Nesneler ile ilgili (farz, vacip, mendub, mubah, mekruh ve haram gibi) herhangi bir teklifi hüküm söz konusu olmaz. Çünkü teklifi hükümler mükelleflerin fiillerine ilişkin düzenlemelerdir. Dolayısıyla “domuz haramdır” demek mecazdan öteye hakikat anlamı taşımaz. Hakikat anlamının doğru olabilmesi için domuzla ilgili mükellefe ait bir fiilin işlenmesi söz konusu olmalıdır. Mesela “Domuz etinin yenilmesi haramdır” demek gibi. Ancak o takdirde hükmün nispeti hakikat anlamında kullanılmış olur.
Hamr’ın yani şarabın haram olmasının anlamı da aynı şekilde “onun içilmesinin haram olması”dır. Yoksa şarabın zatî özelliği ile ilgili herhangi bir teklîfi hükümden bahsetmek abes olur.
Bu ön bilgiden sonra şimdi soruya bakalım:
“Çoğu haram olanın azı da haramdır”. Bu söz hadis olarak rivayet edilmekte ve muteber kitaplarımızda yer almaktadır.
Keza hamr’ın tanımı da bizzat gene hadisler tarafından yapılmış bulunmaktadır. Buna göre “Sarhoşluk veren her nesne hamr’dır ve her hamr da haramdır”
“Hamr’ın (şarap) haram olduğu hem sübut ve hem de delalet bakımından katî olan Kur’an nassları tarafından ortaya konulmuştur. Bu yüzden, bu konuda herhangi bir kuşkuya mahal yoktur.
Peki, hamr’ın haram olmasının anlamı nedir? Tabi ki mükellefin onunla ilgili fiili olan içilmesidir. Şarap haramdır demek şarabın içilmesi haramdır demektir.
Sarhoşluk veren her içki de hamr sayılmakta ve dolayısıyla onların içimi de haram olmaktadır. Her ne kadar Hanefî mezhebinde Hamr yani şarap dışındaki içkilerin hamr’a nispetle daha hafif sayılabilecek bir hükmü olsa da bizim de kabulümüz sarhoşluk veren ve rakı, viski, votka, rom… gibi içki olmak üzere üretilen her içkinin aynen hamr gibi içiminin haram olmasının esas kabul edilmesidir.
Şimdi çoğu sarhoşluk verenin azının da haram olmasının anlamı nedir?
Bir içki ki çok içildiği zaman sarhoşluk veriyor. Diyelim bira bir iki litre içilince normal bir insanı –ki hükümler normal olanlar için konulur- sarhoş ediyor. Öyle ise biradan bir kahve fincanı kadar hatta daha da az miktarda içilse ve bu sarhoşluk vermese, o da haram olur.
Hal böyle iken bazı kraldan çok kralcı tipleri, “alkol haramdır; öyle ise az olsun çok olsun alkolün içinde bulunduğu her şey haramdır” gibi bir sonuca ulaşıp bunu en büyük ilkesi kolaylaştırıcılık olan din adına insanlara pazarlamaktadırlar.
Bir kere alkolün, diğer kimyasallardan ayrı özü itibariyle bir necaseti ya da olumsuz bir özelliği yoktur. Etil alkolün metil alkolden yaratılışı ve özellikleri itibariyle hiçbir farkı yoktur.
İki, “alkol haramdır” şeklindeki genelleme zaten hakikat anlamda değil, mecazî anlamda yani “Alkolün içilmesi haramdır” şeklinde anlaşılması halinde doğru olur. Nitekim İbn Hibbân’ın rivayetinde“Çoğu sarhoş ettiğinde azının içilmesi de haramdır” denilmekte ve haramlığın içilmekle ilgili olduğu tasrih edilmektedir.
Dolayısıyla alkol ve benzeri diğer yasaklanmış şeylerin gene “haramların belirli ve sınırlı oluşu ilkesi” gereği kendi yasaklık alanlarına özgülenmesi bir zorunluluktur.
Annelerimizin bize haram olması onlarla evlenmenin haram olması demektir. Bunun dışında onlarla her türlü ilişkilerimiz neden haram olsun?
Eşeğin haram olması, onun etinin yenilmesi itibariyledir. Binilmesi ve üzerine yük yüklenmesi, dolaba/ değirmene/ çifte koşulması gibi ona yönelik istifadelerimizi de kapsayacak şekilde bu yasak alanının genişletilmesi kimsenin haddine değildir.
