup salih bir kimseydi. Yûsuf en-Neccâr’m te­miz
ve iffetli bir yaşayışı vardı. Daha sonra Hz. Meryem’in iffetini, temiz bir
kimse olduğunu vb Özelliklerini görünce onu (evlilik için) istedi. Fakat ikisi
arasında evlilik veya cinsel iliş­ki (yahut flört) meydana gelmemişti. Yûsuf
en-Neccâr’ın, Hz. Meryem’i evlilik için istemesi; evlilik öncesi birleşme olmaksızın
(flört hayatı yaşamaktan uzak) sadece normal bir evlilik istemesi şeklinde idi.

Barnaba İncil’in de
anlatıldığına göre; Yûsuf en-Neccâr, Hz. Meryem’de iffctlilik, dine bağlılık
vb. özellikler görünce, onun, kendisiyle evlenmesini arzuladı. Dolaylı yollarla
(veya direkt olarak) ona evlenme teklifinde bulundu. Zira Yûsuf en-Neccâr;
salih, nefsine boyun eğdiren ve takva sahibi önemli kimselerin içerisinde yer
almaktaydı. Hem kendisinde ve hem de Hz. Meryem’de bulunan bu güzel
özelliklerden dolayı Hz.

Meryem’e evlenme
teklifini arzu etmesinin sebebi işte bundan[7]  dolayı idi.

Harız îbn Kesîr’in;
Yûsuf en-Neccâr’m   Hz   Meryem’e olaylı yollarla evlenme teklifinde
bulunduğuna daiSede ite Hz. Meryem’m Hz. Isa (a.s)’a hamile kalmasından sonra
ıkısı arasında geçen konuşmaya dair naklettiği rivayetleri[8] inşallah
ilen ki sahifelerde anlatacağız. [9]              

 

Hz. Isa (a.s)’in, İndilerde Geçen Soyu:

 

Hz. İsa (a.s)’ın soyu
sadece Matta ve Luka İndilerinde geçmektedir. O kadar İncil’in içerisinde
sadece bu ikisinin Hz. İsa (a.s)’m soyu ile ilgili bilgi vermesi sebebiyle bu
iki İncîl, bu yönüyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Fakat ne gariptir ki, bu iki
İncîl arasında da; Hz. İsa (a.s)’ın soyunu anlatma bakı­mından çok farklılıklar
ve birleştirilmesi mümkün olmayan açık çelişkiler bulmaktayız. Buradan şunu
anlıyoruz ki, Kitap Ehli; kendi İndilerin Önüne geleni araştırmadan ve tahkik
et­meden yazmış, doğru bilgileri kesin olarak tespit etmeden on­lara
inanmış,” din adamlarının ileri sürdüklerini ve İndilere ka­rıştırdıklarının
hepsini düşünmeden tasdik etmişlerdir. Kısaca­sı; Kur’ân-ı Kerîm’in de
belirttiği gibi,[10] Tevrat ve İncîl kesin­likle
tahrif edilip değiştirilmiştir.

Şimdi de, İndilerin[11] en
büyükleri kabul edilen, Hıristi­yanlarca da en çok tanınmış ve en meşhur olan
Luka ve Matta İndileri arasındaki Hz. İsa (a.s)’ın soyu üe ilgili zıtlığa ve çe­lişkiye
bir göz atalım:

Hz. İsa (a.s)’ın Luka
İncîl’indeki Soyu: Yesû’ b. Yûsuf en-Neccar b. Hâlî b. Lâvî b. Melkî Yehûzâ b.
Ya’kûb b. İshâk b. İbrâhîm (a.s)

Hz. İsa (a.s)’m Matta
İncîl’indeki Soyu: Hz. İsa (a.s)’m Matta İncîl’indeki soyu ise şu şekildedir:
Yesû’ b. Yûsuf en-Neccâr b. Ya’kûb b. Mettân b. Yeâzır. Yehûzâ b. Ya’kûb b.
İshâk b. İbrâhîm (a.s) [12]

Hz. İsa (a.s)’m
soyunu, başından sonuna kadar dikkatle incelediğimizde iki İncîl arasında şu
gibi büyük farklılıkların bulunduğunu görürüz:

1. Luka
İncil’i; Hz. İsa (a.s)’m soyunun başlangıcı olarak, “Yûsuf b. Hâlî”
diyor.

Matta İncil’i ise; Hz.
İsa (a.s)’m soyunun başlangıcı ola­rak, ‘Yûsuf b. YaVûb” diyor.

2. Luka
İncil’i; Hz. İsa (a.s)’ın, Nâsân b. Davûd (a.s)’m çocuklarından olduğunu
söylüyor.

Matta İncil’i ise; Hz.
İsa (a.s)’m, Süleyman b. Davûd (a.s)’m çocuklarından olduğunu söylüyor.

3. Luka
Tncîl’i; Hz. İsa (a.s)’m atalarının, hükümdar ve meşhur kimselerden olmadığını
söylüyor.

Matta İncil’i ise; Hz.
İsa (a.s)’m atalarının, hükümdar ve meşhur kimselerden olduğunu söylüyor.

4. Luka
İncil’i; Hz. İsa (a.s) ile Hz. Davûd (a.s) arasında 41 nesil vardır derken,

Matta İncil’i; Hz. İsa
(a.s) ile Hz. Davûd (a.s) arasında 16 nesil bulunduğunu söylüyor.[13]

Anlamıyorum, Hz. İsa
(a.s)’m soyu hakkında Hıristiyan­larca kabul edilen bu kutsal kitaplarda geçen
farklılıklar ile çelişkilerin birleştirilmesi ve açıklanması nasıl mümkün olur?
Çünkü bugün Hıristiyanlardan yüz milyonlarca insan, buna inanıyor!!

Ey Allahım! Kur’ân-ı
Kerîm’in de belirttiği gibi, bunun, kutsal kitapları değişikliğe uğratan
onların din adamlarının de­ğiştirmesinden olmasını diliyorum!![14]

 

Müslümanlara Göre Hz. Meryem Kimdir?:

 

Hz. Meryem; Allah’a
gönül bağlamış, dosdoğru, tertemiz bir bakire, faziletin (peygamberliğin)
kucağında terbiye edilmiş, her türlü kötülüklerden uzak ve temiz bir şekilde
hayat yaşamış, Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’inin çeşitli yerlerinde övmüş
olduğu ve Kur’an’da ismi geçen İmrân’m kızı Mer­yem’dir.

Yüce Allah’ın, Hz.
Meryem’i övdüğü ayetlerinden birisi de şudur:

“Mahrem, yerini
(veya iffetini) sapasağlam korumuş Imrân km Meryem’i de (Allah örnek
vermiştir). Biz, ona, ruhumuz­dan (Cebrail, Allah’ın ruhundan onun elbisesinin
yakasından rahmine ulaştıracak şekilde) üflemiştir. O, Rabbinin sözlerini ve
kitaplarını doğrulamıştı ve gönülden (Allah’a) itaat eden­lerden idi.”[15]

Hz. Meryem’in babası
İmrân, İsrailoğulları alimlerinden büyük bir alim ve büyük bir zat idi.

İbn îshâk’m da
naklettiğine göre; İmrân’m hanımının yani Hz. Meryem’in annesinin[16]
çocuğu olmuyordu. Bu nedenle İnırân’ın hanımı, bir gün “Eğer hamile
kalırsam doğacak ço­cuğumu Allah’ın azatlısı olarak Beytü’l-Makdis’in (Mescid-i
Aksa) hizmetine vereceğim” diye adakta bulundu. Yüce Al­lah’ta onun bu
duasını kabul etti. Kadında Hz. Meryem’e ha­mile kaldı. Ne zamanki, kadın doğum
yapınca çocuğun kız olduğu ortaya çıktı. Halbuki îmrân’ın hanımı, doğacak çocu­ğun
Beytü’l-Makdis’te hizmet etmesi için onun erkek olmasını istiyordu. Bunun
üzerine mazeretli ve üzgün bir kimse gibi, Yüce Allah’a şöyle yalvarmaya
başladı:

“(îmrân’ın
karısı) Meryem’i doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilirken- o yine de: ‘Ey
Rabbim! Onu (sana adakta bulunduğumu) kız doğurdum. Erkek kız gibi değildir.

Ona, Meryem adını
verdim. ‘Onu’ ve ‘soyunu’ kovulmuş şey­tanın şerrinden sana sığındırıyorum’
dedi.”[17]

İmrân’m hanımı üzgün
bir şekildeki duasının aksine Yüce Allah’, bu kız çocuğunu güzel bir biçimde
kabul buyurdu. O-nu, iyi bir şekilde yetiştirdi. Onu ve oğlu Hz. İsa (a.s)’ı,
ko­vulmuş şeytanın şerrinden korudu. [18]

 

Hz. Zekeriyyâ (a.s)’ın, Hz. Meryem’i Koruması Altına Alması:

 

Hz. Meryem çok küçük
yaşta iken İmrân öldü. Hz. Mer­yem’in, kendisini koruması altına alacak ve
işlerini yürütecek birisine ihtiyacı vardı. Bu sebeple İmrân’m hanımı, kızı Hz.
Meryem’i alıp Beytü’l-Makdis’e (Mescid-i Aksa) götürdü ve orada devamlı olarak
ikamet etmekte olan “Abid Kimselere” teslim etti. Çünkü kızı, onların
imamlarının ve liderlerinin kı­zıydı. Bu nedenle de onlar, “Hz. Meryem’i
kim koruması altı­na alacak ve işlerini kim yürütecek?” diye birbirleriyle
mün a-kaşa edip ihtilafa düştüler.

Hz. Zekeriyyâ (a.s), o
asırda İsrail oğullarının peygamberi idi.

Hz. Zekeriyyâ (a.s),
Hz. Meryem’i koruması altına almayı istiyordu. Çünkü kendisi, Hz. Meryem’in
teyzesinin kocası (yani eniştesi) idi. Bir rivayete göre ise; teyzesinin kocası
idi. Bundan dolayı Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem’i koruması altına almaya
diğerlerine göre daha hak sahibi idi. Fakat Hz. Zekeriyyâ (a.s) yine de
aralarındaki münakaşayı ve ihtilafı kaldırmak için onlarla birlikte kura çekimine
katılmayı kabul etti. Kura, kendisine çıktı. Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem’i
böylece koruması altına aldı.

Hz. Zekeriyyâ (a.s),
Hz. Meryem’i koruması altına aldık­tan sonra onun için Mescid’de, ondan başka
bir kimsenin g i-remeyeceği güzel bir yer ayırdı. Hz. Meryem, kendisi için ay­rılan
yerde Allah’a gece-gündüz ibadet ediyor ve Mescid’in hizmetiyle ilgili üzerine
düşen görevi yapıyordu. Hatta güzel hal ve takvada o kadar ileri gitmişti ki,
İsrail oğullan içerisinde örnek bir kimse olarak anlatılır oldu. Zira Hz.
Meryem göster­diği güzel davranışları, üstün ahlakı ve şerefli vasıfları sebe­biyle
İsrail oğulları arasında şöhret bulmuştu.

Hz. Meryem, Hz.
Zekeriyyâ (a.s)’ın gözetimi altındayken Hz. Zekeriyyâ (a.s) onda acayip işlerle
karşılaşırdı. Hz. Zekeriyyâ (a.s), Hz. Meryem’in yanma girdiği zaman çarşıda
bulunmayan ve o zamanda var olmayan yiyecekler ile meyve­leri onun yanında
buluyordu; kışın yaz meyvesini, yazın ise kış meyvesini buluyordu. Dehşet ve
şaşkınlık içerisinde Hz. Mer­yem’e:

– Bu sana nereden
geliyor?’ diye sorardı. Hz. Meryem’de, ona:

– Bu, Allah tarafından
gelen bir rızıktır’ diye cevap verir­di.

Nitekim Yüce Allah,
Hz. Meryem ile Hz. Zekeriyyâ (a.s) arasında geçenleri şöyle anlatmaktadır:

“Zekeriyyâ ‘yi
da, Meryem ‘i Zekeriyyâ ‘nın koruması altına verdi. Zekeriyyâ, her ne zaman
(Meryem’in bulunduğu) yere girse onun yanında bir yiyecek bulurdu. (Şaşkınlık
içerisinde ona:) ‘Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?’ derdi. (O da:) ‘Bu,
Allah tarafından (gelen bir yiyecektir)’ derdi. Çünkü Al-toh, dilediği (kimseye)
hesapsızca rızık verir.”[19]

 

Hz, Meryem’in, Yüce Allah’a Gönül Vererek Yetişmesi:

 

Hz. Meryem,
günahlardan ve haramlardan uzak olarak gü­zel ve iffetli bir şekilde yetişti.
Beytü’l-Makdis’in etrafında Allah’ın himayesi ve gözetimi altında O’nun
inayetiyle (kötü­lüklerden) korunmuş olarak yaşadı.

Melekler, Hz. Meryem’e
gelip ona Allah katındaki üstün ve yüce makamını haber verirlerdi. Kendisini,
Yüce Allah’ın diğer kadınlar[20]
arasından seçtiğini, her türlü pisliklerden ve kötülüklerden temizlediğini
müjdelerlerdi. Kendisinden; dün­yada ve ahirette şanı yüce olacak, beşikte ve
yetişkinlik çağma girdiğinde insanlarla konuşup onlara Allah’ın dinini tebliğ
edecek ve salih kimselerden olacak bir çocuğu müjdelerlerdi. Ayrıca onu, ibadet
konusunda gayretli olmaya ve Allah’a hu­şu’ ile itaat etmeye teşvik ederlerdi.
İşte Hz. Meryem; çirkin ve pis işlerden uzak, temiz ve ibadet üzere böyle
yetişmişti.

Nitekim Yüce Allah,
Hz. Meryem ile ilgili bu durumları şöyle anlatmaktadır:

“Hani melekler
(Meryem ‘e): ‘Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni (diğer kadınlar arasından) seçip
(her türlü kötü ve çirkin şeylerden) temizledi ve seni dünya kadınlarından
üstün tuttu. Ey Metyem! Huşu ile secdeye kapan demişlerdi.”[21]

Yine Yüce Allah,
bununla ilgili olarak şöyle buyurmakta­dır:

“Hani melekler
(Meryem’e): ‘Ey Meryem! Allah (varolu­şu) kendinden (olan) bir kelimeyi sana
müjdeliyor, ismi, Mer­yem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada ve ahirette de (onun)
şanı yücedir. (Allah katındaki mevkisi sebebiyle) yakın kılınanlar­dandır. Beşikte
ve yetişkinlik halinde de insanlarla konuşacak-tır. Üstelik sâlih
kimselerdendir’ demişlerdi. “[22]

 

Hz. Meryem’in Hz. Mesih İsa (as) İle Müjdelenmesi:

 

Hz. Meryeni, kız
çocuklarının ulaştığı ergenlik çağma eriştiğinde 13 yaşında idi.

Günlerden bir gün Mescid’de
bulunduğu yerden dışarı çık­tı. İstirahat ve dinlenmek için Beytü’l-Makdis’in
doğu tarafına doğru yürüdü.[23]
Yürürken farkında olmadan ev halkından ve kavminden uzaklaşmıştı. O sırada
birdenbire parlak yüzlü güzel ve yakışıklı bir delikanlı yanma çıkageldi. Hz.
Meryem, (o gelen adamdan) korktu ve ürperdi. Kendisine bir şey yapaca­ğından
endişelendi. Ansızın karşısına çıktığından dolayı ve onun hayal olabileceğini
düşündüğünden, onun bu durumu hakkında şüphe duydu. Kendisine yardım edecek ve
destek verecek kimsenin bulunmadığı bir yerde, onun, kendisine bir kötülük
edeceğinden korkarak ondan uzaklaşmaya başladı ve ona:

“Ben, senden
Rahman’a sığınırım. Eğer (Allah’tan) korhıyorsan, (bana dokunma!) dedi.”
(Meryem: 19/18)

Hz. Meryem, kendisine
bulunduğu yerde görünen bu adamı, sıradan normal bir kimse olduğunu
zannetmişti. Halbuki bu kimsenin, Allah’ın peygamberlik ve hikmet vereceği, şan
ı-nm yüce olacağı ve temiz bir çocuk müjdelemek için gönderdiği bir melek
olabileceği aklına hiç gelmemişti. Daha sonra o kimseye bir baktı ki, o, insan
şekline girmiş Cebrail (a.s).

