Sika:
Hadis râvilerinde aranan şartlardan biri; adâlet
ve zabt sıfatlarını taşıyan güvenilir râvi.
Kelime anlamına göre, kendisine itimad olunan,
güvenilen kimse demek olan “sika” hadis ıstılahında gerek adâlet gerekse zabt
yönünden kusursuz olan hadis râvileri hakkında kullanılan bir tabirdir. Bir
râvinin hadislerinin kabul olunabilmesi ve kendisinin sika diye
vasıflandırılması için, adâlet ve zabt vasfını tam olarak taşıması
gerekmektedir. Adâlet, hadis naklinde, rivayetlerinin kabul edilebilmesi için
râvilerde bulunması gereken vasıfların en önemli olanlarından biridir.
Hadis râvisinin, din işlerinde istikamette
olması, fısk ve fücurdan selâmeti, mürüvveti ihlal eden hata ve kusurlardan uzak
olmasına râvinin adâleti (adâletü’r-râvî) denilmektedir. Bu râvi dinî farîzayı
gereği gibi ifâ eder, emrolunanı işler, nehyolunandan kaçınırsa, “adl” ile
mevsûf olur. Nitekim böyle kimseler hakkında, dininde adl ile mevsuf, hadisinde
sıdk ile ma’rûf, denir.[1]
Hadis âlimlerinin bazılarına göre adâlet, insanı
büyük günah (kebâir) işlemekten ve küçük günah (sağâir) üzerinde ısrar etmekten
alıkoyan bir melekedir. Bazılarına göre de, şehâdet ve rivâyetin kabul
edilmesini gerektirecek şekilde, insana, taât ve mürüvvetin hâkim olmasıdır.
Zira insanın işlerinde masiyet ve mürüvvetsizlik galebe çalarsa, şehâdet ve
rivâyeti reddedilir.[2]
Bir râvinin adâleti çeşitli yollarla bilinir.
Bazan, adâleti sâbit olan kimselerin o râvinin adâleti hakkında şehâdet
etmeleriyle; bazan adâletinin ilim ehli arasında şöhret kazanmasıyla ve sika
(güvenilir) olan kimselerin o râviden övgü ile bahsetmeleriyle bilinir. Bu
ikinci durumda, râvinin adâletinin tesbiti hususunda herhangi bir açıklama (beyyine)
veya şâhit aranmaz. Meselâ Mâlik b. Enes, Şu’be b. Cerrâh, Süfyan es-Sevrî,
Süfyan b. Uyeyne el-Evzaî, Abdullah b. Mübârek, Veki’ b. Cerrâh, Ahmed b. Hanbel,
Yahya b. Maîn, Ali b. Medinî ve bunların benzeri bir çok muhaddisin adâleti,
ilim ehli arasında büyük bir şöhret kazanmış ve her biri hakkında diğer
mühaddisler hayır ve senâ ile bahsetmişlerdir.
Zabt, kelime itibariyle insanın, işittiği
herhangi bir şeyi aradan uzun zaman geçmiş olsa bile, dilediği anda
hatırlayabilecek bir şekilde belleyip hıfzetme yeteneğine sahip olması demektir.
Hadis ıstılahında, rivâyetinin kabulü için bir râvide bulunması gereken iki
önemli sıfattan birini teşkil eder. Hadis usulü âlimleri zabtı; ezberdekinin
zabtı (zabtu’s-sadr) ve kitaptakinin zaptı (zaptul-kitab) diye iki kısma
ayırmaktadırlar. İnsanın işittiği bir şeyi dilediği zaman hemen hatırlayabilecek
şekilde hıfzetmesine zabtu’s-sadr denilir. Kitaptakinin zabtı (zabtul-kitab ise;
râvinin, işittiği veya tashihini yaptığı andan itibaren, içindeki hadisleri edâ
veya rivâyet edinceye kadar kitabını koruması demektir. Bir râvinin zabt
bakımından kuvvet ve kudreti, rivayet etmiş olduğu hadislere, aranılan şartları
taşıyan başka râvilerin muvafakatiyle bilinir. Eğer bir râvinin hadisleri, zabt
şartına hâiz diğer râvilerin hadîslerine muhâlif olursa; o râvi, zabt bakımından
zayıf sayılır.[3]
Bir râvide bu iki sıfat, yani adâlet ve zabt
sıfatı birleştiği zaman, o ravi sika (güvenilir) olma özelliğini kazanır.
