Muzaaf – Muzaafun İleyh

46733

 

İSİM TAMLAMASI

(Muzâf-Muzâfun İleyh)

Birbirinin manasını tamamlamak üzere iki ismi yanyana getirmekle yapılan terkiptir. Arapça’da bu isimlerden baştakine muzâf, ikincisine muzâfun ileyh, meydana gelen terkibe de izâfet terkibi denir. İzâfet terkibi Türkçe’ye çevrilirken genellikle önce muzâfun ileyh sonra muzâf tercüme edilir. Muzâfun ileyh bağlanırken ..ın, in, ..un, ün takısı alır.

Muzâf cümledeki yerine göre hareke alır, yani fâil olduğunda merfû ya da mef’ûl olduğunda mansûb, harfi cerden sonra geldiğinde mecrûr olur. Muzâfun ileyh’in ise sonu hep mecrûrdur (esredir). Akılda tutulması ve unutulmaması gereken önemli noktalar şunlardır:

1. Muzâf başta el takısı  (اَلْ) almadığı gibi sonunda tenvin de almaz. Fakat muzâfun ileyh başına (اَلْ)   takısı sonuna da esre alır.

2. Arapça’da Türkçe’nin tersine muzâf başa muzâfun ileyh sona gelir.

 

الْوَلَدِ

قَلَمُ

çocuğun kalemi

الْبَيْتِ

بَابُ

evin kapısı

Muzâfun ileyh

Muzâf

 

Muzâfun ileyh

Muzâf

 

 

الإِنْسَانِ

عَقْلُ

insan aklı

 

Muzâfun ileyh

Muzâf

 

                     

(Görüldüğü gibi muzâfın başında (اَلْ) takısı sonunda da tenvin yoktur)

الْجَارِ.

بَيْتَ

شَاهَدْتُ

Komşunun evini gördüm.

 

Muzâfun ileyh

Muzâf (meful)

Fiil +Fâil

 

 

مُحَمَّدٍ.

قَلَمَ

وَجَدْتُ

Muhammed’in kalemini buldum.

 

Muzâfun ileyh

Muzâf (meful)

Fiil + fâil

 

                 

(Son cümlede Muhammed özel isim olduğu için başına el takısı almamıştır.)

3. Muzâfun ileyh daima mecrûrdur ve zamirle birleşmediği takdirde başına (اَلْ) takısı alır:

 

خَالِكَ.

ابْنُ

حَضَرَ

Dayının oğlu geldi.

Muzâfun ileyh

Muzâf

Fiil  (malum)

 

واَلِدِكَ.

قَلَمُ

وُجِدَ

Babanın kalemi bulundu.

 

Muzâfun İleyh

Muzâf

(naibu’l fâil)

Fiil  (meçhûl)

 

             

FBabanın kalemi cümlesinde muzâfun ileyh olan واَلِدِكَ)) kelimesi zamirle bitişik olduğu için harf-i tarif almamıştır.  Bu durumda gene marife sayılır çünkü zamirlidir[1].

 

4. Muzâfun ileyh sadece zamirden de meydana gelir. Şimdiye kadar gördüğümüz muttasıl zamir birleşmiş isimler esasen muzâf-muzâfun ileyh şeklinde isim tamlamasıdır:

أَخَذْتُ كِتاَبَكَ.    Kitabını aldım.

5. Zarflar da bir isim olarak yanına geldiği kelimeye muzâf olur. Zarflardan sonra gelen isimlerin mecrûr olması muzâfun ileyh oluşundandır:

شاَهَدْتُكَ أَماَمَ الْبَيْتِ.   Seni evin önünde gördüm.

6. Muzâfun ileyh genellikle marife olur yani başına harf-i tarif alır. Fakat nekre de olabilir:

بَيْتُ رَجُلٍ

bir adamın evi

بَيْتُ الرَّجُلِ

adamın evi

اِسْمُ نَبِيٍّ

bir peygamberin ismi

اِسْمُ النَّبِيِّ

Peygamberin ismi

 

وُجِدَ كِتاَبُ وَلَدٍ.

Bir çocuğun kitabı bulundu.

 

 

وُجِدَ كِتاَبُ الْوَلَدِ.

Çocuğun kitabı bulundu.

 

 

وُجِدَ كِتاَبُ وَلَدَيْنِ.

İki çocuğun kitabı bulundu (nekre) .

 

 

وُجِدَ كِتاَبُ الْوَلَدَيْنِ.

İki çocuğun kitabı bulundu (marife).

 

               

Burada muzâfun ileyh tesniye olan (اَلْوَلَدَيْنِ) kelimesidir. Mecrûr hali olan (يْنِ) ile gelmiştir.

7. Tesniye veya cemi müzekker sâlim olan muzâf ise sonundaki nun harfi düşer:

كِتاَباَنِ – كِتاَبَيْنِ

iki kitap

كِتاَباَ (كِتاَبَيْ) مُحَمَّدٍ

Muhammed’in iki kitabı

عاَمِلُونَ – عاَمِلِينَ

işçiler

عاَمِلُو (عاَمِلِي) الْمَصْنَعِ

fabrikanın işçileri

Muzâfın Tesniye ve Cemilerinin Merfû Halleri:

ذَهَبَ مُعَلِّماَ الْمَدْرَسَةِ.

