Ay: Ocak 2014

  • İDRİS ALEYHİSSELÂM

    İDRİS ALEYHİSSELÂM

    . 2

    İdris Aleyhisselâmın Soyu: 2

    İdris Aleyhisselâma İdris
    Denilmesinin Sebebi:
    2

    İdris Aleyhisselâmın Şekil Ve
    Şemaili:
    2

    İdris Aleyhisselâmın
    Özelliklerinden Bazıları:
    2

    İdris Aleyhisselâmın
    Peygamberliği, Mücadele Ve Mücâhedesi:
    3

    Cehennem Ve Cennetin İdris
    Aleyhisselâma Gösterilişi:
    3

    Peygamberimiz Muhammed
    Aleyhisselâmın Mîrac Gecesinde İdris Aleyhisselâmla Selamlaşması:
    4

    İdris Aleyhisselâmla Nuh
    Aleyhisselâm Arasındaki Soy Direği Atalar:
    4

     

    İdris
    Aleyhisselâmın Soyu:
        Başa Dön

     

    İdris (Ahnuh veya Unhuh veya Hanuh) b.Yerd (yahud
    Yarid)b.Mehlâil b.Kay­narı (yahud Kaynen) b.Enuş, b.Şis, b.Âdem Aleyhisselâm.[1]

     

    İdris
    Aleyhisselâma İdris Denilmesinin Sebebi:
        Başa Dön

     

    idris Aleyhisselâma; Yüce Allâhın kitabından ve
    İslam Dininin Sünnetinden[2],
    Kitaplardan, Âdem ve Şis Aleyhisselamların Sahifelerinden[3]
    çok çok ders yap­tığı için[4]
    İdris adı verildiği rivayet edilir.[5]

     

    İdris
    Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
        Başa Dön

     

    İdris Aleyhisselâm; beyaz tenli[6],
    uzun boylu, büyük karınlı, geniş göğüslü[7],

    kaba Sakallı, İri kemikli, güzel yüzlü İdi.[8]

    Yürürken, adımını, kısa atar[9],
    önüne bakardı.[10]

    Vücudu, az kıllı, başı, çok saçlı idi. Vücudunda,
    yaratılıştan beyaz bir nokta vardı.[11]
    Sesi, ince ve konuşması mülayimdi.[12]

     

    İdris
    Aleyhisselâmın Özelliklerinden Bazıları:
        Başa Dön

     

    İdris Aleyhisselâm; Âdem Aleyhisselâmdan sonra[13],
    kalemle ilk kez yazı yazan [14],

    İlk kez yıldızlar ve hisab ilmini gözden geçiren zat
    idi.[15]

    Geçmiş devirlerin bütün ilimleri kendisinde toplanmıştı.[16]

    Bütün ilimler kendisine öğretilmiş, Şis
    Aleyhisselâmdan sonra hiç kimseye  gizli
    ilimlerin Mushafı da ona teslim edilmişti.[17]

    Kendisi terzi idi..[18]

    İlk kez, iğne ile dikiş diken[19],
    ilk kez elbise dikip giyen de İdris Aleyhisselâmdı.

    Halbuki, ondan önceki insanlar, hayvanların
    derilerini giyerlerdi[20]

    Babası Yerd b. Mehlâil, İdris Aleyhisselâmı yerine
    bıraktığı ve kavmin oturdukları mukaddes dağdan , Kabil oğullarının yanına
    inmemeleri için[21]
    yaptığı va’z ve nasihata kulak asamadıkları zaman[22]
    İdris Aleyhisselâm, ayağa kalkıp onlara:

    “İyi biliniz ki: içinizden kim Babamız Yerd’i ,
    dinlemeyerek dağımızdan inerse, biz, onun bir daha dağaımıza çıkmasına meydan
    bırakmayacağız!” demiş, fakat onlar, dağdan inmekten başkasına yanaşmamışlar,
    inecekleri yere inmişler, Kabil oğullarının kadınları ile düşüp kalkmışlardır.[23]

    İdris Aleyhisselâm, çok ibadet edici bir zat idi.
    Kendisinin, bir günde yükselen ameline, zamanındaki Âdem oğullarını bir ayda
    yükselen amelleri denk gelmezdi.[24]

     

    İdris
    Aleyhisselâmın Peygamberliği, Mücadele Ve Mücâhedesi:
        Başa Dön

     

    Âdem, Şis Aleyhisselâmlardan sonra[25],
    İdris Aleyhisselâma , Yüce Allah tarafından peygamberlik verildi.[26]

    Ve kendisine otuz sahife indirildi.[27]

    İdris Aleyhisselâm; kavmini, putlara tapmaktan men
    ve yüce Allaha ibadete davet etti.

    Fakat, onlar, onu, yalanladılar.[28]

    İdris Aleyhisselâm; Şis oğullarından olan kavmim
    yanına çağırıp onlara, öğüt­ler vermiş, Yüce Allâha itaat, Şeytana ise, isyan
    etmelerini ve Kabil oğulları ile düşüp kalkmamalarını emr etmiş ise de, onlar,
    dinlememişler[29],
    Kabil oğulları­nın yanına, birbiri ardınca, kafile kafile inmeğe başlamışlar[30],
    İdris Aleyhisselâmın dâvetine, ancak, bin kişi icabet etmiştir.[31]

    İdris Aleyhisselâm, ilk kez, Allah yolunda Kabil
    oğulları ile savaşmış, onlardan esirler alıp âzad etmiştir.

    İdris Aleyhisselâm; göğe yükseltilmeden önce, oğlu
    Mettu Şelah’ı, kendisine Halef ve Ev halkına Vasi tayin etti.

