İlahiyat Haber

Hikmet Peygamberlerde Mi Filozoflarda Mı?

 

Necmettin Irmak Hoca’yı o gün ilk defa dinlemiştim. Gerçekten de hocamızın hadis ilmine olan vukufiyeti yapmış olduğu konuşmasından anlaşılıyordu. Herkesin bildiği şeylerin anlatıldığı, orta seviyedeki bir seminer değildi bu… Fıkıh ve hadis ilimlerinin bel kemiğini oluşturan ana kavramların işlendiği yüksek seviyeli bir dersti.

Necmettin Irmak gayrıresmi bir hoca

Necmettin Irmak Hoca’nın konuyu işleme biçimi, örneklendirmeleri, delillerini net bir şekilde ortaya koyması ilmî bir metodunun olduğunu gösteriyordu. Hocayı ilk defa dinleyen birisi olarak istikametli sünnet yorumunu ve sünnete yaklaşım biçimini çok takdir ettiğimi söyleyebilirim. Doğrusu bu dersten sonra Necmettin Irmak Hoca’nın takip edilmesi gereken bir isim olduğuna kanaat getirdim.

Çıkışta kendisiyle kısa bir sohbetimiz oldu; ticaretle uğraştığını ve bu tarz sohbetlere çağrıldığı zaman geldiğini söyledi. Yani hocanın resmi bir görevi yoktu. Açıkçası resmi görevi olan akademisyenleri veya bir devlet kurumunda çalışan hocalarımızı dışlamak veya onları önemsememek gibi bir düşüncemiz olmamakla beraber resmi görevi olmayan hocalarımızın bizim için ayrı bir yeri olduğunu da ifade etmek isterim. Çünkü bu gibi kimseler dinin sigortalarıdır. Herkesin sustuğu, eğip büktüğü veya en azından bildiğini sakladığı dönemlerde bu hocalarımız bildiğini saklamayarak önemli bir vazife ifa etmişlerdir.

Hadis ve fıkıh usulünü genel hatlarıyla bilmeliyiz

Necmettin Irmak Hoca’nın yapmış olduğu bu ilmî dersi dinledikten sonra hadis ve fıkıh usulü anlamında çok eksiklerimizin olduğunu farkettim. Müslümanların bilmesi gereken ilimleri genel hatları ile bile bilmememiz ne kadar içler acısı öyle değil mi? Faraza “illet” kavramının ne anlama geldiğini bilmeden hadislerden hüküm çıkartmaya çalışarak müçtehitlik yapmaya kalkışıyoruz. Hele her gördüğümüz hadis-i şerife “sahih mi” diyerek yaklaşmamız bizi tamamen sünnetin o güvenli limanından uzaklaştırıyor. Kuşkusuz ki sağlam yolun alternatifi sapkınlık yoludur. Bu açıdan Necmettin Irmak Hocamızın hadis seminerleri bizi sünnetin sahih çizgisine davet etmesi açısından önemlidir.

Hadisleri bağlamından kopartmamalıyız

Necmettin Irmak Hocamız sünnete ittibada doğru bir zemin yakalayabilmek için hadis-i şeriflere yaklaşırken ilk olarak o hadisin hangi bağlamda söylendiğini bilmemiz gerektiğini söyledi. Bunu da “hurma hadisi” olarak meşhur olan hadisi örnek vererek izah etti. Eshabtan bazıları Efendimizin bir sözü üzerine o sene hurmaları aşılamışlar. Ertesi sene ürün alamayınca Efendimize gitmişler ve durumu anlatmışlar. Efendimiz de onlara; “Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz” buyurmuştur. Necmettin Irmak Hoca bu hadisin Müslim’in rivayet ettiği sahih bir rivayet olduğunu ve tek bir senetle değil, birçok senetle geldiğini söyledi.

