Yıl: 2012

  • Türk Halkı Diyanete Güvenmiyor

    DİYANETİ AŞAN NEDENLER

    19. ve 20 yüzyıllar Batı kaynaklı materyalist felsefenin altın çağlarıydı. Fiziği ve görüneni esas alıp metafiziğe savaş açan bu düşünce akımı kısa zamanda dünyayı etkisi altına almıştı. Kuşkusuz bunda Kilise ile İktidar arasındaki güç mücadelelerinin kilisenin aleyhine sonuçlanmasının etkisi de büyüktü. Bu mücadele sonucunda iktidar galip gelmiş, kiliseyi hakimiyeti altına alarak ona sınırları belli bir alanda hareket imkanı vermişti. Aynı zamanda bu yüzyıllar Osmanlı Devletinin Batı karşısında kendisini ezik hissedip ona hayranlığının arttığı yüzyıllardı. 1857’de ölen A.Comte’un düsünceleri Osmanlı’ya gelmekte gecikmedi ve böylece pozitivizmin düşünce hayatımızda önemli bir yeri oldu. Felsefeyi, edebiyatı, politikayı dolayısıyla toplumun bütün katmanlarını etkiliyordu bu düşünce akımı. 

    Osmanlı’nın külleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de laikliği kendisine bir ilke olarak benimsedi. “Din geri kalmışlık sebebimizdi”. Bu yüzden siyaset ve devlet kuralları farklı işler, din ise kedisine çizilen sınırlar içerisinde, siyasi otoritenin izin verdiği ölçüde yaşamını devam ettirirdi. Osmanlıda Şeyhülislamlık gibi gerektiğinde padişahı bile aşan bir mevkide bulunan din işleri, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yine de 3. sırada yer alabilmişti. Ancak aradan geçen yıllar içerisinde hiyerarşideki yeri gittikçe eridi ve günümüzde 51. sırada yer alıyor. 

    DİB’in, cumhuriyetin kurulduğunda protokolde üçüncü sırada olup şu an 51. sıraya kadar gerilemesinin siyasi nedenleri kadar toplumsal nedenleri de vardır. Diyanetin en önemli temsilcisi olan din görevlilerinin, halk arasındaki tabirle hocaların, yazılı ve görsel medyada bilinçli veya bilinçsiz, kaba-saba, çok yiyen, temizliğine dikkat etmeyen, dünya işlerinden anlamayan, giyim-kuşam zevki olmayan kişiler olarak lanse edilmesi ve bunun bütün kuruma mal edilmesi diyanetin gözden düşmesinin en önemli nedenlerinden biri olmuştur. Bu şekilde din ve dinin temsilcisi olanlar toplum nazarında küçük düşürüldü. Burada bütün suç tabii ki dışarıda aranmamalıdır. Maalesef dini çok menfi şekilde temsil ed(emey)en din görevlilerinin de etkisi olmuştur bütün bu olumsuzluklarda. 

    Günümüz Dünyasında, maddenin tatmin edemediği insanlığın zihni ve kalbi tekrar dine dönüş yaşamaktadır. Kurtuluşu dinde ve dini değerlere bağlılıkta aramaktadır iki-üç asırdır savrulan zavallı dünya insanı.

    İşte bu noktada Diyanet’e çok büyük görev düşmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendi içinde özeleştiri yapıp Türkiye gündeminde neden daha güçlü temsil bulamadığını sorgulaması gerekmektedir. Bu noktada işin siyasi tarafına girmeden uzmanlık alanı dinin sosyal hayata etkileri olan biri olarak bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

    DİYANET’İN İTİBARINI ARTTIRMA ADINA ÖNERİLER

    • Her sahada uzmanlaşmanın önem kazandığı günümüzde diyanet görevlileri de uzman olmalıdır. Bu nedenle Diyanet YÖK ile daha sıkı iş birliği halinde olmalı, din görevlisi yetiştirilirken gerekli olan kıstaslar ortak belirlenmelidir. Bir din görevlisi en azından ilahiyat mezunu olmalıdır ki; işinin ehli olabilsin.

    • Toplum din görevlilerinin şahsında dini görmektedir. Bundan dolayı onların yaptıkları en küçük hatalar dine mal edilmektedir. Bu nedenle Din görevlileri yaşadıkları toplumsal hayattaki davranış ve uygulamalarında çok daha hassas olmalıdırlar.

