Hz. Muhammedin Hayatı

Benî Kurayza Hz. Muhammedin Hayatı

61.   BENÎ KURAYZA

 

Dinlenmek için sadece
birkaç saatleri vardı. Çünkü öğle namazından hemen sonra Cebrail, Peygamber
(s.a.v.)’e gelmişti. Çok güzel giyinmişti. Sarığı gümüş ve altın işle­meliydi.
Gümüş ve altın İşlemeli bir örtü de onu getiren katırın semerine örtülmüştü, «Ey
Allah’ın Rasulü, teslim mi oluyorsun?» dedi. «Melekler teslim olmadılar.
Düşmanı kovalamaktan şimdi döndüm. Ey Muhammed Cs.a.v.), ger­çekten yüce Allah
sana Beni Kurayza’ya karşı çıkmanı em­rediyor. Ben şimdiden onların yanına
gidiyorum. Belki on­ları korkutabilirim.[1].

Peygamber (s.a.v.),
Beni Kurayza yerleşim bölgesine ulaşana kadar kimsenin ikindi namazı
kılmamasını em­retti. Sancak Ali (rJ’ye verilmişti. Hendekte, Kureys. ve
müttefiklerine karşı çıkan aynı üçbin kişi güneş daha bat­madan tüm Kurayza kalelerini
kuşatmıştı.

Kuşatma yirmibeş gece
sürdü. Yirmi beş günün sonun­da yahudiler, Peygamber (s.a.v.)’e Ebu Lübabe ile
görüş­mek istedikleri haberini gönderdiler. Beni Nadir gibi on­lar da uzun
süreden beri Evs’in müttefiki idiler. Ebu Luba-be de bu ittifakı sağlayan
önemli liderlerden biriydi. Pey­gamber (s.a.v.) ona, Beni Kurayzalılara
gitmesini emretti. Ebu Lübabe oraya vardığında ağlayan çocuk ve kadınlar­la
karşılaştı. Bu, onun hain düşmana karşı duyduğu kini yumuşattı. Adamlar,
Muhammed fs.a.v.)’e teslim olup ol­mamaları konusundaki fikrini sorunca O:
«Evet» dedi. Ay­nı zamanda elini boğazına dokundurarak, teslimiyetten ölümü
kasdettiğini ima etti. Bu jest teslimiyet fikrine ay­kırıydı ve kuşatmanın daha
da uzamasına sebep olabilir­di. Daha Önce Peygamber (s.a.v.) bir hurma ağacını
ve­layeti altındaki bir yetime vermesini teklif etmiş, kendisi de bunu
reddetmişti. Zaten bu hareketinden dolayı büyük bir suçluluk duyuyordu. Bu
jesti yaptıktan hemen sonra duyduğu suçluluk daha da arttı[2].
«Daha ayaklarımı yerin­den oynatmamıştım ki, Allah’ın Rasulüne ihanet ettiğimin
farkına vardım» dedi. Ebu Lübabe’nin yüzünün rengi de­ğişti ve şu âyeti okudu:
«Biz Allah’a ait (kullar) iz ve şüp­hesiz O’na dönücüleriz.» (Bakara: 156i.
Ka’b: «Sana ne oldu?» diye sordu. Ebu Lübabe: «Allah’a ve Rasulüne iha­net
ettim» dedi. Üst kattan aşağı indiğinde sakalını tuttu, gözyaşlarıyla
sırılsıklam olmuştu. Geldiği kapıdan çıkıp, kendisinden haber bekleyen diğer
Evs’Iilerle karşılaşmaya dayanamayacağını hissetti. Bu nedenle kalenin arka
kapı­sından çıkıp şehre doğru yola koyuldu. Doğruca Mescid’e gitti. Kendisini
Mescid’in direklerinden birine bağlayıp şöy­le dedi: «Allah yaptığım şeyi
affedinceye kadar burada bağlı kalacağım».

