12. EVLÎLÎK ÖNERİLERİ
Muhammed (s.a.v.)
yirmi yaşını geçmişti ve zaman geçtikçe daha sık, akrabalarından biri ve
diğeri ile birlikte sefere çıkmaya davet ediliyordu, Bir gün, hastalandığı için
sefere çıkamayan bir tüccarın malların; tes-ltm aldı ve yalnız başına gitti. Bu
başarısı bundan sonra da aynı tür teklifler almasını sağladı. Artık yaşamını
daha rahat kazanabiliyordu ve evlilik olanağı artıyordu.
Amcası ve koruyucusu
Ebu Talib’in o zaman üç oğlu vardı: en büyükleri TaUb, Muhammed’le aynı
yaştaydı; Akil onüç veya ondört; Cafer ise dört yaşındaydı. Muhammed çocukları
çok severdi ve onlarla oynamaktan hoşlanırdı, ilgisi ve sevgisi daha sonra
kendisine bağlılıkla karşılık verecek olan Cafer’de yoğunlaşmıştı. Cafer
akıllı ve güzel bir çocuktu. Ebu Talib’in kız çocukları da vardı, bunlardan
biri henüz evlenme çağma yeni girmişti. Adı Fahite idi, fakat daha sonra Ümmü
Hani adını almış ve bu adla tanınmıştır. Onunla Muhammed (s.a.v.) arasında
büyük bir sevgi vardı ve Muhammed (s.a.v.) onu babasından evlenmek üzere
istedi. Fakat Ebu Talib’in kızı için başka planları vardı: Manzum kabilesinden
dayısının oğlu Hubeyre de Ümmü Hanİ’yi istemişti; Hubeyre sadece önemli bir
Kimse değil, aynı zamanda Ebu Talib gibi iyi bir şairdi de. Bunun yanısıra
Mekke’de Manzum kabilesinin gücü artıyor, Haşimilerin gücü ise azalıyordu. Bu
nedenlerle Ebu Talib Ümmü Hani’yi Hubeyre ile evlendirdi. Yeğeni ona sitem
ettiginde ise ona şu cevabı verdi. -Onlar bize kızlarını verdiler.»* -burada
şüphesiz kendi annesini kastediyordu- «cömert bir adama cömertlik yapılmalı».[1] Bu
cevap inandırıcı olmaktan uzaktı, çünkü Abdu’l-Muttaiib, Atike ve Berre
adlarındaki iki kızını Mahzumi’lere vererek borcunu ödemişti. Muhammed
(s.a.v.) amcasının kibarca onun evlenecek konuma gelmediğini söylemek
istediğini anladı. Kendisi de bu kanıya vardı, fakat beklenmedik durumlar onun
fikrini değiştirecekti.
Mekke’deki zengin
tüccarlardan birisi bir kadındı -Esed kabilesinden Huveylid’in kızı Hatice. O
aynı zamanda Hristiyan olan Varaka’nın ve kardeşi Kuteyle’nin kuzeni idi.-
Onlar gibi Hatice de Haşimoğullarmm uzaktan yeğenleri oluyordu. O zamana dek
iki kez evlenmişti ve ikinci kocasından ölümünden – beri kendi âdına ticaret yapacak
bir adam görevlendirmeyi adet edinmişti, Muhammed (s.a.v.) artık Mekke’de
eLEmin (güvenilir), şerefli olarak tanınıyordu. Bu şöhreti ise kendisine emanet
edilen ticaret kervanlarının sahiplerinden yayılıyordu. Hatice de onun hakkında
ailesinden çok şeyler duymuştu-, birgün Suriye’ye gidecek ticaret kervanını
yönetmesi için ona haber gönderdi. Ücreti onun şimdiye kadar bir Kureyşlİye
ödediği en yüksek fiyatın iki katı kadardı; yanma yolculukta eşlik etmesi için
Meysere adında bir de genç köle verdi. Muhammed <s.a.v.) onun teklifini
kabul etti ve gençle birlikte onun mallarını kuzeye götürdü.
Suriye’nin güneyindeki
Basra’ya ulaştıklarında, Muhammed (s.a.v.), Nestor denilen bir rahibin
manastırına yakın bir yerde bir ağacın gölgesi altına oturdu. Yolcuların
konaklama yerleri hep aynı olduğu için, belki de bu on beş yıl kadar önce
amcasıyla Basra’ya giderken altında oturduğu ağacın aynısı idi. Belki Bahira
ölmüş, onun yerini Nestor almıştı. Bu ihtimaller bir yana, Meyser’in şöyle
haber verdiğini biliyoruz: Rahip manastırdan çıktı ve ona: «Ağacın altında
oturan adam kim?» diye sordu. O
da «Bir Kureyşli» dedi
ve açıklamak için şunları ekledi. «Allah’ın Evi’ni koruyanlardan». Nestor: «O
ağacın altında bir peygamberden başkası oturmuyor» dedi[2]
Suriye’ye doğru ilerlerken
Nestor’un sözleri Meysere’-nin daha çok İçine işledi, fakat bunlar onu çok
şaşırtmadı; çünkü yolculuk boyunca şimdiye kadar beraber olduğu kimselere hiç
benzemeyen bir adamla yolculuk ettiğinin farkına vardı. Bu düşüncesi eve
dönüşte gördüğü bir şeyle daha da kesinleşti: çoğu zaman sıcağın garip
denebilecek şekilde az olduğunu farketmişti, ve bir gün öğleye doğru Muhammed’i
(s.a.v.) sıcaktan koruyan iki meleği açıkça gördü.
