Yıl: 2012

  • Diyanette İsim Polemiği

    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez resmi temaslar için gittiği Almanya’dan yanıt verdi. Görmez, Öztürk’ün yorumuyla ilgili, “Doğrusu kastını aşan ciddi bir yanlış anlama ile karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim” dedi. Diyanet’i bölen tartışmada yapılan açıklamalar şöyle oldu:
    – Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk: Kuran’da geçen her kelimenin isim olmayacağı bilinmelidir. Mesela Sanem ismi verilmemeli, Sanem, put, Aleyna üstümüze bela, sıkıntı aksın, Kezban yalancı demektir. Bekir, ‘deve yavrusu’, Rumeysa ‘gözü çapaklı kadın’, Hüreyre, ‘kedicik’ demektir. Kayra eski Türk mitolojisinde ‘tanrı’ demektir, Allah’tan başka ilah mı olur? Çocuğa tanrı ismi konulmamalıdır. Erçin ‘ücret’ anlamına gelir. Bir insanın ücreti olamaz. Resul, Nebi, Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil isimleri konulmamalı. Samet ismi, hiç kimseye muhtaç olmayan demektir. Bu sadece Allah’a mahsus bir durumdur. Gülsüm gariban, zavallı kimsesiz anlamındadır. Julide Farsça’da dağınık, perişan demektir. Cennet bahçesi olarak bilinen İrem ise Allah’ın gazabına uğrayan sahte cennettir. Bade ismi içki demektir. Hannas ismi şeytanın ismi. Alara, Rosa, İleyda bunlar gayrimüslim isimleridir.
    Tepkiler üzerine yeni bir açıklama yapan Müftü Öztürk, “Topluma mal olmuş ve isimler çocuklara verilebilir” dedi.

    ‘ABESLE İŞTİGAL’
    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: Bu isimlerin her birisi topluma, tarihe mal olmuş çok önemli isimler. Bunları kadim sözcüklerin satır aralarından çıkarılan manalar ile değerlendirmek son derece yanlıştır. Tamamen kastını aşan zorlama bir yorum olduğunu tahmin ediyorum. Bundan dolayı hiçbir kardeşimizin incinmesini istemeyiz. Bu tamamen kastını aşan zorlama bir yorumdan kaynaklanıyor. Toplum bu isimleri verirken hiçbir zaman kadim sözcüklerde yüzlerce sözlük manası olan herhangi bir kelimeyi dikkate alarak vermez. Bunu düşünmek, eleştirmek dahi abesle iştigaldir.

    Editörün notu: Burada Müftü beyin ilk açıklaması akla yatkındır. 

  • Boş imam hatipler tekrar ortaokul olacak


    ‘Macar çocuklardan bir yıl gerideyiz’

    Dünya Bankası raporuna da dikkat çeken Dinçer, “Rapor, öğrenci başına aynı masrafı yapan Türkiye ile Macaristan’da 15 yaşındaki çocuklar kıyaslandığında ‘Türkiye’deki çocuklar, matematik dersinde Macaristan‘daki çocuklardan 1 yıl geride’ diyor. Biz Matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler, beden eğitimi ders saatlerini artırdık. Bundan sonra beklentilerimiz küresel rekabete yakın olmalı. Peki o ülkelerle aynı seviyeye geldik mi? Hayır. Hâlâ çocuklarımıza Batılı ülkelerden haftada 2 saat az ders veriyoruz. Onun da sebebi açık. Biz yüzde 50’den fazla ikili eğitim yapıyoruz. Daha fazla ders vermek için 170 bin dersliğe ihtiyacımız var. Tekli eğitime geçmemiz lazım.”

    Milli Eğitim Bakanı Dinçer, 28 Şubat kararlarıyla kapatılan imam hatip okullarıyla 12 yıllık zorunlu eğitim kapsamında açılan imam hatip okullarını mukayese ederek, “O zamandan beri geçen süreyi, nüfusun büyüklüğünü oranladığınızda birkaç puanlık artış var. Türkiye’de yeniden normal bir sürecin işlemeye başladığını söylemek mümkün” dedi. Bakan Dinçer, İmam hatiplerle ilgili ciddi spekülasyonlar yapıldığına da işaret etti: “Birileri tüm okulları imam hatiplere dönüştürdüğümüze dönük haber yapıp, çocukları imam hatip okullarına yönlendirdiğimizi söylerken, diğerleri de yeteri kadar imam hatip açmadığımızı söyledi. MEB olarak subjektif veya duygusal bir tavrımız olmadı.”