    • Din görevlileri memuriyet anlayışından sıyrılıp, topluma daha fazla faydalı olma mülahazasıyla, cemaatiyle farklı ortamlarda daha çok beraber olabilmelidir. 

    • 2001 yılında Adapazarın’da kıldığım bir Cuma namazında, imam Cuma hutbedinde Abdullah İbn Cahş isimli sahabiden bahsederken ilkinde Bahş, ikincisinde Cahş, üçüncüsünde ise Kahş olarak okumuştu. Bu olayı hiç unutamam. Bu ve bunun gibi olayların önüne geçmek adına hutbeler ve vaazlar merkezden gelmemeli her bir din görevlisinden hutbeyi kendisinin hazırlaması istenmelidir.

    • “Veren el alan elden üstündür.” Camiler toplum nazarında hep alan el olarak lanse edilmemelidir. Veren el olup dinin ve dinin temsilcisi olan bu kurumun itibarı artırılmalıdır. Bunu sağlamak için de caminin ihtiyaçları imam tarafından maddi durumu müsait cemaatten bazı kişilere gördürülse, hem o insanın sadaka-ı cariyede bulunmasına vesile olunacak hem de imam efendiler ezile büzüle her Cuma cemaatten para istemek zorunda kalmayacaklardır. Bunun neticesinde de gerektiğinde bir fakire de el uzatabilen camilerimizin itibarı toplum nezdinde yükselecektir.

    • Şüpheli şeylerden uzak durma adına şeffaf olabilmek önemlidir. Şeffaflığa en çok dikkat etmesi gereken kurum da diyanet olduğu için Torpil ve Diyanet yan yana en son gelmesi gereken iki kelimedir. Diyanet’in kuruma eleman alırken mülakat yapması akıllara “acaba” sorusunu getirmektedir. Alacağı görevlinin Kur’an-ı Kerim’ini dinlemek için mülakat yapabilir ancak diğer mülakat konuları yazılı olmalı ve böylece objektif kriterlere bağlanmalıdır. 

    • Allah, kendi adına çalışılan bir yeri zayi etmez. Yüce kitabında da “kişi için ancak çalıştığının karşılığı” olduğunu buyurmaktadır. Eğer Diyanet kendi içerisindeki problemleri halledebilirse, kendini aşan diğer problemler tabii mecrasında çözüme kavuşacak ve gerek toplum gerekse de devlet nezdinde layık olduğu itibara kavuşabilecektir.

    Taha ÜNAL
    Din Sosyolojisi Uzmanı
    tahaunal80@gmail.com 

    Kaynak: Samanyolu

  • Klasik Arapça 9.Ders Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = İfal Babı)

     

     

     

    9.Ders        

    Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = İfal Babı) 9. Ders İzle-İndir

    Devamını Oku »

  • Recep Tayyip Erdoğan Mısırda Yok Satıyor / Kitabın Arapçasını İndir



    Başbakan Erdoğan’a Arap dünyasında duyulan hayranlık, kitap satışlarına da yansıdı. Kitabın mütercimi Mısırlı akademisyen Tarık Abdulcelil, 5 bin adet yapılan ilk baskının tükendiğini çok yakında ikinci ve üçüncü baskıların da yapılacağını anlattı.

    Tarık Abdulcelil, “Arap Baharı’ndan sonra daha da ilgi çekmeye başladı. Şu anda Arap ülkeleri yeni bir oluşuma doğru gidiyor. Bu ülkeler kendilerine lider ve parti modeli arıyorlar. Tüm gözler şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın üzerinde… Herkes onun nasıl bir lider olduğunu merak ediyor.” diyor.

    Kitapçı Mahmud Kerim Mahmud da satışlardan çok memnun. Mahmud, “Erdoğan, Arap dünyasında çok yakından tanınan bir lider. Kitabın tanıtımından sonra ilginin çok daha fazla olacağını tahmin ediyorum.” diye konuştu.