Hadis-i şerife ilk baktığımızda dünya işleri ayrıymış, ahiret işleri ayrıymış gibi bir yanılgıya düşebileceğimizi söyleyen Necmettin Irmak Hoca, bu hadisi bağlamından koparmamak gerektiğini söyleyerek bu meseleyi şöyle izah etti: “Hurma yetiştirmek gibi ziraî bir konuda söylenmiş bir sözü alıp bağlamından koparırsanız onu yanlış anlarsınız. Dünya işleri diye dünya adına ne varsa onu dinden ayırırsınız ve dünyayı Peygamberden koparırsınız. Dolayısıyla dünyayı Allah’tan da koparırsınız ve ahiret işleri Allah’a ve Resulüne kalsın, dünya işleri bize kalsın deme durumuna düşersiniz. Onun için sözü bağlamından koparmak tehlikeli bir yaklaşımdır. Bunun için hadis-i şeriflerin sebeb-i vücuduna da mümkün derece vakıf olmak gerekmektedir ki sünneti sahih bir düzlemde anlayabilmek için bu mutlaka şarttır.”

İllet meselesini anlamak lazım

Fıkıh usulünün en önemli meselelerinden birisi olan “illet”, kavramı kabaca ifade etmek gerekirse hükmün dayandırıldığı nedendir. Başka bir ifadeyle hükmün üzerine bina edildiği zahir olan vasıftır. Sünnete ittibada illet meselesini anlamanın da önemli olduğunu söyleyen Necmettin Irmak Hoca konuyu bir örnekle açıkladı. Seferiyken dört rekâtlı namazları ikiye indiririz, orucu tutmama gibi bir ruhsat da vardır. Ulema arasında bu anlamda bir tartışma olduğunu söyleyen Necmettin Irmak Hoca, kimisinin “bunun illeti meşakkattir” dediğini, kimisinin de “bunun illeti yolculuktur” dediğini söyledi.

Şimdi konuyu daha iyi anlayabilmemiz için biraz somutlaştıralım. Kimileri seferiyken oruç tutmamamızdaki nedenin (yani illetin) meşakkat olduğunu söylüyor ve “günümüzde yolculukta meşakkat kalmadığına göre oruç tutulmalıdır” diyorlar. Bu görüşte olanlar hükmün illeti olarak“meşakkat” kavramını ortaya koyuyorlar. Fakat kimileri de “meşakkat olmasa da bu konuda oruç tutmama ruhsatı vardır” diyor. Bu ikinci grup da “seyahat etmenin kendisi illettir” diyorlar. Şu durumda hangi yolu takip edeceğiz?

Seferiliğin kendisi illettir

Bu meseleyi can alıcı bir açıklamayla Necmettin Irmak Hoca şöyle izah etti: “Şimdi şu iki durumu düşünelim. Bir insan uzun bir seyahat yapıyor ama bundan çok zevk de alıyor olabilir. Bir kimse de bağında bahçesinde çapa sallıyorsa çok daha ağır bir meşakkat altında olabilir. Ama dikkat ederseniz ayette Allah bu kimseler için bir ruhsat vermiyor. Yolcu olanlar zikrediliyor. Dolayısıyla seferiliğin illeti bizzat seferiliğin kendisidir. Bu önemli bir tespittir. İletti doğru düzgün tespit edemezseniz onun üzerine yapacağınız bütün kıyaslar, içtihatlar sizi yanlış ve tehlikeli bir noktaya götürebilir. İlleti tespit etmek için ‘rasihun’dan olmak gerekiyor. Hem dil bilme itibariyle, hem delillere vukufiyet itibariyle, hem de diğer hususlara vukufiyet itibariyle yeterli olmak gerekiyor. Yoksa üstünkörü bir şekilde ‘ben bu hadiste geçen konuyu biliyorum, şunun için emredilmiş’ dediğinizde, ilk aklınıza gelen şey hiç de onun sebebi olmayabilir.”