    ‘Boş imam hatipler tekrar ortaokul olacak’

    Dinçer, İstanbul’daki imam hatiplerle ilgili istatistikleri ise şöyle verdi: “MEB olarak ne kadar okula ihtiyaç duyduğumuza dair tahminlerimizde yüzde 100’e yakın isabet kaydettik. Yalnız bizi yanıltan iki husus oldu. Onlardan birisi imam hatip ortaokuluyla ilgili İstanbul bizi yanılttı. İkincisi tüm Türkiye’de imam hatip liselerine kayıtla ilgili tahminlerimizde yanlışlık oldu. Biz imam hatip ortaokullarına kayıt yapacak öğrenci sayısını tüm Türkiye’de 120 bin civarında tahmin ettik. Geçtiğimiz hafta sonu imam hatip ortaokullarına kaydolan öğrenci sayısı 109 bin oldu. Şu ana kadar bin 141 imam hatip orta kısmı açtık. Onlardan 411’i imam hatip liseleri bünyesinde açıldı, geri kalan 730’u da bağımsız imam hatip ortaokulu olarak açıldı. İstanbul’da açtığımız ortaokullardan yaklaşık 73’ünde yeteri kadar öğrenci yok. Bu 73 okulu da belki kapatacağız. O okullardaki öğrencileri, yine aynı ilçede açılmış başka bir okula kaydırarak yeniden ortaokula dönüştürebileceğiz, ama henüz karar veremedik. 703 imam hatip lisemize gelen öğrenci sayısı ise tahminimizin üzerinde oldu. Şu ana kadar 125 bin ek öğrenci geldi. Biz normalde imam hatip liselerine 85-90 bin kişi civarında kayıt yapıyorduk. Bunun 120 bini geçeceğini düşünmüştük. Ancak İmam hatiplerin lise bölümü için 258 bin öğrenci müracaat etti ve onlardan 125-130 bininin kaydını yaptık. Bazılarını ikili eğitimle yapacağız, bazılarını da önümüzdeki yıla bırakacağız.”

    Kuran kitapları 15 günde geliyor

    BU yıl 16 milyon öğrenciye ücretsiz dağıtılmak üzere 518 çeşit toplam 187 milyon ders kitabı basıldı. Hem Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in Hayatı hem de Temel Dini Bilgiler seçmeli derslerinin kaç öğrenci tarafından seçildiğine yönelik rakamlar ise 5 Ekim Cuma günü netleşecek. Henüz Kuran-ı Kerim, Hz.Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler dersleri ile ilgili materyallerin basımı ise yapılmadı. Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler seçmeli derslerinin kaç öğrenci tarafından seçildiğine yönelik kesin rakamlar 5 Ekim günü netleşecek. Materyaller ise 15 gün içinde basılıp öğrencilere ulaştırılacak.

  • İlahiyat fakülteleri medrese mi olacak?


    Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç, ”Medrese geleneğimizden ve onların birikimlerinden, ilahiyat fakülteleri olarak faydalanabileceğimiz gibi, medreselerin de ilahiyat fakültelerinden faydalanabileceğine inanıyoruz” dedi.

    MŞÜ İlahiyat Fakültesi’nce organize edilen ”Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler” konulu uluslararası sempozyum başladı.
    Rektörülük binası konferans salonundaki sempozyumda konuşan Rektör Prof. Dr. İnanç, Muş’un bir medrese kenti olduğunu söyledi.
    Üniversite olarak geçmişle bugünü ve geleceği bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlamayı hedeflediklerini ifade eden İnanç, Türkiye’de sıkıntıların yaşandığı bir dönemi ve kurumu tartışmaya açtıklarını kaydetti.
    Medreseler ile ilahiyat fakültelerinin madalyonun hangi yüzünden bakılırsa bakılsın artıları ve eksileriyle tek bir alan olduğuna dikkati çeken İnanç, şunları söyledi:
    ”Biz bu iki önemli kurumun buluşma noktasının ve köprünün gerçekleşebileceği yeri arıyoruz. Medrese geleneğimizden ve onların birikimlerinden, ilahiyat fakülteleri olarak faydalanabileceğimiz gibi medreselerin de ilahiyat fakültelerinden faydalanabileceğine inanıyoruz. Bu açıdan bu sempozyum bizim için son derece önemlidir.”
    Üniversite olarak bu alanda bir boşluğu doldurmaya, kendi mütevazı kadrolarıyla katkı sağlamaya çalıştıklarını dile getiren İnanç, akademik çalışmalarımızın yanı sıra bu kopma noktalarının tamiri noktasında kendilerini sorumlu hissettiklerini kaydetti.
    Toplumun kendi öz değerleriyle buluşması gerektiğine inandıklarını anlatan İnanç, şöyle devam etti:
    ”Din ile toplumun kopma noktalarına hiçbir komplekse kapılmadan, sıkıntı duymadan el atma sorumluluğumuzun olduğunu düşünüyorum. Bugün toplumun kendi köklerinden kopmasıyla değerlerinden uzaklaşmasıyla birçok sorunu yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Eğer insanımızda Allah korkusu olsaydı, basit bir hayvanı bile katletmekten korkardı. Allah korkusu olsaydı binlerce, on binlerce insanı katletmeye cesaretini gösterebilir miydi-”