Mekke’ye
vardıklarında, Suriye’den sattıkları malın karşılığı olarak aldıkları mallarla
birlikte Hatice’nin evine gittiler. Hatice, Muhammed (s.a.v. Tin yolculuğu ve
yaptığı alışverişleri anlatışını dinledi. Çok kâr etmiş görünüyordu, çünkü
şimdi elindeki mallan maliyetinin iki katına satabilme olanağı vardı. Fakat bu
tür düşünceler onun zihninden uzaklardaydı, çünkü Hatice’nin dikkati anlatılanlardan
çok anlatan kişide yoğunlaşmıştı. O, orta boylu, İnce, geniş omuzluydu, başı
büyûic ve vücudunun diğer organları da orantılı bir şekildeydi. Saçı ve sakalı
sık ve siyahtı, dümdüz değil, hafiften dalgalıydı. Saçları omuzları ile kulak
memesi arasına kadar uzuyor, sakalı ise hemen hemen saçlarının uzunluğuna
iniyordu. Geniş bir ahu vardı; göz yuvarlakları geniş, kirpikleri uzun,
kaşları ise geniş ve hafif çatıktı.
Eski kaynakların çoğunda gözlerinin
siyah olduğu söylenir,
fakat bazı kaynaklara göre gözleri kahverengi, hatta açık kahverengidir. Burnu,
ağzı geniş ve güzel şekilliydi. Sakallarını uzatmasına rağmen bıyıklarını hiç
bir zaman üst dudağına dek uzatmadığı için dudaklarının güzelliği
görülebilirdi. Cildi beyazdı, fakat güneşten bronzlaşmıştı. Bu doğal
güzelliklerin yanısıra, yüzünde -babasında da var olan, fakat oğlunda daha güçlü
bir şekil alan- bir nur vardı. Bu ışık daha çok alnında ve parlak gözlerinde
ışıldardı. Hatice, kendisinin de hala güzel olduğunun farkındaydı, fakat ondan
onbeş yaş büyüktü. Buna rağmen onunla evlenmeyi kabul eder miydi, acaba?
Muhammed is.a.v.)
gider gitmez, Hatice, Nufeyse adındaki bir arkadaşına danıştı, o da aralarını
yapmaya söz verdi. Meysere patronuna gelip, yolda* gördüklerini, iki meleği ve
rahibin söylediklerini anlattı. Hatice de gidip bunları kuzeni Varaka’ya
anlattı. Varaka «Eğer bu doğruysa, Hatice- dedi, «Muhammed (s.a.v.) kavmimize
gönderilen peygamberdir. Uzun süreden beri bir peygamberin geleceğini
biliyordum ve işte geldi.»[3].
Bu sırada Nufeyse,
Muhammed (s.a.v.) ‘e gitti ve niçin evlenmediğini sordu. «Maddi imkanlarım
yetersiz» diye cevap verdi. «Fakat eğer sana imkan verilirse: güzeUik, zenginlik
soyluluğun varolduğu bir anlaşmaya çagniırsan ne dersin?» «O kim?» diye sordu.
«Hatice.» dedi Nufeyse. «Ben böyle bir evliliği nasıl yapabilirim?» dedi.
«Orasını bana bırak![4] dedi.
Nufeyse konuştuklarını Hatice’ye iletti, o da Muhammed’e (s.a.v.) gelmesi için
haber gönderdi. Geldiğinde ona şunları söyledi: «Ey amcamoğlu, seni akrabam
olduğun için ve o veya bu gruba bağlanmadan orta yolda yer aldığın için
seviyorum; seni güveniluiiliğin, doğru sözlü ve güzel huylu olduğun için
seviyorum»[5]. Daha
sonra ona evlenme teklif etti. Birlikte Muhammed’in amcalarıyla,
Hatice’nin de babası
öldüğü için Esedoğu Harından amcası Amr ile konuşması gerektiğine karar
verdiler. Haşimiler bu törende kendilerini temsil etmesi için genç olmasına
rağmen Hamza’yı seçtiler. Bunun nedeni aralarında Esed kabilesine en yakın
olanın Hamza oluşuydu. Çünkü Ham-za’nın öz kardeşi Safiye, kısa bir süre önce
Hatice’nin kar deşi Avvam ile evlenmişti. Hamza yeğeni ile birlikte Arara gitti
ve Hatice’yi istedi, aralarında Muhammed’in mehır olarak Hatice’ye yirmi dişi devs
vermesi kararma vardık.
[2] I. S. î/l, 83. Isl&m İnancına göre Muhammed, o
gelene dek İsa, Yahuda soyundan gelen son peygamber olduğu için, ya-hudilerde
kalan ruhsal otoritenin «ahir zamanda» kendisine aktarıldığı Shİloh dur. Bunu
ölümünden kısa bir süre önce Yakub şöyle bildirmiştir: «Ve Yakub oğullarını
çağırdı ve onlara ahir zamanda size neler olacağını anlatacağım, toplanın dedi.
Shiloh gelinceye dek hakimiyet Yahuda’da kalacak; o geldiğinde tüm insanlar
onun etrafında birleşecekler.» (Tekvin, 49:1,10).
[3] I.l. 121.
[4] I. S. I/l, 84.