    Recep Tayyip Erdoğan Mısırda Yok Satıyor / Kitabın Arapçasını İndir


    Rar Şifre: fasiharabic.com

  • Klasik Arapça 8.Ders Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = 3. – 6. Bab)

     

     

     

    8.Ders        

    Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = 3. – 6. Bab) 8. Ders İzle-İndirDevamını Oku »

  • AÖF İlahiyat Arapça Kitapları İndir

    Açıköğretim İlahiyat Fakültesinde toplamda 4 dönem bulunmaktadır. Her dönem içinde de arapça dersi bulunuyor. Bu arapça dersleri için ayrı ayrı hazırlanmış 4 kitap bulunuyor. Bütün açıköğretim ilahiyat arapça kitaplarını burdan indirebilirsiniz.

     

    Açıköğretim ilahiyat arapça kitapları indir 1

    Açıköğretim ilahiyat arapça kitapları indir 2

    Açıköğretim ilahiyat arapça kitapları indir 3

    Açıköğretim ilahiyat arapça kitapları indir 4

    Rar Şifre: fasiharabic.com

     

  • Bir Yaşar Nuri Klasiği: İmamların Maaş Alması Haram

     

    Yaşar Nuri Öztürk’ün canlı yayında söylediğine göre Kur’an’ı Kerim’i parayla satmak kesinlikle haram… Ancak Yaşar Nuri’nın Kur’an çevirileri kitapçılarda ücret karşılığı satılıyor. Aynı şekilde internet üzerinden de Kur’an çevirileri için para isteniyor.

    Mesala yayın yılı 2011 olan son Kur’an tefsiri 28 TL’den satışta…

    O NAMAZLAR GEÇERSİZ

    Yaşar Nuri’nın dediğine göre “namaz kıldırma karşılığı aldıkları paralar haram”… Canlı yayında “Kur’an’ı Kerim’i para karşılığı satmak haram mıdır?” sorusuna yanıt verirken sözü Diyanet’in maaşlı imamlarına getiren Öztürk şunları söyledi;

    “Kur’anı Kerim’i parayla satmak gayet tabiii haram! Hiç bir dini değeri parayla satamazsın. Eğitim hizmeti yapıyorsan o eğitim hizmeti için aldığın para meşrudur. Namaz kıldırarak alınan paraların tümü haramdır. O namazlar da geçersizdir. Kimse bunun aksini iddia ve ispat edemez.”

    Yaşar Nuri Öztürk, Diyanet’te görev yaptığı süre içinde babasının kendisine “Din hizmeti yaparak diyanetten aldığın para hırsızlıktan daha kötüdür. Derhal buna son ver” dediğini de söyledi.

    İLAHİYAT HOCASININ PARASI HELAL

    Bilindiği gibi Yaşar Nuri Öztürk de İlahiyat Fakültesi’nde kendi deyimi ile 28 yıl boyunca öğretim hizmeti verdi. “Dini” konularda gençleri eğiten hocanın aldığı para bu durumda “haram olmuyor mu?”.

    Yaşar Nuri Öztürk, kendi durumunu “eğitim hizmeti” istisnası içine soktu ve dedi ki;
    -“Eğitim hizmeti veriyorsanız, tabii karnınızı bir yerde doyuracaksınız. Ben ilahiyat profesörüyüm eğitim hizmeti vermişim 28 yıl üniversitede ve maaş almışım. Ben insanlara namaz kıldırarak o maaşları alsaydım külli haramdı o bana…”

    İMAMLAR NEYLE GEÇİNECEK?

    Yaşar Nuri Hoca’nın iddiasına göre Diyanet’ten maaş alarak camilerde namaz kıldıran tüm hocalar “haram” para kazanıyor. Bu durumda akıllara şu soru takılıyor. “Din hizmeti veren” imamlar müezzinler neyle geçinecek? Geçimlerini nasıl sağlayacaklar.

    Aslında bu konu yeni bir konu değil. İmamın namaz kıldırdığı için para alması söz konusu değil. Orada mesaisini camiide geçirdiği için maaş kendisine veriliyor. Yani her ne olursa olsun siz gittiğinizde imam hatibi veya din görevlisini camide buluyorsunuz.

    Aşağıda İstanbul İlahiyat Hocalarından Prof.Dr. Abdulaziz Bayındır’ın konuyla ilgili soruya cevabı var. Kendisi bu konuda gerekli cevabı vermiş…

    8sutun

     

    Yaşar Nuri’yle ilgili medyada yer alan başka bir haber.

     

    Cuma namazı saatinde canlı yayında olan Yaşar Nuri Öztürk ,akıllara cuma namazına gitmiyor mu sorusunu getirdi.