    -Medreseler bir gün içinde üniversiteye dönüştürüldü-

    Açılış konuşmalarının ardından sempozyum ”Medreselerin Dünü ve Bugünü” başlıklı oturumla başladı.
    Oturumun başkanlığını yapan Erzincan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu, 1933’te üniversite reformu yapıldığı zaman müderrislerin bir günde profesör unvanı aldıklarını söyledi.
    Aynı reformla bir gün önce ”Medrese” veya ”Darül-fünun” adını taşıyan kurumların da üniversiteye dönüştürüldüğünü ifade eden Hacımüftüoğlu, ”Değişen bir şey yoktu fakat eskiyi unutturmak veya bizim kültür kökümüzü tamamen kazımak için o ismin asla kullanılmaması talep edilmiştir. Maalesef yakın tarihe kadar bu gelmiştir. Biz artık medreseyle başlayan ve günün şartları ne getirirse getirsin, hiç önem vermeden, aynı yolda devam eden eksiklikleri tespit etmek suretiyle bu kurumları geliştirerek yolumuza devam edeceğiz” diye konuştu.
    Rektörlük konferans salonunda düzenlenen toplantıya, Vali Ali Çınar, Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Kaya, kamu kurum amirleri, ABD, Almanya, İngiltere, Mısır, Sudan, Suudi Arabistan, Ürdün, Irak, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Pakistan, Malezya’dan ve yurt içinden çok sayıda üniversiteden çok sayıda akademisyen, kanaat önderi ve din görevlisi katıldı.
    Sempozyum 3 gün boyunca devam edecek.

    Habervitrini

  • İmam-Hatip Müdüründen Kız Öğrencilere Başörtü Baskısı

    Başörtülü olarak okula geldiklerinden dolayı öğretmen ve okul müdüründen baskı gördüklerini dile getiren öğrenci Şevvaş Akan ve velisi Davut Akan İlke Haber Ajansına çarpıcı açıklamalarda bulundu.

    Eğer Burada Başımızı Açacaklarsa Buraya Neden İmam-Hatip Diyorlar?
    Başörtüsünü çıkarması konusunda okul müdüründen baskı gördüğünü belirten öğrenci Şevval Akan, “Müdür ‘yarından itibaren okula başı açık geleceksiniz’ dedi. Ben imam-hatip okulunu başörtüsü için tercih ettim. Fakat okul müdürü başımızı açmamız içi bize baskı uyguluyor. Müdürün yapmış olduğu bu baskı karşısında biz bir şey yapamıyoruz. Beden öğretmeni ‘derslerimde başınız açık geleceksiniz’ diyor. Eğer burada başımızı açacaklar ise buraya neden imam-hatip diyorlar? Tüm öğretmenler ve okul müdürünün gözü hep başörtümüzde, ters ters bakıyorlar. Derste soru sormaya izin vermiyorlar. Öğretmenler bizimle doğru dürüst ilgilenmiyor. Sürekli takip edip bir açığımızı yakalamaya çalışıyorlar” dedi.

    Yalan Söyleyerek Kızların Başını Açmaya Çalışıyorlar
    Okul Müdürünün velilerle bir toplantı gerçekleştirdiğini ve bu toplantı sonucunda kız çocuklarına yalan bilgiler verdiğini söyleyen veli Davut Akan, “Müdür, İmam-Hatip ortaokulunu okuyan öğrencilerin velileri ile bir toplantı yaptı. Kılık kıyafet adı altında, Arapça Hocası da toplantıda bulunuyordu. Bizde zannettik ki Arapça Hocası bize desteğe geldi, fakat Arapça Hocası müdüre destek vererek velileri kızların başlarını açma konusunda ikna etmeye çalıştı. Biz veliler kızlarımızın başlarını açmama konusunda kararlıyız. Bu toplantıdan sonra okul Müdürü öğrenciler ile görüşüp ‘biz sizin velileriniz ile görüştük, onlar da kabul etti. Yarın başlarınızı açın öyle okula gelin’ diye öğrencilere yalan bilgi vermiş” şeklinde konuştu.

