Diyanet İslam Ansiklopedisi

DİYANET ANSİKLOPEDİSİ MUHAMMED MADDESİ Hz Muhammed

B) Arap Edebiyatı.

Asr-ı saadetten iti­baren günümüze kadar Hz. Peygamber hakkında kaside, mersiye, mevlid, hilye, şemail vb. türlerde pek çok yazı kaleme alınmıştır. Bunlarda, “Hıristiyanların Mer­yem oğlu îsâ’yı aşırı derecede övdüğü gibi beni de övmeye kalkışmayın” mealindeki hadise [632] genelde riayet edilmiş, aşırılık­lar ulemâ tarafından eleştirilmiştir. Şiir­lerin giriş bölümünde mecazi aşk ve ka­dın tasviri edebe uygun bulunmamış, bu­nun yerine hayalî sevgilinin özlem ve hicra­nı dile getirilmiş ve Resûluüah’ın anılarını barındıran yerlere duyulan hasret ifade edilmiştir. Çok sayıda şair Bûnet Sü’âd ve Muhammed b. Saîd el-Bûsîrî’ye ait Ka-şîdetü’l-bürde ve eî-Kaşîdetü’1-hem-zj’yye’si gibi kasidelere taştîr ve tahmîs yoluyla bir nevi ilaveli nazireler ortaya koy­muştur. Hz. Peygamber için söylenen şi­irlerin ilki muhtemelen amcası Ebû Tâ-lib’in “Lâmiyye”sidir. Ebû Tâlib yeğenini darda kalanların sığındığı, güvenilen, ma­sum, halim, reşîd, âdil nitelikleriyle öv­müştür.[633] Onun peygamberliğini müjdeleyen kâhin şiirle­riyle cinlerden ve hatiften geldiği kabul edilen şiirler de zamanımıza ulaşmıştır. Resûl-i Ekrem’in amcası Hamza müslü-man olduğunda söylediği dizelerde onu seçkin ve saygın vasıflarıyla övmüş, ken­disini savunacağını vaad etmiştir.[634] Hz. Peygamber ve gazveleriyle ilgili şiirleri bulunan veya ken­disine nisbet edilen Ebû Bekir’in hicret sırasında sığındıkları Sevr mağarasını ve Sürâka olayını anlattığı “Râiyye”, Hz. Ömer’in İslâmiyet’i benimsemesinden sonra söylediği “Râiyye”, Ebû Süfyân’ın İslâm’a girişi esnasında Resûi-i Ekrem’i övdüğü “Dâliyye” zikredilecek diğer şiir­lerden bazılarıdır.[635] Câhiliye dönemi kâhinlerinden sa-hâbîSevâd b. Kârib el-Ezdî, “Bâiyye”sin-de Hz. Peygamber’i verdiği gaybî haber­lerin doğruluğuna güvenilen kimse, nebi­lerin en yücesi ve Allah’a götüren vesile diye övmüştür.[636] Resûlullah’ın amcası Abbas’a nis­bet edilen “Kâfiyye”de gayb haberlerin­den ve peygamberin mahlûkatın ilki oldu­ğundan söz edümektedir.[637] Bu fikir sonraki asırlarda geniş ölçüde iş­lenmiş, özellikle Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Bûsîrî ile doruk noktasına ulaşmıştır. Küleyb b. Esed el-Hadramî, methiyesinde eskilerin ve önceki peygamberlerin Hz. Muhammed’d en haber verdiğini söyle­miş, o da şairin başını okşamıştır.[638]

Kâ’b b. Mâlik, Mekke’nin fethinden ön­ce İslâm’a ve Hz. Peygamber’e yöneltilen hicivlere cevap vermiş ve Resûlullah’ın takdirini kazanmıştır.[639] Ayrıca “Fâiyye”sinde Resûl-i Ek­rem’i ahlâkî erdemleriyle övmüş olup “Hemziyye” ve “Mîmiyye”si Bedir, “Ayniy-ye”si Uhud Gazvesi’yle ilgilidir.[640] Abdullah b. Revâha da müşrik şairlere karşı İslâm’ı ve Hz. Peygamber’i müdafaa etmiştir. Onun “Râiyye”si abartı, haşiv ve tekrarlardan uzak olan övgü türünün ve hüsn-i tehal-lus sanatının güzel örneklerindendir.[641] Bu anlayış diğer İslâm şairleri­nin de temel niteliği sayılır.

Hassan b. Sabit, İslâm’ı ve Hz. Peygam­ber’i savunmak için çok sayıda şiir kaleme almıştır. Onun, Kâ’b b. Züheyr’İn hicviye­lerinden sonra bu türde şiirler söyleme­ye başladığı sanılmaktadır. Hassan coş­kulu bir üslûpla Peygamber’in fizikî ve ruhî portresini anlatmıştır. Temîm heyeti şairi Zibrikân b. Bedr’in “Ayniyye”sine mukabele olan “Ayniyye” bu konuda en güzel kasidelerden biridir.[642] Mek­ke’nin fethinden önce Resûl-i Ekrem’i hicvetmiş olan Ebû Süfyân’a cevap olarak yazdığı “Hemziyye” ile [643] Peygamber ve ashabı­nın övgüsüne dair üç “Dâliyye”si de [644] önemli şürlerindendir. Abbas b. Mirdâs. Hz. Peygamber için nazmetti-ği kasidelerinde medihle fahri bir arada kullanmıştır. Mukaddimesiz-nesîbsİz öv­güye başlayan şiirlerinden “Kâfiyye”, “Râ­iyye” ve “Mîmiyye”siyle bir kıtası zamanı­mıza ulaşmıştır.[645] 9 (630) yılın­da Resûl-i Ekrem’in huzuruna birçok elçi heyeti gelmiştir; bunlar Resûlullah’ı yüce sıfatlarla övmüştür. Ünlü muallaka şairi Meymûn b. Kays el-A’şâ’ya ait olan veya ona nisbet edilen yirmi dört beyitlik “Dâ­liyye” de Hz. Peygamber ve daveti hakkın­da kaleme alınmış ilk seçkin şiirlerdendir.

Resûl-i Ekrem’e hayattayken takdim edilmiş en mükemmel övgü şiiri Kâ’b b. Züheyr’in kasidesidir. Kâ’b, kardeşi Bü-ceyr’in müslüman olması üzerine onu ve Hz. Peygamber’i hicveden bir şiir yazmış [646] bu sebeple Resulullah onun cezalandırılmasını istemiştir. Ancak daha son­ra Peygamber’den özür dileyerek müslü­man olmuş ve kasidesini okumuştur. Ka­sideyi çok beğenen Resulullah, Yemen’-den gelen hırkasını (bürde) çıkarıp Kâ’b’ın omuzlarına koyarak onu ödüllendirmiş, bundan dolayı şiir Kaşîdetü’l-bürde adıy­la meşhur olmuştur.

