HUKUK fakültelerindeki kalite sorununa ilişkin yazılarım üzerine ilahiyat fakültelerini de ele almamı isteyen birçok mail gelmişti; hem de ilahiyatçı akademisyenlerden.
Dün Star gazetesinde Mustafa Akyol yazdı. Bugün de ben iki açıdan yazmak istiyorum. Biri felsefe ve ilgili derslerin kaldırılması, öbürü Arapça öğretiminin Yabancı Diller Yüksek Okulu’ndan alınıp ilahiyat fakültelerinin içine çekilmesi.
Bu iki gelişme de “içe kapanma psikolojisi”nin ifadesi olsa gerek: İlahiyat öğrencisinin felsefi sorunlarla zihnen tanışmaması… Hazırlık sınıfında Arapça öğrenmek üzere “Yabancı Diller Yüksek Okulu”na giderek orada farklı branşlardaki öğrencilerle tanışmaması…
KALDIRILAN DERSLER
YÖK Genel Kurulu’nda uzun tartışmalar sonunda küçük bir oyçokluğuyla bu karar verildi. İlahiyat fakültelerindeki felsefe tarihi ve felsefeye giriş dersleri kaldırıldı. İslam düşünürlerinin iman-akıl konularını tartıştığı “Kelam” dersleri de üçte ikiye indirildi!
Dahası, “din felsefesi” dersleri de kaldırılmıştı, fakat tepkiler üzerine YÖK Yürütme Kurulu’nda ve ardından Genel Kurul’da yeniden konuldu.
İslami bilimlerle yakından ilgili olan “tefsir tarihi, hadis tarihi, kelam tarihi” dersleri de kaldırılmış! Bu dersler İslam tarihinde nasıl farklı görüşler bulunduğunu gösteren ufuk açıcı derslerdi.
Yeni müfredatta din psikolojisi, din sosyolojisi ve İslam felsefesi dersleri devam ediyor, çok güzel fakat kaldırıldığını belirttiğim derslerle felsefi muhtevanın zayıfladığı açıktır.
Bazı YÖK üyeleri “tekrir-i müzakere” yani konunun yeniden görüşülmesini istiyorlar, haklılar.
ARAPÇA ÖĞRETİMİ
Elbette Arapça çok önemli, çok saygın bir dildir. Sadece İslami ilimler açısından değil, bilim tarihçiliğinde Latince neyse Arapça da odur. Ayrıca bugün Arapça siyaset ve ekonomi dünyasının da önemli bir dilidir.
Eskiden ilahiyat öğrencileri hazırlık sınıfında Arapçayı “Yabancı Diller Yüksek Okulu”nda, diğer dillerin öğrencileriyle birlikte öğreniyorlardı. Bu, önemli bir sosyalleşme ve sosyal iletişim fırsatıydı. Şimdi bazı ilahiyatçı akademisyenlerin ısrarıyla “mesleki Arapça öğretilmesi hedeflendiği için” diyerek ilahiyat fakültelerinin içine alındı. Elbette “mesleki” terminoloji gerekli ama dil öğrenimini bununla sınırlı görmek yanlış değil mi?
Hem diğer fakülteler için özerklik genişletilirken, ilahiyat için bu müfredat ve dil öğreniminde bu “merkeziyetçilik” niye?
İKİ GELENEK
İslam tarihinde iki öğretim geleneği oldu: Biri “Dâr’ül ulûm” (ilimler evi) denilen bağımsız hikmet ve felsefe geleneğidir. Batı rönesansına da esin kaynağı olan El Kindi, İbn Heysem, İbni Sina gibi isimlerin yetiştiği gelenek… Haçlı Seferleri ve Moğol istilasıyla sönmüştür.
Öbürü medrese; anarşi içindeki İslam dünyasında inanç birliği ve devletlere itaat sağlamak için kurulmuş “devlet mektepleri”dir. Osmanlı maalesef “Dâr’ül ulûm” geleneği söndükten sonra kuruldu. Osmanlı mimarları, mühendisleri, coğrafyacıları medresede değil, Enderun’da yetiştiler. Sonra da ‘Darülfünun’ yani ‘Üniversite’den…
Bugün İslam dünyasının ihtiyacı, İslami ilimlerle kadim Dâr’ül ulûm geleneğini ve çağdaş bilim ve felsefeyi buluşturmaktır. Halbuki ilahiyatın yeni müfredatı, Meşrutiyet İslamcılarına göre bile “kapalı”dır. Hiç olmazsa kaldırılan dersler yeniden konulmalıdır.