    Yüce Allah’ın; Kabil oğullarını, onlarla düşüp
    kalkanları ve onlara meyi eden­leri azaba uğratacağını bildirdi ve kendilerini,
    onlarla düşüp kalkmaktan nehy etti.[32]

    Allâha ibadette İhlaslı olmalarını, doğruluk ve
    yakîn üzere amel etmelerini tav­siye etti.[33]

    Bundan sonra, Yüce Allah, İdris Aleyhisselâmı, pek
    yüce bir yere kaldırıp yük­seltti. [34]

    O zaman, kendisi, yüz altmış beş yaşında idi.[35]
    Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm olsun![36]

     

    Cehennem
    Ve Cennetin İdris Aleyhisselâma Gösterilişi:
        Başa Dön

     

    Hz.Ümmü Seleme’nin, bildirdiğine göre:

    İdris Aleyhisselâm, Ölüm Meleğinin dostu idi.
    O’ndan, Cennet’i ve Cehennem’i, kendisine göstermesini istedi.

    O da, onu, yükseltti.

    İdris Aleyhisselâm, Cehennem’i görünce, ondan
    korktu. Az kalsın bayılacaktı.

    Ölüm Meleği, onun üzerine kanadını gerip:

    “Gördün onu, değil mi?” dedi.

    İdris Aleyhisselâm:

    “Evet! Bu güne kadar, onu, hiç
    görmemiştim!” dedi.

    Ölüm Meleği, Cennet’i görünceye kadar onu götürüp
    Cennet’e girdi ve jdris Aleyhisselâma:

    “Cennet’i de, gördün değil mi?” dedi.
    İdris Aleyhisselâm:

    “Evet! Vallahi, burası, Cennet’tir!” dedi.

    Ölüm Meleği:

    “Haydi, gördüğüne git!” dedi.

    idris Aleyhisselâm:

    “Nereye gideyim?” diye sordu.

    Ölüm Meleği:

    “Nerede olmak istersen, oraya git!” dedi.

    İdris Aleyhisselâm:

    “Hayır! Vallahi, ben, oraya girdikten sonra,
    çıkmam!” dedi.

    Ölüm Meleğine:

    “Sen, onu, oraya koyma!

    oraya girince, hiç kimse için, bir daha oradan
    çıkmak yoktur!” denildi.[37]

     

    Peygamberimiz
    Muhammed Aleyhisselâmın Mîrac Gecesinde İdris Aleyhisselâmla Selamlaşması:
        Başa Dön

     

    Peygamberimiz Aleyhisselâm, Miraç gecesinde, Cebrail
    Aleyhisselâmla birlikte dördüncü kat göğe yükseldiği zaman, orada, İdris
    Aleyhisselâmla karşılaştı.

    Cebrail Aleyhisselâma:

    “Kim bu?” diye sordu.[38]

    Cebrail Aleyhisselâm:

    “Bu, İdris (Aleyhisselâm)dır! Selâm ver
    ona!” dedi.

    Peygamberimiz, selâm verdi.

    O da, peygamberimizin selâmına mukabele ettikten
    sonra:

    “Hoş geldin, safa geldin sâlih kardeş, sâlih
    Peygamber!” dedi ve hayır dua etti.[39]

     

    İdris
    Aleyhisselâmla Nuh Aleyhisselâm Arasındaki Soy Direği Atalar:
        Başa Dön

     

    İdris Aleyhisselâmdan sonra, oğlu Mettu Şelah; Yüce
    Allâha ibadet ve tâata devam etti.[40]

    Kendisi; ata binip savaşmakta Babasını örnek edinen[41]
    ve Allâha tâat ve iba­det olan günlük amellerinde de, Baba ve Atalarının yolunu
    tutan mübarek bir Zat idi.[42]

    Alnında peygamberlik nuru parıldardı.[43]

    Mettu Şelah, vefat edeceği sırada, oğlu Lemek’i,
    yerine bıraktı ve Allah’a tâat ve ahidleri korumak gibi Atalarının, kendisine
    tavsiye etmiş oldukları ve kendisi­nin de, yerine getirmiş olduğu şeyleri ona
    da, tavsiye etti ve dokuz yüz on yedi yaşında vefat etti.[44]

    Lemek b.Mettu Şelah da, Allâha ibâdet ve tâata devam
    etti.[45]

    Kavmim, öğütledi ve onları, Kabil oğullları ile
    düşüp kalkmaktan nehy etti.

    Kavmi ise, Lemek’in sözünü dinlemediler. Hepsi,
    oturdukları dağdan, Kabil oğul­larının yanına indiler.[46]

    Şis oğulları, Kabil oğullarının kızları ile düşüp
    kalktıkları zaman, Cebâbire diye anılan Zorbalar doğdu ve çoğaldı.

    Lemek; ölüm döşeğine düştüğü zaman, oğlu Nuh
    Aleyhisselâmla torunları Sam, Ham ve Yâfes’i ve onların kadınlarını yanına
    çağırdı.

    Dağda, Şis oğullarından sekiz candan başka kimse
    kalmamış, hepsi, Kabil oğul­larının yanına gitmişlerdi.

    Lemek, yanına gelenler için, Bereket duası yaptı ve
    ağladı: “Demek, Cinsimizden, şu sekiz candan başka kimse kalmamış!

    Âdem ve Havva’yı yaratan, sonra, o ikisinden
    çocuklarını çoğaltan Allâh’dan dilerim ki: sizi, şu kötü kadın hastalığından
    korusun!

    Çocuklarınızı, yer yüzünü dolduracak kadar
    çoğaltsın!

    Size, Atamız Âdemin bereketini versin!

    Oğullarınıza Hükümdarlık nasîb etsin![47]

    Ey Nuh! Bildiğin gibi, şuracıkta, bizden başka kimse
    kalmamıştır.

    Sakın bundan ürkme ve şu günahkâr kavmin ardına
    düşme![48]

    Öldüğüm zaman, beni, Kenz mağarasının içine koy!

    Allah, Gemiye binmeni irâde buyurduğu zaman, Babamız
    Âdemin Cesedini de, yükle ve Gemiden inerken de, yanında indir.

    Onu, Gemide, üst katın ortasına koy.

    Sen ve oğulların, Geminin şark tarafında bulununuz.

    Kadının ve oğulların    da, geminin garp tarafında bulunsunlar.

    Fakat, Âdemin cesedi, aranızda bulunmalıdır.

