YİRMİNCİ BOLÜM
HZ.
İLYAS (A.S)
Hz. İlyas (a.s.)’m
Harun evlâdından olduğunda müttefik o-lan İslâmî rivayetler, soy kütüğünü şöyle
vermektedirler. İlyas b. Yesse (Yasin) b. Finhas İbn Ayzâr b. Hz. Harun (a.s.).
Kur’ân-ı Kerim, sâdece
iki yerde Hz. İlyas (a.s.)’dan bahsetmiş ve onun hakkında çok az bilgi
vermiştir. Onun adının geçtiği ilk âyet şöyledir:
“Zekeriyâ, Yahya,
îsa ve îlyas’a da doğru yolu göstermiştik; onların hepsi dürüst ve erdemli
kişilerdi.”[1]
Hz. İlyas (a.s.)’dan
bahseden ikinci âyetin meali de şöyledir: “Şüphesiz îlyas da
peygamberlerimizden biriydi. Kavmine demişti ki, ‘Allah’ın azabından korunmaz
mısınız? Ba’al’e yalvarıp yaratıcıların en güzelini, sizin ve atalarınızın
Rabbi olan Allah’ı bırakıyor musunuz?’ O’nu yalanladılar, bundan dolayı onlar
cehenneme getirileceklerdir. Yalnız Allah’ın hâlis kullan hariç. Biz, sonra
gelenler arasında ona (İlyas’a) da bir ün bıraktık. îlyas’a selâm olsun!”[2]
Görüldüğü gibi
Kur’ân-ı Kerim, güzel ahlâk sahibi Hz. îlyas (a.s.)’m hidâyete ulaştırılıp
peygamber olarak görevlendirildiğini, Ba’al isimli puta tapan bir kavme
gönderildiğini, halkı Allah’a ibâdete çağırdığını ve onun da diğer peygamberler
gibi büyük bir düşmanlıkla karşılaştığını bildirmekle yetinmiştir. Onun zamanı
ve hangi topluma gönderildiği, özel hayatı, tebliğ süreci ve bu sürede
kavminden gördüğü kötülükleri açıklamamıştır.
Kitab-ı Mukaddes’e
göre ise Hz. İlyas (a.s.) (îlya), Kuzey İsrail kralı Ahab döneminde (M. Ö.
dokuzuncu asır) yaşamış ve İs-râiloğulları’ndan Baalbek halkına peygamber
olarak gönderilmiştir. Adı geçen kral Sayda kralı Etbaal’in kızını almış ve
hanımının tesirinde kalarak onların putu Ba’al’e tapmaya başlamış, neticede
Allah’ı bütün İsrail krallarından daha fazla öfkelendirmiştir.[3] Bunun
üzerine Hz. İlyas (a.s.) krala giderek, yaptıkları yüzünden Allah tarafından
belirli bir süre yağmurların kesileceğini haber verir. Kuraklık ve kıtlık
başlayınca kendisi Allah’ın emriyle Kerit vadisine gider ve orada kargaların
getirdiği ekmek ve et ile beslenir. Sonunda suyunu içtiği vadinin suyu da kurur
ve o Allah’ın emriyle Tsarefat şehrine gider. Orada dul bir kadından yardım
görür ve bu kadının hastalanıp ölen oğlunu dualarıyla yeniden hayata döndürür.[4] Üç
yıl süren kıtlıktan sonra kendisini öldürmek için aramadık yer ve ülke
bırakmayan kral Ahab’a döner, ona ve halkına, Allah ile putları Ba’al arasında
bir tercih yapmalarını söyler. Kavminin Ba’al’i tercih etmesi üzerine, onları
bir imtihana davet eder. Buna göre her iki taraf, kurbanlık olarak seçtiği bir
boğayı odun yığınının üzerinde kesecek ve ardından kurbanlarının Allah
tarafından gönderilecek bir ateşle yakılması suretiyle kabul edilmesi için
kendi tanrısına yalvaracaktır. Kral ve putperest halk, kurbanlarını kesip odun
yığınının üzerine koyarlar ve ardından duaya başlarlar. Ne var ki, Ba’al
putunun nebileri sayılan görevliler sabahtan akşama kadar yal-varsalar da
odunları yanmaz. Hz. İlyas (a.s.) ise, sıra kendisine geldiğinde önce puta
tapmanın manasızlığını açıklar, daha sonra kurbanının kabulü için Allah’a
yalvarır. Bu sırada düşen ateş onun odun yığınını ve kurbanını yakar. Bu
manzara karşısında gerçeği gören halk, ona îman eder. Bu olayın ardından gökyüzünde
bulutlar görülür ve yağmurlar başlar. Halkın sevincinin aksine, bu yaşananlar,
kraliçeyi öfkeden çılgına çevirir ve Hz. İlyas (a.s.)’ı öldürmeye yemin eder.