     

    Cuma günleri Show Tv ekranlarında yayınlanan ‘Saba Tümer’le Bugün’ programına konuk olan ilahiyat profesörü Yaşar Nuri Öztürk’le ilgili farklı bir tepki dile getirildi. 

    İSLAMİ KONUDA KENDİNİ OTORİTE OLARAK GÖRÜYOR

    Canlı yayında yapmış olduğu çıkışlarıyla hafızalarda yer eden ilahiyatçı, bir çok İslami konuda kendisini otorite olarak görüyor. Ancak başta sosyal paylaşım sitelerinden ve program izleyicilerden kaçmayan bir ayrıntı çok konuşuluyor. 

    YAŞAR NURI ÖZTÜRK CUMAYA GİTMİYOR MU?

    Show Tv ekranlarında cuma günleri Saba Tümer’le program yapan Öztürk , izleyicilerin dini konulardaki sorularını cevaplıyor. Programın cuma namazı saatinde de devam etmesi, izleyicinin aklına ilahiyat profesörü Yaşar Öztürk ‘cumaya gitmiyor mu’ sorusunu getirdi.

  • Klasik Arapça 7.Ders Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = 1. – 2. Bab)

     

     

     

    7.Ders        

    Konu: Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = 1. – 2. Bab)

     

      

     

     

     

     

  • İHL Öğretmenleri Kuran-ı Kerim Eğitimi İçin Toplanıyor

     

    Ensar Vakfı Değerler Eğitimi Merkezi, Türkiye’deki tüm İHL Meslek Dersleri Öğretmenlerinin tebliğci veya müzakereci olarak katılabileceği İHL Meslek Dersleri Zirvelerini düzenliyor.

    Bu zirvelerin üçüncüsü “Kur’an-ı Kerim Öğretmenleri” zirvesi olarak 31 Mart 2012 tarihinde gerçekleştirilecektir. İmam Hatip Liselerindeki Meslek Dersleri Öğretmenlerinin katılabileceği zirvede amaçlananlar:
    · Kur’an-ı Kerim derslerinin problemlerini tartışmak, derslerin programı / müfredatı ve kitaplarını öğretmenlerimizin değerlendirmesini sağlamak,
    · Öğretmenlerimizin sınıf ve okul içi uygulamalarını, yöntem-tekniklerini ve hazırladıkları özgün materyalleri paylaşmalarını sağlamak,
    · İyi örnekleri kayıt altına almak, kitaplaştırmak ve sonraki nesillere bir tecrübe mirası bırakarak tarihe not düşmek.

    olarak belirtildi.

    Kur’an-ı Kerim Öğretmenleri Zirvesiyle, Türkiye genelinde Kur’an- Kerim dersinin nasıl okutulduğunu, dersin öğretimi ile ilgili öğretmenlerin düşüncelerini tespit etmek, sınıf içi ve okul içi uygulamaların bir fotoğrafını çekmek isteniyor. Öğretmenlerin bu dersi nasıl işlediklerini, öğretmenlik uygulamalarını, ders etkinliklerini, uyguladıkları yöntem ve teknikleri, İYİ ÖRNEKLERİ kayıt altına alarak;  kitaplaştırmak, yayımlamak, sonraki nesillere bir TECRÜBE MİRASI bırakmak ve tarihe not düşmek isteniyor.


    TEBLİĞ HAZIRLAMA ŞARTLARI VE AYRINTILI BİLGİ İÇİN EKTEKİ DOSYAYI İNCELEYİNİZ.

  • Trafik Kurallarına Uymamak Allaha İsyan Etmek Anlamına Gelir

     

    Sosyal hayat içinde, evlerimizde, sokakta, iş hayatında, alışveriş merkezlerinde farkında olmadan yaptığımız hatalar var. “Gülersem abdestim bozulur mu?” diye hassasiyet gösteren insanımız kırmızı ışıkta geçmenin günah olup olmadığına pek dikkat etmiyor veya hastanede-postanede-bankada sıra beklemeyip tanıdık sayesinde öne geçmenin kul hakkı olacağını, çöp atmanın, yüksek sesle televizyon izlemenin dindarlıkla bağdaşıp bağdaşmadığını.