İçkinin de içilmesi keza öyledir.
Kendisi necaset (dışkı gibi maddî anlamda pislik) değil ki karıştığı maddeler necis/ pis olsun?
Alkol, tespit edici olarak kullanılmaktadır.
Çözücü olarak onun yerini tutabilecek ve ona ihtiyaç bırakmayacak henüz başka bir madde bulunmamaktadır. Şimdi biz alkolü lak, vernik, boya, sabun, parfüm, ilaç, gazoz ve benzeri ürünlerin hazırlanmasında çözücü olarak bir şekilde kullanmışsak, bu kullanımın içilmesi haram olan içki yasağı ile ne ilgisi olabilir?
Yasak olan hamr’ın içimi idi.
İçildiği için sarhoşluk veren diğer içkileri de hamr gibi saydık ve onların içiminin de haram olduğunu bildik. İşte bu kadar.
Bundan ötesi ibahat-ı asliye ile ilgilidir.
Her mubah madde gibi alkolün de içme dışında başka amaçla kullanımına bakarız; yararlı mı zararlı mı ve yararı mı daha fazla zararı mı…? Bunları değerlendiririz. Aldığımız sonuca göre diğer mubahlara karşı takındığımız tavrın aynısını ona da takınırız.
“Sigara zararlıdır, içmeyiniz” dediğimiz gibi zararlı olduğunu öğrenmemiz halinde “Kolonya zararlıdır” kullanmayız da deriz. Ama gerçekten kolonyanın kullanımı zararlı değilse, o takdirde mücerret içinde alkol vardır diye onun içme dışında başka amaçlı kullanımını ne hakla ve kimin adına yasaklayabiliriz ki?
Allah, yerde gökte ve her ikisi arasında her ne varsa biz insanların emrine amade kıldığını buyuruyor ve mukabilinde bizden şükür bekliyor. Kullanımı yasak, dokunması yasak, yanından geçmesi yasak bir nesne, hiç nimet olur muymuş?! Olsa olsa o bir nikmet (azap) olur ve onun karşılığında da Allah bizden şükür beklemez.
Belli ki bütün bu nimetler karşılığında Allah bize minnet ediyor ve bizden şükür bekliyor.
Kulluğumuzu sınamak için de belli başlı bir takım sınır çizgileri çizmiş, öteye geçmeyin buyurmuş, hepsi o kadar.
Yahudilik bir kavim dinidir ve kendilerine özgü birtakım hükümler içerir. Bunlar içerisinde deve etinin haram olması gibi ataları İsrail’in (Hz. Yakub) yeminine saygı kabilinden olanları, işledikleri zulüm ve yedikleri riba yüzünden ceza mahiyetinde olanları bile vardır.
Evrensel olduğuna imanımız olan bu dini, tıpkı Yahudilikte olduğu gibi bir kıskaç içine sıkıştırmaya çalışmak ve o haram, bu haram, şuna yaklaşma, ötekine dokunma, berikinin yanından bile geçme gibi bir anlayışla bu dinin mensuplarını cendereye almak kimsenin haddine değildir.
De ki: “Bana vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o şüphesiz necistir- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir (murdar) hayvandan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.(el-Enâm 6/145-146)
De ki: “Haydi, Allah şunu haram kıldı” diye tanıklık yapacak şahitlerinizi getirin. Onlar şahitlik etseler de sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine, başka şeyleri denk tutuyorlar.(el-Enâm 6/145)
“Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap hazırladık.” (en-Nisâ 4/161-162)
Müslümanlıkta haramlar, sınır çizgileri olmaları hasebiyle çok önemlidir. Ama bunların kendi sınırları içinde kalması gerekir.
Müslümanlıkta asıl ise erdemli olmaktır. Bu ise, içimize gıda olarak girenden çok, bilfiil yapıp ettiklerimizle ortaya konulabilecek şeylerdir. İşte bizim asıl önemseyeceğimiz hususlar da bunlar olmalıdır:
(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.”(el-Enâm 6/146)
Dindarlık, işte bu ve benzeri ayetlerde sayılan erdemlere sahip olmaktır. İnsanın değeri yediği ve içtiği ile değil, yapıp ettikleriyledir. Bu anlamda dindarlık hayatımızın her alanını kuşatır.
Gerçek mutluluk ve huzur ise ancak bu kabilden emir ve yasaklara uymakla elde edilir.
Buyruğuna teslim olalım,
Huzur ve sükunet bulalım!