Sarf ilmine göre ismin tarifi :
Mânası zamana bağlı olmayan, kendi başına bir mânası bulunan ve mahlukatı gösteren kelimelere isim denir. İsim, sâbit bir hâli /durumu bildirir. Fiil ise, değişken bir hâli /durumu bildirir. Çünkü Ellah Teala bir yarattığını, bir daha yaratmaz.
……………
Nahiv ilmine göre ismin tarifi :
Kendi nefsi itibariyle bir mânaya delâlet eden, üç zamandan biriyle beraber olmayan ve hassesi olan kelimelere İSİM denir.
Hasse, kendisinde bulunup, fiil ve harfde bulunmayan özelliklerdir. Örnek : Güneş, bir isimdir ve 6 dakikada bir nefes alması da, güneşin hasselerinden biridir.
……………
Kur’an-ı Kerim’e göre ismin tarifi :
Kur’an-ı Kerim’de geçen isimlerin (isim, zamir, masdar, sıfat, vasıf, ism-i işâret, ….vb) ; Ellah Teala’ya ait – mahlukata ait, görülen – görülemeyen, tutulabilen – tutulamayan, temel bilimlerle bilinen – bilinemeyen, Tasavvufi eğitimle bilinen – bilinemeyen …. vb olmaları dikkate alındığında, sarf ve nahiv’e göre yapılan tariflerden daha kapsamlı bir tarifin yapılmasını zorunlu kılar.
……………
Müfret mâna ve Mürekkeb mâna tarifi :
Her hangi bir şey zihinde meydana geldiği zaman ifâde ettiği mefhum tek bir şeyden ibaret ise, bu çeşit mânalara müfret mâna denir. İki veya daha fazla şeyden ibaret ise, mürekkeb mâna denir.
Örnek : ( مُتَّقِينَ ) “müttakîn” ismi, bir koruyan ile korunan (korunmayı isteyen) birlikte bir amel yaptıkları takdirde, korunana cübbe gibi giydirilen mürekkeb mânalı bir isimdir. Çünkü bir Hadis-i Şerifte “… Ellah, o amelin cübbesini sırtına giydirir. (1) Kulun halinden anlaşılır, (2) O amelin tesiri kendinde görülür.” buyurdu.
Şöyle de söylenebilir : Müfret, görevlerini imâ eden bir isim ile isimlendirilmiş maddi veya mânevi bir varlık’tır. Müfret mâna, Mârife veya Maksur veya Nekre isimdir. İsim tamlamaları ve sıfat tamlamaları, müfret mânadır.
……………
(A) Marife isim, mütekellim ve muhatab arasında zatı ile bilinen şeye vaz edilmiş isimdir. Zamirler, alemler, ismi işâret, ismi mevsul, nidâ ile marife yapılanlar ve bunlara muzaf olanlar yani mânevi izâfetle marife yapılanlar ( lafzi izâfet marifelik kazandırmaz) olmak üzere toplam 6 gruptur.
Marife ismin başında ( اَلْ ) bulunur ve kelimenin sonu cümledeki görevi; merfu ise ( اَلْقَلَمُ ), mansub ise ( اَلْقَلَمَ ), veya mecrur ise ( اَلْقَلَمِ ) harekesini alır. Marife isimden sonra gelen câr-mecrur ve zarf, o isme ait bir HÂL olur.
Kur’an-ı Kerim’deki MARİFE isimlerde: Zikredilen ismin fiilerini öğrenerek, o ismin var olduğunu bilin ikazı saklıdır. Marife isimler, FIKIH-itikât ilişkisini bildirir.
Örnek: ( اَلْكِتَابُ ) marife isiminin geçtiği Sûre’lerden, içindeki fiillerin muhataplarını ve yükümlü oldukları emirleri tesbit ederiz. Örnek;
Bakara Suresindeki emirlerin muhatapları, müttakilerdir.
El-Mü’min suresindeki emirlerin muhatapları, günahkarlardır.
El-Câsiye suresindeki emirlerin muhatapları, mü’minlerdir.