Hz. Peygamber’e dair methiyelerin ilk mensur örneği Ümmü Ma’bed’e ait me­tindir.[647] Hicret sırasında Resûl-i Ekrem’i ça­dırında misafir eden bu kadın Peygam­ber’/ o esnada çadırda bulunmayan ko­casına anlatmış [648] ve o anda hatiften onu öven bir şiir işitilmiş. Has­san b. Sabit bu şiire nazire yazmıştır.[649] Hz. Ali’nin bazı hut­belerinde Resûlullah’la ilgili sözleri de ilk mensur övgü örneklerindendir. Bir hut­besinde onun peygamberliğinin kadîm ol­duğunu, nesilden nesile geçerek kendi­sine intikal ettiğini söylemiş [650] bu fikir nûr-ı Muhamme-dî nazariyesi olarak bazı mutasavvıfların şiirlerinde geniş ölçüde işlenmiştir.

Emevîler devrinde bazı şairler Resûl-i Ekrem’le nesep ilgisi olmadığı halde ona mensup olmakla iftihar etmiştir. Hz. Ömer’in neslinden gelen Osman b. Utbe ile Osman b. Vâkıd bunlardandır.[651] Bu dönemde Hâşimî(Ale­vî) şairlerinin Resulullah ve Ehl-i beyt’i İle iftihar etmesi ileri boyutlara ulaşmıştır. Yine bu devirde fetihler sebebiyle uzak bölgelere dağılmış bulunan şairler tara­fından Hicaz. Medine. Peygamber ve Rav-za-i Mutahhara özlemi dile getirilmiş, sonraki devirlerde bunlara duyulan özlem bir şiir teması haline gelmiştir.

Hz. Ali’ye nisbet edilen bazı hutbelerde Resûl-i Ekrem’in methinden Âl-i beyt’in methine intikal edilmesi sebebiyle [652] Şiî şairlerinde Peygamber’in Övülmesi ya­nında Ehl-i beyt’in övülmesi de gelenek halini almıştır. Ali’nin hakkı olarak görü­len hilâfetin ona verilmemesi, kendisiyle oğlu Hüseyin’in şehid edilmesi Ehl-i beyt’e dair methiye ve mersiyelerin gelişmesini hızlandırmış, neticede Resûlullah’ın met­hi ailenin atası olması dolayısıyla sözü edi­len bir konu haline gelmiştir. Böylece Ehl-i beyt taraftan şairler akımı ortaya çıkmış ve günümüze kadar devam etmiştir. Bili­nen en eski Ehl-i beyt övgüsü görüşen şairHz. Peygamber’! ve Ehl-i beyt’i Öven kasidesini yazmıştır.[653] Kümeyt el-Esedî, “Hâşimiyyât” adını ver­diği kasideleriyle Ehl-i beyt sevgisini de­rinleştirmiştir. Hâşimiyyât içinde iki “Bâ-iyye” ve bir “Lâmiyye” ile “Mîmiyye” en Önemli kasidelerdir.[654] Resûl-i Ekrem’e övgü vesilesiyle Ehl-i beyt’i de öven, kendileri­ne yapılan zulümleri dile getiren şairler oldukça fazladır. Bunların arasında Ebü’l-Atâhiye, Di”bilel-Huzâî [655] Şerif er-Radî ve Mih-yâr ed-Deylemî’yi zikretmek mümkündür. Fatımî ve Eyyûbî devirlerinde halifeler ve Ehl-i beyt için yazılan övgülerde genellikle Hz. Peygamber bilvesile söz konusu edil­miş, kutsal yerlere Özlem şiirleri gelişmiş­tir. Melikü’n-nühât Ebû Nizâr Hasan b. Sâfî’nin birkaç kasidesi. Bahâeddin İb-nü’s-Sââtî’ninBtmef Sü’âd’a naziresi, İb-nü’d-Dehhân’ın Resûlullah’ın kabrini ziya­ret özlemini dile getirdiği kasidesi, Ebü’l-Haccâc el-Belevî’nin Hz. Peygamber’i bü­tün sevgilerin ve varlıkların hulâsası ola­rak vasfettiği “Sîniyye”si [656] Zemahşerî ve Ebû Verdî’nin Bâ­net Süâd nazireleri [657] bu döneme ait eserler­dendir. Ayrıca Zemahşerî’nin elli üç be-yitlik bir “Râiyye”si vardır.[658]

Endülüs ve Mağrib şairlerinin eserlerin­de Şia ve Ehl-i beyt izlerine pek rastlan­maz, ancak tasavvuf! izler görülür. Başta Medine ve Ravza-i Mutahhara olmak üze­re kutsal makamlara duyulan hasret, Hz. Peygamber’in sıfat ve menkıbelerinin an­latılması ortak konuların başında yer alır. İbn Habîb es-Sülemî [659] ve Muhammed b. Abdullah İbn Lübb’ün [660]  şiirleri, İbnü’l-Arîf’in “el-Kasîdetü’l-Hâiyye”si [661] bun­lardan bazılarıdır. Mağribli Mâliki fakihi ve şair Ebû Muhammed Abdullah b. Ebû Ze-keriyyâ eş-Şukrâtısî et-Tevzerî, el-İcîâm bi-mıfcizâti’n-nebiyyi aleyhi’s-selöm adını verdiği eserini Hz. Peygamber’in kabrinin karşısında yazdığı bir “Lâmiyye” ile bitirmiştir. Şukrâtısî bu manzumesiyle sonraki asırlarda sîreti nazım halinde an­latanlara öncülük etmiştir.

Her kasidesi yirmi beyitten oluşan, be­yitleri alfabe sırasına göre ayrı harflerle başlayan yirmi dokuz kaside ve kafiyeleri farklı olan “işrîniyyât” türü Peygamber övgülerine de uygulanmıştır. Ebû Zeyd Abdurrahman b. Yahleften b. Ahmed el-Fâzâzî bu türün öncülerindendir.[662] Berberi asıllı Mâlekalı şair İbnü’l-Murahhal. el-Mucaşşerâtü’l-lüzû-miyye’sinde lüzûm-ı mâ lâ yelzem sana­tını icra etmiştir. Muhammed Şerrâf el-Endelüsî’nin Bânet Sü^âd nazîresi. Lisâ-nüddin İbnü’l-Hatîb’in altı kasidesi ile bir kıtası, Ahmed b. Muhammed el-Makka-rî’nin na’l-i şerifi konu alan manzumesi, iki kaside ve tahmisi, Ebû Hayyân el-En-delüsî’nin Bânet Sü’âd nazîresi, Endü­lüs ve Mağrib’de Resûl-i Ekrem’in met­hine dair yazılmış başlıca eserlerdendir.

