Diyanet İslam Ansiklopedisi

DİYANET ANSİKLOPEDİSİ MUHAMMED MADDESİ Hz Muhammed

G) Türk Mûsikisi.

Hz. Muhammed’in hayatındaki pek çok örnek onun ses güzelliğine ilgi duyduğunu, özellikle Kur’an ve ezan okurken seslerini daha güzel kul­lanmaları hususunda ashabını teşvik et­tiğini göstermektedir. Hicretten sonra ashaptan Abdullah b. Zeyd b. Sa’lebe rü­yasında kendisine öğretilen ezan metni­ni okuyunca Resûlullah’m bu metnin sesi güzel olan Bilâl-i Habeşî’ye öğretilmesini istediği bilinmektedir. Ayrıca Bilâl’ın ha­yatı boyunca Hz. Peygamber’in müezzini olarak hizmet etmesi ve Resûlullah’m za­man zaman ona, “Haydi Bilâl, namaz için ezan oku da bizi ferahlat” demesi [807] Resûl-i Ekrem’in bu konudaki hassasiyetini ortaya koymakta­dır. Allah Teâlâ’nın, güzel sesli bir pey­gamberin sesini Kur’an ile güzelleştire-rek yüksek sesle okumasından hoşnut ol­duğu kadar hiçbir şeyden hoşnut olmadı­ğını belirten Resûlullah [808] bir defasında Ebû Mûsâ el-Eş’arrnin okuduğu Kur’an’ı din­leyince ona şöyle söylemiştir: “Sana Dâvûd aleyhisselâma verilen mizmârlardan biri verilmiştir. Ebû Musa’nın bu hadisin bir başka rivayetinde yer alan, “Yâ Resûlellah! Kıraatimi dinle­diğinizi bilseydim tilâvetimi daha güzel nağmelerle süslemek için gayret gösterir­dim” sözüne de [809] itiraz etmemişti. Hadisteki “mizmâr” ke­limesine sözlükler “nefesli bir mûsiki ale­tinin ismi” yanında “nağme, terennüm, güzel ses” anlamını da vermektedir.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra müslümanlar ona olan hasretlerini, sev­gilerini manzum ve mensur eserlerde ifa­de etmeye çalışmışlardır. Bunlardan man­zum olanlar, çeşitli İslâm ülkeleri yanında bilhassa Osmanlı kültür ve medeniyetin­de özel şekil, tarz ve tavırları sebebiyle ay­rı ayrı adlar almıştır. Bu şiirler, tasavvuf! hayatın ve tarikatların tesiriyle zenginle­şen dinî pratiklerin şekillendirdiği mûsiki

eserlerinin ana malzemesini oluşturmuş­tur. Esas teması Allah ve Hz. Muhammed sevgisi üzerine yoğunlaşan, cami ve tek­ke (tasavvuf) mûsikisi olarak iki türde ince­lenen Türk dinî mûsikisinde konuyla ilgili eserler önemli bir yekûn tutmaktadır. Bunlar Türk dinî mûsikisinin en güzel ör­nekleri olarak günümüze kadar okun­muştur.

1. Salâ(salât, salavat). Hz. Muhammed’e Allah’tan rahmet dilemek, onu ve aile fert­lerini hürmetle anmak, ona sığınmak, şe­faatini talep etmek maksadıyla yazılmış dua cümleleriyle sevgi ve övgü ifade eden sözlerin besteli veya serbest şekilde okunduğu dinî mûsiki formudur. Güfte­leri Arapça olan salaların icrası “sala ver­mek, salavat getirmek” şeklinde de anılır. Salalar bazan birlikte (cumhur), bazan da tek kişi olarak cami ve minarelerde mü­ezzin, tekkelerde zâkir tarafından oku­nur. Ayrıca çeşitli dinî-tasavvufî toplan­tılarda zaman zaman sala verildiği bilin­mektedir. Salaların sabah salası, cenaze salası, cuma ve bayram salası, salât-ı üm-miyye, salât-ı kemâliyyeve salât-ı münci-ye gibi çeşitleri vardır.

2. Na’t. Resûl-i Ek­rem’i methetmek, ondan şefaat dilemek, onun güzel vasıflarını anmak ve anlatmak amacıyla kaleme alınmış eserlerin okun­duğu formun adıdır. Güfteleri, daha çok mutasavvıf şairlerin Türkçe ve Arapça’nın yanı sıra Farsça yazılmış manzumelerin­den seçilmiştir. Cami ve tekke na’tları ola­rak ikiye ayrılan bu eserler camilerde na­mazdan önce, tekkelerde zikrin başında veya zikir aralarında okunur.

3. Mevlid. Hz. Muhammed’in doğumu, hayatının çe­şitli safhaları, mucizeleri ve vefatını konu alan manzumelerdir. Türk dinî mûsiki­sinde en tanınmış mevlid Süleyman Çe-lebi’nin Vesîletü’n-necât adını taşıyan eseridir. Mevlidin başta mevlid kandiliyle diğer kandiller olmak üzere din büyükleri­ni anma, ölüm, doğum, hac ibadetini ye­rine getirme, evlenme vb. olaylar vesile­siyle camilerde veya başka bir mekânda düzenlenen dinî toplantılarda okunması yaygın âdet haline gelmiştir. XIX. yüzyı­lın sonuna kadar belirli bestelerle okunan Süleyman Çelebi mevlidinin bestesi daha sonra unutulmuştur. Günümüzde bahir­ler muayyen bir makam sırası takip edile­rek irticalen okunmaktadır.