    İslam hukukukçusu Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, sosyal hayat kurallarının dindarlıkla ilişkisi üzerine bilhassa durulması gerektiğini düşünüyor. Bu konuları ilahiyatçıların ve Diyanet mensuplarının sürekli gündemde tutması ve vurgulaması gerektiğini söylüyor. Yavuz; “Müslüman kardeşlerimiz mekruhlara dikkat etmeye özen gösteriyorlar. Ama günlük hayatta, aile içinde ve sosyal çevrede önemli işler vardır ki bunların dinimizle doğrudan alakası olduğunun farkında bile değiller.” diyor.

    Yavuz’a göre ihlal edilen detaylar hadislerle izah edilecek, dinî bilgilere dayandırılacak önemli meseleler. Çünkü sosyal hayattaki kurallar ve ilişkilerin dayanak noktası Allah hakkı, kul hakkı. Yavuz hocaya göre, her iki haktan dolayı Allah katında sorumlu olacağını düşünmek ve ona göre oturup kalkmak, gezip dolaşmak, insanlarla münasebet kurmak gerekiyor. İnsan, bütün bu davranışları İslam’ın genel prensiplerine ve ahlak ilkelerine uyduğu takdirde ancak daha çok takva sahibi olur. Yavuz, “Bütün vatandaşların bu gibi meselelerde hassas olmasını temenni ediyorum.” diyerek sosyal hayat içinde en çok yaptığımız hataları şöyle sıralıyor:

    Anne veya eşinizin hakkına girdiğinizin farkında mısınız?

    “Dikkatimi çekiyor, aile fertleri bütün işlerini evin hanımına yüklüyor. Örneğin elbisesini yerine asmaması, pijamasını katlamaması, yatağını düzenlememesi, çorabını çıkartıp evin yüzüne atması gibi basit gibi görünen, aslında dinimizde hakla hukukla doğrudan doğruya alakalı olan meseleler var. Bunlara riayet edilmedikçe Müslüman’ın dindarlığı kanaatimce tamamlanmış olmaz. Ev hanımının bütün aile fertlerinde hakkı kalır. Hanım hizmetçi değildir. Anne bir organizatördür, çocukları yetiştiren, aile hayatını ikame eden temel düsturdur. Herkesin yardımcı olması gerekir. Belki sesini çıkaramayabilir, eşine çocuklarına saygısından dolayı. Mesela elmayı soyup yedikten sonra tabağını yerde bırakması meyve kabuklarını alıp çöpe koymaması, o kadının o erkek üzerinde hakkının kalmasına sebeptir. Bu hakka riayet edilmeyen yerde de bir zulümden söz edilebilir. Aile içi hak-hukuk meseleleri bilhassa önemlidir. Bunlara riayet etmek de dindarlığın gereğidir.”

    Ey insanlık, hakkını helal et!

    “Mesela bir kimse sakız çiğniyor, işi bittikten sonra çöpe atacak yerde yere atıyorsa bilmeli ki burada da Allah ve toplum hakkı var. Allah’ın yerini kirletiyor. Toplumun hakkı var; toplum zarar görecek. Birinin ayağına yapışacak, diğerinin kaymasına sebep olacak. Sokak o toplumun parasıyla temizlenecek. Bir kâğıt parçasını, bir poşeti sokağa gelişigüzel atmanın Allah katında sorumluluk gerektirdiğini bilmeliyiz. Bundan mutlaka hak söz konusudur. Hem de öyle büyük bir hak ki, birine haksızlık yapsak ondan özür dileyip hakkını helal ettirmek mümkün, ama çevreye verilen zarardan, yere atılan bir çöpten dolayı bütün insanlarla helalleşmenin imkânı yok. Herkesi bulup helallik almak mümkün değil. Müslüman, takva sahibi kimse, yolda yürürken hareketlerine dikkat etmeli, çöpünü atacak kutu bulamazsa yere atmak yerine cebine koymalı. Allah’ın çevresini ve toplumun alanını kirletmekten çok daha iyidir.”