VII. (XIII.) yüzyılda Peygamber kaside­leri, Ebû Zekeriyyâ Cemâleddin Yahya b. Yûsuf es-Sarsari ve Muhammed b. Saîd el-Bûsîrî’nin eserleriyle doruk noktasına ulaşırken bu hususta tasavvufî akım da açık biçimde ortaya konulmuştur. Şiirle­rinde nûr-ı Muhammedi’nin bütün mah-lûkattan önce yaratıldığı, onun nurunun peygamberden peygambere intikal ede­rek kendisine ulaştığı düşüncesi geniş olarak yer almıştır. Bağdat’ın Moğollar ta­rafından işgali sırasında katledilen Yah­ya b. Yûsuf es-Sarsarî Arap edebiyatında peygamber methi konusunda tanınmış üç büyük şairin ilkidir.[663] İbn Ke-sîr onun şiirlerinin tamamının peygam­berlerin methine dair olduğunu, Resûl-i Ekrem için nazmettiği kasidelerin yirmi cilde ulaştığını kaydeder.[664] Sarsarî. Yûsuf b. İsmail en-Nebhânî’nin antolojisinde 3068 bey-tiyle en fazla kasidesi olan şair konumun­dadır.

Muhammed b. Saîd el-Bûsîrî’nin Pey­gamber methine dair en tanınmış eseri Kaşîdetü’l-bürde’dır. Onun, eserini ha­yatının sonlarına doğru felç geçirdiği sı­rada yazdığı ve kasidenin bereketiyle şifa bulduğu kaydedilir. Bu sebeple kaside, Kâ’b b. Züheyr’in Kaşîdetü’l-bürde’sın-den ayrılması için Osmanlı kültüründe Kaşîdetü’l-bür’e şifa kasidesi adıyla da tanınır. Bunun kadar meşhur olmamakla birlikte Bûsîri’nin en büyük eseri el~Ka-şîdetü ‘1-hemziyye’sidir. 455 beyitlik ka­side bir siyer mahiyetindedir. Bunların dı­şında Kâ’b b. Züheyr’in kasidesine nazîre olarak yazdığı “Zuhrü’1-meâd fî vezni Bâ­net Süâd” ile üç “Bâ-iyye”si “Hâiyye”siyle iki “Dâliyye”si ve “el-Lâmiyye ffl-medâihi’n-nebeviyye, el-Lâmiyyetü’1-ûlâ,[665] “el-Kasîdetü’l-Mudariy-ye fi’s-salâti alâ hayri’l-beriyye [666] ve “el-Kasîdetü’1-hâiyye madıyla evrâd olarak okunmak için nazmedilmiş kasideleri mevcuttur.

Abdürrahîm b. Ahmed el-Buraî el-Ye-menî’nin el-Kaşîdetü’l-mîmiyye’s\ ile Bûsîrî’nin Kaşîdeîü’l-bürde’si arasında benzerlikler vardır. Yalın bir üslûpla yazı­lan kasidede nûr-ı Muhammedi fikri işlen­miştir. Zamanımıza ulaşabilen şiirlerinin çoğu Peygamber methine dair olan Bu-raî’nin bir mevlidi de bulunmaktadır. Şa­ir bazı dizelerinde Resûl-i Ekrem’i beşer üstü sıfatlarla övmesi yüzünden eleştiril­miştir. Nebhânî antolojisinde onun 1029 beyte ulaşan çok sayıda kasidesine yer vermiştir. Bu devirde sûfî şair Emînüddin Ali b. Osman el-Erbîlî de el-Kaşîdetü’l-/dhire’siyle sûfî akımın Önemli temsilcilerindendir.

Peygamber övgüsü konusunda VII. (XIII.) yüzyılın önemli temsilcilerinden bi­ri de Ebû Abdullah Mecdüddin Muham­med b. Ebû Bekir el-Vitrî el-Bağdâdî olup 661 (1263) yılında tamamladığı el-Ka-şâ’idü’l-vitriyyât’ ile (vitriyye) yeni bir edebî türün öncülerinden sayılmıştır. Onun her kasidesi tekli sayı (vitr) olarak yirmi bir beyitten oluşmuş ve yirmi do­kuz kasideden teşekkül etmiştir. Eser Beyrut(1910), Kahire(1324, 1344), Fas (1310, 1321) ve Bombay’da basılmış, üzerine birçok tahmis ve şerh yazılmıştır.[667] İbn Ebü’l-Hadîd dees-Seb’u’l-‘alevİyyât’i ile [668] bu sahanın Önemli temsilcilerindendir. 611’de (1214) Medâin’de nazmedilen ve yedi uzun kasideden oluşan bu eserde Hz. Peygamber ve Ehl-i beyt’i ile Abbasî Halifesi Nasır- Lidînillâh övülmüş, ayrıca Hz. Ali’ye insan üstü nitelikler atfedilmiş-tir. Eser üzerine birçok şerh yazılmıştır.[669]

VIII. (XIV.) yüzyılın en büyük temsilcile­rinden Şehâbeddin Mahmûd el-Halebî, Ehne’I-menâ’ih fî esne’l-medâ^ih [670] ve Menâzilü’l-ahbâb ve me-nâzihü’î-elbâb{nşr. AbdürrahîmMuham-med Abdürrahîm, Kahire 1989) adıyla iki divan hazırlamış olup Nebhânî’nin anto­lojisinde en fazla kasidesi bulunanlar ara­sında Sarsarî’den sonra gelir. İbn Seyyi-dünnâs’ın Bânet Sücod nazîresiyle “Tâiy-ye” ve el-Kaşîdetü’l-‘ayniyye’sı vardır.[671] AyrıcaMinehu’1-mi-daft’ında sahabenin Hz. Pey-gamber’e dair şiirlerini derlemiştir. Büş-ra’1-lebîb bi~zikra’i-habîb adını verdiği eseri [672] Resûlullah için yazılan ka­sidelerle şerhlerine dairdir. Peygamber’-le ilgili birçok kaside yazmış olan İbn Nü-bâte el-Mısrî’nin altı kasidesi önemlidir.[673] Yoğun edebî sanatlara yer verilen kasidelerin nesîblerinde nübüvvet kavramıyla bağ­daşmayan bazı ifadeler görülür. Burhâ-neddin el-KIrâtî de ei-Kaşîdetü’İ-hem-zi’yye’si [674] Bânet Sü’âd’a nazîre olan “Lâmiyye”si [675] ve Kct-şîde fîmedhi’n-rıebis\y\e [676] bu alanda önemli bir şairdir.