Okulun iki öğretmeni gitti.

ذَهَبَتْ مُعَلِّمَتاَ الْمَدْرَسَةِ.

Okulun iki öğretmeni gitti (müe.) .

ذَهَبَ مُعَلِّمُو الْمَدْرَسَةِ.

Okulun öğretmenleri gitti.

ذَهَبَتْ مُعَلِّماَتُ الْمَدْرَسَةِ.

Okulun öğretmenleri gitti (müe.) .

Muzâfın Tesniye ve Cemilerinin Mansûb ve Mecrûr  Halleri:

رَأَيْتُ كِتاَبَيْنِ.

İki kitap gördüm.

 

رَأَيْتُ كِتاَبَيْ خاَلِدٍ.

Hâlit’in iki kitabını gördüm.

 

رَأَيْتُ حَدِيقَتَيْنِ.

İki bahçe gördüm.

 

رَأَيْتُ حَدِيقَتَيْ خاَلِدٍ.

Hâlit’in iki bahçesini gördüm.

 

ماَذاَ فَعَلَ خاَلِدٌ بَعْدَ مَوْتِ واَلِدَيْهِ [2]؟

Hâlit ana babasının ölümünden sonra ne yaptı?

F Marife isme muzâf olan mansûb ve mecrûr tesniye isim vasıl hemzesine geçerken son harfi olan yâ’nın altına geçiş harekesi olarak esre getirilir:

قَرَأْتُ كِتاَبَيِ الْمُعَلِّمِ.

Öğretmenin iki kitabını okudum.

صَلَّيْتُ فِي مَسْجِدَيِ الْمَدِينَةِ.

Şehrin iki mescidinde namaz kıldım.

نَظَرْتُ إِلَى مُعَلِّمَيِ الْمَدْرَسَةِ.

Okulun iki öğretmenine baktım.

8. İzafet ikiden fazla isimden de oluşabilir. Zincirleme isim tamlaması dediğimiz bu terkipte harf-i tarifi veya tenvini en sondaki isim alır. Aradakiler bir sonrakine muzâf olarak esre alsa da harf-i tarif almaz:

باَبُ حَدِيقَةِ الْبَيْتِ

evin bahçesinin kapısı

باَبُ حَدِيقَةِ بَيْتٍ

(herhangi bir) evin bahçesinin kapısı

9. Mübtedâ, haber ya da fâil veya mef’ûl tek bir kelimeden oluştuğu gibi isim tamlamasından da oluşabilir:

قَلْبُ الْمُؤْمِنِ بَيْتُ اللَّهِ.

Mü’minin kalbi Allah’ın evidir.

Burada (قَلْبُ الْمُؤْمِنِ) muzâf ve muzâfun ileyhten oluşan isim tamlaması olarak mübtedâ, (بَيْتُ اللَّهِ) terkibi de yine isim tamlaması olarak haberdir.

10. Tamlamalı isimlerde harfi cerler tamlamanın önüne gelir:

هَلْ قَرَأْتِ جَرِيدَةَ الصَّباَحِ فِي مَكْتَبَةِ الْمَدْرَسَةِ؟

Sabah gazetesini okulun kütüphanesinde mi okudun?

Genel Cümle Örnekleri:

اَلْمُتْحَفُ مُمْتِعٌ.

Müze faydalıdır.

مُتْحَفُ الْفَنِّ مُمْتِعٌ.

Sanat müzesi faydalıdır.

اَلْمُعَسْكَرُ فَوْقَ الْجِباَلِ.

Kamp dağların üzerindedir.

مُعَسْكَرُ الْكَشاَّفَةِ فَوْقَ الْجِباَلِ.

İzci kampı dağların üzerindedir.

 

 

اَلْمَسْرَحُ واَسِعٌ.

Tiyatro geniştir.

مَسْرَحُ الْمَدْرَسَةِ واَسِعٌ.

Okulun tiyatrosu geniştir.

نَزَلَ الْمَلاَئِكَةُ مِنَ السَّمَواَتِ بِأَمْرِ الرَّبِّ.

Melekler Rabb’in emri ile gökten indiler.

دَخَلَ النَّبِيُّ عَلَى فُقَراَءِ الْمُؤْمِنِينَ.

Peygamber mü’minlerin fakirlerine (yanlarına) girdi.

أَنْتُمْ أَيْنَ سَمِعْتُمْ آياَتِ اللَّهِ؟

Sizler Allah’ın ayetlerini nerede duydunuz?

ماَ وَظِيفَةُ الْمَرْأَةِ فِي الْحَياَةِ؟

Kadının hayattaki vazifesi nedir?

هَذَا الْأَبُ رَحِيمٌ فِي تَرْبِيَةِ الْأَبْناَءِ.

Bu baba çocukların terbiyesinde merhametlidir.

اَلْكُتُبُ غِذاَءُ الْعُقُولِ.

Kitaplar akılların gıdasıdır.

يَجْمَعُ اللَّهُ الناَسَ جَمِيعاً فِي يَوْمِ الْقِياَمَةِ.