Melek, Hz. Meryem’in
korkusunu ve ürpertisini giderip ona kalbini rahata kavuşturacak hakikati haber
verdi. Daha sonrada gömleğinin yakasından rahmine ulaşacak şekilde Hz. Meryem’e
üfledi. İşte Hz. Meryem, bu üfleme üzerine Hz. İsa (a. s)’ a hamile kaldı.

Nitekim Yüce Allah’ta,
bu olayı şöyle anlatmaktadır:

“Kitap’ta
(Kur’ân-ı Kerîm’de) Meryem (e dair anlattığı­mız kıssayı da müşriklere) anlat.
Hani Meryem, ailesinden ay­rılarak (Beytü’l-Makdis’in) doğu yönünde bir yere
(ibadet et­mek için yalnız başına bir kenara) çekilmişti. Onlardan giz­lenmek
içinde bir perde germişti. Derken Bizde ona ruhumuzu (Cebrail’i) göndermiştik.
(Cebrail) ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. (Meryem, onun, birdenbire çıka
gelmesine ve o-nun, kendisine bir şey yapacağından korkarak) “Ben senden,
rahman (olan Allah)’a sığınırım. Eğer (Allah’tan) korkuyor-san (bana
dokunma)” dedi. O da: “Ben, Rabbinin sana (gü­nahlardan arınmış yahut
hayr üzere yetişmiş) tertemiz bir oğul vermek için (müjdelemek için) gönderdiği
bir elçiden başka bir şey değilim,” dedi.”[24]

Tefsircilerin
naklettiğine göre; Hz. Meryem’in elbisesinin yakasından rahmine ulaşacak
şekilde üfleyen ve bu üfleme ile Hz. Meryem’in Hz. İsa (a.s)’a hamile kalmasını
sağlayan, R u-hu’1-Emin   veya   Ruhu’I-Kudüs   diye  
bilinen   Hz.   Cebrail (a.s)’dir.

Vahyi peygamberlere
indirenin ve Hz. Meryem’in hamile kalmasını sağlayanın Hz. Cebrail (a.s)
olduğuna, Yüce A1-lah’ın şu ayeti kerimesi delil olarak getirilmiştir:

“(Ey Muhammed)
uyarıcılardan olman için kalbine Kuran-, Ruhu’l-Emin (Cebrail) indirdi. ”
(Şuara: 26/193-194)

Buna göre bütün
peygamberlere ve bizim peygamberimize vahyi indiren hiç şüphesiz Hz. Cebrail
(a.s)’dır.

Ebu Hayyân,
“el-Bahru’1-Muhît” adlı tefsir kitabında Cebrail’in, Hz. Meryem’e,
melek şeklinde değil de insan şek­linde görünmesinin nedeni ile ilgili olarak
şöyle der:

“Melek, Hz.
Meryem’e, kendisine söyleyeceği sözleri bi 1-dirmek ve sözlerinden dolayı
kendisinden ürküp kaçmasın diye ona insan şeklinde göründü. Eğer Hz. Meryem’e,
melek şeklinde görünseydi, Hz. Meryem, ondan kaçardı. O zaman da meleğin,
kendisine söyleyeceği sözleri dinlemeye kadir ola­mazdı.

Bu olay, Hz. Meryem’in
iffetli ve son derece haramdan sakınan bir kadın olduğuna delildir. Zira Hz.
Meryem, güzel ve yakışıklı bu delikanlıdan Allah’a sığınmıştı. Cebrail’in Hz.
Meryem’e böyle güzel bir şekilde gelmesi, Hz. Meryem’i ve iffetini denemek
içindi……”[25]

Hz. Meryem, kendisine
böyle tenha bir yerde gelenin, in­san değil de bir melek olduğunu anlayınca
rahatladı ve sevindi. Fakat meleğin, kendisini bir çocukla müjdelemesi ile ilgii
sö­züne şaşırdı. Çünkü kendisi, bekardı ve evlenmemişti. Üstelik insanlardan
hiçbiri ona yaklaşmamıştı. İffetli ve hiçbir günaha da bulaşmamıştı. Bekarlığı
da devam etmekteydi. Kendisine bir erkek yaklaşmadığı halde çocuğunun olması
nasıl mümkün olurdu?

Yüce Allah, Hz.
Meryem’in bu durumunu kendi dilinden Şöyle haber vermektedir:

“Meryem: ‘Bana
bir insan yaklaşmamışken ve üstelik ben, kötü bir kadın olmadığım halde nasıl
oğlum olur’ dedi. ” (Mer­yem: 19/20)

Hz. Meryem’in bu sözü
üzerine Cebrail’in ona cevabı şu oldu: “Bu, Allah’ın bir dilemesi ve
istemesidir. Şanı Yüce A1lah, hiçbir şeyden aciz değildir. Bir işi yapmak
istediğinde o işe sadece “ol” der ve o da anında oluverir.

Nitekim Yüce Allah,
Cebrail’in Hz. Meryem’e söylediği bu sözler ile ilgili olarak şöyle
buyurmaktadır:

“Cebrail: ‘Bu
böyledir. Çünkü Rabbin, ‘Bu (işi yapmak) bana kolaydır Onu (senden doğacak
çocuğu) insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız. Hem bu,
önce­den kararlaştırılmış bir iştir diyor’ dedi, ” (Meıyem: 19/21) [26]

 

Hz. Meryem’in Hamilelik Müddeti:

 

Hz. Meryem, Hz.
İsa’ya, hamile kaldığında 13 yaşındaydı. Fakat alimler, Hz. Meryem’in
hamileliğinin ne kadar sürdüğü konusunda ihtilaf etmişlerdir. Alimlerin bu
konudaki görüşleri şunlardır:

1. Bir
rivayete göre; Hz. Meryem’in hamilelik müddeti, bir saattir.

2. Başka bir
rivayete göre; Hz. Meryem’in hamilelik müd­deti, dokuz saattir.

3. Başka bir
rivayete göre; Hz. Meryem’in hamilelik müd­deti, 8 aydır.

Son görüş, Abdullah
ibn Abbas (r.a)’dan rivayet edilmiş­tir.

Sahîh olan görüş ise;
Hz. Meryem’in, normal bir kadının hamileliği gibi tabii bir hamilelik müddeti
geçirmesi ve normal bir kadının doğum yapması gibi tabii bir doğum yapmış olm
a-sidır.

İbn Kesîr, bu
görüşlerle ilgili olarak şöyle der:

“Kuvvetli
rivayetlere göre; Hz. Meryem, Hz. İsa’yı kar­nında normal hamile kadınlar gibi
9 ay müddetle taşımıştır. Yine diğer hamile kadınlar gibi zamanı geldiğinde
doğum yapmıştır. Eğer bunun aksine bir durum söz konusu olsaydı, bu mutlaka
Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılırdı. Bazıları, bu iddiala­rına; Yüce Allah’ın şu
ayetini delil göstermişlerdir:

“Meryem, İsa ‘ya
gebe kaldı. Bu sebeple (çocuk karnında olduğu halde, aile halkından ve insanlardan)
uzak bir yere çe­kildi. Doğum sancıları Meryem ‘i, bir hurma ağacının dibine
gitmeye mecbur etti… “(Meryem: 19/22-23)

Bu ayeti kerimede
(‘gebe kaldı’ kelimesinin başında) ge­çen “fe” harfi, atıftır. Bu da,
“hamileliğin aşamalı” olduğunu gösterir. Doğrusu her şey kendine özgü
durumlara göre “aş a-ma” kaydeder.

Nitekim ‘fe’ harfinin
atıf olup ‘aşama’ anlamı ifade ettiği durum, Yüce Allah’ın şu ayetinde de
apaçık şekilde görülmektedir:

“Sonra nutfeyi
(meniyi) kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısı­nı da bir çiğnemlik et yaptık, bir
çiğnemlik etten kemikler ya­rattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu
(eskisinden farklı) bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Al­lah,
ne yücedir.” (Mü’minim: 23/14) Bilindiği gibi insanın bu ayeti kerimede
bahsedilen “yaratılış aşamaları” arasında 40’ar günlük süre vardır.
Nitekim aynı bu husus, sıhhatinde ittifak edilen Sahîh bir hadiste de bu
şekilde bildirilmektedir.”[27]

Tefsircilerin
kaydettiğine göre; Cebrail, Hz. Meryem’in elbisesinin yakasından rahmine
ulaşacak şekilde üfürmüştür. Bu üflemeyle Hz. Meryem, normal bir kadının
kocasından hamile kaldığı gibi hamile kalmıştır.

İbn Kesîr; Cebrail’in,
Hz. Meryem’in elbisesinin yakasın­dan rahmine değil de ağzına üflediği ile
ilgili Übey b. Ka’b (r.a)’a nispet edilen bir rivayeti reddederek şöyle der:

“Bu rivayet,
Kur’ân-ı Kerîm’de bu kıssanın anlatılması es­nasında kullanılan ifadelere
aykırı düşmektedir. Zira bu kıssa, Kur’ân-ı Kerîm’de Cebrail’in, Hz. Meryem ile
konuşmak üzere onun yanma Allah tarafından gönderildiğine, onun elbisesinin
yakasından rahmine ulaşacak şekilde üflediğine ve bu üflemesi de onun rahmine
sirayet ederek hamile karmasına yol açtığına delalet etmektedir. Nitekim Yüce
Allah, Hz. Meryem’in bu durumu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Biz, (Cebrail
aracılığıyla) ruhumuzdan, ona, (elbisesinin yakasından rahmine ulaşacak
şekilde) üflemiştik.” (Fahrim: 66/12)

Bu ayeti kerimede
geçen “öna” zamiri, Cebrail’in üfleme­sinin, onun ağzına değil de
rahmine sirayet ettiğini gösterir.[28]

 

Hz. Meryem’in Suçlanması:

 

Rivayet edildiğine
göre; Hz. Meryem’de hamilelik belirti­leri yavaş yavaş fark edilmeye
başladığında onun bu durumu­nu ilk anlayan akrabalarından Yûsuf en-Neccâr
denilen kimse oldu.                                                     
                  

İbn Kesîr’in
kaydettiğine göre; bu adam, salih ve çokça ibadet eden kimselerdendi. Aynı
zamanda Hz. Meryem’in dayısınm oğluydu. Hz. Meryem’in dine çok bağlılığını,
iffetlili-ğini ve çokça ibadet eden bir kimse olduğunu bildiğinden do­layı ve
bunun yanı sıra kocası olmadığı halde yinede hamile kaldığını gördüğünden
dolayı ondaki bu hamileliğe çok şaşır­mıştı. Günün birinde Hz. Meryem ile
konuşurken bu konuyu ona şöyle açmıştı:

  ‘Ey Meryem! Tohumsuz ekin hiç olur mu?’ diye
sordu. Hz. Meryem’de:

  ‘Evet! Olur. Yoksa sen, Allah’ın ekini ilk
yarattığı gün tohumsuz olarak yarattığını bilmiyor musun?’ diye cevap ver­di.
Yûsuf tekrar:

  ‘Su olmadan ağaç hiç yetişir mi?’ diye sordu.
Hz. Mer­yem:

  ‘Evet! Allah’ın ilk defa ağacı su olmadan
yarattığını, a-ğacı ve suyu da ayrı ayrı yarattıktan sonra suyu, ağacın hayatı­na
vesile kıldığını bilmiyor musun?’ diye cevap verdi. Yûsuf:

  “Erkek olmadan kadından hiç çocuk doğar
mı?’ diye sor­du. Hz. Meryem:

  ‘Evet! Sen, Allah’ın Adem’i erkeksiz ve kadınsız
yarat­tığını bilmiyor musun?’ diye cevap verdi. Bunun üzerine Yû­suf, ona:

   ‘Öyleyse sen, bana kendi durumunu anlat?’
dedi. Hz. Meryem’de:

  ‘Doğrusu Allah, bana kendi katından (ismi)
İsa (lakabı) Mesih ve (sıfatı) Meryem oğlu olan bir kelimeyi müjdeledi’ dedi.[29]

Yûsuf en-Neccâr, Hz.
.Meryem’in bu sözlerinden sonra onun her türlü kötülüklerden ve çirkin
şeylerden uzak olduğunu ve ondaki hamileliğin hikmet sahibi Allah’ın bir
istemesi ve dilemesi olduğunu anladı.

Süddî’nin,
sahabelerden sağlam bir senetle rivayet ettiğine göre; Hz. Meryem, günün
birinde (aynı zamanda Hz. Zekeriyyâ’nın hanımı olan) teyzesinin yanma girmişti.
Teyze­si, ona:

– Duydun mu, ben hamileyim?’
dedi. Hz. Meryem’de ona:

– Bende hamileyim,
bunu duymuş muydun?’ dedi. Böyle deyince teyzesi, Hz. Meryem’le kucaklaşmış ve
ona:

– Doğrusu ben,
karmmdaki yavrunun senin karnındaki yavruna eğildiğinin (bir çeşit secde
ettiğinin)[30] farkına varıyo­rum’ dedi.

İmam Malik bu konu ile
ilgili olarak şöyle der: “Bu olay; Hz. İsa (a.s)’m, Hz. Yahya (a.s)’dan
daha üstün olduğuna delâ­let etmektedir. .

Hz. Meryem’in hamile
olduğu haberi İsrailoğulları içeri­sinde kısa zamanda yayıldı. (Bu olaydan
kaynaklanan) üzüntü ve keder, Hz. Zekeriyyâ(as)’ın ev halkına girdiği gibi Hz.
Meryem’in de ev halkına girmişti. Çünkü bazı zındıklar; Hz. Meryem’in,
Beytü’l-Makdis’te beraber ibadet ettikleri Yûsuf en-Neccâr ile cinsel ilişkide
bulunduğu ile ilgili iftirada bu­lunmuşlardı. Başkaları da; Hz. Meryem’in, Hz.
Zekeriyyâ (a.s) ile cinsel ilişkide bulunup ondan hamile kaldığı şeklinde
iftira­da bulunmuşlardı.

İbn Cerir et-Taberi bu
konu ile ilgili olarak şöyle der: “Zındıklar; Hz. Zekeriyyâ (a.s)’m, Hz.
Meryem ile zina edip onu hamile bıraktığı şeklinde iftirada bulundular. Bundan
dolayı da Hz. Zekeriyyâ (a.s)’ı öldürmek istediler. Onların bu durumunun
farkına varan Hz. Zekeriyyâ (a.s), onlardan kaçıp gitti. Onlarda, Hz. Zekeriyyâ
(a.s)’m peşine düştüler. Kaçmak­ta iken, bir ağaç (Allah’ın izniyle) ikiye
yarıldı. Hz. Zekeriyyâ (a.s)’da, onun içine girdi. Ağaçta kapanıverdi. Fakat
dışarıda kalan eteğinin ucunu şeytan yakalayiverdi. Sonra onun, o ağa­cın içine
girmiş olduğunu Hz. Zekeriyyâ (a.s)’m kavmine gös­terdi. Kavmi, testere
getirerek Hz. Zekeriyyâ (a.s).’m içinde bulunduğu ağacı baştan aşağıya
biçtiler. Hz. Zekeriyyâ (a.s), kafir Yahudilerin elleriyle işte böyle şehit
edilmiştir.”[31]  Al­lah’ın saîât ve selâmı onun üzerine olsun. [32]

 

Hz. İsa (a.s)’ın Doğumu:

 

Meşhur ve yaygın olan
görüşe göre; Hz. İsa (a.s), Beytü’I-Lahm’da doğmuştur.[33] Hz.
Meryem, çocuğa Yahudiler tarafından bir kötülük yapılacağından korktuğu için
onu hemen alıp Beytü’l-Makdis’e götürmüştür. Kur’ân-ı Kerîm, bize, Meryem
Sûresinde; Hz. İsa (as)’ın doğumunu şöyle anlatmıştır.