    Kızım Başörtülü Okusun Diye İmam-Hatip’e Gönderiyorum
    “Kızım Başörtülü okusun diye İmam-Hatip Ortaokuluna gönderdim” diyen Akan, “İmam-Hatip Ortaokulu buranın bünyesinde açılmış bir okuldur. Bizde kızlarımızı burası İmam-Hatip’tir diye göndermiş bulunmaktayız. Buranın aksine diğer İmam-Hatip ortaokullarında öğrenciler başörtülü olarak okuyabiliyorlar. Burada neden böyle bir ayrıcalık var ben onu anlamış değilim. Düz ortaokula da başı açık bir şekilde gönderebilirdim. Eğitimine herhangi bir engel olmazdı. Fakat ben kızımın örtülü olarak okumasını istiyorum. Veli olarak da bunu istemek benim en doğal hakkımdır. Buna kimse engel olamaz” ifadelerini kullandı.

    “Kızın Çirkin Görünüyor!”
    Başörtüsünden dolayı Müdür’ün kendisine ‘kızın çirkin görünüyor’ dediğini söyleyen Akan, “Şimdi buraya İmam-Hatip Ortaokulu diyorlar fakat karşılaştığımız kadarı ile burada yönetmelik ve mevzuat boşluğu bulunmakta. Bir de okulda şuan itibari ile kızıma ne Arapça, ne siyer kitabı nede Kur’an-ı Kerim verilmiş değil. Bundan dolayı şikâyetçiyiz. Müdür, ‘kızların yaşı küçük, çirkin gözüküyor’ diyor. Bazı kızların mini etekle geldiği görülüyor. Müdür bu konuda herhangi bir şey yapmıyor. Çirkindir demiyor, fakat başı kapalı olan kızım için ise ‘çirkin görünüyor’ diyebiliyor. Müdürden kızım başörtülü olarak okula geldiğinde almayacağına dair bir belge vermesini istiyorum fakat müdür bana imzalı bir belge vermekten kaçınıyor” şeklinde konuştu.

    Kızım Eve Geldiğinde Yapılan Baskıdan Dolayı Ağladı
    Yapılan baskıdan dolayı kızının psikolojik bunalıma girdiğini ifade eden Akan, “Dün müdürün yaptığı baskılardan dolayı kızım eve geldiğinde ağlamış. Ben okula gitmek istemiyorum demiş. Ben okuldan ve müdürden bıktım diyor. Beni diğer imam-hatip’e gönderin diyor. Fakat imam-hatiplerde kayıtlar bitmiş durumda. Hadi ben gönderdim diğer veliler ne yapacak. Okulun müdürü, müdür yardımcısı, Arapça Hocası ve diğer öğretmenler kızıma ve diğer başı örtülü öğrencilere baskı yapıyorlar. Bu sefer öğrenciler ikileme arasında kalıyor. Öğrenciye bu baskıyı yapan öğretmen bu çocuklara nasıl bir eğitim verecek. Bundan sonrada öğretmenlerin vereceği bu eğitimden dolayı da şüpheliyim zaten” dedi.

    Yetkililer Bu Meseleye El Atmalı
    Müdürün bu çirkin tavırlarının devam etmesi halinde kızını okula göndermeyeceğini söyleyen Davut Akan, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Toroslar ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gittik. Müdür bey ile görüştüğümüzde o’kula başörtülü olarak gidebilir’ dedi. Başörtü kızın öğrenimine herhangi bir engel olamaz dedi. Fakat okul müdürü kendi bildiğini okuyor. İmam-Hatiplerin ortaokul bölümleri ile alakalı yönetmelik boş. Müdür kendi inisiyatifini kullanıyor. Biz de veliler olarak kendi inisiyatifimizi kullanıyoruz. Ben kızımın örtünmesinden yanayım. İmam-Hatip’e yazdık ki dini bütün bir şekilde eğitimini alsın diye. Yetkililerin bir an önce bu meseleye el atmasını istiyorum. Çağrımıza cevap verilmesini istiyoruz. Bu okulda bizimle birlikte yaklaşık 20 öğrenci mevcut. Eğer müdür bu tavırlarını devam ederse kızlarımızı okula göndermeyi düşünmüyoruz.” (Osman Öksüz-İLKHA)