    Ne siz kadınlarınıza tecavüz edeceksiniz, ne de,
    kadınlarınız size tecavüz ede­cekler.

    Gemiden çıkıncaya kadar onlarla birlikte
    yemeyeceksiniz, içmeyeceksiniz ve onlara yaklaşmayacaksınız.

    Tufan, çekilip gittiği ve siz, Gemiden, yer yüzüne
    çıktığınız zaman, Âdemin ce­sedi yanında namaz kıl!

    Sonra, büyük oğlun Şam’a vasiyet et:

    Âdemin cesedini götürüp yer yüzünün ortasına,
    üstününe koysun.

    Oğullarından birisini de, kendisinin yanında
    bulundurup onun bakımı ile vazi­felendirsin.

    Hayatını, Allah için vakf etsin. Ne bir kadınla
    evlensin, ne bir ev yapsın. Ne bir kan döksün, ne yürüyenlerden, ne de
    uçanlardan birisine bir yaklaşımla yak­laşsın!

    Hiç şüphesiz, Allah, Meleklerinden bir Meleği
    gönderir, yer yüzünün ortasını, üstününü, ona gösterir ve onunla üsniyet
    eder!” dedi.

    Lemek, vefat edince, Nuh Aleyhisselamla oğulları,
    onun üzerine cenaze na­mazı kıldılar.

    Lemek, vefat ettiği zaman, yedi yüz yetmiş yedi
    yaşında idi.[49]

     



    [1] ibn.Hişam-Sîre c.l,s.3,
    ibn.Sa’d-Tabakat c.l,s.54, Belâzürî-Ensabüleşraf c.l,s.3, ibn.Kuteybe-Maarif
    s.10, Yâkubî-Tarih c.l,s.8-11, Taberî-Tarih c.l,s.82, Sâlebî-Arais s.49,
    İbn.Esîr-Kâmil c.l,s.54-55.

    M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye
    Diyanet Vakfı Yayınları: 1/79.

    [2] İbn.Kuteybe-Maarif s.10,
    Mes’udî-Ahbaruzzaman s.54.

    [3] Şâlebî-Arais s.49.

    [4] İbn.Kuteybe-Maarif s. 10,
    Dineverî-Elahbar s.l, Mes’ûdî-Ahbaruzzaman s.54, Sâlebî-Arais s.49.

    [5] ibn. Kuteybe-Maarif s.10,
    Dineveri-Elahbar s.l, Mes’udî-Ahbaruzzaman s.54, Sâlebî-Arais s.49.

    M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye
    Diyanet Vakfı Yayınları: 1/79.

    [6] Hâkim-Müstedrek c.2,s.549.

    [7] ibn.Kuteybe-Maarif s.10,
    Hâkim-Müstedrek c.2,s.549.

    [8] Mîr Haâvend-Ravza.Terceme
    s.121.

    [9] ibn.Kuteybe-Maarif s.10.

    [10] Mir Havend-Ravzatussafa
    Terceme 5 121.

    [11] ibn.Kuteybe-Maarif s.10,
    Hâkim-Müstedrek c.2,s.549.

    [12] ibn.Kuteybe-Maarif c.10.

    M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye
    Diyanet Vakfı Yayınları: 1/79.

    [13] ibn.Abd-i Rabbih-lkdülferid
    c.4,s.157.

    [14] ibn.Hişam-Sîre c.l,s.3,
    ibn.Kuteybe-Maarif s.10, Yâkubî-Tarih c.l,s. 11, Taberî-tarih c.İ,s.86,
    ibn.Abd-i Rabbih-lkdülferid c.4,s.157, Sâlebî-Arais s.49, Deylemî-Firdevs
    c.1,s.32, İbn.Esîr-Kâmil c.l,s.59, Ebulfida-Elbidaye vennihaye c.1, s. 99.

    [15] Sâlebî-Arais s.49,
    İbn.Esîr-Kâmil c.l,s.59.

    [16] Taberî-tarih c.1 ,s.86,
    İbn.Esîr-Kâmil c.l,s. 60.

    [17] Mes’ Udi-Ahbaruzzaman s. 54.

    [18] Hâkim-Müstedrek c.2,s.596.

    [19] Mes’ Udi-Murucuzzeheb c.1,
    s. 40.

    [20] İbn.Kuteybe-Maarif s.10.

    [21] Yâkubî-Tarih c.l,s. 11.

    [22] Taberî-tarih c.1,s.83,
    İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.57.

    [23] Yâkubî-Tarih c.l,s. 11.

    [24]İbn.Sa’d-Tabakat c.1,s. 40,
    Sâlebî-Arais s. 50.

    M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye
    Diyanet Vakfı Yayınları: 1/79-80.

    [25] Ebulfida-Elbidaye vennihaye
    c.1, s. 99.

    [26] Meryem:56, İbn Hişam sire
    c.1, s. 3, ibn.Kuteybe-Maarif s.10, Yâkubî-Tarih c.l,s. 11, Dineveri-El’ahbar
    s.1, Taberî-Tarih C.1.S.85, Mes’ Udi-Ahbaruzzaman s. 54, İbn.Esîr-Kâmil
    c.1,s.59, Ebulfida-Elbidaye vennihaye c.1, s. 99.

    [27] ibn.Kuteybe-Maarif s.10,
    Taberî-Tarih C.1.S.86, Mes’ Udi-Murucuzzeheb c.1, s. 40.

    İbnünnedim-Fihrist s.39, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.
    60.

    [28] Ebülmünzir Hişam-Kitabul
    esnam s. 52, Yakut-Mucemülbülden c.5, s. 367.

    [29] Taberî-tarih c.İ,s.85,
    İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.59.

    [30] Taberî-Tarih C.1.S.85.

    [31] ibn.Kuteybe-Maarif s.10.

    [32] Taberî-Tarih c.1,s.85, 86,
    87, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.59-62.

    [33] Yâkubî-Tarih c.1,s.11.

    [34] Meryem: 57.

    [35] İbn.Habîb-Kitabülmuhabber
    s.3.