Bu kıssa, özet olarak
şu şekildedir: Hz. Meryem, Beytü’l-Lahm’da iken hamilelik müddeti tamamlanıp
doğum sancıları şiddetlendi. Bu sancılar, Hz. Meryem’i kuru bir hurma ağacı­nın
gövdesine dayanmaya mecbur etti. Bu kuru hurma ağacı­nın gövdesi, doğum
sancılarının şiddetinden sallandı. Nihayet Hz. İsa (a.s) doğdu. Hz. Meryem,
kavminin, -babasız olarak doğurduğu bu- çocuğu görünce yadırgayacaklarını ve
kendisi­ni suçlayacaklarından korkarak üzüntü içerisinde şöyle der: “Keşke
bun (u doğurma) dan önce Öîseydim de unutulup git­miş olsaydım ” (Meryem:
19/23)

Hz. Meryem, ölümü,
dini açısından temenni etmişti. Çün­kü bu doğumdan dolayı dini inancı
hususunda; Yahudilerin kötü düşüneceğinden ve kavmi ile aile halkı arasında
ayıplana­cağından korkmuştu

Hz. Meryem, çocuğunu
doğurduğu sırada meyvesi olma­yan hurma ağacının gövdesine dayandığında, doğum
sancıları­nın şiddeti ağacı salladı. Hemen üzerine yaş, olgun ve ballı hurmalar
döküldü. Bu taze hurmalardan yiyip etrafta nehir ol­madığı halde Allah’ın
kendisi için gönderdiği sudan doyasıya içti.

Hz. Meryem’e yapılan
bu ikramların hepsi, Allah’a olan imanına ve itaatine karşılık Allah tarafından
ona verilmiş bir ikramı ve Allah’ın kulu ile peygamberi olan çocuğu Hz. İsa
(a.s)’a bir inayetidir.

Hz. İsa (a.s)’m
doğumunu yaptıktan sonra (ilk önce Beytü’l-Makdis’e götürdü ve orada bir müddet
kaldıktan son­ra) çocuğunu kucağına alarak kavmine getirdi. Kavmi, Hz. İsa
(a.s)’ı görünce, bu büyük olay ve durum karşısında hem kork­tular ve hem de
şaşkına döndüler. Bunun üzerine Hz. Meryem hakkında kötü düşünceler beslemeye
başladılar. Çünkü evlen­memiş bir kızın nasıl çocuğu olurdu? Üstelik Hz.
Meryem’in soyunu ve aile halkının durumunu bildiklerinden dolayı bu ko­nudaki
şüpheleri ve korkuları daha artmıştı. Zira Hz. Meryem, onların yanında şerefli
ve faziletli bir kadındı. Babası İmrân ise, Yahudilerin ileri gelenlerinden ve
eşraftandı. Üstelik bun­ların yanı sıra Yahudi alimlerinin lideri konumundaydı.
Aile halkı ise; faziletli, izzet-i nefısli ve dine bağlı bir aile idi. Buna
göre babası ve aile halkı böyle olduğu halde Hz. Meryem bu kötü ve çirkin
durumla insanların yanma nasıl gelebilir ve bu kötü işi nasıl işleyebilirdi?!..

Hz. Meryem, Allah’ın
emri üzerine bu konuda onlarla ko-nuşmayıp sustu. Soru soranlara da,
kendileriyle konuşması için ve kendisine yöneltilen suçlamaları cevaplaması
için henüz memedeki yavrusuna işaret ediyordu.

Halbuki Hz. Meryem’in
-onlar tarafından da- temiz ve günahsız olduğunun bilinmesine rağmen bunun
henüz kundak­ta olan bir bebeğin konuşmasından ve onların itham ile iftirala­rına
-annesinin suçsuzluğuna dair- cevap vermesinden daha üstün bir delil olamaz.

Nitekim Yüce Allah,
Meryem Sûresinde; Hz. İsa (a.s)’ın doğumunu şöyle anlatmaktadır:

“Nihayet Meryem
Isa ‘ya gebe kaldı. Bu sebeple onunla (çocuk karnında olduğu halde aile
halkından ve insanlardan) uzak bir yer (olan Beytü’l-Lahm’a) çekildi. Doğum
sancıları Meryem’i (meyvesi olmayan kuru) bir hurma ağacının dibine gitmeye
mecbur etti. (Meıyem, kavminin babasız olarak do­ğurduğu bu çocuğu görünce
yadırgayacaklarını ve kendisini suçlayacaklarım bildiğinden dolayı) : ‘Keşke bu
(çocuğu do-ğurma)dan önce öleydim de adım sanım unutulsaydı’ dedi. (Meryem
böyle bir durumdayken) altından ona (Cebrail veya Isa tarafından) şu ses geldi:
‘(Karşı karşıya kaldığın sıkıntının şiddeti sebebiyle) üzülme sakın! Rabbin,
senin ayağının altın­da bir ırmak (küçük bir su) akıttı. (Meyvesi olmayan kuru)
hurma ağacını (n dalını da) kendine doğru (tutup) silkele ki üstüne taze hurma
dökülsün! (Hurmalardan) ye! (Ve akan su­dan) iç! (Bu sevimli çocuk sebebiyle)
gözün aydın olsun. (Eğer Çocuğu kucağına alıp aile halkına ve insanlara doğru
gider­ken) insanlardan birisini görecek olursan (çocuk hakkında sa-na soru
sorduklarında ve iftirada bulunduklarında) ben (susmaya) çok esirgeyici Allah’a
oruç adadım[34] Bundan dolayı bugün
(sizden) hiç kimseyle konuşmayacağım’ de! Derken ço­cuğu (kucağına) alıp
kavmine getirdi. (Kavmi onunla birlikte çocuğu gördüklerinde:) ‘Ey Meryem!
Doğrusu (Şimdiye ka­dar) görülmedik bir şey yaptın. Ey Harun ‘un kız kardeşi,[35]
baban kötü birisi değildi. Annende zina eden birisi değildi’ dediler. Bunun
üzerine (onlara, İsa ile konuşmalarını işaret ederek kundaktaki) çocuğu
gösterdi. (Onlar buna hem kızarak v*e hem de hayrete düşerek:) ‘Biz kundaktaki
çocukla nasıl ko­nuşabiliriz? ‘ dediler. Bunun üzerine (İsa, Allah tarafından
dile gelerek:) ‘Şüphesiz ben, Allah’ın kuluyum. (Allah) bana kitabı (olan İncîl
‘i) verdi. (Yakın bir gelecekte) beni Peygamber kıl­dı. Nerede olursam olayım
beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe (kendisine) namaz kılmamı ve (insanlara)
zekat vermemi emretti. Birde, anneme iyi davranmamı öğütledi. Ve beni bedbaht
ve bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde ve diri olarak kalacağım
günde selam olsun bana’ dedi.”[36]

 

Hz. İsa (a.s) ın Hayatı:

 

Hz. İsa (a.s),
doğumunun 8. gününde annesi Hz. Meryem onu alıp Beytü’l-Makdis’e götürerek
orada sünnet ettirdi.[37]

Hz. Meryem,
Cebrail’in; kendisine, Hz. İsa (a.s)’ı müjde­lediği sırada emrettiği gibi onun
adını Yesû’ (İsa) koydu.

Sünnet olma,
peygamberlerin sünnetlerinden[38] ve
fıtrat­tan[39] olan bir şeydir. Üstelik
Hz. İbrahim (a.s)’dan itibaren de diğer nebilerin ve resullerin şeriatında da
vardır. Barnaba İn­cil’inde ise; Hz. İsa (a.s)’m sünnet olduğu ile ilgili şöyle
bir ibare vardır:

“Rabbin şeriatı
gereği (doğumunun) 8 ‘inci günü dolunca çocuğu altp Mûsâ ‘nın kitabında da
yazılı olduğu gibi- sünnet ettirmek üzere Mabed (Beytü’l-Makdis)’e götürdüler.
Sünnet ettirip adım hamilelikten önce meleğin emrettiği gibi ‘Yesu’ (İsa)
koydular.”

Hz. İsa (a.s),
Beytü’l-Lahm’dan uzakta düz, yüksek ve suyu bol olan bir yerde annesi Hz.
Meryem ‘in himayesi altında ye­tişti… Nitekim Yüce Allah’ta, Hz. İsa (a.s)’in
bu yetişmesini şöyle anlatmaktadır:

“Biz, Meryem oğlu
İsa ‘yi ve annesini, (Bizim her şeyi ya­ratmaya kadir olduğumuza dair) bir
mucize hidık. Üstelik her ikisini de, ‘düz ve suyu bol olan yüksek bir yere’
yerleştirdik.” (Mü’minun: 23/50) [40]

 

Herodes’un, Hz. İsa (a.s)’ı Öldürmeye Karar Vermesi:

 

Hz. İsa (a.s)’m
doğduğu dönemde orada Kayser Auguste (Oğustos) adına hüküm süren Herodes diye
adında zalim bir vali/hükümdar vardı.

“Herodes, bazı kahinlerden;
yakında bütün Yahudilerin başına geçecek bir çocuğun doğacağını haber aldı.
Bunun üze­rine Beytü’1-Lahm’da doğacak bütün çocukların Öldürülmesini
emretti.”

Bu kıssa, sadece Matta
ve Barnaba İndilerinde anlatılmış­tır.

Yûsuf en-Neccâr’a,
rüyasında, doğan çocuğu ve annesini, bu zorba vali/ hükümdarın kötülüğünden
koruması için onları Mısır’a götürmesi emir olunmuştu. Uykudan uyanınca hemen
çocuğu ve annesini alıp Mısır’a götürmüş ve orada, Herodes ölünceye   kadar 
kalmışlardı.   Herodes   ölünce,  
Yûsuf  en-Neccâr’a, rüyasında;
tekrar çocuğu ve annesini alıp onlarla birlikte eskiden oturmakta oldukları
şehre geri dönmeleri emir olunmuştu.  
Çünkü  orada çocuğu öldürmek  isteyen 
zalim Herodes ölmüştü. Bundan dolayı da Yûsuf en-Neccâr ikisini alıp
eskiden oturdukları şehre geri götürmüştü.”[41]

 

Hz. İsa (a.s)’ın, Yahudi Alimleriyle Olan Tartışması:

 

Hz. İsa (a.s) 7 yaşına
ulaştığında, annesi ve Yûsuf en-Neccâr ile birlikte Mısır’dan (Filistin’deki)
el-Halîl şehrine gelip “Nasıra” kasabasına yerleşti. Nasıra
kasabasına binâen (veya Hz. İsa’ya yardım eden) anlamına gelen Nasıra
kelime-sine nispetle Hıristiyanlara “Nasâra” denilmiştir.[42]

Çocukluğu, hikmetler
ve nimetler içerisinde Allah’ın ve yakınlarının gözetiminde geçmiştir.

12 yaşma gelince,
annesi Hz. Meryem ve Yûsuf en-Neccar ile birlikte -Tevrat’ta yazılı Rabbin emri
gereği- Yüce Allah secde etmek için Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’e gittiler.
İbadet­lerin ve duaların bitiminde İsa’yı kaybettiler. Hiçbir yerde bu­lamadılar.
Akrabalarıyla birlikte eve dönmüştür zannederek geri geldiyseler de onu
bulamadılar. Annesi Hz. Meryem, am­casının oğlu Yûsuf en-Neccâr ile birlikte
akraba ve komşuların arasında aramalarına rağmen İsa’yı bulamadılar. Kayboluşu­nun
3’üncü gününde onu, Beytü’l-Makdis’te, Yahudi alimleri­nin arasında onlarla
“Namusu Ekber” konusunda tartışırken buldular. Orada bulunan
kimseler, onun soru ve cevaplarına hayret edip:

– Okuma-yazmayı
öğrenmemiş olan çocuk, bu kadar ilmi nereden aldı?’ diyerek şaşkınlıklarını
belirttiler. Annesi, onu görünce:

– Nedir senin bize
yaptığın? Üç gündür seni arıyoruz’ di­yerek onu azarladı. Bunun üzerine
annesine:

– Sen! Allah’a
hizmetin, anne-babadan önce gelmesinin gerekli olduğunu bilmiyor musun?’ diye
cevap verdi. Daha sonra onlarla birlikte Nâsıra’ya döndü.[43]

Tarih, Hz. İsa (a.s)’m
çocukluk hayatının bu kısmından i-tibaren Peygamber oluşunun başlangıcına kadar
geçen bu fet­ret dönemi hakkında bir şeyler yazmıyor. Buna göre Hz. İsa (a.s)’m
geçirmiş olduğu 17 senelik bu müddeti nerede ve nasıl geçirdiği bilinmiyor. [44]

 

Hz. İsa (a.s)’ın Peygamberliğinin Başlaması:

 

Hz. İsa (a.s) 30 yaşma
gelmişti. Hıristiyanların yanında, Yuhanna el-Ma’medân (Vaftizci Yuhanna) diye
bilinen Hz. Yahya (a.s)’m yanına geldi. Hz. Yahya (a.s)’da, onu vaftiz etti.[45]
Vaftizden sonra Hz. İsa (a.s)’a, Ruhu’l-Kudüs (Cebrail)” geldi. Bundan
sonra Hz. İsa (a.s), (Yahudiye) çölünde bulunan insanların arasında aç ve susuz
olmak üzere 40 gün oruç tuttu. Vahiy yoluyla “İncil” diye bilinen
Yüce Allah’ın kutsal kitabı Hz. İsa (a.s)’a nazil oldu. Bu andan itibaren Hz.
İsa (a.s)’m risâleti başlamış oldu.

Kur’ân-ı Kerîm, Hz.
İsa (a.s)’m peygamberliğinin ne za­man başladığına ve bunun nasıl nazil
olduğuna dair bir bilgi vermiyor. Fakat İndilerin ifadelerine göre; Hz. İsa
(a.s), 30 yaşma girdiği sıralarda peygamberliğinin başladığında ittifak
edilmektedir. Tarihçilerin ve bazı tefsircilerinde ifadeleri bu yöndedir:

İslam alimler bu
konuyla ilgili olarak şöyle derler:

“Peygamberlik
çoğunlukla (peygamberlere) 40 yaşında gelir. Hz. İsa (a.s)’a gelince ise, o, 30
yaşındayken Peygamber olmuştur. Bu durum, sadece Hz. İsa (a.s)’a özgü bir
özelliktir. Çünkü Hz. İsa (a.s), 40 yaşma ulaşmadan önce semaya kaldı­rılmıştır.
Bundan dolayı Hz. İsa (a.s)’m peygamberliğine dair delil, Yüce Allah’ın şu
ayeti kerimesidir:

“Hani Meryem oğlu
İsa: ‘Ey İsrail oğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat ‘ı
doğrulayan ve benden son­rada ismi Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen
Allah’ın size gönderdiği ‘birpeygamberiyim’ demişti.” (Saff: 61/6) [46]

 

Hz. İsa (a.s)’ın Daveti:

 

Hz. İsa (a.s),
Allah’ın kendisine vahyettiği hak dine davet faaliyetini, Yahudi toplumu
içerisinde yürüttü. Çünkü Yahudi toplumu, Yüce Allah’ın Hz. Mûsâ (a.s)’a
indirdiği Rabbani şeriattan sapmışlar ve azmışlardı. Bu sebeple bu toplumun içerisinde
aşırı sapmalar, hurafeler ve bidatler yerleşmişti. İsrail oğullarının üzerinden
bu şekilde uzun zaman geçmişti. Bu za­man içerisinde; kalpleri katılaşmış,
Allah’ın Hz. Mûsâ (a.s)’a gönderdiği ilahi şeriatı tahrif etmişler, Tevrat’ın
nasslarmı o-yuncak haline getirmişler ve kendilerine gönderilen peygam­berlerin
gösterdiği doğru yoldan sapmışlardı.

Bunun üzerine onları;
doğru yol olan Allah’ın dinine çe­virmesi ve Allah’ın dini içerisine
karıştırdıkları tahrifatı ve hu­rafeleri düzeltmesi için Yüce Allah, onlara,
Hz. İsa (a.s)’ı Pey­gamber olarak gönderdi.