Bazı durumlarda illeti Efendimiz açıklamıştır

Bazı durumlarda hükmün dayandırıldığı illetin tartışmalı olduğunu söyleyen Necmettin Irmak Hoca, bazı durumlarda da Peygamber Efendimiz aleyhis selatü ves selamın illeti bizzat kendisinin dile getirdiğini söyledi. Bununla ilgili de şu örneği verdi: “Bir gün Efendimiz paçası yerlerde sürünecek kadar uzun elbise giymeyi nehyetti. Hz. Ebu Bekir dedi ki: ‘Ya Resulullah benim de elbisemin eteği uzun.’ Efendimiz ona; ‘Sen onlardan değilsin’ dedi.

O gün için eteğin uzunluğu kibre işaret ediyordu. Burada nehyin illetinin kibir olduğunu Efendimiz söylemiş oluyor. Günümüzde mesela birisi diyor ki: ‘Sen hocasın, pantolonunun paçası neden ayakkabının üstüne gelecek kadar uzun?’ İyi de Allah Resulü bu hadisin illetini dile getirmiş, bugün açısından pantolonun uzunluğu kibirlilik alameti değil. Bugün eğer kısa elbise giymek kibirlilik alameti olsaydı Efendimiz aslında neyi nehyetmiş olacaktı? Kısa paçalı elbise giymeyi nehyetmiş olacaktı.” Bu hadisin illeti “kibir” olduğuna göre kılık ve kıyafette kibir alameti sayılabilecek şeylerden uzak durmamız gerektiğini anlıyoruz. Ama bunu kılık ve kıyafetle de sınırlı tutmayıp hayatımızın her alanında “kibir” çağrışımı yapan durumlardan kaçınmalıyız diye de bir çıkarım yapabiliriz herhalde…

Kur’an ‘hikmeti peygamberlere verdik’ diyor, biz ise onu filozoflarda arıyoruz

Bazı şeyleri söylemek biraz zordur. Bunlardan bir tanesi de “hikmet” dediğimiz olgunun felsefe ile alakasının olmadığı gerçeğidir. Her ne kadar felsefe taraftarları bu sözlerimize itiraz edecek olsa da bu konu net ve açıktır. En başta bir Müslüman bir kavramı kullanırken onu ancak Kur’an bağlamında kullanabileceğini bilmelidir. Şu halde acaba felsefenin “hikmet sevgisi” demek olduğunu iddia edenler “hikmet” kelimesinin Kur’an’da ne anlamda kullanıldığını hiç merak ettiler mi?

Bir Kur’an kavramı olan “hikmet”in felsefe ile özdeşleştirilmesinin yanlış olduğunu ifade eden Necmettin Irmak Hoca, sünnete ittibada “illet” kavramından sonra “hikmet” kavramının da iyi anlaşılması gerektiğini söyledi. Bu konudaki yanlış bakış açısnı net bir şekilde izah eden hoca bu konuda şunları söyledi: “Tarihî seyir içinde hikmeti felsefe ile özdeşleştirmiş olsalar da biz Rabbimizin Kitab’ına baktığımızda Rabbimizin hikmet kelimesini Efendimizin sünneti ile alakalı kullandığını görüyoruz. Kur’an’da ‘Onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdik’ (Cuma, 2) buyrulmuştur. Yani Kur’an ‘hikmeti peygamberlere verdik’ diyor ama biz ise onu filozoflarda arıyoruz. Hikmeti, varlığın öz bilgisine, hakiki bilgisine vakıf olmak şeklinde tanımlayabiliriz. Bu tanım çerçevesinde bakınca bu hususta Peygamberlerden daha öncelikli kimseyi göremeyiz. Onlar hem Allah Teala’nın vahiy eğitiminden geçmişlerdir, hem de yakînî bilgiye sahiptirler. Dolayısıyla peygamberler hikmetin bilgisine sahip olan kimselerdir. Dolayısıyla peygamberlerin ortaya koymuş olduğu uygulamalar hikmetin ta kendisidir. Yani sünnet hikmetin kendisidir.”