    [36] M. Asım Köksal, Peygamberler
    Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/80-81.

    [37] Deylemî-Firdevs
    c.1,s.224-225

    M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye
    Diyanet Vakfı Yayınları: 1/81-82.

    [38] ibn.İshak, İbn.Hişam-Sîre
    c.2,s.48, Buharî-Sahih c.4,s.1O7

    [39] Ahmed b.Hanbel-Müsned
    c.4,s.2O9, Buharî-Sahih c.4,s.1O7

    M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye
    Diyanet Vakfı Yayınları: 1/82.

    [40] Yâkubî-Tarih c.1,s.12

    [41] Taberî-Tarih c.1,s.86-87,
    Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.62

    [42] Taberî-Tarih c.1,s.87

    [43] Mes’ûdî-Murûcuzzeheb
    c.1,s.4O

    [44] Taberî-Tarih c.1,s.87

    [45] Yâkubî-Tarih c.1,s.12

    [46] Taberî-Tarih c.1,s.87,
    ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.62

    [47] Yâkubî-Tarih c.1,s.12-13

    [48] Taberî-Tarih c.1,s.87, İbn.Esîr-Kâmil
    c.1,s.63

    [49] Yâkubî-Tarih c.1,s.13

    M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye
    Diyanet Vakfı Yayınları: 1/82-84.

  • Cevamiu’l-Kelim: Hadis Usulü Online Oku

     

    Az söz ile çok manayı ifade eden edebî vecizeler. Bu tariften hareketle, Kur’an-ı Kerîm’in tamamı bir cevâmiu’l-Kelim olduğu gibi, Hz. Peygamber’in bir çok hadisleri de birer cevâmiü’l-kelimdir:

    Hz. Peygamber’in bizzat kendi ifadelerine göre, Yüce Allah O’nu cevâmiü’l-kelim ile göndermiştir. Buharî’nin bir rivayetinde şöyle buyrulmaktadır:

    “Ben cevâmiü’l-Kelim ile gönderildim. Ben (bir aylık mesafedeki düşmanların gönüllerine) korku salmak sûretiyle yardım olundum. Bir de ben bir defasında uyuduğumda, bana yerdeki hazinelerin anahtarları getirilerek, iki avucumun içine konuldu “[1]

    Hz. Peygamber’e mahsus kılınan bu özelliklerden biri olan cevâmiü’l-kelim’in Kur’an-ı Kerîm olarak da tefsir edildiğini yukarıda kaydettik. Çünkü Kur’an’ın her ayeti, her cümlesi müstesna bir uslûba sahip olduğundan, Peygamberimiz tarafından tebliğ edildiğinde onu duyan cahiliye şairleri nazmının güzelliği ve icazı karşısında hayran kalmaktan başka bir şey yapamamışlardır.

    İmam Nevevî cevâmiü’l-kelim’i şöyle açıklar: “Bize nakledildiğine göre cevâmiü’l-kelim Allah Teâlâ’nın daha önceki kitaplarında yazılmış bulunan bir çok emrinin, Hz. Peygamber’e sadece bir, iki veya bu kadar az bir emir içinde toplaması veya özetlemesidir”[2]

    Kur’an-ı Kerîm bu kadar cevâmiü’l-kelim ifadelerle bir çok hikmetleri anlatmaktadır. Meselâ “O halde sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir” (el-Hıcr: 15/94) âyet-i kerimesini duyan bir müşrik, böyle kısa bir ifade ile bu kadar büyük bir hikmeti ifade etmesi karşısında secde etmekten kendini alıkoyamamıştır. Hz. Peygamber’in hadislerinde de cevâmiü’l-kelim olanlar az değildir. Yine O’nun (s.a.s.). bizzat ifade ettiği gibi, zaten kendisi “Arab’ın en fasîhi idi”[3] Bu durumda “Hz. Peygamber’e mahsus olan cevâmiü’l-kelim iki tür hâlinde karşımıza çıkmaktadır.” Birincisi Kur’an’dır; yani O’na Allah tarafından indirilen ilahî ayetlerdir. İkincisi ise Hz. Peygamber’in hadisleridir.

    Meselâ “Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder; edebsizlikten (fahşâdan), fenalıktan (münkerden) ve azgınlıktan (bağyden) de meneder. Öğüt almanız için size böyle nasihatte bulunur” (en-.Nahl: 16/90) ayeti, Hasan-ı Basrî’nin de söylediği gibi, hayır ve iyilik sayılan her şeyi emretmiş, kötü veya şer namına ne varsa onların hepsini de yasaklamıştır. Bir tek âyet böylesine şumullü ve sayısız hikmetleri içine almaktadır.

    Cevâmiü’l-kelim’in ikinci nevi olan, Hz. Peygamber’in sünnetlerinde yer almış olan bir çok haber de bugün elimize ulaşmış bulunmaktadır.[4] Bazı âlimler cevâmiü’l-kelim niteliğinde olan kısa, veciz, fakat oldukça geniş hikmetleri ihtiva eden hadisleri bir araya getirerek, “Erbaîn”ler yazmışlardır. Nevevî’nin meşhur “Erbain’i” bunların başında yer alır. Bundan başka el-Hafız Ebu Bekr b. es-Sinnî’nin, el-İcâz ve Cevâmiü’l-Kelim Mine’s-Süneni’l-Me’sûra’sı da aynı türden hadis mecmualarındandır.

    Hz. Peygamber’in cevâmiü’l-kelim niteliğindeki hadislerinden bazıları: “Ameller niyetlere göredir… “[5] “Sizi neden men ettiysem ondan kaçınınız, neyi de emrettiysem, gücünüzün yettiği oranda onu yerine getiriniz… “[6] “Her sarhoşluk veren şey haramdır. “[7] “Beyyine (delil) davacı üzerine, yemin de inkâr edenedir”[8] Bu misalleri daha çoğaltmak mümkündür. Türkçe’ye bile açıklayarak tercüme etmek zorunda olduğumuz bu tür hadislerin Arapça ifadeleri oldukça beliğ ve vecizdir.[9]

    [1] Buhârî, Ta’bîr: 22, İ’tisâm: 1.