4. Mi’râciyye. Resûl-i Ekrem’in mi’racını anlatan man­zumeler arasında Kutbünnâyî Osman De-de’nin mesnevi şeklinde kaleme alarak bestelediği eserinin ayrı bir yeri vardır. Türk mûsikisinin günümüzdeki en muh­teşem örneği kabul edilen bu mi’râciyye genellikle mi’rac kandilinde veya ertesi günü cami ve tekkelerde okunur.

5. Tev-şîh. Mevlid ve mi’râciyye bahirleri arasın­da okunmak üzere bestelenmiş, Hz. Mu-hammed’i öven veya onun herhangi bir özelliğini konu alan manzum eserlerdir. İlâhilere göre daha sanatlı olan ve genel­likle büyük usullerle ölçülen tevşîhlerin çoğu Türkçe ise de bazı Arapça ve Farsça Örneklere de rastlanmaktadır.

6. İlâhi. Dinî-tasavvuf! muhtevalı, Allah ve Pey­gamber sevgisini dile getiren manzume­lerin Türk mûsikisi makam ve usulleriyle bestelenmiş şeklidir. Tfekke ve cami ilâhi­leri diye ikiye ayrılan bu eserler tekkede zikirler esnasında, camide çeşitli ibadet­ler arasında veya değişik dinî toplantılar­da icra edilmektedir. Eskiden hicrî ayların her biri için bestelenmiş ilâhiler vardı. Mevlid ayları denilen rebîülevvel ve rebî-ülâhirde okunan tevşîh ve na’tlar yanın­da güftelerinde Hz. Peygamber’in çeşitli özellikleri anlatılan ilâhilerin okunması da yaygın bir âdetti. Ayrıca tekkelerde zikir esnasında okunan, Türk mûsikisi makam­larıyla bestelenmiş, sözleri Arapça olan şuğullerin, ramazanlarda minarelerde okunan temcîdlerin birçoğu da Hz. Pey-gamber’i konu edinmiştir. Zâkiri Hasan Efendi’nin, “Şefîu’I-halkı fi’1-mahşer / Muhammed sâhibü’l-minber” beytiyle baş­layan pençgâh bestesi çok tanınmış ör­neklerdendir.

7. Kaside. Allah ve Hz. Mu-hammed hakkındaki övgülerden, din bü­yüklerinden, onlara gösterilmesi gereken saygıdan ve tasavvufî meselelerden bah­seden şiirlerin bir kişi tarafından bir ma­kam veya makamlar çerçevesinde irtica­len okunan şeklidir. Cami ve tekkelerde icra edilen kasidelerin en sevilenleri Hz. Peygamberle alâkalı güftelere sahip ör­neklerdir. Bunlardan başka daha çok Hz. Muhammed’İn anne ve babasının özellik­lerini konu alan regâibiyyelerle Süleyman Çelebi’nin Meviid’inden sonra halk ara­sında büyük rağbet gören ve özellikle ca-

milerde “Muhammediyehan” denilen ha­fızlar tarafından okunan Yazıcıoğlu Meh-med Efendi’nin Muhammediyye’sinden de söz etmek gerekir.

Bibliyografya :

Buhârî, “Fezâ’nü’l-Kufân”, 19, 31,”Tevhîd”, 32; Müslim, “Müsâfirîn”, 232-234; Ebû Dâvûd. “Edeb”, 78; Beyhaki, es-Sünenü’ş-şuğrâ (nşr. M. Ziyâürrahmanel-A’zamî), Medine 1410/1989, I, 560; a.mlf.. Şu’abû’l-tmân (nşr. M. Saîd b. BesyûnîZağlûl), Beyrut 1410/1990, II, 389; Sa­dettin Nüzhet Ergun. Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1942-43, I, 12-13, 25, 119, 122, 125; 11,401, 404, 654-656; Subhİ Ezgi, Türk Musiki­si Klâsiklerinden Temcit-Na’t-Salat-Durak, İs­tanbul 1945, s. 11-26; a.mlf., Nazarî-AmeÜ Türk Musikisi, İstanbul, ts., III, 54-59, 63-66, 76-79, 85, 102-143; Nuri Özcan, OnSekizincİ Asırda Osmanlılarda Dînî Mûsiki (doktora te­zi, 1982], Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 15-18, 21-31, 38-46; a.mlf.. “Bayram Salası”, DİA, V, 268-269; a.mlf. – Mustafa Uzun, “Cenaze Sa­lası”, a.e., VII, 358-359; Mustafa Uzun. “Os­manlı’ nın Gür Nefesi: Türk Dinî-Tasavvufî Edebiyatında İlâhi”, Osmanlı, Ankara 1999, IX, 591; Halil Can, “Dinî Türk Musikisi Antolo­jisi (Lügati)”. MM, sy. 217 (1966), s. 14; sy. 218 (1966), s. 57; sy. 220 (1966), s. 119-121; sy. 222(1966), s. 198; sy. 226 (1967], s. 19; a.mlf., “Dinî Musiki”, a.e., sy. 291 (1974). s. 15; sy. 292 (1974), s. 23-24; sy. 293 (1974), s. 17-20; sy. 296 [1974], s. 22-23; sy. 297 (1974), s. 24-27; sy. 300 (1974), s. 25-28; sy. 308 (1975), s. 23-24; Pakalın, III, 22; İsmail Hakkı Özkan, “Ka­side (Mûsiki)”, DM, XXIV, 566.

V. Literatür

Önceki sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14Sonraki sayfa