II) CAHD-I MÜSTAĞRAK
(Bozulabilir olumsuzluk)
Muzâri fiilin başına cahd-ı mutlak takısı olan لَمْ yerine (لَمَّاَ) getirilince; muzâri fiili cezmeder, mâzîye götürür, geçmiş zamandan şu ana kadar olumsuz yapar. Ancak bu olumsuzluk konuşma anından itibaren bozulabilir. Türkçe’ye “hiç ya da henüz …medi, ..madı” şeklinde çevrilir.
لَمْ يَكْتُبْ | yazmadı | لَماَّ يَكْتُبْ | (şimdiye kadar) hiç yazmadı. |
لَمْ يَفْتَحْ | açmadı | لَماَّ يَفْتَحْ | henüz açmadı |
لَمْ يَذْهَبْ | gitmedi | لَماَّ يَذْهَبْ | henüz gitmedi |
Cahd-ı müstağrak’ın meçhûlu de cahd-ı mutlak gibi yapılır:
لَمْ يُكْتَبْ | yazılmadı | لَمَّا يُكْتَبْ | henüz yazılmadı |
Çekim tablosu aynen cahd-ı mutlak gibidir.
Cümle Örnekleri:
لَماَّ يَرْجِعْ واَلِدِي مِنَ السَّفَرِ. | Babam henüz seferden dönmedi. |
أَخَذْتُ الْكِتاَبَ وَ لَماَّ أَقْرَأْهُ. | Kitabı aldım ve henüz onu okumadım. |
سَرَقَ اللِّصُّ الدَّراَهِمَ وَ لَماَّ يَصْرِفْهاَ. | Hırsız dirhemleri çaldı ve henüz onları harcamadı. |
بَنَى الْأَمِيرُ قَصْراً وَ لَماَّ يَسْكُنْهُ. | Emir bir saray yaptı henüz ona oturmadı. |
لَماَّ يَنْزِلِ الثَّلْجُ. | Henüz kar yağmadı. |
لَماَّ يَعْمَلُوا فِي الْمَصْنَعِ. | Henüz fabrikada çalışmadılar. |
لَماَّ يَعْمَلْنَ فِي الْمَصْنَعِ. | Henüz fabrikada çalışmadılar (müe.) . |
لَماَّ تَعْمَلاَ فِي الْمَصْنَعِ. | İkiniz henüz fabrikada çalışmadınız. |
اَلْوَلَداَنِ لَماَّ يَلْعَباَ فِي الْحَدِيقَةِ. | İki çocuk henüz bahçede oynamadı. |
اَلْبِنْتاَنِ لَماَّ تَلْعَباَ فِي الْحَدِيقَةِ. | İki kız henüz bahçede oynamadı. |
Not: (لَماَّ) edatı fiil-i mâzînin önüne geldiği takdirde …dığı zaman, ..diği zaman, ..dığında, ..diğinde manası verir:
لَماَّ رَجَعَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ يَأْكُلُ طَعاَمَهُ. | Okuldan döndüğü zaman yemeğini yer. |
لَماَّ حَضَرَ إِلَى الْبَيْتِ يَكْتُبُ دَرْسَهُ. | Eve geldiği zaman dersini yazar. |
لَماَّ لَعِبُوا فِي الْحَدِيقَةِ يَفْرَحُونَ. | Bahçede oynadıkları zaman sevinirler. |
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
CAHD-I MUTLAK VE CAHD-I MÜSTAĞRAK İLE İLGİLİ AYETLER
1- لََمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُمْ وَ لاَ جَانٌّ .
Harfu nefy ve cezm | Fiil-i muzâri meczûm | Fâil | Zarfu mekan | Harfu nefy Harfu atıf | Ma’tûf | |
| (هُنَّ) mef’ûl | Ma’tufun aleyh |
|
| ||
(55/RAHMÂN. 74.) Bunlara, onlardan önce ne bir insan ne bir cin dokunmadı.
طَمَثَ يَطْمِثُ | dokunmak, el sürmek, cinsi temasta bulunmak | |||||
إِنسٌ | insan | جَانٌّ | cin | قَبْلَهُمْ | onlardan önce | |
2– أَ لَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ …
(9/TEVBE, 78). Allah’ın onların sırrını da fısıltılarını da biliyor (olduğunu hâlâ) bil(e)mediler mi?