    [2] İbn Recep el-Hanbelî, Cevâmiü’l-Hıkem fi Şerhi Hamsıne Hadîsen min Cevâmiü’l-Kelim, Dârü’t-Türâs, (t.y.) s. 2.

    [3] Tecrid-i Sarih Tercümesi: 1/455.

    [4] İbn Recep el-Hanbelî, Cevâmiü’l-Hıkem fi Şerhi Hamsıne Hadîsen min Cevâmiü’l-Kelim, Dârü’t-Türâs, (t.y.) s. 3.

    [5] Buharî, Bed’ü’l-vahy: 1.

    [6] Buharî, İ’tisam: 3.

    [7] Buhârî, Vudû’: 71; Eşribe: 4, 10; Müslim, Eşribe: 67-69….

    [8] Buharî, Rehn: 6; Tirmizî, Ahkâm:12.

    [9] Talat Sakallı, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/303-304.

  • 4- Metod Bilgisi: Hadis Usulü Online Oku

     

    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hadîslerinde hâkim olan beyan metodunun bilinmesi, hadîsleri hakkıyla anlamada kolaylık sağlar ve yanılmaları asgariye indirir. Metod kelimesiyle kastettiğimiz hususları bir kaç madde hâlinde şöyle özetleyebiliriz:

    l – Muhatab’a Göre Hitap: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in bilhassa ahlâkiyat ve içtimaî münasebetler ve güzel amelleri beyan ve onlara teşvîkle alakalı hadislerinde muhatabları, içinde bulunulan şartları iyi bilmek gerekir. Bu hususun ehemmiyetine binâen, muhaddisler, esbâb-ı vürud dediğimiz. Hadislerin beyanına veya sünnetin vukûuna sebep olan âmilleri bilme işini, ulûmu’l-hadîsin müstakil bir şubesi kılmışlardır. Esâsen sâdece hadîs değil, bütün sözlerin değerlendirilmesinde “Kim söylemiş, kime söylemiş, ne makamda, hangi maksadla, ne zaman söylemiş?” gibi bir kısım sorulara cevap aranır, söz böylece, içtimaî çerçevesine oturtularak anlaşılmaya çalışılır.

    Sözgelimi, en efdal amel hangisidir? sorusu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e farklı zamanlarda farklı şahıslar tarafından sıkça sorulur. Birçoğuna her seferinde “cihad” dediği, bir defasında “hiçbir amel’in fazilette cihada yetişemeyeceği” de belirtildiği halde, bir zâta “oruç” diye cevap vermiş, bir başkasına “hicret”, bir başkasına “secde”, “Allah’a iman”… “vaktinde kılınan namaz”, Hz. Aişe (radıyallalhu anhâ)’ye “hacc” yaşlı bir kadın olan “Ümmü Hânî (radıyallahu anha)”ye “Günde yüz kere Allahuekber, Sübhanâllah, Elhamdülillah, demektir” diye cevap vermiş. Resûlullah’ın muhatap ve içtimaî şartları nazar-ı dikkate alma prensibi göz önüne alınmadığı takdirde aynı soruya verilen cevapların farklılığı şaşırtıcı olabilir.

    2- İstikballe ilgili haberler teşbihe dayanır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisinden sonra çıkacak pek çok içtimaî fitneleri, bu fitnelerin liderlerini bir kısım teşbihlerle anlatmıştır. Sözgelimi kötülükte baş çekecek, dîne zarar verecek şahısları Deccal olarak isimlemiş, bunlara karşı çıkıp, tahribatlarını tamir edecek kimselere de Mehdî demiştir. Yeryüzünün her tarafında, her bir cemiyet ve hatta cemaatlerde bile kıyâmete kadar gelecek kötüler ve iyiler hep Deccal ve Mehdî olarak isimlendirilir. Bilhassa Deccâl üzerinde daha çok durulur. Bununla ilgili bilginin ferdler üzerinde hâsıl edeceği müsbet tesiri artırmak için, rivâyetler sanki tek Deccal çıkacakmış gibi bir tasvirde bulunur. Ve ayrıca çıkacak bu şahısların, zamanlarında kullanacakları teknik imkânlar onların şahsî güçleri imiş gibi ifâde edilir. Böylece, Deccal deyince, zihinde, insanüstü, harika güce sâhip, kabul edilmesi aklı zorlayan bir mahlûk imajı canlanmaktadır. Bu durum, bazı safdilleri hurâfemsi inançlara iterken, bir kısım teslimiyeti zayıfları da ahir zamanla ilgili bu ve benzeri hâdisat ve eşhası inkara sevketmektedir.

    Öyle ise mûteber kitaplarımızda gelen istikbâle matuf ihbarâtı mecâzi tasvirler kabûl edip, Kur’an ve Hadîs’in umumi prensipleri çerçevesinde asıl maksadı aramak gerekmektedir. Aksi takdirde safsataya veya inkâra düşülerek, o çeşit hadîslerin vermek istediği dersten mahrum kalınır.

    3- Hadîslerde rakamlar: Hadisler çeşitli vesilelerle rakamlar verir: 7 büyük günah, fıtrattan 5 şey, münafığın 3 alameti… gibi. Bu çeşit rakamlar gerçek bir miktara delalet etmez. Sözgelimi, ayrı ayrı hadîslerde 3’er, 4’er, 5’er, 7’şer gruplamalar halinde verilen bu büyük günahlar tedkik edilse, her seferinde farklı günahların zikredildiği görülür. Bütün hadîslerde büyük “günah” kelimeleri kullanılarak zikredilenlerin sayısı, bazı tahkiklerde 17’yi bulmuştur. Diğer taraftan âyet ve hadîslerin getirdiği ölçülere vurunca “büyük günahlar” listesine dahil edilen günahların sayısını ûlema çok artırmış ve mesela Zehebî yetmiş tanesini teker teker saymıştır.