Peygamber (s.a.v.)
onun gelip haber getirmesini bek­liyordu. Neler olduğunu duyunca şöyle dedi:
«Eğer bana gelseydi, onu affetmesi için Allah’a dua ederdim. Fakat onun bu
yaptığını gördükten sonra, Allah ona merhamet edinceye kadar onu bırakamam»[3].

Ebu Lübabe, on ya da
onbeş gün o direkte bağlı kaldı. Her namazdan önce veya gerektiğinde kızı gelip
onu çö­züyor ve namazını bitirdikten sonra tekrar aynı yere bağ­lıyordu. Bu
durumdan duyduğu üzüntü, kuşatmanın hâlâ sürdiğü gecelerden birinde gördüğü bîr
rüya ile biraz ha­fifledi. Rüyasında kendisini yapışkan çamurdan bir batak­ça)lığa
gömülmüş görüyordu. Neredeyse bataklığın saldığı pis kokudan, ölmek üzere iken
akan bir pınar görüyor ve pınarda yıkanıyor. Etrafındaki. koku da güzelleşiyor.
E bu Lübahe (rJ uyandığında Ebu Bekir’e gidip bu rüyanın ne anlama gelebileceğini
sordu. Ebu Bekir, (r.) ona, vücu­dunun ruhunu temsil ettiğini, ilk önce ruhunu
baskı altı­na alan kötü bir olay yaşayacağını, fakat bundan sonra kurtulacağını
söyledi. Ebu Lübabe direkte bağlı olduğu sürece bu kurtuluşun ümidiyle yaşadı.

Benî Kurayza’ya
gelince, Ka’b onlara, nasıl olsa hep­si Muhamed’in (s.a.v.) Peygamber olduğuna
inandığına göre onun dinine girip mallarını ve hayatlarını kurtarmayı teklif
etti. Fakat onlar ölümün bundan daha iyi olduğunu ve Tevrat’tan ve Musa’nın
kanunlarından (namus) başka bir şey istemediklerini söylediler. Bunun üzerine
Ka’b onlara başka çözüm yollan Önerdi, fakat hepsi kabul edilmeyecek
nitelikteydi. Kuşatmanın başından beri Beni Kurayzahların kalelerinde kalmakta
olan Beni Hedl’den Kurayza’nın er­kek kardeşi Hedl’in soyundan gelenler üç genç
adam Ka’b’m öne sürdüğü ilk teklife taraftardılar. Gençliklerin­de, kendi
aralarında yaşamaya gelen Suriye’li yahudi İbn el-Heyeban’ı tanımışlardı. Şimdi
onun beklenen Pey­gamber (s.a.v.)’le ilgili söylediklerini tekrarlıyorlardı
«Onun vakti geldi. Ey yahudiler, ona ilk ulaşan sizler olun. Çünkü O kendisine
karşı çıkanları Öldürmek ve kadm ve çocuklarını esir almak üzere gönderilecek.
Bu durumun sizi ondan uzaklaştırmasına izin vermeyin.» Fakat gençlere verilen
tek cevap: »Biz.Tevrat’tan vazgeçme­yiz.» oldu. Bunun üzerine üç genç o gece
Kurayza kale lerinden kaçıp, Müslüman kampına sığındılar. Müslüman olmak
istediklerini söyleyip Peygamber’e (s.a.v.) biat et­tiler. Beni Kurayzalılardan
ise sadece iki kişi onların yo­lundan gitti. Bunlardan biri, Amr îbn Su’da’,
zaten başın­dan beri Peygamber (s.a.v.) ‘le yapılan anlaşmayı bozmaya karşıydı
ve resmen kendisinin buna karşı olduğunu açık­lamıştı. Şimdi ise eğer Müslüman
olmayacaklarsa, Pey­gamber  (s.a.v.)’e
haraç veya vergi ödeyebilecekleri fikrini ortaya attı. «Ama, onun bu teklifi
kabul edip etmeye­ceğini bilmiyorum.» dedi. Buna karşılık yahudiler, Arap­lara
haraç ödemektense ölmeyi yeğleyeceklerini söylediler. Bunun üzerine kaleden
yalnız başına ayrıldı; kuşatma çemberini Müslüman olarak geçti ve o geceyi
Medine’deki Mescid’de geçirdi. Fakat o geceden sonra bir daha onu gö­ren
olmadı. Bugüne kadar onun nereye gittiği ve nerede öl­düğü Öğrenilememiştir.
-Peygamber (s.a.v.) onun hakkın­da: «O, inancı nedeniyle Allah’ın koruduğu bir
adamdır» derdi. Müslüman olan diğer adam ise Rifâ’a îbn Semey’al’di. O gece
yahudi kalelerinden kaçmış, askerlerin arasından gizlice geçip, Hazreç’in Beni
en-Neccar kolundan bir adamla evlenen Peygamber (s.a.vj’in teyzesi Selma binti
Kays’m yanına sığınmıştı. Rifâ’a onun evinde Müs­lüman olmuştur.