Kur’an-ı Kerim’deki “El-Kitab” kelimesinin anlamı, günümüzdeki anlamından çok farklıdır. Delili : Hz. Rasulullah(a.s), sahabeleriyle otururken “ACÂİB” diye buyuruyor. Bir sahabe-i kiram ; “Yâ Rasulullah ! Acâib olan nedir?” diye soruyor. O’da (meâlen): “Ümmetimden bir kavim gelecek. Beni görmedikleri gibi, Kitab’ı da anlamayacaklar. Dinlerini kağıt tomarlarından öğrenecekler.” buyurur. Sahabe-i Kiram hayretle “O zaman, dinleri nasıl olacak?” diye sorulunca, gülümseyerek “Güzel olacak” diye buyurur. Kur’an-ı Kerimde geçen “Kitab” bir varlıktır, sıfatları ve fiilleri vardır. O’na inanmak, imân’ın esaslarındandır. Kitab’ı okumanın da ; edebleri, sünneti, vâcibi ve farz’ı vardır. Kağıt tomarının ise, sıfatları ve fiilleri yoktur. Sadece vasıfları vardır.
……………
(B) Maksur ismin sonunda illet harfli ve tenvin vardır. İ’râbları Kelâm’daki görevine göre takdir edilir. Örnek 2/2 : ( هُدًى لِلْمُتَّقِينَ … ) “Müttâki sıfatına sahip olanları arzulanan hedefe götürüp ulaştıran REHBER’dir, hidâyet edendir, yol gösterendir.” Ayeti Kerimesinde şibhi cümle olan ( لِلْمُتَّقِينَ … ), maksur isim olan ve haber olarak görev yapan ( هُدًى … ) nin arkasından geldiği için, O’nun (rehberin) sıfatıdır. ( هُدًى … ) nin i’râbı, damme takdir edilir.
……………
(C) Nekre isim, kelimenin kendi nefsinde olan bir mânaya delâlet etmesindir. “Nekre’nin; sıfatını veya araz’ını veya vasf’ını veya vasıflanmasını dikkate alın ve zuhuru olan fiillere bakarak da o ismi bilin (o isme ârif olun) anlamı saklıdır. Şöyle ki ;
(1) Şâyet nekre isim Esmâ-ül Hüsnâ ise fiilleri, sıfat’ın zuhurudur.
(2) Şâyet nekre isim ilim, akıl, aşk, amel (İlâhi emir ve yasaklar) ise fiilleri, araz’ın zuhurudur.
(3) Şâyet nekre isim cansız veya hayvan veya şeytan ise fiilleri, vasıf’ın zuhurudur.
(4) Şâyet nekre isim beşer ise fiilleri, fâilin sıfatı”nın zuhurudur. Fâilin sıfatı ile kastedilen :
(a) Nefsin değişken olan ; emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, râdiye, merdiyye ve kâmile ile sıfatlanmasıdır.
(b) Nefsin, şeytana âit olan ; emir altına girmeme, üstünlük kurma, menfaatini kollama ve kendini beğenme vasıfları ile vasıflanmasıdır ve nefsin hevâsı (arzuları) da denir.
(c) Nefsin kendisine ait olan ; firavunluk, tâgutluk, nemrutluk ve keyfe düşkünlük vasıflarıdır.
Bu nedenle tezekkür, tefekkür, tedebbür ve muhabbet tâlimleri yapılırken, kelimenin hangi mânayı kasdettiği öncelikle tesbit edilmelidir.
Nekre ismin başında ( اَلْ ) bulunmaz, sonunda tenvin bulunur ve kelimenin sonu cümledeki görevi; merfu ise ( قَلمٌ ), mansub ise ( قَلماً ), ve mecrur ise ( قَلمٍ ) tenvinini alır. Nekre isimden sonra gelen câr-mecrur ve zarflar, o isme ait bir SIFAT olur.
Kur’an-ı Kerim’deki NEKRE isimlerde: Zikredilen ismin sıfatını (Fâilin sıfatını) öğrenerek, o ismi bilin ikazı saklıdır. Nekre isimler, EDEB-itikât ilişkisini bildirir.
Örnek-1 :Bakara Suresi, 17: ( مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِى اسْتَوْقَدَ نَاراً “Onların meseli, bir ATEŞ yakmayı taleb eden kimsenin meseli gibidir.”) Ayet-i Kerime’sindeki ( نَاراً ) lafzında, varlığın (fâilin) sıfatlarını tefekkür ederek bu ismi bilin ikazı saklıdır.