    Her işi, Allah’a beğendirmek için yapmalı

    “Ticarî hayatın doğrudan takvayla alakası var. Hadislerde, bir kimse sattığı bir malı övmeyecek, alışveriş yaparken güven versin diye yemin etmeyecek, satıcının veya alıcının üzerinde bir baskı oluşturmayacak, Müslüman bir tüccar müşterisini aldatmayacak, sakat mal satmayacak veya sakatlığını söyleyecek, satış yaparken kendisini müşteri yerine koyacak…

    Ticaret yapanlar müşteriyi Müslüman olsun gayrimüslim olsun Allah’ın kulu olarak görmeli. ‘Allah’ın bana gönderdiği müşteri, ona en iyi muameleyi yapayım.’ diye düşünmesi lazım. Bir sanatkâr ise işin en güzel şekilde, müşterisine değil de Allah’a beğendirmek için yapmalı. Hak ettiğinden fazla ücret almamalı. Bu özen Allah’a karşı kulluk görevinin ifasıdır.”

    Sinir’in sebebi “isâr” eksikliği

    “Dinimizin çok güzel bir uygulaması var: İsâr… Mü’minin, başkasını kendi rahatına tercih etmesi demektir. İsar sahibi olmak… Otobüse önce ben bineyim değil de başkasını önce bindirmek. Bir dakika sonra binsen bir zararı yok. Vatandaşın gönlü hoş olsun, diye düşünmek lazım. Umumi yerlerde oturacak bir yer var kendisi de oturmak istiyor, başkasını tercih etmek, sıra kendisinde olmasına rağmen başkasını buyur etmek bu ahlakın en üst derecesidir. Bu dereceye varan toplumda hoşnutsuzluk, sevgisizlik olmaz. İki tarafın kalbinde büyük bir sevgi doğar. Aksini düşünelim; başkasının hakkı olan yeri kapmak için acele eden insan nefrete sebep olur. Taraflar olumsuz bir tavır içine girer. Toplumda böyle bir anlayışın yaygın olması strese sebep olur. Mega kentlerde insanların daha çok sinir hastası olmasının temelinde bu gibi ahlakî ilkelere riayet etmemek var.”

    Apartman kuralları ile takva arasındaki ilişki

    “Bencillik, istediğim gibi yaşarım, ben rahat edeyim başkası ne olursa olsun ve vurdumduymazlık… Halbuki İslam’ın tercihi başkasını kendisine tercih etmektir. Apartman hayatı bambaşka bir hayat. Bu konuda insanların ayrıca eğitilmesi gerekiyor. Birlikte yaşama kültürü eksik. İnsanlar bir davranışta bulunurken komşusunu rahatsız edebileceğini düşünmeli. Apartmanlarda cüz’î miktarda aidatlar vardır. Israrla vermeyenler var. Apartmandaki herkesin hakkına girdiğini, hepsinin nefretini çektiğinin farkında değil. Çok büyük bir sorumluluğu üzerine almış oluyor. Bu bakımdan apartmanın koyduğu kurallara harfiyyen riayet etmek dinimizin emri. Ona riayet etmeyenler takva unsurlarını ihlal etmiş oluyorlar.”

    Trafik, kurallarına uymamak Allah’a isyan etmek anlamına gelir

    “Sosyal hayat içinde öyle meseleler var ki insanlar önemsemezler, gelişigüzel davranırlar. Mesela arabasıyla yola çıkan bir Müslüman’ın trafik ışıklarında durması, kırmızı ışıkta geçmemesi gerekir. Trafik kurallarına riayet etmelidir. Trafik kurallarına riayet etmemenin Allah’a karşı gelmek, bir isyan ve hata olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hatta sebep olduğu kazanın ise günah olduğu söylenebilir. Kırmızı ışıkta durmamak bazen bir cana mal oluyor. Malın telef olmasına vesile oluyor. Malın telef olması da büyük bir israftır. Aslında dindar bir Müslüman trafik kurallarına harfiyen riayet eden kimsedir. Bunlar basit kurallar gibi görünüyor ama Kur’an’da bir ayet var: ‘Kendinizi tehlikeye atmayın.'”

     

    Sırada bekleyenleri atlatmak dinimizce mahzurlu

    “Sıklıkla rastlanan bir olay da; devlet dairesinde herhangi bir kurum önünde sıraya girmek… Sırası gelmeden torpille herhangi bir şekilde sıra bekleyenleri atlatmak dinimiz bakımından mahzurludur. Üzerinizde sırasını aldığımız herkesin hakkı kalmış oluyor. O insanlar hakkını helal etmezse bundan dolayı Allah katında sorumlu olacağız. Kıyamet günü boynuzsuz koyunun boynuzludan hakkını alacağını düşününce bu konuda ne kadar titiz olunması gerektiği anlaşılabilir.”