Ertesi gün, Ebu
Lübabe’nin uyarısına rağmen Benî Kurayza’lılar kalelerinin kapılarını açtılar
ve Peygamber (s.a.v.)’in adaletine teslim oldular. Adamlar elleri arkala­rına
bağlı bir şekilde kendileri için kampın bir tarafında ayrılan yere doğru
gittiler. Diğer bir tarafa da kadınları ve çocukları topladılar. Peygamber
(s.a.v.) kadın ve çocuk­ları koruma görevini. Beni Kaynuka’nın eski lideri olan
Abdullah Ibn Selâm’a verdi. Silahlar, giyecekler ve ev eş­yaları kalelerden
getirilip bir yere yığıldı. Şarap ve maya­lanmış hurma suyu kavanozları teker
teker açıldı ve bo­şaltıldı.        
.   

Evs kabileleri
Peygamber (s.a.v.)’e bu eski müttefikle­rine de, Hazreç’in müttefiki olan
Kaynuka’hlara gösterdiği yumuşaklığı göstermesini rica eden bir haber
gönderdiler. Peygamber (s.a.v.). «Ey Evsliler, eğer onlar hakkındaki kararı
sizden birine bırakırsam bu sizi tatmin eder mi[4]»
dedi. Onlar da bu fikri kabul ettiler. Bunun üzerine Pey­gamber (s.av.) onları
yaraları henüz iyileşmemiş olan ve Mescid’de bir çadırda tedavi gören liderleri
Sa’d Ibn Mu-hz (r.)’a gönderdi. Peygamber (s.a.v.), onu daha sık ziyaret
odübümek için mescide yerleştirmişti. Rudeyfe adında­ki Eşlem’1 i bir kadın da
Sa’d’ın yarasını    tedavi ediyordu.

Kabilesinden birkaç
adam Sa’d’in yanına gittiler. Onu bir katıra bindirip kampa gittiler. Yolda
ona: «Müttefiklerimi­ze iyi davran, çünkü Allah’ın Rasulü seni onlara müsama­halı
davranman için kararı sana bıraktı.» Fakat Sa’d çok adaletli bir adamdı; Ömer
gibi o da Bedir esirlerini öldür­me taraftarıydı ve onların bu görüşü vahiy
tarafından des­teklenmişti. Bedir’de fidye karşılığı serbest bırakılanların
çoğu Uhud’da ve Hendek’te geri gelip onlara karşı savaş­mışlardı. Bu son
savaşta ise istilaya gelenlerin asıl gücü, sürgün edilen Beni Nadir’in
yardımlarından kaynaklanı­yordu. Eğer onlar sürgüne gönderilmek yerine
öldürülmüş olsalardı, Kureyş ordusu yarıya iner ve Beni Kurayza’Iılar da
anlaşmaya sadık kalırlardı. Bundan başka Sa’d (r.) kriz anında Beni Kureyza’ya
gönderilen elçilerden biriydi ve onların Müslümanların yenileceğine
inandıklarında na­sıl ihanet ettiklerini gözleri ile görmüştü. Eğer onlar hak­kında
sert bir karar alırsa bütün Evs’liler onu suçlayacak­tı. Fakat Sa’d (r.) bu tür
düşüncelere zaten Önem vermez­di. Yakında öleceğini hissettiği bu seferki
kararında ise bu tür kaygılar ondan tamamen uzaktı. Kabilesinden adam­ların
sözlerine kısaca şu karşılığı verdi: «Artık Sa’d’m, Al­lah katında, hiçbir
suçlunun suçuna önem vermeme zama­nı gelmiştir.»

