Bize sunulan bir yaşam tarzı var, öyle hızlı, öyle yok edici ki; gün geliyor kendimizi tüketiyoruz ve bütün hücrelerimizle bir hiç olduğumuzu fark ediyoruz. Oysa tam tersini söylüyordu modern hayat şaklabanları; teknolojinin vaad ettiği onlarca, yüzlerce, binlerce yenilik ile hayatımız kolaylaşacaktı.
Bu sudan içen yedi yıl içinde yine gelir
Kafamın içinde yüzlerce düşünce varken düştüm bu sefer yollara, hiç beklemediğim biz anda, umulmadık bir zamanda. Gece yarısını geçerken İstanbul’dan ayrılıp, defalarca yolumun düştüğü şehre, Kastamonu’ya doğru gidiyordum.
İlk olarak yedinci sınıfta okul gezisine dâhil olarak gitmiştim. Günü birlik bir gezide gidilmesi gereken neresi varsa, hızlı bir şekilde gezmiş ve gün sonunda yorgun bir şekilde otobüste uyuyakalmıştım. O geziden geriye hiçbir şey kalmamıştı desem yeridir ama Nasrullah Meydanı’nda su içerken rehberimizin söylediği söz sanırım defalarca kendini tekrarlayarak doğruluğunu ispat etti. “Bu sudan içen bir yolcu, yedi sene içinde herhangi bir sebepten ötürü Kastamonu’ya tekrar gelir” demişti rehberimiz. Çok geçmeden bir defa daha uğradım Kastamonu’ya; bu sefer tek başıma idim ve kulağıma küpe olan söz ile Nasrullah Meydanı’ndaki sudan bir avuç daha içtim, yedi sene içinde bir daha geleyim diye, yine gittim ve her defasında mutlaka o sudan içtim.
Nasrullah Meydanı öyle her meydana benzemez
Yolculuklarım sırasında farklı bir ruh haline kapılıyorum. Yanıma hiçbirşey almadığımdan olacak, bütün bağlılık hislerimi de bir kenara bırakmış gibi bir kuş kadar hafif oluyorum. Geçmiş zaman seyyahlarını gözümün önüne getiriyorum ve uzakları izleyerek hayaller kuruyorum. Kastamonu yolu hayal kurmak için birebir, yemyeşil dağlar arasından ilerliyorsunuz. Ilgaz Dağı’nın da eteğinde bulunan bu güzel şehir, tarihimizin önemli yapı taşlarından. Candaroğulları Beyliği’nin merkezi, çok önemli ilim ve din adamlarının yurdu. Neredeyse her taşının altında bir güzellik gizli.
Şehir merkezi bir dere yatağına kurulmuş. Nasrullah Meydanı’na mutlaka uğruyorsunuz. Tarihi, yarısı budanmış taş bir köprüden geçerek Nasrullah Kadı Camii’nin yanıbaşında, kesme helvacı ve envai çeşit binanın arasında sıkışmış kalmış bir halde bulunan meydanda soluklanmak ve demli bir çay içmek çok hoş. Bu meydan ki şapka kanununun çıkarıldığı meydan.
Kastamonu’nun Âşıklı Sultan’ını “Yanık Evliya” olarak bilenler de var
Kastamonu evliyalar şehri, her köşe başında ya bir evliyanın ya da sahabenin kabri var. Öyle ki bazıları unutulmuş, park eden arabalar arasında kaybolmuş. Şeyh Şabanı Veli Tekkesi ve Türbesi herkesin dilinde olan önemli bir yer. Yol mutlaka sizi oraya götürüyor.
Bir de Âşıklı Sultan Türbesi var, güzel bir hikâyesi ile birlikte. Burada durup bu hikâyeyi anlatmak isterim ama inanın doğru olmaz, lezzetini ve güzelliğini anlayamazsınız. Gidip Âşıklı Sultan türbesini görmelisiniz ve hikâyesini orada öğrenmelisiniz. Âşıklı Sultan’ı “Yanık Evliya” olarak bilenler de var.
Şehir merkezinde köşebaşlarına yakın küçük bir ev var. Gecegündüz misafirleri olan bu ev, sürgünde geçen bir hayatın, Bediüzzaman Hazretlerinin evi.
Bir tarafta kale, diğer tarafta kule
Sabahtan akşama kadar gördükleriniz karşısında şaşırıp kalıyorsunuz, Kastamonu Kalesi’ne çıkarken Prenses Moni’nin hikâyesini anlatıyorlar, sonra uzun uzadıya tarihi seyrediyorsunuz.
Gün sonunda saat kulesine çıkıp semaverde demli çay içerken gün boyunca almış olduğunuz feyzi ruhunuza yedirebilirsiniz. Kastamonu’da yolculuk yapmak, geçmişin sokaklarında gezinmek gibi.
Yolculuklarım sırasında yanıma küçük bir çanta alırım ve çantanın içine bir kitap koyarım. Bu yolculuğum sırasında Tanpınar’ın Huzur’u vardı yanımda. Huzur bulmak için belki de…
Adem Dönmez
Dünyabizim