  • İHO lara 109 Bin Kayıt

    İHL’lere 109 bin yeni kayıt
    MİLLÎ Eğitim Bakanlığı’ndan alınan bilgiye göre, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran ve kamuoyunda 4+ 4 +4 yasası olarak bilinen düzenlemenin ardından açılan imam hatip ortaokullarına geçen hafta itibarıyla toplam 109 bin 810 öğrenci kayıt yaptırdı. Türkiye genelinde, 733’ü bağımsız olmak üzere bin 141 imam hatip ortaokulu açıldı. İstanbul’da 91’i bağımsız olmak üzere açılan 124 imam hatip ortaokuluna dün itibarıyla toplam 25 bin 109 öğrenci kayıt yaptırdı.
    Yurt genelindeki yeni açılan bağımsız imam hatip ortaokullarından 3’ü İstanbul’da olmak üzere 73’üne hiçbir öğrenci kayıt yaptırmadı. İstanbul’da Yunus Emre, Nihat Sami Banarlı ve Mimar Sinan İmam Hatip ortaokullarına öğrenciler kayıt yaptırmadı.
    Ümraniye’de Namık Kemal İmam Hatip Lisesi’nin açılış onayının gecikmesi dolayısıyla Yunus Emre İmam Hatip Ortaokulu’na lisenin açılış onayının gelmesi üzerine kayıt yapılmadı. Namık Kemal İmam Hatip Lisesi bünyesinde açılan imam hatip ortaokuluna ise toplam 176 kayıt yapıldı.
    Sultangazi’de bulunan taşıma merkezi olan Mimar Sinan İmam Hatip Ortaokulu’nda ise ilçe millî eğitim müdürü talimatı ile öğrenci alınmadı. Yakın bölgede bulunan Mehmet Akif Ersoy Anadolu İmam Hatip Lisesi bünyesinde açılan ortaokula 354, Fatih Sultan Mehmet imam Hatip Ortaokulu’na ise 519 öğrencinin kaydı yapıldı. Bunların dışında Beşiktaş’ta açılan Dikilitaş Mehmetçik İmam Hatip Ortaokulu’na 3, Büyükçekmece ilçesi Kamiloba Beyazlar İmam Hatip Ortaokulu’na 4 ve Silivri ilçesi Balaban İmam Hatip Ortaokulu’na 7 öğrenci başvuruda bulundu.
    Türkiye genelinde 73’ünde yeteri kadar öğrenci olmadığı görüldüğü için yeniden değerlendirmeye alınan okulların kapatılıp kapatılmaması konusu üzerinde çalışılıyor.

  • Görmez: Birçok cami yıkılmalı…

    ’Ben şahsen Diyanet İşleri Başkanı olarak kentsel dönüşüm projelerinde pek çok caminin yıkılarak yeniden yapılması gerektiğini yüksek sesle ifade etmek istiyorum’

    Diyanet İşleri Başkanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı işbirliği düzenlenen “1. Ulusal Cami Minarisi Sempozyumu” İstanbul’da başladı. 4 gün sürecek olan sempozyuma Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de katıldı. Görmez, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

    “CAMİLER YIKILARAK YENİDEN YAPILMASI GEREKİYOR”

    Diyanet İşlerinin sadece din adamı ataması yaptığını ve cami mimarisi alanında da faaliyette olamak istediklerini söyleyen Görmez, “Cami mimarisi konusu artık sadece Diyanet İşleri Başkanlığının, sadece Mimarlar Odasının, sadece cami derneklerin altından kalabileceği bir konu olmaktan çıkmıştır. Onun için toplumsal bir bilinç oluşturmaya ihtiyaç var. Bütün kurumların, bütün müesseselerin, bütün sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek ortak bir bilinç oluşturması gerekiyor. İşte bu sempozyum sadece buna öncülük yapmak için düzenlenmiş bir sempozyumdur. Biz sadece Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu işin üstesinden geleceğimizi idda etmiyoruz” dedi.

    Görmez, üniversitelerin, Diyanet İşleri Başkanlığının, Mali İdarelerin, Şehircilik Bakanlığının bir araya gelerek 2 konu üzerinde çalışmalar da bulunmalarının gerektiğini belirtti. “Ben şahsen Diyanet İşleri Başkanı olarak kentsel dönüşüm projelerinde pek çok caminin yıkılarak yeniden yapılması gerektiğini yüksek sesle ifade etmek istiyorum. Kentsel dönüşümlerimizi yaparken kendi evlerimizi, kendi mekanlarımızı düşünürken aynı zamanda Allah’ın evleri camiler de düşünülmeli. 8 milyonu bulan engeli vatandaşımız var. Her türlü engeli vatandaşımızın ulaşabileceği mekanlar olarak yeniden tasarlanması gerekiyor. Bundan sonra yapılacak camiler içinde artık Sinan’ın torunları olarak ortak bir bilinç oluşturmamız gerekiyor. En azından bundan sonra yapılacak camiler sadece elimizdeki tip projeleri uygulayan camiler değildir” Tevazu ve ihtişamdan bahseden Diyanet İşleri Başkanı, camilerin bir güç gösterisi olarak okunduğunu sözlerinde belirtirken, bunun yanlış olduğunu söyledi.