Hikmet-i teşri ve mekasıd-ı şeria kavramlarını bilmeliyiz

Bir de ulemanın “hikmet-i teşri” dediği bir kavramdan bahseden Necmettin Irmak Hoca, bu kavramın Kitab’ın ve sünnetin herhangi bir şeyle alakalı yasalaştırma, kanun koyma hususundaki hikmetini tespit etmek anlamında olduğunu söyledi.  Bazı şeyleri insanın kalben mutmain olarak yapabilmesi için dinî hükümlerin hikmetine de vakıf olması gerektiğini söyleyen Necmettin Irmak Hoca, ancak hükmün hikmetin üzerine bina edilen bir şey olmadığını da hatırlattı.

Mekasid-i şeria diye bir kavramdan da bahseden Necmettin Irmak Hoca, bunun şeriatın maksatlarını tespit etme ilmi olduğunu söyledi. Ayrıca bu konuda şunları söyledi: “Kitabın ve sünnetin maksadını da doğru bir şekilde tespit etmek gerekir. Efendimizin nebevi uygulamalarındaki maksadı gözetmek ve tespit etmek sünnete ittibada sahih bir zemini bulma noktasında olmazsa olmazdır.”

Maslahat kavramını sulandıranlar var

Sünnete ittibada doğru bir zemini yakalama anlamında maslahatın da mutlaka gözetilmesi gerektiğini söyleyen Necmettin Irmak Hoca, maslahat kavramının günümüzde ne şekilde sulandırıldığını şöyle izah etti: “Günümüzde maslahat kelimesi çok kullanılıyor. Adam bankadan faizli kredi çekiyor, maslahata binaen bunu yaptığını söylüyor. ‘Daha çok büyümemiz lazım, Müslümanların sermayeyi elinde tutması lazım’ gibi birtakım maslahatları öne sürüyor. Veya adam bıyığını sakalını kazıyor, sünneti terk ediyor, ‘sakal bıyık olursa ötekilerle diyalog kuramıyorum’ diyor. Maslahat vardır fıkıhta ama böyle lakayt bir zeminde ele alınmaz. Günümüzde bazı hoca efendiler ‘Müslümanların maslahatı’ tabirini öne çıkartıyorlar. Ama maslahat dediğimiz şey esas değildir. İkincisi maslahatta keyfîlik yoktur, sınırları vardır, şartları vardır. ‘Zorlaştırmayın, kolaylaştırın’ emri maslahatın gözetilmesi gerektiğini ifade eder. Efendimizin haram olmadıkça kolay olanını tercih etmesi de maslahata delildir. Peygamber Efendimiz de maslahatı tercih etmek adına pek çok yerde azameti değil ruhsatı tercih etmiştir. Sünneti anlamaya çalışırken Efendimizin gözettiği maslahatı da anlamamız icap eder.”

Eskiden ‘Nebevi Hareket Metodu’ diye eserler vardı, şimdi küçümsüyorlar

Necmettin Irmak Hoca son olarak bir hatırlatma yaparak dersini bitirdi. Müslümanların din adına yaptığı faaliyetlerde eskiden sünnete uygun bir yöntem belirleme diye bir gündemimiz olduğunu ama bugünlerde bunu söyleyenlere küçümseyici bir tarzda bakıldığını söyledi. Necmettin Irmak Hoca, bu istifadeli seminere şu önemli tespiti paylaşarak son verdi: “Bugün Müslümanların Allah’ın dini adına yapıp ettiklerinde Efendimiz aleyhis selatü ves selam’ın sünnetine uygunluk yani nebevilik vasfı ne konumdadır? Bir dönem bunu çokça dile getirirdik. ‘Nebevi Hareket Metodu’ diye eserler vardı mesela… Biz derdik ki Müslümanlar olarak Allah’ın dini adına bir şeyler yapacaksak yapıp edeceğimiz şeylerde her halükarda nebevilik vasfı olmazsa olmazımızdır. Nebevilik vasfını kaybetmiş her hareket hangi konumda bulunursa bulunsun İslam’la olan alakasını kaybeder. Artık gelinen noktada bu tür şeyler dillendirilmiyor. Dillendirildiğinde de küçümseyici bir nazarla bakılıyor.”

 

Aydın Başar 

Dünyabizim

İlgili Makaleler