    Aynı şekilde gayb alemiyle ilgili bir kısım rakamlar hadîslerde zikredilmiştir. Cennetle, cehennemle, Kürsî ve Arşla ilgili genişlik, uzaklık veya yakınlık ifâde eden, sualsiz cennete gireceklerin miktarını belirten, bir kısım meleklerin adedini gösteren ve yüksek miktarlara ulaşan rakamlar var. Ulema, yaptığı tahkike dayanarak bunların da, değişmez, sâbit miktarları belirtmek için değil, kesretten kinaye olmak üzere kullanıldığını ifade etmişlerdir.

    Şu halde küçük rakamların çoğu durumlarda ta’limde kolaylık olsun diye listelemeler yapmak maksadıyla kullanıldığını, büyük rakamların da çokluğu ifade (yani kesretten kinâye) için kullanıldığını nazar-ı dikkatten uzak tutmamak gerekir.

    4- Tebliğde yardımcı unsurlar: Din nazarında ehemmiyetli sayılan bir kısım meseleler vardır. Bunlar kaçınılması gereken kötülükler sınıfına girdiği gibi, yapılması gereken iyilikler sınıfına da girebilir. Ne var ki, bunlara terettüp eden iyilikler veya kötülükler sayıyla, rakamla ifade edilemez. Ayrıca bunların şümûlü zamana, zemine, ferde göre de değişebileceğinden tatminkâr, sabit bir açıklaması da yapılamaz. Ama mü’minlerce berikilerin “iyilik”, ötekilerin “kötülük” olarak benimsenmesi, benimsettirilmesi gereklidir.

    İşte bu maksadla, hadîslerde bâzı yardımcı unsurlar kullanılmıştır. Bunlar, dinimizin ısrarla üzerinde durduğu, çokça ehemmiyet verdiği ve dolayısıyla önemleri mü’minler tarafından yeterince anlaşılıp, kabul edilmiş olması gereken, çoğu kere inanca giren şeylerdir.

    İşte iyilik veya kötülük hususlarında ehemmiyet ve ciddiyetlerinin benimsettirilmesi istenen her ne varsa, bu umumen kabûl edilmiş, bilinen şeylerle, onun arasında bir irtibat, bir benzerlik kurulur. Böylece o şey dahi, herkesçe hemen bilinen, kavranan bir durum kazanır. Mesela şu hadîs-i şerife nazar edelim: “Allah ve âhirete inanan ya hayır konuşsun ya sükut etsin”. Bu irşâdla hayırlı konuşmamak, mü’minin nazarında, birden ebedi hayatı için yegâne muteber sermayesi olan imanını tehlikeye atan ciddi bir tehlike oluvermektedir. Sadece hakkı konuşan, her konuştuğu Hak olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ağzından bunu işitmek bir mü’min nazarında fevkâlade müessir bir şeydir. Dünyanın en iyi konuşan en belagatlı bir hatibi, en zeki aydın bir muhatabına sükut etmenin faydaları, mâlâyânî konuşmanın zararları üzerine yapacağı uzun açıklamalarla elde edemeyeceği tesiri, Resûlullah’ın bu kısa sözü, zekaca vasat, hatta vasatın altında ümmî bir mü’minde hâsıl eder.

    Şeytan unsuru da bu maksadla en ziyade kullanılan tebliğde müessiriyet unsurlarından biridir. Kötülük ve çirkinlikleri ifade için onları şeytana nisbet edip şeytana benzetme usulünün eskiden beri Araplarda cârî bir örf olduğunu belirten İslam âlimleri, Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım ayetlerinde de bu maksatla şeytan kelimesinin kullanıldığını belirtirler. Mesela:

    Şeytan unsuru da -tebliğde müessiriyet düşüncesiyle- en ziyade kullanılan unsurlardan biridir. Kadı İyâz şahıs cinsinden olsun, fiil cinsinden olsun her kötü şeyin “şeytan”la veya “şeytanın ameli”yle ifade edildiğini belirtir. Kur’ân-ı Kerim’de şeytan kelimesinin birçok ayette bu maksadla kullanıldığını söyleyen Kadı İyâz, Kur’an’dan bazı misaller de verir: “Hz. Eyyub (aleyhisselam)’un kıssasında geçen “…Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi” diye seslenmişti” (Sa’d: 38/41) ayetini zahiri mânasıyla benimsememiz mümkün değildir. Çünkü, Hz. Eyub’u şeytan’ın hasta ettiğini, vücuduna hastalığı onun koyduğunu söylemek asla câiz değildir. Çünkü bunlar, Allah’ın irade ve izni ile vukûa gelir… Keza (Hz. Musa’nın hizmetçisi tarafından söylenen) “…Onu söylememi şeytandan başkası unutturmadı” (Kehf: 18/63)… Keza, cehenem’deki zakkum ağacını tasvir için sarfedilen “Muhakkak ki o, çılgın ateşin dibinde bitip çıkacaktır, ki tomurcukları şeytanların başları gibidir” (Saffat: 38/64-65) kelam-ı ilâhi de böyledir.

    Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) aynı şekilde pek çok çirkinlikleri, isyan fiilleri, pis şeyleri şeytana nisbet ederek mü’min nazarında o şeylerin fenâlığın kolayca tesbit etmiştir. Çünkü şeytan ve şeytanın kötülüğü mü’minler nezdinde mâlumdan, temel bilgilerinden biridir, imanın bir parçasıdır.

    “Yattığınız zaman şeytan herbirinizin ensesine üç düğüm atar ve her bir düğümü vururken: “Gecen uzun olsun!”… der. Uyanıp Allah’ı zikrederse düğümün biri çözülür, abdest alırsa bir düğüm daha çözülür, namaz da kıldı mı hiçbir düğüm kalmaz, hepsi çözülür, böylece dinç olarak sabaha erer, geceleyin kalkmadığı takdirde, tembel uyuşuk bir ruhla sabaha erer”.

    Yanında geceyi hep uykuyla geçiren birisinden bahsedilince Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “O, kulaklarına şeytanın akıtmış olduğu birisidir” buyurmuştur.

