و العَامِلُ فى الفِعْلُ المُضَارِعِ على نَوْعَيْنِ نَاصِبٌ و جَازِمٌ. فَنَاصِبُ أَرْبَعَةُ أَحْرُفٍ. أَنْ؛ لِلْمَصْدَرِيَّةِ و لَنْ؛ لِلنَّفْىِ المُؤَكَّدِ فى الإسْتِقْبَالِ و كَىْ؛ لِلسَّبَبِيَّةِ و إِذَنْ؛ لِلشَّرْطِ و الجَّزَاءِ. شَرْطُ عَمَلِهِ أَنْ يَكُونَ فِعْلُهُ مُسْتَقْبَلًا غَيْرَ مُعْتَمِدٍ على مَا قَبْلَهُ و إِنْ أُرِيدَ بِهِ الحَالُ أوِ اعْتَمَدَ على ما قبلهُ لم تعمل، نحو؛ إذن أَظُنَّكَ كَاذِبًا لِمَنْ قَالَ قُلْتُ هَذَ القَوْلُ. و نحو؛ أَنَا إِذَنْ أُكْرِمُكَ لِمَنْ قَالَ جِئْتُكَ. و يَجُوزُ إِضْمَارُ أَنْ حَصَّةً فَيَنْتَصِبُ المضارعُ بِهِ، نحو؛ زُرْنِى فَأُكْرِمَكَ.
و العَامِلُ فى الفِعْلُ المُضَارِعِ fiil-i muzari de amil; على نَوْعَيْنِ iki nev (kısım) üzeredir. Birinci kısım نَاصِبٌ nasb ediciler, İkinci kısım و جَازِمٌ cezm edicilerdir. فَنَاصِبُ Nasb edici (muzariyi) edatlar, أَرْبَعَةُ أَحْرُفٍ dört harftir. Birincisi أَنْ ‘dir. لِلْمَصْدَرِيَّةِ Bu en masdar içindir, yani masdara tevil eder. İkincisi لَنْ ‘dir. لِلنَّفْىِ المُؤَكَّدِ فى الإسْتِقْبَالِ Bu len ise istikbaldeki nefyliği tekid eder. Üçüncüsü كَىْ ‘dir. لِلسَّبَبِيَّةِ Bu key ise sebebiyet bildirir. Dördüncüsü ise إِذَنْ ‘dir. لِلشَّرْطِ و الجَّزَاءِ Bu izen ise şart ve ceza içindir, “öyleyse veya o halde” gibi manalar barındırır. شَرْطُ عَمَلِهِ izen’in amel etme şartı; أَنْ يَكُونَ فِعْلُهُ izen’in fiilinin olmasıdır; مُسْتَقْبَلًا müstakbel, غَيْرَ مُعْتَمِدٍ itimad etmeyen, bağlı olmayan; على مَا قَبْلَهُ ondan (izen’den) önceki lafıza. و إِنْ ve eğer, أُرِيدَ murad edilirse, بِهِ onunla, yani izen’in dahil olduğu fiil-i muzari ile, الحَالُ hal, أوِ veya; اعْتَمَدَ على ما قبلهُ o fiil-i muzari izen’den önce bir şeye bağlıysa; لم تعمل izen amel etmez. نحو Misal; إذن أَظُنَّكَ كَاذِبً “O halde seni yalancı zannediyorum” gibidir. لِمَنْ kim ki, قَالَ derse, قُلْتُ هَذَ القَوْلُ bu sözü ben söyledim. Yani kim ki şu falanca sözü söyledim der ise, ben de ona derim ki; Madem o sözü söyledin, o halde ben de seni yalancı zannediyorum derim.. و نحو Misal; أَنَا إِذَنْ أُكْرِمُكَ “Ben, o halde sana ikram ederim” لِمَنْ قَالَ kim derse ki; جِئْتُكَ sana geldim. Yani kim sana geldim derse, ben de o halde ona ikram ederim. و يَجُوزُ ve caizdir, إِضْمَارُ mukadder olması, gizlenmesi, أَنْ harfinin, حَصَّةً özellikle, hassaten, فَيَنْتَصِبُ bundan sonra nasb olur, المضارعُ muzari fiil, بِهِ onunla, yani gizli olan أَنْ harfi ile. نحو Misal; زُرْنِى فَأُكْرِمَكَ. “Beni ziyaret et ki, sana ikram edeyim” gibi.
Metnin Toplu Manası: Fiil-i muzaride amel eden amiller 2 kısımdır. 1. Kısım; Fiil-i muzariyi nasb edenler ve 2. Kısım; Fiil-i muzariyi cezm edenler. 1. Kısım’a gelince, fiil-i muzariyi nasb eden edatlar 4 tanedir. Bunlar; En, len, key ve izen’dir. En, masdar içindir. Len, istikbaldeki nefyliği tekid etmek, daha da arttırmak içindir. Key, sebebiyet içindir, Türkçemizdeki “ne için” sorusuna mukabildir. Fakat bir ma harfi almalıdır. İzen ise şart ve ceza içindir. Yani bunu yaparsan bu olur gibi bir manaya tealluk eder. Fiil-i muzariyi nasb edici izen edatının amel etme şartı; izen edatının fiili olan muzari fiilin müstakbel olması, yani izen lafzından önceki herhangi bir şeye bağlı olmaması gerekir, misal bir şeyin haberi vs. olmamalıdır. Ve bu nasb edici izen edatının önündeki muzari fiil hal manasında irade olunmamalıdır. Aksi takdirde izen edatı amel etmez. Misal; إذن أَظُنُّكَ كَاذِبًا gibi. Burada görüldüğü gibi izen lafzı fiili muzariyi nasb edememiştir. Çünkü muzari fiil hal manasındadır. Bir misal daha; إِذَنْ أُكْرِمُكَ أَنَا gibi. Burada ise muzari fiil haber olduğu için izen edatı muzari fiili nasb edememiştir. أَنْ lafzının gizli kalması caizdir, Bu أَنْ fiili muzariyi nasb eder. Misal; زُرْنِى فَأُكْرِمَكَ gibidir. Burada fiil-i muzariden evvel gizli bir أَنْ ‘i masdariyye edatı mevcuttur.