VIII. (XIV.) yüzyılda Peygamber methi­yeleri konusunda tekellüflü eserlerin ve­rildiği bir devreye girilmiştir. Bûsîrî’nin Kaşîdetü’l-bürde’slnden ilham alınmak­la birlikte onun tekellüflü sakim bir taklidi olarak ortaya konan ve “bedîiyye” adı ve­rilen bu medih türü çeşitli şartlarla kayıt­lıdır. Kaşîdetü ‘1-bürde ise her beyitte en az bir bedîî sanat İcrası şartını taşımadığı için bedîiyye türünden sayılmaz. Bu şart­ların tamamını, el-Kâfiyeiü’i-bedfiyye adını verdiği ve 151 bedîî sanat icra ettiği 14S beyitlik bedîiyyesiyle Safiyyüddin el-Hillî gerçekleştirdiğinden türün gerçek anlamda öncüsü kabul edilmiştir. XIV. (XX.) yüzyılın başlarına kadar 100’ün üze­rinde bedîiyye yazılmış, daha sonra şiir sanatında meydana gelen anlayış deği­şikliği sebebiyle terkedilmiştir İbn Hicce’nin kendi bedîiyyesine şerh olarak hazırladığı Hizânetü’l-edeb”\ türle ilgili zengin örnekler içeren bir ede­biyat hazinesidir. Bedîiyye müelliflerinden Şa’bân el-Âsârî, en büyüğü400 beyit olan ve 240 edebî sanat içeren üç manzume kaleme almıştır. İslâm edebiyatından et­kilenen hıristiyan nâzımlar da XII. (XVIII.) yüzyıldan itibaren Hz. îsâ İçin bedîiyyeler yazmışlardır.

IX. (XV.) yüzyılda Resûl-İ Ekrem’le ilgili şiir yazanların başında Şemseddin Mu-hammed b. Hasan en-Nevâcî, Abdülke-rîm b. Dırgâm et-Tarâifîve İbn Hacer el-Askalânî gelir. Nebhânî, antolojisinde İbn Hacer’in yedi kasidesine yer vermiştir. İb-nü’l-Cezerî, Zâtü’ş-şifâ fî sîreti’n-nebiy-yi’J-Muştafâ adlı eserinde halifeleriyle birlikte Hz. Peygamber’in sîretini nazma çekmiştir. X. (XVI.) yüzyılda “Hemziyye”si [677] ve Fethu’I-mübîn fî medhi şefFi’î-müz-nibîn’ı ile [678] Abdülazîz b. Ali el-Mekkî ez-Zem-zemî; “Dâliyye, Tâiyye, Ayniyye, Kâfiyye, Lâmiyye [679] ve “Mî-miyye” kasideleriyle Alâeddin b. Melik el-Hamevî; “Bâiyye, Dâliyye, Râiyye, Fâiyye, Lâmiyye, Mîmiyye” gibi kasideleriyle Ebü’l-Mekârim [680] el-Bekrî peygamber methine dair eser ve­renlerin başlicalarıdır [681] XI. (XVII.) yüzyılda, Râ’iku’î’âdâb fî medhi seyyidi’l-cArab adlı müstakil divanı [682] “Mîmiyye”si ve “Nûniyye”sİ ile [683] Şehâbeddin İbn Ma’tûk el-Mûsevî; “Tâiyye, Hâiyye, Hâiyye, Râiy­ye”, iki “Zâiyye” ve “Nûniyye” kasideleriyle Muhammed es-Sâlihî el-Hilâlî ed-Dımaş-kî; tanınmış “Dâliyye”siyle Abdullah el-Hicâzî el-Halebî; “Maksûre”si ve “Kâfiy-ye”siyle Şehâbeddin el-Hafâcîve Kaşîde fî medhi’n-nebî [684] “Hâiyye” ve “Ayniy­ye” kasideleriyle İbnü”n-Nehhâs el-Mede-nî sayılabilir.[685]

XII (XVIII) ve XIII. (XIX,) yüzyıllarda eser verenler arasında Bânet Sücâd nazîresi, Buraî’nin kasidesine ve İbnü’l-Arif in şii­rine tahmîsleri, İbnü’I-Fânz’ın kasidesine taştîri, bazı müveşşahları ve birçok şiiriy­le Abdülganî en-Nablusî ve özellikle Yû­sufb. İsmail en-Nebhânî anılmalıdır. Neb­hânî’nin bu alanda telif ve derleme ola­rak meydana getirdiği başlıca eserleri şunlardır: en-Nazmü’i-bedf fîmevli-di’ş-şef? [686] et-Taybetü’l-ğarra1 fî medhi seyyidi’l-enbiyâ’ [687] Scfâdetü’l-mecâd fîmuvâze-neti Bânet Sü’âd Kaşîde-tü’1-kavli’l-hak fî medhi seyyidi’1-haik [688] Kaşâ’idü’s-sâbikati’1-ci-yâd fî medhi seyyidi’1-Hbâd eî-Mecmûtatii’n-nebhûniyye fi’l-medâ^ihi’n-nebeviyye 1-el-‘Uküdü’l-lü’Iü’iyye fi’l-medâ3ihi’l-Muhammediyye [689] Dîvânü’1-Medâ’ihi’n-nebeviyye.[690] Nebhânî, eî-Mecmû’atü’n-Neb-hârıiyye fi’İ-medâ’ihi’n-nebeviyye ad­lı dört ciltlik eserinde başlangıçtan XIV. (XX.) yüzyıla kadar kaleme alınan peygam­ber övgülerinden yaptığı seçmeleri top­lamıştır. Bu antolojide otuz dokuz sahâ-bîye ait 461 beyitle 213 şaire ait 25.066 beyit bulunmaktadır. İbn Seyyidünnâs, Minahu’l-midah adlı antolojisinde on ikisi kadın olmak üzere 198 sahâbînin öv­gü ve mersiyesine yer vermiştir.