    AKLISELİM HAKİM OLACAKTIR
    ‘Nefret Yasası’ ile ilgili soruya cevap veren Görmez, “Biz kendimizde başkanlık olarak islamafobya üzerinde, hem Avrupa’da hem Amerika’da, dünyanın muhtelif yerlerinde İslamofobya, islamofobik suçlar üzerinde araştırmalar yapıyorduk. İnşallah, yakın bir gelecekte bu konu üzerinde zengin bir raporumuz yayınlanacak. Zaten bu nefret suçlarıyla ilgili görüşmelerimizi daha önce İslam İş Birliği Teşkilatı ile ve diğer uluslararası kuruluşlarla yapmaya başlamıştık. Ben aklıselimin hakim olacağını düşünüyorum. Bu çifte standartı artık çağdaş dünyada görmüştür. Bu çifte standarttan kısa sürede çağdaş dünyanın da uzaklaşacağını, bu tür provokasyonlarla toplumların mukaddes değerlerine hakaretin, onları aşağılamanın, onları aşağılayacak işkence oluşturmanın, mukaddesata hakaretin, toplumlar üzerinde kültürel bir işkenceye dönüştürmenin yanlışlığını, çağdaş dünyanın yakın gelecekte göreceğini, ve bu yönde adımlar atacağını rahatlıkla söyleyebilirim” diye konuştu.

  • 4 Bin Kitabını İlahiyat Fakültesine Bağışladı


    Eski Müftü Feyyaz Yaşar, kütüphanesinde bulunan yaklaşık 4 bin kitabı İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne bağışladı.

    Eski Müftü Feyyaz Yaşar, kütüphanesinde bulunan yaklaşık 4 bin kitabı İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne bağışladı.

    Bugüne kadar aldığı maaşlarla her zaman kendisine kitap alan emekli müftü Feyyaz Yaşar, 1985 yılında Malatya’da müftülük görevine başladığını ve 1998 yılında emekliye ayrıldığını söyledi. Malatya’ya Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın annesinin teklifi ile tayin olduğunu belirten Yaşar, Malatya’dan evlendiğini söyledi. 14 yıl boyunca Malatya’da görev yaptığını ifade eden Yaşar, “Yemeden içmeden bulduğum parayı hep kitaba verdim ve kitap en sevdiğim canım ciğerim arkadaşımdı, ulemaydı ondan istifade ediyordum” dedi.

    Şu anda 80 yaşında olduğunu belirten emekli müftü Yaşar, kitaplarını İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesine bağışladığını belirterek, “4 sin cilte yakın hepsi kaynak eser kitaplar gençlerimiz istifade eder belki, benim ruhum da ruhi mahşerde bundan istifade eder” diye konuştu.

    Yaşar, kendisi gibi kitapları olan kişilerede seslenerek, gençlerin faydanalanması için kitap bağışı yapmalarını istedi. Bağışlanan kitaplar fakülte görevlileri tarafından kolilenerek Üniversite’ye götürüldü

  • İlahiyat Fakültesinde Devir Teslim

     

     

    Görev süresi dolan Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yavuz Ünal’ın yerine Prof. Dr. Hüseyin Peker dekan olarak atandı. Atamanın ardından, İlahiyat Fakültesi’nde devir teslim töreni yapıldı.

    Törende konuşan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Şahin, “İlahiyat Fakültesi olarak birlik ve beraberlik içinde çalışırız. Burada Prof. Dr. Yavuz Ünal önemli işler yaptı. Bana göre en önemlisi de bize iyi bir kütüphane kazandırdı. Kendisine teşekkür ediyoruz. Minnet duygularımızı ifade ediyoruz. Eminim Prof. Dr. Hüseyin Peker de bunların üzerine yenilerini ekleyerek devam edecektir. Prof. Dr. Yavuz Ünal hocama teşekkür eder, Prof. Dr. Hüseyin Peker hocama da dekanlık sürecinde başarılar dilerim” dedi.

    Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Şahin’in konuşmasının ardından, eski Dekan Prof. Dr. Yavuz Ünal ve yeni Dekan Prof. Dr. Hüseyin Peker karşılıklı iyi dileklerini paylaştılar. Prof. Dr. Hüseyin Peker, Prof. Dr. Yavuz Ünal’a dekanlık görevi süresince yapmış olduğu çalışmaların anısına plaket ve çiçek takdim etti.