Hz. İsa (a.s), onlara;
Allah’ın emirlerini tebliğ etmeye ve kendisine indirilen yeni dinin teşri
kılınmış hükümlerini öğ­retmeye başladı. Bu hükümlerin bir kısmı; Hz. Mûsâ
(a.s)’m şeriatında haram kılınan bazı şeyler, onların azgınlıkları ve
sapıklıkları sebebiyle onlara bir ceza olarak helal kılınmış ve bazı helal olan
şeylerde haram kılınmıştı. Fakat o sırada Yahu­dilerin, Hz. Mûsâ (a.s)’dan
kalmış kendilerine ait cezai hü­kümleri vardı.

Nitekim Şanı Yüce
Allah, Hz. İsa (a.s)’m diliyle bu duru­mu şöyle anlatmaktadır:

“Benden önce
gelen Tevrat’ı (n hükümlerini) tasdik edici olarak (Mûsâ ‘nın şeriatında:)
‘Size haram kılınan bazı şeyleri helal yapayım’ diye (Peygamber olarak
gönderildim). Size (söylediklerimin doğruluğuna delâlet eden) bir ayet (veya
bir delil) getirdim. Artık (beni yalanlamak ve bana muhalefet et­mek konusunda)
Allah ‘tan korkun. (Size yapmanızı söylediğim emirlerde) bana itaat edin. Şüphe
yok ki, Allah benimde Rahbim ve sizinde Rabbinizdir. Öyleyse Allah’a ibadet
edin. Dosdoğru yol işte budur. ” (Âl-i İmrân: 3/50-51)

Yüce Allah, Hz. İsa
(a.s)’m peygamberliğini tasdik etmek ve risaletini teyit etmek için onun elinde
apaçık mucizeler meydana getirmiştir… Hz. 
İsa (a.s)’m göstermiş olduğu bu mucizeleri, inşallah
“Mucizeleri” bahsinde açıklayacağız.

Hz. İsa (a.s), daveti
sırasında Yahudilerin inatçılıkları ve kibirlenmeleri ile karşılaştı. Bunların
yanı sıra alaylı tavırlar, küçük düşürücü sözler ve hareketler ile de
karşılaştı. Özellikle de, hahamlarından ve din adamlarından tepki gördü.

Zalim ve günahkar
kimselerin tahrif ettiği -kendisinden önce Hz. Mûsâ (a.s)’m getirdiği- Rabbani
şeriatın esasları ve dini kavramlar etrafında onlarla zorlu ve yorucu bir
mücadele­ye girişti. İbadet etmek için Mabed’e çekilmiş zahitler, vaizler ve
mabet hizmetçileriyle tartışıyor, onların hepsini keskin ve parlak delillerle
susturuyor, onlara gerçek manada Allah’ı an­latıyor, dosdoğru olmayı emrediyor,
yollarının ve gidişatları­nın yanlışlığım açıklıyor, riyakarlıklarını ve
bozukluklarını gözler önüne seriyordu. Nihayet onlar, köşeye sıkışmışlardı.
Bunun üzerine ondan kurtulmaya karar verdiler.
[47]

 

Yahudilerin, Hz. İsa (a.s)’a Karşı Hile Kurmaları ve
Öldürmeye Teşebbüs Etmeleri:

 

Yahudilerin ileri
gelenleri ile din adamları bir araya gelip toplandılar ve Hz. İsa (a.s)’ın
durumu hakkında birbirleriyle istişare ederek:

  ‘Doğrusu bu adamın (kendi düşüncemiz
doğrultusunda Hz. Mûsâ (a.s)’m getirmiş olduğu ilahi şeriatı tahrif ederek
oluşturduğumuz) dinimizi yıkmasından ve insanları (bizim di­nimizden
kopartarak) kendisine bağlamasından korkuyoruz’ dediler. Mabed hizmetçilerinin
lideri, diğerlerine:

  ‘Bir adamın ölmesi, halkın, onun izinden
yürümesinden daha hayırlıdır’ dedi. Bunun üzerine Hz. İsa (a.s)’m öldürül­mesi
fikrinde anlaştılar.

– Roma hükümdarı
Kayser adına Yahudileri hükümdarlığı altında bulunduran Romalı Vali Pilatos
ekBinti’ye giderek; ‘Hz. İsa (a.s)’m, Yahudiler üzerine hükümdar olmayı
istediği ve mevcut düzeni devirmek için çalıştığı” şeklinde iddialarda
bulunarak valiyi Hz. İsa (a.s)’a karşı kışkırttılar. Üstelik valiye
söyledikleri bu sözleri çok süslü bir şekilde süsleyerek söyledi­ler. Sonunda
vali, Hz. İsa (a.s)’ı çarmıha germek ve bu şekilde öldürmek suretiyle ondan
kurtulmaya karar verdi. O zamanlar, bir kimsenin öldürülmesine karar
verildiğinde onu bu şekilde öldürürlerdi.

Fakat Hz. İsa (a.s),
kavminin kendisiyle ilgili hilesinin farkına vardı. Bunun üzerine valinin
adamlarından gizlendi. Valinin adamlarından hiçbirisi, Hz. İsa (a.s)’i
yakalayıp öldü­rülmek üzere valiye teslim etmek için yerini bulamadılar. Ha­varilerden
birisi, valinin adamlarına:

  ‘Mesih İsa, eşeğinin üzerinde, Kudüs’e girdi’
diye ihbar­da bulundu. Diğer Havariler ise Hz. İsa (a.s)’ı, temiz bir kalp ile
karşıladılar. Hz. İsa (as), onlara:

  ‘Sizden birisi, hem benimle birlikte
yiyip-içiyor ve hem de beni (valinin adamlarına) teslim etmeyi istiyor’ dedi.
Daha sonrada onlara vasiyet etmeye başlayarak:

  ‘İnsan oğlunun[48]
babasına[49] döneceği vakit yaklaşmış­tır.
Ben, sizin benimle gelmeniz mümkün olmayan bir yere gidiyorum. Şu vasiyetimi
çok iyi tutun: ‘Sizinle birlikte bu­lunmak üzere Peygamber olarak gönderilecek
‘Faraklit[50] diye birisi gelecek.
‘Faraklit’, size, hakkın ve doğruluğun Özünü getirdiğinde beni de size haber
verecektir. Bunları, size, zama­nı gelince hatır laya siniz diye söylüyorum.
Yine ben size şunu da söylüyorum ki; ben Rabbime döneceğim. (Size uymanızı
vasiyet ettiğim) o Peygamber gelecek ve sizi topluca doğru yola sevk edecek.
Geçmişe ait haberler verip benden Övgüyle size bahsedecek. Artık kısa bir
müddet sonra beni göremeye­ceksiniz’ dedi. Daha sonrada gözlerini semaya
dikerek:

– ‘Vakit geldi’ dedi.
(Sonrada Allah’a hitaben:) ‘Ben seni dünyada yücelttim. Bana emretmiş olduğun
görevi de tamam­ladım’ dedi.

Hz. İsa (a.s), Havarileri
ile birlikte içerisinde kendisinin ve Havarilerin bir araya geldiği yere
gittiler. Fakat Havarilerden Yehûza el-Esharyotî denilen hain bir adam vardı.
Bu, Hz. İsa (a.s)’ın ‘sizden biriniz, hem benimle birlikte yiyip-içiyor ve hem
de beni (valinin adamlarına) teslim etmeyi istiyor’ diye işaret ettiği
Havarilerinden münafık olan birisi idi. Bu adam, Hz. İsa (a.s)’ın saklandığı
yeri biliyordu. Hz. İsa (a.s)’ı yaka­layıp öldürmek isteyen valinin adamlarını
görünce 30 dirhem karşılığında onun saklandığı yeri onlara gösterdi. Hz. Isa
(a.s)’m saklandığı yere girdikleri zaman, Allah, bu hain Yehûza el-Esharyotî’yi
Hz. İsa (a.s)’m şekline çevirdi. Bunun üzerine valinin adamları, onu, Hz. İsa
(a.s) zannettiklerinden dolayı onu yakaladılar ve çarmıha germek suretiyle onu
Öldür­düler. Yüce Allah ise Hz. İsa (a.s)’ı kendi katma yükseltti.

Nitekim Yüce Allah bu
olayı şöyle anlatmaktadır:

“Oysa onlar, İsa
‘yi öldürmediler ve çarmıha geremediler. Fakat (İsa ‘nın havarilerinden münafık
olan hain birisi) onlara (İsa ‘nın) benzer(i olarak) gösterildi. İsa (‘nın
ölüp-Ölmedigi hakkında) ihtilafa düşenler ondan yana şüphe içindedirler. Bu hususta,
onların bilgileri yoktur. Onlar ancak (bu konuda) zanna dayanmaktadırlar. Onu
gerçekten öldürememişlerdir. Bilakis Allah, onu, ‘kendi katma’yükseltmiştir
” (Nisa- 4/157-158)[51]

Yüce Allah, Hz. İsa
(a.s)’ı kendi katına yükselttiğinde o 33 yaşındaydı. Buna göre Hz. İsa (a.s)’ın
İsrail oğullarını davet ettiği müddet 3 sene idi. Çünkü Hz. İsa (a.s), 30
yaşındayken İsrail oğullarına Peygamber olarak gönderilmişti.[52]  Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun. [53]

 

Hz. İsa (a.s)’in Çarmıha Gerilme Meselesi:

 

Hz. Isa (a.s)’ın
çarmıha gerilme meselesindeki biz Müs­lümanların inancı, önünden ve arkasından
hiçbir batılın gire­mediği Kur’ân-ı Kerîmin haber verdiği en sağlam ve doğru
i-nançtır. Bu da şu şekildedir:

“Şanı Yüce Allah,
Hz. İsa (a.s)’ı Yahudilerin tuzağından kurtarıp ruhu ve bedeni ile birlikte
diri olarak[54] kendi katma yükseltmiş,
Hz. İsa (a.s)’in saklandığı yeri valinin adamlarına gösteren bu hain münafık
Yehûza el-Esharyotî’yi de Hz. İsa (a.s)’ın şekline çevirmiş ve valinin adamları
da bu hain müna­fığı Hz. İsa (a.s) zannederek çarmıha germişlerdir.”

Yüce Allah’ın bu hain
münafık adamı, Hz. İsa (a.s)’m şek­line çevirmesi suretiyle Hz. İsa (a.s)’ın
yerine bu adamın çar­mıha gerilmesi, Yüce Allah’ın kulu ve resulü olan Hz. İsa
(a.s)’a bir ikramıdır.

Görüldüğü üzere
Müslümanların Hz. İsa (a.s) hakkındaki inançları, onun çarmıha gerildiğini
iddia eden Hıristiyanların inançlarından daha temiz, daha üstün ve daha
şereflidir.

Valinin adamları, Hz.
İsa (a.s) zannıyla yakaladıkları bu haine her türlü eziyeti ve cefayı yaptılar.
Sonrada iki elini ve iki ayağını odun parçalarına germek suretiyle çivileyerek
çar­mıha gerdiler ve insan oğlunun işlemiş oldukları günahlara kefaret olması
için ve insanlığa feda ederek öldürdüler. Yahu­diler gibi Havariler de, çarmıha
gerilme meselesinde şüpheye ve büyük ihtilafa düştüler. Çünkü çarmıha kim
gerilmişti? Hz. İsa (a.s) mı? Yoksa Yehûza el-Esharyotî mi?

İşte bu şüphe ve
ihtilafın sebebinin kaynağı şu idi: “Bu ha­in münafık adam, Hz. İsa
(a.s)’in yerini gösterdiğinde onlar­dan, kendilerinin önünde Hz. İsa (a.s)’m
bulunduğu yere gir­meyi istedi. Çünkü burada Hz. İsa (a.s)’m dışında kimse yok­tu.
Bundan dolayı Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)’ı kendi katına yük­seltti ve bu adamı
Hz. İsa (a.s)’m şekline çevirdi. Tam bu sıra­da valinin adamları oraya
girdiklerinde, orada Yüce Allah’ın Hz. İsa (a.s)’a benzettiği Yehûza
el-Esharyotî’den başka hiçbir kimseyi bulamadılar.” İşte bundan dolayı
Havariler:

– Eğer bu İsa ise,
arkadaşımız Yehûza nerede? Eğer bu Yehûza ise, İsa nerede?’  Çünkü valinin adamları, çarmıha germek için
onu yakaladıklarında, o, valinin adamlarına:

– Ben Yehûza
el-Esharyotî’yim. İsa değilim’ diyordu. Va­linin adamları ise onun bu sözüne
gülerek:

– Sen, İsa değilim
demekle bizi yalanlamak mı istiyorsun? Hiç kuşkusuz ki, sen Yesû’ (İsa)sın
diyorlardı. Bu sırada Ha­variler, çarmıha gerilme meselesinde ihtilaflara ve
münakaşa­lara devam ederken onu çarmıha gerdiler.

Kur’ân-ı Kerîm ise;
Hz. İsa (a.s)’m çarmıha gerildiği yo­lundaki Yahudi ve Hıristiyanların
inançlarını ret ederek Müs­lümanların kabul ettiği doğru ve sağlam inancı
anlatmıştır.

Çarmıha gerilme ve
insanlığa feda edilme meselesindeki Ya­hudilerin ve Hıristiyanların bu
inançlarının yanlışlığını Kur’ân-ı Kerîm, açık bir şekilde şöyle ortaya
koymaktadır:

“Bir de;
küfretmeleri, ‘Meryem’e büyük iftirada bulunma­larından ve Allah’ın resulü
Meryem oğlu İsa Mesih’i öldür­dük’ demelerinden ötürüdür. Oysa onlar, İsa’yı
öldürmediler ve çarmıha geremediler. Fakat (İsa ‘nın Havarilerinden müna­fık
olan hain birisi,) onlara, (Isa ‘nın) benzer (i olarak) göste­rildi. İsa ‘nın
(ölüp-ölmediğine, semaya kaldırılıp-kaldırılmadığına, çarmıha
gerilip-gerilmediği vb. konularda) ihtilafa düşenler, ondan yana şüphe
içindedirler. Bu (Mesih İsa ‘nın durumu) hakkında, onların bilgileri yoktur.
Onlar an­cak (bu konuda) zanna dayanmaktadır. Halbuki onu gerçekten
öldürmemişlerdir. Bilakis Allah, onu, “kendi katına yükselmiş­tir.”
(Nisa: 4/156-158)

Ne acayiptir ki;
Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s)’ın, hem çarmı­ha gerilmek suretiyle öldürüldüğünü
kabul ediyorlar ve hem de Hz. İsa (a.s)’ın ilah olduğuna ve Allah’ın oğlu
olduğuna inanı­yorlar!!.

Şair ne güzel
söylemiş:

“Ey İsa’ya
tapanlar! İlah (olarak kabul ettiğiniz şahıs) Ya­hudi bir kimsenin eylemiyle
çarmıha geriliyorsa, bu ne biçim ilahtır?” şeklinde size bir sorumuz var.
Kafası çalışandan bu­nun cevabını istiyoruz.

Yüce Allah ise kendisi
hakkında şunları söylemektedir:

“Allah,
(zalimlerin) söyledikleri şeylerden çok yüce ve münezzehtir.” (İsra:
17/43) [55]

 

Hz. İsa (a.s)’ın Kendisini İnsanlığa Feda Etme Meselesi:

 

Hıristiyanlar:
“Hz. Mesih İsa (a.s), adem oğullarının işle­miş olduğu günahlarından ve
hatalarından kurtarmak için çar­mıha gerilmiştir” derler!!!