    Dindar yaya nasıl yürür?

    “Araç kullananlar kadar yayaların da kurallara riayet etmesi gerekir. Yaya kendini bir aracın önüne gelişigüzel atarsa, kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçerse ve bu da ölümüne veya kazaya vesile olursa Allah’ın emanetine hıyanet etmiş oluruz. Beden, bize emanettir. Hayat bize emanettir. Dolayısıyla yaya yürüyüşlerinde de dikkat etmeli. Dinî açıdan yeniden bakarak kendimize çekidüzen vermemiz gerekiyor.”

    Mü’min, piknik yerinden belli olur!

    “Piknik için bir mekâna gidiyorsunuz, yemyeşil güzel manzaralı bir yer. Eğer sizden evvel birileri gitmişse oraya, fevkalade kirletilmiş olduğunu görüyorsunuz. Bir Müslüman’ın, bir yerde konakladığı zaman başka birinin de konaklamasına imkân vermeyecek şekilde kirli bırakması haksızlıktır. Topluma karşı işlenmiş bir haksızlıktır. Bu da bir kul hakkıdır. Kendi çöpünü başkasına temizlettirmek… İyi bir Müslüman, oturduğu yerden belli olur. Çevre konusunda, diğer toplum fertlerine karşı davranışlarında, kendini başkasının yerine koyma ahlakıyla ahlaklanmak gerekir. Batılılar buna ’empati’ diyor. Peygamber Efendimiz (sas) de diyor ki: ‘Kendisi için istediğini başkası için istemezse bir kimse mü’min olamaz.'” 

  • Bu Sene Kutlu Doğumda Kardeşlik Konuşulacak

    Nevşehir İl Müftülüğü tarafından, 14- 20 Nisan 2012 tarihleri arasında kutlanacak olan Kutlu Doğum Haftası nedeniyle kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı Emniyet Müdürlüğü Topuzlu Han Restaurant’ta yemekli istişare toplantısı düzenlendi. Toplantıya; Nevşehir Valisi Abdurrahman Savaş, Belediye Başkanı Hasan Ünver, İl Müftüsü Yakup Öztürk, Müftü Yardımcısı Ali Gülden ile ilde bulunan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.
    Kameri aya göre Peygamber Efendimiz’in (sas) doğumunun 20 Nisan’a denk geldiğini ifade eden İl Müftüsü Yakup Öztürk, “Bu durumu dikkate alan Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1989 yılından bu yana Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri düzenlemeye başladı. Bu hafta, ülkemizde sonradan ihdas edilmiş çok güzel bir haftadır. Kutlu Doğum etkinlikleri kapsamında vaaz ve hutbelerin yanında konferanslar, paneller, naat, şiir, Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma ve anlama yarışmaları gibi etkinliklerde düzenliyoruz.” dedi.
    Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri dolayısıyla her yıl bir ana temanın belirlendiğini kaydeden Öztürk, “Bu yıl ana tema olarak kardeşlik konusu belirlendi. Nasıl ki Peygamber Efendimiz (sas) Ensar’la Muhacir’i kardeş yapıp kaynaştırdıysa, biz de insanlar arasında aynı değerleri ortaya koymalıyız. Kardeşliği söylemden eyleme dönüştürecek şekilde hareket tarzı belirlemeliyiz.” diye konuştu.
    Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan, bu yılki etkinliklerin, sivil toplum kuruluşları ile birlikte yapılması yönünde karar alındığını ifade eden Öztürk, “Bunun sonucunda ilimizde bulunan siz değerli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile biraraya geldik. Sizlerin seçeceği 5 veya 7 kişiden oluşan temsilciler ile müftülük personelinden oluşan Kutlu Doğum Platformu oluşturmak istiyoruz. Bu kişilerle istişare halinde güzel bir program ortaya çıkarmak istiyoruz. Böylece, Fatih’in İstanbul’u fethi gibi bizler de gönülleri fethetmek istiyoruz.” dedi.

