VI) NEHY-İ HÂZIR
(MUHÂTAB EMRİN OLUMSUZU)
Yapılışı: Muzârinin muhâtablarının başına لاَ getirilip sonunun cezim yapılmasıyla olur. Muhâtaba cemi müennes nûnu hariç diğerlerindeki ن lar düşer.
لاَ تَكْتُبُوا | لاَ تَكْتُبَا | لاَ تَكْتُبْ | Muhâtab |
لاَ تَكْتُبْنَ | لاَ تَكْتُبَا | لاَ تَكْتُبِي | Muhâtaba |
(Sizler) yazmayın | (İkiniz) yazmayın | (Sen) yazma |
Meçhûlünde bir değişiklik yoktur:
لاَ تُكْتَبوُا | yazılmayın | لاَ تُكْتَبْ | yazılma |
Cümle Örnekleri:
تَفْتَحُ الناَّفِذَةَ – لاَ تَفْتَحِ الناَّفِذَةَ. | Pencereyi açıyorsun – Pencereyi açma. | |
لاَ تَخْرُجْ مِنَ الْبَيْتِ فِي الْبَرْدِ. | Soğukta evden çıkma. | |
لاَ تَذْهَبْ قَبْلَ يَوْمَيْنِ. | İki günden önce (iki güne kadar) gitme. | |
لاَ تَجْلِسُوا هُناَكَ. | Orada oturmayın. | |
لاَ تَنْهَرْنَ الْفُقَراَءَ. | Fakirleri azarlamayın. | |
لاَ تَتْرُكِي صَدِيقَتَكِ وَحِيدَةً. | Arkadaşını tek başına bırakma. | |
لاَ تَطْرُدُوا الْأَوْلاَدَ مِنَ الْحَدِيقَةِ. | Çocukları bahçeden kovmayın. | |
لاَ تَقْطَفْنَ الْأَزْهاَرَ مِنْ فَضْلِكَ[6]. | Lütfen çiçekleri koparmayın. | |
لاَ تُقْطَفِ الْأَزْهاَرُ. | Çiçekler koparılmasın. | |
لاَ تَكْسَلْ – لاَ تَغْضَبْ وَ لاَ تَيْأَسْ مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ. Tembellik yapma – Öfkelenme ve Allah’ın rahmetinden ümit kesme. | ||
NEHY-İ HÂZIR İLE İLGİLİ AYETLER
1- وَ لاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ …
Câr-mecrûr | Zarfu mekan | Mef’ûl | F. muzâri meczûm | Nefy ve cezm h. | İsti’nâf harfi |
(2/BAKARA, 188). Mallarınızı, aranızda batıl (haksız sebepler) ile yemeyin…
اَلْبَاطِلُ | asılsız şey, batıl |
|
2- وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ …وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ …
(7/A’RÂF, 19). (Allah buyurdu ki:) Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşin.. (Ancak) bu ağaca yaklaşmayın…
3- … قَدْ جَاءَتْكُم بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ … وَلاَ تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ …
(7/A’RÂF, 85). …Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. … İnsanların eşyalarını eksik vermeyin…
بَيِّنَةٌ | açık delil, bürhan | بَخَسَ يَبْخَسُ بَخْساً | eksiltmek, hakkını vermemek, düşük fiyat vermek |
4- … لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ .
(39/ZÜMER, 53). Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
قَنِطَ يَقْنَطُ قَنَطاً | ümit kesmek, ümitsiz olmak | ||
غَفَرَ يَغْفِرُ مَغْفِرَةً | bağışlamak | اَلذَّنْبُ ج اَلذُّنُوبُ | günah |
5- … وَاعْلَمُوا أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ .
(9/TEVBE, 36). ..bilin ki Allah müttekîlerle (kötülükten sakınanlarla) beraberdir.
6- … إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنْزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ …
(9/TEVBE, 40). ..O bir zamanlar arkadaşına “Üzülme, şüphesiz ki Allah bizimle beraberdir” diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi…
إِذْ | bir zamanlar | صَاحِبٌ ج اَصْحاَبٌ | arkadaş, sıkı dost | |
أَنزَلَ يُنْزِلُ إِنْزاَلاً | indirdi | اَلسَّكِينَةُ | sebat, kalbin mutmain olması | |
7- فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ .
(10/YUNUS, 85). Onlar dediler ki: “Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme (konusu) kılma.
تَوَكَّلَ يَتَوَكَّلُ تَوَكُّلاً | tevekkül etmek, Allah’a dayanmak, işi Allah’a bırakmak |
اَلْفِتْنَةُ | deneme, imtihan fitne, şaşırma |
8- … قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ وَلاَ تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ …
(11/HÛD, 84). … (Şuayb) Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin! Sizin için ondan başka Tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın.
يَا قَوْمِ | ey kavmim. (قَوْمِ) kelimesinin son harfinin harekesinin esre oluşu, düşen “benim ..” manasındaki mütekellim ya’sına işaret eder. | |||||
عَبَدَ يَعْبُدُ | kulluk etti, ibadet etti | غَيْرُهُ | …den başka, hariç, dışında | |||
مَا لَكُمْ مِنْ | sizin için yoktur. Buradaki مَا harf-i nefy, مِنْ de zâid harf-i cerdir. | |||||
| ||||||
نَقَصَ يَنْقُصُ نَقْصاً | eksiltmek, eksik bırakmak, düşük ölçmek | |||||
اَلْمِكْيَالُ | ölçek | اَلْمِيزَانُ | terazi, tartı | |||
9- قَالَ لَهُمْ مُوسَى وَيْلَكُمْ لاَ تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا …
(20/TÂHÂ, 61). Mûsâ onlara: “Yazık size! Allah hakkında yalan uydurmayın….” dedi.
وَيْلٌ | yazık, vah | وَيْلَكُمْ | yazık size! |
اِفْتَرَى يَفْتَرِي اِفْتِراَءاً | uydurdu, iftira etti, düzdü |
10- وَلاَ تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ[7] .
(51/ZARİYÂT, 51). Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından (gelmiş) (açık) bir uyarıcıyım.
آخَرَ | başka,diğer | نَذِيرٌ | uyarıcı | مُبِينٌ | apaçık |
11- فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلاَ تَقْهَرْ .
(93/DUHÂ, 9). Öyleyse yetime gelince (sakın) ezme.
أَمَّا | ….e gelince | قَهَرَ يَقْهَرُ قَهْراً | yenmek, ezmek, incitmek |
12- وَأَمَّا السَّائِلَ فَلاَ تَنْهَرْ .
(93/DUHÂ, 10). (El açıp) isteyene gelince (de) sakın azarlama.
اَلسَّائِلُ | dilenen, isteyen | نَهَرَ يَنْهَرُ نَهْراً | azarlamak |