Mevlid türü manzumelerin de Peygam­ber methiyeleri arasında önemli bir yeri vardır. Bu manzumeler Resûlullah’ın gü­zel ahlâk, sıfat ve erdemleriyle övülmesi açısından bir medih çeşidi olduğu gibi onun hayatını, vefatını, mucizelerini an-latmalan sebebiyle birer muhtasar siyer mahiyetindedir. Vefat edenin arkasından ağlamayı yasaklayan hadislerin tesiriyle olmalıdır ki Resûl-i Ekrem İçin nazmedil-miş mersiyeler genellikle kısa ve bekle­nenin aksine azdır. Ancak onun vefatın­dan sonra kaleme alınan methiyelerin bir­çoğunda mersiye özellikleri de bulunur. Bilhassa Hz. Peygamber’le birlikte Ehl-i beyt’in de övüldüğü Kümeyt el-Esedî, Di*-bil el-Huzâî. Şerif er-Radî, Mihyâr ed-Dey-lemî gibi şairlerin Şîa’yı hatırlatan övgü­lerinde bu husus açık biçimde görülür. Resûl-i Ekrem’e dair en çok mersiye yazan şair Hassan b. Sâbit’tir. Onun dört “Dâliy-ye”siyle bir “Râiyye”si ve “râ” kafiyeli iki beyti bu konuya dairdir.[691] Hassan b. Sabit, Hz. Peygamber’in vefatından duyduğu derin üzüntüyü et­kili bir üslûpla dile getirdiği gibi onun anılarını barındıran yerleri de zikretmiş, ahlâkî erdemlerini ve fizikî özelliklerini tasvir etmiştir. Hz. Ömer hüznünü dile getirdiği sekiz beyitlik “Ayniyye”yi yazmış­tır. Hz. Fâtıma da derin acısını toplam dokuz beyitlik üç kıtasında dile getirmiştir.[692] Lebîd b. Rebîa “Lâmiyye”sinde Hz. Pey-gamber’i yüce sıfat ve erdemlerle över­ken hüznünü de ifade etmiştir.[693] Bunlardan başka Resûiullah’ın halaları Safiyye, Ervâ ve Âtike ile amcası­nın kızı Hind bint Haris b. Abdülmuttalib ve Hind bint Üsâse, Âtike bint Zeyd, azat­lısı Ümmü Eymen’e ait bazı beyit ve kı­talar verilmekte, Hz. Ebû Bekir. Osman, Ali, Kâ’b b. Mâlik, Abdullah b. Üneys, Ebû Züeyb el-Hüzelî, Mücfiye b. Nu’mân el-Atekî’ye de bazı kıta ve beyitler nisbet edilmektedir.[694]

Modern ve çağdaş Arap edebiyatı dö­nemlerinde Hz. Peygamber’le ilgili lirik, sembolik, serbest ve mensur şiir, senfoni şiiri, marş, tiyatro ve temsil şiiri, destan vb. türlerde birçok eser kaleme alınmış­tır. Muhafazakâr akıma mensup şairler Resûiullah’ın fizikî ve manevî nitelikleriy­le ahlâkî erdemleri üzerinde durmuş, ay­rıca şarkiyatçıların kendisine ve İslâm’a yönelik iftiralarına cevap vermiştir. Bu akıma mensup şairlerin başlıcaları Mah-mud Sami Paşa el-Bârûdî, Ahmed Şevki, Yûsuf en-Nebhânî, Ahmed Muharrem, Abdüllatîf es-Sayrafî, Muhammed Ab­dülmuttalib, Ma’rûf er-Rusâfî, Azız Aba­za, Kâmil Emîn, Abdullah Tayyib, SâvîŞa’-lân’dır.

Yenilikçi şairler ise eserlerinde daha çok Resûl-i Ekrem’i vesile edinerek çağ­daş sorunları dile getirmişlerdir. Bunlar Mahmûd Hasan İsmail, Âmir Buhayrî, Mahmûd Guneyyim, Muhammed Abdül-ganî Hasan ve Apollo grubu şairleri, Ab-durrahman Şükrî ve Abbas Mahmûd el-Akkâd’m öncülük ettiği Divan grubu [695] şairleri, sembolistler, serbest şiir, mensur şiir ve tef ile şiiri mensuplarıdır. Cezayir’in Fransızlar, Mısır’ın İngilizler tarafından iş­gal edilmesi, Osmanlı Devleti’nin dağıl­ması ve hilâfetin kaldırılması, 1967 hezi-metiyle yahudilerin Filistin topraklarına girmesi, Arap ve İslâm ülkelerinde em­peryalizmin tahribatı neticesinde Arap ve İslâm dünyasının parçalanmış, ezilmiş ha­li yenilikçi şairleri eski şanlı tarihî devirleri tekrar yaşatmaya vesile olacak bir kur­tarıcı model ve millî kahraman tasvirine yöneltmiştir. Özellikle Arap milliyetçisi şa­irlerle hıristiyan Arap şairleri. Hz. Muham-med’i temel vasfı olan nübüvvetinden önce millî kurtarıcı, millî kahraman ve sos­yal reformcu yönleriyle ele almışlardır. Gerçekleştirdiği sosyal adalet ve reform sebebiyle Ahmed Şevki [696] Yemenli Abdülazîz el-Mukâlih [697] ve Zeyneb Azb [698] gibi şairler Resûl-i Ekrem’i “sos­yalistlerin önderi ve babası” olarak nite­lemişlerdir.

Modern dönemde Resûiullah’ın methi konusunda tasavvuf! şiirler bir dereceye kadar zayıflamış, nûr-ı Muhammedîve kutub nazariyeleri daha mâkul ve tutarlı ifadelere kavuşmuştur. Yine de tasavvufî akımın geleneksel görüşleri Abdullah Tay-yib’in “Su’dâ” kasidesinde [699] Mısırlı şair Mahmûd Hasan İs­mail’in “Maa’nnûri’l-a’zam” adlı serbest şiirinde [700] ve yine Mısırlı şair Ahmed el-Muhaymir’in 1947’de ödül alan “Muhammed Mu’cize-tü’1-vücûd” kasidesinde ele alınmıştır. An­cak tasavvufî akımın en büyük temsilcisi olan Bûsîrî’nin Kaşîdetü’l-bürde’sın’ın tesiri bu devrede de devam etmiş, ona modern bir anlayışla nazîre ve taştır ya­zanlar olmuştur. Mahmûd Sami Paşa el-Bârûdî’nin Keşfü^ğumme fi mectfn sey-yidi’l-ümme’sl Ahmed Şevki’nin Neh~ cü’1-Bürde’sl Ahmed el-Hamlâvî’nin Minhâcü’l-Bürde’sl Zeyneb Azb’in Bür-detü’r-Resûl’ü ve Abdülazîz Muhammed Bey’in Taştîrü’l-Bürde’sı bunlardan ba­zılarıdır.