Bu görüş, doğru
olabilir mi? İlahi adalete ve aklı selime uyar mı? Hz. İsa (a.s)’ın suçu neydi
ki, yaratıkların günahları­na kefaret olması için çarmıha gerilmiş olsun? Bir
insanı, baş­kasının yerine cezalandırmamız adalet midir? Örneğin; senin
kardeşin adam öldürme veya zina etme suçunu işlese, senin suçun ne ki onun
işlediği suçun ve günahın cezasını çekesin? Çünkü Rabbani hüküm, “Kendi
(günah) yükünü taşıyan hiç kimse bir başkasının (işlediği günahın) yükünü
taşımaz.” (En’am: 6/164) ve “Her insan kazandığıyla (Allah katında)
rehin alınmıştır.” (Müddessir: 74/38) şeklinde ortaya çıkmak­tadır. İlahi
adalet ise “Kim iyi bir iş yaparsa, faydası kendisi-nedir. Kim de kötülük
yaparsa, zararı kedisinedir.” (Fussilet: 41/46) şeklinde tecelli etmiştir.

Zaten sağlam düşünce
de, cezanın yalnızca suçu işleyen kimseye verileceğine hükmeder. Fakat kilise
adamlarının, gafil zihinlere soktukları hasta düşüncelere ve kör taassuba ne
diye­lim!

Reşid Rızâ,
“Tefsirü’l-Menâr” adlı tefsirinde bu konuyla ilgili olarak şöyle der:

“Hıristiyanlara
gelince; onlar da, Hz. İsa (a.s)’ın sonunun böyle kötü ve çirkin bir şekilde
olduğunu kabul ettiler. Üstelik bunu, dinlerinin esası ve inançlarının temel
direklerinden say­dılar. Öyle ki Hz. İsa (a.s)’m çarmıha gerildiğine inanmayanı
mümin kabul etmezler. Böyle birisinin salih amelleri, ibadetlefi ve iyilikleri
Hz. İsa (a.s)’m çarmıha gerildiğine inanmadıkça kendisine fayda sağlamaz.

Bu inanca Ahdi
Kadim’de de (Tevrat’ta) bir esas buldular, gu esasın üzerine de, Hz. İsa (a.s)’ın
çarmıha gerilmesi mese­lesinin oturtup:

– ‘Hz. Adem (a.s),
bütün insanlığın ilkidir. Allah’ın kendi­sine yemesini yasak ettiği ağaçtan
yemek suretiyle Allah’a is­yan etmişti. Bundan dolayı günahkar olmuş ve onun
soyundan gelecek bütün insanlarda -onun işlemiş olduğu bu günahtan dolayı-
günahkar olarak ahirette ebediyen helak, olmak suretiy­le cezaya müstahak
olmuşlardır.’ Böylece Adem oğullarının hepsi -veraset yoluyla- günahkar olarak
dünyaya germektedir. Böylece hem kendilerinin işlemiş oldukları günahlarının yü­künü
ve hem de babalarının günahının yükünü taşıyorlardı. Allah’ın adalet ve rahmet
sıfatları bulunduğundan dolayı bu suçu ve günahı cezasız bırakması O’nun
adaletine yakışmaz. Eğer bunu yerine getirmezse adil olmaz. Bundan dolayı ken­dinden
olan ‘oğlunun ruhunu’ hem orada olup ceset olsun -bundan dolayı da “bu
kadının (Meryem’in) oğlu” olmakla mü­kemmel bir insan ve “Allah’ın
oğlu” olmakla mükemmel bir “ilah” olarak- ve hem de bütün
günahlardan masum olsun, sonrada insanlar gibi yaşasın, onlar gibi yiyip-içsin,
onlar gibi acı duysun, Allah’ın ve O’nun -şeriatının düşmanları gelip çir­kin
ve kötü bir şekilde onu öldürsünler, iki elini ve iki ayağını odun parçalarına
germek suretiyle çivileyerek çarmıha gersin­ler ve yüzüne vurmalarından, alay etmelerinden
sonra öldür­sünler diye Adem’in soyundan bir kadının (Meryem’in) rah­mine
bırakmıştır.

İşte bunların hepsi,
ne kendisinin ve ne de diğer insanların elemediği bir günahtan (Hz. Adem’in
işlediği günahtan) dola­yı, onun insanlığa feda edilmesi içindir…”[56]

Derim ki: Bu sözlerin
aslı astan olmayıp saçma sapan sözlerdir. Çünkü söyledikleri gibi olsa o zaman
Allah’ın adalet ve rahmet sıfatları gerçekleşmiş olmaz. Zira günahsız bir kim­seye
başkasının işlediği suçun cezasını çektirmek ve suçsuz bir kimseye de
başkasının işlediği günahın cezasını vermek adalet değildir. Sonra bu inanç,
aslında onların elindeki kutsal kitaba ters düşmektedir. Çünkü Tesniye
kitabında:

– “Babalar
çocuklarının yerine, çocuklarda babalarının ye­rine öldürülemez. Doğrusu her insan,
günahı (veya hatası) kar­şılığında dürülür” denmektedir. [57]

 

Havariler Kimlerdir?:

 

Hz. İsa (a.s)’ın,
“Havariler” diye adlandırılan arkadaşları ve öğrencileri vardı.
Bunlara, kalplerinin temizliği ve sır sak­lamalarının (veya gidişatlarının)
düzgünlüğü sebebiyle “Hava­riler” denilmiştir. Üstelik bunlar, Hz.
İsa (a.s)’m “Ensâr” (yar­dımcılar) mdandır. Bunlar tıpkı, Resulullah
(s.a.v.)’e Medi­ne’de “yardım eden sahabelerine” benzerler.

Nitekim Yüce Allah,
Havarileri anlatmış ve onları şöyle övmüştür:

“İsa, onların
(Yahudilerin) kafirliklerini (kesin bir şekilde) anlayınca; ‘Allah uğrunda
benim ‘yardımcılarım’ kimlerdir?’ dedi. Havariler de: ‘Biz, Allah (yolunun)
yardımcılarıyız, Al­lah’a inandık ve O’na teslim olduğumuza (sende) şahit ol
(Bunları İsa’ya söyledikten sonra Yüce Allah’a:) ‘Ey Rabbimizl İndirdiğin
(İncil’e ve ondan önceki kitaplara) iman ettik ve peygamberin (olan İsa ‘nın)
ardınca gittik. Bizi, şahit olanlarla beraber yaz’ dediler.”[58]

Yüce Allah, her
peygambere, “yardımcılar” (Ensâr) ve “Havariler” nasip
etmiştir. Nitekim Resulullah (s.a.v.) bu ko­nuda şöyle buyurmaktadır:

“Benden önce
Allah, bir ümmete Peygamber gönderdiğin­de, mutlaka ona, ümmetinden,
‘yardımcılar’ ve ‘Havariler’ vermiştir.”[59]

Hz. İsa (a.s)’ın
Havarileri 12 tanedir. Bunların isimleri şöyledir:

1. Simotin.
(Ona, Petros’da denilir.)

2. Endrâvus.
(Sem’an’m kardeşi)

3. Ya’k’ûb
(b. Zebdî)

4. Yuhanna
(b. Zebdî. YaVûb’un kardeşi)

5. Bersolmâvus

6. Filips

7. Matta
(el-Aşşâr)

8. Tomas.

9. Ya’k’ûb
(b. Halefi).

10. Lebavus

11. Simoun
(el-Kanunî)

12. Yehûza
(el-Esharyotî)[60]

Sonuncu sırada yer
alan Yehûza el-Esharyoti -daha Önce­de anlatıldığı gibi- Havarilikten dönmüş,
Hz. İsa (a.s)’a hainlik etmiş ve valinin adamlarına Hz. İsa (a.s)’ın yerini
göstermişti.

Bu isimler, Matta
İncil’inde anlatıldığı üzere, Havarilere aittir.

Bunlardan başka
Barnaba ve Tedavus diye iki talebesi daha vardır. Fakat bunlar, Hz. İsa (a.s)’a
ilah demediklerinden dolayı kilise onları Havarilerden saymamıştır.

Barnaba’nm.
“Barnaba İncili” diye bilinen bir İncil’i vardı. Bu İncil’in
içerisinde, kilisenin inançlarına uymayan şeyler ve Hz. İsa (a.s)’m geleceğini
müjdelediği “Ümmi pey­gamberin (Hz. Muhammed’in) vasıflan bulunduğundan
dola­yı, kilise, bu İncîl’i bugün muteber saymamaktadır.

Nitekim Yüce Allah,
bir ümmi peygamberin geleceğinin, Ehli-i Kitabın kitaplarında bulunduğuna dair
şöyle buyurmak­tadır:

“Yanlarındaki
‘Tevrat ve İncil’de yazılı’ buldukları o Re­sule, o ümmi Peygambere uyanlar
(var ya!) İşte o Peygamber, onlara, iyiliği emreder, kötülükten men eder, temiz
(ve güzel) olan şeyleri helâl ve pis (ve zararlı) olan şeyleri de haram kilar.”[61]

 

Hıristiyanlarca Kabul Edilen İnciller:

 

İncîl: Dört semavi
kitaptan biridir. Yüce Allah, bu dört semavi kitabı peygamberlerine
indirmiştir. Bu dört kitabında, Allah tarafından indirilmiş olduğuna iman etmek
ve içerisin­deki hükümleri tasdik etmek her mümin için farzdır. Bunlar:

1. Tevrat[62]

2. İncîl[63]

3. Zebur[64]

4. Kur’ân-ı
Kerîm.[65]

Tevrat, Hz. Mûsâ
(a.s)’a indirilmiştir. İncîl, Hz. İsa (a.s)’a indirilmiştir. Zebur, Hz. Davûd
(a.s)’a indirilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm ise
efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirilmiştir.[66]

“İncîl”
kelimesi, Arapça olmayıp İbranice’dir. “Müjdele­me” manasındadır.

Bugün Hıristiyanlarca
muteber olan dört İncîl bulunmak­tadır. Bunlar:

1. Matta
İncili

2. Yuhanna
İncili

3. Luka
İncili

4. Markos
İncili.[67]

Barnaba İncili diye
bilinen bir başka İncîl daha vardır. Fa­kat kilise bugün bu İncili muteber
saymamaktadır. Halbuki Hakka ve doğruya en yakın olanı da bu İncil’dir.[68]

 

Bu İncilerin Doğruluk Payı Var mıdır?:

 

Şurası kesindir ki,
bugün Hıristiyanların ellerinde mevcut İndilerden hiçbirisi Yüce Allah’ın kulu
ve peygamberi olan Hz. İsa (a.s)’a indirmiş olduğu asıl Rabbani İncîl değildir.

Kur’ân-ı Kerîm’inde
ifade ettiği gibi, bu İncillerin hepsinin içerisine tahrifat ve değiştirmeler
girmiştir. Çünkü bu İncillerin hepsinin arasında açık bir şekilde zıtlık ve
çelişki vardır. Üste­lik: Şanı Yüce Allah, Hz. İsa (a.s)’a, bir tek İncîl
indirmiştir. Buna göre 4 (veya daha çok) încîl nasıl olabilir?

Üstad en-Neccâr,
“Kasasü’I-Enbiyâ” adlı kitabında ko­nuyla ilgili olarak şöyle der:

“Kur’ân-ı Kerîmin
bahsettiği, Hz. İsa (a.s)’a indirilen İn­cil’in aslı bugün nerede? Bugün Hz.
İsa (a.s)’ın getirdiği ve müjdeleme görevini yerine getirdiği İncîl, hiçbir
yerde mevcut değildir. Fakat şu anda Hıristiyanların ellerinde bulunan İncil­lerin
hepsi, Hz. İsa (a.s)’ın talebeleri veya başkaları tarafından birtakım ilaveler,
eksiltmeler, değiştirmeler ve tahriflerle ya­zılmış hikayelerdir!

Halbuki Hz. Mesih İsa
(a.s), Havarilerine İncil’i getirmişti. Fakat zamanla insanlar, bu asıl İncil’i
terk etmişler. Bu da, asıl İncil’in kaybolmasını beraberinde getirmiştir.
Bundan dolayı da asıl İncil’e değil de, Hz. İsa (a.s)’m talebelerinden bazıları­nın
veya talebelerinin talebesinin yahut ta daha sonra gelen kimselerin yazdığı
kitaplara sarılmışlar. Zamanla da İnciller feci bir şekilde o kadar çoğaldı ki
sayıları 100’ü aşmıştır.

Bilinen şu ki; kilise
bugün, kendi düşünce yapısına ters o-lan İndileri atmış ve bugün bilinen dört
İncil’i kabul etmiştir. Çünkü bu terk edilen İncillerin, nereden ve ne yolla
geldiği, hakiki yazarlarının tam olarak kimler olduğu, tercüme edenler ile
ravilerinin ne derece güvenilir oldukları, dine bağlılıkları ve dürüstlükleri
kesin olarak bilinmiyor. Üstelik bu İncillerin ara­sında gerçek anlamda korkunç
ihtilaflar ve çelişkiler var. Çün­kü birinin doğru dediğine, diğeri yanlış
diyor. Buna göre söz­lerinin biri doğru ise diğerleri yanlış oluyor demektir…”[69]

Bugün Hıristiyanların
ellerinde mevcut olan İndiler, Hz. Meryem ile oğlu Hz. İsa (a.s) ve onun
doğumundan yeryüzün­deki hayatının sonuna kadar geçen olaylara ait Hıristiyan
inan­cına uygun olarak düzenlenmiş tarihi kıssalardan ibarettir. Ni­tekim bu
İnciller, vaftizci Yuhanna (Hz. Yahya) ile ilgili ha­berleri de aynı şekilde
anlatmaktadır.

Bu İndilerden
hiçbirisi, Hz. İsa (a.s) hayatta iken yazıl­mamış olup onun semaya
kaldırılışından sonra yazılmıştır.

Bugün Hıristiyanlarca
kabul edilen 4 İncil’i birazda olsa anlatmakta fayda olacaktır. Zira okuyucu,
bu İnciller hakkında bilgi aldığında, bu İncillerin tamamen ilahi kaynaklı
olmadığı­nı anlayacaktır:

1. Matta İncili: Bu İncîl, bugün Hıristiyanların ellerinde bulunan İncillerin en eskisi
ve Hz. İsa (a.s)’ın semaya kaldırı­lışından 4 sene sonra İbranice olarak
yazılmış ilk İncil’dir. Bu­gün Hıristiyanların ellerinde mevcut olanı, bunun
tercüme e-dilmiş şeklidir. Fakat bunu kim tercüme etmiştir? Tercüme edilmiş
aslı nerededir ki, asit ile tercümesi arasında bir bağlan­tı tamamlanabilsin?
İşte bu vb soruların hiçbirisinin, Hıristi­yanların yanında cevabı yoktur.

Öyleyse bu İncil’i
tercüme edenin kim olduğu bilinmeyen ve tercümesi yapılan, fakat asıl nüshası
mevcut olmayan bir vesikanın ilmî değeri ne olabilir? Üstelik bu İncil’in, Hz.
İsa (a.s)’a veya talebelerine ulaşan bir senedi bile mevcut değil­dir!!

2. Markos İncili: Bu İncîl, Hz. İsa (a.s)’m semaya kaldırı­lışından 23 sene sonra
Yunanca olarak yazılmıştır. Yalnız Hı­ristiyanlar, bu İncil’in yazıldığı tarih
hususunda ihtilaf etmiş­lerdir.

Bir grup; bu İncil’i,
Havarilerin reisi Petros (Simoun)’un yazdığını söylerler. Diğer bir grup ise;
bu İncil’i, Markos’un, Pavlos ve Petros’un ölümlerinden sonra yazdığını
söylerler.

“Mürşidü’t-Tâlibîn”
adlı kitapta geçtiği üzere; “Markos İncil’i, M.S. 61 ‘de Petros’un
Hıristiyanlığa hizmet edenlere faydalı olması için yazdığı bir kitaptır.

Bu İncil’in önemli
olan bir noktası da; Hz. İsa (a.s)’m ilah oluşunu kabul etmemesidir.

Görüldüğü üzere; bu
İncil’i kesin şekliyle yazanın kim ol­duğu hususunda Hıristiyan tarihçileri
arasında ihtilaf ve şüphe vardır. Nitekim Hz. İsa (a.s)’ın da bu İncil’i
yazmadığı ve yaz­dırmadığı da aynı şekilde sabit olmaktadır. Buna göre insan,
nasıl olurda bu İncil’e güvenebilir?!