Kendisi için kurulan tuzağı öğrenen Hz. İlyas (a.s.), Horeb dağına kaçarak 40
gün orada gizlenir.[5] Daha sonra
geri dönerek krala tanrının azabını haber veren Hz. İlyas (a.s.), kendi yerine
peygamber olarak meshetüği Hz. Elyesa (a.s.) ile beraberken onun gözünün önünde
ateşten bir at üzerinde semâya alınır.[6]
İsrâiloğulları,
sağlığında çok kötü davrandıkları Hz. İlyas (a.s.)’a aralarından ayrılmasından
sonra sahip çıkmışlar ve bu kavme gönderilen peygamberler arasında Hz. Musa
(a.s.) ve Hz. Üzeyir (a.s.) gibi ona da büyük saygı göstermişlerdir. Onlar,
ateşten at üzerinde göğe çekildiği kabul edilen Hz. İlyas (a.s.)’m dünyaya
yeniden döneceğine inanırlar. Nitekim
onlar, Hz. Yahya (a.s.) zamanında üç
peygamberin gelmesini bekliyorlardı. Bunlardan birincisi Hz. İlyâs (a.s.),
ikincisi Mesih üçüncüsü ise sonradan inkâr etseler de kitaplarında “o
peygamber” olarak tanıtılan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) idi. Hz.
Yahya (a.s.)’in peygamberliğinin ilk günlerinde ona gelen Yahûdî hahamları,
“Sen Mesih misin?” diye sormuşlardı. “Hayır” cevabını
vermesi üzerine, “Sen îlyas mısın?” dediler. Yine “Hayır”
deyince, bu defa, “Sen o peygamber misin” diye sordular. Hz. Yahya
(a.s.)’m bu sorularına da “Hayır” karşılığını vermesi üzerine şöyle
dediler: “Sen Mesih değilsin, îlyas değilsin, o peygamber de değilsin, o
halde niçin vaftiz yapıyorsun?”[7]
Hz.Yahya (a.s.)’m öldürülmesinden sonra Hz. İsa (a.s.)’m şöhretinin yayıldığı
günlerde, onun hakkında ihtilafa düşenler, onun için, “Vaftizci Yahya
dirilmiş-tir”, “O îlyas’dır” veya “Peygamberlerden biri
gibi bir peygamberdir” gibi farklı görüşler ileri sürüyorlardı.[8] Hz.
İsa (a.s.), şakirtlerine, “Gerçi îlyas gelir ve her şeyi yerli yerine
kor. Fakat ben size derim: îlyas zâten gelmiştir ve onu tanımadılar; fakat ona
her istediklerini yaptılar.” diyerek,[9]
onların Hz. İlyas’m geleceği hakkındaki yanlış bilgilerini düzeltmiştir.
İslamî kaynaklarda,
Kitab-ı Mukaddes’ten nakledilen bu rivayetlere başka rivayetler de
eklenmiştir. İbn İshak’tan aktarılan bir rivayete göre, İsrâiloğulları,
Hezekiel peygamberden sonra Tevrat’ı terkederek putlara tapmaya başlarlar.
Bunun üzerine Hz. İlyas (a.s.) onlara peygamber olarak gönderilir. Benî
İsrail’i putları Ba’al’i terkedip yalnızca Allah’a tapmaya ve Tevrat’a tâbi
olmaya çağıran Hz. İlyas (a.s.)’a Baalbek kralı dışında inanan olmaz. Ancak bu
kral da, putlara tapan diğer hükümdarların sahip oldukları dünya malı
bakımından kendisinden farklı olmadıklarını gerekçe göstererek, girdiği dinin
kendisine bir üstünlük sağlamadığını söyler ve eski dinine döndüğünü açıklar.
Bu durum karşısında çaresiz kalan Hz. İlyas (a.s.) kavminin ilâhî bir azaba
çarptırılması için bedduada bulunur. Bunun üzerine 3 yıl boyunca ülkede
şiddetli bir kuraklık ve kıtlık yaşanır. İnsanlar ve diğer canlıların önemli
bir kısmı telef olur. Hz. İlyas (a.s.) ise Allah Teâlâ’nın verdiği’rızk
sayesinde bundan etkilenmez. Yiyecek bulmak için peşini bırakmayan müşriklerden
gizlenmek zorunda kaldığı bu günlerde, ihtiyar bir kadının evine sığınır.