Şîa şairlerinin de modern çağda daha mâkul bir çizgi izledikleri söylenebilir. Bu özellik Batı kültürünün etkisinde kalan Lübnan Şîası’nda daha belirgindir. İbra­him el-Berrî’nin Li’n-nebiyyi ve âlihî adlı divanı ile “Hükûmetü’n-nebî” adlı kaside­sinde bu değişimi görmek mümkündür. Kendini Ehl-i beyt şairi olarak tanıtan Mahmûd Cebr’in “el-ükâü’l-ewer kaside­sinde [701] olduğu gibi kadîm Şîa görüşünü sürdü­renler de vardır.

Modern dönemde birçok şair Resûl-i Ekrem’i sevilen, yüksek ahlâkî erdemlere sahip bir peygamber ve en üstün sıfatları kendinde toplayan kâmil İnsan olarak tas­vir etmiştir. Emîr Şekîb Arslan, Ma’rûf er-Rusâfî, Cezayir’in işgali sebebiyle Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî, Mısır’ın işgali sebe­biyle Hİfnî Nâsıf. Ahmed Şevki, Hafız İb­rahim, Ahmed Muharrem, Ahmed el-Kâ-şif, Abdülmuhsin el-Kâzımî, Resûlullah’ı millî kahraman ve millî kurtarıcı gibi ni­teliklerle anmakta bir sakınca görmemiş­lerdir. Özellikle Mahmûd Dervîş, Ali Hâ-şim Reşîd gibi Filistinli şairlerin çoğu Hz. Peygamber’in yalnız bu yönünü ele al­mıştır.

Arap kökenli hıristiyan edip ve şairler Hz. Peygamber İçin, birbiriyle boğuşan ve çağın gerisinde kalan Araplar’ı barıştırıp birleştiren, yüksek bir millet ve devlet ha­line getiren sosyal reformcu portresi çiz­miş, bu konuda Batılı edip ve şairlerle aynı görüşü paylaşmıştır. Mısırlı Nazmı Lûkâ’nın “Vâ Muhammedâh”, “Muham­med: er-Risâle ve’r-resûl”. “Ene ve’i-İs-lâm”; Lebîb er-Riyâşî’nin “Nefsiyyetü’r-Resûli’l-Arabî”; Halîl İskender el-Kıbrîsî’-nin “Da’vetü nasâra’1-Arab Ii’1-İslâm”; Ha­lîl Cum’a et-Tuvâl’in “Tahte râyeti’l- İslâm”; Nasrî Selheb’in “Fî Hutâ Muhammed”; Arap Sosyalist Ba’s Partisi genel sekreteri Mîşîl (Mîşâl) Aflak’ın “en-Nebiyyü’1-Arabî” ve eş-Şâirü’1-karavî Reşîd Selîm el-Hûrî’-nin “el-Mevlidü’n-nebevî” kasideleri buna örnek olarak zikredilebilir.[702] Bazıları da Hz. Pey-gamber’e karşı övgülerini Kur’an’a ve Arap diline olan hayranlıkları şeklinde dile getirmiştir. Cûrc Selestî’nin “Necve’r-re-sûli’l-a’zam  Cûrc Say-dah’ın “el-Mevlidü’n-nebevî [703] RiyâzMa’lûf un “Yânebiyye’l-Arab Ah­med eş-Şârifİn “Hubbü Muhammed” [704] Muhammed Abdül-muttaiib’in “Zıllü’l-Bürde” adlı kasideleri bunlardan bazılarıdır. Âişe İsmet Teymûr, Bârûdî, Mustafa Sâdık er-Râfiî, Sâbire Mahmûd el-İzzî ve Ömer Bahâeddin el-Emîrî gibi şairler ise Resûl-i Ekrem’e şikâyet ve isteklerini arzetmiş, ondan şefaat dilemişlerdir.

Resûlullah’ın hayatı bu dönemde, ya Mısırlı Azîz Abaza’nın İşrâ/câtü’s-sjreti’z-2eiciyye’sinde yaptığı gibi tasvir ve be­yan yoluyla ya da İslâm âleminin sorun­ları ile bağıntılı olarak dile getirilmiştir. Bunların bir kısmı belli olayları konu edi­nirken bir kısmı Yûsuf en-Nebhânî’nin eİ-‘l/Jtüdü’Mü’Jü’iyye’sinde görüldüğü gibi sîreti özetlemiştir. Bu tür teliflerin bazılarında anlatım Hz. Peygamber’in dilinden sunulmuştur. Zekî Mübârek’in “Tevdîu Mekke” kasidesi [705] M. Abdülganî Ha-san’ın “İle’t-Tâif” adlı tiyatro eseri Abduh Bedevi’nin “en-Nebî ve’l-vatan” kasidesi [706] ve Salâh Abdüssabûr’un “Hurûc” kasidesi [707] bunların ör­neklerindendir. Mekke ve Medine ile diğer mekânlara duyulan özlem de şiirlerde ge­niş ölçüde yer almıştır. Sudanlı İbrahim Dâvûd Abdülkâdir Fetânî’nin “Taybetü’t-Hz. Peygamberin sîreti ve gazveleriy-le ilgili olarak özellikle Homeros’un İlya-da (İliadea) ve Odessea adlı destanların­dan ilham alınıp bazı destanlar da ortaya konulmuştur. Bu faaliyet, Süleyman el-Bustânî’nin İlyada’yı 1887’de Arapça’ya tercüme etmesiyle başlamıştır. “Melha-me” ve “mutavvele” adı verilen bu man­zumelerin ilki, Ahmed ŞevkTnin 1894 Ey­lülünde Cenevre’de düzenlenen Milletle­rarası Müsteşrikler Kongresi’nde okudu­ğu “Kibârü’l-havâdiş fivâdi’n-Nîl” adlı mu-tavvelesidir. Onun Düvelü’l-cArab ve Hızamâ’ü’l-îslâm adlı manzum piyesin­de Resûlullah’ın ve İslâm’ın tarihi desta-nımsı bir üslûpla anlatılmıştır. Ahmed Muharremin el-İlyâdetü’l-İslâmİyye I Dîvânümecdi’l-İslâm’ı, Âmir el-Buhay-rî’nin Emîrü’l-enbiya’ı, Kâmil Emîn’in el-Melhametü’l-Muhammediyye’s\, Mahmûd Halîl Hatîb’in Büşra’l-‘âşıkln bi-bulûği seyyidi’l-mürselînı de bu tür eserlerdendir. Bu dönemde tiyatro ve temsil olarak manzumeler de yazılmıştır. Muhammed Mahmûd Zeytûn’un Mîîâ-dü’n-nebTsi 1948’de Mısır Maarif Bakanlığı tiyatro eseri altın madalya ödülünü kazanmıştır. Mahmûd Hasan İsmail’in “Sürâka b. Mâlik”i de bu nevidendir. Ayrıca Abduh Bedevi Mu­hammed kaşîd sinfoni adıyla bir eser yazmıştır.