اَلسِّرُّ | sır, gizlilik | اَلنَّجْوَى | fısıldama, sır verme, fısıltı |
أَنَّ اللّهَ | İnne’nin hemzesinin harekesinin başta gelirse esre, ortada gelirse üstün olduğunu kendisinden sonraki ismi mansûb yaptığını ve ortada gelen أَنَّ nin yan cümleciği asıl fiile bağlamada …dığı manasını verdiğini hatırlayınız. |
3- أَ لَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ .
(9/TEVBE, 104). Allah’ın, kullarından tevbeyi kabul edeceğini, sadakaları alacağını (geri çevirmeyeceğini) ve Allah’ın tevbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden olduğunu bil(e)mediler mi?
قَبِلَ يَقْبَلُ قَبُولاً | kabul etmek, isteyerek almak, (ayetteki manası: razı olup bağışlamak) | ||||
اَلتَّوْبَةُ | tövbe | عَبْدٌ ج عَبِيدٌ عِباَدٌ | kul, köle | ||
اَلصَّدَقَةُ ج اَلصَّدَقَاتُ | sadakalar | اَلتَّوَّابُ | mağfireti çok olan | ||
4– … لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلاَدِ .
(89/FECR, 8). Ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.
مِثْلُهَا | onun benzeri | اَلْبَلَدُ ج اَلْبِلَادُ | memleket, ülke |
5– أَ لَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا ¯ وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا .
(78/NEBE, 6, 7). Biz yeryüzünü bir beşik (döşek), dağları da (birer) kazık yapmadık mı?
جَعَلَ يَجْعَلُ جَعْلاً | yaptı, kıldı | اَلْوَتِدُ ج اَلْأَوْتَادُ | kazık | اَلْمِهاَدُ | beşik, yatak, döşek |
6- أَ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ ، وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ .
(90/BELED, 8). Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi?
عَيْنٌ | göz |
|
|
| ||||
عَيْنَيْنِ | iki göz (Tesniye mef’ûl durumunda olduğu için üstün hali olan يْنِ ile gelmiş) | |||||||
لِسَانٌ | bir dil | شَفَةٌ | dudak | شَفَتَيْنِ | iki dudak |
| ||
7- أَ لَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ .
(94/İNŞİRAH, 1). Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
شَرَحَ يَشْرَحُ شَرْحاً | açmak, genişletmek, yarmak | اَلصَّدْرُ ج اَلصُّدُورُ | göğüs |
8- أَ لَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ .
105/FİL, 2.Onların tuzaklarını (kötü planlarını) boşa çıkarmadı mı?
كَيْدٌ | hile, tuzak, kötü plan | تَضْلِيلٌ | boşa çıkarma, saptırma (masdar) |
9- … أَ لَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ .
(2/BAKARA, 106). …Allah’ın her şeye kadir olduğunu bil(e)medin mi?
قَدِيرٌ | kudret, büyük gücü sonsuz (olan Allah) |
10- … وَ لَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ …
Câr mecrûr | Fâil | F. muzâri meczûm | Nefy ve cezm harfi |
(49/HUCURAT, 14). …Henüz iman kalplerinize girmedi…
11- وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ وَ إِنَّا بِهِ كَافِرُونَ.
(إِنَّ)nin haberi câr-mecr. | Te’kit ve nasb h. | At.h. | Hab. | Müb | Fâil Fiil | Fâil | Fiil+mef | Zaman zarfı | |
|
| (ا) (إِنَّ) nin ismi |
|
|
|
|
| ||
(43/ZUHRUF, 30). (Fakat) kendilerine hak gelince: “Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz” dediler.
جَاءَ يَجِيءُ جَيْئاً | gelmek | سِحْرٌ | sihir, büyü |
كَافِرٌ ج كَافِرُونَ | tanımayan, (hakkı) örten, kâfir, inkarcı. (قاَلَ) fiilinden sonra iki nokta üst üste gibi kabul edilip ardından gelenin (ma’kûl’ul-kavl) yeni bir cümle olduğunu hatırlayınız.
|