Duâsıyla onun ağır hasta olan oğlunu iyileştirir. Elyesa b. Ahtup ismini
taşıyan ve kendisinden sonra peygamberlik görevine getirilecek olan bu genç
ona iman eder ve bundan sonra vefatına kadar ondan ayrılmaz. Bu arada krala
giden Hz. İlyas (a.s.), her iki tarafın rabbine duâ etmesini, hangi tarafın
duası kabul edilirse o tarafın ilâhına inanılmasını teklif eder. Bu teklif
kabul edilince kral ve halkı, yağmur yağdırması için Ba’al putuna yalvarır;
ancak hiç bir değişiklik olmaz. Hz. îlyas (a.s.) Allah’a yal-varmca ise aniden
bulutlar belirir ve bol yağmur yağar. Ne var ki, yağmurların getirdiği berekete
rağmen Baalbek halkı küfürde inat eder. Bunun üzerine Hz. İlyas (a.s.)
kendisini onlardan kurtarması için Allah’a yalvarır. Elyesa ile birlikte kıra
çıktıkları sırada ateşten bir at onlara yaklaşır. O ata biner ve peygamberliği
Hz. Elyesa (a.s.)’a vasiyet ederek gökyüzüne çekilir.[10] İbn Kesir,
İsrâiliyâttan olan bu rivayetlerin bütünüyle yalanlanamasa da sıhhatinin çok
uzak bir ihtimal olduğunu söyler.[11]
Bu rivayetlerde geçen
Hz. İlyas (a.s.)’m gökyüzüne çekildiğine dâir bilgi, onun da Hz. İsa (a.s.) ve
Hızır gibi hâlâ sağ olduğu düşüncesine zemin teşkil etmiştir. Nitekim bâzı
kaynaklarda ölümsüzlüğün sırrına erdiklerine ve Kıyamete kadar yaşayacaklarına
inanılan Hızır ve İlyas peygamberlerin her yıl bir kaç defa bir araya
geldikleri, Hızır’ın denizlerde, İlyas’m ise karada yaşadığı,[12] İlyas’in
karada, Hızır’ın ise denizlerde darda kalanların yardımına yetiştiği, her yıl
hac mevsiminde Mînâ’da bir araya gelip birbirlerini tıraş edip birlikte duâ
yaptıkları, Peygamberi-miz’in İlyas ile karşılaştığı, birlikte yemek yedikleri
ve ardından İlyas’m uçup gittiği şeklinde rivayetler aktarılmıştır.[13]
İbrı Kesir, İlyas ile
Hızır’ın her yıl Ramazan ayında Beytülmakdis’te veya hac mevsiminde Mekke’de
Arafat’ta buluştuklarını bildiren rivayetleri aktardıktan sonra, “Biz bu
konuda delil olabilecek sahih bir rivayetin bulunmadığını tespit edip bunu
delilleriyle açıkladık” diyerek, bu tür rivayetlerin güvenilir olmadığına
işaret etmiştir.[14]
Diğer taraftan Hızırla
İlyas’in her yıl 6 Mayıs’ta bir araya geldikleri söylentisi dolayısıyla,
bilindiği gibi bu gün, ikisinin adının halk ağzında aldığı şekliyle
“Hıdrellez” bayramı olarak kutlanmaktadır. Ancak bu inancın temeli,
İslâm öncesi eski Orta Asya, Ortadoğu ve Anadolu yaz bayramlarına
dayanmaktadır. Bu eski bayramlar, hiç alakası olmadığı halde, Hızır ve İlyas
i-simleri etrafında dînî bir muhtevaya büründürülmüştür.[15]
[1] En’am sûresi, 6/85.
[2] Saffât süresi, 37/123-130.
[3] I. Krallar, 16/29-33.
[4] I. Krallar, 17/1-24.
[5] I. Krallar, 18/10-45; 19/8.
[6] II. Krallar, 2/1-12. Salebi de benzeri bir rivayet
aktarır, bkz. s. 259.
[7] Yuhanna , 1/19-26.
[8] Markos, 6/14-15.
[9] Matta, 17/10-13.
[10] Taberi, Tarih, I, 273; İbnü’1-Esir, 1, 161-162.
[11] el-Bidâye, 1,338.
[12] İbn Hacer, el-îsâbe, I, 432.
[13] İbn Asâkir, Tarihu Dımaşk, IX, 210-211.
[14] el-Bidâye, I, 337.
[15] Ahmet Yaşar Ocak, “Hıdrellez”, DÎA, XVII,
313.
Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 542-546.