    Mescide saçı sakalı karmakarışık gelen bir zata kendisine çeki düzen vermek üzere çıkmasını eliyle işaret ettikten sonra: “Böyle (kendinize çeki düzen vermeniz) şeytan gibi saçı sakalı karışık olmaktan daha iyi değil mi?” der.

    Hergün karşılaşılan bir ihtiyatsızlığa da Hz. Peygamber bu tarzda dikkat çeker: “Birbirinize silahı çevirerek şakalaşmayın. Zira bilemezsiniz, şeytan boşandırıverir de kendinizi cehennem çukurunda bulursunuz”.

    Örnek çok. Resûlullah, bu üslubla, “melek”, “sadaka”, “hicret”, “eski milletler”, “cahiliye” , “kıyamet günü”, “kıyamet alâmeti” gibi, müslümanlarca ehemmiyeti çok iyi bilinen, imanının bir parçası hâlini almış birçok unsurları geniş çapta kullanmıştır. Bunlarla ilgili açıklamaya burada gerek görmüyoruz. Ancak hadîsleri açıklarken yeri geldikçe ve gerektikçe dikkat çekecek, bazı izahlar sunacağız.

    Şu halde, hadîsleri okurken, metnin lugâvî mânasına bağlanıp kalmaktan ziyade, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın asıl kasdının ne olabileceğini tefekkür etmek, araştırmak daha uygundur. Ancak bunu yaparken bâtınilerin yaptığı gibi işi ifrata götürüp, İslamın umumi prensiplerine ters düşen tevillere kaçmak da doğru değildir.

    Cenab-ı Hakk’ın ihlas ve iyi niyet sahiplerini daima doğruya hidayet edeceğine inanabiliriz. Şu halde bize düşen; aşkla, samimiyetle Resul-i Ekrem (aleyhisselatu vesselam)’i anlamak için adım atmak, gayret göstermektir.

    Bir bahçeye giren, istediği daldan meyve alamasa da, nasibsiz kalmaz, ulaşacağı dallar bulabilir, sepetini doldurabilir. Bütün iş sepeti doldurmak arzusuyla, Sünnet Bahçesi’ne girmektedir. Rahmet-i Rahman kimseyi boş çevirmeyecek kadar zengindir, engindir.[1]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/168-172.

  • 3- Ehliyetli Tercüme: Hadis Usulü Online Oku

     

    Bir hususa daha dikkat çekeceğiz. O da hadîslerde Arap dilinin gereği olarak Hz. Peygamber’in yer verdiği teşbîhli ifâdeleridir. Teşbihli, mecazlı ifâdelere hadîslerde sıkça yer verilmiştir. Bu çeşit rivâyetlerde, kullanılan kelimelerin lügat manası değil, bunun gerisinde asıl kastedilen mânanın araştırılması gerekir. Bir Arap için bunu yakalamak kolay olsa bile, en azından anlamın bir kısmında kastedilen manayı yakalamak bir gayr-ı Araba zorluk arzeder. Bu durum da bizi, şerhlere müracaata sevkeder. Hadîsleri tercümeden okuyanların da, şerhe veya ehliyetli kimselerin yaptığı tercümelere başvurması gerekir. Çünkü ehliyetli kişi mutlaka lafzî mânada takılıp kalmaz, hadîsin kasteddiği gerçek mânâyı arar. Aramayan tercümeci zâten ehliyetli değildir. Bu hususun ehemmiyetini belirtmek için bir başarısız tercüme örneği vereceğim. Daha önce bir başka vesileyle zikri geçen: hadîsi bir kitapta aynen şöyle tercüme edilmiştir: “Allah Teâla’nın en çok sevmediği kimse, sığırın diliyle yalanması gibi, dilini dişleri üzerinde dolaştıran hatiptir”.

    Şurası muhakkak ki, hatîbin dilini dişleri üzerinde dolaştırması, örf, adet yönüyle hoş karşılanmamış olsa bile, Allah’ı en ziyade gazaba sevkedecek bir davranış bir fısk, bir isyan olamaz. Öyle ise Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) bir başka şey kastedmiş olmalıdır:  Geçimliğini diliyle toplamak, yani belâgatı, güzel ifâdeyi insanları aldatma vasıtası yapmak gibi… Hadisin metninde “diş” kelimesinin bulunmayışı, tercümenin bozukluğunu zaten katmerleştirir.[1]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/167-168.

  • 2- Güvenilir Şerh: Hadis Usulü Online Oku

     

    Bu ihtimaller bizi, ister istemez, hadîsleri güvenilir şerhlerden okumaya sevk edecektir. Hele hadîs ahkâma müteallik ise, haram, helal bildiriyorsa ve alış-veriş, şüf’a, gibi muâmelât ve kul hakkını ilgilendiren konulara giriyorsa, şerhe müracaat bir zarûret olur.[1]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/167.

  • HADÎSİ ANLAMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİ Hadis Usulü Online Oku

    HADÎSİ ANLAMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİ

     
    1- Güvenilir Kaynak:

    Dinimizin, Kur’an-ı Kerîm’den sonra ikinci kaynağı olan Hadîs-i Şerifleri kavrayıp onlardan istifâde etmenin çok kolay bir iş olmadığı geçmiş bahislerde anlaşılmıştır. Zira, Hadîslerin bir kısmı sahîh, bir kısmı hasen, bir kısmı da zayıftır. Mevzu (uydurma) olanlar da ayrı bir grup teşkil etmekte.

    Bu sebeple öncelikle, hadîsin kaynağına dikkat etmeye ve sıhhati hususunda âlimlerin şehadet ettiği kitaplara yönelmeye gerek var. Kütüb-i Sitte, Muvatta gibi kaynaklar bu mevzuda en güvenilir kaynakları teşkil eder. Bunların hadîsleri makbûldür.

    Ancak makbûl bir hadîsle de hemen amel etmemize mâni bazı ihtimaller var, şöyle ki:

    * Hadîs mensûh olabilir.