3. Luka İncili:
Bu İncil’in, Hz. İsa (a.s)’ın semaya kaldırı­lışından 20 sene sonra yazıldığı
hususunda Hıristiyan tarihçile­ri ittifak etmişlerdir.

Luka’nm, Hz. İsa
(a.s)vın talebesi veya talebesinin talebesi olmadığında Hıristiyan tarihçileri
tarafından ittifak edilmiştir. Luka, hayatında Hz. İsa (a.s)’ı hiç görmemiş
olan ve İseviliği kuran mutaassıp bir Yahudi olan Pavlos’un talebesidir.

Pavlos, Hıristiyanlara
açık bir şekilde kötülük eden birisi idi. Luka, Pavlos’un Hıristiyanlara
acımasızca yaptığı kötülük­leri görünce onun hileli yolundan çıkıp
Hıristiyanlığa girdi ve Hz. İsa (a.s)’a iman ettiğini açıkladı. Daha sonrada
Pavlos’un sara hastalığına tutulduğunu, bu haldeyken Hz. İsa (a.s)’m ona mesh
ettiğini, Hz. İsa (a.s)’m kendisine tabi olanlara eziyet etmekten onu
menettiğini, bundan sonrada Hz. İsa (a.s)’m kendisine güvence verip İncil’i okutmakla
görevlendirdiği ve Pavlos’un hilelerinin böylece kiliseye de girdiği şeklinde
iddi­ada bulundu. Üstelik insanlara ölü hayvan etini yemeyi ve içki içmeyi
mubah kılmıştı.            ı

Luka, kendi İncil’ine,
Matta ve Markos İncillerinde olma­yan, okuyucuyu açık bir şekilde şüpheye
düşüren çok sayıda ilaveler katmıştır.”[70]

Yine ilim, Luka’ya
şüpheyle ve üstadı Pavlos’a ise, Hıris­tiyanlığın temel inançlarını tahrif etme
suçlamasıyla bakıyor. Luka İncil’ine ise, Hz. İsa (a.s)’m onu ne imla ettirdiği
ve ne de kitabet yönüyle bir ilgisinin bulunmadığını tespit ediyor.

4. Yuhanna İncili: Bu İncîl ise, Hz. İsa (a.s)’ın semaya kaldırılışından 32 şene sonra
yazılmıştır.

Kilise, bu İncil’in,
Hz. İsa (a.s)’m talebelerinden biri olan Yuhanna el-Zebdfnin yazması olduğunu
iddia etmektedir. Fa­kat büyük Hıristiyan tahkik çilerinin çoğu, bu İncil’in,
bu havariye nispet edilmesini kabul etmeyerek Miladi 2. asırda İsken­deriye
Medresesi talebelerinden birisi tararından bu İncil’in tasnif edildiğini
açıklamaktadırlar.

Yazınıma 500
Hıristiyan ilim adamının katıldığı Britanica Ansiklopedisinde, bu İncîl
hakkında şu ifadeler kullanılmıştır:

“Şek ve şüphe yok
ki, Yuhanna İncil’i, uydurma bir kitap­tır. Çünkü bu İncil’i yazan kimse,
bununla, havarilerden iki aziz olan Yuhanna ile Matta’yı birbirine zıt
göstermek istemiş­tir. Üstelik bu yalancı yazar, kitabın metinlerinde, Hz. İsa
(a.s)’m sevdiği havarinin kendisi olduğunu iddia etmiştir.”

Bu İncil’in önemli
olan bir noktası ise; Hz. İsa (a.s)’ın i-lahlığma delalet eden ifadelerin
yalnızca bu İncil’de mevcut olmasıdır.

Fakat ne acayiptir ki,
kilise, bu İncil’in, Yüce Allah’ın Hz. İsa (a.s)’a indirdiği dini esaslara ters
olduğunu ve Hz. İsa (a.s)’m havarilerinden olan Yuhanna’ya nispetinin Sahih ol­madığını
yakinen bildiği halde itikadi konularda bu İncîl’e iti­mat ediyor!

Üstad en-Neccâr,
“Kasasu’l-Enbiyâ” adlı kitabında, bu­günkü Hıristiyanların ellerinde
bulunan İncülerin birbirleriyle olan zıtlıklarından, çelişkilerinden,
ihtilaflarından ve insanın onlarda yazılı olanların sağlam olmadığını kolayca
anlayacağı şekilde anlatır. Bu konuda geniş bilgi için oraya başvurabilir.

Sonuç olarak; bugün
Hıristiyanların ellerinde mevcut olan bu İndilerin, Yüce Allah’ın, Hz. İsa
(a.s)’a indirdiği İncil’den tamamen başka olduğunu, tahrif edildiğini, senet
zincirlerinde ilk kaynakla irtibatlarının kopuk olduğunu ve metinlerde çeliş­kilerin
olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bu da, onlardaki haberle­rin ve hükümlerin
güvenirliliğinin ve sağlamlılığının olmadı­ğına yeterlidir! [71]

 

Hıristiyanların, Hz. îsa (a.s) Hakkındaki İnançları:

 

İnsanlardan hiçbiri,
Hıristiyanların, Hz. İsa (a.s) meselesi hakkında ihtilaf ettikleri kadar
peygamberlerden hiçbirinin meselesi hakkında ihtilaf etmemişlerdir. Yine Hz.
İsa (a.s)’m peygamberliği etrafında yapılan münakaşalar kadar diğer pey­gamberlerden
hiçbirinin peygamberliği etrafında münakaşalar meydana gelmemiştir.

Ne gariptir ki;
Yahudiler ve Hıristiyanlar, Hz. îsa (a.s) me­selesi hakkında münakaşaya dalıp
hiçbiri hakkı bulamamış ve ifrat ile tefrite düşmüşlerdir. Çünkü Yahudilere
göre; Hz. İsa (a.s), “zina çocuğu” dur. Zira normalde her çocuğun bir
baba­sının olması gerekmektedir. Halbuki Hz. İsa’nın bir babası yoktur. Buna
göre İsa’nın bir babası olmadığına göre, onun, “zina çocuğu olması
lazımdır” şeklinde iddiada bulunmuşlar­dır. Hıristiyanlara göre ise; Hz.
İsa (a.s), “Allah’ın ©ğlu”dur. Çünkü Hz. İsa (a.s), Allah’ın ruhundan
yaratılmıştır. Allah’ın ruhu ise, kendisinden bir parçadır. Buna göre Hz. İsa
(a.s)’m “Allah’ın oğlu olması gerekir” şeklinde iddiada bulunmuşlar­dır.

Aslında her iki
grupta, Hz. İsa (a.s) meselesi hakkında aşı­rıya kaçmışlardır. Zira bir kısmı;
Hz. İsa (a.s)’m, “Allah’ın oğlu” olduğunu söylüyor. Diğer kısmı ise;
Hz. İsa (a.s)’ın, “zi­na çocuğu” olduğunu söylüyor. Doğru olan ise
Kur’ân-ı Ke-nm’in bildirdiği olup o da şudur:

Hz. İsa (a.s), Yüce
Allah’ın peygamberlerinden bir pey­gamberdir. Yüce Allah, onu, doğru yolu
göstermekle ve apaçık mücizelerle İsrail oğullarına Peygamber olarak
göndermiştir. Annesi Hz. Meryem ise; iffetli, dosdoğru, tertemiz, gönlünü Allah’a
bağlayan, ırzını koruyup herhangi bir erkekle yakınlığı olmayan ve samimiyetle
Allah’a kulluk eden bir kadındır.

Nitekim Yüce Allah,
Hıristiyanların ve Yahudilerin bu gö­rüşlerinin aksine Hz. İsa (a.s) ile annesi
Hz. Meryem hakkında şu şahane ifadeleri kullanmıştır:

“Meryem oğlu İsa,
bir peygamberden başka bir şey değil­dir. Ondan öncede nice peygamberler gelip
geçmiştir. Annesi (Meryem) de, dosdoğru (bir kadın) dır. İkisi de (diğer
insanlar gibi) yemek yerlerdi. (Buna göre yaşamak için yemeğe muhtaç olan bir
insan nasıl ilah veya Allah ‘in oğlu olabilir?) Bir de, Bizim, ayetleri onlara
nasıl açıkladığımıza bir bak! Sonrada onların, (söylediklerinin batıl olduğunu
açıkça kanıtlayan bel­geleri açıkladığımızda) nasıl yüz çevirdiklerine bir bak!”[72]

Bu ayeti kerime;
Hıristiyanların, Hz. İsa (a.s)’m, “Allah’ın oğlu” ve Yahudilerin ise,
Hz. İsa (a.s)’ın, “Zina çocuğu” oldu­ğu şeklindeki iddialarını,
“Hz. İsa (a.s)’m sadece bir Peygam­ber ve annesi Hz. Meryem’inde dosdoğru
bir kadın olduğu” biçiminde reddetmektedir. Ayrıca ayeti kerimedeki şu
yüce edebe bakınız ki, Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa (a.s)’ın normal birer insan
gibi yemek yedikleri şöyle ifade edilmektedir: “İ-kisi de yemek
yerlerdi” Ayeti kerime bu ifadeyle, Hz. İsa (a.s)’m normal bir şekilde
diğer insanlar gibi yemek yemeğe ve bir şeyler içmeye ihtiyacının olduğuna
işaret ediyor. Yüce Allah’ın ise hiçbir şeye muhtaç olmadığını güzel bir
şekilde anlatmış oluyor. Zira yemek yiyen kimsenin, fazlasını çıkar­maya ve
dolayısıyla büyük abdestini yapmaya ve tuvalete git­meye ihtiyacı vardır. Buna
göre mahlukat üzerinde tasarruf sahibi olan bir ilahın veya oğlu olacak
kimsenin, böyle bir ih­tiyacının olması ona nasıl layık olur?!

Kur’ân-ı Kerîm,
Hıristiyanların “inanç” bakımından 3 fır­kaya ayrıldıklarım detaylı
bir şekilde açıklamıştır. Şöyle ki:

1. Bir
firka; Hz. İsa (a.s)’m, Allah’ın ruhundan yaratılması itibariyle onun bizzat
“Allah’ın oğlu” olduğuna inanmaktadır­lar.

2. Bir
fırkada; Hz. İsa (a.s)’ın, bizzat kendisinin “Allah” olduğuna
inanmaktadırlar. Bunlara göre Allah, Hz. İsa (a.s)’ın şekline girerek
insanları, işlemiş oldukları günahlardan kur­tarmak için tekrar yeryüzüne
inecektir.

3. Bir fırka
ise; Teslis akidesine (Ekânim-i Selâse’ye) yani Üç esastan oluşan
“bir”e inanmaktadırlar, Bu üç esas ise şun­lardır:  “Baba” (haşa Allah)
“oğul” (İsa) ve Ruhu’l-Kudüs. Bunlara göre bu üç esas, bir tek
ilahtır. Bir olan da, üç ilahtır.

Üstad en-Neccâr,
“Kasasu’l-Enbiyâ” adlı kitabında ko­nuyla ilgili olarak şöyle der:

“Hıristiyanlar;
baba, oğul ve Ruhu’l-Kudüs diye üç esas­tan oluşmuş bir “Allah”
inancını meydana getirmişlerdir. Bun­lara göre bu üç esas, bir ilahtır. Buna
göre Allah, -onların gö-rüşlerindeki farklılığa göre- baba veya oğuldur. Bu
babada, Hz. Meryem’e hulul etmiş ve daha sonrada (Hz. Meryem’in rahminde bir
müddet kaldıktan sonra) insan şekline gelip Hz. İsa (a.s) olarak doğmuştur.

Aslında Hz. İsa (a.s),
bu inancı onlara ne söylemiş ve ne de öğretmiştir. Fakat Hıristiyanlar,
dinlerini putperestler ara­sında yaymaya başladıklarında putperestler
ilahlarının birta­kım şekillere girerek çarmıha gerildiği ve kendilerini
insanlığı kurtarmak için feda ettikleri şeklinde bazı temel esaslara ina­nıyorlardı.
İşte bu putperestler, beraberlerinde getirdikleri bu inançları da
Hıristiyanlığa getirerek bu inançlar doğrultusunda oluşturdukları din ile bu
yeni dinin arasını uzlaştırmak istedi­ler. Daha sonrada Hz. İsa (a.s)’ı ilah
edinip:

– ‘Baba;
Ruhu’l-Kudüs’ü şekillendirip birleşmiş, Hz. Mer­yem’in rahminde ceset bulmuş ve
insanlardan bir ilah olarak ortaya çıkmıştı. Böylece Allah, oğul esasına göre
indirgemiştır.”[73]

İnsan ister istemez;
“Hz. İsa (a.s), diğer insanlar gibi bir kadının rahminden çıktığı ve
doğduğu halde nasıl ilah olabilir? Veya yiyen, içen, uyuyan, yorulan, üzülen ve
hamama gitmeye ihtiyacı olan bir kimse nasıl ilah olabilir?” diye sorular
sorabi­liyor. Halbuki tek ilah olan Allah, Hıristiyanların söyledikleri­nin
aksine kendisi hakkında şunları söylemektedir:

“Allah, (zalim
kimselerin) söyledikleri şeylerden çok yüce ve münezzehtir.”[74]

Kur’ân-ı Kerîm,
Hıristiyanların bu batıl ve sapık görüşleri­ni reddetmiştir. Bunun yanı sıra
onların, Hz. İsa (a.s) meselesi hakkındaki yalan, iftira ve sapıklıklarım
ortaya koyarak kütur-lerini ve inatçılıklarını şöyle anlatmıştır:

“Ey Ehli-i Kitap!
Dininizde taşkınlık ettneyin. Allah hak­kında ancak (O’na yakışan) gerçeği
söyleyin. Meryem oğlu Mesih isa’da, (sizin söylediklerinizin aksine) Allah’ın
bir pey­gamberi, Allah’ın Meryem’e (Cebrail vasıtasıyla) ulaştırdığı kelimesi
ve (kaynağı) kendisinden olan bir ruhtur. Artık Al-lah’d ve peygamberlerine
iman edin. (Kendi teslis inancınıza göre) Allah üçtür demeyin. Kendi yararınıza
olarak bu (teslis inancı) ndan vazgeçin. (Sizin iddia ettiğinizin aksine)
Allah, sadece bir tek ilahtır. Çocuk (sahibi) olmaktan münezzehtir. Göklerde
olanlar ve yerde olanlar O’nundur. (Hiçbir kimseye muhtaç olmayan) Allah, vekil
olarak yeter.”[75]

Şanı Yüce Allah,
Hıristiyanların bu sapık inancı hakkın­daki küfürlerini doğrulayıcı mahiyette
Maide Sûresinde şöyle buyurmaktadır:

“Meryem oğlu Mesih,
(gerçekten) ‘Allah’ın (bizzat) kendisidir’ diyenler, andolsun ki kafir
olmuşlardır. Halbuki Mesih, (onlara): ‘Ey israil oğulları! Benim de Rabbim ve
sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Zira her kim (Allah’tan başkasına
ibadet etmek suretiyle) Allah’a şirk koşarsa, mu­hakkak Allah ona
(muvakkitlerin yurdu olan) cenneti haram. kılar. Onun varacağı yer, ateştir.
Zalimlerin hiçbir yardımcı­ları yoktur. ‘Allah (gerçekten) üçün üçüncüsüdür’
diyenler de, andolsun ki kafir olmuşlardır. Halbuki (vahdaniyet sıfatına sahip)
bir tek ilahtan başka (ikinci) bir ilah yoktur. (İsa hak­kında)
söylediklerinden vazgeçmezlerse, onlardan kafir olan­lara açıklı bir azab
dokunacaktır. Hâlâ Allah’a tevbe edip O’ndan mağfiret dilemezler mi? Halbuki
Allah, bağışlayıcıdır ve merhamet sahibidir. Meryem oğlu İsa, bir peygamberden
başka bir şey değildir. Ondan öncede nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi
de, dosdoğru (bir kadın) dır. İkisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi.
(Buna göre yaşamak için yeme­ğe muhtaç olan bir insan, nasıl ‘ilah’ veya ‘Allah
‘in oğlu’ ola­bilir?) Birde, Bizim ayetleri onlara nasıl açıkladığımıza bir
bak! Sonrada onların, (söylediklerinin batıl olduğunu açıkça kanıtlayan
belgeleri açıkladığımızda) nasıl yüz çevirdiklerine bir bak!”[76]

Yahudiler ve
Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s)’ın babasız olarak doğmasına hayret ediyorlar.
Halbuki Hz. Adem (a.s)’ın duru­mu, Hz. İsa (a.s)’m durumuna göre daha hayret
vericidir. Çün­kü Hz. Adem (a.s), hem babasız ve hem de annesiz olarak
doğmuştur. Buna göre Hz. Adem (a.s)’ı topraktan yaratıp son­rada ona
“ol” demekle olu verdiren Allah, Hz. İsa (a.s)’ı da babasız olarak
yaratmıştır. Zira Şanı Yüce Allah, her şeyi yapmaya gücü yetendir. Çünkü o bir
şey yapmak istediğinde yerde  ve  gökte 
bulunan  hiçbir  şey 
O’nu  yapmaktan  aciz bırakamaz. İşte bundan dolayı Kur’ân-ı
Kerîm, Hz. İsa (a.s)’m bu durumunu, Hz. Adem (a.s)’m şu duruma benzetmiştir:

“Doğrusu Allah
katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Çünkü Allah onu, topraktan
yarattı. Sonrada ona ‘ol’ dedi. O da (anında insan) oluverdi.”[77]

 

Hz. İsa (a.s)’ın Mucizeleri:

 

Hz. İsa (a.s)’ın
mucizeleri pek çoktur. Bunlardan bazıları­nı, Kur’ân-ı Kerîm haber vermiştir.
Bu mucizeler diğer pey­gamberlerin mucizeleri gibi (Hıristiyanların iddia
ettikleri üze­re) Hz. İsa (a.s)’m ilah oluşuna değil de peygamberliğinin doğ­ruluğuna
delâlet etmektedir.