Şüphesiz hadisteki sıhhat ve za’fiyet, her şeyden önce, hadisi nakleden ravinin
güvenilir olup olmamasına bağlı olarak ortaya çıkan sıfatlardır. Bir râvi ne
derece güvenilir ise, onun rivayet ettiği hadis de o derece sıhhat kazanmış
olur. Bir hadisin isnadını teşkil eden ravilerin hepsi güvenilir (sika)
oldukları takdirde, o hadisin sahih olduğuna hükmolunur. Ravilerden birinin veya
bir kaçının güvenilir olmaması halinde, onların bu halleri, rivayet ettikleri
hadisin sıhhati üzerinde şüphe ve tereddütlerin belirmesine ve dolayısıyla o
hadisin sahih olmadığı hükmünün verilmesine sebep olur. Bu önemli kaide
dolayısıyla, hadis ravilerinin gözönünde tutulmasına ve hallerinin araştırılıp
ortaya konmasına büyük önem verilmiştir.
Diğer taraftan “sika” tabiri, hadis ravilerin
adalet vasfını taşımış oldukları açıklanırken (tadil) kullanılır ve bazan bu
kelime tadilin en yüksek mertebesini göstermek üzere iki defa tekrarlanarak
söylenir; “sika sika” gibi, yahut da tadile delâlet eden diğer tabirlerle
birleştirilerek kullanılır; “Sika sebt, sika mutkın, sika hücce, sika hâfız”
gibi. Bazan da “evseku’n-nâs” (insanların en sika olanı) tabiri kullanıldığı
görülür.
Sika ve zayıf olan ravilerin bilinmesi, hadis
usulünün üzerinde durduğu önemli konulardan biridir. Bu nedenle hadis târihinde
sika ravilerin isimlerini ve tercemelerini bir araya getiren kitapların telifine
büyük önem verilmiştir. Muhaddislerden bazıları sadece sika ravilerin tercüme-i
hallerini anlatmak maksadıyla “Kitabu’s-sikât” adı verilen eserler yazmışlardır.
Bu şekilde “Kitabu’s-sikât” isminde eser yazan muhaddisler arasında İbn Hibban
el-Büstî, Zeynuddin Kasım b. Kutluboğa ve Halil b. Şahîn bulunmaktadır. Bazı
muhaddisler de sika râvilerle birlikte zayıf râvileri de toplayan kitaplar
yazmışlardır. Bunların pek çok misali bulunmaktadır. Mesela Buharî’nin üç
târihi, İbn Hıbban’ın Kitabul-cerh ve’t-tadîli, İbn Ebî Hatim er-Razi’nin, Ebu
İshak İbrahim b. Yaküb el-Cüzecânî’nin Kitabul-Cerh ve’t-tadili, İbn Kesir’in
Kitâbut-Tekmile fi marifeti’s-sikat ve’d-duafâ vel-mecâhîl, isimli eseri,
Zehebi’nin Mizânul-İ’tidâl’i, İbn Hacer’in Tehzibu’t-Tehzib’i, bunlardan bir
kısmıdır. Bu tür eserler arasında yer alan İbn Sa’d’ın et-Tabakatül-Kübrâ’sı,
Sahabe, Tabiün ve kendi zamanına kadar yaşamış olan kimseleri de alması
bakımından meşhûr olmuş önemli bir eserdir.
Muhaddislerin râvilerin sika olup olmadıklarını
tesbit etmek için göstermiş oldukları fevkâlâde ilmi gayretler, Hz. Peygamber
(s.a.s)’den rivâyet olunacak hadisleri sağlam ve sıhhatli bir şekilde elde etme
gayesine yöneliktir. Hiç şüphesiz adâlet ve zabt vasfını tam olarak taşıyan sika
bir râvi ancak sağlam ve sahih rivayetler nakleder. Zayıf, asılsız ve münker
rivâyetleri de ancak tanınmaları için ele alırlar. Sika olmayan râvilerin de
özel kitaplardan toplanıp tanıtılması onlar kanalıyla naklonulmuş rivâyetleri
tanımak açısından büyük bir kolaylık sebebidir. Çünkü sika olanın rivayeti kabul
olunur ve onunla amel edilir. Sika olmayan râvilerin de çok iyi tanınması
gerekmektedir. Muhaddisler rical ile ilgili yapılması gereken tüm çalışmaları en
ince teferruatına kadar açıklığa kavuşturmuşlardır.[4]
[1]
Hatib Bağdadî, el-Kifâye fi İlmi’r-Rivâye, Haydarabad 1357, s. 80.
[2]
Tahir el-Cezâirî, Tevcîhu’n-Nazar, Beyrut (t.y), s. 26.
[3]
Talat Koçyiğit, Hadis Usûlü, Ankara (t.y), s. 46.
[4]
Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/421-422.