    * Hadîs bir başka rivayetle muhalefet halinde olabilir.

    * Hadîsi âlimler farklı farklı anlamış olabilir.

    * Mezhebimizde amel edilmemiş olabilir.[1]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/166-167.

  • İhtilaf Üzerine Te’lifat Hadis Usulü Online Oku

     

    1- Müteârız hadîslerin ihtilafını gidermek üzere muhtelif eserler yazılmıştır. Bu sahada ilk kitabı İmam Şafiî (150-204h./767-819m.)’nin, -el-Ümm adlı eserinin bir bölümü olarak te’lif ettiği bilinmektedir, eserin adı: Kitâbu İhtilâfı’l-Hadîs’tir.

    2- İbnu Kuteybe de (213-276h./828-889m.) Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis’i de ilk yazılanlar arasında yer alır. Kendisi hadisçi olmadığı için eseri bazı tenkitlerden azâde bulunmamıştır. Dilimize tercüme edilmiştir.

    3- Ebu Yahya Zekeriyya es-Sâcî’nin (V. 307/919) (eseri hacimlicedir).

    4- Ebu Ca’fer Muhammed İbnu Cerir et-Taberî (V.301/913).

    5- Ebu Ca’fer Ahmed İbnu Muhammed İbni Selâme et Tahâvî (235-321h./849-933m.). Kitabın adı: Müşkilü’l-Asâr’dır, matbudur.

    6- Osman İbnu Saîd ed-Dârimî (V.280/893).[1]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/166; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 94.

  • G) Harici Sebeplerle Tercih Sebepleri Hadis Usulü Online Oku

     

    1- Kur’an’ın zâhirine veya bir diğer sünnete muvafık dinen veya şeriat, kıyas, ümmetin ameli veya Hülâfa-i Râşidin’in uygulaması tarafından kabul edilen veya bir başka mürsel veya munkatı rivayetin refakat ettiği hadîs tercih edilir.

    İlk dört halifenin uyguladığı, diğerlerine tercih edilmiştir. Mesela, bayram tekbirlerinin beş veya yedi olacağını ifade eden bir hadis, dört sayısını verene tercih edilmiştir; çünkü Hz. Ebubekir ve Ömer birinci hadise göre uygulama yapmışlardır.

    2- Sahabeyi tenkîd manası taşımayan rivayet, taşıyana tercih edilir.

    3- Hükmüne ittifak edilen bir nazîri bulunan rivayet, bulunmayana,

    4- Nazîrini Sahîheyn’in tahrîc etmiş olduğu rivâyet, böyle olmayana tercih edilir.[1]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/165; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 94.

  • 4- Tevakkuf Hadis Usulü Online Oku

     

    Müteârız iki hadîsin ihtilafı, beyan edilen hiyerarşik metodların (cem ve te’lif, nesh, tercih) hiçbiriyle çözülmezse, başvurulacak son metod tevakkuf’tur. Aslında tevakkuf, bir çözüm metodu değil, çözümsüzlüktür. Yani her iki hadîsi de amel dışı bırakmak. Birini diğerine tercih ettirecek bir karîneyi bizzat buluncaya veya bir başka muhaddisin veya fakihin bulmasına kadar her iki rivâyeti de amel dışı tutmaktır.

    Esâsen hadîste gerçek mânada (nefsülemirde) ihtilaf yoktur diyenler açısından fiilen çözümü olmayan müteârız hadîs var mıdır? diye sorulacak olsa ulemânın ittifak ettiği bir hadîs gösterilemez. Buna rağmen usulcüler, nazarî açıdan da olsa tevakkuf tabiri üzerinde dururlar. Hatta tercih’e taraftar olmayanlar, -Suyutî’nin kaydettiğine göre- teâruz halinde tahyîr (iki hadisten birine ihtiyar etmek) veya tevakkuf gerekir demişlerdir. Fıkıhçıların “tesâkut” dedikleri, teâruz sebebiyle birbirlerini amelden düşürme hadisesi de belli bir ölçüde, tevakkuf’a benzer. Ancak, tesâkutla ilgili bütün fukahanın ittifak ettiği örnek mevcut değildir. Şu halde bu açıdan ele alınca da tevakkufla ilgili ameli bir örnek bulmak mümkün olmayacaktır. Mesela “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in vefatına kadar, sabah namazında kunut yaptığı”nı ve “biraz kunut yapıp sonra terkettiği”ni haber veren Hz. Enes (radıyallahu anh)’in rivâyetlerinin “iki haber tearuz edince “tesâkut”la her ikisi de amelden düşer” kaidesince amelden kaldıklarını ve geriye Hanefîlerin benimsediği İbnu Mes’ud ve başkalarından “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) iki ay müddetle bazı Arap kabîlelerine beddua ederek kunut yaptı, sonra terketti” hadîsinin kaldığını Ebu Hafs Ömer en-Nesefî söyler. Fakat tatbikatta Şafiîler bu görüşle amel etmezler.[1]

    Dikkat:

    1- Muaraza’dan salim olan sahîh hadîse muhkem denir. Bunun en güzel örneği:”Allah, temizlik olmadan namaz kabul etmez, ganimetten (devlet malı) çalınanla da sadaka kabul etmez” hadîsidir.

    2- Bir konuda ihtilaflı olan iki hadîs te’lif edilemeyince, ikisini de bırakarak ittifak edilene dönmek usulcülerce benimsenen bir prensiptir. Bunun ihtiyata ve amelî ihtiyaca daha muvafık olacağı söylenir.[2]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/165-166.

    [2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/165-166.

  • F) Hadisin Taşıdığı Hükümle İlgili Tercih Sebepleri Hadis Usulü Online Oku

     

    1- Tahrîme delalet eden, ibâheye veya vücuba delalet edene,

    2- İhtiyata uygun olan, diğerine,

    3- Hadd’e delalet eden, haddi nefyedene,

    4- Aslın hükmünü ve berâet-i asliyeyi takrîr eden, başka bir hükmü nakledene tercih edilir.[1]

    [1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/164-165; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 94.