Hz. İsa (a.s)’ın
mucizelerinden bazıları şunlardır: “Hasta­ları iyileştirme”,
“körleri iyi etme”, “ölüleri diriltme”, “gaybtan haber
verme”, “beşikteyken konuşma.” Hz. İsa (as)’ın bunlar­dan başka
daha birçok mucizeleri vardır.

Nitekim Yüce Allah,
Hz. İsa (a.s)*m bu mucizelerinden bazılarını şöyle anlatmaktadır:

”Hani Allah
(peygamberleri toplayacağı günde): ‘Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin
üzerindeki nimetimi[78] ha­tırla.
Hani seni, (kavmine karşı bir hüccetinin sabit olması i-çin) Ruhu’l-Kudüs
(Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken (mucize olmak üzere) ve yetişkin
iken de (insanlara Allah’ın davetini tebliğ etmek için) insanlarla
konuşuyordun. Hani sa­na kitabı, hihneti, Tevrat’ı ve İncil’i Öğretmiştim. Hani
sen, Benim iznimle çamurdan kuşa benzer bir şey yapıyordun da (o yaptığın
şeklin) içine üflüyordun ve Benim iznimle kuş oluyordu. Sen, anadan doğma körü,
abraşı, Benim iznimle iyi edi­yordum. Hani Ölüleri Benim iznimle (kabirden
canlı olarak) diriltiyordun. Hani îsrailoğullarım (seni Öldürmek istedikle­rinde
Yahudileri) senden çekmiştim. Kendilerine apaçık “mu­cizeler”
getirdiğin zaman içlerinden küfredenler: ‘Bu, apaçık bir sihirden başkası
değildir’ demişlerdi.[79]

 

Hz. İsa (a.s) Yeryüzüne İnecek mi?:

 

Hz. İsa (a.s)’m
meselesi bundan sonra da bitmiş kapanmış değildir. Risalet görevini tamamlamak
ve davetini insanlara tebliğ etmek için yeryüzüne tekrar inecektir.[80] Şu
anda Hz. İsa (a.s), semada dilidir. Yüce Allah, onu, ruhu ve bedeni ile bir­likte
kendisine kaldırmıştır. Kur’an, onun, Allah katma kaldırı­lışını haber
vermiştir.[81]

 Bundan dolayı bizde, Kur’an’rn buna dair
verdiği habere ve Resulullah (s.a.v.)’inde buna dair anlat­tığına inanırız.
Zira Resulullah (s.a.v.), Hz. İsa (a.s).’m yeryü­züne ineceğine dair şöyle
buyurmuştur:

“Meryem oğlu İsa,
muhakkak ‘ileri bir zamanda’ sizin içi­nize adaletli bir hakim olarak
inecektir. (İndiğinde Hıristiyan­larca kutsal olan) haçı kıracak, domuzu
Öldürecek ve cizye vergisini kaldıracak.”[82]

Yeryüzüne indiğinde
“Kur’an’m Şeriatı” ile hükmede­cektir. Bundan dolayı da hiçbir
kimseden İslam dininden başka bir dini kabul etmeyecektir. Rabbimin salâtı ve
selamı; onun, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, diğer nebile­rin ve
resullerin üzerine olsun. [83]

 



[1] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 444.

[2] Hz. İsa (a.s)’a, “Mesih” denilmesinin bazı
sebepleri şunlardır: Yeryüzünde çok seyahat etmesi ve hiçbir yeri vatan edinmemesi,
dinini zamanın fitnelerden kurta-ması, Yahudilerin ona ve annesine türlü
iftiralar atmaları ve onu yalanlamaları, düz tabanlı olduğu için, herhangi bir
hastalık üzerine elini meshedip sürdüğü zaman o kişinin şifa bulması sebebiyle,
Ibranice “mübarek” anlamına geldiği için… (ç).

[3] B.k.z: Âî-i îmrân: 3/45 (ç).

[4] Tahrim: 66/12.

[5] Bazı  
çevreler,  Ahzab:  33/40’da 
geçen  ayete  dayanarak; 
Hz.   Peygamber (s.a.v.)’den sonra
da resulün gelebileceğini iddia etmektedirler. Zira AhzabSûre-sinde Hz. Peygamber
(s.a.v.)’in, “nebilerin sonuncusu” olduğu bildirimektedir. Fakat bu
kimselerin bu iddiaları birçok yönden çürütülmektedir. Örneğin:

a. Lügat
manası itibariyle nübüvvet, risalet kelimesinden daha geneldir. Çün­kü resul,
verilen haberi götürme manasmdadır. Nebi -ise; haber + yükselme = risalet
şeklindedir.

b.
Peygamberlerin sayısını bildiren hadisi şerifle; (Müsned, 5/178, Heysemi,
Mecmau’z-Zevâhid, 8/210, Beyhâki, Sünen, 9/4) risalet, nebilerin sayısı
içerisinde yer almaktadır. Buna göre nübüvvet, risaletten daha geneldir.

c. Hz.
Peygamber (s.a.v.)’in birçok hadisi şeriflerinde nübüvvet ve risaletin sona
erdiği bildirilmektedir. Bu hadisler için b.k.z; Buharı, Menâkib İ8, Tefsirü
Sure-i İsrâ 5; Müslim, Fezâil 22, İman 327; Ebu Davûd, Fiten 1; Tİrmizî,
Menâkıb 8, Fiten  43,   Kıyamet  
10;  Dârimi,  Mukaddime 
8,3;  Müsned,  2/398,412,436, 3/79,248, 4/81,84,127,128,
5/278; İbn Mace, İkame 25.

d. Hz.
Peygamber (s.a.v.) birçok hadisi şeriflerinde, kendisinden sonra eğer bir nebi
ve resul gelseydi bunun, Hz. Ömer ya da Hz. Ebu Bekr olacağı bildirilmek­tedir.
Buna göre bu hadisler, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra bir nebinin ve resu­lün
gelmeyeceğini belirtmektedir.

e. Üstelik Hz.
Peygamber (s.a.v.), kendi zamanında peygamberliğiniilan eden yalancı Müseylime
ile mücadele etmiştir. Daha sonrada Müseylime, Müslümanlar tarafından
Öldürülmüştür. Çünkü Müseylime için geçerli olan şey, risaletini ilan eden
herkes içinde geçerlidir.

f. Hz.
Peygamber (s.a.v.), bazı hadisi şeritlerinde kendisinden sonra birçokyabancı
nebi ve resulün çıkacağını belirtmiştir.

g.
Üstelik bugün risaletini ilan eden kimseler, böyle yapmakla; Hz. Peygam­ber
(s.a.v.)’in getirmiş olduğu hak dine gölge düşürmektedirler. Bö/\e bir şey, en
Ç°k İslam düşmanlarım sevindirir, (ç)

[6] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 444-445.

[7] Matla İncîl’i, 1-20.(ç).

[8] İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihâye, 2/65 (ç).

[9] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 446-447.

[10] Konuyla ilgili ayetler için bkz: Bakara: 2/75; Nisa:
4/46; Maide: 5/3,4 (ç).

[11] “Ahd-i Cedid’i meydana getiren bu kitapların sayası
27’dir. Zaman içinde içinde bu eserler üç kısma ayrılmıştır:

1. Tarihi
Kitaplar ki, bunlar dört İncîl ile .

2.
Talimi Kitaplar: Pavlos’un mektupları ile “Katolik” diye adlandırılan yedi
mektup,

3.
Peygamberlik Yuhanna vahyi.

Hz. İsa (a.s) Aramca
konuştuğu haide başta İndiler olmak üzere Ahdi Cedid

kitaplarının hepsi
Grekçe (Yunanca)’dır. Sadece Matta İncil’inin Aramca olduğu söylentisi varsa da
orjinali mevcut değildir.

Ahd-i Cedid’i meydana
getiren 27 kitabın metinlerine ait pek çok yazma bı-lumnaktadır. Ve bunların
tamamı Grekçe’dir. Ve hiçbiri Ahdi Cedid yazarlarına ait değildir. Orijinal
nüshalar, ilk Hıristiyan cemaatler tarafından kutsal metin olarak
benimsenmemiştir. 27 kitabın tamamını veya bir kısmını ihtiva eden el
yazmaların sayısı 5.000’den fazladır ve her biri diğerinden farklıdır. Ahd-i
Cedid;e ait papirüs­ler üçüncü veya dördüncü asra aittir. Yani Hz. İsa
(a.s)’dan 200300 veya 300-400 yıl sonrasından kalmadır. Bu papirüsler ve
muhtevaları, birbirinden oldukça farld-dır. Bu el yazmalardan Codex Bezae
olarak adlandırılanı altmcı asra yani Hz. I-sa’dan 500-600 yıl sonraya aittir.
İndileri, ‘Resullerin İşfcri’ni ve oldukça eksik olarak Yuhanna’nm üçüncü
mektubunu ihtiva eden Codex Bezae, Latince ve Gnk-çe olarak iki dilde
yazılmıştır. Latince metin, Grekçe’nin tercümesi değldir. Ve bu İkİ metin
arasında 2000’den fazla fark vardır.

Kutsal metinlerin -belki de fazlaca istinsahından dolayı- nüshalar
arasında pek çok değişiklik ve fark gözlenmektedir. Öyle ki Grekçe metnin veya
eski tercü­melerin tamamıyla aynı olan iki nüshası bile yoktur. NüshaSararası
farklılıkların 17. asrın sonuna doğru yaklaşık otuz bin olduğu tahmin
edilmektedir. Bugün bu rakam iki yüz elli bine çıkmıştır. Bu kadar varyant ve
farklılık arasında asıl metne ulaşırı­nın imkansızlığı ortadadır. Tenkitçiferin
ortak kanaatine göre. Ahd-i Cedid’in gerek tamamının ve gerekse içlerinden
sadece birinin doğru ve detaylı bir orijinal metnini bize ulaştıran hiçbir
belge yoktur.”(Doç. Dr. Abdullah Aydemir, îslami Kaynaklara Göre Peygamberler,
s. 251) (ç)

[12] Matta, î/16(ç).

[13] Matta 1/6-7 Aynca diğer çelişkiler ve farklılıklar
için b.k.z: Prof. Dr. Mehmet Aydın, Müslümanların Hıristiyanlığa Karşı Yazdığı
Reddiyeler ve Tartışma Konı-lan; Doç. Dr. Abdullah Aydemir, İslami Kaynaklara
Göre Peygamberler, sh. 235 256; G. Tümer ve A. Küçük, Dinler Tarihî, sh.
154-155; Maurice Bucaille, Müspet Dini Açısından Tevrat, İncîl ve Kur’an (ç).

[14] “Ahd-i Cedîd’i (İncil’i) teşkil eden kitaplar
aynı zamanda ortaya çıkmış ve aynı tarihte yazılmış olmayıp Ahd-î Atik
(Tevrât)’te de olduğu gibi. uzun süre şifahi (sözlü) olarak nakle-dilmİştir.
Hıristiyan inancına göre, bu kitapları Hz. İsa (a.s) ne yazmış ne de
yazdırmıştır. O sadece tebliğ etmiştir. Havailer ise bunları uzun süre Şifahi
olarak nakletmiş!erdir. Bu sebeple Allah’ın vahyettiği ve Hz. İsa (a.s)’m
tebliğde bulunduğu gerek İncîl korunamamıştır. Kitab-ı Mukaddes gerçekte,
farklı yazarların, farklı devirlerin ve farklı edebi tarzların kitaplarından
meydana gelmş- I tir. Bir yazar ismi altında bazen birçok kişi yazmış ve
yazdıklarını tanınrriış bilinin ismine izafe etmişlerdir. Tarihi kitaplar,
siyasi ve dini nutuklar, dualar, hikmet ki­tapları, felsefi konuşmalar ve kanun
mecmuaları vardır. Bu ilhamla coşup yazan tarihçi yazdığına “Mûsâ”
imzası atmış veya hiç imzalamamış, filozof da “Süley­man” imzası
atmıştır. Kitabı Mukaddes yazarları genelde söyleyeceklerişeyin arka­sında
gölgede kalmışlardır.

Az öncede ifade
edildiği gibi Hz. İsa (a.s) yazmaz, devamlı konuşurdu. Vâı-yini yazdırmayan
veya tarihi sebeplerle yazdırmak istemeyen Hz. İsa (a,s)’ın Hava­rileri ve
onları izleyenlerden her biri kaybolan veya hayatı -Hıristiyan inancına göre-
unutulmaz bir acı ile son bulan rehber için birer hatıra yazmışlardır. İnctller
Hz. İsa (a.s)’m söyledikleri veya yaptıklarının karışık ifadeleriyle İncîl
yazarlarının başka kaynaklardan da öğrenmiş olduklarının tekrarından ibarettir.
Bu haliyle İncîl, ne Kur’an ve ne de hadis gibidir. İncîl bir bakıma bazıları sahabe,
bazıları da daha sonraki nesillerce kaleme alman siyer veya Hz. Peygamber’in
hayatına ait eserlere benzemektedir. {M. Hamİdullah, Kuran Tarihi, s. 17-19)

Bir yazarın ifade
ettiği gibi, Hz. îsa(a.s)’m hayatını ve doktrinini, dört tanesi elde bulunan
İndilerden anlayamayız. İnciller, ilmi bir hal tercümesi (biyografi) değil,
eski Hıristiyanlığın problemlerine dokunan ve yine Hıristiyanların kullanaca­ğı
birer “Manevi Tarih” ve birer “Katekese”den başka bir şey
değildirler. İncil’in bugünkü muhteviyatının tarihi bir muamelenin sonucu
olarak kabul edilmesi gec-kir. (A. Schimmel, Dinler Tarihine Giriş. sh. 117)

Hz. İsa (a.s)’ı bizzat
görüp duyanlar azalıp Hıristiyan cemaatler çoğılınca Mesihi krallık beklentisi
zayıflamaya başlayınca, Hz. İsa(a.s)’m sözferinin yazıya aktarılma zarureti
ortaya çıkmıştır. Böylece “Havarilerin Hatıratı”da denilen İnciler
kaleme alınmıştır. Ancak 3. yüzyılın başında Ahd-i Cedid’e ait liste
oluşturmaya başlanmıştır. 4. Yüzyılın ikinci yansmda Grek (Ortodoks) kiliselerinde
muhtelif kişiler tarafından liste hazırlanmıştır. Bunlardan bir kısmı ise vahiy
kitabını da li-teye eklemiştir. Grek kilisesinde Ahd-i Cedid’in listesi 4.
Yüzyılın ikinci yarısında lespit edilmiştir. Vahiy kitabıyla (asıl İncil’le)
ilgili tartışmalar ise 7 asır devam etmiştir. Latin (Katolik) kiliselerinde
İtalya ve Gaules’ta 5. Asrın balarında Ahd-i Cedid listesi tespit edilmiştir.
Sonuç olarak 8 Nisan 1546’da Trenle konsilinde Ahd-i Cedid’e dair liste,
bugünkü şekliyle resmen ilan edilmiştir. (Hikmet Tanyu, Ahd-ı Cedid, sh.
501-503) Bu ilanın, Hz. İsa (a.s)’dan 16 asır sonra olduğa gerçeğinin altı
çizilmelidir

Kilise 4 asır boyunca
bütün Hıristiyanlar tarafından tasvip ve tasdik edilen bir listeden mahrum
kalmıştır. 2. Yüzyılın ortalarına kadar hep bir tek İncil’den balse-diimesine
rağmen bugün kilisenin benimsediği sayı dörttür. (Doç. Dr. Abdullah Aydemir,
a.g.e, s. 252-253) (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 447-450.