Allah bütün insanları kıyamet gününde toplar.

اَلْإِسْلاَمُ دِينُ الْمُساَواَةِ.

İslâm eşitlik dinidir.

يَسْأَلُهُ طُلاَّبُ الْمَدْرَسَةِ فِي كُلِّ عَمَلٍ.

Okulun öğrencileri her işte ona sorarlar.

هَذاَ الرَّجُلُ كَرِيمٌ فِي بَذْلِ الْماَلِ.

Bu adam mal sarfetmede cömerttir.

مَواَنِئُ الزَّيْتِ مُزْدَحِمَةٌ.

Petrol limanları kalabalıktır.

وَجَدْتُ ساَعَةً فِي فِناَءِ الْمَدْرَسَةِ.

Okulun avlusunda bir saat buldum.

أَدَّى أَحْمَدُ صَلاَةَ الْجُمْعَةِ فِي مَسْجِدِ الْمَدِينَةِ.

Ahmet Cuma namazını şehrin mescidinde eda etti.

فيِ أَياَّمِ الْعُطْلَةِ أَذْهَبُ مَعَ عاَئِلَتيِ إِلَى الْعاَصِمَةِ.

Tatil günlerinde ailemle başkente giderim.

 

إنْ يَرْجِعْ أَبِي مِنْ بَيْتِ عَمِّي يَحْضُرْ مَعَ أَخِي.

 

 

Babam amcamın evinden dönerse kardeşimle beraber gelir.

 

ماَ اسْمُ هَذاَ الْبَلَدِ ؟

Bu memleketin ismi nedir?

اِسْمُ هَذاَ الْبَلَدِ مَكَّةُ الْمُكَرَّمَةُ.

Bu memleketin ismi Mekke-i Mükerreme’dir.

ماَ اسْمُ هَذاَ الْمَسْجِدِ ؟

Bu mescidin ismi nedir?

اِسْمُ هَذاَ الْمَسْجِدِ مَسْجِدُ الْحَراَمِ.

Bu mescidin ismi Mescid-i Haram’dır

ماَذاَ يَلْبَسُ الْحُجاَّجُ ؟

Hacılar ne giyer?

يَلْبَسُ الْحُجاَّجُ مَلاَبِسَ الْإِحْراَمِ.

Hacılar ihram elbiseleri giyer.

اَللِّساَنُ أَداَةُ التَّسْبِيحِ.

Lisan (dil) tesbih aracıdır.

يَأْكُلُ الضَّيْفُ طَعاَمَ الْعَشاَءِ.

Misafir akşam yemeği yiyor.

           

*Aşağıdaki tipte tamlama örnekleri Arapça’da oldukça sık görülmektedir[3]. Mübtedâ ve haberden oluşan aşağıdaki cümlelerin her iki tarafı aynı manaya gelse de kalıpları farklıdır:

1- ساَعَتِي نَوْعُهاَ جَيِّدٌ- ساَعَتِي جَيِّدَةُ النَّوْعِ[4].  (= نَوْعُ ساَعَتِي جَيِّدٌ ) .

2- فُسْتاَنُهاَ لَوْنُهُ جَمِيلٌ- فُسْتاَنُهاَ جَمِيلُ اللَّوْنِ. (= لَوْنُ فُسْتاَنِهاَ جَمِيلٌ ) .

3- عَصِيرُكِ طَعْمُهُ لَذِيذٌ- عَصِيرُكِ لَذِيذُ الطَّعْمِ . (= طَعْمُ عَصِيرِكِ لَذِيذٌ) .

4- واَلِدِي إِيماَنُهُ قَوِيٌّ- واَلِدِي قَوِيُّ الْإِيماَنِ. (= إِيماَنُ واَلِدِي قَوِيٌّ) .

5- حَدِيقَتُهُ أَشْجاَرُهاَ كَثِيرَةٌ- حَدِيقَتُهُ كَثِيرَةُ الْأَشْجاَرِ. (=أَشْجاَرُ حَدِيقَتِهِ كَثِيرَةٌ ) .

6- مَكْتَبَتُناَ كُتُبُهاَ قَلِيلَةٌ- مَكْتَبَتُناَ قَلِيلَةُ الْكُتُبِ. (=كُتُبُ مَكْتَبَتِناَ قَلِيلَةٌ) .

7- أُخْتِي أَخْلاَقُهاَ طَيِّبَةٌ- أُخْتِي طَيِّبَةُ الْأَخْلاَقِ. (= أَخْلاَقُ أُخْتِي طَيِّبَةٌ) .

8- أَخِي              مَلاَبِسُهُ               نَظِيفَةٌ– أَخِي نَظِيفُ الْمَلاَبِسِ.  (= مَلاَبِسُ أَخِي نَظِيفَةٌ) .

 

Haber

Mübtedâ

(muz. ve muz. ileyh)

Mübtedâ

 

         Haber (isim cümlesi)

 

Tercüme:

1- Saatimin cinsi iyidir. (ya da “Saatim cinsi iyi olandır”.)

2- Elbisesinin rengi güzeldir. (ya da “Elbisesi rengi güzel olandır”.)