    “HER KESİME MESAJ ULAŞTIRILMALI”
    Nevşehir Valisi Abdurrahman Savaş da konuşmasında Peygamberimiz’i (sas) anlatmak için Kutlu Doğum Haftası’nın iyi bir fırsat olduğunu söyledi.
    Toplumda yaşayan insanların farklı görüşleri, meslekleri ve ilgi alanları olduğuna dikkat çeken Vali Savaş, “Kimi camiye, kimi kahveye gider. Kimi öğrencidir, kimi memur kimi serbest çalışan. Herkese Peygamberimiz’in (sas) mesajlarını en güzel şekilde anlatmak için çalışmak gerekir. Mesajın tüm kitleye ulaştırılması konusu çok önemlidir. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının müftülük tarafından hazırlanan programların yanında kendi üyelerine yönelik özel etkinliklerde düzenlemesinde yarar olur diye düşünüyorum. Her sivil toplum kuruluşu kendi alanında özel mesaj verebilir.” şeklinde konuştu.

    “BÜTÜN GÖREVLERE HAZIRIZ”
    Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver ise dini, dil ve kültürlerini koruyamayan toplulukların, hayatını devam ettiremeyeceklerinin örneklerinin tarihte bolca bulunduğunu söyledi.
    Toplumların yaşaması, gelişmesi ve yok olmaması için maddi değerlerin yeterli olmayacağını kaydeden Ünver, “İsveç, yıllık kişi başına düşen 70 bin dolar gelirle dünyanın en zengin devletlerinin başında yer alıyor. Türkiye’de daha yeni yeni 10 bin dolar konuşulduğu gözönüne alınırsa daha iyi mukayese edilebilir. Ama intihar istatistiklerine bakıldığı zaman en fazla intiharın olduğu ülke de İsveç olarak görülüyor. İnsanların her türlü konforu, parası, yazlık-kışlık evleri, çeşit çeşit lüks arabaları varken, her türlü dünyevi zevki rahatlıkla tadabilme imkanı varken intihar etmeleri gösteriyor ki manevi hayat olmadan insan mutlu ve huzurlu olamaz. Bizde ise insanlar katıksız bile olsa karınlarını doyuracak yiyecek bulduğunda dahi “elhamdülillah” diyor, Allah’a şükrediyor. Bu, insanlara büyük bir huzur ve mutluluk veriyor. Her şeyin Allah’tan olduğunu biliyor, buradan ebedi hayata gideceklerini biliyor, yine şükrediyorlar. İyi ki böyle bir toplumda doğduk. Ya İsveç’te, Yunanistan’da doğsaydık, ne olurdu halimiz.” diye ifade etti.
    Belediye olarak, Kutlu Doğum Haftası’nda üzerlerine düşen bütün görevleri yerine getireceklerini ifade eden Ünver, şöyle devam etti: “Bunu, bir iyilik değil, görev olgusu içerisinde değerlendiriyorum. Buraya, önemli bir toplantıyı yarıda bırakarak geldim. Çünkü Peygamber Efendimiz’in (sas) ahlakını, güzelliğini anlatacak bir hafta için karar alınacak toplantıdan önemli bir şey görmüyorum. Burada belediye olarak hafta dolayısıyla 10 bin kutu gül lokumu, 10 bin gül ve 10 bin Peygamberimiz’i (sas) anlatan kitabı insanlarımıza ulaştırmak istediğimizi belirtmek istiyorum. Müftülük’ten fazlası istenirse, yerine getiririz. Ayrıca, aynı Ramazan ayında olduğu gibi fakir insanlara gıda çeki yardımı yapmak istiyoruz. Toplumun her kesimine ulaşacak, Peygamberimiz’i (sas) anlatacak etkinlikler olmasını diliyorum. Bunun için üzerimize ne düşerse yapmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum.”
        İl Müftülüğü tarafından, 14- 20 Nisan 2012 tarihleri arasında kutlanacak olan Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla hazırlanan etkinliklere yönelik taslak programını anlatan İl Müftüsü Yakup Öztürk’ten sonra söz alan sivil toplum kuruluşları temsilcileri, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmek için hazır olduklarını ifade ettiler.


    Editörün Notu:İl Müftüsü Yakup Öztürk Kameri aya göre Peygamber Efendimiz’in (sas) doğumunun 20 Nisan’a denk geldiğini ifade etmiş ancak ibare eksiktir. Kameri takvim ile miladi takvim döngüsü farklıdır. Hz. Peygamberin mevlidi-dogumu  sadece o yıl 20 Nisan tarihine denk gelmiştir.