Sa’d, güçlü yapılı,
yakışıklı ve heybetli bir adamdı. O kampa geldiğinde Peygamber (s.a.vJ:
«Başkanınıza saygı için ayağa kalkın» dedi. Onlar da ayağa kalktılar ve şöyle
dediler: «Ey Amr’ın babası, Allah’ın Rasulü seni mütte­fiklerimiz hakkında
karar vermek üzere görevlendirdi.-Sa’d (r.): «Peki, benim kararımın onlar
üzerindeki son hü­küm olacağına Allah’a yemin edip, O’na ahit verir misi­niz?»
dedi. «Evet» dediler. Sa’d Peygamber (s.a.v.)’e doğru bir göz atıp, adını
anmaksızın: «Bu, buradaki herkes için mi geçerli?» dedi. Peygamber  «Evet- dedi. «O hal­de» dedi Sa’d, «ben
erkeklerin Öldürülmesi, mallarm dağı­tılması, kadın Ve çocukların esir
alınmasına hüküm veriyorum»[5] Peygamber
(s.a.v.) ona: -Sen, yedi kat yüksek se­mada Allah’ın verdiği hükmün, aynısını
verdin» dedi.

Kadınlar ve çocuklar
şehre götürülüp yerleştirildiler. Erkekler ise kampta kaldılar ve geceyi Tevrat
okuyup bir­birlerine sabır ve dayanıklılık tavsiye ederek geçirdiler.
Sabahleyin Peygamber Is.a.v.) pazar yerinde dar, fakat uzun ve derin hendekler
açılmasını emretti. Toplam yedi-yuz kişi olan adamlar bazı kaynaklara göre
yediyüzden fazla, bazılarına göre ise daha az küçük gruplar halinde
gönderildiler. Her grup kendi mezarı olacak olan’ çukurun başına dfzildi. Daha
sonra Ali ve Zübeyr gibi Ashabın genç­leri hepsini birer kılıç darbesi ile
öldürdüler.

Huyay pazar yerine
doğru gönderildiğinde Peygam­ber (s.a.v.)’e döndü ve ona şöyle dedi: *Sana
karşı geldi­ğim için Kendimi suçlamıyorum. Allah’ı terkeden, aynı şekilde
terkedilecektir.» Daha sonra yahudilere dönerek: «Allah’ın emri yanlış olmaz,
bu Allah’ın kitabında Israil-oğullanna gönderdiği bir karar, bir hüküm ve
katliamdır» dedi. Çukurların yanına oturdu ve başı kesildi.

Son Öldürülenin başı
bir meşale ile kesildi. Daha sonra Zabir İbn Bata adındaki yaşlı yahudi,
hakkında karar ve­rilemediği için kadın ve çocukların olduğu eve yerleştirildi.
Ertesi sabah erkeklerin öldürüldüğü haberini alan kadın­lar, tüm şehri ağıt
sesleri ile ayağa kaldırdılar. Fakat yaşlı Zabır onları teskin etti ve şöyle
dedi: «Sessiz olun! Siz dün­ya kuruldu kurulalı îsraüoğullanndan esir alman ilk
ka-dinlar mısınız? Eğer erkekleriniz iyi olsaydı, sizi bu du­rumdan
kurtarırlardı. Siz kendinizi yahudi dinine verin, çünkü bu din üzere ölüp,
ahirette bu din üzere tekrar di-rilmeliyiz.»