3- Meyve suyunun tadı lezzetlidir. ( ya da “Meyve suyun tadı lezzetli olandır”.)

4- Babamın imanı güçlüdür. (ya da “Babam imanı güçlü olandır”.)

5- Bahçesinin ağaçları çoktur. (ya da “Bahçesi ağaçları çok olandır”.)

6- Kütüphanemizin kitapları azdır. (ya da “Kütüphanemiz kitapları az olandır”.)

7- Kızkardeşimin ahlakı iyidir. (ya da “Kızkardeşim ahlakı iyi olandır”.)

8- Oğlan kardeşimin elbiseleri temizdir. (ya da “Oğlan kardeşim elbiseleri temiz olandır”.)

Not: Yukarıdaki cümleler şu ana kadar kullanılan alışılmış tarzın dışında olduğu için tercümelere bakarak Arapça’larını söylemek, üzerinde biraz çalıştıktan sonra mümkün olacaktır. Esasen günlük konuşmalarda cümleleri ya da kelimeleri bildiğimiz tarzda konuşmakla da aynı maksadı elde edebiliriz. Fakat Arapça metinleri tercüme etmek için bu tarzın da olduğunu bilmemiz zorunludur.

Muzâf Olarak Kullanılan Bazı Edatların Durumu:

a) Genellikle muzâf olan ve müfred olarak kullanılmayan bazı edatlar vardır:

عِنْدَ   (= لَدَى  =لَدُنْ )   katında, yanında

اَلْغَيْبُ عِنْدَ اللَّهِ.

Gayb Allah’ın katındadır (yanındadır) .

بَعْضَ bazı, birkaç

بَعْضُ الْأَوْلاَدِ يَسْبَحوُنَ فيِ الْمَسْبَحِ وَ بَعْضُهُمْ يَلْعَبوُنَ الْكُرَةَ.

Bazı çocuklar (çocukların bazısı) havuzda yüzüyor bazısı top oynuyor.

دُونَ…den başka, ..siz, ..sız

(genellikle başında genel anlamını bozmayan مِنْ ile gelir).

لاَ تَعْبُدُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ.

Allah’tan başkasına ibadet etmeyin (tapmayın) .

وَجَدْتُهاَ وَ قَوْمَهاَ يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ…

Onu ve kavmini Allah’tan başkasına güneşe secde ediyor (halde) buldum (Neml, 24) .

وَحْدَ tek başına

هَلْ تَسْكُنُ وَحْدَكَ فِي الْغُرْفَةِ ؟

Odada tek başına mı oturuyorsun?

نَعَمْ، أَسْكُنُ وَحْدِي.

Evet, tek başıma oturuyorum.

b) Bazı kelimeler muzâf oldukları takdirde cümle içindeki yerine göre sonlarının harekesi değişir. Tek başlarına geldikleri takdirde ise zamme üzere mebni olurlar:

أَوَّلُ   baş, ilk

قَرَأْتُ الْقِصَّةَ مِنْ أَوَّلِهاَ.

Hikayeyi başından okudum.

حَسْبُ yeter, (yalnız kullanıldığındaفَحَسْبُ  sadece)

حَسْبُكَ دِيناَرٌ.

Sana bir dinar yeter.

حَسْبُناَ اللَّهُ.

Bize Allah yeter.

أَخَذْتُ مِنْهُ دِيناَراً فَحَسْبُ.

Ondan sadece bir dinar aldım.

قَبْلُ önce           بَعْدُ sonra[5]

حَضَرْتُ مِنْ قَبْلِكُمْ.

Sizden önce geldim.

لِلَّهِ الْأَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَ مِنْ بَعْدُ.

Önce de sonra da emir Allah’ındır.

Görüldüğü gibi harf-i cerden sonra geldikleri halde de ötredirler. Çünkü (قَبْلَ) ve (بَعْدَ)’nin muzâfun ileyhi hazfedilince zamme üzere mebnî olur.

Not: Daha önce zikredilen diğer soru kelimeleri mebnî olup cümle içinde hiç bir şekilde harekelerini değiştirmedikleri halde (أَيُّ hangisi, hangi) soru kelimesinin son harfi cümledeki durumuna göre hareke değiştirir. Ayrıca kendinden sonra gelen kelime de esre olur:

أَيُّ وَلَدٍ رَكِبَ الْقِطاَرَ ؟

Hangi çocuk trene bindi?

أَيَّ قِطاَرٍ رَكِبْتَ ؟

Hangi trene bindin?

(Mef’ûlü sorduğu için üstündür.)

فيِ أيِّ قِطاَرٍ جَلَسْتِ ؟

Hangi trende oturdun?

(Harf-i cerden sonra geldiği için esredir.)

Genel Cümle Örnekleri:

Konunun zorluğuna binaen isim tamlaması örnekleri diğer konulardan daha fazla verilecektir. Dikkatle incelendiği ve tekrar edildiği takdirde zihne kolayca yerleşecektir:

1- طَلَبُ الْعِلْمِ واَجِبٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمَةٍ – ماَذاَ فَعَلَ خاَلِدٌ وَ عاَدِلٌ بَعْدَ مَوْتِ واَلِدَيْهِماَ ؟

2- بَلَغَتْ دَرَجَةُ الْحَراَرَةِ الصِّفْرَ فِي بَعْضِ الْأَياَّمِ. اَلْمَسْجِدُ مِئْذَنَتُهُ عاَلِيَةٌ- مِئْذَنَةُ الْمَسْجِدِ عاَلِيَةٌ.

3- أَرْكاَنُ الْإِسْلاَمِ خَمْسَةٌ – اَلْإِسْلاَمُ أَرْكاَنُهُ خَمْسَةٌ- ذَهَبَ يُوسُفُ مَعَ مَدْرَسَتِهِ فِي نِهاَيَةِ الْأُسْبُوعِ إِلَى الْعاَصِمَةِ.

4- يَشْكُرُ صاَحِبُ الْمَصْنَعِ عَبْدَ اللَّهِ- شَكَرَ الْحُجاَّجُ نِعْمَةَ رَبِّهِمْ – هَذِهِ مَحَطَّةُ قِطاَرٍ- هَذِهِ الْمَدْرَسَةُ تَلاَمِيذُهاَ نَشِيطُونَ- تَلاَمِيذُ هَذِهِ الْمَدْرَسَةِ نَشِيطُونَ.

5- هَلْ شاَهَدْتَ مَسْرَحِيَّةَ الْمَدْرَسَةِ ؟ لاَ، ماَ شاَهَدْتُ  مَسْرَحِيَّةَ الْمَدْرَسَةِ. مَتاَعُ الدُّنْياَ[7] قَلِيلٌ وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ – هَذاَ الْحاَكِمُ عاَدِلٌ فِي مُعَامَلَةِ الناَّسِ.

6- اَلْمَدْرَسَةُ مَسْرَحُهاَ مُزْدَحِمٌ- مَسْرَحُ الْمَدْرَسَةِ مُزْدَحِمٌ – فاَكِهَةُ الْمَدِينَةِ لَذِيذَةٌ- اَلْمَدِينَةُ فاَكِهَتُهاَ لَذِيذَةٌ – أَرْضُ الْمَلْعَبِ جاَهِزَةٌ- اَلْمَلْعَبُ أَرْضُهُ جاَهِزَةٌ – شَواَرِعُ الْمَدِينَةِ واَسِعَةٌ – اَلْمَدِينَةُ شَواَرِعُهاَ واَسِعَةٌ- حُجُراَتُ الْمُسْتَشْفَى نَظِيفَةٌ – اَلْمُسْتَشْفَى حُجُراَتُهُ نَظِيفَةٌ – أَوَّلُ نَصْرٍ لِلْمُسْلِمِينَ فيِ الْإِسْلاَمِ مَوْقِعَةُ بَدْرٍ.

7- ذَهَبَ أَكْثَرُ الْمُدَرِّسِينَ- أَذْهَبُ إِلَى الْمَكْتَبَةِ لِقِراَءَةِ[8] كُتُبِ الْقِصَّةِ. اَلْبُيُوتُ راَحَةُ الْأَجْساَدِ – اَلْمَساَجِدُ راَحَةُ الْقُلُوبِ – اَلْأَنْهاَرُ سَبَبُ الْحَياَةِ – نَهْرُ النِّيلِ سَبَبُ الْحَضاَرَةِ – اَلْأَعْياَدُ مَبْعَثُ السُّرُورِ وَ السَّعاَدَةِ.

8- سَيَذْهَبُ الْاِبْنُ مَعَ واَلِدِهِ لِصَلاَةِ التَّراَويِحِ. اَلصُّورَةُ لِعاَئِلَةِ أَحْمَدَ[9] – واَلِدُ أَحْمَدَ يَغْسِلُ السَّياَّرَةَ – سَمِعْتُ صَوْتَ الْجَرَسِ – فيِ الصَّباَحِ يَذْهَبُ الْمُدَرِّسُ إِلَى غُرْفَةِ الْمُديِرِ.

9- أَكْتُبُ لَكَ هَذِهِ الرِّساَلَةَ مِنَ الرِّياَضِ فيِ مَوْسِمِ الْحَجِّ. جاَءَ بَعْضُ الْحُجاَّجِ بالطَّائِراَتِ وَ جاَءَ بَعْضُهُمْ باِلْحاَفِلاَتِ وَ السَّياَّراَتِ وَ السُّفُنِ .

10- تَبْدَأُ عُطْلَةُ الْمَدْرَسَةِ هُناَ بَعْدَ أُسْبوُعَيْنِ – قَرَأْتُ قِصَّةً بَعْدَ ظُهْرِ الْخَمِيسِ – سَبَبُ تَأْخِيرِي حاَدِثَةٌ فِي الطَّرِيقِ – يَصْحَبُ أَحْمَدُ واَلِدَهُ فِي زِياَرَةِ عَمِّهِ – جاَءَ الْحُجاَّجُ مِنْ كُلِّ بَلَدٍ  – ماَ رَأْيُ أُمِّكِ فِي مَصْرُوفِ الْجَيْبِ لِلْأَوْلاَدِ.

11- بَدَأَ وَقْتُ الْعَمَلِ – لَقَدْ جاَءَ وَقْتُ الصَّلاَةِ – واَلِدُ خاَلِدٍ فيِ الْحَديِقَةِ  .

 12- اِسْمُ التِّلْميِذِ صاَلِحٌ – فيِ أَيِّ غُرْفَةٍ تَجْلِسُ ؟  أَحْمَدُ يَجْلِسُ فيِ غُرْفَةِ الْجُلوُسِ – فيِ أَيِّ مَدْرَسَةٍ تَدْرُسُ ؟ – فيِ أَيِّ مَسْبَحٍ تَسْبَحُ ؟  – فيِ أَيِّ مَلْعَبٍ تَلْعَبُ ؟

 

13- هَلْ هَذاَ مَسْجِدُ الْمَدْرَسَةِ ؟ هَلْ فَصْلُ فاَطِمَةَ  أَماَمَ الْمَعْمَلِ ؟ نَعَمْ ، فَصْلُهاَ  أَماَمَ الْمَعْمَلِ – هَلْ هَذاَ صَوْتُ الْجَرَسِ ؟ نَعَمْ ، هَذاَ صَوْتُهُ.

14- أَيْنَ حَقيِبَةُ الطاَّلِبِ ؟ حَقيِبَتُهُ فيِ الْفَصْلِ – لَبِسَ أَحْمَدُ مَلاَبِسَ الْإِحْراَمِ وَ ذَهَبَ إِلَى الطاَّئِرَةِ. رَكِبَ أَحْمَدُ الطاَّئِرَةَ وَ جَلَسَ عِنْدَ الناَّفِذَةِ ثُمَّ فَتَحَ الْمُصْحَفَ وَ قَرَأَ الْقُرْآنَ الْكَريِمَ. ثُمَّ نَزَلَ أَحْمَدُ مِنَ الطاَّئِرَةِ وَ حَمَلَ حَقيِبَتَهُ وَ ذَهَبَ إِلَى صاَلَةِ الْمَطاَرِ .

15- هَلْ سَمِعْتَ عَنْ مَعْرِضِ الْمَدْرَسَةِ؟  قَرَأْناَ فيِ مَكْتَبَةِ الْمَدْرَسَةِ  –  عاَئِشَةُ تَجْلِسُ خَلْفَ الطاَّوِلَةِ وَ تَقْرَأُ فيِ صَحيِفَةِ الْيَوْمِ – فيِ الظُّهْرِ ذَهَبْناَ إِلَى مَطْعَمِ الْحَديِقَةِ وَ تَناَوَلْناَ وَجْبَةَ الْغَداَءِ.

16- ماَذاَ دَرَسْتَ فيِ حِصَّةِ الديِّنِ ؟ دَرَسْتُ الصَّلاَةَ – اَلْحَجُّ رُكْنٌ مِنْ أَرْكاَنِ الْإسْلاَمِ – ماَ أَرْكاَنُ الْإسْلاَمِ ؟  أَرْكاَنُ الْإسْلاَمِ هِيَ[10] الشَّهاَدَتاَنِ وَ الصَّلاَةُ وَ الصَّوْمُ وَ الْحَجُّ وَ الزَّكاَةُ.

17- ذَهَبْناَ إِلَى الْمَسْجِدِ لِصَلاَةِ الْفَجْرِ – ماَذاَ فَعَلْتَ فيِ يَوْمِ الْعيِدِ ؟ – لَيْلَةُ الْقَدْرِ فيِ شَهْرِ رَمَضاَنَ – ذَهَبْتُ مَعَ أَخيِ إِلَى الْمَسْجِدِ لِصَلاَةِ الْعَصْرِ – ذَهَبَ عُمَرُ وَ صَديِقُهُ بَعْدَ الْإِفْطاَرِ إِلَى الْمَسْجِدِ –  هَذاَ أَذاَنُ الظُّهْرِ – هَذِهِ صَلاَةُ الظُّهْرِ .

18- دَرَسَ الْاِبْنُ فيِ حِصَّةِ الديِّنِ قِصَّةَ الْهِجْرَةِ – شَرِبَ عُمَرُ مِنْ ماَءِ زَمْزَم – نَزَلَ الْقُرْآنُ فيِ شَهْرِ رَمَضاَنَ.

19- اَلْعِيدُ مَبْعَثُ السُّرُورِ لِلْجَمِيعِ ؟ اَلْمَسْجِدُ بَيْتُ اللَّهِ وَ الْمُسْلِمِينَ – اَلْكُتُبُ غِذاَءُ الْعَقْلِ وَ الرُّوحِ – اَلْعِلْمُ سِلاَحُ الْمَرْءِ وَ الْأُمَّةِ – اَلرِّياَضَةُ نَشاَطُ الْجِسْمِ وَ الْعَقْلِ – يَذْهَبُ إِلَى الْمَدْرَسَةِ بِسَياَّرَةِ واَلِدِهِ.

Tercüme:

1- İlim talebi her müslüman bayana vaciptir. Hâlit ve Adil anne ve babalarının ölümünden sonra ne yaptı?

2- Isı derecesi bazı günlerde sıfıra ulaştı. Mescidin minaresi yüksektir. (Aynı mana).

3- İslâmın şartları beştir. (Aynı mana).Yusuf hafta sonunda okuluyla birlikte başkente gitti.

4- Fabrika sahibi Abdullah’a teşekkür ediyor. Hacılar Rabb’lerinin nimetine şükretti. Bu bir tren istasyonudur. Bu okulun öğrencileri çalışkandır. (Aynı mana)

5- Okulun tiyatrosunu gördün mü? Hayır okulun tiyatrosunu görmedim Dünya metaı (faydası) azdır ve ahiret (daha) hayırlıdır. Bu hakim insanların muamelesinde adildir.

6- Okulun tiyatrosu kalabalıktır. (Aynı mana). Medine’ nin meyvesi lezzetlidir. (Aynı mana). Oyun sahasının yeri hazırdır. (Aynı mana).  Şehrin caddeleri geniştir. (Aynı mana). Hastanenin odaları temizdir. (Aynı mana). İslamda müslümanların ilk zaferi Bedir savaşıdır.

7- Öğretmenlerin çoğu gitti. Hikaye kitapları okumak için kütüphaneye gidiyorum. Evler bedenlerin rahatıdır. Mescidler kalplerin rahatıdır. Nehirler hayatın sebebidir. Nil nehri medeniyetin sebebidir. Bayramlar sevinç ve saadet kaynağıdır.

8- Oğul babasıyla birlikte teravi namazı için gidecek. Resim Ahmed’in ailesinindir. Ahmed’in babası arabayı yıkıyor. Zil sesi duydum. Öğretmen sabahleyin müdürün odasına gider.

9- Bu mektubu sana Hac mevsiminde Riyad’dan yazıyorum. Hacıların bazısı uçaklarla geldi ve bazısı otobüslerle, arabalarla ve gemilerle geldi.

10- Okul tatili burada iki hafta sonra başlıyor. Perşembe öğleden sonra bir hikaye okudum. Gecikmemin sebebi yoldaki olaydır. Ahmet amcasının ziyaretinde babasına arkadaşlık ediyor. Hacılar her memleketten geldi. Çocukların cep harçlığı (konusunda) annenin görüşü nedir?

11- İş vakti başladı. (Gerçekten) namaz vakti geldi. Hâlid’in babası bahçededir.

12- Öğrencinin ismi Sâlih’tir. Hangi odada oturuyorsun? Ahmed oturma odasında oturuyor. Hangi okulda okuyorsun? Hangi havuzda yüzüyorsun? Hangi oyun sahasında oynuyorsun?

13- Bu okulun mescidi midir? Fatıma’nın sınıfı labrotuvarın önünde midir? Evet, onun sınıfı labrotuvarın önündedir. Bu zilin sesi midir? Evet, bu onun sesidir.

14- Öğrencinin çantası nerededir? O’nun çantası sınıftadır. Ahmed ihram elbiseleri giydi ve uçağa gitti. Ahmed uçağa bindi ve pencerenin yanına oturdu sonra mushafı açtı ve Kur’ân’ı Kerim okudu. Sonra Ahmed uçaktan indi ve çantasını yüklenip hava alanının salonuna gitti.

15- Okul sergisi hakkında işittin mi? Okulun kütüphanesinde okuduk. Aişe masanın arkasında oturuyor ve günün gazetesini okuyor. Öğlenleyin bahçenin lokantasına gittik ve öğlen öğününü aldık (yedik).

16- Din dersinde ne okudun? Namazı okudum. Hac İslâm’ın rükunlarından bir rükundur. İslâmın rükunları (şartları) nelerdir? İslâm’ın şartları iki şehadet, namaz, oruç, hac ve zekattır.

17- Sabah namazı için mescide gittik. Bayram gününde ne yaptın? Kadir gecesi Ramazan ayındadır. Kardeşimle birlikte ikindi namazı için mescide gittim. Ömer ve arkadaşı iftardan sonra mescide gitti. Bu öğle ezanıdır. Bu öğle namazıdır.

18- Oğlan din dersinde hicret kıssasını okudu. Ömer zemzem suyundan içti. Kur’ân Ramazan ayında indi.

19- Bayram herkez için sevinç kaynağıdır. Mescid Allah’ın ve müslümanların evidir. Kitaplar aklın ve ruhun gıdasıdır. İlim kişinin ve ümmetin silahıdır. Spor cismin ve aklın canlılığıdır. Okula babasının arabasıyla gider.

 

¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

 

İSİM TAMLAMASI İLE İLGİLİ AYETLER

1- كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ .

(26/ŞUARÂ, 160). Lût kavmi de peygamberleri yalanladı.

Peygamber

 

 

 

 

اَلْمُرْسَلُ

yalanladı

كَذَّبَ يُكَذِّبُ تَكْذِيبٌ

2- يَسْأَلُهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ .

(55/RAHMÂN, 29). Göklerde ve yerde bulunan herkes (kimseler), O’ndan (Allah’tan) ister. O, her gün bir iştedir (yaratma halindedir).

hal, iş, durum (ehemmiyetli ve büyük ahval, işler ve durumlar için söylenir)

شَأْنٌ

Ortada bulunan (مَنْ) istifham edatı olmayıp ..en, ..an kimse, kimseler şeklinde tercüme edilir.

3- وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللّهِ ذَلِكَ قَوْلُهُم بِأَفْوَاهِهِمْ 

(9/TEVBE, 30). Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (Îsâ) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla (geveledikleri) sözleridir…. 

Hristiyan

اَلنَّصْراَنِيُّ ج اَلنَّصَارَى

Yahudi (İsrailoğulları)

اَلْيَهُودِيُّ ج اَلْيَهُودُ

Hz. Îsâ’nın lakabı (Körlere ve alaca olanlara elini sürdüğü zaman hemen iyileştiği için bu ismi aldığı yorumlar arasındadır.)

اَلْمَسِيحُ

ağız

اَلْفُوهُ ج اَلْأََفْوَاهُ

         

4- … أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ .

(9/TEVBE, 33). ..(O Allah ki, ) müşrikler kerih görse bile (kendi dinini) bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderdi.

doğru yola ileten, hidayete vesile olan

اَلْهُدَى

açıklamak, açığa vermek, ortaya çıkarmak

أَظْهَرَ يُظْهِرُ إِظْهاَراً

çirkin karşılamak, hoşlanmamak

كَرِهَ يَكْرَهُ كَرْهاً كُرْهاً

..se bile (cümle sonunda mâzî fiilin önünde geldiği takdirde bu işlevdedir).

وَلَوْ

     

5- فَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَكِنْ لاَ تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ .

(7/A’RÂF, 79). (Salih o zaman) onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz.

tebliğ etmek, eriştirmek, iletmek

أَبْلَغَ يُبْلِغُ إِبْلاَغاً

yüzçevirmek, vazgeçmek

تَوَلَّى  يَتَوَلَّى تَوَلِّياً

nasihat eden, öğüt veren

اَلنَّاصِحُ

nasihat etmek, öğüt vermek

نَصَحَ يَنْصَحُ

         

6-  إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللّهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ .

(7/A’RÂF, 187). … Onun (kıyametin) bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.

7- وَهُوَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ 

(6/EN’ÂM, 3). O, göklerde ve yerde (tek) Allah’tır. Gizlinizi, açığınızı bilir…

8- … كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ…

(6/EN’ÂM, 12). … O, merhamet etmeyi kendi zatına yazdı (farz kıldı). Sizi, (varlığında şüphe olmayan) kıyamet gününde elbette toplayacaktır. ..

9- وَمَا قَدَرُوا اللّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُوا مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍ 

(6/EN’ÂM, 91). … Allah’ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü “Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi” dediler….

kadrini bilmek, tazim etmek, takdir etmek

قَدَرَ يَقْدِرُ قَدْراً

beşer, insan, insanlar

بَشَرٌ

tazim, kadr (Allah’ı tam tanıyamadılar)

اَلْقَدْرُ

         

10- قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ .

(6/EN’ÂM, 162). De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm (hepsi) âlemlerin Rabbi Allah içindir”.

ibadet, kurban veya hacdaki amel ve vazifeler

اَلنُّسُكُ

ölüm

اَلْمَمَاتُ

alem, mahlukatın her bir cinsi

الْعَالَمُ

hayat, dirilik, canlılık, yaşamak. (mütekellim ya’sı sonu elifle biten kelimeye bu tarzda birleşir.)

اَلْمَحْيَا

         

11-  وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ .

(6/EN’ÂM, 163). (O’nun ortağı yoktur). Bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.

12- وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ … وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ 

(7/A’RÂF, 156). (Ey Allah’ım) Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de….(Allah buyurdu ki:) ….Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.

13-  أُولَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ …

(11/HÛD, 18). … Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilirler…

عَرَضَ يَعْرِضُ عَرْضاً عَلَى

arz etmek, göstermek, sunmak

14- إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ .

(97/KADİR, l). Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir gecesinde indirdik.

15- لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ .

(97/KADİR, 3). Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.

ay

شَهْرٌج أَشْهُرٌ

bin (sayılar kısmında özellikleri görülecektir)

أَلْفٌ

16- تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ .

 

(45/CÂSİYE, 6). İşte bunlar Allah’ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz.  Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanırlar?

söz

حَدِيثٌٌ

okudu, tilavet etti

تَلاَ  يَتْلُو تِلاَوَةً 

17- سَلاَمٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ .

(97/KADİR, 5). Barıştır (esenlik doludur) o (gece), ta fecrin doğuşuna kadar.

fecir, tan yerinin ağarması

اَلْفَجْرُ

doğuş

مَطْلَعٌ

Burada nekre olarak gelen (سَلاَمٌ) vurgulamak için öne geçmiş haber (haber mukaddem), (هِيَ) de mahallen merfû olarak haberden sonraya kalmış mübtedâdır (mübtedâ muahhar).

 ( حَتَّى) ise fiilin önüne gelmeyip ismin önüne geldiği için harf-i cerdir. (مَطْلَعِ) mecrûr isim ve aynı zamanda muzâf, (الْفَجْرِ) de muzâfun ileyh’dir.