[15] Tahrım: 66/12.

[16] Rivayetlere göre; Hz. Meryem’in annesinin adı,
Hanne’dir. (ç).

[17] Al-imrân:3/36.

[18] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 450-452.

[19] Âi-i İmrân: 3/37.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 452-453.

[20] Hadisi şeritlerde geçtiği üzere; diğer seçkin
kadınlarda şunlardır: Hz. Hatice, Hz-Fatıma, Firavunun hanımı Asiye ve Hz.
Aİşe. Fakat ayetler ile hadislerde geçen ifadelerden kastedilen anlam; onlardan
her birinin kendi zamanlarındaki kadınlar3 nispetle olan üstünlük ve
efdaliyeileridir, (ç).

[21] Âl-ı İmrân: 3/42-43.

[22] Âl-i İmrân: 3/45-46.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 454-455.

[23] B.k.z: Meryem: 19/16 (ç).

[24] Meryem: 19/16-19.

[25] Ebu Hayyân el-Endelusî, el-Bahru’1-Mubît, 6/180.

[26] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 455-458.

[27] İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nibaye, 2/64.

[28] îbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye,2/65 (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 458-460.

[29] B.k.z: Al-i İmrân: 3/45; Nisa: 4/157 (ç).

[30] Buradaki secde etmekten maksat, saygı ve ihtiram secdesidir.
Bu, selamlaşma anmda yapılan temenna eğilişi gibidir. Nitekim bu, bizden önceki
milletlerin serilannda caizdi.

[31] İbn Cerir et-Taberî. Tarihu’r-Rüsul ve’1-Mülük, 2/22.

[32] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 460-463.

[33] Beytü’l-Lahm, Beytü’l-Makdis’in yani Mescid’i Aksanın
yanında bulunan bir yerin ismidir. (Yakuti, Mucemu’l-Büldan, 1/521)

Matta (2/1) ve  Luka (4/14) göre;
Hz İsa (a.s), Beytül lahm’da doğmuşken, Markos ve Yuhanna’da Hz. İsa (a.s)’ın
nerede doğduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Bu incillerin birbirleri
arasındaki farklılıkların ve değişikliklerin 
olduğunu gösteren kanıttır. (ç.)

[34] “Bizden önceki milletlerin şeriatlarında
konuşmayarak oruç tutmak meşru idi. Fakat bu uygulama bizirn şeriatımızca nesh
edilmiştir, (ç).

[35] Burada kastedilen; ibadet hususunda Hz. Hârûn (a.s):a
benzeme olabilir ya da  Hz. Meryem, Hz.
Mûsâ (a.s)’m soyundan geldiğinden dolayı bu isim ona verilmiş olabilir yahut
Hz. Meryem’in Hârûn adında bir kardeşi olabilir veya Hz. Maryem’e verilmiş bir
lakap vb bir şey olabilir, (ç).

[36] Meryem: 19/22-33.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 463-466.

[37] “Sünnet olma işi, Hz. İbrahim (a.s) ile
başlamıştı. Daha sonra bu sünnet olma ışi İsrailoğularma geçmişti, (ç).

[38] Hureyre’den naklen Hz, Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur; “ferahım ‘ eygamber, 120 yaşındayken keserle sünnet
oldu.” (Buhârî, Enbiyâ 8, İstİ’zan 51; “slıra, Fezâil 151) Diğer
rivayetlerde ise; ilk sünnet olan kimsenin, Hz. îbrâhîm) olduğu
belirtilmektedir, (ç).

[39] Hz. Peygamber (s.a.v.), ntrattan oîan şeyleri
sayarken, bunların içerisinde; “sifarna”yi da saymıştır. Bununla
ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Libas 63,64, Ed?” 5l’ Müs!im>
Taharet 9,10; Ebu DavÛd, Taharet 29, Tereccül 16; Tirmizî, 2/270    Nesai>  
Taharet   9>’°>   Zinct  
55>  İbn   Mace>  
Taharet   8;   Müsned 239,283,41O,489, 4/564; Muvatta.
Sıfatu’n-Nebi 3. (ç).

[40] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 466-467.

[41] Üstad Neccâr, KısasÜ’l-Enbiyâ, sh. 386.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 467-468.

[42] Zaten 
Kur’ân-ı  Kerîmde ve  sünnette, 
Hıristiyanlar için kullanılan kelime; “Nasara” kelimesidir,
(ç).

[43] Hz. Isa (a.s)’ın hayatı ve daveti ile ilgili bu bilgi,
Matta ve Barnaba ficîl’inden nmişti.

[44] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 468-469.

[45] Hz. Yahya, Hz. İsa (a.s)’i tevbe guslüyie yıkadı.
Buna, Hıristiyanferca vaftiz denir.

[46] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 469-470.

[47] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları:
470-472.

[48] Bununla kendini kastediyor, (ç).

[49] Bununla ise Allah’ı kastediyor. (Hıristiyanlıkta
Allah’tan daha ziyade “baba” ‘ olarak bahsedilmektedir. Dört İncil’de
çeşidi vesilelerle Hz. İsa (a.s)’ın 150 defa baba” kelimesini kullandığı
belirtilrrekte, kelimenin Ahd-i Cedid’dc 300 kez geçı görülmektedir.) (ç).

[50] Faraklit, Hz. İsa (a.s)’m müjdelediği peygamberdir.
Faraklit, Yüce Alah’m; Benden sonra ismi Ahmed olan bir peygamberin geleceğini
müjd;leyen…”(Saif:”) ayetinde geçen Ahmed kelimesinin Yunanca’daki
karşılığıdır. Bu inüjdefeme, Peygamber efendimizin gönderileceğini
kesinleştirmektedir. Hz. İsa (a.s)’ın ‘insan oğlunun, babasına döneceği vakit
yaklaşmıştır’ sözü ise Hıristiyan&nn, Hz. İsa (a.s)’m “Allah’ın
oğlu” olduğu iddiasna dayanmaktadır. Halbuki Allah, zalim­lerin bu büyük
iddialarından uzaktır.

[51] Benzeri bir ayet için b.k.z: Al-i İmrân: 3/54 (ç).

[52] İbn Kesîr, el- Bidaye, 2/95.

[53] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 472-475.

[54] Ya’kubî, Tarih, 1/79.

[55] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 475-477.

[56] Reşid Rıza, Tefsirii’l-Menâr, 6/25.

[57] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 478-480.

[58] Âl-i İmrân: 3/52-53.

[59] Müslim, İmân 80 (50).

[60] Bu isimler için b.k.z: Taberî, Tarih, 2/24; İbn İshâk,
es-Siret, 4/255 (ç).

[61] A’raf: 7/157.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 480-482.

[62] Kanun”, “talim”, “şeriat”
anlamında olan Tevrat, Eski Alıid Kitapları arasında yer alan ve Hz. Musa’ya
nispet olunan 5 kitaptan birinin adıdır. Bu şekilde “Yahudi­ler, cüz ile
küllü isimlendirmişlerdir. Aslında Yahudiler, Tevrat’ın, 5 kitaptan üçifl”
cüsünün adı olduğunu bilirler. Ancak beş kitabın hepsine birden Tevrat ismini
«-ririer. Bu beş kitap sırasıyla şunlardır:

1- Tekvin, 2- Huruç, 3-Tevrât (Levilüer), 4- Sayılar, 5- Tesniye (B.k.z:
Prof. Dr-Süleyman Toprak, Prof. Dr. Ş. Gölcük, Kelam, sh. 308).

[63] “incîl” kelimesinin aslı Yunanca
“Evangelium” olup oradan da Arapça’ya gç-miştir. İncîl kelimesi,
“beşaret” ve “talim” manasındadır. (ç).

[64] Zebur kelimesinin çoğulu, “Zubûr”dur. Bu da,
“Zuhura” kelimesinden almmş-tır. “‘Yazma” manasına gelir.
Bugün Hz. Davûd (a.s)’a gönderilen Zebur’un asıl bir nüshası yoktur. Eski
Ahid’de yani Tevrat’ta yer alan “Mezâmİr’in” Zebur olabifc-ceği
söylenir. Bunlar; şiir şeklinde, manzum ahlakî öğütler ve nasihatlerden
ibarettir,(ç).

[65] Kur’an” kelimesi; “kıraat”,
“tilavet” yani “okumak” anlamındadır, Kur’an fe-iımesi
ayrıca “toplama” manasına da gelir. Ayrıca Kur’an’m; Hak, Hüdâ,
Tenzil, rurkân, Zikrâ, Nûr, Mübin, Bürhân ve Azîz gibi daha pek çok ismi
vardır, (ç).

[66] Bu kitapların ne zaman indirildiğine dair şöyle bir
hadisi şerif nakledlmiştir: Fevrât, Musa’ya Ramazan’ın ilk altı gecesinde nazil
olmuştur. Zebur Davud’a Kamazamn ilk on iki gecesinde nazil olmuştur. Zebur,
Tevrat’ın nazil olmasından °~ sene sonra nazil olmuştur. İncîl, Meryem oğlu
İsa’ya, Ramazan ayının ilk on ekiz gecesinde nazil olmuştur. încîl’in nazil
olması Zebur’un nazil olmasından “iı/   
SCne sonra olmuştur, Furkan (Kur’ârn Kerîm) ise. Muhammed’e, Ramazanın
“* yirmi dört gecesinde nazil olmuştur. {Suyuti, CamiuVSağir, H. No:2734)
(c).

[67] “İsiama göre Hıristiyanlığın muteber saydığı dört
İncil’den hiçbirini Hz. İsa (a.s)’a nispet etmek mümkün değildir. Çünkü bu dört
İncîl, ne Hz. İsa (a.s)’a vahy edilen asıl İncil’dir ve ne de onun yaşadığı
dönemde kaieme alınmıştır. Mevcut İnciller, Hz. İsa’nın semaya kaldırılmasından
çok sonra muhtelif kimseler tarafiı-dan kaleme alınmıştır. Ve ilk dönemlerde
(bu İnci İler) “Havarilerin Hatıratı” otrak tavsif edilmiştir. Ancak
încilleri Havarilere nisbet etmek de doğru değildir. Her ne kadar kilise, bu
İncîl kitaplarının ktfsal kabul edilmesi için Havarilere nisbetini şart
koşuyorsa da buna evet demek mümkün değildir.” (Doç. Dr. Abdıllab.
Aydemir, a.£.e, s. 253) (ç)

[68] Çünkü bu İncîlde, Hz. Peygamber (s.a.v)’in
gönderileceğine dair bilgi ile Tevhİd inancı İşlenmektedir, (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 482-484.

[69] Üstad Abdulvahhab en-Neccar, Kasasu’l-Enbiyâ, s. 391.

[70] Üstad Ahdulvahhab en-Neecar, Kasasul-Enbiyâ. s. 400.

[71] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 484-488.

[72] Maide: 5/75.

[73] Abdulvehhab en-Neccâr, Kasasu’l-Enbiyâ, s. 454.

[74] îsrâ’: 17/43.

[75] Nisa: 4/171.

[76] Maide: 5/72-75.

[77] Âl-i İmrân: 3/59.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 489-494.

[78] Burada nimet ile kastedilen; Yüce Allah’ın. Hz.
Meryem’i tertemiz klnıası ve onu bütün dünya kadınları arasından seçip üstün
duruma getirmesidir, (ç).

[79] Maide: 5/110.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 494-495.

[80] Kur’ân-ı Kerîm,Hz. İsa (a.s)’uı öldürüldüğü ve çarmıha
gerüdiği tezini reddd-mektedir. O, öldürülmemiş, ve çarmıha gerilmemİştir.
Allah, onu, kendi katna yüceltmiş ve yükseltmiştir. (Nisa: 4/157-158) Hz.
İsa’ya ait bu yüceltme ve yüc-seltme işinin; beden ile mi, yoksa ruh ile mi;
beden ve ruh diri olarak mı, yoksa beden ölü yalnız ruh olarak mı gerçekleştiği
hususu kapalıdır. Bu konu, asırlar boyu Kur’an yorumcularını meşgul etmiştir.
Bu konuyu aydınlığa kavuşturmaya çalîşan Tarihçi, ve Müfessirler belli ölçüde
Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarından ve onların sözlü geleneğinden etkilenmişi
erdir. Yine Hz. İsa’nın, nüzulü ve kıyametten önce dönüşü konusu da
tartışılmaktadır. Hadislerde yer alan Hz. İsa’nın dönüşü konusu, müfessirleri,
ayetlerde geçen kelimeleri (Al-i İmrân: 3/55; Nisa: 4/156-159; Maide:
5/117).yoruma zorlamış ve”ahad” olsalar da onları değerlendirmeye
alma­lardır. Yalnız bu hadislerin, akideyi ilgilendirmediğine dikkat edilmesi
geıeken bir Konudur. Ayrıca tarih boyunca ümmetin büyük bir bölümü, Mesih
düşthcesini; uyuşukluk, pısırıklık, ve tembelliğe bir kalkan olarak
kullanılışlardır. Bu konuda geniş bilgi İçin şu eserlere bakılabilir:Doç. Dr.
Abdıilah Aydemir, a.g.e, s. 254; Mahmut Şeltut, İsa’nın Refi, Ank. Üniv.
İlahiyat Fak. Dergisi, XXIII, 319-324, ğ«k- 1978 (tere. E. Ruhi Ftğlah); E. R.
Fığlalı, Kadtyanilik, İzm. 1986. s. 5-15 (ç).

[81] Bk.z:Âl-i İmrân: 3/55 (ç).

[82] Buhârî, Enbiyâ 51 (118); Müslim, İman (155); Ebu
Davûd, Melâhim (4324). Hadisin tamamı için b.k.z: İbnü’1-Esîr, Camiu’ 1-Usûl,
10/327. (Bu hadiste; Haçın kırılması, Hıristiyanlığın iptaline delildir.
Domuzun öldürülmesi ve cizyenin kali-nlması ise, artık İslam’dan başka bütün
din sahiplerine tanınan müsamahaların son bulacağını ifade eder. Esasen Hz. İsa
(a. s)’m ad aletli bir hakim olarak tekrar dünya­ya inmesi meselesi de o büyük
peygambere yapılan iftiralannve o yolda meydana getirilen hurafelerin kökü
kazınıp ‘İslam’ın her yere hakim olması’ ve ‘bütün haü-katlerin tamamen
anlaşılması’ manasıyla da tevili mümkündür. Bu konuyla üg<n olarak b.k.z: M.
Sofuoğlu, Sahîh-i Buhârî ve Tercümesi 7/3263; A. Davutoğlu, Müslim tercümesi ve
şerhi, 1/203-104 (ç).

[83] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen
Yayınları: 495-496.

İlgili Makaleler