Bu kıssayı tefekkkür edersek, ( نَاراً ) nekre kelimesinin; (1) görünen, (2) gösteren, (3) düşündüren, (4) Ellah Teala ve Hz. Resulullah a.s’ı sevdiren, (5) Nur’u kalbimize akıtanı sevdiren, … gibi birçok sıfatlara sahib bir şeyin kastedildiğini tesbit edebiliriz
Şayet ( اَلنَّرَ ) marife olarak (bilinen bir ateş) gelmiş olsaydı, varlığın (fâilin) fiileri hakkındaki bilgilerle bu ismin var olduğunu bilirdik (odun ateşi, çalı-çırpı ateşi, kömür ateşi, … gibi)
.
Örnek-2: En-Neml, 29’daki kıssadan ( كِتَابٌ ) nekre isminin; (a) Besmele ile başlayan bir emirnâme olduğunu, (b) Hz. Süleyman a.s tarafından bir kuş ile gönderildiğini, (c) Emrinin “Bana baş kaldırmayın ve bana müslüman olarak gelin” olduğunu, (d) Emri kabul edenin Belkıs ismindeki bir hükümdar olduğunu, ve (e) İstişareden sonra emri kabullendiğini anlıyoruz.
Bu kıssadan ( كِتَابٌ ) nekre isminin (fâilin) sıfatlarını öğrenerek bu ismi biliriz. Böyle bir mektuba da bir kağıt parçasıymış gibi bakamayız. Çünkü Ayet-i Kerimedeki ( كِتَابٌ ) Kelâm’ı, o fâilin ismidir ve bir varlıktır. Yani, görevleri ve yetenekleri vardır.
……………
İsmi bilmek ile ismin var olduğunu bilmek arasındaki fark, şu örnekle kısmen anlatılabilir:
Geceleyin güneşin var olduğunu biliriz, ama (1) etrafımızı göremeyiz, (2) kemiklerimiz ısınmaz, (3) güneş çarpmasına maruz kalmayız, (4) derimiz su toplamaz, (5) … gibi fayda ve zararlarını biliriz ama, zararları için bir tedbir alma ihtiyacını hissetmeyiz. Buna ismin var olduğunu bilmek denebilir.
Gündüzün ise, hem etrafımızı görürüz, hem kemiklerimiz ısınır, hem ne zaman derimizin soyulacağını, hem de bizi ne zaman çarpacağını bilir ve ona göre tedbirler alırız. Buna da, İsmi bilmek denebilir .
……………
Mühennes kelime ve müzekker kelime hk’da derlenen bilgiler :
Müennes; kendisinde lafzen, hükmen veya takdiren te’nis alâmeti ; ( ة ) ta-i merbuta ve (üstünden sonra gelen ى ) elif-i maksure ve ( اء ) elif-i memdûde olan isimdir. Müzekker isimlerde ise, hiç biri bulunmaz.
Mütekellim’in müzekker’i de yoktur, müennes’i de yoktur. Muhatab_tesniyenin müzekker ile müennes ekleri aynıdır. Bu nedenlerle “erkek-dişi” ye ilâveten başka anlamlarda saklarlar.
Müennes semâi, hakiki ve lafzî olmak üzere üç kısımdır.
1) Semâi müennes ; Arap’dan duyulduğu gibi söylenen kelimelere semâi kelimeler denir. Örnek : (1) Ruh ( رُوحٌ ) ismi, (2) Nefs ( نَفْسٌ ) ismi, (3) Güneş ( اَلشََّمْسُ ) ismi, (4) Yeryüzü ( أَلْاَرْضُ ) ismi, (5) Ev-yurt ( دَارٌ ) ismi, (6) Bardak ( كَأْسٌ ) ismi.
2) Hakiki müennes, karşısında canlı cinsinden bir müzekker olan isimdir. Örnek : Hz. Âdem (a.s), hem Ellah Tealanın emirlerini yaşamakla sorumludur, hemde eşine ve çocuklarına öğretmekle sorumludur. İki tane sorumluluğu olduğu için müzekkerdir.