Zabir en azılı İslâm
düşmanlarından biriydi ve çoğu kişiyi Peygamber (s.a.vJ’e karşı gelmeye o
teşvik etmişti. Fakat iç savaşlar sırasında, Sabit İbn Kays adındaki Haz-reç’li
bir adamın hayatını kurtarmıştı. Sabit bu borcunu ödeme amacıyla Peygamber
Cs.a.v.)’den Zabir’in yaşama­sına izin vermesini rica etti. Peygamber (s.a.v.);
«O se­nin» dedi. Fakat Sabit, Zabir’e bu durumu anlatınca O «Kansız ve çocuksuz
yaşlı bir adam hayatta ne yapar?» dedi. Bunun üzerine Sabit tekrar Peygamber
(s.a.v.) ‘e git­ti. O da ona Zabir’in karısını ve çocuklarını verdi. Fakat
Zabir bu kez de: «Hicaz’da hiç bir varlığı olmayan bir aile neyle geçinir?»
dedi. Sabit yine Peygamber (s.a.v.)’e gitti. Peygamber (s.a.v.) de ona Zabir’in
zırh ve silahlan dışın­daki bütün mallarını verdi. Fakat tüm arkadaşlarının Öl­dürülmüş
olması Zabir’i meşgul eden bir düşünce haline geldi. Sabit’e: «Senden olan
hakkıma dayanarak, Allah adı­na, senden beni de arkadaşlarımın yanına
göndermeni is­tiyorum. Onlar gittikten sonra benim için hayatın bir an­lamı
yok» dedi, İlk önceleri Sabit bunu kabul etmedi, fa­kat onun çok ciddi olduğunu
görünce onu da infaz yeri­ne götürdü ve Zübeyr (r.) onun başını kesti. Karısı,
ço­cukları serbest bırakıldı ve malları Sabit’in velayeti altın­da onlara iade
edildi.

Diğer kadın ve
çocuklar ise, mallarla birlikte kuşat­mada görev alan askerlere dağıtıldı. Bu
esirlerin çoğunu Hayber’deki soydaşları Beni Nadir, fidye verip kurtardılar.
Peygamber (s.a.v.)’e hisse olarak Reyhane adında, Na-dir’li Zeyd’in kızı olan
ve Kurayza’lı biri ile evlenmiş olan bir yahudi kadm düştü. Reyhane çok güzel
bir kadındı ve beş yıl sonra ölene dek Peygamber (s.a.v.)’in cariyesi ola­rak
kaldı. Peygamber {s.a.v.) ilk önceleri onu, Rifa’a’nm sığındığı teyzesi
Selma’nm yanma yerleştirdi. Reyhane ilk önceleri İslâm’a karşıydı, fakat Rifa’a
ve Beni Hedl’den Müslüman olan üç genç ona İslam’ı anlattılar. Bundan kı­sa bir
süre sonra üç gençten biri olan Se’lebe Peygamber (s.a.v.)’e geldi ve
Reyhane’nin Müslüman olduğu haberini verdi. Bunun üzerine Peygamber
(s.a.v.)  çok sevindi. Peygamber (s.a.v.)
ona gitti ve onu serbest bırakıp evlenme teklif etti. Fakat Reyhane (r.): «Ey
Allah’ın Rasulü, beni kendi himayende bırak; bu benim için de, senin için de
daha kolay»  dedi.

 

 



[1] I. I. 684

[2] Bkz. Bölüm: 48

[3] W. 5ğ7.

 

[4] I. I. 136

[5] Sad’ın karan tamamen onların ihanet suçuna
dayanıyordu. Fakat bu karar, yahudi kanunlarında varolan, ihanetle suçlanmasa
bile kuşatılan bir şehir halkının öldürülmesi kanunu­na uyuyo/du -Rabbimz Alah,
size onu verdiğinde, oradaki Kıtım erkeklori kılıçtan, geçirin: fakat
kadınları, küçükleri, hayvanları ve âhirdeki bütün herşeyi kendinize alın.»
(Eski ^hit, Bes’r.ci Kitap: 20:12).

 

İlgili Makaleler