Resûl-i Ekrem’le ilgili eski şairlerin te­liflerini toplayan ve İnceleyen birçok eser kaleme alınmıştır. Yukarıda sözü edilen ve bibliyografyada geçenlerin dışında ka­lan çalışmaların bir kısmı şunlardır: Yû­suf en-Nebhânî, Efdalü’ş-şalavât “ala seyyidi’s-sâdât Selâhad-din es-Sibâî. Gurretü’1-medâ’ihi’n-ne-beviyye (Kahire 1991); Muhammed Sa­lim Mahmûd, el-Medâ%u’n-nebeviyye [708] Muhammed b. Sa’d b. Hüseyin, el-Medâ’ihü’n-nebeviyye beyne’I-ma’tedilîn ve’l-ğulât [709] Salâh îd, el-Medâ%u’n-ne-beviyye min fetreti’t-tekvîn ilâ merha-leti’n-nuzc; Enver es-Senûsî, el-Medtfi-hu’n-nebeviyye fi’I-Endelüs.[710]

1883-1980 yıllan arasında Resûl-i Ek­rem hakkında çeşitli münasebetlerle yazı­lan kitap, makale ve şiirlerin sayısı800’ün üzerindedir. Bu sahada en çok telifi kay­dedilenlerin başında Sâvî Şa’lân, Âmir el-Buhayrî, Abdülganî Selâme, Abdullah Şemseddin, Muhammed Hârûn el-Hulv, Resûl-i Ekrem’le ilgili modern dönem şiirlerini bir araya getirip inceleyen başlı­ca eserler şunlardır: Hilmî Muhammed el-Kâûd, Muhammed fi’ş-şFri’1-hadîs Sa’deddinel-Cîzâvî.Aşdâü’d-dîn fî’ş-şicri’l-Mışriyyi’I-hadîş [711] el-Âmilü’d-dînîü’ş-şFri’1’Mişriyyi’I-hadîş [712] Fârûk Hurşîd. Muhammed fi’1-edebi’l-hadîs (mıfâşır) [713] Ahmed Kemâl Zekî, Muhammed fi’I-edebi’l-hadîs; Ali Uşri Zâyid, İstid-^â^ü’ş-şahşiyyeti’t-türâşiyye fi’ş-şFri’l-mucâ [714] Mahir Hasan Feh-mî, er-Resûl fi’l-edebi’l-‘Arabiyyi’l-ha-dîş.[715]

Bibliyografya :