  • İstanbul İl Müftüsü: İslam dini açısından sakınca yok

    İstanbul İl Müftüsü Doç. Dr. Rahmi Yaran, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın mezarının açılmasını, İslam dini açısından sakınca görmediklerini dile getirirken, ‘Dini açıdan bir bunda bir sakınca görmüyoruz fakat burada ölü mahremiyetine dikkat etmek gerekir’ dedi.
    Doç. Dr. Rahmi Yaran, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mezarların çok önemli bir neden olmadıkça açılmasının yanlış olacağını belirtti. Mezarları bir emanet olarak görmek gerektiğini, ancak, zorunluluk durumlarında mezarların açılabileceğini ifade eden Doç. Dr. Rahmi Yaran, şöyle konuştu:

    ‘Merhum Cumhurbaşkanımız’ın mezarının açılmasını, basından takip ettiğim kadarıyla biliyorum. Burada hukuki bir durum, bir iddia var. Öyle anlaşılıyor ki, yargı makamları da bu iddiayı önemsiyorlar. Bu maksatla mezarların açılması, ilgili yasal mevzuat içinde, öteden beri yapılagelen bir işlemdir. Dini açıdan bunda bir sakınca görmüyoruz fakat burada ölü mahremiyetine dikkat etmek gerekir. İnsanın, öldükten sonraki cesedi bile muhteremdir, hürmete layıktır, saygın bir varlıktır. Ona karşı saygısızlık yapılmaz. Mezarlar mümkün mertebe insanların önünde açılmaz. Bunlara riayet edildiğini anlıyoruz.

    Mezar açılırken görmesi gereken kişiler, elbette bulunacaktır. Bunlar da mümkün mertebe gördüklerini sağda solda konuşmazlar. Bu bir tür emanettir. Bunu biz cenaze yıkayanlara da, ‘Gördüklerinizi olumsuz yorumlara yol açabilecek şekilde anlatmamanız uygundur’ diyerek de söyleriz. Çünkü görülenlerin yorumlanması ayrı bir şeydir. Hiç birimiz yorum yapamayız. Bu Cenab-ı Hakk’ın bileceği bir durumdur. Bu nedenle ölünün yıkanışı anından itibaren biz, ölülerin iyiliğinden konuşuruz, olumsuz bir şey konuşmayız.’

    -‘Sebepsiz yere mezar açılması sadece ölüyü değil herkesi rahatsız eder’-

    Doç. Dr. Rahmi Yaran, ‘Mezarların açılması merhumun ruhunu rahatsız eder mi?’ şeklindeki soruyu ise ‘Sebepsiz yere mezar açılması sadece ölüyü değil, herkesi, tüm Müslümanlar’ı rahatsız eder. Haklı bir sebebe istinaden mezarın açılmasında bir sakınca yoktur. Bu haklı sebep çok önemli olmalıdır. Burada da hukuki bir durum söz konusudur’ diyerek cevapladı.

    İslami açıdan mezarların açılmasında ya da kapatılmasında özel bir ritüel bulunmadığını da ifade eden Rahmi Yaran, ‘Şöyle bir misal verilir: Farz edelim mezara bir miktar para düştü. Mezar açılır, para alınır, mezar kapatılır. Merhum Cumhurbaşkanımız’ın da mezarı açıldı, Adli Tıp Kurumu’nda bir takım incelemeler yapılacak ve tekrar defnedilecek. Türkiye’de daha önce yüzlercesi yargı kararlarıyla yapılmıştır. Eğer bu merhum Cumhurbaşkanımız gibi kamuoyuna mal olmuş bir şahıs olmasaydı, muhtemelen kimsenin haberi dahi olmayacaktı’ diye konuştu.

    – ‘Yeni cenaze namazını uygun görmem’ –

    Mezarı açılan kişiler için ikinci bir cenaze törenine ihtiyaç olmadığını kaydeden Yaran, sözlerini şöyle tamamladı:

    ‘Merhum başbakanlarımızdan Adnan Menderes’in cenazesi, İmralı Adası’ndan getirildiğinde cenaze namazı kılınmıştı. Ancak bunu biraz kamuoyunun isteği gibi düşünmek gerekir. Çünkü onlar için milletin arzu ettiği manada bir cenaze töreni yapılamamıştı. Cenaze namazları istendiği gibi kılınamamıştı. Millet bir noktada sevgi ve saygıyı gösterme ihtiyacı hissetmişti. Belki bir ölçüde bunun için mazur görülebilir ancak merhum Cumhurbaşkanımız’ın hayli muhteşem diyebileceğimiz bir cenaze merasimi yapılmıştı. Ben burada ikinci bir cenaze merasimini uygun görmem.’