Hz. Havva anamız ise, sadece kendisine öğretileni yaşamakla sorumludur ve çocuklarına öğretmekle sorumlu değildir. Bir tane sorumluluğu olduğu için mühennesdir. Bu nedenle “Müzekker, mühennesden bir derece üstündür.”
3) Lafzî müennesin karşısında canlı cinsinden bir müzekker bulunmayıp müennesliği lafızdadır, yani hakikaten ve hükmen veya takdiren te’nis ta’sı bulunur. Ayrıca ülke, şehir, kabile, ateş, rüzgar ve akıl sahibi olmayan toplulukların isimleri müennesdir.
Müzekker ve Müennes, birbirine daima muhtaçtır ve isim cümlesindeki “mübtedâ – haber” gibidir veya “mübtedâ, haber içindir” veya bir birine ayna gibidir. Aynasından yoksun olan; ilimden de yoksundur, amelden de yoksundur, edepten de yoksundur, muhabbetten de yoksundur, ilâhi aşktan da yoksundur, … vesselâm. Örnek :
24/26 ( وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ … )
“… Mübtedâ olan MÜHENNES_Merfû’lar ( الطَّيِّبَاتُ ), haber olan ve REF makamında bulunan MÜZEKKER_Mansûb_Mecrûr’lar ( لِلطَّيِّبِينَ ) içindir. ve
Mübtedâ olan MÜZEKKER_Merfû’lar ( الطَّيِّبُونَ ), haber olan ve REF makamında bulunan MÜHENNES_Mansûb_Mecrûr’lar ( لِلطَّيِّبَاتِ ) içindir.
İşte bunlar o iftirayı söyleyenlerden beri tutulanlardır. Onlar için mağfiret ve Kerîm bir rızık vardır.
……………
İsmi tanımlayan yedi unsur hk’da derlenen bilgiler :
Esmâ-ül Hüsnâ hariç, Kur’an-ı Kerim’deki her bir isim: bir varlığa ait 7 ana unsuru ; görülür, duyulur, bilinir ve idrak edilir hâle getiren kelimedir. Yedi ana unsurun sakladıkları mânalar da şöyle özetlenebilir:
1) Müsemmâ (isimlenen varlık) : Ellah Teala’nın ilmi ezelide yaratmayı takdir ettiği ve zamanı gelince de, görevlerini yapmak için yarattığı varlıktır. Örnek: Zamanı gelince yarattığı GÜNEŞ’in, kendisine yüklenen görevleri eksiksiz yapması gibi.
2) Tesmiye (varlığı isimlendiren) : Güneş’e, ( اَلشَّمْسُ ) demesi gibi, Ellah Teala’nın ilmi ezelide yaratmayı takdir ettiği varlığı isimlendirmesidir. Kelime ; varlığın görevlerine, vasıflarına ve bu vasıfları bilinir hâle getiren fiillerine göre şekil alır
3) KAF Harfinin mânası, batınî feal fiilindedir : Varlığı, idrak edilir kılan mâna dolu sözün, SESSİZ HÂLİ’dir. (“Yâ Kâf, Yâ Def” kıssasındaki gibi.)
4) Kelâm Esmâ’sının mânası, zahirî KÖK’dedir : Varlığı, görülür kılan mâna dolu sözün, SESSİZ HÂLİ’dir. Feal fiili قَضَاء nın, aynel fiili قَدَر nın ve lamel fiili de قُدْرَت nın bilgilerini saklar. Okurken Feal fiilinden başlanır. Tedebbür ederken, Lâmel fiilinden başlanır (sanki kök’ün aynadaki görüntüsünde düşünmeye başlama gibi).
5) قَادِر Esmâ’sının mânası, batınî aynel fiilindedir : Varlığı, duyulur kılan mâna dolu sözün, SESSİZ HÂLİ’dir
6) قَدِير Esmâ’sının mânası, batınî lamel fiilindedir : Varlığı, bilinir kılan mâna dolu sözün, SESSİZ HÂLİ’dir
7) Müsemmî (varlığı anan) : Söyleyenlerle ilgili (Adem oğlu, en-nâs, el-insan, … hakkındaki) bilgileri kapsar,.mâna dolu sözün SESLİ HÂLİ’dir.
………………….İsim konusu devam edecek …………………