Müsned, 1, 23, 24, 47; Buhârî, “Enbiyâ3”, 48; Meymûrı b. Kays el-A’şâ, Dîvân [nşr. Fevzî Atavî], Beyrut 1968, s. 105; Abdullah b. Revâha, Dî­vân (nşr. Velîd el-Kassâb), Beyrut 1982, s. 138, 144; Kâ”b b. Züheyr. Dîuân (nşr. Hannâ Nasr el-Hıttî), Beyrut 1414/1994, s. 25; Abbas b. Mir-dâs. Dîuân (nşr, Yahya el-Cübûrî), Bağdad 1388/ 1968, s. 56-57; Ali b. Ebû Tâlib, Nehcü’l-belâ-3a (der. Şerîf er-Radî), Beyrut 1932, I, 31-32, 201-202, 221, 232; Kâ’b b. Mâlik. Dîuân(nşr. SâmîMekkîel-Ânî), Bağdad 1386/1966, s- 173, 198, 281; Hassan b. Sabit, Dîuân, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 54-59, 63, 64, 376; Humeyd b. Sevr, Dîuân (nşr. Abdülazîzel-Meymenî). Kahire 1384/1965, s. 77-78; Şi’ru’n-Nâbİğa el-Ca’dî (nşr. Abdülazîz Rebâh), Dımaşk 1964, s. 101, 210; Şi’ru İbnİ’z-Ziba’râ (nşr. Yahya el-Cübûrî), Beyrut 1981, s. 36; Ferezdak. Dîuân (nşr. Ke­rem el-Bustânî), Beyrut 1400/1980, II, 178-179; Kümeyt el-Esedî. el-Haşimiyyât, Kahire, ts. (Matbaatü’l-mevsûât), s. 1-35, ayrıca bk. tür.yer.; İbn Sa’d, et-fabakât,Beyrut, ts.(Dâru Sâdır), 11/ 2, s. 94-98; Di’bii, Dîuân (nşr. Abdüssâhib İmrân ed-Düceylî), Beyrut 1972, s. 131-140; Ebü’l-Fe-rec el-İsfahânî. el-Eğânî, IX, 125-126; XIV, 305; XVII, 41 -43. 86-88; XVIII, 38-39; XXI, 376-377; Merzübânî. el-Müveşşafy (nşr. Abdüssettâr Fer-râc], Dımaşk, ts. (Mektebetü’n-Nûrî), s. 90, 93; Hâkim. el-Müstedrek, Beyrut 1986, IV, 3; Şerif er-Radî, Dîuân (nşr, M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1368/1949, s. 215-216; Ebü’I-Haccâc el-Belevî. Kitâbü Elifba’, Kahire 1287, II, 457; Bûsîrî, Dîuân (nşr. M. Seyyid KÎIânî), Kahire 1393/1973, s. 49-117,220-234, 238-249, 272-276; Sadreddin el-Basrî, et-Hamâsetû’t-Başriy-ye(nşr. Abdülmüeyyed Hân}, Haydarâbâd 1964, s. 119; İbn Seyyidünnâs, Minehu’l-midab(nşr. İffet Visal Hamza}, Dımaşk 1407/1987, s. 72-75, 145-148,183,271-273,280-281,305,358; Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ’, II, 134; Safedî, et-Ğayşü’l-müseccem, Beyrut 1395/1975, 1, 33, 275; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ue’n-nihâ-ye(nşr. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî), Cîze 1419/1998, XVII, 377-378; Abdürrahîm el-Bu-raî. Dîvân (nşr. Hafız Hasan es-Suûdî), Kahire 1369/1950, s. 43-44,51 -52, 67-70, 193; Abdü­lazîz er-Rifâî, Kâcb b. Mâlik, Riyad 1402/1982, s. 54-55; İbn Hicce, Dîuân, Dımaşk 1929, s. 211 -216; İbn Hacer, el-İşâbe, 1, 255; III, 148, 306, 430; V, 312; VI, 31; Makkarî. Nefhu’t-tîb,], 46; İV, 331, 468;VI, 227; İbn Matûk el-Mısrî. Dîuân, Beyrut 1885, s. 6-16; AbdüJkâdİr el-Cezâirî. Df-uân|nşr. Memdûh Hakkı), Beyrut 1964, s. 13-14, 24, 131; Âişe İsmet Teymur. Dîuân: Hilye-Lü’Hırâz, Kahire 1303, s. 269-270; Ebû Zeyd el-Fâzâzî, Dîvânü’l-uesâ’ili’l-mütekabbele, Bey­rut 1319, s. 2, 8 vd.; Yûsuf b. İsmail en-Nebhânî, ei-Mecmû’atü’n-Nebhâniyye fi’l-medâ’ihi’n-nebeuiyye, Beyrut 1320,1-IV, tür.yer.; Mahmûd Sami el-Bârûdî, Keş-fü’l-ğumme fî medhi sey-yidi’i-ümme (nşr. Muhammed Sâdık), Kahire 1978, s. 45; Ahmed el-Kâşif. Dîvân, Kahire 1332/1914, I, 1-2; Hifnî Nâsıf. Dîuân, Kahire Î957, s. 42-43, 56; Hâftz İbrahim, Dîvân, Kahi­re 1980, II, 38-42. 58-62, 144vd.;EmîrŞekîb ArsIan,Dfuân(nşr. M.Reşîd Rızâ), Kahire 1354/ 1935, s. 146;Brockelmann. G4LSupp/., 1,443-444, 497; II, 77; Zekî Mübarek, Dîuânü elh.âni’1-hulûd, Kahire 1366/1947, s. 169-178; a.mlf., el-Medâ’ilju’n-nebevİyye fi’l-edebi’l-cArabiyye, Sayda-Beyrut, ts. (el-Mektebetü’l-asrfyye), tür.yer.; Abdulmuhsin el-Kâzımî. Dîuân, Kahire 1367/1948, 1, 37, 269; R-eşîd Selim el-Hûrî, ûf-uânü’l-Karauî, San Paoio 1953, s. 225-226, 258; Âmir M. Buhayrî, Emîrü’l-enbiyâ’, Kahire 1373/ 1954, tür.yer.; Mahmûd Cebr, Dîvâni! şâ’İri Âli’l-beyt, Kahire 1959, s. 25 vd.; Abduh Bede-vî. Bakatü’n-nür, Kahire 1960, s. 14-15, 25-28; C. Saydah, Hikâyetü’l-muğteribîn, Beyrut 1960, s. 332-335;a.mlf., Dîuân, Beyrut 1973, s. 105-109, 332-335; Ahmed eş-Şârif. Dîuân, Beyrut 1963, s. 275-276; Mahmûd Hasan İsmail. eş-Şicr tı’l-ma’reke, Kahire 1967, s. 52; a.mlf., îiehrü’l-tıakîka, Kahire 1972, s. 190-195; a.mlf.. “Yâ Muhammed”, er-Risâ!s,X]X, Kahire 1951, s. 10; Abdullah Tayyib, Bânet Râme, Hartum 1970, s. 293-296; Mahmûd Derviş, et-A’mâtü’l-kâmîte, Beyrut 1971, s. 256 vd.; Azîz Abaza, İşrâkâtü’s-sîreü’z-zekiyye. Kahire 1971, s. 65-75; Salâh Abdüssabûr, Dîuân, Beyrut 1972, 1, 235-237; Ma’rûf er-Rusâfî. Dîuan, Beyrut-Bağdad 1972, s. 490-491; Rİyâz Ma’lûf, Ğamâ’imü’l-harlf, Beyrut 1974, s. 109-111; Şevk” Dayf, e/-cÂşrü7-Câhilî, Kahire 1976, s. 341-342; Mîşâl el-Mağ-ribî, Emuac ue şuhûr, San Paolo 1977, s. 264, 333-340; Abdülazîz ei-Mukâlih, Dîuân, Beyrut 1977, s. 141-144; Hikmet Salih. Nahve âfâkı şi’rlslamî, Beyrut 1399/1979, s. 21-38; Kâmil Emîn, eS-Melhametü’l-Muhammediyye, Kahire 1399/1979, tür.yer.; Abdurrahman el-Berküki, Şerfru Dîvâni Hassan b. Şâbit, Beyrut 1983, s. 57-66, 134-139, 145-150, 220; Zeyneb Azb. Bürdetü’r-Resûl, Kahire 1984, s. 58-59; Mu­hammed b. Sa’d b. Hüseyin, el-Medâ’îhu’n-ne-beuiyye, Riyad 1406/1986, tür.yer.; Muham­med b. Sa’d eş-Şüvey’ir, ‘Abdullah b. Reuâha: Hayatilhû ue dirâse fi şi’rih, Riyad 1406/ 1986, s. 153-163; Hilmî Muhammed el-Kâûd, Muhammed şaltallâhu ‘aleyhi ue sellem fi’ş-şi’rrt-hadîş, Mansûre 1408/1987, tür.yer.; Ah­med Şevki, Dîuân (eş-Şeukıyyât), Beyrut 1415/ 1995,  1, 34-35; III, 41 vd.; IV, 55; Mahmûd Sa­lim Muhammed, el-Medâ’ihu’n-nebeuiyye hat­tâ nİhâyeti’l-câşrİ’l-MemlCıkî, Beyrut 1417/ 1996,  tür.yer.; Muhammed Abdülmuttalib, Dî­van, Kahire, ts. (Matbaatü’l-i’timâd), s. 257-259, 261-263, 309-314; M. Abdülmün’im Ha-fâcî, Ktşşatü’l-edebi’l-mehcerî, Kahire, ts. (Dâ-rü’t-tıbâati’l-Muhammediyyei, s. 264-267; M. Abdülganî Hasan. “el-Hicre”, er-Rİsâle, XII i 1944), s. 78;a.mlf..”İle’t-Tâ=if”, a.e., XVIII (1950), s. 9 vd.; C. Selesti, •’Necve’r-Resûli’l-A(zam”,a.e.,X[X(l951),s. 18; M. A. Muid Han, “Life of the Prophet at Macca as Reflected İn Contemporary Poetry”, /C, XLII1 (1968), s. 75-91; Ahmed Kûtî, “Merâşi’ş-şubara3 li-ResÛIil-lâh”, MMLADm., LXIlI/2 (1988), s. 235-236.

Önceki sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14Sonraki sayfa

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu