İsmi Mevsul ve Sıla Cümlesi
İSM-İ MEVSUL
Kendisinden sonra gelen ve sıla cümlesi denen cümleyi açıklayan isimlere ism-i mevsul denir. Temel ism-i mevsuller şunlardır:
|
ماَ |
ki o şey |
مَنْ |
ki o kimse |
الَّذِي |
ki o |
Türkçe’ye ..ki, dığı, ..diği, ..en, ..an manasıyla tercüme edilir.
|
اَلْبَيْتُ الَّذِي رَأَيْتُهُ… |
gördüğüm ev |
|
اَلْحَجَرُ الَّذِي كَسَرْتُهُ… |
kırdığım taş |
|
اَلْحَجَرُ الَّذِي كَسَرْتُهُ كَبِيرٌ. |
Kırdığım taş büyüktür. |
İsm-i mevsuldan sonraki cümleye de “Sıla cümlesi” denir.
İsm-i mevsuller ikiye ayrılır:
1- Hususî İsm-i Mevsul
2- Müşterek İsm-i Mevsul
1- Hususî İsm-i Mevsul (اَلْاِسْمُ المَوْصُولُ الْخاَصُّ)
Müzekker ve müennesleriyle birlikte müfred, tesniye ve cemileri bulunan ism-i mevsullerdir. Tesniyeleri hariç mebnîdirler[1].
|
Cem |
Tesniye |
Müfred |
|||||
| Müzekker |
اَلَّذِينَ |
اَللَّذاَنِ – اَللَّذَيْنِ |
اَلَّذِي |
||||
|
O kimseler |
O iki kimse |
O kimse |
|||||
| Müennes |
اَللَّوَاتِي- اَللاَّتِي[2] |
اَللَّتَانِ – اَللَّتَيْنِ |
اَلَّتِي |
||||
|
جَاءَ الرَّجُلُ الَّذِي ضَرَبَنيِ. |
Beni döven adam geldi. | ||||||
|
رَأَيْتُ الَّذِينَ زَارُوا أَخِي. |
Kardeşimi ziyaret eden (kimse)leri gördüm. | ||||||
|
جَاءَتِ الْمَرْأَةُ الَّتي عَلَّمَتْنِي. |
Bana öğreten kadın geldi. | ||||||
|
اَلرَّبِيعُ هُوَ الْفَصْلُ الَّذي يُحِبُّهُ النَّاسُ. |
Bahar insanların sevdiği mevsimdir. | ||||||
Arapça’da her ism-i mevsulden sonra görüldüğü gibi kendinden önceki kelimeyi açıklayan ve manasını tamamlayan bir ilgi cümlesi mutlaka bulunur.
|
اَعْبُدُ اللهَ الَّذِي خَلَقَنِي. |
Beni yaratan Allah’a ibadet ederim. |
خَلَقَنِي cümlesi أَلَّذِي den önce gelen الله kelimesini açıklamaktadır.
İsm-i mevsullerden her biri tekil çoğul, müzekker ya da müennes oluşlarına göre kullanılır:
|
جاَءَ الَّذِي رَأَيْتُهُ. |
(Kendisini) gördüğüm kimse geldi (müf.) . |
|
جاَءَ الَّذِينَ رَأَيْتُهُمْ. |
(Kendilerini) gördüğüm kimseler geldi (cem.) . |
|
جاَءَ اللَّذاَنِ رَأَيْتُهُماَ. |
(Kendilerini) gördüğüm iki kişi geldi (tesniye.) . |
|
رَأَيْتُ اللَّذَيْنِ ذَهباَ. |
Giden iki kişiyi gördüm (tesniye) . |
Böylece artık cümle, temel cümleye bağlanan içinde fiil de bulunabilen bir yan cümlecik daha almış, basit cümleden mürekkep cümle haline gelmiştir.
*Has ism-i mevsuller hem akıllılar hem de eşya ve hayvanlar için kullanılır.
2) Müşterek İsm-i Mevsul (اَلْاِسْمُ المَوْصُولُ الْمُشْتَرَكُ)
Müzekker ve müennesleriyle birlikte müfred, tesniye ve cemileri bulunmayan ism-i mevsullerdir.
|
ماَ |
ki o şey |
مَنْ |
ki o kimse |
|
اَيٌّ |
ki o kimse, ki o şey, herhangi, hangi | ||
(مَنْ) hem müzekker hem müennes ortak olmak üzere akıllı varlıklar (insanlar) için, (ماَ) ise genellikle insanlardan başkası için, hayvan ve eşya için kullanılır.
|
نَزَلَ مَنْ رَكِبَ الْحاَفِلَةَ. |
Otobüse binen (binen kimse) indi. |
|
نَزَلَ مَنْ رَكِبوُا الْحاَفِلَةَ. |
Otobüse binenler (binen kimseler) indi. |
|
عَرَفْتُ مَا عِنْدَكَ. |
Yanında olanı tanıdım (Yanındakini tanıdım) . |
(مَنْ) (ماَ) (اَيُّ) ortak ism-i mevsulleri durumuna göre bütün kişileri belirtmek için has ism-i mevsullerin yerine kullanılır. Müfred ve müzekkerleri de aynı olduğu için hem müfred hem de cemi manasına geçer. Hangi şahıs için kullanıldığı ism-i mevsulden sonra gelen sıla cümlesindeki zamirden anlaşılır.
|
جاَءَ مَنْ رَأَيْتُهُ |
Gördüğüm kimse geldi (müz.) . |
|
جاَءَ مَنْ رَأَيْتُهاَ |
Gördüğüm kimse geldi (müe.) . |
|
جاَءَ مَنْ رَأَيْتُهُمْ |
Gördüklerim geldi. |
|
رَأَيْتُ مَنْ جَاءَ إلى بَيْتِكُمْ. |
Evinize gelen kimseyi (adamı) gördüm.
(Evinize geleni gördüm de denilebilir.) |
|
سَوْفَ يُوَفِّقُ مَنْ يَجْتَهِدُ. |
Çalışan kimse muvaffak olacaktır. |
|
أَكْتُبُ مَا أَطْلُبُ مِنَ الْكُتُبِ. |
Kitaplardan istediğimi (istediğim şeyi) yazarım. |
أَيٌّ (herhangi, hangi) kelimesinin yerine (مَنْ) ve (ماَ) konabiliyorsa ism-i mevsul olur ancak mu’rabtır (duruma göre son harekesi değişir). Diğerleri kadar kullanılmaz.
|
إِقْرَأْ أَياًّ ناَفِعاً. |
Faydalı olanı oku. |
|
يُعْجِبُنِي[3] اَيٌّ أَدَّى واَجِبَهُ. |
Görevini yapan kimse hoşuma gider. |
|
. (نَعْلَمُ مَنْ هُوَ شُجاَعٌ) نَعْلَمُ أَيُّهُمْ هُوَ شُجاَعٌ Hangisinin cesur olduğunu biliyoruz. |
|
Mesela son cümlede (أَيٌّ) yerine (مَنْ) konabildiği için ism-i mevsuldür ve fâili sorduğu için zamme ile merfûdur. Esasen (أَيُّهُمْ)’den sonrası (نَعْلَمُ) fiilinin mahallen mansub mef’ûlü’dür.
(أَيٌّ) aynı zamanda isimlere muzâf olur, anlamını muzâf olduğu isimden alır.
|
يَحْفَظُ التِّلْمِيذُ أَيَّ سُورَةٍ يَخْتاَرُ[4] مِنَ الْقُرْآنِ. Öğrenci Kur’ân’dan seçtiği herhangi bir sûreyi ezberler. |
|
|
نُصَلِّي فِي أَيِّ مَسْجِدٍ فِي الْمَدِينَةِ. |
Şehirde herhangi bir camide namaz kılarız. |
(أَيٌّ) kelimesinin müennesi (أَيَّةُ) dur.
|
إِحْفَظْ أَيَّةَ النِّساَءِ قاَلَتْ هَذاَ. |
Bunu kadınların hangisinin dediğini sakla (söyleme) |
|
تَنْجَحُ أَيَّةُ الطاَّلِباَتِ هِيَ مُجْتَهِدَةٌ. |
Çalışkan olan kız öğrenci başarır. |
*(اَلَّذِينَ )(اَللَّوَاتِي) akıllıların çoğulu için kullanılır.
(اَلَّتِي) ve (ماَ) akılsız çoğullar içinde kullanılır:
|
قَرَأْتُ الْمَقاَلاَتِ الَّتِي كَتَبْتَهاَ. |
Yazdığın makaleleri okudum. |
|
قَرَأْتُ ماَ كَتَبْتَ مِنْ مَقاَلاَتٍ. |
Makalelerinden yazdıklarını okudum. |
*İsm-i mevsul marife isimden sonra geldiğinde sıfat olur:
|
جاَءَ الرَّجُلُ الَّذِي رَأَيْتُهُ. |
Gördüğüm adam geldi. |
|
قَرَأْتُ الْكِتاَبَ الَّذِي قَرَأْتَهُ. |
Okuduğun kitabı okudum. |
Son cümlede (اَلَّذِي) (الْكِتاَبَ) kelimesinin sıfatıdır.
İsm-i Mevsulun Cümlenin Unsurlarından Biri olması:
İsmi mevsul; fâil, mef’ûl ya da mübtedâ, haber ve nevasihtan (inne, kane ve kardeşleri) birinin ismi ve haberi gibi herhangi bir unsuru olabilir. O zaman cümle içindeki yerine göre mahallen merfû, mahallen mansûb ya da mahallen mecrûr olur.
İsm-i mevsul fâil durumunda:
|
سَجَدَ الَّذِي سَمِعَ الْأَمْرَ. |
Emri işiten kimse secde etti. | ||
|
|||
|
قاَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا. |
Küfredenler (küfreden kimseler) dedi: |
||
Meselâ son cümlede (الَّذِينَ),( قاَلَ) fiilinin fâilidir. Mahallen merfûdur.
İsm-i mevsul mef’ûl durumunda:
|
اِسْأَلْ مَنْ يَعْرِفُ. |
Bilen kimseye (ya da bilen kimselere) sor. |
Bu cümlede (مَنْ),( اِسْأَلْ) fiilinin mef’ûlüdür. Mahallen mansûbtur.
İsm-i mevsul mübtedâ durumunda:
|
اَلَّذِي يَقْرَأُ يَتَعَلَّمُ. |
Okuyan kimse öğrenir[5]. |
|
Haber Mübtedâ |
İsm-i mevsul haber durumunda:
|
..هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ.. Haber Mübt. ..Bu (meyveler), bundan önce (dünyada) rızıklandığımız şeydir (dediler)..(Bakara, 25) |
|
هَذَا هُوَ النَّبِيُّ الَّذِي وَجَدُوا (وَجَدُوهُ) فِي كِتاَبِهِمْ. |
|
Haber Mübt Bu (kendisini) kitaplarında buldukları peygamberdir. |
İsm-i mevsul nevâsih’in ismi durumunda:
|
إِنَّ الَّذِينَ سَمِعُوا قَوْلَ النَّبِيِّ هُمُ الصاَّلِحُونَ. |
| İnne’nin Haberi İnne’nin İsmi
Peygamber’in sözünü dinleyen kişiler salih kişilerdir. |
|
إِنَّ مَنْ يَقْرَأُ يَتَعَلَّمُ. |
Muhakkak ki okuyan kimse öğrenir[6]. |
İnne’nin Haberi İnne’nin İsmi
Sıla Cümlesinin Özellikleri:
Sıla cümlesi âid (bağlaç) denilen açık veya gizli bir zamirle mevsul isme bağlıdır. Bu zamir açık değilse kişi onu mevsul ismin türüne göre takdir eder. Aid zamiri sayı, müzekkerlik-müenneslik yönünden mevsul isme uygun olur.
İsm-i mevsuldan sonraki sıla cümlesi; isim cümlesi, fiil cümlesi, şibh-i cümle (cümle benzeri) olarak zarflı ya da harf-i cerli cümle parçalarıyla ana cümleye bağlanır.
İsim Cümlesi olarak:
|
حَضَرَتِ السَّيِّدَةُ الَّتِي هِيَ جَمِيلَةٌ. |
Güzel olan bayan geldi. |
Fiil Cümlesi olarak:
|
أُحِبُّ الَّذِي يُعَلِّمُنِي. |
Bana öğreten kimseyi severim. |
|
رَأَيْتُ الرَّجُلَ الَّذِي جاَءَ. |
Gelen adamı gördüm. |
Not: İsim ya da fiil cümlesi temel cümleye bağlanırken ..en, ..an, ..dığı ekleriyle tercüme edilir.
Şibh-i Cümle (Zarflı cümle parçası) olarak:
|
أَخَذْتُ الْقَلَمَ الَّذِي أَماَمَكَ. |
Önündeki kalemi aldım. |
Şibh-i Cümle (Harf-i cerli cümle parçası) olarak:
|
رَأَيْتُ الطُّيُورَ الَّتِي فِي الْحَدِيقَةِ. |
Bahçedeki kuşları gördüm. |
Not: Şibh-i cümle (zarf ya da harf-i cerli isim) olduğunda …ki, ..bulunan, ..olan eklerini alarak cümleye bağlanır.
*Aid zamiri bazen terkedilebilir. Fakat ismi mevsul kendisinden sonra gelen ve harf-i ceri olan bir fiilin mef’ûlü ise zamirin harf-i cere eklenmesi zorunludur:
|
دَخَلَ عَلَى |
birine gitti, yanına gitti |
|
إِنَّ النِّساَءَ اللاَّتِي دَخَلْناَ عَلَيْهِنَّ. … |
Kendilerine gittiğimiz kadınlar |
|
جاَءَ بِ |
getirdi |
|
ماَ هَذِهِ الْأَشْياَءُ الَّتِي جاَؤُا بِهاَ ؟ |
Onların getirdikleri bu şeyler nedir? |
*Belirsiz nekre bir kelimeden sonra mevsul kullanılmaz fakat varmış gibi tercüme edilir:
|
قَدْ جاَءَ رَسُولٌ (مِنْكُمْ) دَعاَناَ إِلَى الْإِسْلاَمِ. |
|
(Sizin içinizden) bizi İslâm’a çağıran bir peygamber geldi. |
|
|
مَنْ ve مَا lar başa geldiği zaman soru işareti olduğu gibi, cümledeki yerine göre çoğul manası taşıyan ism-i mevsul olabilirler:
|
مَا عِنْدَكَ يَمُوتُ[7] وَمَا عِنْدَ اللهِ بَاقٍ[8]. |
|
Senin yanındakiler ölür fakat Allah’ın yanındakiler (yanındaki şeyler) bâkidir. |
|
مَا عِندَكُمْ يَنفَدُ وَمَا عِندَ اللّهِ بَاقٍ.. Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındakiler ise bâkidir… (Nahl, 96) |
|
…لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ… |
|
..Göklerde ve yerde bulunanlar (bulunan şeyler) O’nundur.. (Bakara, 116). |
Sonraki Sayfada Genel Cümle Örnekleri