  • İlahiyat Fakültesinin Kontenjanı Artıyor

    UÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Aydınlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İlahiyat Fakültesi’nin yeni binasının Fethiye’deki kampüste, Faik Çelik Yerleşkesi adıyla yapılacağını belirtti.
    Fethiye’deki mevcut İlahiyat Fakültesi binasının yıkıldığını, yerine 10 bin metrekarelik alanda bir bina inşa edileceğini kaydeden Aydınlı, ”Şu anda 2 bin 500 civarında öğrencimiz var. İnşaat tamamlandığında 5-6 bin öğrenciyi okutabilecek bir binaya sahip olacağız. Öğrenci kapasitemiz, yüzde 100 oranında artacak” dedi.
    Aydınlı, dersliklerin bulunduğu binaya ilave olarak kütüphane ve yemekhane binası yapılacağını, öğrenci kapasitesinin artması durumunda gerekli kontenjanın verilebileceğini ifade ederek, ”Kontenjan sayıları belirlenirken binaların durumu göz önünde bulunduruluyor. Bu zamana kadar bize verilen kontenjan sayısı 500’dü. Kontenjan arttırma talebinde bulunmamız halinde, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) buna olumlu cevap verecektir” diye konuştu.
    Yeni binada 4 amfi, geniş bir kütüphane ve kantin bulunacağını belirten Aydınlı, ”Zaten Fethiye Kampüsü, gelenlerin hayran olarak döndüğü yemyeşil bir kampüs. Burada bir cami ve kültür merkezi de var. Yeni eklenecek binalarla da her türlü imkanı ihtiva eden güzel bir yerleşke olacak” görüşünü dile getirdi.
    Aydınlı, yeni binaların mimarisinin farklı olacağına dikkati çekerek, ”Modern binalar, genelde aynı birimleri içeriyor. Bizim fakültemiz diğerlerinden farklı olarak geleneksel motifleri içeren, modern tarzda bir mimaride olacak. Gördüğünüz zaman size Bursa’yı hatırlatacak bir mimariye sahip olmasına özen gösteriyoruz” dedi.
    -45 ülkeden 365 yabancı uyruklu öğrenci-
    UÜ İlahiyat Fakültesi’nin, Türkiye’nin dört bir tarafından öğrenci alan ve itibar edilen, köklü bir yükseköğrenim kurumu olduğunu anlatan Aydınlı, fakültede 45 ülkeden 365 yabancı uyruklu öğrenci bulunduğunu, bundan sonra da gelmeye devam edeceklerini bildirdi.
    Aydınlı, Türkiye’de de kendilerini tercih ederek gelecek ”dünya kadar öğrenci” olduğunu, yeni binanın bu talebi karşılayacağını belirterek, şunları kaydetti:
    ”80-90 civarında öğretim elemanına sahibiz. Yeni binaya geçildiğinde, rektörlük uygun görürse öğretim elemanı alınacaktır. Fakat buna gerek kalmayabilir. Çünkü bir teorik dersi 50 kişi ile 80 kişiye okutmak arasında pek bir fark yoktur. Mekan uygun olursa, mikrofon kullanarak bir hoca, 200 kişiye ders verebilir. Az sayıda hoca ile çok sayıda öğrenci eğitilebilir. Kitap merkezli bir eğitim veriyoruz. Bu yüzden ilahiyat öğretimi için kütüphane son derece önemli. Mevcut kütüphanemiz, şehrimizin ilahiyat ihtisası bakımından en önemli kütüphanesidir. Bunu daha da zenginleştirerek, sadece öğrencimize değil bölgemize ve halkımıza da hizmet vermeyi düşünüyoruz. Bursa İlahiyat Vakfı, bize kitap konusunda çok yardımcı oluyor, sıkıntı yaşamıyoruz.”
    Faik Çelik Yerleşkesi’nin yapımını 10-12 trilyonluk bir yatırım ile Beyçelik Kalıp ve Oto Yan Sanayi Pazarlama ve Ticaret A.Ş’nin üstlendiğini bildiren Aydınlı, yeni binanın Eylül 2013’e kadar yetiştirilmeye çalışacağını, 2013-2014 akademik yılına yeni yerlerinde başlamayı planladıklarını, temel atma töreninin ise 3 Ekim’de yapılacağını kaydetti.
    UÜ İlahiyat Fakültesi, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 4 yıllık Bursa Yüksek İslam Enstitüsü olarak 1975’te öğretime başladı. 1982’de UÜ’ye bağlı bir hale gelen fakülte, 1 yıl Arapça hazırlık ile toplam 5 yıl süresince eğitim veriyor.